KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DEVREDİLEN TAŞINMAZLARIN TOPLAM DEĞERLERİNİN, GERİDE KALAN TAŞINMAZIN DEĞERİNE OLAN ORANI GÖZETİLDİĞİNDE MURİS MUVAZAASININ KOŞULLARI OLUŞMUŞTUR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/1-388
Karar No       : 2024/97

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 15.04.2021
SAYISI                          : 2021/40 E., 2021/76 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk  Dairesinin 08.07.2020 tarihli ve 2016/8233 Esas,
                                        2020/3626 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Geçici Madde 3” hükmüne göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacılar vekilinin duruşma isteminin reddine oy birliğiyle karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin, babaları Reşat K.’nın 07.11.1984 tarihinde ölümünden sonra yetim büyüdüklerini ve mirastan pay almaları istenmediği için davalılar tarafından sürekli dışlandıklarını, miras bırakan babaanneleri Makbule K.'nın 31.01.2010 tarihinde öldüğünü, 20.08.2001 tarihinde 9 ve 630 parsel sayılı taşınmazlarını davalı kızı Yüksel Çetin’e, 678 parsel sayılı taşınmazını ise diğer davalı kızı Fikriye Ö.’ya ölünceye kadar bakma akdiyle, 617 parsel sayılı taşınmazdaki hissesini ise 23.09.2009 tarihinde bağış akdiyle davalı kızlarına devrettiğini, miras bırakanın işlem tarihlerinde fiil ehliyetine haiz olmadığı gibi temliklerin de mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, miras bırakanın ölümü ile tek bir taşınmazının kaldığını, bu taşınmazda da davalıların hisseleri bulunduğundan müvekkillerine toplam 776 metrekare düştüğünü ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile müvekkillerinin miras payları oranında adlarına tesciline, olmazsa tenkis ile saklı payları oranında tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı ve hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, ölünceye bakma akdinin yükümlülüklerini yerine getirdiklerini, temlikin muvazaalı olmadığını, bağış yoluyla yapılan temliklerde ise muvazaa iddiasının dinlenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.03.2016 tarihli ve 2012/41 Esas, 2016/72 Karar sayılı kararı ile; Adli Tıp Grup Başkanlığından alınan bilirkişi raporunda miras bırakanın işlem tarihlerinde fiil ehliyetine haiz olduğunun mütalaa edildiği, ölünceye kadar bakma akdinin 28.08.2001 tarihinde, bağış akdinin 23.10.2009 tarihinde yapıldığı, murisin ölünceye kadar bakma akdinin yapılması üzerinden uzunca bir süre geçtikten sonra 31.01.2010 tarihinde öldüğü, sağlığında bakım ediminin yerine getirilmediği iddiasıyla dava açmadığı, davalıların murise baktıkları ve bakım edimini yerine getirdiklerinin dosya kapsamıyla sabit olduğu, dolayısıyla 678, 9, 630 parsel sayılı taşınmazların temlikinin bakılmak amacıyla gerçekleştirildiği, 617 parsel sayılı taşınmazın ise murisin ölümünden önceki bir yıl içinde bağışlandığı, dolayısıyla tenkise tabi olduğu, davalıların tercih haklarını tazminat ödemekten yana kullanıp taşınmazın kendilerinde kalmalsını istedikleri, hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davalıların ödemesi gereken toplam tazminattan davacıların miras payına düşen kısım dikkate alınarak davacılara verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 678, 9, 630 parsel sayılı taşınmazlar yönünden tapu iptali ve tescil ile tenkis davasının reddine, 617 parsel sayılı taşınmaz yönünden tenkis isteminin kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 08.07.2020 tarihli ve 2016/8233 Esas, 2020/3626 Karar sayılı kararı ile;

"... Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1926 doğumlu mirasbırakan Makbule K.’nın 31.01.2010 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak kendisinden önce ölen oğlu Reşat’ın çocukları davacılar İlyas, Nezahat ve Nebahat ile davalı kızları Yüksel ve Fikriye’yi bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu 9 ve 630 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını davalı kızı Yüksel’e, 678 parsel sayılı taşınmazdaki payını ise diğer davalı kızı Fikriye’ye 28.08.2001 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiği, dava konusu 617 parsel sayılı taşınmazdaki mirasbırakana ait payların ise mirasbırakana vekaleten torunu Tahsin (davalı Yüksel’in oğlu) tarafından davalılara bağış yoluyla devredildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).

Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.

Somut olaya gelince, mirasbırakanın maliki olduğu üç parça taşınmazdaki payların ölünceye kadar bakma akdi ile, bir parça taşınmazdaki payın ise bağış akdi ile davalı kızlarına devredildiği, mirasbırakanın geride paydaşı olduğu bir parça taşınmazının kaldığı, mirasbırakanın bakım ihtiyacını daha az sayıda taşınmazlardaki paylarını vererek karşılaması mümkün iken makul nispetten fazla taşınmazını temlik ettiği, mirasbırakanın ölümünden kısa bir süre önce verdiği vekaletname ile bir taşınmazının da aynı davalılara bağış yoluyla devredildiği, devredilen taşınmazların toplam değerlerinin, geride kalan taşınmazının değerine olan oranı gözetildiğinde makul sınırın aşıldığı sonucuna varılmaktadır.

Öte yandan, tanık beyanlarında, mirasbırakanın, kendisinden önce ölen oğlu Reşat’ın eşi, davacıların annesi olan Nezaket ile beşeri ilişkilerinin iyi olmadığı, davacıların annnelerinin yanında kaldıkları ve onunla birlikte hareket ettikleri hususlarının belirtildiği görülmektedir.

Bu durumda; yukarıda belirlenen olgular değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde mirasbırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.

Hâl böyle olunca, 9, 630 ve 678 parsel sayılı taşınmazlar yönünden, muvazaa iddiasının ispatlandığı gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir..." gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı

9. Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.04.2021 tarihli ve 2021/40 Esas, 2021/76 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda miras bırakanın 9, 630 ve 678 parsel sayılı taşınmazlar yönünden 2001 yılında davalı kızlarına ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle yaptığı temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.

13. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).

14. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve muris muvazaası olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

18. Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.

19. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

20. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

21. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşınmaktadır.

22. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ise 6098 sayılı Kanun'un 611 inci (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 511 inci) maddesinde düzenlenmiş ve bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Diğer bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır.

23. Diğer yandan ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

24. Ne var ki, muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıkların çözümünde bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, başka bir anlatımla miras bırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

25. Muris muvazaasına dayalı bir davanın kabul ile sonuçlanabilmesi için miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

26. Bu tür davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek TMK’nın 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse HMK’nın 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

27. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.

28. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 1926 doğumlu miras bırakan Makbule K. 31.01.2010 tarihinde ölmüş, geriye mirasçı olarak kendisinden önce 1984 yılında ölen oğlu Reşat’ın çocukları davacılar İlyas K., Nezahat Kesen ve Nebahat K. ile davalı kızları Yüksel S. ve Fikriye Ö. kalmıştır.

29. Celp edilen kayıtlardan miras bırakanın maliki olduğu 9 ve 630 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını davalı kızı Yüksel S.'e, 678 parsel sayılı taşınmazdaki payını ise diğer davalı kızı Fikriye Ö.'ya 28.08.2001 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiği, dava konusu 617 parsel sayılı taşınmazda miras bırakana ait payların ise miras bırakana vekâleten davalı Yüksel S.'in oğlu Tahsin tarafından davalılara 2009 yılında bağış yoluyla devredildiği, terekede paydaşı olduğu 628 parsel sayılı taşınmazının kaldığı sabittir.

30. Dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanlarından, miras bırakanın 1999 depreminde evinin yıkılması üzerine kendisinden önce ölen oğlu Reşat’ın eşinin yanında bir süre kalmak istediği ancak Nezaket'in kabul etmediği, onu kovduğu, dolayısıyla davacıların annesi olan Nezaket ile beşeri ilişkilerinin iyi olmadığı, davacıların da annnelerinin yanında kaldıkları ve onunla birlikte hareket ettikleri hususlarının belirtildiği anlaşılmaktadır. Miras bırakanın 2001 yılında maliki olduğu üç parça taşınmazdaki payların ölünceye kadar bakma akdi ile, 2009 yılında ise bir parça taşınmazdaki payının ise bağış akdi ile davalı kızlarına devredildiği, miras bırakanın geride paydaşı olduğu bir parça taşınmazının kaldığı anlaşılmakta olup miras bırakanın bakım ihtiyacını daha az sayıda taşınmaz paylarını vererek karşılaması mümkün iken makul sayılabilecek nispetten çok daha fazla taşınmazını temlik ettiği, ölümünden kısa bir süre önce verdiği vekâletname ile bir taşınmazının da aynı davalılara bağış yoluyla devredildiği, devredilen taşınmazların toplam değerlerinin, geride kalan taşınmazının değerine olan oranı gözetildiğinde makul sınırın aşıldığı, tüm bu olgular karşısında miras bırakanın temliklerdeki irade ve amacının mirasçılarından mal kaçırmak olduğunun davacı tarafça ispat edildiği sonucuna varılmıştır.

31. Muvazaa iddiası ispatlandığından mahkemece, dava konusu 9, 630 ve 678 parsel sayılı taşınmazlar yönünden tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, mahkemece hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.

32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; miras bırakanın kendisine yakınlarının bakmasını istemesi ve bunun için de mal varlığının önemli bir kısmını devretmesinin olağan olduğu, murisin ölmeden üç ay önce hasta iken vekâleten yaptığı bağışlama akdi ile ölünceye kadar bakma akdinin yapılış tarihleri göz önüne alınarak murisin mal kaçırma kastı ile hareket etmediğinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

33. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

14.02.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 19’u BOZMA, 6’sı ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.