DAVALI TARAFINDAN FAİZİN BAŞLANGICI YÖNÜNDEN İSTİNAF EDİLMEDİĞİNDEN FAİZİN BAŞLANGICI YÖNÜNDEN DAVACI LEHİNE USULİ KAZANILMIŞ HAK OLUŞMUŞTUR.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/2200
Karar No : 2023/3254
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 09.12.2022
SAYISI : 2022/2761 E., 2022/2359 K.
Taraflar arasındaki katkı payı alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Kararın davalı erkek vekili ve davacı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı kadın vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı erkek vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmünün kısmen kaldırılarak kaldırılan yönlerden yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı erkek vekili ve davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı kadın vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin taraflar evlendiğinde Almanya'da çalışmakta olduğunu, davalının ise evlendikten 5 yıl sonra 1985 yalında çalışmaya başladığını, davalı adına 14.07.1982 tarihinde 336 ada 2 parsel sayılı zeytinlik ile 11.04.1985 tarihinde 552 ada 23 parsel 1,2,3,4,5 nolu meskenler ve zemin katta 6 nolu dükkanın, 14.09.1995 tarihinde ise 6856 parselde kain bahçeli evin satın alındığını, evlilik birliği içinde müvekkilinin çalışmış olmasına rağmen üzerine kayıtlı hiçbir malın bulunmadığını, davalının 1985 yılında çalışmaya başladığını, 1982 ve 1985 yıllarında satın alınan taşınmazların müvekkilinin çalışmaları ve katkılarıyla alındığını, daha sonra alınmış taşınmazlarda da müvekkilinin katkısının olduğunu belirterek; müvekkilinin katkı payının belirlenerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL katkı payı alacağının tahsilini talep etmiş; davacı kadın vekili 19.04.2018 tarihli dilekçesinde, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla talep miktarını yükselterek toplam 425.184,50 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde; dava ve alacakların zamanaşımına uğradığını, davacının müvekkilinin satın almış olduğu mallarda katkısı olmadığını, davacının evlilik birliği süresince sürekli çalışmadığını, çok az geliri olan işlerde kısa süreli çalıştığını, Alman Devletinden sosyal yardım alarak geçindiğini, müvekkilinin Almanya'ya gittiğinde oturum izni olmadığı için kaçak işlerde çalıştığını ve davacıdan çok daha fazla gelir elde ettiğini, 1982 yılında satın alınan 336 ada 2 parsel sayılı zeytinliğin babası tarafından çocuklarının doğumu sebebiyle davalıya hibe edildiğini, gerçek satış olmadığını, 1985 yılında satın alınan 552 ada 23 parsel sayılı taşınmazın arsa vasfında iken müvekkilinin babası tarafından satın alındığını, üzerindeki inşaatın müvekkili tarafından yapıldığını, müvekkilinin taşınmazları babasının bağışlaması ve katkıları ile edindiğini, davacının müvekkilinin Türkiye'de mal edinmesi istemediği için katkı yapmadığını, davacının hiçbir katkısının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 27.11.2018 tarihli ve 2010/1537 Esas, 2018/1271 Karar sayılı kararı ile, zamanaşımının dolmadığı, davanın yetkili mahkemede açıldığı, davanın katkı payı alacağı istemine ilişkin olduğu, 25.08.2017 tarihli bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu, katkı payı alacağına dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz işletilebileceği gerekçesiyle davanın kabulüyle, 10.000,00 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren, 415.184,50 TL katkı payı alacağının ise ıslah tarihi olan 19.04.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Gönderme Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı erkek istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. Bölge Adliye Mahkemesince 11.06.2020 tarihli ve 2019/375 Esas, 2020/658 Karar sayılı kararı ile, davalıya keşif gününün bildirilmediği, İlk Derece Mahkemesince öncelikle yetki itirazı hakkında olumlu-olumsuz karar verilmediği, dava açıldığı tarihte 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı Kanun) henüz yürürlükte olmadığından ön inceleme yapılmamasının eksiklik olmadığı, davalı vekilinin tanık beyanlarına karşı beyanlarını bildirir dilekçe sunduğu ve bilirkişi raporunun da davalı vekiline tebliğ edildiği belirtilerek davalı vekilinin esasa ilişkin diğer istinaf sebepleri bu aşamada incelenmeden davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, öncelikle davalının ilk itiraz olarak ileri sürdüğü yetki itirazı hakkında olumlu-olumsuz karar verilmesi, daha sonra yargılamaya devam edilmesi halinde usulüne uygun şekilde yeniden keşif kararı verilerek davalıya keşiften önce keşif gün ve saatini bildirir tebligat yapılması ve yargılama sonucuna göre yeniden karar verilmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
C. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2020/347 Esas, 2020/308 Karar sayılı kararı ile, zamanaşımının dolmadığı, davanın yetkili mahkemede açıldığı, davanın katkı payı alacağı istemine ilişkin olduğu, 25.08.2017 tarihli bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu, katkı payı alacağına dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz işletilebileceği gerekçesiyle davanın kabulüyle, 10.000,00 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren, 415.184,50 TL katkı payı alacağının ise ıslah tarihi olan 19.04.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
D. Bölge Adliye Mahkemesinin İkinci Gönderme Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı erkek istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. Bölge Adliye Mahkemesince 20.01.2022 tarihli ve 2021/1484 Esas, 2021/94 Karar sayılı kararı ile, davalının cevap dilekçesinde, dava konusu edilen bir kısım taşınmazların tapuda satış yolu ile intikal ettiği gösterilse de, satış işleminin gerçeği yansıtmadığını, babasının bu taşınmazları hibe ettiğini iddia ettiği, dava edilen taşınmazların tapu kayıtlarının tedavüllü geldi kayıtlarının Mahkemece araştırılmadığı, tapu kayıtlarındaki satış akit tablolarının dosyada bulunmadığı, UYAP sisteminden de bu kayıtlara ulaşılamadığı, Yargıtay ve Dairenin uygulamalarına göre, eşlerden birinin kendi anne veya babalarından gelen mallar söz konusu olduğunda; satış gösterilse dahi fiili karine olarak malın değerlendirileceği, bu tasarrufi işlemin, hayatın olağan akışına göre, fiili karine olarak bağış kabul edilmesi gerektiği, bu fiili karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını iddia eden eşin iddiasını ispatlamakla yükümlü olduğu, kabul edilen bu fiili karinenn, ispat yükümlülüğü altındaki tarafı değiştirdiği, anne yada babadan gelen mala ilişkin tasarrufun bağış değilde gerçek anlamda satış olduğunu iddia eden eşin, başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlaması gerektiği, ispat yükünün hangi taraf üzerinde olduğunun tespiti bakımından da tedavüllü şekilde tapu kayıtlarının getirtilmesi gerektiği belirtilerek davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, diğer istinaf nedenleri incelenmeksizin İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, tespit edilen hususlar doğrultusunda yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre, usulüne uygun şekilde tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek, delilleri tartışılarak, iddia edilen hangi vakıaların sabit görüldüğü ve hangi beyanlara itibar edildiği de açıklanmak suretiyle, yargısal denetime elverişli, gerekçeli ve gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturmayacak ve kaldırılan tüm hususlar yönünden usuli kazanılmış haklar gözetilerek denetlenebilir şekilde karar verilmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
E. İlk Derece Mahkemesinin Son Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, zamanaşımının dolmadığı, davanın yetkili mahkemede açıldığı, davanın katkı payı alacağı istemine ilişkin olduğu; 336 ada 2 parsel sayılı zeytinliğin davalının babası adına kayıtlı iken satış yoluyla davalı adına tescil edildiği, Yargıtayın yerleşmiş uygulamasına göre, eşlerden birinin anne veya babası tarafından yapılan devirlerin satış gösterilse dahi bağış olarak kabul edildiği, aksinin iddia eden eş tarafından ispatlanması gerektiği, davacının satış işleminin gerçek olduğunu dosya kapsamından ispatlayamadığı, işbu taşınmazın davalının kişisel malı olduğu ve tasfiyeye dahil edilemeyeceği; 552 ada 23 parsel sayılı taşınmazda bulunan bağımsız bölümler yönünden davalının taşınmazın babası tarafından alındığını ispatlayamadığı, taşınmaz alınırken tarafların birlikte çalışıp para kazandıkları, davacının çalışmasının ve gelirinin bulunduğu, taşınmazın edinilmesinde davacının katkısının olduğu; 6856 parsel sayılı taşınmaz alınırken birlikte çalışıp para kazandıkları, davacının çalışmasının ve gelirinin bulunduğu, taşınmazın edinilmesinde davacının katkısının olduğu; davalı erkeğin 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin (743 sayılı Kanun) 152 nci maddesi uyarınca evi geçindirme yükümlüğü de göz önünde bulundurularak davacı kadının katkı oranının % 50 olarak kabulünün hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkelerine uygun olduğu; katkı payı alacağına dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz işletilebileceği, davacının dava dilekçesinde faiz talep etmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle, 380.128,50 TL katkı payı alacağının ıslah tarihi olan 19.04.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili ve davalı erkek vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı kadın vekili istinaf dilekçesinde; 336 ada 2 parsel sayılı taşınmazın satış yoluyla edinildiğini, dava dilekçesinde her tür delil ibaresinin yemin delilini de kapsadığını, yemin teklifinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu; dava dilekçesinde talep edilen miktar yönünden dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.
2. Davalı erkek vekili istinaf dilekçesinde; ilk kararın davacı tarafından istinaf edilmediğini, vekâlet ücreti yönünden müvekkili lehine usuli kazanılmış hak oluştuğunu, davacının icra dosyasında vekâlet ücretini tahsil ettiğini, davacının talep edebileceği bir hakkı kalmadığını; ispat yükünün davacıda olduğunu, gelen çalışma ve gelir kayıtlarına göre davacının 1981-1995 tarihleri arasında 45.772,00 DM, müvekkilinin 1986-1995 tarihleri arasında 366.100,00 DM gelirinin olduğu, 552 ada 23 parsel sayılı taşınmazın satın alındığı 11.04.1985 tarihinde değerinin 423.489,72 DM olduğunu davacının geliri ile alınmasının mümkün olmadığını, taşınmazın müvekkilinin babası tarafından satın alındığını; 6856 parsel sayılı taşınmaza davacının katkısını ispatlayamadığını, davacının çalışıyor ve gelir elde ediyor olmasının tek başına katkı yapıldığını ispatlamadığını, davacının gelirinin kendisine yetmediğini, davacı hiç para harcamasa dahi % 50 oranın da katkısının olamayacağını, katkı payı oranının hakkaniyete uygun olmadığını, tarafların gelirine göre katkı payı oranının belirlenmesi gerektiğini belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, 336 ada 2 parsel sayılı zeytinliğin davalının babasından intikal ettiği, davalıya yapılan bu devrin açıklanan ilkelerden anlaşılacağı üzere fiili karine olarak bağış olarak kabulü gerektiği, bu fiili karinenin aksini ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davacı tarafın parası ödenerek taşınmazın davalının babasından satın alındığını dosya kapsamından ispatlayamadığı, Mahkemece, bu taşınmazın tamamı yönünden davalının kişisel mal olduğu ve tasfiyeye dahil edilemeyeceği, davacının dilekçeler aşamasında yemin deliline açıkça dayanmadığı, "vs delil veya her türlü delil" ibaresinden açıkça yemin deliline dayanıldığı anlamının çıkmadığı, işbu parsel yönünden Mahkemenin değerlendirmesinin yerinde olduğu; diğer taşınmazlar yönünden taşınmazların satın alındığı tarihlerde her iki tarafın da çalıştığı, Mahkemece dava konusu diğer taşınmazlarda davacı kadının % 50 oranında katkısı olduğunun kabul edilmesinin hakkaniyete uygun olduğu; dava dilekçesinde faiz istenmediği, 19.04.2018 tarihli ıslah dilekçesinde dava dilekçesindeki talep arttırarak toplam 425.184,50 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte talep edildiği, dava dilekçesinde istenen 10.000,00 TL'ye dava tarihinden faiz istenmediğinden ıslah tarihinden itibaren geriye dönük 10.000,00 TL'ye faiz istenemeyeceği, ne var ki bu durum faize yönelik kararı istinaf eden davacı lehine usuli kazanılmış hak teşkil edeceğinden, kararın faize yönelik kısmının düzeltilmesinin mümkün olmadığı, bu durumun eleştirilmesi gerektiği; İlk Derece Mahkemesinin ilk iki kararında kendisini vekil ile temsil ettiren davacı lehine 30.957,38 TL vekâlet ücretine hükmedildiği, her iki kararın da davacı tarafından istinaf edilmemesi nedeni ile davalı erkek lehine oluşan usuli kazanılmış hak gözetildiğinde, davacı lehine üçüncü kararla vekâlet ücretinin artırılamayacağı, bu yöndeki davalı istinafının yerinde olduğu belirtilerek davacı vekilinin başvurusunun reddine, davalı vekilinin vekâlet ücretine yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, diğer istinaf taleplerinin reddine, İlk Derece Mahkemesinin kararının, davacı yararına vekâlet ücretini düzenleyen 6 ıncı bendinin kaldırılmasına, kaldırılan yönden "davalı yararına önceki kararlar nedeni ile oluşan usuli müktesep hak gözetilerek kendisini vekil ile temsil ettiren davacı yararına 30.957,38 TL vekâlet ücretinin davalı erkekten alınarak davacıya verilmesine" şeklinde hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili ve davalı erkek vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı kadın vekili istinaf dilekçesinde özetle; 336 ada 2 parsel sayılı taşınmazın satış yoluyla edinildiğini, dava dilekçesinde her tür delil ibaresinin yemin delilini de kapsadığını, yemin teklifinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu; dava dilekçesinde talep edilen miktar yönünden dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini, usuli kazanılmış hak oluştuğunu, karar verildiği tarih esas alınarak vekâlet ücreti hükmedilmesi gerekirken, eski tarihe göre belirlenen vekâlet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı erkek vekili istinaf dilekçesinde özetle; ispat yükünün davacıda olduğunu, gelen çalışma ve gelir kayıtlarına göre davacının 1981-1995 tarihleri arasında 45.772,00 DM, müvekkilinin 1986-1995 tarihleri arasında 366.100,00 DM gelirinin olduğu, 552 ada 23 parsel sayılı taşınmazın satın alındığı 11.04.1985 tarihinde değerinin 423.489,72 DM olduğunu davacının geliri ile alınmasının mümkün olmadığını, taşınmazın müvekkilinin babası tarafından satın alındığını; 6856 parsel sayılı taşınmaza davacının katkısını ispatlayamadığını, davacının çalışıyor ve gelir elde ediyor olmasının tek başına katkı yapıldığını ispatlamadığını, davacının gelirinin kendisine yetmediğini, davacı hiç para harcamasa dahi %50 oranın da katkısının olamayacağını, katkı payı oranının hakkaniyete uygun olmadığını, tarafların gelirine göre katkı payı oranının belirlenmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ispat yükü, dayanılan deliller, katkı payı oranı ve ispatı, faiz başlangıcı, kısmi dava, vekâlet ücreti, usuli kazanılmış hak noktasında toplanmaktadır. Dava, katkı payı alacağı istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Kanun'un 25 inci maddesi, 31 inci maddesi, 109 uncu maddesi, 119 uncu maddesi, 129 uncu maddesi, 177 nci ve devamı maddeleri, 187 ve devamı maddeleri, 255 ve devamı maddeleri, 323 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendi, 326 ncı maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 448 inci maddesi; mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 75 inci maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 4 üncü maddesi, 6 ncı maddesi; 743 sayılı Kanun'un 152 nci maddesi, 170 inci maddesi, 186 ncı maddesinin birinci fıkrası, 189 uncu maddesi; 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 146 ncı maddesi, 544 üncü maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 50 ve 52 nci maddeleri, 646 ncı maddesi; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (1136 sayılı Kanun) 164 üncü maddesi, 168 inci maddesi, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin (AAÜT) 13 üncü maddesi; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı, Hukuk Genel Kurulunun 24.01.2007 tarihli ve 2007/3-29 Esas, 2007/19 sayılı kararı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 Esas, 2017/1 Karar sayılı kararı.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı erkek vekilinin tüm, davacı kadın vekilinin bozma kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3. 6100 sayılı Kanun'un 25 inci maddesinde taraflarca getirilme (hazırlanma) ilkesi “(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
4. 6100 sayılı Kanun'un 25 inci maddesinin birinci fıkrası mülga 1086 sayılı Kanun'un 75 inci maddesinin birinci fıkrasını karşılamaktadır. Bu ilkeye göre hâkim, sadece usulüne uygun olarak bildirilmiş olan hususları ve vakıaları inceleme konusu yapabilir ve bu vakıalardan anlaşılan itiraz sebeplerini kendiliğinden gözetebilir. Taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları ise araştırıp hükmüne esas alamaz, ancak tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir. 6100 sayılı Kanun'un 25 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraflarca getirilme ilkesi kural olarak deliller bakımından da geçerlidir. Hâkim, kanunda belirtilen durumlar dışında kendiliğinden delil toplayamaz. Tarafların dava ve cevap dilekçelerinde dayandıkları delilleri açıkça göstermeleri gerekir (6100 sayılı Kanun md. 119/1 ve md.126/1-e). Bu anlamda tarafın bir delili kullanabilmesi için o delile usulüne uygun şekilde dayanmış olması gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda ise hâkim davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurabilir; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hâkimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalar ile çekişmesiz yargı işlerinde uygulanır.
5. Görüleceği üzere, hâkim taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. İspat ise dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (6100 sayılı Kanun md.187/1).
6. İspat için başvurulan araçları ifade eden deliller ise 6100 sayılı Kanun'da senet, yemin, tanık, bilirkişi, keşif ve uzman görüşü olarak sıralanmıştır. Ancak sayılan bu deliller sınırlayıcı (tahdidi) olmayıp, kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğu getirmediği hâllerde taraflar kanunda düzenlenmemiş diğer delillere de dayanabilirler. Delillerin değerlendirilmesinde ise hâkimin bağlılığı ve her bir delile bağlanan hukuki sonuçlar bakımından “kesin” ve “takdiri” deliller ayrımı esas alınarak incelenme yapılmaktadır. Kesin deliller hâkimin bağlı olduğu ve takdir yetkisine sahip olmadığı delillerdir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki uyuşmazlık konusu olan “yemin delili” de kesin deliller içerisinde yer almakta olup, hâkimi bağlamaktadır (Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2013, s. 406-413).
7. Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu 6100 sayılı Kanun'un 225 inci maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Görüleceği üzere yemin, tarafın kendisinden kaynaklanan (ondan sadır olan) vakıalar hakkında verilebilir. Kanunda, bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılırken (6100 sayılı Kanun md. 225/2), tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar, bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller ve yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıaların yemin konusu olamayacağı (6100 sayılı Kanun md. 226) düzenlenmiştir.
8. Yemini, kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın yemin teklif etmesinin hiçbir hukuki sonucu olmayacağı gibi iddia ve savunmasını yemin dışında ileri sürdüğü delillerle ispat eden tarafın da yemin teklif etmesine gerek yoktur.
9. Hemen belirtmek gerekir ki, 6100 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan davalarda tarafların açıkça yemin deliline dayanmayıp, dilekçelerinde “sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller” gibi ibarelerin bulunması hâlinde yemin deliline başvurmuş sayılıp sayılmayacakları hususu içtihatları birleştirme kararına konu olmuş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 Esas, 2017/1 Karar sayılı kararı ile, 6100 sayılı Hukuk Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan davalarda tarafların dava ve cevap dilekçeleri ile delil listelerinde “sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller” gibi ibarelerin bulunması hâlinde tarafların yemin deliline başvurmuş sayılamayacakları ve bu kapsamda hâkimin ispat yükü kendisine düşen tarafa yemin teklifinde bulunma hakkını hatırlatmayacağına karar verilmiştir.
10. 6100 sayılı Kanun'da 1086 sayılı Kanun'da bulunmayan bir kural getirilmiş olup, “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” kenar başlıklı 194 üncü maddesinde “(1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. (2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur” hükmü düzenlenmiştir.
11. Madde gerekçesinde de, bu hükmün yeni bir düzenleme olduğu belirtildikten sonra maddenin amacının, bir yandan ispatın genel hükümleri çerçevesinde temel bir kavrama yer vermek iken, diğer yandan da uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek olduğu, birinci fıkrada somutlaştırma yükünün düzenlendiği, bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerektiği, ikinci fıkrada ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konularak, dava açılırken ve cevap dilekçesi verilirken tarafların, dayandıkları vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini de belirtmek zorunda oldukları dile getirilmiş ve özellikle taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda, mahkemenin yargılamayı doğru yürütebilmesi ve makul bir sürede karar verebilmesi için delillerin vakıalarla bağlantısı kurularak mahkeme önüne getirilmiş olması gerektiği vurgulanmıştır.
12. Böyle bir hüküm taşımayan 1086 sayılı Kanun döneminde açılan davalar yönünden ise dava dilekçesinde yer verilen “sair deliller, her türlü delil, vs. deliller” gibi ibarelerin “yemin” delilini de kapsayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasında görüş birliği bulunduğu gibi Hukuk Genel Kurulunun 24.01.2007 tarihli ve 2007/3-29 Esas, 2007/19 Karar sayılı kararında da yemin deliline dayanmanın, tarafların delil listesinde açıkça bu delili göstermeleri ya da davacının dava dilekçesinde, davalının da cevap dilekçesinde yemin deliline dayanması yahut da uygulamada kabul edildiği şekliyle sair deliller ifadesine yer vermeleri ile olanaklı olduğu belirtilmiştir.
13. Bu durumda, eldeki davanın 6100 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu 12.11.2010 tarihinde açıldığı, davacının dava dilekçesinde “her türlü delil” ifadesine yer vererek "yemin" deliline dayandığı, ayrıca davacının sunduğu ayrı delil listesinde de açıkça 'yemin' deliline de dayandığı gözetilerek, Mahkemece davacı tarafa yemin teklif hakkının hatırlatılması ve oluşacak duruma göre 336 ada 2 parsel sayılı taşınmaz yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
14. Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince 27.11.2018 tarihli kararla '10.000,00 TL alacağın dava, 415.184,50 TL alacağın da ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline' karar verildiği, iş bu kararın sadece davalı erkek vekili tarafından istinaf edildiği, ancak faizin başlangıcı yönünden istinaf edilmediği, Bölge Adliye Mahkemesince 11.06.2020 tarihli kararla 'İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine' karar verildiği; gönderme kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda İlk Derece Mahkemesince 29.04.2021 tarihli kararla '10.000,00 TL alacağın dava, 415.184,50 TL alacağın da ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline' karar verildiği, iş bu ikinci kararın sadece davalı erkek vekili tarafından istinaf edildiği, ancak yine faizin başlangıcı yönünden istinaf edilmediği, Bölge Adliye Mahkemesince 20.01.2022 tarihli kararla 'İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine' karar verildiği; ikinci gönderme kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda İlk Derece Mahkemesince 13.09.2022 tarihli kararla '380.128,50 TL alacağın ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline' karar verildiği, iş bu üçüncü kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edildiği, davacı kadın vekilinin faizin başlangıcı yönünden de istinaf ettiği, Bölge Adliye Mahkemesince 09.12.2022 tarihli kararla 'davacının istinaf başvurusunun reddine, davalının istinaf başvurusunun vekâlet ücreti yönünden kabulüne, diğer yönlerden reddine' karar verildiği anlaşılmaktadır.
15. İlk Derece Mahkemesinin birinci ve ikinci kararı davalı erkek vekili tarafından faizin başlangıcı yönünden istinaf edilemeyerek, faizin başlangıcı yönünden davacı kadın lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur. O halde, İlk Derece Mahkemesinin üçüncü kararında faizin başlangıcı yönünden oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı olacak şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, kararın bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
16. Diğer yandan, Bölge Adliye Mahkemesinde, vekâlet ücreti yönünden davalı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş ise de, karar hatalı olmuştur. Şöyle ki, İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulüne yönelik birinci ve ikinci kararları sadece davalı erkek vekili tarafından istinaf edilmiş ise, Bölge Adliye Mahkemesinin birinci ve ikinci gönderme kararları üzerine İlk Derece Mahkemesince yeniden alacak miktarı belirlenerek alacağa hükmedildiğinden, bu durum davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmaz. O halde, İlk Derece Mahkemesince kabul-ret oranı ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT tarifesine göre vekâlet ücretine hükmedilmesi doğru olup Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
1. Yukarıda (2) numaralı paragrafta belirtildiği üzere; davalı erkek vekilinin tüm, davacı kadın vekilinin bozma kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yemin delili, usuli kazanılmış hak, faizin başlangıcı ve vekâlet ücreti yönünden BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz eden davacı Sevgi'ye iadesine,
Aşağıda yazılı temyiz gider harcının temyiz eden davalı Mustafa'ya yükletilmesine,
Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
15.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan Rıza Sarıtaş Çetin Durak Sevil Kartal Harun Can
DAVALI TARAFINDAN FAİZİN BAŞLANGICI YÖNÜNDEN İSTİNAF EDİLMEDİĞİNDEN FAİZİN BAŞLANGICI YÖNÜNDEN DAVACI LEHİNE USULİ KAZANILMIŞ HAK OLUŞMUŞTUR.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/2200
Karar No : 2023/3254
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 09.12.2022
SAYISI : 2022/2761 E., 2022/2359 K.
Taraflar arasındaki katkı payı alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Kararın davalı erkek vekili ve davacı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı kadın vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı erkek vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmünün kısmen kaldırılarak kaldırılan yönlerden yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı erkek vekili ve davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı kadın vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin taraflar evlendiğinde Almanya'da çalışmakta olduğunu, davalının ise evlendikten 5 yıl sonra 1985 yalında çalışmaya başladığını, davalı adına 14.07.1982 tarihinde 336 ada 2 parsel sayılı zeytinlik ile 11.04.1985 tarihinde 552 ada 23 parsel 1,2,3,4,5 nolu meskenler ve zemin katta 6 nolu dükkanın, 14.09.1995 tarihinde ise 6856 parselde kain bahçeli evin satın alındığını, evlilik birliği içinde müvekkilinin çalışmış olmasına rağmen üzerine kayıtlı hiçbir malın bulunmadığını, davalının 1985 yılında çalışmaya başladığını, 1982 ve 1985 yıllarında satın alınan taşınmazların müvekkilinin çalışmaları ve katkılarıyla alındığını, daha sonra alınmış taşınmazlarda da müvekkilinin katkısının olduğunu belirterek; müvekkilinin katkı payının belirlenerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL katkı payı alacağının tahsilini talep etmiş; davacı kadın vekili 19.04.2018 tarihli dilekçesinde, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla talep miktarını yükselterek toplam 425.184,50 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde; dava ve alacakların zamanaşımına uğradığını, davacının müvekkilinin satın almış olduğu mallarda katkısı olmadığını, davacının evlilik birliği süresince sürekli çalışmadığını, çok az geliri olan işlerde kısa süreli çalıştığını, Alman Devletinden sosyal yardım alarak geçindiğini, müvekkilinin Almanya'ya gittiğinde oturum izni olmadığı için kaçak işlerde çalıştığını ve davacıdan çok daha fazla gelir elde ettiğini, 1982 yılında satın alınan 336 ada 2 parsel sayılı zeytinliğin babası tarafından çocuklarının doğumu sebebiyle davalıya hibe edildiğini, gerçek satış olmadığını, 1985 yılında satın alınan 552 ada 23 parsel sayılı taşınmazın arsa vasfında iken müvekkilinin babası tarafından satın alındığını, üzerindeki inşaatın müvekkili tarafından yapıldığını, müvekkilinin taşınmazları babasının bağışlaması ve katkıları ile edindiğini, davacının müvekkilinin Türkiye'de mal edinmesi istemediği için katkı yapmadığını, davacının hiçbir katkısının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 27.11.2018 tarihli ve 2010/1537 Esas, 2018/1271 Karar sayılı kararı ile, zamanaşımının dolmadığı, davanın yetkili mahkemede açıldığı, davanın katkı payı alacağı istemine ilişkin olduğu, 25.08.2017 tarihli bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu, katkı payı alacağına dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz işletilebileceği gerekçesiyle davanın kabulüyle, 10.000,00 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren, 415.184,50 TL katkı payı alacağının ise ıslah tarihi olan 19.04.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Gönderme Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı erkek istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. Bölge Adliye Mahkemesince 11.06.2020 tarihli ve 2019/375 Esas, 2020/658 Karar sayılı kararı ile, davalıya keşif gününün bildirilmediği, İlk Derece Mahkemesince öncelikle yetki itirazı hakkında olumlu-olumsuz karar verilmediği, dava açıldığı tarihte 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı Kanun) henüz yürürlükte olmadığından ön inceleme yapılmamasının eksiklik olmadığı, davalı vekilinin tanık beyanlarına karşı beyanlarını bildirir dilekçe sunduğu ve bilirkişi raporunun da davalı vekiline tebliğ edildiği belirtilerek davalı vekilinin esasa ilişkin diğer istinaf sebepleri bu aşamada incelenmeden davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, öncelikle davalının ilk itiraz olarak ileri sürdüğü yetki itirazı hakkında olumlu-olumsuz karar verilmesi, daha sonra yargılamaya devam edilmesi halinde usulüne uygun şekilde yeniden keşif kararı verilerek davalıya keşiften önce keşif gün ve saatini bildirir tebligat yapılması ve yargılama sonucuna göre yeniden karar verilmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
C. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2020/347 Esas, 2020/308 Karar sayılı kararı ile, zamanaşımının dolmadığı, davanın yetkili mahkemede açıldığı, davanın katkı payı alacağı istemine ilişkin olduğu, 25.08.2017 tarihli bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu, katkı payı alacağına dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz işletilebileceği gerekçesiyle davanın kabulüyle, 10.000,00 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren, 415.184,50 TL katkı payı alacağının ise ıslah tarihi olan 19.04.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
D. Bölge Adliye Mahkemesinin İkinci Gönderme Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı erkek istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. Bölge Adliye Mahkemesince 20.01.2022 tarihli ve 2021/1484 Esas, 2021/94 Karar sayılı kararı ile, davalının cevap dilekçesinde, dava konusu edilen bir kısım taşınmazların tapuda satış yolu ile intikal ettiği gösterilse de, satış işleminin gerçeği yansıtmadığını, babasının bu taşınmazları hibe ettiğini iddia ettiği, dava edilen taşınmazların tapu kayıtlarının tedavüllü geldi kayıtlarının Mahkemece araştırılmadığı, tapu kayıtlarındaki satış akit tablolarının dosyada bulunmadığı, UYAP sisteminden de bu kayıtlara ulaşılamadığı, Yargıtay ve Dairenin uygulamalarına göre, eşlerden birinin kendi anne veya babalarından gelen mallar söz konusu olduğunda; satış gösterilse dahi fiili karine olarak malın değerlendirileceği, bu tasarrufi işlemin, hayatın olağan akışına göre, fiili karine olarak bağış kabul edilmesi gerektiği, bu fiili karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını iddia eden eşin iddiasını ispatlamakla yükümlü olduğu, kabul edilen bu fiili karinenn, ispat yükümlülüğü altındaki tarafı değiştirdiği, anne yada babadan gelen mala ilişkin tasarrufun bağış değilde gerçek anlamda satış olduğunu iddia eden eşin, başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlaması gerektiği, ispat yükünün hangi taraf üzerinde olduğunun tespiti bakımından da tedavüllü şekilde tapu kayıtlarının getirtilmesi gerektiği belirtilerek davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, diğer istinaf nedenleri incelenmeksizin İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, tespit edilen hususlar doğrultusunda yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre, usulüne uygun şekilde tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek, delilleri tartışılarak, iddia edilen hangi vakıaların sabit görüldüğü ve hangi beyanlara itibar edildiği de açıklanmak suretiyle, yargısal denetime elverişli, gerekçeli ve gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturmayacak ve kaldırılan tüm hususlar yönünden usuli kazanılmış haklar gözetilerek denetlenebilir şekilde karar verilmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
E. İlk Derece Mahkemesinin Son Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, zamanaşımının dolmadığı, davanın yetkili mahkemede açıldığı, davanın katkı payı alacağı istemine ilişkin olduğu; 336 ada 2 parsel sayılı zeytinliğin davalının babası adına kayıtlı iken satış yoluyla davalı adına tescil edildiği, Yargıtayın yerleşmiş uygulamasına göre, eşlerden birinin anne veya babası tarafından yapılan devirlerin satış gösterilse dahi bağış olarak kabul edildiği, aksinin iddia eden eş tarafından ispatlanması gerektiği, davacının satış işleminin gerçek olduğunu dosya kapsamından ispatlayamadığı, işbu taşınmazın davalının kişisel malı olduğu ve tasfiyeye dahil edilemeyeceği; 552 ada 23 parsel sayılı taşınmazda bulunan bağımsız bölümler yönünden davalının taşınmazın babası tarafından alındığını ispatlayamadığı, taşınmaz alınırken tarafların birlikte çalışıp para kazandıkları, davacının çalışmasının ve gelirinin bulunduğu, taşınmazın edinilmesinde davacının katkısının olduğu; 6856 parsel sayılı taşınmaz alınırken birlikte çalışıp para kazandıkları, davacının çalışmasının ve gelirinin bulunduğu, taşınmazın edinilmesinde davacının katkısının olduğu; davalı erkeğin 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin (743 sayılı Kanun) 152 nci maddesi uyarınca evi geçindirme yükümlüğü de göz önünde bulundurularak davacı kadının katkı oranının % 50 olarak kabulünün hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkelerine uygun olduğu; katkı payı alacağına dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz işletilebileceği, davacının dava dilekçesinde faiz talep etmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle, 380.128,50 TL katkı payı alacağının ıslah tarihi olan 19.04.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili ve davalı erkek vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı kadın vekili istinaf dilekçesinde; 336 ada 2 parsel sayılı taşınmazın satış yoluyla edinildiğini, dava dilekçesinde her tür delil ibaresinin yemin delilini de kapsadığını, yemin teklifinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu; dava dilekçesinde talep edilen miktar yönünden dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.
2. Davalı erkek vekili istinaf dilekçesinde; ilk kararın davacı tarafından istinaf edilmediğini, vekâlet ücreti yönünden müvekkili lehine usuli kazanılmış hak oluştuğunu, davacının icra dosyasında vekâlet ücretini tahsil ettiğini, davacının talep edebileceği bir hakkı kalmadığını; ispat yükünün davacıda olduğunu, gelen çalışma ve gelir kayıtlarına göre davacının 1981-1995 tarihleri arasında 45.772,00 DM, müvekkilinin 1986-1995 tarihleri arasında 366.100,00 DM gelirinin olduğu, 552 ada 23 parsel sayılı taşınmazın satın alındığı 11.04.1985 tarihinde değerinin 423.489,72 DM olduğunu davacının geliri ile alınmasının mümkün olmadığını, taşınmazın müvekkilinin babası tarafından satın alındığını; 6856 parsel sayılı taşınmaza davacının katkısını ispatlayamadığını, davacının çalışıyor ve gelir elde ediyor olmasının tek başına katkı yapıldığını ispatlamadığını, davacının gelirinin kendisine yetmediğini, davacı hiç para harcamasa dahi % 50 oranın da katkısının olamayacağını, katkı payı oranının hakkaniyete uygun olmadığını, tarafların gelirine göre katkı payı oranının belirlenmesi gerektiğini belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, 336 ada 2 parsel sayılı zeytinliğin davalının babasından intikal ettiği, davalıya yapılan bu devrin açıklanan ilkelerden anlaşılacağı üzere fiili karine olarak bağış olarak kabulü gerektiği, bu fiili karinenin aksini ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davacı tarafın parası ödenerek taşınmazın davalının babasından satın alındığını dosya kapsamından ispatlayamadığı, Mahkemece, bu taşınmazın tamamı yönünden davalının kişisel mal olduğu ve tasfiyeye dahil edilemeyeceği, davacının dilekçeler aşamasında yemin deliline açıkça dayanmadığı, "vs delil veya her türlü delil" ibaresinden açıkça yemin deliline dayanıldığı anlamının çıkmadığı, işbu parsel yönünden Mahkemenin değerlendirmesinin yerinde olduğu; diğer taşınmazlar yönünden taşınmazların satın alındığı tarihlerde her iki tarafın da çalıştığı, Mahkemece dava konusu diğer taşınmazlarda davacı kadının % 50 oranında katkısı olduğunun kabul edilmesinin hakkaniyete uygun olduğu; dava dilekçesinde faiz istenmediği, 19.04.2018 tarihli ıslah dilekçesinde dava dilekçesindeki talep arttırarak toplam 425.184,50 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte talep edildiği, dava dilekçesinde istenen 10.000,00 TL'ye dava tarihinden faiz istenmediğinden ıslah tarihinden itibaren geriye dönük 10.000,00 TL'ye faiz istenemeyeceği, ne var ki bu durum faize yönelik kararı istinaf eden davacı lehine usuli kazanılmış hak teşkil edeceğinden, kararın faize yönelik kısmının düzeltilmesinin mümkün olmadığı, bu durumun eleştirilmesi gerektiği; İlk Derece Mahkemesinin ilk iki kararında kendisini vekil ile temsil ettiren davacı lehine 30.957,38 TL vekâlet ücretine hükmedildiği, her iki kararın da davacı tarafından istinaf edilmemesi nedeni ile davalı erkek lehine oluşan usuli kazanılmış hak gözetildiğinde, davacı lehine üçüncü kararla vekâlet ücretinin artırılamayacağı, bu yöndeki davalı istinafının yerinde olduğu belirtilerek davacı vekilinin başvurusunun reddine, davalı vekilinin vekâlet ücretine yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, diğer istinaf taleplerinin reddine, İlk Derece Mahkemesinin kararının, davacı yararına vekâlet ücretini düzenleyen 6 ıncı bendinin kaldırılmasına, kaldırılan yönden "davalı yararına önceki kararlar nedeni ile oluşan usuli müktesep hak gözetilerek kendisini vekil ile temsil ettiren davacı yararına 30.957,38 TL vekâlet ücretinin davalı erkekten alınarak davacıya verilmesine" şeklinde hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili ve davalı erkek vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı kadın vekili istinaf dilekçesinde özetle; 336 ada 2 parsel sayılı taşınmazın satış yoluyla edinildiğini, dava dilekçesinde her tür delil ibaresinin yemin delilini de kapsadığını, yemin teklifinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu; dava dilekçesinde talep edilen miktar yönünden dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini, usuli kazanılmış hak oluştuğunu, karar verildiği tarih esas alınarak vekâlet ücreti hükmedilmesi gerekirken, eski tarihe göre belirlenen vekâlet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı erkek vekili istinaf dilekçesinde özetle; ispat yükünün davacıda olduğunu, gelen çalışma ve gelir kayıtlarına göre davacının 1981-1995 tarihleri arasında 45.772,00 DM, müvekkilinin 1986-1995 tarihleri arasında 366.100,00 DM gelirinin olduğu, 552 ada 23 parsel sayılı taşınmazın satın alındığı 11.04.1985 tarihinde değerinin 423.489,72 DM olduğunu davacının geliri ile alınmasının mümkün olmadığını, taşınmazın müvekkilinin babası tarafından satın alındığını; 6856 parsel sayılı taşınmaza davacının katkısını ispatlayamadığını, davacının çalışıyor ve gelir elde ediyor olmasının tek başına katkı yapıldığını ispatlamadığını, davacının gelirinin kendisine yetmediğini, davacı hiç para harcamasa dahi %50 oranın da katkısının olamayacağını, katkı payı oranının hakkaniyete uygun olmadığını, tarafların gelirine göre katkı payı oranının belirlenmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ispat yükü, dayanılan deliller, katkı payı oranı ve ispatı, faiz başlangıcı, kısmi dava, vekâlet ücreti, usuli kazanılmış hak noktasında toplanmaktadır. Dava, katkı payı alacağı istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Kanun'un 25 inci maddesi, 31 inci maddesi, 109 uncu maddesi, 119 uncu maddesi, 129 uncu maddesi, 177 nci ve devamı maddeleri, 187 ve devamı maddeleri, 255 ve devamı maddeleri, 323 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendi, 326 ncı maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 448 inci maddesi; mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 75 inci maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 4 üncü maddesi, 6 ncı maddesi; 743 sayılı Kanun'un 152 nci maddesi, 170 inci maddesi, 186 ncı maddesinin birinci fıkrası, 189 uncu maddesi; 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 146 ncı maddesi, 544 üncü maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 50 ve 52 nci maddeleri, 646 ncı maddesi; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (1136 sayılı Kanun) 164 üncü maddesi, 168 inci maddesi, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin (AAÜT) 13 üncü maddesi; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı, Hukuk Genel Kurulunun 24.01.2007 tarihli ve 2007/3-29 Esas, 2007/19 sayılı kararı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 Esas, 2017/1 Karar sayılı kararı.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı erkek vekilinin tüm, davacı kadın vekilinin bozma kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3. 6100 sayılı Kanun'un 25 inci maddesinde taraflarca getirilme (hazırlanma) ilkesi “(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
4. 6100 sayılı Kanun'un 25 inci maddesinin birinci fıkrası mülga 1086 sayılı Kanun'un 75 inci maddesinin birinci fıkrasını karşılamaktadır. Bu ilkeye göre hâkim, sadece usulüne uygun olarak bildirilmiş olan hususları ve vakıaları inceleme konusu yapabilir ve bu vakıalardan anlaşılan itiraz sebeplerini kendiliğinden gözetebilir. Taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları ise araştırıp hükmüne esas alamaz, ancak tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir. 6100 sayılı Kanun'un 25 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraflarca getirilme ilkesi kural olarak deliller bakımından da geçerlidir. Hâkim, kanunda belirtilen durumlar dışında kendiliğinden delil toplayamaz. Tarafların dava ve cevap dilekçelerinde dayandıkları delilleri açıkça göstermeleri gerekir (6100 sayılı Kanun md. 119/1 ve md.126/1-e). Bu anlamda tarafın bir delili kullanabilmesi için o delile usulüne uygun şekilde dayanmış olması gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda ise hâkim davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurabilir; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hâkimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalar ile çekişmesiz yargı işlerinde uygulanır.
5. Görüleceği üzere, hâkim taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. İspat ise dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (6100 sayılı Kanun md.187/1).
6. İspat için başvurulan araçları ifade eden deliller ise 6100 sayılı Kanun'da senet, yemin, tanık, bilirkişi, keşif ve uzman görüşü olarak sıralanmıştır. Ancak sayılan bu deliller sınırlayıcı (tahdidi) olmayıp, kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğu getirmediği hâllerde taraflar kanunda düzenlenmemiş diğer delillere de dayanabilirler. Delillerin değerlendirilmesinde ise hâkimin bağlılığı ve her bir delile bağlanan hukuki sonuçlar bakımından “kesin” ve “takdiri” deliller ayrımı esas alınarak incelenme yapılmaktadır. Kesin deliller hâkimin bağlı olduğu ve takdir yetkisine sahip olmadığı delillerdir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki uyuşmazlık konusu olan “yemin delili” de kesin deliller içerisinde yer almakta olup, hâkimi bağlamaktadır (Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2013, s. 406-413).
7. Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu 6100 sayılı Kanun'un 225 inci maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Görüleceği üzere yemin, tarafın kendisinden kaynaklanan (ondan sadır olan) vakıalar hakkında verilebilir. Kanunda, bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılırken (6100 sayılı Kanun md. 225/2), tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar, bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller ve yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıaların yemin konusu olamayacağı (6100 sayılı Kanun md. 226) düzenlenmiştir.
8. Yemini, kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın yemin teklif etmesinin hiçbir hukuki sonucu olmayacağı gibi iddia ve savunmasını yemin dışında ileri sürdüğü delillerle ispat eden tarafın da yemin teklif etmesine gerek yoktur.
9. Hemen belirtmek gerekir ki, 6100 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan davalarda tarafların açıkça yemin deliline dayanmayıp, dilekçelerinde “sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller” gibi ibarelerin bulunması hâlinde yemin deliline başvurmuş sayılıp sayılmayacakları hususu içtihatları birleştirme kararına konu olmuş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 Esas, 2017/1 Karar sayılı kararı ile, 6100 sayılı Hukuk Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan davalarda tarafların dava ve cevap dilekçeleri ile delil listelerinde “sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller” gibi ibarelerin bulunması hâlinde tarafların yemin deliline başvurmuş sayılamayacakları ve bu kapsamda hâkimin ispat yükü kendisine düşen tarafa yemin teklifinde bulunma hakkını hatırlatmayacağına karar verilmiştir.
10. 6100 sayılı Kanun'da 1086 sayılı Kanun'da bulunmayan bir kural getirilmiş olup, “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” kenar başlıklı 194 üncü maddesinde “(1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. (2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur” hükmü düzenlenmiştir.
11. Madde gerekçesinde de, bu hükmün yeni bir düzenleme olduğu belirtildikten sonra maddenin amacının, bir yandan ispatın genel hükümleri çerçevesinde temel bir kavrama yer vermek iken, diğer yandan da uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek olduğu, birinci fıkrada somutlaştırma yükünün düzenlendiği, bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerektiği, ikinci fıkrada ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konularak, dava açılırken ve cevap dilekçesi verilirken tarafların, dayandıkları vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini de belirtmek zorunda oldukları dile getirilmiş ve özellikle taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda, mahkemenin yargılamayı doğru yürütebilmesi ve makul bir sürede karar verebilmesi için delillerin vakıalarla bağlantısı kurularak mahkeme önüne getirilmiş olması gerektiği vurgulanmıştır.
12. Böyle bir hüküm taşımayan 1086 sayılı Kanun döneminde açılan davalar yönünden ise dava dilekçesinde yer verilen “sair deliller, her türlü delil, vs. deliller” gibi ibarelerin “yemin” delilini de kapsayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasında görüş birliği bulunduğu gibi Hukuk Genel Kurulunun 24.01.2007 tarihli ve 2007/3-29 Esas, 2007/19 Karar sayılı kararında da yemin deliline dayanmanın, tarafların delil listesinde açıkça bu delili göstermeleri ya da davacının dava dilekçesinde, davalının da cevap dilekçesinde yemin deliline dayanması yahut da uygulamada kabul edildiği şekliyle sair deliller ifadesine yer vermeleri ile olanaklı olduğu belirtilmiştir.
13. Bu durumda, eldeki davanın 6100 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu 12.11.2010 tarihinde açıldığı, davacının dava dilekçesinde “her türlü delil” ifadesine yer vererek "yemin" deliline dayandığı, ayrıca davacının sunduğu ayrı delil listesinde de açıkça 'yemin' deliline de dayandığı gözetilerek, Mahkemece davacı tarafa yemin teklif hakkının hatırlatılması ve oluşacak duruma göre 336 ada 2 parsel sayılı taşınmaz yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
14. Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince 27.11.2018 tarihli kararla '10.000,00 TL alacağın dava, 415.184,50 TL alacağın da ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline' karar verildiği, iş bu kararın sadece davalı erkek vekili tarafından istinaf edildiği, ancak faizin başlangıcı yönünden istinaf edilmediği, Bölge Adliye Mahkemesince 11.06.2020 tarihli kararla 'İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine' karar verildiği; gönderme kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda İlk Derece Mahkemesince 29.04.2021 tarihli kararla '10.000,00 TL alacağın dava, 415.184,50 TL alacağın da ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline' karar verildiği, iş bu ikinci kararın sadece davalı erkek vekili tarafından istinaf edildiği, ancak yine faizin başlangıcı yönünden istinaf edilmediği, Bölge Adliye Mahkemesince 20.01.2022 tarihli kararla 'İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine' karar verildiği; ikinci gönderme kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda İlk Derece Mahkemesince 13.09.2022 tarihli kararla '380.128,50 TL alacağın ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline' karar verildiği, iş bu üçüncü kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edildiği, davacı kadın vekilinin faizin başlangıcı yönünden de istinaf ettiği, Bölge Adliye Mahkemesince 09.12.2022 tarihli kararla 'davacının istinaf başvurusunun reddine, davalının istinaf başvurusunun vekâlet ücreti yönünden kabulüne, diğer yönlerden reddine' karar verildiği anlaşılmaktadır.
15. İlk Derece Mahkemesinin birinci ve ikinci kararı davalı erkek vekili tarafından faizin başlangıcı yönünden istinaf edilemeyerek, faizin başlangıcı yönünden davacı kadın lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur. O halde, İlk Derece Mahkemesinin üçüncü kararında faizin başlangıcı yönünden oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı olacak şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, kararın bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
16. Diğer yandan, Bölge Adliye Mahkemesinde, vekâlet ücreti yönünden davalı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş ise de, karar hatalı olmuştur. Şöyle ki, İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulüne yönelik birinci ve ikinci kararları sadece davalı erkek vekili tarafından istinaf edilmiş ise, Bölge Adliye Mahkemesinin birinci ve ikinci gönderme kararları üzerine İlk Derece Mahkemesince yeniden alacak miktarı belirlenerek alacağa hükmedildiğinden, bu durum davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmaz. O halde, İlk Derece Mahkemesince kabul-ret oranı ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT tarifesine göre vekâlet ücretine hükmedilmesi doğru olup Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
1. Yukarıda (2) numaralı paragrafta belirtildiği üzere; davalı erkek vekilinin tüm, davacı kadın vekilinin bozma kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yemin delili, usuli kazanılmış hak, faizin başlangıcı ve vekâlet ücreti yönünden BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz eden davacı Sevgi'ye iadesine,
Aşağıda yazılı temyiz gider harcının temyiz eden davalı Mustafa'ya yükletilmesine,
Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
15.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan Rıza Sarıtaş Çetin Durak Sevil Kartal Harun Can