ERKEK EŞ, HİMAYESİNE GİRDİĞİNİ KABUL ETTİĞİ ZİYNETLERİ İADE ETMEMEK ÜZERE ALDIĞINI İSPATLAMASI GEREKİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/2-650
Karar No : 2023/76
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Malatya 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 15.10.2020
SAYISI : 2020/343 E., 2020/576 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.02.2020 tarihli ve 2020/585 Esas,
2020/1212 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki boşanma ve ziynet alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Malatya 2. Aile Mahkemesince verilen boşanma davasının kabulüne, ziynet alacağı davasının kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili 06.04.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 09.05.2007 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalının müvekkiline fiziksel şiddet uyguladığını, sürekli alkol aldığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 400,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000,00 TL maddi, 150.000,00 TL manevi tazminat ve ayrıca 10 adet 22 ayar 15 gramlık toplamda 150 gram bilezik, 110 gramdan oluşan 22 ayarlık bir set, 1 adet 22 ayar 30 gramlık bilezik, her biri 4 gramdan oluşan toplamda 20 gram 5 adet yüzük, 22 adet çeyrek altının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekili 23.06.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, boşanmaya sebep olan olaylarda davacının kusurlu olduğunu, sürekli yalan söylediğini, ruh sağlığının yerinde olmadığını, müvekkiline hakaret ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, ziynet alacağı davasına yönelik olarak ise takıların iddia edilen kadar olmadığını, davacının var olan altınları da evlilik süresince kendi keyfi doğrultusunda sattığını, kaldı ki aradan geçen süre göz önüne alındığında altınların hâla duruyor olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek boşanmaya karar verilmesini, bunun dışında kalan davacı tarafın tüm taleplerinin reddini, müvekkili yararına 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı
6. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 15.09.2015 tarihli ve 2014/393 Esas, 2015/727 Karar sayılı kararı ile; tarafların 09.05.2007 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, taraflar arasında süre gelen tartışmaların olduğu davacı tarafından davalıya karşı 22.05.2013 tarihinde boşanma davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Malatya 2. Aile Mahkemesinin 2013/339 Esas, 2013/537 Karar karar sayılı kararı ile davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, bu aşamadan sonra taraflar arasında geçimsizliğin devam ettiği, son olarak taraflar arasında yaşanan tartışmada eşlerin karşılıklı olarak birbirine vurdukları ve davacının ortak konutu terk ettiği, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu oldukları gerekçesi ile davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 150,00 TL tedbir-iştirak, davacı yararına 200,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine, eşit kusurlu olan eşlerin maddi-manevi tazminat taleplerinin reddine, ziynet alacağı davası yönünden ise davacının yemin deliline başvurmadığı gerekçesi ile tanıklardan Hamdi’nin beyanı dikkate alınarak 22 ayar 4 adet toplam 44 gr bileziğin aynen iadesine, aynen iade mümkün olmadığı takdirde 3.594,80 TL bedelin davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 06.02.2018 tarihli ve 2016/9941 Esas, 2018/1483 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Davacı kadının temyiz dilekçesi, davalı erkek vekiline 08.02.2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Hükmü temyiz etmemiş olan tarafın, diğer tarafın temyizine cevapla hükme ilişkin itirazlarını bildirmek suretiyle hükmü katılma yolu ile temyizi mümkün (HUMK m. 433/2) ise de, bu şekilde yapılan temyizin süresi, temyiz dilekçesinin tebliğinden itibaren on gündür. Bu süreden sonra verilen cevap dilekçesindeki itirazların temyizen incelenmesi artık mümkün değildir. Davalı erkek vekili, hükme ilişkin itirazlarını içeren temyiz dilekçesini yasal on günlük süreden sonra 22.02.2016 günü verdiğine göre; süresinde olmayan katılma yoluyla temyiz isteğinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- Kadının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
a) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
b) Mahkemece; kısa kararda ve kısa karara uygun olarak düzenlenen gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, dava konusu 22 ayar 4 adet toplam 44 gr bileziğin davalıdan alınarak davacıya aynen iadesine, eşyaların aynen iadesinin mümkün olmaması halinde 3594.80 TL'nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine şeklinde hüküm kurulmasına rağmen, kararın gerekçesinde ziynet talebinin kabulüne denildikten sonra devamında reddine denilerek hükmün gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında ziynet alacağı yönünden çelişki yaratıldığı gibi, ziynetlerin kabul edilen ve reddedilen kısmı açıkça belirtilmemiştir. Bu sebeplerle ziynet alacağı yönünden hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar, 2/b bendinde gösterilen sebep yönünden bozulmuş, diğer yönlerden ise onanmıştır.
Mahkemenin İkinci Kararı
9. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 22.11.2018 tarihli ve 2018/418 Esas, 2018/1257 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada, kesinleşen yönler hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre “kim tarafından takılırsa takılsın takı olarak kadına verilen ziynet eşyaları kural olarak kadına aittir. Ziynet eşyalarının birlik gereksinimleri için koca tarafından bozdurulmuş olması; geri istenmemek üzere verildiği ispatlanmadıkça kocayı iade yükümlülüğünden kurtarmaz” şeklinde olduğu, davacının yemin deliline başvurmamış olması gerekçesi ile tanık Hamdi’nin beyanı dikkate alınarak 22 ayar 4 adet toplam 44 gr bileziğin aynen iadesine, aynen iadenin mümkün olmaması hâlinde dört bilezik için toplam 3.594,80 TL bedelin davacıya ödenmesine, sair taleplerin reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
11. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.06.2019 tarihli ve 2019/3081 Esas, 2019/7291 Karar sayılı kararı ile;
“… Davacı kadın dava dilekçesinde ziynet alacağı talebinde bulunmuş, talebin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ziynet davalarında kadın tarafından talep edilen tüm ziynetlerin dava tarihi itibariyle bedelleri hesaplanarak bunlardan hangilerinin sunulan delillerle (düğün CD’si, düğün fotoğrafı ya da ispata yarar başkaca bir delille) varlığının tespit edildiği de ayrı ayrı belirtilmek suretiyle, bilirkişi tarafından raporun düzenlenmesi gerekir. Ne var ki eldeki davada 19.01.2015 havale tarihli ziynetlere ilişkin bilirkişi raporunda “dosya içerisinde resim ve CD görülmediği “ belirtilmiş ve dava dilekçesindeki talaplere göre hesaplama yapılmış ise de, dosya içerisinde 2 adet düğün fotoğrafının olduğu anlaşılmaktadır. Ziynetler yönünden dosyada mevcut fotoğraflar, tarafların dilekçeler aşaması ve esasa ilişkin beyanlarında ziynete yönelik açıklamaları, ikrar ve tanık ifadeleri de değerlendirilerek, denetime elverişli bir rapor da alınmadan ziynete yönelik karar verilmiştir. O halde, açıklanan sebepler dikkate alınarak ve fotoğraf üzerinde ayrıntılı inceleme yapılmak suretiyle dosyada ziynete yönelik denetime elverişli ayrıntılı rapor alınıp, iddia, savunma ve tanık ifadeleri de değerlendirilmek suretiyle ziynet alacağı hakkında bir karar vermek gerekirken eksik inceleme ile hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir-,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin Üçüncü Kararı
12. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 06.12.2019 tarihli ve 2019/506 Esas, 2019/1137 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada mevcut fotoğraflara göre düzenlenen 12.11.2019 tarihli bilirkişi raporu uyarınca “4 adet her biri 15 gram 22 ayar bilezik, 1 adet 22 ayar 47 gram set, 27 gram 22 ayar bileklik ve 4.30 gram küpeden oluşan” ziynet eşyasının tespit edildiği, dava dosyasının incelenmesinde davacının 1.000,00 TL üzerinden dava açtığı, bozma öncesi yapılan yargılamada alınan 19.01.2015 tarihli bilirkişi raporunda ziynetlerin değerinin 29.194,00 TL olarak belirlendiği, davacının bu rapora göre 05.05.2015 tarihinde tamamlama harcı yatırdığı, bozma sonrası yapılan 06.12.2019 tarihli duruşmada davacı vekilinden talebini açıklamasını istendiği, bunun üzerine davacı vekilince “o tarihte yatırılan bu harç davanın ıslahı için yatırılmıştır. Nitekim son kararda da kısmen kabul, kısmen red hususunda karar verilmiştir. Talebimiz bu hali ile 29.194 TL tutarındaki ziynetlerin aynen iadesi, olmadığı takdirde bedeli şeklindedir” yönünde beyanda bulunulduğu, TMK’nın 6 ncı maddesine göre kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğunun düzenleme altına alındığı, gerek doktrin gerek Yargıtay uygulamasında kabul edildiği üzere ispat yükünün hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunan kimseye düşeceği, eldeki davada davacının yemin deliline dayanmadığı, hâl böyle olunca tanık Hamdi’nin beyanı dikkate alınarak 12.11.2019 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen 22 ayar 4 adet toplam 60 gr bileziğin aynen iadesine, aynen iade olmadığı takdirde 4.602,36 TL bedelin davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı
13. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
14. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.02.2020 tarihli ve 2020/585 Esas, 2020/1212 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre, davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı kadın tarafından açılan ziynet alacağı davasında davacı kadın kendisine ait ziynet eşyalarının rızası dışında satıldığını ileri sürerek ziynetlerinin aynen iadesine, aynen iadenin mümkün olmaması halinde ise bedelinin ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı erkek tarafından süresinde verilen cevap dilekçesiyle, ziynetlerin miktarının dava dilekçesindeki kadar olmadığı ve davacı kadının kendi ihtiyaçları için satıldığı iddia edilmiştir.
Mahkemece ziynet alacağı davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Ancak; yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davacı kadın tarafından talep edilen düğün fotoğraflarında açıkça görünen, tarafların ev alırken satıldığı tanık beyanları ile sabit olunan ve bilirkişi tarafından usulüne uygun bir şekilde değeri hesaplanan set yönünden de kabul kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir,,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
15. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 15.10.2020 tarihli ve 2020/343 Esas, 2020/576 Karar sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; her ne kadar bozma ilâmında set yönünden de kabul kararı verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de dinlenen tanıklardan Osman K. ve Sıdık Y.’nin beyanlarının soyut olup görgüye değil duyuma dayalı olduğu gerekçesiyle bu tanıkların beyanlarına itibar edilmediği, tanık Hamdi'nin “4 adet yaklaşık 44 gr gelen bilezik verdi” şeklindeki beyanı dışında diğer tanıkların kalan ziynetlere ilişkin görgüye dayalı somut bilgisinin olmadığı, tanık Osman ve Sıdık'ın satıldığını duyduğu ziynetlerin Hamdi'nin kendisinin bozdurduğunu kabul ettiği dört adet bilezikten ibaret olduğu, bunun dışında kalan ziynetlerin davalının uhdesinde diğer bir ifadeyle tasarrufunda olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
16. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının ziynet alacağı isteminde ileri sürmüş olduğu takı seti yönünden, davasını ispat edip edemediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ispat hukuku yönünden geçerli kurallara değinmekte yarar vardır.
19. Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529).
20. Karine, belli bir vakıadan, belli olmayan diğer bir vakıa için çıkarılan sonuçtur. Karine söz konusu olduğunda karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Maddi hukukta karineler, kanuni ve fiili karineler olmak üzere ikiye ayrılır. Karineler ispat yükü bakımından önemlidirler. Yaşam deneyi kuralları sonucu oluşan fiili karineyle, ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarihli ve 2004/4-249 Esas, 2004/247 Karar; 04.03.2020 tarihli ve 2017/3-1040 Esas, 2020/240 Karar; 04.11.2020 tarihli ve 2017/3-1512 Esas, 2020/835 Karar; sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
21. Bu noktada kişisel mal kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Kişisel mallar” başlıklı 220 nci maddesine göre “Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır: 1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, 2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, 3. Manevi tazminat alacakları, 4. Kişisel mallar yerine geçen değerler” şeklindeki hükümle kişisel mallar sayılmıştır.
22. Aynı Kanun’un 222/1. maddesi ile de “Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” hükmü düzenleme altına alınarak, ispat yükünün kime ait olduğu hususu belirlenmiştir.
23. İspat genel anlamda bir iddianın doğru ve gerçek olup olmadığı konusunda hâkimi inandırma faaliyetidir. İspat, kelime olarak tespit etme, belirleme, sabitleme anlamına gelmektedir. Anayasal dayanağı hukuki dinlenilme hakkına dayanan ispat hakkı ancak kanunla sınırlanabilir. Hukuki anlamda ispat faaliyetinde amaç; taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin dava tarihinden önce gerçekleşen vakıaların, gerçek olup olmadığı konusunda mahkemeyi ikna etmektir. Dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur. Başka bir anlatımla ispat; gösterilen delillerle, hâkimin dışında geçmiş dış âlemde gerçekleştiği iddia edilen olay ve olguların, gerçekte var olup olmadığı hakkında, hâkimde uyandırılan kanaat vasıtasıyla maddi gerçeğin adli gerçeğe dönüştürülmesidir.
24. İspatın konusunu; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesine göre, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve taraflarca bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.
25. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 Esas, 2017/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.
26. İşte dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların doğru olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. Bir taraf, ancak dayandığı vakıaların doğru olduğunu veya karşı tarafın dayandığı vakıaların doğru olmadığını ispat ederek, davanın kabulünü veya davanın reddini sağlayabilir. Davacı davasında ne kadar haklı olursa olsun, davasını dayandırdığı vakıaları ispat edemez veya ispat eder de davalı bunların aksini ispat ederse davayı kaybeder. HMK ile düzenleme altına alınan emredici hükümlere göre; davacı iddiasının, davalı ise savunmasının dayanağı olan vakıaları ve bu vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini dilekçelerinde (md. 119,1/e-f; md. 129,1/d-e) bildirirler. Hâkim ön inceleme aşamasında, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder (md. 140).
27. Hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz, davada her bir taraf, iddiasını veya savunmasını dayandırdığı vakıayı ispat etmek durumundadır. Bir davada her iki tarafın da delillerini sunması ve dayandıkları vakıaları ispat etmek için yargılamanın sonuna kadar faaliyet göstermeleri durumunda herhangi bir sorun çıkmayacaktır. Buna karşılık; gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi hâlinde veya tarafların kendiliğinden ispat faaliyetinde bulunmayarak ispat yükünün diğer tarafa ait olduğunu ileri sürmeleri durumunda ispat yükünü taşıyan tarafın mahkemece tespit edilmesi önem arz edecektir. Zira hâkim davanın esası hakkında bir karar vermekle yükümlüdür. Hâkim bu hâllerde; ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü tespit edecek ve uyuşmazlık konusu vakıayı ispat etmesini isteyecektir. Bu açıdan ispat yükü doktrinde; iddia konusu bir vakıanın gerçekleşmiş olup olmadığının anlaşılamaması sonucunda, vakıanın ispatsız kalması yüzünden, mahkemenin aleyhte kararıyla karşılaşma tehlikesi olarak tanımlanmaktadır.
28. İspat yükü hakkında genel kural; TMK’nın 6 ncı maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” ve HMK'nın 190 ıncı maddesinde de, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklinde iki düzenleme ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Her iki düzenlemede birbirleri ile paralel olup, HMK md. 190/1 hükmü, TMK’nın 6 ncı maddesine göre daha açık ve üzerinde uzlaşma bulunan bir ifadedir.
29. Yukarıdaki bentte bahsedilen genel düzenlemeden hareketle, kanun koyucu “…kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça,…” deyimiyle ispat yükünde genel kuralın bazı istisnalarının bulunduğunu belirtmiştir. İşte bu istisnalardan birisi de normal durumun aksini iddia eden tarafın iddiasını ispatla yükümlü olması hâlidir. Normal bir duruma dayanan tarafın bu iddiasını ispat etmesi gerekmez; bilakis, ispat yükü bu normal durumun aksini ispat eden diğer bir ifadeyle hayatın olağan akışına aykırı iddiada bulunan tarafa düşer.
30. Uyuşmazlık konusu ziynet eşyaları; rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardan olduğu için ziynet eşyalarında olağan olan, bu eşyaların kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Kaldı ki; hayat deneyimlerine göre de olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanarak muhafaza edilmesidir. Bunların erkeğin zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir.
31. Ziynet eşyası davalarında, ispat hukuku yönünden öncelikli kural; davacı kadın eş tarafından dava konusu edilen ziynet eşyalarının, cins, sayı, nitelik ve miktar olarak varlığının kanıtlanmış olması gerekliliğine ilişkindir. Ziynetlerin varlığını bu şekilde ispatlayan kadın eşin ikinci olarak ise; bu ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığını ve tekrar iade edilmediğini veya bu şekilde elinden alındığına dair bir iddiası yoksa evden ayrılırken bu eşyaları yanında götürmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi gerekir. Diğer bir ifadeyle ziynet alacağı hakkı olduğunu iddia eden kadın eş, varlığını kanıtladığı dava konusu ziynetlerin kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmakla yükümlüdür. İşte bu anda; kadın eş, fiili karineyle kişisel malı niteliğinde kabul edilen ziynet eşyalarının kendi himayesinden çıkarak, erkek eşin himayesine girdiğini şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlamış ise artık erkek eş; kadın eşe ait olan ziynet eşyalarının iadesiyle yükümlü olmadığı hususunu ispat yükü altındadır. Borçlar hukuku genel hükümleri uyarınca; aslolan borçlunun aldığı şeyi geri vermekle yükümlü olduğu kuralıdır. İade edilmemek üzere alındığı hususunda ispat yükü ise yukarıda açıkça vurgulandığı gibi, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğuna göre, erkek eş himayesine girdiğini kabul ettiği bu ziynetleri iade etmemek üzere aldığını ispatlamalıdır.
32. Tüm bu genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; uyuşmazlık konusu ziynet eşyaları hakkında düzenlenen 12.11.2019 tarihli bilirkişi raporuna göre; davacı kadının her biri 22 ayar 15 gram 4 adet bilezik ile 47 gram kolye, 27 gram bileklik ve 4,30 gramdan oluşan 22 ayar 1 adet set takımının varlığını kanıtlandığı, varlığı kanıtlanan bu ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığına ve tekrar iade edilmediğine ilişkin tanık deliline dayandığı, bu tanıklardan Osman’ın bilgisine göre düğünde takılan ziynet eşyalarının satılarak davalının babası adına ev alındığı, Sıdık’ın aynı şekilde “düğünde takılan ziynet eşyaları satılıp ev alındı, dolayısıyla davacıya iade edilmediği” şeklinde beyanda bulunduğu, davalının babası Hamdi’nin ise bu beyanları doğrular şekilde ev alımında davacının ziynetlerini bozdurduğunu kabul ettiği anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca; davacının düğünde takılan ziynetlerin varlığını ve kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtladığı gözetilmeksizin set yönünden davanın ispatlanamadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
33. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
15.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
BİLGİ : Bu konudaki çalışma için bkz. AKÇAAL, Mehmet, Düğünde Takılan Ziynet Eşyasının İadesi, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: 14, S: 2, Y: 2019, s. 265-301.
İlgili makale için bkz.
ERKEK EŞ, HİMAYESİNE GİRDİĞİNİ KABUL ETTİĞİ ZİYNETLERİ İADE ETMEMEK ÜZERE ALDIĞINI İSPATLAMASI GEREKİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/2-650
Karar No : 2023/76
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Malatya 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 15.10.2020
SAYISI : 2020/343 E., 2020/576 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.02.2020 tarihli ve 2020/585 Esas,
2020/1212 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki boşanma ve ziynet alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Malatya 2. Aile Mahkemesince verilen boşanma davasının kabulüne, ziynet alacağı davasının kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili 06.04.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 09.05.2007 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalının müvekkiline fiziksel şiddet uyguladığını, sürekli alkol aldığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 400,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000,00 TL maddi, 150.000,00 TL manevi tazminat ve ayrıca 10 adet 22 ayar 15 gramlık toplamda 150 gram bilezik, 110 gramdan oluşan 22 ayarlık bir set, 1 adet 22 ayar 30 gramlık bilezik, her biri 4 gramdan oluşan toplamda 20 gram 5 adet yüzük, 22 adet çeyrek altının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekili 23.06.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, boşanmaya sebep olan olaylarda davacının kusurlu olduğunu, sürekli yalan söylediğini, ruh sağlığının yerinde olmadığını, müvekkiline hakaret ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, ziynet alacağı davasına yönelik olarak ise takıların iddia edilen kadar olmadığını, davacının var olan altınları da evlilik süresince kendi keyfi doğrultusunda sattığını, kaldı ki aradan geçen süre göz önüne alındığında altınların hâla duruyor olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek boşanmaya karar verilmesini, bunun dışında kalan davacı tarafın tüm taleplerinin reddini, müvekkili yararına 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı
6. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 15.09.2015 tarihli ve 2014/393 Esas, 2015/727 Karar sayılı kararı ile; tarafların 09.05.2007 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, taraflar arasında süre gelen tartışmaların olduğu davacı tarafından davalıya karşı 22.05.2013 tarihinde boşanma davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Malatya 2. Aile Mahkemesinin 2013/339 Esas, 2013/537 Karar karar sayılı kararı ile davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, bu aşamadan sonra taraflar arasında geçimsizliğin devam ettiği, son olarak taraflar arasında yaşanan tartışmada eşlerin karşılıklı olarak birbirine vurdukları ve davacının ortak konutu terk ettiği, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu oldukları gerekçesi ile davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 150,00 TL tedbir-iştirak, davacı yararına 200,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine, eşit kusurlu olan eşlerin maddi-manevi tazminat taleplerinin reddine, ziynet alacağı davası yönünden ise davacının yemin deliline başvurmadığı gerekçesi ile tanıklardan Hamdi’nin beyanı dikkate alınarak 22 ayar 4 adet toplam 44 gr bileziğin aynen iadesine, aynen iade mümkün olmadığı takdirde 3.594,80 TL bedelin davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 06.02.2018 tarihli ve 2016/9941 Esas, 2018/1483 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Davacı kadının temyiz dilekçesi, davalı erkek vekiline 08.02.2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Hükmü temyiz etmemiş olan tarafın, diğer tarafın temyizine cevapla hükme ilişkin itirazlarını bildirmek suretiyle hükmü katılma yolu ile temyizi mümkün (HUMK m. 433/2) ise de, bu şekilde yapılan temyizin süresi, temyiz dilekçesinin tebliğinden itibaren on gündür. Bu süreden sonra verilen cevap dilekçesindeki itirazların temyizen incelenmesi artık mümkün değildir. Davalı erkek vekili, hükme ilişkin itirazlarını içeren temyiz dilekçesini yasal on günlük süreden sonra 22.02.2016 günü verdiğine göre; süresinde olmayan katılma yoluyla temyiz isteğinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- Kadının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
a) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
b) Mahkemece; kısa kararda ve kısa karara uygun olarak düzenlenen gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, dava konusu 22 ayar 4 adet toplam 44 gr bileziğin davalıdan alınarak davacıya aynen iadesine, eşyaların aynen iadesinin mümkün olmaması halinde 3594.80 TL'nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine şeklinde hüküm kurulmasına rağmen, kararın gerekçesinde ziynet talebinin kabulüne denildikten sonra devamında reddine denilerek hükmün gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında ziynet alacağı yönünden çelişki yaratıldığı gibi, ziynetlerin kabul edilen ve reddedilen kısmı açıkça belirtilmemiştir. Bu sebeplerle ziynet alacağı yönünden hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar, 2/b bendinde gösterilen sebep yönünden bozulmuş, diğer yönlerden ise onanmıştır.
Mahkemenin İkinci Kararı
9. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 22.11.2018 tarihli ve 2018/418 Esas, 2018/1257 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada, kesinleşen yönler hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre “kim tarafından takılırsa takılsın takı olarak kadına verilen ziynet eşyaları kural olarak kadına aittir. Ziynet eşyalarının birlik gereksinimleri için koca tarafından bozdurulmuş olması; geri istenmemek üzere verildiği ispatlanmadıkça kocayı iade yükümlülüğünden kurtarmaz” şeklinde olduğu, davacının yemin deliline başvurmamış olması gerekçesi ile tanık Hamdi’nin beyanı dikkate alınarak 22 ayar 4 adet toplam 44 gr bileziğin aynen iadesine, aynen iadenin mümkün olmaması hâlinde dört bilezik için toplam 3.594,80 TL bedelin davacıya ödenmesine, sair taleplerin reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
11. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.06.2019 tarihli ve 2019/3081 Esas, 2019/7291 Karar sayılı kararı ile;
“… Davacı kadın dava dilekçesinde ziynet alacağı talebinde bulunmuş, talebin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ziynet davalarında kadın tarafından talep edilen tüm ziynetlerin dava tarihi itibariyle bedelleri hesaplanarak bunlardan hangilerinin sunulan delillerle (düğün CD’si, düğün fotoğrafı ya da ispata yarar başkaca bir delille) varlığının tespit edildiği de ayrı ayrı belirtilmek suretiyle, bilirkişi tarafından raporun düzenlenmesi gerekir. Ne var ki eldeki davada 19.01.2015 havale tarihli ziynetlere ilişkin bilirkişi raporunda “dosya içerisinde resim ve CD görülmediği “ belirtilmiş ve dava dilekçesindeki talaplere göre hesaplama yapılmış ise de, dosya içerisinde 2 adet düğün fotoğrafının olduğu anlaşılmaktadır. Ziynetler yönünden dosyada mevcut fotoğraflar, tarafların dilekçeler aşaması ve esasa ilişkin beyanlarında ziynete yönelik açıklamaları, ikrar ve tanık ifadeleri de değerlendirilerek, denetime elverişli bir rapor da alınmadan ziynete yönelik karar verilmiştir. O halde, açıklanan sebepler dikkate alınarak ve fotoğraf üzerinde ayrıntılı inceleme yapılmak suretiyle dosyada ziynete yönelik denetime elverişli ayrıntılı rapor alınıp, iddia, savunma ve tanık ifadeleri de değerlendirilmek suretiyle ziynet alacağı hakkında bir karar vermek gerekirken eksik inceleme ile hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir-,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin Üçüncü Kararı
12. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 06.12.2019 tarihli ve 2019/506 Esas, 2019/1137 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada mevcut fotoğraflara göre düzenlenen 12.11.2019 tarihli bilirkişi raporu uyarınca “4 adet her biri 15 gram 22 ayar bilezik, 1 adet 22 ayar 47 gram set, 27 gram 22 ayar bileklik ve 4.30 gram küpeden oluşan” ziynet eşyasının tespit edildiği, dava dosyasının incelenmesinde davacının 1.000,00 TL üzerinden dava açtığı, bozma öncesi yapılan yargılamada alınan 19.01.2015 tarihli bilirkişi raporunda ziynetlerin değerinin 29.194,00 TL olarak belirlendiği, davacının bu rapora göre 05.05.2015 tarihinde tamamlama harcı yatırdığı, bozma sonrası yapılan 06.12.2019 tarihli duruşmada davacı vekilinden talebini açıklamasını istendiği, bunun üzerine davacı vekilince “o tarihte yatırılan bu harç davanın ıslahı için yatırılmıştır. Nitekim son kararda da kısmen kabul, kısmen red hususunda karar verilmiştir. Talebimiz bu hali ile 29.194 TL tutarındaki ziynetlerin aynen iadesi, olmadığı takdirde bedeli şeklindedir” yönünde beyanda bulunulduğu, TMK’nın 6 ncı maddesine göre kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğunun düzenleme altına alındığı, gerek doktrin gerek Yargıtay uygulamasında kabul edildiği üzere ispat yükünün hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunan kimseye düşeceği, eldeki davada davacının yemin deliline dayanmadığı, hâl böyle olunca tanık Hamdi’nin beyanı dikkate alınarak 12.11.2019 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen 22 ayar 4 adet toplam 60 gr bileziğin aynen iadesine, aynen iade olmadığı takdirde 4.602,36 TL bedelin davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı
13. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
14. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.02.2020 tarihli ve 2020/585 Esas, 2020/1212 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre, davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı kadın tarafından açılan ziynet alacağı davasında davacı kadın kendisine ait ziynet eşyalarının rızası dışında satıldığını ileri sürerek ziynetlerinin aynen iadesine, aynen iadenin mümkün olmaması halinde ise bedelinin ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı erkek tarafından süresinde verilen cevap dilekçesiyle, ziynetlerin miktarının dava dilekçesindeki kadar olmadığı ve davacı kadının kendi ihtiyaçları için satıldığı iddia edilmiştir.
Mahkemece ziynet alacağı davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Ancak; yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davacı kadın tarafından talep edilen düğün fotoğraflarında açıkça görünen, tarafların ev alırken satıldığı tanık beyanları ile sabit olunan ve bilirkişi tarafından usulüne uygun bir şekilde değeri hesaplanan set yönünden de kabul kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir,,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
15. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 15.10.2020 tarihli ve 2020/343 Esas, 2020/576 Karar sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; her ne kadar bozma ilâmında set yönünden de kabul kararı verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de dinlenen tanıklardan Osman K. ve Sıdık Y.’nin beyanlarının soyut olup görgüye değil duyuma dayalı olduğu gerekçesiyle bu tanıkların beyanlarına itibar edilmediği, tanık Hamdi'nin “4 adet yaklaşık 44 gr gelen bilezik verdi” şeklindeki beyanı dışında diğer tanıkların kalan ziynetlere ilişkin görgüye dayalı somut bilgisinin olmadığı, tanık Osman ve Sıdık'ın satıldığını duyduğu ziynetlerin Hamdi'nin kendisinin bozdurduğunu kabul ettiği dört adet bilezikten ibaret olduğu, bunun dışında kalan ziynetlerin davalının uhdesinde diğer bir ifadeyle tasarrufunda olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
16. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının ziynet alacağı isteminde ileri sürmüş olduğu takı seti yönünden, davasını ispat edip edemediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ispat hukuku yönünden geçerli kurallara değinmekte yarar vardır.
19. Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529).
20. Karine, belli bir vakıadan, belli olmayan diğer bir vakıa için çıkarılan sonuçtur. Karine söz konusu olduğunda karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Maddi hukukta karineler, kanuni ve fiili karineler olmak üzere ikiye ayrılır. Karineler ispat yükü bakımından önemlidirler. Yaşam deneyi kuralları sonucu oluşan fiili karineyle, ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarihli ve 2004/4-249 Esas, 2004/247 Karar; 04.03.2020 tarihli ve 2017/3-1040 Esas, 2020/240 Karar; 04.11.2020 tarihli ve 2017/3-1512 Esas, 2020/835 Karar; sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
21. Bu noktada kişisel mal kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Kişisel mallar” başlıklı 220 nci maddesine göre “Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır: 1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, 2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, 3. Manevi tazminat alacakları, 4. Kişisel mallar yerine geçen değerler” şeklindeki hükümle kişisel mallar sayılmıştır.
22. Aynı Kanun’un 222/1. maddesi ile de “Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” hükmü düzenleme altına alınarak, ispat yükünün kime ait olduğu hususu belirlenmiştir.
23. İspat genel anlamda bir iddianın doğru ve gerçek olup olmadığı konusunda hâkimi inandırma faaliyetidir. İspat, kelime olarak tespit etme, belirleme, sabitleme anlamına gelmektedir. Anayasal dayanağı hukuki dinlenilme hakkına dayanan ispat hakkı ancak kanunla sınırlanabilir. Hukuki anlamda ispat faaliyetinde amaç; taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin dava tarihinden önce gerçekleşen vakıaların, gerçek olup olmadığı konusunda mahkemeyi ikna etmektir. Dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur. Başka bir anlatımla ispat; gösterilen delillerle, hâkimin dışında geçmiş dış âlemde gerçekleştiği iddia edilen olay ve olguların, gerçekte var olup olmadığı hakkında, hâkimde uyandırılan kanaat vasıtasıyla maddi gerçeğin adli gerçeğe dönüştürülmesidir.
24. İspatın konusunu; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesine göre, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve taraflarca bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.
25. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 Esas, 2017/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.
26. İşte dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların doğru olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. Bir taraf, ancak dayandığı vakıaların doğru olduğunu veya karşı tarafın dayandığı vakıaların doğru olmadığını ispat ederek, davanın kabulünü veya davanın reddini sağlayabilir. Davacı davasında ne kadar haklı olursa olsun, davasını dayandırdığı vakıaları ispat edemez veya ispat eder de davalı bunların aksini ispat ederse davayı kaybeder. HMK ile düzenleme altına alınan emredici hükümlere göre; davacı iddiasının, davalı ise savunmasının dayanağı olan vakıaları ve bu vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini dilekçelerinde (md. 119,1/e-f; md. 129,1/d-e) bildirirler. Hâkim ön inceleme aşamasında, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder (md. 140).
27. Hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz, davada her bir taraf, iddiasını veya savunmasını dayandırdığı vakıayı ispat etmek durumundadır. Bir davada her iki tarafın da delillerini sunması ve dayandıkları vakıaları ispat etmek için yargılamanın sonuna kadar faaliyet göstermeleri durumunda herhangi bir sorun çıkmayacaktır. Buna karşılık; gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi hâlinde veya tarafların kendiliğinden ispat faaliyetinde bulunmayarak ispat yükünün diğer tarafa ait olduğunu ileri sürmeleri durumunda ispat yükünü taşıyan tarafın mahkemece tespit edilmesi önem arz edecektir. Zira hâkim davanın esası hakkında bir karar vermekle yükümlüdür. Hâkim bu hâllerde; ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü tespit edecek ve uyuşmazlık konusu vakıayı ispat etmesini isteyecektir. Bu açıdan ispat yükü doktrinde; iddia konusu bir vakıanın gerçekleşmiş olup olmadığının anlaşılamaması sonucunda, vakıanın ispatsız kalması yüzünden, mahkemenin aleyhte kararıyla karşılaşma tehlikesi olarak tanımlanmaktadır.
28. İspat yükü hakkında genel kural; TMK’nın 6 ncı maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” ve HMK'nın 190 ıncı maddesinde de, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklinde iki düzenleme ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Her iki düzenlemede birbirleri ile paralel olup, HMK md. 190/1 hükmü, TMK’nın 6 ncı maddesine göre daha açık ve üzerinde uzlaşma bulunan bir ifadedir.
29. Yukarıdaki bentte bahsedilen genel düzenlemeden hareketle, kanun koyucu “…kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça,…” deyimiyle ispat yükünde genel kuralın bazı istisnalarının bulunduğunu belirtmiştir. İşte bu istisnalardan birisi de normal durumun aksini iddia eden tarafın iddiasını ispatla yükümlü olması hâlidir. Normal bir duruma dayanan tarafın bu iddiasını ispat etmesi gerekmez; bilakis, ispat yükü bu normal durumun aksini ispat eden diğer bir ifadeyle hayatın olağan akışına aykırı iddiada bulunan tarafa düşer.
30. Uyuşmazlık konusu ziynet eşyaları; rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardan olduğu için ziynet eşyalarında olağan olan, bu eşyaların kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Kaldı ki; hayat deneyimlerine göre de olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanarak muhafaza edilmesidir. Bunların erkeğin zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir.
31. Ziynet eşyası davalarında, ispat hukuku yönünden öncelikli kural; davacı kadın eş tarafından dava konusu edilen ziynet eşyalarının, cins, sayı, nitelik ve miktar olarak varlığının kanıtlanmış olması gerekliliğine ilişkindir. Ziynetlerin varlığını bu şekilde ispatlayan kadın eşin ikinci olarak ise; bu ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığını ve tekrar iade edilmediğini veya bu şekilde elinden alındığına dair bir iddiası yoksa evden ayrılırken bu eşyaları yanında götürmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi gerekir. Diğer bir ifadeyle ziynet alacağı hakkı olduğunu iddia eden kadın eş, varlığını kanıtladığı dava konusu ziynetlerin kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmakla yükümlüdür. İşte bu anda; kadın eş, fiili karineyle kişisel malı niteliğinde kabul edilen ziynet eşyalarının kendi himayesinden çıkarak, erkek eşin himayesine girdiğini şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlamış ise artık erkek eş; kadın eşe ait olan ziynet eşyalarının iadesiyle yükümlü olmadığı hususunu ispat yükü altındadır. Borçlar hukuku genel hükümleri uyarınca; aslolan borçlunun aldığı şeyi geri vermekle yükümlü olduğu kuralıdır. İade edilmemek üzere alındığı hususunda ispat yükü ise yukarıda açıkça vurgulandığı gibi, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğuna göre, erkek eş himayesine girdiğini kabul ettiği bu ziynetleri iade etmemek üzere aldığını ispatlamalıdır.
32. Tüm bu genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; uyuşmazlık konusu ziynet eşyaları hakkında düzenlenen 12.11.2019 tarihli bilirkişi raporuna göre; davacı kadının her biri 22 ayar 15 gram 4 adet bilezik ile 47 gram kolye, 27 gram bileklik ve 4,30 gramdan oluşan 22 ayar 1 adet set takımının varlığını kanıtlandığı, varlığı kanıtlanan bu ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığına ve tekrar iade edilmediğine ilişkin tanık deliline dayandığı, bu tanıklardan Osman’ın bilgisine göre düğünde takılan ziynet eşyalarının satılarak davalının babası adına ev alındığı, Sıdık’ın aynı şekilde “düğünde takılan ziynet eşyaları satılıp ev alındı, dolayısıyla davacıya iade edilmediği” şeklinde beyanda bulunduğu, davalının babası Hamdi’nin ise bu beyanları doğrular şekilde ev alımında davacının ziynetlerini bozdurduğunu kabul ettiği anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca; davacının düğünde takılan ziynetlerin varlığını ve kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtladığı gözetilmeksizin set yönünden davanın ispatlanamadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
33. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
15.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
BİLGİ : Bu konudaki çalışma için bkz. AKÇAAL, Mehmet, Düğünde Takılan Ziynet Eşyasının İadesi, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: 14, S: 2, Y: 2019, s. 265-301.
İlgili makale için bkz.