KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

İFRAZEN BAŞKA PARSELLERE AYRILAN VE DAVA TARİHİNDE AKTİF OLMAYAN PARSELİN DAVA KONUSU OLMAMASI NEDENİYLE KESİN HÜKÜMDEN BAHSEDİLEMEZ.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(14)7-348
KARAR NO   : 2022/1306

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 11/04/2019
NUMARASI                 : 2018/588 - 2019/187
DAVACILAR               : 1- S.K. mirasçıları; H.İ.K. ve diğerleri
                                      2- M.K.
                                      3- K.K. mirasçıları; A.K. ve diğerleri
                                      4- C.K. mirasçıları; M.E.K. ve diğerleri
                                      5- B.K. mirasçıları; M.K. (B.) ve diğerleri vekilleri Av. N.B.
DAVALILA                : İ. (Ü.) K. (Ö.) mirasçıları; T.Ö. ve diğerleri
                                    R.S. ve diğerleri vekilleri Av. Ö.B.E.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptal ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kesin hükme ilişkin dava şartı yokluğundan reddine ilişkin karar davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmüne göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacılar vekilinin duruşma isteminin reddine oy birliğiyle karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacılar vekili; davalıların miras bırakanı İmmihan K.’nun Ankara ili, Yenimahalle ilçesi, Susuz köyünde bulunan 1794 parsel sayılı taşınmazı 30.06.1973 tarihli ve 11579 yevmiye sayılı taşınmaz satış vaadi sözleşmesiyle satmayı vadettiğini, satış bedelinin ödendiğini, zilyetliğin devredildiğini ancak tapu devrinin gerçekleşmediğini, 1794 parsel sayılı taşınmazın sonradan 2959 ve 2960 sayılı parsellere ifraz edildiğini, aynı sözleşmeye konu diğer taşınmazlarla ilgili olarak tapu iptal ve tescil istemiyle açılan Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/632 Esas sayılı dava dosyasının lehlerine sonuçlandığını ancak bu dosyada sehven 2959 ve 2960 parsel sayılı taşınmazların dava konu yapılmadığının sonradan anlaşıldığını ileri sürerek, 2959 ve 2960 parsel sayılı taşınmazlardaki İmmihan K. hisselerine ilişkin tapu iptali ile satış vaadindeki payları oranında müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalılar süresinde davaya cevap vermemiş; davalılardan Ayhan Ö., Rüksan S. ve Ayşen K. vekili bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde davanın kesin hüküm ve zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.05.2016 tarihli, 2013/227 E., 2016/175 K. sayılı kararı ile; davacıların aynı taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayanarak dava konusu 1794 parsel sayılı taşınmazla ilgili Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/632 Esas (önceki esası 1998/274) sayılı dosyasında görülen tapu iptal ve tescil davasını açtıkları, davanın reddedildiği ve kararın davacı tarafça temyiz edilmemekle kesinleştiği, her ne kadar davacı vekili tarafından söz konusu kararın maddi hata ile tesis edilmesi nedeniyle kesin hüküm oluşturmayacağı ileri sürülmüş ise de dava sebebi, konusu ve tarafları aynı olan söz konusu davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 303. maddesindeki koşulları taşıdığından eldeki dava bakımından kesin hüküm teşkil ettiği, önceki kararın yanılgıyla tesis edilmiş olmasının kararın kesin hüküm niteliğini ortadan kaldırmayacağı, kesin hüküm nedeniyle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 19.12.2017 tarihli ve 2017/358 E., 2017/9501 K. sayılı kararı ile; “Somut olayda; Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/632 Esas, 2006/1829 Karar sayılı 29.11.2006 tarihli kararında tarafların işbu dosyanın taraflarıyla aynı olduğu, dava konusunun muris İmmihan K.'nun Mehmet K.'nun ölümü ile kendisine intikal eden ve 1794 parselin de içinde bulunduğu bir kısım taşınmazların 30.06.1973 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle davacıların murislerine satıldığı, ancak tapuda ferağ işlemi yapılmadığından bahisle davalıların murisi İmmihan K. adına olan tapu kaydının iptali ile davacılar adına tescili istemine ilişkin olduğu, dava konusu 1794 parsel sayılı taşınmaza yönelik davanın davalıların murisi İmmihan K.'nun adına kayıtlı pay bulunmadığından bahisle reddine karar verildiği görülmüştür.

Mahkemece, kesin hüküm sebebiyle davanın reddine karar verilmiş ise de Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/632 Esas, 2006/1829 Karar sayılı dosyasında Ergazi 1794 parsel sayılı taşınmazın tapusunun getirildiği ve mahkemece, maddi hata sonucunda 1794 parsel sayılı taşınmazda İmmihan K.'nun payı bulunmadığı belirtilerek davanın reddine dair verilen karar davamız açısından kesin hüküm oluşturmamaktadır. Bu davanın konusu Susuz Köyü, 1794 parselden imar görerek ifraz edilen 1259 ve 1260 parsel sayılı taşınmazlardaki davalıların murisi İmmihan K.'nun hissesinin iptali ile davacılar adına tescili istemine ilişkin olduğundan mahkemece davanın esasına girilerek satış vaadi sözleşmesi ve tapu kayıtları dikkate alınarak yapılacak inceleme sonucunda bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mahkemenin 11.04.2019 tarihli ve 2018/588 E., 2019/187 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davasında Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/632 Esas (önceki esası 1998/274) sayılı dava dosyasında Susuz köyü, 1794 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddi yönünde kurulan hükmün kesin hüküm teşkil edip etmeyeceği noktasında toplanmaktadır.            

III. GEREKÇE

12. Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın temeli taraflar arasındaki taşınmaz satış vaadi sözleşmesi olup uyuşmazlığın çözümlenmesine geçilmeden önce bu sözleşmelerin hukukî niteliğine kısaca değinilmesi faydalı olacaktır.

13. Taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) Türk hukukuna getirdiği yeniliklerdendir ve daha çok koşulları henüz gerçekleşmediği için kurulması olanaksız olan asıl satım sözleşmesinin görevini yerine getirmek üzere kolay ve güvenli bir yol olarak görülüp tercih edilen bir sözleşme türüdür.

14. Bir taşınmazın ileride belirli şartlarla belirli bir kişiye satılması borcunu içeren, bir tarafa veya iki tarafa birden taşınmazın satış sözleşmesinin yapılmasını talep etme hakkı sağlayan bir ön sözleşme olarak tanımlanabilecek (YHGK; 01.12.2020 tarihli, 2017/14-1755 E., 2020/864 K. sayılı kararı; Türk Hukuk Lûgatı: Ankara 2021, C.1, s. 1071) taşınmaz satış vaadi sözleşmesi kanun koyucu tarafından BK’nın 213 [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 237], 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26, 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 60/3 ve 89 ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706 ve 1009. maddeleri ile resmî şekle tabi tutulmuştur. Tapulu taşınmazlar yönünden resmî şekil, bu sözleşmeler için geçerlilik koşuludur.

15. Özünde kendine özgü yapısıyla şahsi hak doğruan satış vaadi sözleşmelerine; Tapu Kanunu’nun 26. maddesinin 7 ve 8. fıkraları çerçevesinde noterce düzenlenen sözleşmenin taraflardan birinin talebi üzerine taşınmaz siciline şerh verilebileceği belirtilmek suretiyle sözleşmeden doğan hakkın üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilme gücü verilmiştir.

16. Özetle ifade edilecek olursa; kaynağını BK’nın “Bir akdin ileride inşa edilmesine dair mukavele muteberdir. Kanun iki tarafın menfaatleri için bu akdin sıhhatini bir nevi şekle riayet etmeye tabi kıldığı takdirde, bu şekil o akdin yapılması taahhüdüne de tatbik olunur” şeklindeki 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, geçerliliği resmî şekil şartına bağlı kılınan ve tam iki tarafa borç yükleyen kişisel hak doğuran sözleşmelerdendir (YHGK; 28.09.2011 tarihli ve 2011/13-528 E., 2011/571 K.; 29.09.2010 tarihli ve 2010/14-386 E., 2010/427 K. sayılı kararı).

17. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, ileride kurulması vaad edilen esas sözleşmenin temel unsurlarını kapsamalıdır. Ancak bu hususların kesin olarak satış vaadi sözleşmesinde belirtilmelerinde zorunluluk yoktur. Bunların belirli veya belirlenebilir olmaları gerekli ve yeterlidir (Necip Kocayusufpaşaoğlu: Türk Medeni Hukukunda Gayrimenkul Satış Vaadi, İstanbul 1959, s. 113). Nitekim 24.04.1978 tarihli ve 1978/3-4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile de 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra ana taşınmazda henüz kat mülkiyeti ya da irtifakı kurulmadan önce bağımsız bölüme ilişkin ve arsa payı ile bağlantılı veya bağlantısız, eş deyişle arsa değeri belirlenmiş veya belirlenmemiş olarak noterlerde yapılan satış vaadi sözleşmelerinin geçerli olduğu kabul edilmiştir.

18. Bu sözleşmelerde vaat borçlusunun edimi satış vaadinde bulunduğu eşyanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretmek, vaat alacaklısının edimi ise, bu temlik karşılığında bir bedel ödemektir. Resmî şekilde düzenlenmesi gereken ve tam iki tarafa borç yükleyen satış vaadi sözleşmelerinde, edimini yerine getiren taraf, karşı tarafın da edimini yerine getirmesini isteyebilir. Bu yerine getirilmezse vaat alacaklısı TMK’nın 716. maddesi uyarınca açılacak tapu iptal ve tescil davası yolu ile edimin hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.

19. Nitekim somut olayda da davacılar, taraflar arasındaki aynı taşınmaz satış vaadi sözleşmesiyle devri vadedilen yerlerin (eldeki dava konusu 2959 ve 2960 parsel sayılı taşınmazlar dışındaki taşınmazların) dava edilerek mülkiyetlerinin kazanıldığını, ancak 2959 ve 2960 parsel sayılı taşınmazların unutulup dava edilmediğini belirterek tapu iptal ve tescil talebinde bulunmuşlardır.

20. Mahkemece önceden açılan Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/632 Esas (önceki esası 1998/274) sayılı dava dosyasında verilen kararın eldeki dava yönünden kesin hüküm niteliği taşıdığı gerekçesiyle (dava şartı yokluğundan) davanın reddine karar verilmiş olduğundan gelinen aşamada kesin hüküm kavram ve mevzuat hükümlerinin açıklanması gerekir.

21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-i maddesi uyarınca; dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile çözümlenmemiş olması dava şartıdır.

22. Kanun koyucunun dava şartları arasında saydığı kesin hüküm; bir hukukî uyuşmazlığı kesin olarak çözen son karardır ve hem bireyler hem de devlet için hukukî durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla hukukî güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kesin hüküm kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Kesin hükümle, çelişik kararların ortaya çıkması engellenerek toplum hayatı için zorunlu olan hukukî istikrar sağlanır.

23. Kesin hüküm şeklî ya da maddi anlamda olabilir. Şeklî anlamda kesinlik, bir karara karşı belli bir aşamadan sonra kanun yollarına başvurulamamasını, diğer bir anlatımla kanun yolunun bulunmaması veya var olan kanun yollarının tükenmesini ifade eder. Bu yolla son aşamaya ulaşmış kararın varlığıyla, aynı tarafların aynı konuda, aynı dava nedenine dayanarak dava açma yolu kapanmış olur (Türk Hukuk Lûgatı, s. 683).

24. Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre; bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.

25. Görüleceği üzere, maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın “taraflarının aynı olması”dır. Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir (HMK, m. 303/3).

26. İkinci koşul olan “dava sebebinin aynı olması”yla kastedilen hukukî sebepler değil, davanın dayanağı olan olay ve olgulardır. Yani davacının talep sonucunu dayandırdığı vakıalardır. Kesin hüküm hâline gelen bir uyuşmazlıkta aynı vakıalara dayanılarak ikinci kez dava açılamaz.

27. Maddi anlamda kesin hükmün söz konusu olabilmesi için gerekli olan üçüncü koşul ise “dava konusunun aynı olması”dır. İlk kararın hüküm fıkrası ile ikinci davanın talep sonucu aynı ise; diğer bir anlatımla ikinci davadaki talep sonucu ilk davada kesinleşen hüküm fıkrasını etkileyecek ve ortadan kaldıracak nitelikte ise dava konusu aynı sayılır.

28. Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe, hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukukî ve mantıki tahlil ve istidlallerden (deliller) ibaret kalmayıp hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise, istisnaen bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir (YHGK; 14.11.2012 tarihli ve 2012/583 E., 2012/789 K. sayılı kararı). Gerekçenin kural olarak kesin hüküm etkisi bulunmamaktadır. Gerekçe; hâkimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında köprü görevi yapar. Hükmün gerekçe bölümünde sabit görülen vakıalardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep açıklanır. Hâkim gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını bir başka ifadeyle kendi kendini denetler. İstinaf mahkemesi ve Yargıtay da, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. İşte bu sebeplerle hükmün gerekçe bölümü maddi hukuk anlamında kesinlikten tamamen arındırılmış olmayıp, öğretide ve uygulamada, hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçenin kesin hüküm etkisi olduğu kabul edilmektedir (YHGK;11.03.2021 tarihli, 2020/2-303 E., 2021/242 K. sayılı kararı).

29. Bu açıklamalardan sonra irdelenmesi gereken; taraflar arasındaki sözleşme ve bu sözleşmeye dayalı olarak açılan davalardaki yargısal süreçtir.

30. Ankara Yenimahalle Noterliğinin 30.06.1973 tarihli, 11579 yevmiye sayılı düzenleme şeklindeki taşınmaz satış vaadi sözleşmesiyle davalılar mirasbırakanı İmmihan K. “Susuz köyünde bulunan bilumum taşınmazlardaki hak ve hisselerinin tamamını” Sadettin K., Muammer K., Kazım K., Bekir K. ve Cemalettin K.’ya devretmeyi vaat etmiştir. Sözleşmeye göre 130.000 TL tutarındaki satış bedeli de nakten ve peşinen ödenmiştir.

31. Sözleşmenin vaat alıcıları olan davacılar 28.04.1998 tarihinde Ankara Sulh Hukuk Mahkemesinin 1998/274 Esas sayılı dosyası üzerinden açtıkları dava ile taşınmaz satış vaadi sözleşmesiyle devri vaat edilen Susuz köyünde kain toplam yirmi bir adet taşınmaz yönünden tapu iptal ve tescil talebinde bulunmuşlardır. Dava dilekçesinde sayılan taşınmazlar arasında “1794 parsel” de bulunmaktadır.

32. Söz konusu yargılamada; davaya konu taşınmazların tapu kayıtlarının gönderilmesi yönünde mahkemece yazılan müzekkereye Susuz köyü değil Ergazi köyü 1794 parsel sayılı taşınmaza ait kayıtlar gönderilerek cevap verilmiş ve taşınmazın Hasan Tahsin T. ismindeki üçüncü bir kişiye ait olduğu görülmüştür. Sonrasında doğru tapu kaydının gönderilmesi istenmiş ve dosya içerisine alınan 24.02.1999 tarihli müzekkere cevabıyla Susuz köyü 1794 parsel sayılı taşınmazın 26.10.1989 tarihinde, yani dava açılmadan önce, ifraz olunarak 2959 ve 2960 parsel sayılı taşınmaz numaralarını aldığı bildirilmiştir. Mahkemece 22.09.1999 tarihli celsede 2959 parsel sayılı taşınmazın dava dilekçesinde bulunmadığı tespit edilerek davacı vekiline bu yöne ilişkin beyanda bulunması için süre verilmiş, davacı vekili 25.10.1999 tarihli dilekçesiyle Susuz köyü 2959 parsel sayılı taşınmazın dava konusu olmadığını beyan etmiştir. Yine, 07.07.2000 tarihinde dava konusu taşınmazlar başında keşif icra edilmiş, davacı vekilinin “1794 parsel Ergazi köyündedir, bunlar zuhulen dava edilmiştir” şeklindeki beyanı keşif zaptına işlenmiş olup 2959 ve 2960 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili keşfen ve bilirkişiler tarafından hiçbir inceleme ve değerlendirmede bulunulmamıştır. Yapılan yargılama sonucunda Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.04.2002 tarih ve 1998/274 esas, 2002/336 sayılı ilk kararında gerek gerekçe kısmında gerekse hüküm fıkrasında taşınmazın hangi köyde bulunduğu belirtilmeksizin “…1794, … parsellerle ilgili davasının reddine” şeklinde hüküm kurulmuş, karar gerekçesinde “1794 parsel de dava edilmiş ise de bunun da malikinin Hasan Tahsin olduğu, taraflarla bir ilgisinin bulunmadığı anlaşılmıştır” şeklinde açıklama yapılmış olmakla, aslında hiçbir şekilde dava konusu olmayan Ergazi köyü 1794 parsel sayılı taşınmazla ilgili karar verildiği anlaşılmıştır. Bu karar davacılar tarafından temyiz edilmemiş, bir kısım davalıların temyizi üzerine verilen bozma kararı sonrasında bozmaya uyularak verilen 29.11.2006 tarih ve 2004/632 esas, 2006/1829 sayılı kararla, 1794 parsel ile ilgili herhangi bir gerekçe yazılmaksızın “Susuz köyü 1794,... parsellere yönelik davanın reddine” şeklinde hüküm kurulmuş, davacı vekili tarafından anılan bu kararın 14.03.2007 tarihinde kesinleştiğine dair şerh verilmiş örneği dosyaya sunulmuştur.

33. Davacılar vekili eldeki davayla, Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesindeki davada zuhulen talep edilmemiş olan Susuz köyü 2959 ve 2960 parsel sayılı taşınmazlar yönünden tapu iptal ve tescil talebinde bulunmuş, önceden hakkında herhangi bir yargılama yapılmamış olduğundan Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen kararın kesin hüküm teşkil etmediğini belirtmiştir.

34. Yukarıda yapılan açıklamalar ve Mahkemece somut olay bakımından kesin hüküm teşkil ettiği değerlendirilen davadaki yargılama süreci hep birlikte değerlendirildiğinde; Susuz köyü 1794 parsel sayılı taşınmazın 29.10.1989 tarihinde ifraz görerek 2959 ve 2960 sayılı parsellere ayrıldığı, Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinde 27.02.1998 tarihinde açılan davada, dava tarihi itibarıyla 1794 parselin tapu kaydının aktif olmadığı, bu hususun dosyaya bildirilmesi sonrasında verilen ara karar üzerine davacı vekilinin ifraz gören parselin dava konusu olmadığını açıklaması karşısında 1794 parselin ifrazıyla oluşan 2959 ve 2960 sayılı parseller hakkında 1998/274 Esas sayılı dosyada usulüne uygun açılmış bir davanın varlığından bahsedilemeyecektir.

35. Gerek dolu pafta sistemi ve gerekse doğru sicil oluşturma ilkesi uyarınca sicil kaydı kapalı olan taşınmazda işlem yapma olanağı bulunmadığından 1794 sayılı parsel hakkında karar verilmesi mümkün olmadığı gibi, 2959 ve 2960 parsel sayılı taşınmazların dava edilmediği anlaşılan dosyada Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin taşınmaz satış vaadi sözleşmesiyle ilgisi bulunmayan Ergazi köyü 1794 parsel sayılı taşınmazın üçüncü bir kişiye ait olduğu gerekçesiyle ve hüküm fıkrasında köy adı belirtilmeksizin verdiği ilk ret kararının bilhassa yukarıda 28. bentte yapılan açıklamalar karşısında eldeki davanın talep sonucuyla aynı olduğundan da söz edilemez. Başka bir anlatımla, eldeki davanın sicil kaydı açık 2959 ve 2960 sayılı ifraz parselleri hakkında açıldığı, Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinde bu parseller hakkında dava açılmadığı gibi davacılar vekili tarafından açıkça dava konusu olmadığının bildirildiği ve mahkemece de bu taşınmazlar bakımından hüküm kurulmadığı gözetildiğinde dava konularının aynılığından söz edilemeyeceği açıktır.

36. O hâlde, Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından verilen ve kesinleşen davanın konusu ile eldeki davanın konusu aynı olmadığından ortada kesin hükmün varlığı da söz konusu değildir. Anılan mahkeme kararı eldeki dava bakımından kesin hüküm oluşturmamaktadır.

37. Nitekim Özel Daire de aynı yöne işaret etmiş ve Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/632 (1998/274) Esas sayılı dava dosyasında verilen kararın somut olay bakımından kesin hüküm teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada, bozma kararında ifrazen oluşan parsellerin sehven “imar görerek ifraz edilen 1259 ve 1260 parsel sayılı taşınmazlar” olarak aktarılmasının açıkça maddi hata teşkil ettiği anlaşıldığından esasa etkisinin bulunmadığı da belirtilmelidir.

38. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.10.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.