KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DIŞARIDAN BAKILIP İÇİ GÖRÜNEN KONTEYERDA İSTİFİ GÖNDEREN YAPMIŞ OLSA BİLE TAŞIYICININ SABİTLEMEDE SORUMLULUĞU DEVAM EDER.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-3080
KARAR NO   : 2021/1312

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                   :
 İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                             : 13/04/2017
NUMARASI                     : 2016/1460 - 2017/411
ASIL DAVADA DAVACI  : P.F. Levhaları Paz. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. B.S.
BİRL. DAVADA DAVACI : Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili Av. A.S.
ASIL VE BİRL.
DAVADA DAVALI            :
A. Taşıma Hizmetleri A.Ş. vekili Av. V.O.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” ve “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karar, asıl ve birleşen davada davacılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından birleşen davada davacı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi:

4. Asıl davada davacı Polster Fiberglas Levhaları Paz. Tic. Ltd. Şti. vekili; müvekkili tarafından üretilen polyester çatı levhalarının İzmir Limanı’ndan İrlanda’ya taşınması işini davalının üstlendiğini, emtiaların müvekkili tarafından gereken tüm sabitlemeler ve önlemler alınıp kara ve deniz taşımasına uygun şekilde üstü açık konteynere yerleştirilerek davalıya teslim edildiğini, yükün davalı tarafından 15.02.2010 tarihinde müvekkilinin fabrikasından alınarak İzmir Limanı’na sevk edilip gemiye yüklendiğini ve geminin 18.02.2010 tarihinde Limandan ayrıldığını, 01.03.2010 tarihinde yükün taşıma sırasında gemi güvertesinde hasarlandığının e-posta yoluyla müvekkiline bildirildiğini, taşıma sırasında zarar gören emtiaların alıcı firmalar tarafından kabul edilmediğini ve emtiaların ülkemize geri getirildiğini, yükün geri gelmesini müteakip mahkeme vasıtasıyla delil tespiti yaptırıldığını, tespitte yükün hatalı yüklemeden kaynaklı olarak zarar gördüğünün belirlendiğini, hasar bedeli, delil tespiti ve ihtarname masraflarının müvekkilinin nakliyat sigortacısı tarafından 24.11.2010 tarihinde ödendiğini, ancak hasarlı emtianın geri getirilme masrafları olan navlun ücreti, antrepo ücreti, gümrük müşavirlik masrafları, damga vergisi, KDV iadesi gibi kalemlerden oluşan toplam 12.057,79 TL’nin sigorta şirketi tarafından ödenmediğini, bu hususta ihtarnameler gönderildiğini, ödenmeyen bu zarardan davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

5. Birleşen davada davacı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şti. vekili; asıl davanın davacısına ait emtianın taşıma rizikolarına karşı müvekkili tarafından sigorta teminatı altına alındığını, taşıma sırasında emtianın hasarlanması sonucu oluşan zararın müvekkili tarafından sigortalısına ödendiğini, meydana gelen zarardan davalı taşıyıcının sorumlu olduğunu ileri sürerek 15.831 Euro’nun temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

6. Asıl davada davalı vekili; yükte meydana gelen hasarda müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, Belçika’nın Antwerp limanında hasarlanan yükle alakalı 04.03.2011 tarihinde deniz taşımacısı, davacının sigorta şirketi tarafından yetkilendirilen firma bilirkişisinin katılımıyla yapılan inceleme sonrasında rapor düzenlendiği, anılan inceleme (survey) raporunda yükteki hasarın sebebinin malların yeterince emniyete alınmaması, sağlamlaştırılmaması ve konteynere düzgün yerleştirilmemesi olarak belirlendiğini, hasarlanmamış kısmın yeniden taşımaya elverişli şekilde yüklendiğini, konteyner içerisine düzgün ve sağlam yükleme yükümlülüğünün asıl davada davacıya ait olduğunu, konteynerin asıl davada davacı tarafından hazırlanarak müvekkiline teslim edildiğini, bu klozun konşimentoda yer aldığını, ancak yükün konteyner içerisine deniz taşımasına uygun bir şekilde sabitlenmediğini, bu sebeple oluşan zararda kusur sorumluluğunun asıl davada davacıya ait olduğunu, ayrıca asıl dava davacısının sigortacısının Belçika’daki inceleme sırasında görevlendirdiği bilirkişinin de raporunda yükün normal bir deniz taşımasına uygun olarak emniyete ve sağlamlığa sahip olmadığını belirttiğini, delil tespit raporunun eksik bilgi ve varsayıma dayalı olarak hazırlandığından kabulünün mümkün olmadığını, yükün geminin neresinde taşındığının tespitinin önem arz ettiğini, sigorta şirketinin yapmış olduğu geç ödeme nedeniyle faiz talep edilemeyeceğini belirterek asıl davanın reddini savunmuştur.

7. Birleşen davada davalı vekili asıl davada sunmuş olduğu savunmalara ek olarak; birleşen davada davacının sigortalısına yapmış olduğu ödemenin haksız ve yersiz olduğunu, teminat kapsamının araştırılması gerektiğini, kâr marjı ödemesinin hatır ödemesi olduğunu belirterek birleşen davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

8. İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.06.2013 tarihli ve 2012/222 E., 2013/213 K. sayılı kararı ile; taşınma sırasında taşınan malların Antwerp’te hasarlı olduğunun tespit edilmesi üzerine 04.03.2010 tarihinde davacı, davalı ve sigortacı temsilcilerinin katıldığı bir ortak inceleme (survey) ile malların hasara uğradığının ve hasarın doğru ambalajlama yapılmamasından kaynaklandığının belirlendiği, yine İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/554 D. İş sayılı dosyasındaki alınan raporda yapılan teknik incelemede malların hasarının tespit edildiği, ancak bu tespitte malların Antwerp Limanı’nda düzenlenen inceleme (survey) raporundan sonra malların yeni bir konteynere yüklenmesi ve düzgün istiflenmesi ile iade edildikten sonra alındığından yükün gerçek yükleme şeklini ve Antwerp’teki durumunu belirleyemediği, Bay Planda 35 R sefer sayılı MSC HAİLEY gemisinde hasara konu olan konteynerin en üste yüklendiği, üzerine herhangi bir yük konulmadığı, taşımaya konu olan emtianın istiflenmesinde herhangi bir hata bulunmadığı, kaptanın nezaret görevini yerine getirdiği, konteynerin FCL/FCL ( Full Container Load) ve (Slac Shippers Stow, Load And Count) kaydı ile yüklenmesi hâlinde artık konteyner içeriğinden ve bunların doğru olarak bağlanmasından, sağlamlaştırılmasından taşıyıcının değil, taşıtanın sorumlu olduğu, davalının istiflemede herhangi bir kusurunun bulunmayıp satıcı/yükleten/taşıtan asıl davada davacının kusurlu olduğu, birleşen davada davacının yapmış olduğu emtia sigorta poliçesi sözleşmelerinden 1229962.0 numaralı poliçe ile sigorta sözleşmesi kapsamında 8.374,90 Euro’luk emtianın (4087.0 fatura numaralı) DDU satış şekli ile, 123018710 numaralı poliçe ile sigorta sözleşmesi kapsamında 4.745 Euro’luk emtianın (4087.1 fatura numaralı) CIP satış şekli ile 123030810 numaralı poliçe ile sigorta sözleşmesi kapsamında 3.579 Euro’luk emtianın (4087.2 fatura numaralı) CIP satış şekli ile satılarak anılan emtianın sigorta edildiği, bunlardan 1229962.0 numaralı poliçeden DDU satış şekli olması nedeniyle birleşen davada davacı sigortacının sigorta bedelini satıcıya ödemekte rücu hakkına engel olmadığı ve satıcı asıl davada davacının menfaat sahibi olduğu, buna karşılık CIP satış şekli ile satışı yapılan 4087.1 ve 4087.2 numaralı faturalarla satılan malların bedelinin ödenip ödenmediği hususunun Yargıtay içtihatları uyarınca birleşen davada davacıya 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1301 ve 1361. maddelerine göre halefiyet hakkını sağladığı durumda mal bedellerinin ödenmemiş olması gerektiğinin belirtildiği, somut olayda da hasarlı mal bedellerinin birleşen davada davacı sigorta şirketinin sigortalısı olan asıl davada davacıya ödenmediğinin ve bu malların Antwerp’ten paketlenerek davacıya iade edildiğinin delil tespitinde belirlendiği, bu hususta davalının da herhangi bir itirazının bulunmadığı, ancak sigortacı birleşen davada davacının, sigortalı asıl davada davacının kendi kusuru ile zarara sebep olması nedeniyle ödediği miktar bakımından davalıya rücu hakkının bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacılar vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.03.2015 tarihli ve 2014/5908 E., 2015/3673 K. sayılı kararı ile “… 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekillerinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Dava, denizyolu ile yapılan taşıma sonucu emtiada meydana gelen hasarın tazmini istemine ilişkindir.

Somut olayda, davalı tarafından taşıması üstlenilen polyester levhalar, davacı tarafından naylon ambalaj ile sarılarak ahşap paletler üzerine konulup, çelik çember ile ahşap palete sabitlenmek suretiyle açık (flat) konteyner üzerine yerleştirilerek spanzet ve çektirmeler ile konteynere sabitlenmek suretiyle davalıya teslim edilmiştir.

Mahkemece, emtianın üzerinde bulunduğu açık (flat) konteynerin gemi güvertesinin en üstüne konulduğu ve konteyner üzerine başka bir yük konmadığı dolayısı ile davalı taşıyıcının konteynerin istiflenmesini doğru yaptığı, buna göre meydana gelen hasardan sorumlu olmadığı, hasarın yükün konteynera iyi sabitlenmemesi ve ambalajın yetersiz olmasından meydana gelmesi nedeniyle kusurun davacıda olduğu belirtilerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş ise de, taşıyıcının yükün sağlıklı taşınabilmesi ve hasara uğramaması için yükleme ve istiflemeyi gözetmesi, hatalı bir yükleme veya ambalaj eksikliği varsa buna karşı çıkması ve yükün güvenli taşınabilmesi için gereken her türlü tedbiri alması basiretli bir taşıyıcıdan beklenen bir davranış olup, buna uymayan ve sonuçta taşımayı üstlenen taşıyıcının meydana gelen zarardan dolayı en azından müterafik kusurlu kabul edilmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, mahkemece, polyester levhaların konteynere iyi sabitlenmemesi ve ambalaj eksikliği nedeniyle dağılması sonucu hasarın meydana geldiği kabul edildiğine göre, davalı taşıyıcının buna ilişkin gözetim görevini ihmal etmesi nedeniyle müterafik kusurlu olduğu gözetilerek bu çerçeve dâhilinde bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.04.2017 tarihli ve 2016/1460 E., 2017/411 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; taşıyanın basiretli davranışının ölçütünün günümüz deniz ticaret uygulamasına göre yapılması gerektiği, somut olayda kaptanın basiretli davranmadığı yönünde herhangi bir delil bulunamadığı, konteyner ile taşınan emtiaların belirli bir plan dahilinde gemiye yüklendiği, FCL kaydı ile yüklenen her konteynerin istifinin kontrolünün binlerce konteynerin yüklendiği denizcilik sektöründe mümkün olmayıp ticari teamüle de uygun olmadığı, taşıyanın sorumluluğunun konteynerin gemiye yanlış istiflenmesinden doğabileceği, ancak somut durumda zararın konteyner içi istiften kaynaklandığı, bu sebeple taşıyan davalının sorumluluğu bulunmayıp özen yükümlülüğünü ihlal ettiğinin ileri sürülemeyeceği, FCL ve SLAC (Shipper's Stow, Load and Count) kaydının ambalaj içerisindeki konteynere yüklenen emtianın taşıyan değil, taşıtan/yükleten tarafından "ambalajlandığını" belirttiği, bu hâlde taşıyanın kaptan vasıtası ile ancak konteynerden akan, sızan veya tehlike oluşturacak bir malzeme var ise bu konteynere diğer yüklere ve zarar vermemesi için müdahalesinin mümkün olacağı, bunun dışında taşıma kurallarına uygun taşınan ve FCL ile SLAC kaydı bulunan konteynerin dağılmasından ve yükün parçalanmasından taşıtanın sorumlu olduğu, dava konusu olayda açık konteynerde taşımanın usulüne uygun yapılmış olduğu, bu sebeple taşımadan davalının sorumlu olmadığı, bozma sebebi olan istif hatasının müterafik kusur oluşturduğunun ispatına elverişli delilin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu deniz taşıması sırasında yükte/eşyada oluşan zararın yükün konteynere hatalı yüklenmesi ve yetersiz ambalajlanması nedeniyle ortaya çıktığının belirlenmesi karşısında asıl ve birleşen davada davalının ortaya çıkan zararda, yükleme sırasındaki gözetim görevini ihmali suretiyle sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

15. Navlun sözleşmesi, asıl ve birleşen davalar ile taşıma konusu yükte meydana gelen hasar tespit tarihi itibariyle olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 1016 ilâ 1118. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu kapsamda TTK’nın 1016/1 maddesi; “Navlun mukavelesiyle taşıyan, navlun karşılığında:

(1) Geminin tamamını veya bir cüzünü yahut muayyen bir yerini taşıtana tahsis ederek eşyayı denizde taşımayı taahhüt eder ki buna "Çarter Mukavelesi";

(2) Parça mal olan muayyen eşyayı denizde taşımayı taahhüt eder ki buna da "Kırkambar Mukavelesi" denir.” hükmünü haizdir. Deniz yoluyla eşya taşıma için tesis edilen hukukî işlem “navlun sözleşmesi” olarak adlandırılmakta olup navlun sözleşmesinde taşıyan deniz yoluyla eşya taşımayı, taşıtan ise bunun karşılığında bir ücret ödemeyi taahhüt eder (Çağa, Tahir/Kender, Rayegân: Deniz Ticaret Hukuku II Navlun Sözleşmesi, 7. Baskı, İstanbul 2004, s. 1). Buradan hareketle navlun sözleşmesinin unsurları: deniz yoluyla taşımanın gerçekleştirilmesi, eşya taşımasının söz konusu olması, taşımanın gemi ile yapılması, eşyanın taşıyanın zilyetliğine girmesi ve ücret ödenmesi şeklinde sıralanabilir.

16. Taşıyanın navlun sözleşmesinden doğan sorumluluğu akdi bir sorumluluktur. Bu itibarla taşıyan, kural olarak, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini hiç veya gereği gibi yerine getirmezse genel esaslara göre bundan ileri gelen bütün zararlardan, kusursuzluğunu ispat etmedikçe sorumlu olması gerekir. Ancak deniz yoluyla eşya taşımanın niteliği itibari ile büyük riskler barındırması ve iktisadi olarak yüksek maliyete sebep olması karşısında taşıyanın eşyanın ziya ve hasara uğraması sonucu meydana gelen zararlardan sorumluluğu hem uluslararası sözleşmelerde hem de Türk Hukuku’nda özel olarak düzenlenmiştir. Taşıyıcının özel olarak düzenlenmeyen hâllerden doğan sorumluluğu ise genel hükümlere tabi olacaktır.

17. Türk Ticaret Kanunu ile navlun sözleşmesinde taşıyanın sorumluluğu genel olarak iki hâlde düzenlenmiştir. Bunlardan birincisi, TTK’nın 1019. maddesinde düzenlenen geminin yolculuğun başında denize, yola ve yüke elverişli olmamasından ileri gelen gecikme dâhil bütün zararlardan sorumluluğu; ikincisi ise aynı Kanun’un 1061 ve 1062. maddelerinde düzenlenen taşınmak üzere teslim alınmış olan yüke/eşyaya özen borcunun gereği gibi yerine getirilmemesi sonucunda yükün ziya veya hasar uğramasından doğan sorumluluğudur.

18. Navlun sözleşmesinin unsurlarından olan taşınacak eşyanın taşıyanın zilyetliğine girmesi sonucu taşıyan, teslim aldığı eşyanın zıya ve hasara uğramasını engellemek, bakım ve muhafazasına ihtimam göstermek bağlamında ve sözleşme kapsamında özen yükümlülüğü altına girmektedir (Kayıhan, Şaban: Deniz Ticaret Hukuku, İstanbul 2020, s. 178; Çağa/Kender, s. 135). Navlun sözleşmesinin ifasında eşyayı zilyetliğinde bulunduran taşıyan, özellikle eşyanın yüklenmesi, istifi, elden geçirilmesi, taşınması, korunması, gözetimi ve boşaltılmasında tedbirli bir taşıyandan beklenen dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Bu husus TTK’nın 1061. maddesinde; “Taşıyan, malların yükletilmesi, istifi, taşınması, elden geçirilmesi ve boşaltmasında tedbirli bir taşıyanın dikkat ve ihtimamını göstermekle mükelleftir. Teslim alındıkları andan teslim edildikleri ana kadar geçen müddet içinde malların zıyaı veya hasarı yüzünden doğacak zararlardan taşıyan mesuldür; meğer ki, zıya veya hasar, tedbirli bir taşıyanın dikkat ve ihtimamı ile dahi önüne geçilemiyecek sebeplerden ileri gelmiş olsun.” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan hükümde taşıyanın taşınan eşyaya ilişkin özen yükümlülüğünün kapsamı tadadî şekilde belirlenmiştir. Buna göre taşıyan, eşyanın yüklenmesi, istifi, taşınması, elden geçirilmesi ve boşaltılmasında tedbirli bir taşıyanın özenini göstermekle sorumlu olup bu yükümlülüğün ihlalinden kaynaklanan her türlü zararlardan sorumludur.

19. Türk Ticaret Kanunu’nun 1061. maddesi, eşyanın zıyaı veya hasarı ile birlikte eşya ile ilgili ortaya çıkan tüm vakıalardan kaynaklanan zararlarda da uygulama alanı bulacaktır. Başka bir anlatımla özen borcunun kapsamına, eşyanın sağlam ve iyi bir hâlde muhafaza edilerek teslim yerine varabilmesi için gösterilmesi gereken tüm tedbirler dâhildir (Doğanay, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. III, İstanbul 2004, s. 2809; Çağa/Kender, s. 135). Taşımacının eşyaya/yüke özen yükümlülüğünün ölçütü, objektif anlamda tedbirli ve basiretli bir taşıyıcının göstermesi gereken ihtimamdır (Kaner, Deniz İnci: Deniz Ticareti Hukuku I-II, İstanbul 2018, s. 360; İzveren, Adil/Franko, Nisim/Çalık, Ahmet: Deniz Ticaret Hukuku, Ankara 1994, s. 245). Burada belirlenen ölçüt, objektif niteliği haiz olup aynı şartlar altında makul, tecrübeli, basiretli, yapmış olduğu taşımadan kaynaklanan sorumluluğunun bilincinde bir taşıyıcının taşıma borcunu ifası esas alınarak belirlenir. Bu bağlamda yapılacak belirlemede; yapılan taşımanın koşulları, taşınan eşyaya ait cins, birlikte taşındığı eşyalar, ambalaj, istif gibi tüm özellikler, hava şartları, denizcilik teamülleri, emredici düzenlemeler ve bunun gibi taşımaya etki eden tüm olgular dikkate alınmalıdır (Çağa/Kender, s. 137).

20. Ayrıca TTK’nın 1062/1. maddesinde taşıyanın, taşınan eşyaya dair özen yükümlülüğü kapsamında, kendi adamlarının ve gemi adamlarının kusurlarından, kendi kusuru gibi sorumlu olduğu belirtilmiş; aynı Kanun’un 1062/2. maddesinde ise taşıyanın kendi adamları ve gemi adamlarının teknik mahiyetteki kusurları ile kendi şahsi kusuru olmaması hâlinde yangın sonucunda meydana gelecek ziya ve hasardan sorumlu olmayacağı düzenlenmiştir. Gemi adamlarının kimlerden ibaret olduğu ise TTK’nın 821. maddesinde “Gemi adamları"; kaptan, gemi zabitleri, tayfalar ve gemide istihdam edilen diğer kimselerdir.” şeklinde gösterildiği gibi “kendi adamları” ibaresinden maksat; taşıyanın nakliye işi kapsamında istihdam ettiği tüm şahıslardır. Bu çerçevede anılan kişilerin görevlerini ifaları vesilesiyle zarara sebep olmaları taşıyıcının sorumluluğundadır (Çağa/Kender, s. 137; Doğanay, s. 2815; İzveren/Franko/Çalık, s. 245, 246).

21. Taşıyıcının, TTK’nın 1061. maddesi çerçevesinde taşınan eşyaya özen yükümlülüğünden doğan sorumluluğu kapsamında ortaya çıkan zarardan, ancak zararın kendi kusurundan ileri gelmeyen sebepten, eşyadaki eksiklikten veya ayıptan yahut eşyanın mahiyeti veya ambalajının hatasından kaynaklandığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabileceği gibi zararın, tedbirli ve basiretli bir taşıyıcının eşyaya göstermesi gereken ihtimamı ile dahi önüne geçilemeyecek bir sebepten (mücbir sebepten) doğduğunu ispatlayarak kurtulabilir. Aynı zamanda taşıyıcı, zararın kendi adamlarıyla gemi adamlarının kusurundan ileri gelmediğini de ispatlamalıdır (Doğanay, s. 2810-2811; Çağa/Kender, s. 149; İzveren/Franko/Çalık, s. 244; Kaner, s. 360 vd.). Ayrıca TTK’nın 1063. maddesinde taşıyanın, anılan maddede sayılan sebeplerden ileri gelen zararlardan sorumlu olmadığı düzenlenerek taşıyan lehine aksi ispatlanabilen bir sorumsuzluk karinesi öngörülmüştür (Doğanay, s. 2821; Çağa/Kender, s. 149).

22. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle usulüne uygun ifa edilmeyen istifleme ile yetersiz sabitleme ve ambalajlama nedeniyle ortaya çıkan zarardan taşıyıcının sorumluluğunun irdelenmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda taşınmak için gemiye yüklenen eşyanın istifi ve zarara uğramasını engelleyecek düzeyde tedbirlerin alınması, taşınan eşyaya ilişkin özen yükümlülüğü kapsamında taşıyıcının ve gemi kaptanının sorumluluğundadır. Bu anlamda hem taşıyıcı hem de kaptanı, istifin güvenli taşımaya uygun bir nitelikte yapılması hususunda basiretli hareket ederek gereken tüm dikkat ve özeni göstermekle yükümlüdürler (İzveren/Franko/Çalık, s. 184 vd.). Bu çerçevede taşınacak eşyanın istifindeki hata veya ihmal sebebiyle eşyada meydan gelen hasardan, TTK’nın 1061 ve 1062. maddeleri uyarınca taşıyıcı sorumludur. Ayrıca istifin hatalı yapılması nedeniyle hasarlanma durumunda da ambalaj yetersizliğine dair savunma, taşıyanın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Öte yandan taraflar arasındaki sözleşmede öngörülecek bir takım düzenlemeler ile TTK’nın 1061. maddesindeki yükümlülüklerin bir kısmı ve bunların kötü ifasından yahut ifa edilmemesinden doğan sorumluluk, yükle ilgililere aktarılabilecektir.

23. Bu kapsamda taraflar arasında yükleme ve istiflemenin taşıyıcı yerine gönderen tarafından ifa edileceğinin kararlaştırılması hâlinde hatalı yüklemeden doğan sorumluluk gönderene ait olmakla beraber sözleşemeye konulacak bu yönde bir hüküm, taşıyıcının, somut hâl ve şartlara göre eşyanın yüklenmesi ve istifinin emniyetli bir deniz taşımasına elverişli nitelikte olup olmadığına dair denetim ve gözetim yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Aynı şekilde gemi kaptanı da, TTK’nın 972 ve devamındaki maddeler uyarınca gönderen tarafından yapılacağı kararlaştırılsa dahi yükleme ve istifin güvenli bir deniz taşıması için gerekli niteliğe sahip olup olmadığını denetlemek ve bu anlamda yükleme ile istife nezaret etmekle yükümlü olup hem taşıyanın hem de gemi adamı olan kaptanın bu yükümlülüğünü ihmali suretiyle ortaya çıkan zarardan taşıyıcı, TTK’nın 1061 ve 1062. maddeleri gereği sorumludur. Bu itibarla taraflar arasındaki navlun sözleşmesine konulacak bu yönde bir hüküm, taşıyıcının istif nedeniyle TTK’nın 1061 ve 1062. maddelerinden kaynaklanan sorumluluğunu, gemi ile diğer yüklerin güvenliği, sefere elverişlilik, eşyanın kendisi ile birlikte taşındığı diğer eşyaların güvenliği açısından ortadan kaldırmaz (Akan, Pınar: Deniz Taşımacılığında Taşıyanın Yüke Özen Yükümlülüğünün İhlalinden Doğan Sorumluluğu, Ankara 2007, s. 35; Çağa/Kender: s. 135, 136; İzveren/Franko/Çalık, s.184 vd.).

24. Hemen belirtilmesi gerekir ki; deniz yoluyla eşya taşıması konteyner ile yapılıyorsa, taşımada kullanılan konteynerlerin nitelikleri dikkate alınarak konteyner ve eşyanın istiflenme usulündeki farklılıklar, taşıyıcının sorumluluğunun belirlenmesinde nazara alınması gerekli önem arz eden unsurlar olarak karşımıza çıkar. Konteyner taşımacılığında eşyanın, konteyner içerisine yerleştirilmesi ve yüklü konteynerin gemiye istifinin taşıyıcı tarafından ifa edilmesi durumunda taşıyıcı, istifteki kusur nedeniyle taşınan eşyada ortaya çıkan zarardan, TTK’nın 1061. maddesi kapsamında sorumludur. Ancak konteynerin içi istifin gönderen tarafından ifa edilmesi durumunda ise taşımada kullanılan konteynerin türüne göre ikili bir ayrım yapılması gerekir. Bu çerçevede deniz taşımasının, dışarıdan bakıldığında içinin görünmesi mümkün olmayacak türde bir konteyner (Örn: standart konteyner, yüksek konteyner, tank konteyner, soğutculu konteyner vb.) ile gerçekleştirilmesi durumunda taşıyıcı, kapalı teslim edilmesi nedeniyle konteyner içerisindeki istifini ve bağlanmasını denetleyemediği eşyanın bu sebeple uğradığı hasardan sorumlu tutulamaz. Bu durumda taşıyıcı sadece konteynerin, görünen unsurları bakımından güvenli bir deniz taşımasına uygun niteliği haiz olup olmadığını gözetmek ve taşıma güvenliği için uygun şekilde konteyneri istiflemekle yükümlüdür (İzveren/Franko/Çalık, s. 184 vd.).

25. Öte yandan deniz taşımasının, dışarıdan bakıldığında içinin görünmesi mümkün olan türde bir konteyner (Örn: düz-flat rack konteyner, üstü açık konteyner vb.) ile gerçekleştirilmesi durumunda ise; anılan türde bir konteyner içinin istifi gönderen tarafından yapılmış olsa dahi taşıyıcı ve adamlarının, eşyanın niteliğine göre güvenli bir deniz taşımasına uygun olarak gönderenin eşyayı konteynere istifinde ve sabitlenmesindeki gözetim ve denetim yükümlülükleri devam eder. Zira basiretli bir tacir olan tedbirli taşıyıcı, TTK’nın 1061. maddesinde düzenlenen taşınmak üzere teslim alınan eşyaya ilişkin özen yükümlülüğü gereği, gönderen tarafından yapılacak deniz taşımasına uygun olmayan şekilde konteyner içine istiflenen eşyanın taşımaya uygun şekilde istifini sağlamalı, bu konuda uyarıda bulunmalı ve gerektiğinde güvenli bir deniz taşımasına tehdit oluşturacak nitelikteki yükü taşımayı reddetmelidir. Dolayısıyla dışarıdan bakıldığında içerisinin görünmesi mümkün olan bir konteynere, güvenli deniz taşımasına uygun olmayacak şekilde eşya istifinin gönderen tarafından yapılmış olması, yüklemeyi gözetim ve denetim yükümlülüğü altında olan taşıyıcıyı sorumluluktan kurtarmaz. Bu şekilde gerçekleştirilecek bir taşıma sırasında, gönderenin konteyner içi istif hatasından kaynaklanan zarar nedeniyle müterafik kusuru bulunmakta ise de; istife gözetim ve denetim yükümlülüğünü ihlali nedeniyle oluşan zarardan taşıyıcı da sorumludur.

26. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl davadaki taraflar arasında polyester çatı levhalarının İzmir Limanı’ndan İrlanda’ya taşınması hususunda navlun sözleşmesinin düzenlendiği, bu kapsamda taşınacak eşyanın asıl davada davacı tarafından yükün üst ve yan tarafları açık olan düz-flat rack tipi konteynere, naylon ambalaj ile sarılarak ahşap paletler üzerine konulup, çelik çember ile ahşap palete yerleştirilerek spanzet ve çektirmeler ile sabitlenmek suretiyle istiflendiği, istiflenen düz-flat rack konteynerin davalı taşıyıcı tarafından deniz yoluyla taşınmak üzere teslim alındığı, teslim alınan yükün bir kısmının taşıma sırasında zarar gördüğü anlaşılmaktadır.

27. Hasarlanmayı müteakip Antwerp/Belçika’da gerçekleştirilen inceleme sonucu düzenlenen inceleme (survey) raporunda taşıma konusu yükte oluşan hasarın, eşyanın konteynere hatalı istifinden ve sabitlenmesinden kaynakladığı, uygulanan bağın herhangi bir deniz taşıması için dahi yeterli olmadığı, kullanılan konteynerin güvertede yüksek bir yere istiflenmiş olması hâlinde dahi asıl davada davacı gönderen tarafından eşyanın konteyner içerisine yapmış olduğu istifin ve sabitlemenin emniyetli bir deniz taşıması için yeterli olmayacağı, ayrıca dava konusu yüke ilişkin yapılan istif ve sabitlemelerin konteynerin türü gereği görünür olduğu ve davalı taşıyıcıya bu hâliyle teslim edildiği belirtilmiştir. Yargılama sırasında dosya arasına alınan Bay Planına göre dava konusu yüklü konteynerin, tipine uygun olarak güvertede en üst kısma yerleştirildiği, üstüne başka bir yükün konulmadığı sabittir.

28. Her ne kadar mahkemece, eşyanın üzerinde bulunduğu düz-flat rack konteynerin gemi güvertesinin en üstüne konulduğu ve konteyner üzerine başka bir eşyanın konulmadığı, davalı taşıyıcının konteyneri istifinin usulüne uygun olduğundan meydana gelen hasardan sorumlu olmadığı, hasarın eşyanın konteynere iyi sabitlenmemesi ve ambalajın yetersiz olmasından meydana geldiği ve bu nedenle kusurun asıl davada davacı gönderene ait olduğu gerekçesiyle hüküm tesis edilmiş ise de; taşıma sırasında kullanılan konteynerin düz-flat rack türünde olması sebebiyle konteyner içindeki deniz taşımasına uygun olmayan hatalı istif ile yetersiz sabitlemelerin, davalı taşıyıcı tarafından görülecek şekilde teslim alındığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında hem Antwerp/Belçika’da düzenlenen inceleme (survey) raporunda, hem de dosya arasına alınan 17.12.2012 tarihli bilirkişi raporunda; asıl davada davacı gönderen tarafından yapılan ve yükün taşıyıcı davalıya teslimi esnasında görünür olan istif ve sabitlemelerin güvenli bir deniz taşımasına uygun olmadığı belirlenmiştir.

29. Bu durumda TTK’nın 1061. maddesinde düzenlenen taşınmak üzere teslim alınan eşyaya ilişkin özen yükümlülüğü gereği davalı taşıyıcının yahut aynı Kanun’un 1062. maddesi gereği kusurlarından sorumlu olduğu adamlarının, tedbirli bir taşıyıcı ve basiretli bir tacir gibi, yükün güvenli bir biçimde taşınabilmesi ve hasara uğramaması için, asıl davada davacı gönderen tarafından yapılmış olsa dahi, düz-flat rack konteyner içindeki istifleme ve sabitlemeyi gözetmesi, hatalı bir istifleme, sabitleme veya ambalaj eksikliğinin bulunması hâlinde eşyanın taşımaya uygun hâle getirilmesini sağlaması, bu hususta uyarıda bulunması ve gerektiğinde güvenli bir deniz taşımasına tehdit oluşturacak şekilde istiflenen, sabitlenen veya ambalajlanan yükü reddetmesi zorunludur. Bu sebeple mahkemece, asıl davada davacı gönderen tarafından deniz taşımasına uygun olmayacak şekilde düz-flat rack konteynere istiflenip sabitlenen ve bu sebeple hasar gören eşyaya/yüke ilişkin ortaya çıkan zararda davalı taşıyıcının, konteynerin taşınmak üzere teslim alınması esnasında görünür olan istif ve sabitlemeye ilişkin gözetim ve denetim görevinin ihmali nedeniyle, ayrıca gönderenin de eşyayı düz-flat rack konteynere deniz taşımasına uygun olmayan ambalaj ve sabitlemeyle yüklemesi nedeniyle kusurlu oldukları nazara alınıp yapılacak değerlendirme sonrasında hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

30. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Asıl ve birleşen davada davacı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstekleri hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.