KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

EHLİYETSİZLİK SEBEBİYLE VESAYET ALTINA ALINMASI İÇİN BAŞVURULAN KİŞİ LEHİNE AÇILAN DAVADAKİ DAVA EHLİYETİ TAMAMLANABİLİR DAVA ŞARTIDIR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/1-465
KARAR NO   : 2022/1416

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Gaziantep 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 21/04/2016
NUMARASI                 : 2016/161 - 2016/317
DAVACILAR                : 1- O.Ç. 2- Ö.Ç. vekili Av. İ.Ş.
DAVALILAR                : 1- F.Ç. (G.) 2- Ş.B. vekilleri Av. M.Ö.
                                       3- C.Ç. 4- M.Ç. vekilleri Av. O.H.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziantep 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi:          

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin dava dışı Cuma Ç.’ın ilk eşinden dünyaya gelen çocukları olduklarını, anne ve babalarının boşanması üzerine babalarının yeniden evlendiğini, ancak ikinci eşinin de öldüğünü ve üçüncü evliliğini Emine Ç. ile yaptığını, davalılar Mohammed ile Cuma’nın Emine’den doğma çocukları olduğunu, davalı Fatma G.’ün Emine’nin kız kardeşi, davalı Şenel B.’un ise Emine’nin önceki evliliğinden dünyaya gelen çocuğu olduğunu, müvekkillerinin babası Cuma Ç.’ın 1935 doğumlu olduğunu, yaşı ve hastalığı nedeniyle bilinç kaybı yaşadığını, etkilenmeye ve kandırılmaya müsait hâle geldiğini, bu nedenle hukuki işlem ehliyetine sahip olmadığını, bunu fırsat bilen eşi Emine’nin davacıların babasına ait dava konusu 17 adet taşınmazı davalılar üzerine satış adı altında hukuka aykırı ve hileli şekilde geçirdiğini, müvekkillerinin vasi tayini için dava açtıklarını, yapılan tüm devirlerin mutlak butlanla batıl olduğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptaliyle müvekkillerinin babası Cuma Ç. adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalılar Mohammed Ç. ve Cuma Ç. vekili cevap dilekçesinde; davacıların taraf sıfatının bulunmadığını, temliki yapan ve taşınmazlar üzerinde gerçek hak sahibi olan Cuma Ç.’ın sağ olduğunu, kısıtlanması istemi ile açılan davanın da reddedildiğini belirterek, davanın esasa girilmeden reddine karar verilmesini savunmuştur.

6. Davalılar Fatma G. ve Şenel B. vekili cevap dilekçesinde; aynı savunma sebeplerine dayanarak davanın reddini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Gaziantep 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.02.2015 tarihli ve 2012/759 E., 2015/110 K. sayılı kararı ile; davanın ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açıldığı, taşınmazların dava dışı Cuma Ç. tarafından davalılara devredildiği hususunda ihtilaf bulunmadığı, davacıların dava tarihinde hayatta bulunan babalarının davalılara yaptığı temlikin ehliyetsizlik nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek babaları adına tescil isteğinde bulundukları, ancak temliki yapan ve hak sahibi olan kişi hayatta bulunduğundan bu temlikler hakkında her türlü dava açma hakkının münhasıran o kişiye ait olduğu, hukuki ehliyetsizlik iddiası söz konusu olduğundan hayatta bulunan hak sahibine vasi tayin edilmesi, vasinin de vesayet makamından izin almak suretiyle hukuki işlemlerde onu temsil etmesinin yasal bir zorunluluk olmasına karşın dava tarihinde ve halen atanmış bir yetkili vasi bulunmadığı, davacıların bu davayı açmakta aktif husumet ehliyetlerinin olmadığı, ayrıca davanın niteliği açıklanırken muvazaa hukuksal sebebine dayanılmış ise de muris muvazaasından söz edebilmek için murisin dava tarihinde ölmüş olması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacılar vekili tarafından süresi içinde temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11.11.2015 tarihli ve 2015/11928 E., 2015/12966 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, babaları Cuma Ç.'ın maliki olduğu 17 adet taşınmazını davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, akit tarihlerinde babalarının ehliyetsiz olduğunu, davalıların da hile ile temlikleri gerçekleştirdiklerini ileri sürerek davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile Cuma Ç. adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalılar, davacıların babasının sağ olduğunu, vesayet altına da alınmadığını, iddiaların da yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davacıların aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacılar tarafından babaları Cuma Ç.'ın vesayete altına alınması için 15.6.2011 tarihinde açtıkları davada, Gaziantep 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/1080 esas - 2012/658 karar ve 5.6.2012 günlü kararı ile HMK'nın 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verildiği ve derecattan geçerek 27.11.2012 de kesinleştiği, sonrasında aynı davacıların 7.1.2013 tarihinde Cuma Ç.'ın vesayet altına alınması isteği ile açtıkları Gaziantep 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/29 esasında kayıtlı davanın ise halen derdest olduğu anlaşılmaktadır.

Gerçekten de, iptali istenen işlemi yapan davacıların babası Cuma Ç.'ın hayatta olduğu çekişmesizdir.

Ancak, davacılar tarafından babasının vesayet altına alınması yönünde bir dava açıldığı ve halen derdest bulunduğu anlaşıldığına göre; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 115. maddesi çerçevesinde, dava şartı noksanlığının yargılama sırasında giderilebilme olasılığı gözetilerek vesayet davasının sonuçlanmasının beklenmesi, olumlu sonuçlanması halinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 462/8. maddesi hükmü gereği vesayet makamından izin alınıp yargılamaya devam edilerek işin esasının incelenmesi gerekeceğinin düşünülmemesi isabetsizdir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Gaziantep 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.04.2016 tarihli ve 2016/161 E., 2016/317 K. sayılı kararı ile; davacıların dava tarihinde hukuken taraf ehliyeti bulunan babaları adına, usule aykırı olarak kendilerini taraf göstererek dava açtıkları, derdest vasi tayini dosyası bulunmakta ise de bahsi geçen davanın ne zaman ve ne şekilde sonuçlanacağı, kayıt malikinin kısıtlanması halinde davacıların vasi olarak tayin edilip edilmeyecekleri, davacılar dışında bir kişinin vasi olarak atanması durumunda bu kişinin davayı takibe ne şekilde zorlanacağına ilişkin usule ait sorunların bulunduğu, kaldı ki 22.3.1972 gün, 1967/2-806 E, 195 K. sayılı Hukuk Genel Kurulu kararında belirtildiği üzere vasinin davayı takip ettiğini bildirmesinin usulsüz açılan davaya sonradan sıhhat kazandıramayacağı, diğer taraftan mahkemenin bu aşamada dava şartını tamamlama yükümlülüğünün olmadığı, HMK’nın 115. maddesinin dava şartının hemen giderilmesinin mümkün olduğu durumlara münhasır olduğu, zira maddede davacıya dava şartını tamamlamak üzere kesin süre verilmesinden bahsedildiği, dolayısıyla somut olayda bu maddenin uygulama koşullarının bulunmadığı, bu nedenle davadan sonra açılan kayıt malikinin kısıtlanmasına ilişkin davanın sonucunu beklemenin usulen mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacılar tarafından, babaları Cuma Ç.’ın hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığı sırada davalılara yaptığı taşınmaz temliklerinin mutlak butlanla batıl olduğu iddiası ile tapu kayıtlarının iptali ile sağ olan babaları adına tescili istemiyle açılan eldeki davada, davacıların taraf sıfatının bulunup bulunmadığı, Cuma Ç.’ın vesayet altına alınması istemiyle dava açıldığı gözetildiğinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesi çerçevesinde, dava şartı noksanlığının yargılama sırasında giderilmesi için vesayet davası sonucunun beklenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

14. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 190).

15. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp incelemek durumunda olup, bu konuda tarafların talep ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından hüküm verilmesine kadar var olmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı tarihte bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda, mahkemenin davayı dinlenebilir olmadığından reddetmesi gerekir.

16. Mahkemece, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır; taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler (HMK m. 115/1).

17. Dava şartı noksanlığının tespit edilmesi hâlinde davanın usulden reddine karar verilir, ancak dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için ilgili tarafa kesin süre verilecek olup, bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilecektir (HMK m. 115/2).

18. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti, davalı sıfatı ise pasif husumeti karşılayacak şekilde kullanılmaktadır. Gerek davacı gerekse davalı sıfatı tamamen maddi hukuka göre belirlendiğinden sıfat konusu usul hukuku sorunu değildir ve bu sebepledir ki sıfat yokluğundan verilecek bir karar yine işin esasına yönelik bir karardır.

19. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Zira bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı ancak davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Başka bir anlatımla, dava şartları işin esasının incelenmesine engel teşkil eder mahiyetteyken, bir davada taraflardan birinin davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümüne girilmeden, davanın sıfat yokluğundan reddi gerekir. Bu karar, davanın dinlenemeyeceğine ilişkin bir karar olmayıp, yine davanın esasına ilişkin bir karardır. Sıfat, ileri sürülme zamanı kanun ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def’î de teşkil etmediğinden davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde re’sen nazara alınması gerekli hukukî bir durumdur (Kuru, s. 1157 vd.).

20. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 27.01.2016 tarihli ve 2014/13-684 E., 2016/106 K.; 30.11.2021 tarihli ve 2018/(20)8-343 E., 2021/1515 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.

21. Taraf sıfatı, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davayı takip yetkisi kavramları uygulamada zaman zaman birbiri yerine kullanılmak suretiyle karıştırılmaktadır. Oysa taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka yöneliktir.

22. Taraf ehliyeti; bir davada, davacı veya davalı olarak bulunabilme yeteneğidir. HMK’nın 50. maddesine göre “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir”. Taraf ehliyeti, medeni hukuktaki hak ehliyeti ile özdeştir. Bu nedenle, hak ehliyetine sahip her gerçek ve tüzel kişi, davada taraf olabilme ehliyetine sahiptir (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s. 238 vd.). Bu hâlde, bir davada taraf olarak yer alabilecek kimseler, medeni hukukun çizdiği prensipler dâhilinde ya gerçek kişi ya da tüzel kişi olmalıdır (Belgesay, Mustafa Reşit: Dava Teorisi, İstanbul 1943, s. 78).

23. Taraf ehliyeti, tarafların taraf olabilme yeteneğinin tetkik ve tespiti ile davanın esası hakkında inceleme yapılıp yapılamayacağını belirler. Taraf ehliyeti eksikliği durumunda, davanın esasına girilmeyecek ve dava usulî bir kararla sonlanacaktır. Bu yönden taraf ehliyeti, yargılamanın başında dikkate alınması gereken bir dava şartıdır.

24. Dava ehliyeti; tarafın bir davayı ister kendisi, isterse bir vekil ile yürütüp geçerli taraf usul işlemleri yapabilme ehliyetidir (Karafakih, İsmail Hakkı: Hukuk Muhakemeleri Usulü Esasları, Ankara 1952, s. 117). HMK’nun 51. maddesinde “Dava ehliyeti, medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir” denilmektedir. Bir kimsenin taraf ehliyetinin bulunması, tarafı bulunduğu davayı yürütebilmesi için tek başına yeterli değildir. Taraf ehliyetiyle beraber dava ehliyetine de sahip olması gerekmektedir. Davanın açılmasıyla başlayan usul hukuku ilişkisinin yürütülebilmesi için, dava ehliyetinin bulunması bir şarttır. Dava ehliyeti, medeni hukuktaki eylem ehliyetinin usul hukukundaki görünümüdür (Yenice, Kazım: Dava Yeterliliği, AD 1963, s. 1183; Umar, Bilge: Medeni Usul Hukukunda Davanın Dinlenme Şartı Olarak Ehliyet, İÜHFM 1963, s. 602).

25. Buna göre, ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlanmamış gerçek kişiler ile tüzel kişiliğe sahip ve organları teşekkül etmiş mal veya kişi topluluklarının dava ehliyeti vardır. Ayırt etme gücü olan küçük ile kısıtlının kural olarak dava ehliyetleri yoktur. Ancak bu kişiler, kişilik haklarıyla ilgili davalarda dava ehliyetine sahiptirler. Tam ehliyetsizlerin ise dava ehliyetleri bulunmamaktadır.

26. Dava ehliyeti de tıpkı taraf ehliyeti gibi bir dava şartıdır. Davacının veya davalının dava ehliyetinin olmadığı esasa girilmeden, dava şartları incelenirken anlaşılırsa dava hemen reddedilmez; davanın kanunî temsilciye bildirilmesi ve kanunî temsilcinin davaya icazet vermesi için süre verilir. Süre sonunda kanunî temsilci, dava ehliyeti olmayan taraf adına yargılamaya katılmazsa dava, dava ehliyeti eksikliğinden reddedilir (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 2000, s. 299; Kuru, s. 1098).

27. Dava takip yetkisi ise; usul hukuku ilişkisinin süjesi olan tarafın, davaya konu olan hakkı veya hukukî ilişkiyi, kendi adına yürütebilme ve kendi adına esas hakkında hüküm alabilme yetkisi olarak tanımlanabilir. Davayı takip yetkisi, davayı kimin yürütebileceğine ilişkin olarak hüküm alabilme yetkisidir (Özekes, Muhammet: Medeni Usul Hukukunda Asli Müdahale, İstanbul 1995, s. 29/ Alagonya, Yavuz: Medeni Usul Hukukunda Dava Ortaklığı, İstanbul 1999, s. 98/ Özekes, Muhammet: Medeni Usul Hukukunda Hukukî Dinlenilme Hakkı, Ankara 2003, s. 294).

28. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 53. maddesinde “Dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, maddi hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir” düzenlemesi yer almakla birlikte HMK’nın 114/1-e maddesinde dava şartlarından sayılmıştır.

29. Davayı takip yetkisini kazanabilmek için talep sonucunda sözü edilen hakkın sahibi veya hukukî ilişkinin tarafı olduğunu iddia etmek gerekmektedir. Hukukî ilişkinin tarafı olduğunu iddia etmek ile tarafın davayı takip yetkisi doğar. Davayı takip yetkisi, esasen maddi hukuktaki tasarruf yetkisi ile ilişkilendirilmektedir. Tasarruf yetkisi, bir kimsenin hukuk düzeninin kendisine tanıdığı bir hakka etki edebilme, o hak üzerinde tasarruf işlemleri yapabilme yetkisidir. Kural olarak hak sahibi, hakkın bir unsuru kabul edilmekte ve bu sebeple de tasarruf yetkisine de sahip olmaktadır. Kanun, bazı durumlar için kişiyi hak sahibi kabul etmiş fakat tasarruf yetkisine sınırlama getirmiştir.

30. Davayı takip yetkisi ile taraf ehliyeti arasındaki ilişkiye kısaca değinmek gerekirse, davayı takip yetkisi; yargılamanın yürütülmesine, taraf ehliyeti ise; kimlerin usul ilişkisinde yer alabileceğine ilişkindir. Tarafların davayı yürütebilmek hususundaki yetkileri, onların taraf ehliyetlerinin bulunması koşuluna bağlıdır. Bir başka deyişle, taraf ehliyeti, bir davanın taraflarının kimler olabileceğini, davayı takip yetkisi ise, taraf ehliyetine sahip tarafın davayı yürütüp yürütemeyeceğine yanıt aramaktadır (Erişir, Evrim: Medeni Usul Hukukunda Taraf Ehliyeti, İzmir 2007, s. 90).

31. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacılar tarafından, yaşı ve hastalığı nedeniyle babalarının makul surette hareket edemediği ve hukuki işlem ehliyetini yitirdiği, dolayısıyla kandırılmaya müsait hâle geldiği ve çok sayıdaki taşınmazının bu durumu fırsat bilen davalılar adına intikal ettirildiği ileri sürülerek eldeki dava açılmış ve tapu kayıtlarının iptali ile tekrar babaları adına tescili talep edilmiştir.

32. Tapu iptal ve tescil davalarının konusu, tapu sicilinde usule ve hukuka aykırı yapılan ya da artık gerçek hak durumunu yansıtmayan kayıt ve tescil işlemlerinin gerçeğe uygun hâle getirilmesidir. Tapu iptal ve tescil davası, ayni hakkı ihlal edilen kişinin mülkiyet hakkını temin eden en önemli dava türüdür. Bu nedenle taraf sıfatı, hukuken tapunun devrini talep etme hakkına sahip olan, diğer bir anlatımla mülkiyet hakkı hukuka aykırı bir işlemle zedelendiği için bu davayı açmakta menfaati bulunan kişiye aittir.

33. Somut olayda da, dava konusu taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkı davacıların babası Cuma Ç.’a aitken onun tarafından davalılara temlik edilmiş olup, yapılan temliklerin hukuka aykırı ve yolsuz olması durumunda, mülkiyet iddiasına dayalı olarak tapunun kendi adına devrini talep etme hakkının adı geçen Cuma Ç.’a ait olduğu hususu kuşkusuzdur. Ancak, dava dilekçesinde hak sahibi Cuma Ç.’ın medeni haklarını kullanma ehliyetini yitirdiği, dolayısıyla dava ehliyetinin bulunmadığı, kısıtlanarak vesayet altına alınması istemiyle Gaziantep 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açıldığı belirtilerek onun adına tescil isteminde bulunulmuştur. Bu durumda davanın, dava dilekçesinde adları davacı olarak yazılan kişiler adına değil de babaları Cuma Ç. adına açıldığı sabittir.

34. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 52. maddesine göre, medeni haklarını kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri tarafından temsil edilirler. Dava tarihinde vasi tayini istemiyle dava açılmış ise de kısıtlanması talep edilen Cuma Ç.’a henüz vasi tayin edilmediği ve davacıların temsilci sıfatını taşımadıkları dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Aynı Kanun’un 114/d maddesi uyarınca, kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması dava şartıdır. Bu bakımdan, dava şartı eksikliğinin bulunduğu açıktır.

35. Davanın açıldığı tarih itibariyle eksik bulunan bu dava şartının tamamlanabilir nitelikte olup olmadığı hususuna gelindiğinde ise öncelikle vesayet kavramı hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

36. Vesayet; kanunda belirtilen şartların oluşması hâlinde ergin olmayan küçükler ile kısıtlıların kişisel, sosyal ve malvarlığı ile ilgili konularda menfaatlerinin korunması ve hukuki işlemlerde temsil edilmeleri için öngörülmüş olan hukuki bir kurumdur. Kanun koyucu bu hukuki kurum ile kişisel ve ekonomik çıkarların tek başına koruma gücünden yoksun olan kişilerin haklarının korunmasını, özel bakım gerektiren kişilerin bakılmasını ve temsil edilmeleri ile onlara özen gösterilmesini amaçlamıştır. Türk hukukunda olduğu gibi modern hukuk sistemlerinde de yardıma ihtiyaç duyan küçüklerin ve yetişkin kimselerin korunması, devlet eliyle organize edilmiş vesayet organları aracılığı ile sağlanmaktadır.

37. Bir kimsenin vesayet altına alınması için velâyet altında bulunmayan bir küçük olması (TMK m. 404) veya hakkında kısıtlama kararı alınması (TMK m. 405-408) gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, vesayet altına alınan kişi, ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun ise tam ehliyetsizlerin, buna karşılık, ayırt etme gücüne sahip bir kişi ise sınırlı ehliyetsizlerin hukuki rejimine tâbi olur. 

38. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 404 ile 408. maddeleri arasında vasi atanmasını gerektiren hâller düzenlenmiş olup, vesayet altına alınan kişilere vasi tayin edilir. Vasi kanunda düzenlenen vesayet organlarından biridir ve tayin edildiği küçük veya kısıtlının gerek kişiliği gerekse malvarlığına ilişkin menfaatlerini muhafaza etmek, kısıtlıyı korumak, bütün kişisel işlerinde ona yardım etmek ve hukuki işlemlerinde onu temsil etmekle sorumludur (TMK m. 447-448). Ayrıca vasi, vesayet altındaki kişinin malvarlığını iyi bir yönetici gibi özenle yönetmek zorundadır (TMK m. 454/1).

39. Vasi ataması TMK’nın 419/1. maddesi gereğince gecikmeksizin yapılmalıdır. Gerek bu hüküm gerekse HMK’nın 30. maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesinin bir sonucu olarak vasi tayini gecikmeksizin yapılması gereken işlerden olsa da pratikte; vasi tayinini gerektirecek hâlin tespiti, vasi olarak atanacak kişi veya kişilerin belirlenmesi, bunların vasiliğe engel bir durum içinde olup olmadığının araştırılması, bir kısım resmi makamlardan istenen evrakların gelmesi ya da doktor raporlarının alınması gibi işlemler sonucunda vasi tayini gerçekleştiğinden uzun zaman alabilmektedir. İşte bu süreç içerisinde eğer TMK’nın 420/1. maddesine göre bazı acele işlerin görülmesi gerekiyorsa hâkim, gerekli önlemleri re’sen alabilir.

40. Diğer taraftan, bir kişinin temyiz kudretine (ayırt etme gücüne) sahip olmaması durumunda, bu kişi mahkemece kısıtlama kararının verilmesi sonucunda tam ehliyetsiz hâle gelmez; kişi zaten kısıtlanmadan önce de ehliyetsizdir. Dava dilekçesinde de aynı hususa değinilmiş ve Cuma Ç.’ın tapuda yaptığı devir işlemlerinden önce ayırt etme gücünü yitirdiği belirtilerek, dava onun adına açılmıştır. Bu durumda, hakkında tam ehliyetsiz olduğu yönünde iddia bulunan ve vesayet altına alınması için dava açılan kişinin haklarının korunması önem taşımakta olup, HMK’nın 114/d maddesindeki dava şartının yargılama sırasında tamamlanabilir dava şartı olarak kabul etmek vesayete ilişkin hükümlerin amacına da uygun düşecektir. Aksi hâlde henüz kanuni temsilcisi bulunmadığı için kişinin korumasızlığa terk edilmesi gibi bir sonuç doğar ki bunun kabul edilmesi olanaksızdır. Keza, tapu kayıtlarında malik gözüken davalıların sahip oldukları tasarruf yetkisi kapsamında taşınmazları üçüncü kişilere devretmesi veya üzerinde herhangi bir aynî hak ya da kısıtlama oluşturması mümkün olduğu gibi TMK’nın 1023 hükmünde düzenlenen tapu siciline güven ilkesine dayalı olarak mülkiyet hakkının üçüncü kişilere geçmesi de mümkündür. Tüm bunlardan dolayı hak sahibi Cuma Ç.’ın zarar göreceği son derece açıktır.

41. Dava tarihinde vasi tayini talebi hakkında bir karar verilmemiş ise de Cuma Ç.’ın hukuki işlem ehliyetinin ve buna bağlı olarak dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı anılan davanın sonucuna göre belirleneceğinden, vasi tayini için açılan derdest davanın sonucunun beklenmesi, davayı açan çocuklarından birinin vasi olarak atanması durumunda dava şartının tamamlanacağının gözetilmesi gerekmektedir. Kaldı ki, üçüncü bir kişinin vasi olarak atanması durumunda bile dava şartının tamamlanması imkânı bulunmaktadır. Ayrıca HMK’nın 54. maddesine göre davanın açılıp yürütülmesinin belli bir makamın iznine bağlı olduğu hâllerde, kanuni temsilciler temsil belgelerini dava veya cevap dilekçeleriyle mahkemeye sunmak zorunda iseler de, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahkeme, kanuni temsilcilerin eksikliği gidermeleri şartıyla dava açmalarına yahut davayla ilgili işlem yapmalarına izin verebilir. İzin belgesinin (TMK m. 462/8) alınması için mahkemeye müracaat edilmesi gerekiyorsa ilgiliye, müracaatı için kesin süre verilir. Kesin süre içinde mahkemeye başvurulması hâlinde ise bu konuda karar verilinceye kadar beklenir (HMK m. 65). Bu düzenleme uyarınca vasinin dava açmak üzere vesayet makamından izin alması gerekmekte ise de usule ilişkin bu eksikliğin vasi tayininden sonra mahkemece kesin süre tanınmak suretiyle giderilmesi imkânı bulunduğundan, bu husus tapuda iptali talep edilen işlemleri yapan kişinin haklarının korunması amacıyla açılan davanın reddi gerektiği sonucunu doğurmayacaktır.

42. Tüm bu açıklamalar kapsamında yerel mahkemece bozma kararına uyulması gerekirken, yanılgılı değerlendirmeler ile direnme kararı verilmiş olması yerinde değil ise de direnme kararı verildikten sonra kısıtlanması talep edilen Cuma Ç.’ın 01.10.2017 tarihinde öldüğü, bu nedenle kısıtlanması istemi ile açılan davada da Gaziantep 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.12.2018 tarihli ve 2013/29 E., 2018/2029 K. sayılı kararı ile konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, dava şartı eksikliğinin tamamlanması imkânı da ortadan kalkmış olup, sonucu itibariyle mevcut hukuki duruma uygun hâle gelen direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerle onanmasına karar vermek gerekmiştir.

43. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava Cuma Ç. adına açılmasına karşın mahkemece dava dilekçesinde davacı olarak gösterilen Osman Ç. ve Ömer Ç. hakkında hüküm kurularak davanın usulden reddine karar verildiği, doğru kişi hakkında hüküm kurulması için bu değişik gerekçe ve nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

44. Hâl böyle olunca, sonucu itibariyle usul ve yasaya uygun olan direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerle onanmasına karar verilmiştir.

IV. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıdaki değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.11.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Taraf ehliyeti dava şartı olup (HMK 114/1-d), taraf teşkilinin sağlanması mahkemenin resen ele alması gereken konulardandır. Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahip olup (HMK 50/1), bu nedenle taraf ehliyetinin kapsamı ve sınırları, Türk Medeni Kanununda yer alan medeni haklardan yararlanma ehliyetine ilişkin hükümlere göre belirlenecektir. Bu konudaki temel kurallar; her insanın hak ehliyeti olduğu (TMK 8/1), Kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlayıp ölümle sona erdiği (TMK 28/1), Çocuğun hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde edeceği (TMK 28/2) hükümleridir.

Dava ehliyeti dava şartı olup (HMK 114/1-d), sınırları medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir (HMK 51/1). Medeni hakları kullanma ehliyeti, fiil ehliyetidir. Bu nedenle dava ehliyetinin kapsamı ve sınırları, Türk Medeni Kanununda yer alan medeni hakları kullanma ehliyetine ilişkin hükümlere göre belirlenecektir. Dava ehliyeti bulunmayanlar davada kanuni temsilcileri tarafından temsil edileceğinden, dava ehliyetindeki eksiklik kanuni temsilcinin davaya katılmasıyla giderilebilecektir.

Kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması (114/1-d) dava şartıdır. Vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasi, vesayet altındaki kişiyi bütün hukukî işlemlerinde temsil eder (TMK 448/1). Bu hüküm nedeniyle vasi kısıtlının kanuni temsilcisidir. Vasi kanuni temsilci olsa da kısıtlı adına doğrudan dava açamaz. Çünkü vasi bazı işlemleri yapabilmek için vesayet makamlarının iznine tabi olup bunlar arasında TMK 462/1 bent 8 gereği dava açmak da bulunmaktadır.

Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahip olup (TMK 13/1), ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri, Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere hukukî sonuç doğurmaz (TMK 15/1.). Bu kişiler fiil ehliyeti ve buna bağlı olarak dava ehliyeti olmayan tam ehliyetsiz kişilerdir. Bu kişiler tam ehliyetsiz olsa da hak ehliyetine sahip oldukları için taraf ehliyetine de sahip kişilerdir.

Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler (HMK 115/1). Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder (HMK 115/2). Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez (HMK 115/3).

“Dava şartları dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan “kamu düzeni” ile ilgili zorunlu koşullardır. Mahkeme, hem davanın açıldığı günde hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp incelemek durumunda olup; bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir.”

HMK’da dava şartları davanın açılabilirliği esası üzerine değil davanın görülebilirliği esasına göre düzenlenmiştir. Dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise tamamlanması için kesin süre verilecek olması ayrıca daha önce fark edilmeyen dava eksikliğinin hüküm verilirken tamamlandığı anlaşılır ise davanın usulden reddine karar verilemeyecek olması, davanın açılabilirliğinin değil davanın görülebilirliğinin esas alındığını göstermektedir.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; dava dilekçesinde davacı olarak Ömer Ç. ve Osman Ç. gösterilmiş ise de dava dilekçesi içerisinde hastalığı ve yaşlılığı sebebiyle kendi başına makul hareket edebilme yeteneğini kaybetmiş olup yapmış olduğu işlemlerin durum ve sonuçlarını kavrayamaz durumda ve kandırılmaya müsait hale geldiği fiil ehliyetine sahip olmadığı açıklamalarına yer verilerek kendisine vasi tayini için başvurulduğu Gaziantep 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/1080 Esas sayılı vasi tayini dosyası bulunduğu belirtilerek tapu kayıtlarının iptali ve tescil davası açılmış ve babaları Cuma Ç. adına tescil talep edilmiş olduğundan dava; davacıların kendi adına değil, babaları Cuma Ç. adına açılmıştır.

Dava tarihinde vasi tayini dosyası mevcut ise de henüz vasi tayin edilmemiştir. Cuma Ç.’ın fiil ehliyeti bulunmadığı iddia edilerek dava açılmış olduğundan dava tarihi itibariyle davacıların adına dava açılan Cuma Ç.’ın temsilcisi olmadıkları anlaşılmaktadır.

Davacılar Cuma Ç.’ın temsilcisi durumunda olmadıkları için HMK 114/1-d maddede belirtilen davacıların temsilci niteliğine sahip bulunması dava şartında eksiklik bulunmaktadır.

Bu dava şartında eksiklik bulunmakta ise de vasi tayini için dava açılmış olup mahkemece davacı Cuma’nın kısıtlanmasına karar verilip davacılardan birisi vasi olarak atandığı takdirde dava şartı eksikliği tamamlanmış olacaktır. Bu nedenle tamamlanabilir dava şartı eksikliği bulunduğundan vasi tayini kararı sonuçlandığında temsilci olduklarını gösterir vasi tayini kararını sunarak eksikliği tamamlamak üzere davacılara süre verilmesi gerekir. HMK 115/2. maddede dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verileceği bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmezse dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verileceği düzenlenmiştir. Bu nedenle davacılara bu yönden süre verilmesi mümkündür.

Dava tarihinde Cuma Ç. henüz kısıtlanmış değil ise de dava dilekçesinde fiil ehliyeti bulunmadığı iddia edilmiş olmakla dava ehliyeti bulunup bulunmadığı bulunmuyor ise davada kanuni temsilcisi tarafından temsili gereken kişi olduğunun anlaşılabilmesi için vasi tayini davasının sonucunun beklenmesi gerekmektedir. Zire bir davada kişinin kısıtlanması gereken kişi olduğu ve dava ehliyetinin bulunmadığının ileri sürülmesi halinde bu yönde bir dava şartı eksikliği olup olmadığının anlaşılabilmesi için vasi tayini davasının sonucu önem taşımaktadır. Kişi gerçekte fiil ehliyetine ve buna bağlı olarak dava ehliyetine sahip değil ise henüz vasi tayin edilmemiş olması bu yönde bir inceleme yapılmamasını gerektirmez.

HMK 54. maddede kanuni temsilcilerin davanın açılıp yürütülmesinin belli bir makamın iznine bağlı olduğu hallerde izin belgelerini vermek zorunda olduğu aksi takdirde dava açamayacağı ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapılamayacağı ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mahkemece yukarıda belirtilen eksikliği giderilmeleri şartıyla dava açmalarına yahut davayla ilgili işlem yapmalarına izin verebileceği izin belgesinin alınması için mahkemeye müracaat edilmesi gerekiyorsa ilgiliye müracaatı için kesin süre verileceği bu süre içinde mahkemeye başvurması halinde bu konuda karar verilinceye kadar beklenileceği düzenlenmiştir. Bu madde vasinin dava açmak üzere vesayet makamından izin almasıyla ilgili olup vasi tayininden sonra bu konuda süre verilmesi söz konusu olabilecek ise de bu madde nedeniyle davanın reddi gerektiği sonucuna varılamaz çünkü kısıtlı adına açılan dava esasa kaydedilerek işleme konulmuş olup vasi tayini davasının sonucu beklenerek sonucuna göre kısıtlı adına dava açmak için izin istenmesi mümkün olacaktır.

Açıklanan nedenlerle davanın Cuma Ç. adına açıldığı gözetilmek suretiyle vasi tayini davası sonucu beklenerek sonucuna göre temsilci sıfatına ilişkin dava şartı değerlendirilerek bir karar verilmesi ve dava şartı tamamlandığı takdirde dava takip yetkisi dava şartıyla ilgili vesayet makamı izin kararını sunması için süre verilmesi yoluna gidilmesi gerekir. Dava şartı eksikliğinin tamamlanmaması halinde davanın usulden reddine karar verilmesi, tamamlanması halinde ise işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru olmamıştır.

Özel Daire tarafından verilen bozma kararı yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile yerinde olup bozma kararına uyulması gerekirken davacıların dava ehliyeti bulunmadığından söz edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.

Direnme karar tarihi itibarıyla durum böyle olsa da sonrasında adına dava açılan Cuma Ç. ölmüştür. Dava Cuma Ç. adına açılmış olduğu halde mahkemece, Osman Ç. ve Ömer Ç.’ın davacı olduğu ve hak sahibi hayattayken dava açmaları mümkün olmadığı ve aktif husumet ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş ve doğru kişi hakkında karar verilmemiş olduğundan, ölüm olayı nedeniyle direnme kararının sonucu itibarıyla doğru hale geldiği ve bu nedenle onama kararı verilebileceği sonucuna da varılamaz.

Yukarıda açıklanan nedenlerle değişik gerekçeyle bozma görüşünde olduğumuzdan değişik gerekçeyle direnme hükmünün onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Adem ALBAYRAK            Nurten Abacı UTKU        Hafize Gülgün VURALOĞLU
Birinci Başkanvekili          Üye                                 Üye

Belkıs KARAKAŞ             Nesrin ŞENGÜN             Hatice KAMIŞLIK
Üye                                   Üye                                 Üye

Zeki GÖZÜTOK               Şahin ÇİL
Üye                                   Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.2022, 2020/1-465 E. - 2022/1416 K. sayılı kararında ve karşı oyunda yer verilmese de, (basım yılına göre sıralanacak olursa) belirtilen eserlerin de dikkate alınması faydalı olacaktır.

KALE, Serdar, Medeni Yargılamada Taraf Ehliyeti, İstanbul, 2010; DİŞEL, Buse, Dava Takip Yetkisi, İstanbul, 2020; ATICI, Cansu, Medeni Usûl Hukukunda Dava Ehliyeti, Ankara, 2021; TAŞ KORKMAZ, Hülya, Hukuk Davalarında Gerçek Tarafın Belirlenmesi, İstanbul, 2021.