
DELİL DAVACI TARAFINDAN SUNULDUĞUNDAN VE ÖN İNCELEME DURUŞMASINDAN HEMEN SONRA İBRAZ EDİLDİĞİNDEN, YARGILAMAYI GECİKTİRME AMACI TAŞIDIĞINDAN SÖZ EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2024/3462
KARAR NO : 2024/5156
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 18.09.2024
NUMARASI : 2024/1007 E., 2024/1126 K.
Davacı vekili dava dilekçesi ile taraflar arasında 01.03.2016 tarihinde sermaye ortaklığı ve/veya proje finansmanı kanalı ile form yaratılması öncesi hazırlıklar ve işlerin gerçekleştirilmesi konusunda danışmanlık hizmet sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin davalı tarafından 01.10.2017 tarihi itibariyle feshedildiğini, sözleşme gereğince müvekkilinin sabit bir ücret ve ek başarı primi alması gerektiğini, buna göre hakedilen 283.200,00 USD'nin ödenmesi bakımından davalıya ihtar gönderildiğini, davalının ihtara cevap vererek itirazda bulunduğunu belirterek 283.200 USD ücretin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile başarı priminin davacı şirketin aracılık ettiği ve gerçekleştirdiği iş ve işlemler sonucunda davalı için oluşturulacak fayda, yaratılacak finansman sonrasında kazanılacak bir ödeme olduğunu, oysa A.bank'tan sağlanan finansmana ilişkin davacı şirketin hiçbir aşamada katılımı ve katkısı olmadığını, bu nedenle başarı primi koşullarının oluşmadığını, sözleşmede genel işlem şartı mahiyetinde hükümler bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince taraflar arasındaki sözleşmenin "hizmet bedeli" başlığını taşıyan hükümlerine göre davacının başarı primi elde edebilmesi ve hak kazanabilmesi açısından öncelikle A.bank'dan sağlanan finansman konusunda çalışmasının olması yani bir katkısının varlığının ispatlanması gerektiği, davacı vekilinin dilekçelerin verilmesi aşamasında sunmuş olduğu dilekçesi ile proje finansmanını ne şekilde sağladığı konusunda ileri sürdüğü vakıayı yer, zaman, konu, kişi, eylem unsurlarını belirtmek suretiyle somutlaştırmadığı, mahkemece itibar olunmayan bilirkişi raporundaki hukuki değerlendirmeye esas alınan e-posta çıktısı kanunda belirtilen sürelerden sonra sunulan delil niteliğinde olduğundan dolayı bu delile itibar olunamadığı, söz konusun delilin sonradan ileri sürülmüş olması karşısında ise davacının HMK m. 145 hükmü çerçevesinde ve somut koşul vakıaları belirterek dayanmış olduğu bir delil niteliğinde bulunmadığı, davalı vekilinin sonradan sunulan e-posta yazışmalarına muvafakat etmediğini beyan ettiği gerekçesiyle sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince süresinde temyiz yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Tüm dosya kapsamına göre, davacı vekilinin ön inceleme duruşması sonrasında e-mail yazışmaları sunmuş, ancak mahkemece bu deliller sonradan ibraz edildiği ve usulen değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle deliller değerlendirilmeksizin davanın reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 145. maddesinde “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir” hükmü yer almaktadır. Delilin davacı tarafından sunulduğu ve ön inceleme duruşmasından hemen sonra ibraz edildiği hususları birlikte dikkate alındığında, yargılamayı geciktirme amacı taşıdığından söz edilemez. Bu nedenle davacı vekilince sunulan bu deliller de dikkate almak suretiyle, dava konusu A.banktan sağlanan kredinin sözleşmenin 4. sayfası 2. maddesinde belirtildiği şekilde borç veya proje finansmanı niteliğinde olup olmadığı, bu kredinin sağlanmasında davacının katkısının bulunup bulunmadığı hususları değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile verilen İlk Derece Mahkemesi kararı ve bu karara karşı istinaf isteminin reddi kararı usul ve yasaya aykırı görülmüş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararı ile bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle HMK'nın 373/1. maddesi gereğince İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi kararı KALDIRILARAK; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2024/116 Esas, 2024/231 Karar, 21.03.2024 tarihli kararının BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 25.12.2024 gününde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Mahmut Coşkun Belkıs Karakaş Hasan Kaya Mehmet Özdemir Doğan Ağırman
- KARŞI OY YAZISI -
6100 sayılı HMK'nın 1191/f maddesine göre dava açan kişi açısından dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususlarının bildirilmesi, 129/1-e maddesinde ise davalı açısından cevap dilekçesinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin belirtilmesi gerekir.
6100 sayılı HMK'nın "Ön İncelemenin Kapsamı" başlıklı 137. maddesinde mahkemenin tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacağı belirtilmiş olup "Ön İnceleme Duruşmasına Davet" başlıklı 139. maddede ise mahkemenin ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildireceği bunun için çıkarılacak davetiyede maddede belirtilen diğer hususlar dışında “Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği” hususunun ihtar edilmesi hükmü bulunmaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde dava ve cevap dilekçelerinin verilmesinden sonra tarafların iddia ve savunmalarını kanıtlayıcı delil bildirmeleri mümkün değildir.
6100 sayılı HMK'nın “Sonradan delil gösterilmesi” başlıklı 145. maddesine göre; “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” hükmü bulunmakta olup bu maddenin gerekçesinde “Uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğu bilinmektedir.
Maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğu kural olarak benimsenmiştir. Fakat iki istisna kabul edilmiştir. Yeni delil sunulması talebi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya delilin süresinde sunulmaması ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanıyorsa, hâkim gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebilir. Bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesi, hukukî dinlenme hakkının tabiî bir sonucudur.” denilerek HMK sisteminde kuralın “kanunda belirtilen sürelerden sonra” delil sunulmaması olduğu bu kuralın ancak “yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa” veya “ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa” istisnasının olabileceği belirtilmiştir. Gerek kanun madde metni gerekse gerekçedeki açıklamaların, tarafların kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen istisnanın dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir.
Somut olayda bilirkişi raporunda hukuki değerlendirmeye esas alınan ve davanın açıldığı sırada davacının elinde olduğu anlaşılan e-posta çıktısının delil niteliği dahi tartışmaya açık olup yasal sürelerde sunulmamış olması davacının mazur görülebilir bilgisizliği olarak kabul edilemeyeceği gibi sonradan sunulması davadaki karşı taraf yönünden açıkça davanın uzatılmasına yol açar niteliktedir. Bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesi’nin davanın reddine ilişkin kararı ile Bölge Adliye Mahkemesinin başvurunun esastan reddine ilişkin kararı hukuka uygun olup onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyorum.
ÜYE
Belkıs KARAKAŞ
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 25 Aralık 2024 tarihli kararına katılmak mümkün değildir. Öncelikle, karşı oyda ifade edilen hukukî görüşlerin gerekçelerine aynen katılmaktayız.
Karşı oyun şu gerekçesini tekrarlamak isteriz. “Somut olayda bilirkişi raporunda hukuki değerlendirmeye esas alınan ve davanın açıldığı sırada davacının elinde olduğu anlaşılan e-posta çıktısının delil niteliği dahi tartışmaya açık olup yasal sürelerde sunulmamış olması davacının mazur görülebilir bilgisizliği olarak kabul edilemeyeceği gibi sonradan sunulması davadaki karşı taraf yönünden açıkça davanın uzatılmasına yol açar niteliktedir.”
Sonrasında ise kararda “Delilin davacı tarafından sunulduğu ve ön inceleme duruşmasından hemen sonra ibraz edildiği hususları birlikte dikkate alındığında, yargılamayı geciktirme amacı taşıdığından söz edilemez” ifadesinde ilk bakışta davayı açan davacı olduğundan yargılamayı geciktirme amacı taşımadığı farz edilse de, aynı durumda davalı bu delili sunsaydı, yargılamayı geciktirme amacı mı olduğu farz edilecekti? Başka bir ifadeyle, her durumda davacı olmak, yargılamayı geciktirme amacı taşımadığı konusunda bir karine midir?
DELİL DAVACI TARAFINDAN SUNULDUĞUNDAN VE ÖN İNCELEME DURUŞMASINDAN HEMEN SONRA İBRAZ EDİLDİĞİNDEN, YARGILAMAYI GECİKTİRME AMACI TAŞIDIĞINDAN SÖZ EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2024/3462
KARAR NO : 2024/5156
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 18.09.2024
NUMARASI : 2024/1007 E., 2024/1126 K.
Davacı vekili dava dilekçesi ile taraflar arasında 01.03.2016 tarihinde sermaye ortaklığı ve/veya proje finansmanı kanalı ile form yaratılması öncesi hazırlıklar ve işlerin gerçekleştirilmesi konusunda danışmanlık hizmet sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin davalı tarafından 01.10.2017 tarihi itibariyle feshedildiğini, sözleşme gereğince müvekkilinin sabit bir ücret ve ek başarı primi alması gerektiğini, buna göre hakedilen 283.200,00 USD'nin ödenmesi bakımından davalıya ihtar gönderildiğini, davalının ihtara cevap vererek itirazda bulunduğunu belirterek 283.200 USD ücretin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile başarı priminin davacı şirketin aracılık ettiği ve gerçekleştirdiği iş ve işlemler sonucunda davalı için oluşturulacak fayda, yaratılacak finansman sonrasında kazanılacak bir ödeme olduğunu, oysa A.bank'tan sağlanan finansmana ilişkin davacı şirketin hiçbir aşamada katılımı ve katkısı olmadığını, bu nedenle başarı primi koşullarının oluşmadığını, sözleşmede genel işlem şartı mahiyetinde hükümler bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince taraflar arasındaki sözleşmenin "hizmet bedeli" başlığını taşıyan hükümlerine göre davacının başarı primi elde edebilmesi ve hak kazanabilmesi açısından öncelikle A.bank'dan sağlanan finansman konusunda çalışmasının olması yani bir katkısının varlığının ispatlanması gerektiği, davacı vekilinin dilekçelerin verilmesi aşamasında sunmuş olduğu dilekçesi ile proje finansmanını ne şekilde sağladığı konusunda ileri sürdüğü vakıayı yer, zaman, konu, kişi, eylem unsurlarını belirtmek suretiyle somutlaştırmadığı, mahkemece itibar olunmayan bilirkişi raporundaki hukuki değerlendirmeye esas alınan e-posta çıktısı kanunda belirtilen sürelerden sonra sunulan delil niteliğinde olduğundan dolayı bu delile itibar olunamadığı, söz konusun delilin sonradan ileri sürülmüş olması karşısında ise davacının HMK m. 145 hükmü çerçevesinde ve somut koşul vakıaları belirterek dayanmış olduğu bir delil niteliğinde bulunmadığı, davalı vekilinin sonradan sunulan e-posta yazışmalarına muvafakat etmediğini beyan ettiği gerekçesiyle sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince süresinde temyiz yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Tüm dosya kapsamına göre, davacı vekilinin ön inceleme duruşması sonrasında e-mail yazışmaları sunmuş, ancak mahkemece bu deliller sonradan ibraz edildiği ve usulen değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle deliller değerlendirilmeksizin davanın reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 145. maddesinde “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir” hükmü yer almaktadır. Delilin davacı tarafından sunulduğu ve ön inceleme duruşmasından hemen sonra ibraz edildiği hususları birlikte dikkate alındığında, yargılamayı geciktirme amacı taşıdığından söz edilemez. Bu nedenle davacı vekilince sunulan bu deliller de dikkate almak suretiyle, dava konusu A.banktan sağlanan kredinin sözleşmenin 4. sayfası 2. maddesinde belirtildiği şekilde borç veya proje finansmanı niteliğinde olup olmadığı, bu kredinin sağlanmasında davacının katkısının bulunup bulunmadığı hususları değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile verilen İlk Derece Mahkemesi kararı ve bu karara karşı istinaf isteminin reddi kararı usul ve yasaya aykırı görülmüş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararı ile bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle HMK'nın 373/1. maddesi gereğince İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi kararı KALDIRILARAK; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2024/116 Esas, 2024/231 Karar, 21.03.2024 tarihli kararının BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 25.12.2024 gününde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Mahmut Coşkun Belkıs Karakaş Hasan Kaya Mehmet Özdemir Doğan Ağırman
- KARŞI OY YAZISI -
6100 sayılı HMK'nın 1191/f maddesine göre dava açan kişi açısından dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususlarının bildirilmesi, 129/1-e maddesinde ise davalı açısından cevap dilekçesinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin belirtilmesi gerekir.
6100 sayılı HMK'nın "Ön İncelemenin Kapsamı" başlıklı 137. maddesinde mahkemenin tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacağı belirtilmiş olup "Ön İnceleme Duruşmasına Davet" başlıklı 139. maddede ise mahkemenin ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildireceği bunun için çıkarılacak davetiyede maddede belirtilen diğer hususlar dışında “Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği” hususunun ihtar edilmesi hükmü bulunmaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde dava ve cevap dilekçelerinin verilmesinden sonra tarafların iddia ve savunmalarını kanıtlayıcı delil bildirmeleri mümkün değildir.
6100 sayılı HMK'nın “Sonradan delil gösterilmesi” başlıklı 145. maddesine göre; “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” hükmü bulunmakta olup bu maddenin gerekçesinde “Uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğu bilinmektedir.
Maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğu kural olarak benimsenmiştir. Fakat iki istisna kabul edilmiştir. Yeni delil sunulması talebi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya delilin süresinde sunulmaması ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanıyorsa, hâkim gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebilir. Bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesi, hukukî dinlenme hakkının tabiî bir sonucudur.” denilerek HMK sisteminde kuralın “kanunda belirtilen sürelerden sonra” delil sunulmaması olduğu bu kuralın ancak “yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa” veya “ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa” istisnasının olabileceği belirtilmiştir. Gerek kanun madde metni gerekse gerekçedeki açıklamaların, tarafların kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen istisnanın dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir.
Somut olayda bilirkişi raporunda hukuki değerlendirmeye esas alınan ve davanın açıldığı sırada davacının elinde olduğu anlaşılan e-posta çıktısının delil niteliği dahi tartışmaya açık olup yasal sürelerde sunulmamış olması davacının mazur görülebilir bilgisizliği olarak kabul edilemeyeceği gibi sonradan sunulması davadaki karşı taraf yönünden açıkça davanın uzatılmasına yol açar niteliktedir. Bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesi’nin davanın reddine ilişkin kararı ile Bölge Adliye Mahkemesinin başvurunun esastan reddine ilişkin kararı hukuka uygun olup onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyorum.
ÜYE
Belkıs KARAKAŞ
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 25 Aralık 2024 tarihli kararına katılmak mümkün değildir. Öncelikle, karşı oyda ifade edilen hukukî görüşlerin gerekçelerine aynen katılmaktayız.
Karşı oyun şu gerekçesini tekrarlamak isteriz. “Somut olayda bilirkişi raporunda hukuki değerlendirmeye esas alınan ve davanın açıldığı sırada davacının elinde olduğu anlaşılan e-posta çıktısının delil niteliği dahi tartışmaya açık olup yasal sürelerde sunulmamış olması davacının mazur görülebilir bilgisizliği olarak kabul edilemeyeceği gibi sonradan sunulması davadaki karşı taraf yönünden açıkça davanın uzatılmasına yol açar niteliktedir.”
Sonrasında ise kararda “Delilin davacı tarafından sunulduğu ve ön inceleme duruşmasından hemen sonra ibraz edildiği hususları birlikte dikkate alındığında, yargılamayı geciktirme amacı taşıdığından söz edilemez” ifadesinde ilk bakışta davayı açan davacı olduğundan yargılamayı geciktirme amacı taşımadığı farz edilse de, aynı durumda davalı bu delili sunsaydı, yargılamayı geciktirme amacı mı olduğu farz edilecekti? Başka bir ifadeyle, her durumda davacı olmak, yargılamayı geciktirme amacı taşımadığı konusunda bir karine midir?