KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DAVAYI DAVALIYA KARŞI TAZMİNAT DAVASI OLARAK DEVAM EDEN DAVACI KURAL OLARAK YENİ MALİKLERE KARŞI AYNÎ NİTELİKTE TALEPTE BULUNAMAZ.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/1-130
KARAR NO   : 2022/1576

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
TARİHİ                         : 09/10/2019
NUMARASI                 : 2019/1367 - 2019/1145
DAVACI                       : F.K. vekili Av. F.M.
DAVALILAR                : 1- M.E. vekili Av. N.Ö.
                                       2- M.E. vekili Av. İ.T.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın esastan kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davalıların temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı her iki davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HKM) 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davalı Melek E. vekilinin duruşma isteminin reddine oy birliğiyle karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

4. Davacı vekili 16.07.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; dava dışı Zafer B.’in evli olduğu halde bekar olduğunu söyleyerek müvekkilini buna inandırdığını, aralarında gönül ilişkisi başladığını ve bir süre sonra davacıya evlilik teklif ettiğini, teklifi kabul eden ve evlilik hazırlıklarına başlayan müvekkilinin adı geçen kişinin borçlarını ödediğini, kredi kartlarına para yatırdığını, onu yurt dışında tatillere götürdüğünü, bu şekilde güven ortamı yaratan ve müvekkilini kandıran Zafer B.’e davacının maliki olduğu Etimesgut İlçesi, Eryaman Mahallesi, 46.73 ada 1 sayılı parseldeki 5 numaralı bağımsız bölümü 29.05.2009 tarihinde bedelsiz olarak temlik ettiğini, evli olduğunu gizleyen Zafer B.’in satış işlemini kendisinin bekar olarak yer aldığı sahte nüfus cüzdanını kullanmak suretiyle gerçekleştirdiğini, pasaportunda da sahtecilik yaparak kendisini bekar olarak gösterdiğini, müvekkilinin bu durumu taşınmazı devrettikten sonra öğrendiğini, bunun üzerine Zafer B.’in taşınmazı sevgilisi olan davalı Mehtap E.’a, onun da diğer davalı Melek E.’e satış suretiyle temlik ettiğini, davalı Mehtap E. ile Zafer B.’in Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/1.2 E. sayılı dosyasında nitelikli dolandırıcılık suçundan yargılandıklarını, savcılık soruşturması sırasında davalı Mehtap’ın Cumhuriyet Savcılığında 07.03.2011 tarihinde ifade verdiğini ve Zafer B.’i çocukluğundan beri tanıdığını, 2008 yılından itibaren duygusal birliktelik yaşadıklarını, dava konusu evde birlikte yaşadıklarını, tapu iptali ve tescil davasının açılacağını duyunca Zafer B.’in taşınmazı kendisi üzerine bedelsiz şekilde geçirdiğini, satış bedeli ödemediğini söylediğini, bu ifadesiyle her ikisinin iş birliği içinde hareket ettiğinin açık olduğunu, davalı Melek E.’in de Zafer ve Mehtap ile birlikte hareket eden, evi bedelsiz devralan kişi olduğunu, şikayeti üzerine davalı Melek hakkında da Sincan Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/18.32 Hazırlık sayılı dosyası ile soruşturma başlatıldığını, bu davalıya taşınmaz devredilmeden önce çekişmeli dairenin olduğu site ve apartman girişine taşınmaz hakkında ceza soruşturması olduğu, tapu iptali ve tescil davası açıldığına dair ilan astığını, bu ilana rağmen daireyi devralan davalı Melek’in ödeme imkânı bulunmadığını, Zafer B. ile tanıştıklarını, 500.000 TL değerindeki taşınmaz için banka kanalı ile yapılan bir ödeme bulunmadığını, satıştan 11 gün sonra taşınmaza ipotek tesis edildiğini, suçtan elde edilen taşınmaz satışının hüküm ifade etmediğini, Zafer B. aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/691 E., 2011/241 K. sayılı kararı ile reddedildiğini, anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince açılan ceza davası sonucunun beklenmesi için dosyanın geri çevrildiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalı Mehtap E. vekili cevap dilekçesinde; davanın bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, hile iddiasının gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin davacı ile dava dışı Zafer B. arasındaki ilişkiyi öğrendikten sonra davacıyı birkaç kez arayıp Zafer’in kendi sevgilisi olduğunu ve aradan çekilmesini söylediğini, davacının taşınmazı devretmeden önce bu durumu öğrendiğini, bu nedenle hile iddiasının doğru olmadığını, davacı tarafından dava dışı Zafer B. aleyhine açılan davanın da reddedildiğini, bu durumun iddiaların dayanaksız olduğunu gösterdiğini, öte yandan diğer davalıya yapılan temlikin takas ve bir miktar para karşılığında gerçekleştirildiğini ve gerçek bir satış olduğunu, davalı Melek E.’in taşınmaz bedelini ödediğini, 43.000 EURO parayı da banka kanalıyla havale ettiğini, ayrıca aynı sitede maliki olduğu 83 numaralı bağımsız bölümü de bedel yerine geçmek üzere davalı müvekkiline devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Melek E. vekili cevap dilekçesinde; hak düşürücü süre geçtiğinden davanın bu nedenle reddi gerektiğini, ayrıca müvekkilinin taşınmazı 335.000 TL bedel karşılığında satın aldığını, satın alırken kendi adına kayıtlı bir taşınmazını davalı Mehtap E.’a devrettiğini, aradaki fark nedeniyle 43.000 EURO para da ödediğini, satışa emlak komisyoncusu İsmail Kara’nın tanık olduğunu, müvekkilinin eşinin iş adamı olduğunu ve alım gücü bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Ankara Batı 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.09.2016 tarihli ve 2012/64 E., 2016/220 K. sayılı kararı ile; davacının Zafer B. aleyhine Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/691 E. sayılı dosyasında 01.03.2010 tarihinde dava konusu taşınmazın tapusunun iptali ile kendi adına tescili için dava açtığı, ancak davacı vekilinin 07.01.2011 tarihli duruşmada bağımsız bölümün yargılama sırasında devredilmiş olması nedeniyle davaya tapu iptali ve tescil talebi yerine alacak davası olarak devam edeceklerini, davayı yeni malike yöneltmeyeceklerini beyan ettiği, böyle olunca taşınmazı sonradan devralan davalılar aleyhine tapu iptali ve tescil isteminde bulunamayacağı, kaldı ki ispat yükünün davacıda olduğu ve davalıların Zafer B. ile işbirliği içinde hareket ettiklerini ispat etmesi gerektiği, ancak davalı Mahtap E.’ın ceza davasında beraatine karar verildiği gibi adı geçen davalının, taşınmazın Zafer B.’e devrinden önce davacıyı arayarak Zafer'in kendi sevgilisi olduğunu söyleyip aradan çıkmasını istediği, bu hususunun davacı tarafından da kabul edildiği, böyle olunca taşınmazın Zafer B.'e devrinde birlikte hareket ettiğinin söylenemeyeceği, davalı Melek E. bakımından da taşınmazı satın alırken sahibi olduğu 46502 ada 1 parselde bulunan 83 numaralı bağımsız bölümü devrettiği ve bakiye olarak da aynı tarihte 43.000 EURO parayı banka hesabına havale ettiğine dair kayıtların aksine davalı Zafer B. adına oluşturulan kaydın yolsuz olduğunu bilen ya da bilmesi gereken kişilerden olduğunu kanıtlar nitelikte bir delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:           

8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur.

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 12.04.2017 tarihli ve 2017/24 E., 2017/330 K. sayılı kararı ile; evli olan Zafer B.’in aynı anda kendinden büyük davacı ile gönül ilişkisi içine girdiği ayrıca kendinden küçük olan davalı Mehtap ile de sevgili olduğu, nüfus cüzdanında tahrifat yaptığı ve bekar olarak göründüğü, bu nüfus cüzdanını kullanmak suretiyle hileli davranışlar ve evleneceği vaadiyle dava konusu taşınmazı davacıdan bedelsiz olarak edindiği, bu nedenle nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine karar verildiği, sahtecilik eyleminden ise beraatına karar verildiği, diğer taraftan davacının Türk Borçlar Kanunu’nun 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süre içinde hile hukuksal nedenine dayalı olarak ilk el Zafer B. aleyhine aynı taşınmaz hakkında tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel istemi ile dava açtığı, o davanın yargılaması sırasında taşınmazın davalı Mehtap’a devredildiği, bunun üzerine davacının usul hükümleri uyarınca davasını bedele dönüştürdüğü, her ne kadar davayı yeni malike yöneltmeyeceğini beyan etmiş olsa da tapu iptali ve tescil isteğinden feragatin söz konusu bulunmadığı, henüz bedel davası sonuçlanmadan eldeki davanın ara malik ile son kayıt maliki aleyhine tapu iptali ve tescil isteğiyle açıldığı, bedel davasının yukarıda içeriği açıklandığı şekilde Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.04.2011 tarih, 2010/691 E., 2011/241 K. sayılı kararı ile reddine hükmedildiği, kararın henüz kesinleşmediği, Yargıtay 13. Dairesinin iki defa verdiği geri çevirme kararı üzerine o davada ceza davasının kesinleşmesinin beklendiği, dava konusu taşınmazın suç teşkil eden ve sübutu kesinleşen dolandırıcılık eylemi sonucunda Zafer B. tarafından davacıdan temlik alındığı, taşınmazı yolsuz şekilde devralan Zafer B.’in ise aleyhine tapu iptal ve tescil davası açılması nedeniyle taşınmazı birlikte yaşadığı davalı Mehtap’a bedelsiz şekilde devrettiği, ceza soruşturması sırasında davalı Mehtap’ın kendi beyanı ile bu olguyu kabul ettiği ve yolsuz işlemi bilen kişi olduğu, aksi yöndeki ilk derece mahkemesi kabulünün somut olaya uygun düşmediği, son kayıt maliki davalı Melek E.’in taşınmazı iyi niyetle devralmış olması halinde iyi niyetinin korunması gerektiği, ne var ki dosya kapsamı, toplanan deliller, ilk el Zafer’in taşınmazın devri nedeniyle nitelikli dolandırıcılık eyleminin sübut bulduğu ceza dosyası içeriği dikkate alındığında, çekişme konusu taşınmazın devir tarihinde davalı Melek tarafından davalı Mehtap’a 250.000 TL değerinde 83 numaralı bağımsız bölüm ile birlikte 43.000 EURO para havalesi yapılmış ise de davalı Mehtap’ın takas suretiyle edindiği bu taşınmazı daha sonra Zafer B.’in annesi Raziye B.’e devrettiği dikkate alındığında, açıklanan taşınmaz ve para temliklerinin ile ceza davasında ileri sürülmeyen sonradan düzenlenebilecek nitelikteki emlak sözleşmesinin muvazaalı işlemi kamufle etmek için yapıldığı, devirlerin kısa aralıklarla gerçekleştirildiği, satışların gerçek olmadığı, davalıların öncesinde tanıştıkları, dolayısıyla davalı Melek’in de yolsuz işlemi bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olduğu, Türk Medeni Kanunu’nun 1023. ve 1024. maddeleri anlamında iyi niyetli kişi sayılamayacağı, ayrıca aynı taşınmaz hakkında halen derdest olan bedel davası nedeniyle hem tapu iptali ve tescile hem de bedele hükmedilemeyeceği, ancak ilk el Zafer B. hakkında derdest olan davanın reddine karar verildiği ve kararın kesinleşmediği dikkate alındığında davanın kabulü gerektiği gerekçesiyle davacı tarafın istinaf talebi kabul edilerek, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmış ve davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalılar tarafından süresi içinde ayrı ayrı temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 18.06.2019 tarihli ve 2017/3701 E., 2019/3887 K. sayılı kararı ile;

“… Dava konusu 46.73 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki B blok 5 nolu bağımsız bölümün tamamı davacı adına kayıtlı iken; 29/05/2009 tarih ve 17280 yevmiye no’lu akitle dava dışı Zafer B.’e satış suretiyle temlik ettiği, Zafer B.’in 22/03/2010 tarih ve 8953 yevmiye no’lu akitle taşınmazı davalı Mehtap E.’a, onun da 05/07/2010 tarih ve 20063 yevmiye no’lu akitle diğer davalı Melek E.’e satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.

Öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Ankara Batı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/691 esas sayılı davasının eldeki davaya etkisi olup olmadığı hususudur.

Ankara Batı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/691 esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde; davacı Filiz K. tarafından Zafer B. aleyhine eldeki dava ile aynı iddialara dayalı ve aynı bağımsız bölüme yönelik olarak 01.03.2010 tarihinde iptal ve tescil, mümkün olmazsa tazminat istemli açıldığı, dava tarihinden sonra 22.03.2010 tarihinde dava konusu taşınmazın Mehtap’a, ondan da 05.07.2010 tarihinde Melek’e devredilmesi üzerine, davacı vekilinin 07.01.2011 tarihli celsede aynen; ‘’ ... Taşınmaz dava tarihinden sonra el değiştirmiştir. Davamızı terditli olarak açmıştık. Bu nedenle tapu iptali ve tescil talebimiz yerine alacak davası olarak devamını istiyoruz. 186 madde gereğince yeni malike davayı yöneltmeyeceğiz.‘’ şeklinde beyanda bulunduğu, yapılan yargılama neticesinde davanın reddine karar verildiği, davacı vekilinin hükmü temyiz ettiği, davanın halen derdest olduğu anlaşılmıştır.

Bilindiği üzere, dava açıldıktan sonra da sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın doğal bir sonucudur. Usul Hukukumuzda ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş, 6100 sayılı HMK'nın 125. maddesinde ( HUMK’nun 186. maddesi ) dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usuli işlemler düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, iki taraftan biri dava konusunu (müddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde diğer taraf seçim hakkını kullanmakta dilerse temlik eden ile olan davasını takipten vazgeçerek davayı devralan kişiye yöneltmekte, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebilmektedir. Bu usul kuralının kendiliğinden (re'sen) gözetilmesi gerektiği de açıktır.

Davacı, Ankara Batı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/691 esas sayılı davasında 6100 sayılı HMK’nin 125. maddesi (HUMK’nun 186. maddesi) uyarınca yeni malike karşı davayı yöneltmediğini, isteğine alacak davası olarak devam ettiğini açıkça belirttiğine göre, eldeki davada iptal ve tescil isteğinin dinlenebilme olanağı bulunmamaktadır.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 09.10.2019 tarihli ve 2019/1367 E., 2019/1145 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, dava konusunun her el değiştirmesi sırasında davacının yeni bir seçimlik hak kullanabileceğinin doktrinde benimsenen görüşlerden olduğu, davacının bedel isteme nedeninin çoğunlukla devralan kişinin iyi niyetini çürütecek delillerinin elinde olmaması ihtimalinden kaynaklandığı, davada ise devralan davalı Mehtap’ın iyi niyetli olmadığının ceza yargılaması ile anlaşıldığı anda davacının tapu iptali ve tescil isteme hakkının doğduğunu kabul etmenin hem mülkiyet hakkının korunması hem de HMK’nın 125. maddenin ihdas edilme amacına uygun düşeceği, HMK’nın 125/1. maddesinin davacının mülkiyet talep ettiği davada el değiştirme durumunda davacı lehine seçimlik hak getirdiği, tazminata dönüştürme sonrasında şayet dava konusunu devralan kişinin iyi niyetli olmadığı belirlenir ise yeniden mülkiyet talep etmenin mümkün olduğunu düşünmenin hem hukuka hem de hakkaniyete daha uygun olacağı gerekçesine yer verilmek suretiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde her iki davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davadan önce Ankara Batı 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/691 E. sayılı dosyasında davacı tarafından aynı iddialar ile hile hukuksal nedenine dayalı olarak Zafer B. aleyhine tapu iptali ve tescil davası açıldığı, anılan davanın yargılaması sırasında Zafer B.’in taşınmazı 22.03.2010 tarihinde davalı Mehtap E.’a, onun da 05.07.2010 tarihinde diğer davalı Melek E.’e satış suretiyle temlik ettiği, bunun üzerine davacı vekilinin 07.01.2011 tarihli duruşmada davaya alacak davası olarak devam edilmesi talebinde bulunarak, 186 madde gereğince davayı yeni malike yöneltmeyeceğini açıkladığı gözetildiğinde, dava konusu taşınmazın yargılama sırasında devri nedeniyle o tarihte yürürlükte bulunan HUMK’nın 186. (HMK 125) maddesi uyarınca seçimlik hakkını kullanarak, davasını taşınmazı devreden Zafer B. hakkında tazminat davasına dönüştüren davacının, adı geçen kişiden taşınmazı devralan davalılar hakkında tapu iptali ve tescil istemiyle açtığı iş bu davanın dinlenme olanağının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Dava, aldatma (hile) ve muvazaa nedeniyle tapu iptali-tescil istemine ilişkindir. Ancak çözümlenmesi gereken uyuşmazlık mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 186. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125.) maddesine göre dava konusunun (müddeabihin) devrine ilişkin olduğundan bu konu hakkındaki yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

16. Bilindiği üzere; dava açıldıktan sonra da sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu mal veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucudur.

 17. Dava konusu yapılmış olan mal veya hakkın başkasına devredilmesi ile o mal veya hakka bağlı olan dava hakkı da birlikte devredilmiş sayılır. Dava sırasında dava konusunu başkasına devreden tarafın, artık dava konusu üzerinde bir tasarruf yetkisi (hakkı) kalmaz. Başka bir anlatımla, dava konusunu devreden tarafın, artık o davada taraf sıfatı kalmaz. Çünkü, dava konusunun devri, maddi hukuk düzeyinde ortaya çıkan değişikliklerin usul hukuku düzeyinde nasıl değerlendirilmesi gerektiğini belirleyen bir kurumdur.

18. Yukarıda değinildiği üzere, dava konusunu başkasına devretmiş olan tarafın, davaya taraf sıfatıyla devam etmesine veya kendisine karşı davaya (eski hâli ile) devam edilmesine olanak yoktur. Bununla birlikte, dava sırasında dava konusu malın veya hakkın bir üçüncü kişiye devredilmesi, bir taraf usul işlemi olarak, mevcut dava üzerinde ne şekilde etkileri olacağı usul hukukundaki “dava konusunun devri” ile çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır. Medenî usul kanunlarında düzenlenmiş olan dava konusunun devri kurumu sayesinde, salt taraflardan birinin dava sırasında dava konusu malı veya hakkı bir üçüncü kişiye devretmesi hâlinde, davanın sıfat yokluğundan esastan reddedilmesinin önüne geçilmiştir (Börü, Levent: Dava Konusunun Devri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk (Medeni Usul Ve İcra-İflâs Hukuku) Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara 2012, s. 32- 37). Bu durum, devre kadar elde edilmiş hukukî sonuçlar da korunarak yargılamanın ucuz, basit ve çabuk olması ilkelerini kapsayan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141/4 ve HMK’nın 30. maddesinde yer verilen “usul ekonomisine” ilkesine de hizmet etmektedir.

19. Usul hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş ve taraflarca dava konusunun üçüncü kişiye devir ve temliki hâlinde yapılması gereken usulü işlemler düzenlenmiştir.

20. Bu konuda mülga 1086 sayılı HUMK’nın186. maddesi;

“Dava ikame edildikten sonra iki taraftan biri müddeabihi ahara temlik ederse diğer taraf muhayyerdir. Dilerse temlik eden taraf ile olan davasından sarfınazar ederek müddeabihe temlik eden kimseye karşı dava eder. Bu suretle davayı kazanırsa mahkumunaleyh, müddeabihi kendisine temlik eden kimse ile beraber masarifi muhakemeyi kefaleti müteselsile ile vermeğe mahküm olur.

Dilerse davasını müddeabihi ahara temlik eden taraf hakkında zarar ve ziyan davasına tebdil eder” hükmünü taşımakta iken;

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesinde dava konusunun devri;

“(1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:

a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde dava davacı lehine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.

b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür.

(2) Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder. Bu takdirde dava davacı aleyhine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur” şeklinde düzenlenmiştir.

21. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 186. maddesine göre, dava konusunun devri üzerine, karşı tarafın devreden kişi ile aralarındaki davadan vazgeçerek, davayı devralan üçüncü kişiye yöneltmek veya davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına çevirmek şeklinde seçimlik hakkı söz konusudur. Hemen belirtmelidir ki, buradaki “vazgeçme (sarfınazar etme)” ibaresi, “davadan feragat” anlamında olmayıp; HUMK’nın 185/1. maddesi anlamında davanın takibinden sarfınazar edilmesi; diğer bir ifade ile müddeabihi devretmiş olan davalı hakkındaki davanın geri alınmasıdır.

22. Her iki kanun hükmündeki sistem birbirine oldukça yakın olmakla beraber HMK’nın 125. maddesinde karşı tarafın sahip olduğu bu iki seçimlik hak, yalnızca davalının dava konusunu devretmesi hâlinde davacıya tanınmıştır. Bu madde ile dava konusunun davacı tarafından devredilmesi durumunda, devralmış olan kişinin görülmekte olan davada kendiliğinden davacı yerine geçeceği ve davanın kaldığı yerden devam edeceği kabul edildiğinden davalının bir seçimlik hakkı bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla HMK’nın 125/2. maddesinde, davacı tarafından dava konusunun üçüncü kişiye devredilmesi hâlinde, devralan üçüncü kişinin, hukuk gereği (ipso iure) davacı sıfatı ve buna bağlı olarak davayı takip yetkisi kazanacağı ve davanın yeni davacı ile süreceği kabul edilmiştir.

23. Davalı tarafın yargılama sırasında dava konusunu üçüncü bir kişiye devretmesi durumunda davacı tarafın sahip olduğu yetkiler her iki Kanun’da da aynı şekilde düzenlenmiştir. Davacı isterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder; ya da davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür. Görüldüğü üzere, dava konusunun devrinde öngörülen bu sisteme göre, seçimlik hakkın kullanılması sonucunda, dava üçüncü kişiye yöneltildiği zaman taraf işlemi sebebine dayanan kanuni bir taraf değişikliği, tazminata çevrildiği zaman ise dava konusunda bir değişiklik, yani dava değişikliği ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar medenî usul hukukumuzda iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı bulunmakta ise de davacının kanunun kendisine tanıdığı seçim hakkına dayanarak dava konusunu tazminata çevirmesi hâlinde ona karşı iddianın, dolayısıyla davanın değiştirildiği itirazında bulunulamaz; çünkü buradaki değişiklik kanuni düzenlemeden kaynaklanmakta, dolayısıyla iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağının kapsamı dışında kalmaktadır.

24. Dava görülmekte iken davalının dava konusunu üçüncü bir kişiye devrettiğini öğrenen mahkemenin, bunu kendiliğinden (re'sen) gözeterek, davacıya maddede belirtilen seçimlik haklarını hatırlatarak hangisini seçtiğini sorması ve davacının vereceği cevaba göre işlem yapması gereklidir. Dava sırasında davalının dava konusunu üçüncü bir kişiye devretmiş olmasına rağmen mahkemece belirtilen haklardan hangisini seçtiği davacıya sorulmadan ve ona seçimi yaptırılmadan, sanki devir yapılmamış gibi eski taraflar arasında davaya devam edilerek karar verilemez.

25. Bu seçimlik hakkın hatırlatılması kuralı, kamu düzenine ilişkindir ve kanun yolu dâhil yargılamanın her aşamasında yapılır (Yılmaz, Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 819).

26. Davacının, dava sırasında dava konusunu (müddeabihi) devralan üçüncü kişiye karşı davaya (ayın davası olarak) devam edilmesini istemesi (yani davayı üçüncü kişiye teşmil etmesi) üzerine, davaya davacı ile üçüncü kişi (yeni davalı) arasında devam edilir. Bu hâlde, davanın tarafları davacı ile müddeabihi dava sırasında devralmış olan üçüncü kişi olmakla, üçüncü kişi davalı sıfatını alacağından, eski davalının, artık davada taraf sıfatı kalmayacaktır. Ne var ki, davacı ile yeni davalı arasında görülen bu dava, yeni bir dava olmayıp, davacı ile müddeabihi temlik etmiş olan eski davalı arasındaki davanın bir devamıdır. Bu sebeple, davasını üçüncü kişiye teşmil etmiş olan davacıdan yeniden harç alınmaz; eski davalıya karşı dava açılması ile meydana gelen sonuçlar devam eder.

27. Davacının diğer seçimlik hakkını kullanıp, davasını, müddeabihi temlik etmiş olan davalıya karşı zarar ziyan (tazminat) davasına çevirmesi hâlinde ise davaya aynı taraflar arasında devam olunur ve davacının tazminat talebi hakkında bir karar verilir.

28. Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde; dava konusu bağımsız bölüm davacı Filiz K. adına kayıtlı iken, davacı tarafından 29.05.2009 tarih ve 17280 yevmiye numaralı akitle dava dışı Zafer B.’e satış suretiyle temlik edilmiş, 01.03.2010 tarihinde ise adı geçen bu kişi aleyhine Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ankara Batı 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin) 2010/691 E. sayılı dosyasında dava açılarak, nüfus cüzdanında tahrifat suretiyle sahtecilik yapan ve kendisini bekâr olarak gösteren davalının evlenme vaadiyle davacıyı dolandırdığı, bu şekilde taşınmazın bedelsiz olarak devrini sağladığı iddiasına dayalı olarak tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tazminat talep edilmiş, aynı zamanda bu kişi hakkında dolandırıcılık ve sahtecilik suçları nedeniyle suç duyurusunda bulunulmuştur. Anılan davanın yargılaması sırasında ise Zafer B. 5 numaralı bağımsız bölümü 22.03.2010 tarihinde Mehtap E.’a temlik etmiş, onun tarafından da 05.07.2010 tarihinde Melek E.’e satış suretiyle devredilmiştir. Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/691 E. sayılı dosyasında tapu iptali ve tescil istemiyle görülen dava sırasında, dava konusunun davalı tarafından tapuda üçüncü kişiye devredilmesi nedeniyle mahkemece 07.01.2011 tarihli duruşmada davacı vekiline seçimlik hakkı hatırlatılmış, bunun üzerine davacı vekili davaya alacak davası olarak devam edeceklerini, HUMK’nın 186. maddesi gereğince davayı yeni malike yöneltmeyeceklerini açıklamıştır.

29. Dava konusu taşınmaz yargılama sırasında tapuda iki kez el değiştirmiş ise de davacı vekili ikinci devir yapıldıktan sonra o tarihte yürürlükte bulunan HUMK’nın 186. maddesi uyarınca tercih hakkını kullanmış ve davaya taşınmazı devreden Zafer B. hakkında tazminat davası olarak devam edeceklerini bildirmiş; mahkeme tarafından da davaya tazminat davası olarak devam edilmiştir. Seçimlik hak davacı tarafça bu şekilde kullanıldıktan sonra ise dava konusunu devralan Mehtap E. ile Melek E. hakkında, tamamen ilk davadaki iddialara dayalı olarak 16.07.2012 tarihinde tapu iptali ve tescil istemiyle eldeki dava açılmıştır.

30. Ne var ki, Hukuk Genel Kurulunun 11.05.2011 tarihli ve 2011/6-123 E., 2011/301 K. sayılı kararında da benimsendiği gibi HUMK'nın 186. maddesindeki tercih hakkının “aynı dava içerisinde” ya da “farklı dava içerisinde” de olsa bir kez kullanılabileceği, bu maddede gösterilen seçimlik haklardan biri olan davayı yeni malike yöneltme hakkını kullanmayan ve davalıya karşı tazminat davası olarak devam eden davacının, bu tercih hakkından dönerek tekrar yeni maliklere karşı aynî nitelikte talepte bulunması olanaklı değildir. Keza, buradaki seçimlik hak bir kez kullanılmakla sonuç doğuran ve tüketilen bir haktır. Davacının tazminat değil de diğer tercih hakkını kullanarak, davayı dava konusunu devralan üçüncü kişiye yöneltmesi ve devralanın da aynı şekilde dava konusu hakkı veya malı tekrar bir başka kişiye devretmesi, yani dava sırasında ardışık devirler yapılması durumunda, dürüstlük kuralına aykırı olmadığı sürece yeni bir tercih hakkının doğacağı açık ise de somut olayda böyle bir durum da bulunmamaktadır.

31. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeler sonucunda davanın kabulüne önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.     

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalılar Mehtap E. ile Melek E. vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereği dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22.11.2022 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.