İSTİNAF BAŞVURUSUNUN İNCELENMEMİŞ OLDUĞU GÖZETİLMEKSİZİN İLK DERECE MAHKEMESİNCE SADAKATSİZLİK VAKIASI YOK SAYILARAK HÜKMÜN KURULMASI, KANUNUN AÇIK İHLÂLİ OLUP BOZMAYI GEREKTİRİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/2-714
Karar No : 2025/293
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 20.01.2023
SAYISI : 2022/3865 E., 2023/196 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12.09.2022 tarihli ve 2022/4920 Esas,
2022/6846 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararları sonrasında; İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılamada verilen üçüncü kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılama sonunda kadının istinaf başvurusunun esastan reddine, erkeğin kusura ilişkin itirazının kabulü ile kadın eşin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı kadın tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 30.04.2006 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının dünyaya geldiğini, davalının eşine küfür ve hakaret ettiğini, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını ileri sürerek eşlerin boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak kadın eş yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ayrıca müvekkiline düğünde takılan 22 ayar 9 adet 16 gramlık bilezik, 12 adet çeyrek altın ve 2 adet yarım altının davalı tarafından alındığını ve iade edilmediğini belirterek ziynet eşyalarının aynen iadesine olmadığı takdirde bedelinin ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin eşini sevdiğini ve boşanmak istemediğini belirterek her iki davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 08.02.2019 tarihli ve 2018/121 Esas, 2019/39 Karar sayılı kararı ile; tarafların 30.04.2006 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşini bir başka kadınla aldatmak suretiyle sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği, gerçekleşen olaylara göre erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilerek, tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak, kadın yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ziynet eşyalarına yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
1. Bölge Adliye Mahkemesinin 21.10.2020 tarihli ve 2019/1698 Esas, 2020/2445 Karar sayılı kararı ile; davacı kadının yemin deliline dayandığı, böyle olunca ziynet alacağına ilişkin davalı erkeğe yemin teklif etme hakkının davacıya hatırlatılması gerektiği, yemin teklif edildiği takdirde Mahkemece yemine ilişkin yargılama işlemlerinin yerine getirilmesinin zorunlu olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının esası incelenmeksizin 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 hükmü uyarınca kararın istinaf konusu edilmeyerek kesinleşen kısımları hariç olmak üzere kaldırılmasına ve dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin 08.04.2021 tarihli ve 2020/179 Esas, 2021/82 Karar sayılı kararı ile; somut olaya ilişkin verilen ilk kararın Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılama sonunda 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf konusu edilmeyerek kesinleşen kısımları hariç olmak üzere kaldırılmasına karar verildiği, karar ilâmında özetle davacının yemin deliline dayandığı gözetilerek gerekli işlemlerin yapılması gerektiğine işaret edildiği, istinaf sonrası yapılan yargılamada davacının yemin metnini sunduğu, davalı tarafın usule uygun şekilde yemin ettiği, böyle olunca boşanma ve velâyet hususunda verilen ilk kararın kesinleşmesi nedeniyle bu yönlere ilişkin yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak, kadın yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ziynet eşyalarına yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
3. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
4. Bölge Adliye Mahkemesinin 01.07.2021 tarihli ve 2021/1708 Esas, 2021/1987 Karar sayılı kararı ile; karar gerekçesinde boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin kabul edilen kusurlu davranışlarının neler olduğunun belirtilmediği, böyle olunca hükmedilen yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminata ilişkin yasal şartların oluşup oluşmadığı yönünden ortada denetime elverişli bir kararın olmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 hükmü uyarınca kararın istinaf konusu edilmeyerek kesinleşen kısımları hariç olmak üzere kaldırılmasına ve dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
5. İlk Derece Mahkemesinin 02.12.2021 tarihli ve 2021/142 Esas, 2021/270 Karar sayılı kararı ile; toplanan deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde gerçekleşen olaylara göre erkeğin kadına hakaret ve küfür ettiği, eşi ve çocuğu ile ilgilenmediği, buna karşılık kadın eşten kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispatlanmadığı, böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kadının eşin ise kusursuz olduğu gerekçesiyle boşanma ve velâyet hususunda verilen ilk kararın kesinleştiğinden bu yönlere ilişkin yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak, kadın yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ziynet eşyalarına yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
6. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
7. Bölge Adliye Mahkemesinin 22.03.2022 tarihli ve 2022/781 Esas, 2022/1105 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen birinci kararda erkeğin sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği gerekçesiyle hüküm kurulduğu, bu hükümde tespit edilen kusur belirlemesine karşı erkek tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu ancak kadın tarafından istinafa başvurulmadığı ve böylece erkek yararında usulî kazanılmış hak oluştuğu, buna karşılık İlk Derece Mahkemesince verilen üçüncü kararda erkeğin -birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine hakaret ve küfür ettiği- gerekçesiyle hüküm kurulduğu, oysaki kadın tarafından ilk hükümdeki kusur belirlemesine karşı istinaf kanun yoluna başvurulmadığından erkeğe sadakat yükümlülüğünden başka kusur yüklenmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğe yüklenebilecek kusurlu bir davranışın bulunmadığı gerekçesiyle kadının tüm erkeğin sair istinaf itirazlarının reddine, hükmün kusura ilişkin gerekçesinin erkeğin kusursuz olduğu şeklinde düzeltilmesine ve kadın eşin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "… Davacı kadın dava dilekçesinde boşanma talebi ile birlikte ziynet alacağı talebinde de bulunmuş, bununla ilgili nispi peşin harcı da yatırmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 110. maddesi hükmüne göre davacı aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bu duruma "davaların yığılması" diğer bir ifadeyle "objektif dava birleşmesi" denilmekte olup objektif dava birleşmesi için talepler arasında hukuki veya mali bir bağın bulunması şartı da aranmamaktadır. Somut olayda; davacı kadının aynı dava dilekçesi ile açılmış ve fakat birbirinden bağımsız iki davası bulunmaktadır. İlk derece mahkemesince kadının her iki davası hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmuş, davacı kadın tarafından ziynet alacağı davası yönünden, davalı erkek tarafından ise boşanmanın feri hükümleri yönünden istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesince kadının ziynet alacağı davasındaki delillerin toplanmasına yönelik usûli bir eksikliğin varlığı sebebiyle ziynet alacağı davasının esasına yönelik istinaf itirazları incelenememiş, boşanmanın ferilerine yönelik istinaf itirazlarının ise esası incelenecek yerde şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Burada kadının ziynet alacağı davasındaki usûli bir eksikliğin varlığı sebebiyle ziynet alacağı davasının esasına yönelik istinaf itirazlarının incelenememiş olması, davalı erkeğin boşanmanın ferilerine yönelik istinaf itirazlarının incelenemeyeceği anlamına gelmemektedir. Aynı şekilde bölge adliye mahkemesinin 01/07/2021 tarihli ikinci kararında da bu kez boşanmanın ferilerine yönelik hükmün gerekçesinin bulunmaması nedeniyle ferilere yönelik istinaf itirazları incelenememiş, buna karşın ziynet alacağı davasındaki usûli eksiklik giderilmiş olmasına rağmen kadının ziynet alacağı davasına yönelik istinaf itirazları hakkında şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bölge adliye mahkemesince verilen 08/04/2021 ve 01/07/2021 tarihli bu kararlar 6100 sy. HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kesin olarak verildiğinden tarafların bu kararlara karşı temyiz yasa yoluna başvurma imkânları da bulunmamaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere her iki dava hüküm ve sonuçları itibariyle birbirinden bağımsız davalar olup bölge adliye mahkemesince verilen kararın kanun gereği kesin nitelikte olması taraflar lehine usûli kazanılmış hak oluşturmayacağı gibi ilk derece mahkemesinin yeniden farklı bir gerekçe ile hüküm kurabileceği anlamına da gelmemektedir. Bu durum kanunun açık ihlâli niteliğinde olup yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekir. Aksini düşünmek hukûki dinlenilme hakkına ve adil yargılanma ilkesine açıkça aykırılık teşkil eder. HMK m. 362/1-g hükmü münhasıran bölge adliye mahkemelerince verilen HMK m. 353/1-a kapsamında kalan kaldırma kararlarına ilişkindir. Davanın esasına ilişkin verilen kararların temyiz incelenmesi sırasında, bu tür kararların temyiz denetimi dışında tutulmasını öngören bir usul hükmü bulunmamaktadır. Diğer yandan, HMK'nun 369. maddesinin birinci fıkrasında da belirtildiği üzere Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir. Bu ilkelere göre somut olaya bakıldığında temyiz edilen hükmün açıkça hukuka aykırı olduğu anlaşılmaktadır.
O halde tüm bu anlatılanlar ışığında bölge adliye mahkemesince yapılması gereken; ilk derece mahkemesinin 08/02/2019 tarihli "Sadâkat yükümlülüğünü ihlâl eden" davalı erkeğin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tam kusurlu sayıldığı ilk kararını, yine tarafların ilk istinaf dilekçelerinde belirttikleri istinaf sebepleri ile sınırlı olarak esastan incelemek, bu inceleme yapılırken; boşanma hükmü, velâyet ve kişisel ilişki düzenlemelerinin istinaf edilmeyerek, nafakalar ve ziynet alacağı davası hakkında verilen hükümlerin ise temyiz edilmeyerek kesinleştikleri gözetilerek bu konularda yeniden hüküm kurmamak, ilk derece mahkemesinin 08/04/2021 tarihli ikinci ve 02/12/2021 tarihli üçüncü kararlarının, kesinleşmeyen "Kusur belirlemesi ve tazminatlar" yönünden usûl ve kanuna aykırı oldukları da dikkate alınarak, neticeten davalı erkeğe kusur olarak yüklenen "Sadâkat yükümlülüğünü ihlâl" eyleminin dosya kapsamı itibariyle sabit olup olmadığını tespit etmek ve buna göre davacı kadının tazminat talepleri hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurmaktan ibarettir. Hâl böyle iken, bölge adliye mahkemesince yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün münhasıran bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında, her ne kadar Yargıtay bozma ilâmında "erkeğe yüklenen sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğine yönelik kusurlu davranışın halen ayakta olduğu ve dosya kapsamı itibariyle gerçekleşip gerçekleşmediği" yönünde inceleme yapılması gerektiği belirtilmiş ise de; İlk derece Mahkemesince verilen 08.02.2019, 08.04.2021 ve son olarak 02.12.2021 tarihli kararların kadın tarafından sadece ziynet alacağı davasına yönelik istinaf edildiği, bölge adliye mahkemesi tarafından "birbirinden bağımsız olduğu halde birlikte açılan boşanma ve ziynet alacağı davalarına" ilişkin yapılan incelemelerde her iki dava yönünden eksikliklerin bir bütün olarak değerlendirilip karar verilmesini engeller nitelikte yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, böyle olunca Yargıtay bozma ilâmında belirten "Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararından sonra, İlk Derece Mahkemesince yeniden farklı bir gerekçe ile hüküm kurulmasının mümkün olmadığına" ilişkin gerekçeye de katılmanın mümkün olmadığı, neticeten İlk Derece Mahkemesinin kaldırma kararı dışındaki hususlarda kurulan yeni hükmüne karşı kadının kusur tespitine ilişkin istinaf yoluna başvurmadığı gözetildiğinde erkek eş yararına usulî kazanılmış hak oluşumuna sebebiyet verdiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kadın eş tarafından boşanma davası ile birlikte açılan ziynet alacağı davası hakkında İlk Derece Mahkemesince "erkeğin sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği" tespiti ile verilen 08.02.2019 tarihli ilk karara karşı kadın eş tarafından ziynet alacağı davası yönünden erkek eş tarafından ise kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlar yönünden istinafa başvurulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılama sonunda erkeğin istinaf itirazlarının incelenmediği, sadece kadının ziynet alacağı davasına ilişkin inceleme yapıldığı ve 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 maddesi uyarınca karar verildiği, İlk Derece Mahkemesince bu karar üzerine yapılan yargılama sonunda ise erkeğin kusurlu davranışlarına yönelik yeni ve farklı bir gerekçe ile hüküm kurulduğu anlaşılan eldeki davada; erkeğe ilk kararda yüklenen "sadakat yükümlülüğünü ihlal" ettiğine ilişkin kusurlu davranışın gerçekleşip gerçekleşmediğine yönelik Bölge Adliye Mahkemesince inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166. maddesi.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369. maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir" hükmünü taşımaktadır.
3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
4. Somut olayda; kadın eş tarafından birbirinden bağımsız "boşanma ve ziynet alacağı" davalarının birlikte açıldığı, İlk Derece Mahkemesince verilen ilk kararda boşanmaya sebep olan olaylarda "erkeğin sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği" gerekçesi ile tam kusurlu olduğunun belirtilerek boşanmaya karar verildiği, bu tespite karşı erkeğin istinaf kanun yoluna başvurduğu, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan ilk incelemede erkeğin "sadakatsiz" davrandığına ilişkin itirazı incelenmeksizin hükmün 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verildiği, İlk Derece Mahkemesince verilen 08.04.2021 tarihli ikinci kararda ise eşlerin boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışlarına ilişkin hiç bir tespit yapılmadan hüküm kurulması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin 01.07.2021 tarihli kararı ile 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen üçüncü karara bakıldığında, gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde Bölge Adliye Mahkemesince hiç inceleme yapılmadığı anlaşılan "sadakatsizlik" vakıası gözetilmeksizin boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin "birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine hakaret ve küfür ettiği" gerekçesiyle tam kusurlu olduğu belirtilerek, ilk kararda yer almayan yeni ve farklı bir gerekçe ile hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
5. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 369. maddesinin 1. fıkrası "Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir" hükmünü taşımaktadır. Bu hüküm uyarınca Yargıtay; temyiz talebinin esastan incelenmesinde, temyiz olunan kararı hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapar. Yargıtay tarafların dilekçelerinde bildirmiş oldukları temyiz sebepleri ve iddia ve savunmaları ile bağlı olmayıp; kanunun veya taraflar arasındaki sözleşmenin (6100 sayılı Kanun md. 371/a) açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt-II, Ankara-2020, s. 1420).
6. Gerçekleşen olaylara göre tüm aşamalarda erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu gerekçesiyle eşlerin boşanmalarına karar verildiği somut olayda; Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenler ve özellikle İlk Derece Mahkemesinin 08.02.2019 tarihli kararı ile erkeğe yüklenen sadakatsizlik vakıasının gerçekleşmediği yönünde erkek eşin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince "incelenmemiş" olduğu gözetilmeksizin İlk Derece Mahkemesince "sadakatsizlik" vakıası yok sayılarak hüküm kurulmuş olması, somut olay bazında yarattığı sonuçlar bakımından kanunun açık ihlâli niteliğinde olup bozmayı gerektirmiştir.
7. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; boşanma davalarında verilen hüküm sonucu ile gerekçenin bir bütün olduğu ve bölünemeyeceği, eldeki davada İlk Derece Mahkemesince tarafların boşanmasına ilişkin verilen 08.02.2019 tarihli ilk kararın boşanma yönünden istinaf edilmeyerek kesinleştiği dikkate alındığında erkeğin sadakatsiz davrandığı yönündeki kusurlu eyleminin de kesinleşmiş olduğu, böyle olunca direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
8. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
9. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin 2. fıkrası uyarınca Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
14.05.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
''K A R Ş I O Y''
1- Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davaları için hüküm sonucu ve gerekçe bağlantısı yönünden öncelikle ilgili maddi hukuk kurallarının değerlendirilmesi gerekir.
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir (TMK 166/1).
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir (TMK 166/2).
Bu hükümlerden görülmektedir ki boşanma kararı verilebilmesi için davalının kusurunun bulunması gerekir. Davalı kusursuz ise HMK 166/3. maddedeki istisna dışında boşanma kararı verilmesi mümkün değildir.
Kusur boşanma için arandığı kadar boşanmanın fer'î niteliğindeki bazı talepler için de önemli bir unsurdur. TMK 174. maddedeki maddi ve manevi tazminat ile TMK 175. maddedeki yoksulluk nafakası da kusuru esas alan bir düzenleme içermektedir.
Bu tazminatlar ve nafakada esas alınacak kusur, tarafların dayandığı vakıaları değerlendirerek mahkemenin sabit kabul ettiği ve bunlara dayalı olarak boşanmaya karar verdiği vakıalardan ortaya çıkan kusurdur. Diğer bir ifadeyle 174 ve 175. maddede yer verilen kusur unsuru tarafların boşanmaya sebebiyet veren vakıalardaki kusur durumunu esas almaktadır.
Boşanma davalarında gerekçede tartışılan ve sabit kabul edilen vakıalara dayalı olarak belirlenen kusur, hüküm sonucuyla sıkı sıkıya bağlıdır. Boşanma sonucuna karşı çıkılmamakla birlikte mahkemenin gerekçesine ve bu gerekçede belirlenen kusur belirlemesine karşı çıkılıyorsa yapılacak kanun yolu başvurusunun kapsamı bazı usulî kazanılmış haklar doğursa da boşanma hükmü ve gerekçesi bir bütün olarak kesinleşmeyecektir.
Bir yandan boşanma hükmünün kanun yoluna başvurulmayarak kesinleştiği kabul edilip, diğer yandan bu hükmün boşanmaya esas kusur yönünden kanun yoluna götürülebileceğini kabul etmek; hüküm sonucunun kesinleşmesi, bunun gerekçesinin ise kesinleşmemesi gibi hükümlerin gerekçeli olması zorunluluğuyla bağdaşmayan bir sonuç ortaya çıkaracaktır.
Boşanma hüküm sonucu kesinleşmiş olmasına rağmen, kusur istinafı nedeniyle boşanmaya sebep kabul edilen vakıaların tekrar tartışmaya açılabilecek ve farklı bir sonuca varılabilecek olmasının usulde hiçbir dayanağı olmadığı gibi maddi hukukla bağdaşmayan sonuçları da ortaya çıkacaktır. Örnek vermek gerekirse; kusura ilişkin istinaf veya temyiz başvuruları sonucu davacı tümüyle kusurlu hâle gelmiş ise veya her iki taraf tümüyle kusursuz hâle gelmiş ise boşanma koşulları gerçekleşmediği hâlde boşanmaya hükmedilmiş olacaktır.
Usul kurallarımızda hüküm sonucu ve gerekçesinin birbirinden bağımsız olarak kesinleştiğinin kabul edilmesini gerektirir bir hüküm de bulunmamaktadır.
Boşanma sonucu istenmekle birlikte boşanmaya esas alınan vakıaların kabul ediliş biçimi ve buna bağlı olarak belirlenen kusur durumuna itiraz edilerek kanun yolu başvurusunda bulunulmuş ise burada hükmün gerekçesinin düzeltilmesinin istenmesi söz konusudur. Gerekçenin doğru olmadığının ileri sürülmesiyle bu gerekçe kesinleşmediği gibi bu gerekçeye bağlanan hüküm sonucu da kesinleşmeyecektir. Buna rağmen boşanma hükmünün istinaf veya temyize götürülmediği belirtilerek kesinleştirilmesi isteniyor ve bu beyana dayalı olarak yargısal uygulamada boşanma kararının kesinleştiği ve nüfusa işlenebileceği kabul ediliyorsa artık bu boşanma kararı gerekçesiyle ve gerekçede sabit kabul edilen vakıalar ve buna bağlanan kusur derecesiyle kesinleşmiş olacak ve kesinleşmeyen fer'î talepler yönünden bu kesin hükmün varlığı dikkate alınmalıdır.
Yargısal uygulamalarda boşanma davası kesinleştikten sonra açılan boşanmaya bağlı yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat davalarında boşanma davasında kesinleşen kusurun bağlayıcı olacağı da kabul edilmektedir. Boşanma kararının bu davalar açılmadan kesinleşmiş olması ile boşanma kararının aynı dava içinde kesinleşerek kesin hüküm hâline gelmiş olması birbirinden farklı usul sonuçları bağlanmasına dayanak teşkil edebilecek bir usul kuralı da bulunmadığından bu hâlde dahi kesin hükme değer verilerek sonuca gidilmelidir.
Boşanma hüküm sonucunun kesinleştiği ancak gerekçesinin kesinleşmediği kabul edilerek boşanma sonucu için sabit kabul edilen vakıaların boşanmaya bağlı olarak hükmedilecek yoksulluk nafakası ve tazminat talepleri için kaldırılıp değiştirilmesi gerekçesiz biçimde bir hükmün kesinleşebileceğini kabul etmek anlamına gelecektir. Boşanma gerekçesinin kesinleştiği kabul edildiğinde ise, boşanma için sabit kabul edilen vakıalar ile yoksulluk nafakası ve tazminat talepleri için sabit kabul edilen vakıalar farklı hâle gelebilecektir. Her iki durum; boşanma ve fer'îlerine ilişkin maddi hukuk kurallarıyla bağdaşmayacağı kadar usulün temellerinden olan gerekçe ve hüküm sonucu ilişkisi, hükmün gerekçeli olması kadar bu gerekçenin çelişki içermemesi zorunluluğuyla da bağdaşmayacaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde, davacı kadının açtığı boşanma davasında davalı erkeğin sadakatsizlik nedeniyle tam kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmalarına, çocuk yararına tedbir ve iştirak nafakasına, davacı eş yönünden tedbir ve yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş, ziynet alacağına ilişkin davanın ise reddine karar verilmiştir. Karar davacı tarafından ziynet alacağı talebi yönünden, davalı tarafından ise kusur belirlemesi nafaka ve tazminatlar yönünden istinaf edilmiştir. Boşanma yönünden taraflar istinaf talebinde bulunmadığı için boşanma yönünden karar kesinleştirilmiştir.
Boşanma hükmü istinaf edilmeyerek kesinleştiğine ve kararın bu gerekçesiyle kesinleşmiş sayılması gerekeceğine göre davalının sadakatsizliği ve tam kusurlu olduğu kesinleşmiş olup buna göre karar verilmesi gerekirken davalının tümüyle kusursuz olduğu kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
2- Bir an için boşanma hükmü kesinleşmiş olmakla birlikte kusur istinafı nedeniyle sadakatsizlik kusurunun kesinleşmeyeceği kabul edilse bile dosya kapsamındaki aşamalar farklı bir sonuca varmayı da gerektirmemektedir. Zira mahkeme her üç kararında da davalıyı tam kusurlu kabul etmiş olup kaldırıp geri gönderme kararları sonrası verilen kararlarında tam kusuru değiştirmemiş olduğuna göre kadının bu kararları kusur yönünden istinaf etmemiş olması ile aleyhine usulî kazanılmış hak doğacağı da düşünülemez. Mahkeme ilk kararında dayandığı sadakatsizlik vakıasını ikinci kararında yazmamış ise de davalıyı yine tam kusurlu saymıştır. Kusura esas vakıaların açımkça belirtilmemesi üzerine yeniden kaldırıp geri gönderme kararı verilmesi üzerine verilen üçüncü kararda ise sadakatsizlik vakıası yazılmayıp bu kez başka vakıalar yazılmış ama yine davalı tam kusurlu sayılmıştır. Mahkemenin sadakatsizlik vakıasını yazmamasının gerekçeyi değiştirmek amacı taşımadığı da açıkça anlaşılmakta olup kendisini kusursuz davalıyı tam kusurlu gören bir kararı istinaf etmeme nedeniyle davalının tümüyle kusursuz hâle gelebileceğini kabul etmenin usul hukuku anlamında da bir temeli yoktur. Bu yönüyle davalının tümüyle kusursuz olduğu kabul edilerek karar verilmesi doğru olmamıştır.
3- Bozma kararında önceki aşamalarla ilgili yapılan değerlendirme ile kaldırıp geri gönderme nedenine göre sadece ziynet alacağı yönünden gönderilmesi gerekirken boşanma talebinin fer'îleri ve kusur yönünden istinaf incelemesi yapılmayarak gönderilmesinin doğru olmadığı belirtilmiş ise de bölge adliye mahkemesince hükmün bölünerek bir kısmı için istinaf incelemesi yapılması bir kısmı için kaldırıp geri gönderme kararı verilmesi usulen mümkün değildir.
4- Öncesinde istinaf edilmiş olsa bile kaldırıp geri gönderme kararı sonrası verilen yeni karar için istinaf incelemesi yapılabilmesi için yeniden istinaf talebinde bulunulması gerekir. Ayrıca yeni istinaf dilekçesinde istinaf nedenlerinin yeniden gösterilmesi gerekir. Yeniden istinaf talebinde bulunulmaması ya da bulunulmuş olmasına rağmen önceki istinaf nedenlerinin gösterilmemesi hâlinde bölge adliye mahkemesinin daha önceki istinaf dilekçelerini de esas alarak istinaf incelemesi yapması mümkün olmadığı gibi kaldırılmakla ortadan kalkmış daha önceki karar esas alınarak istinaf incelemesi yapılması da mümkün değildir. Bozma kararında önceki istinaf nedenlerine göre inceleme yapılması gerektiği belirtilmiş ise de 6100 sayılı HMK hükümleri bu şekildeki bir uygulamayı mümkün kılmamaktadır.
5- Yukarıda 2 numaralı bentte yer verilen gerekçe ve buna bağlı düşünüldüğünde erkeğin kusursuz hâle gelmiş sayılmayacağı sonucu itibarıyla Değerli Çoğunluk görüşü ile aramızda görüş farklılığı yok ise de yukarıda 1 numaralı bentte açıkladığım nedenlerle öncelikle hükmün boşanma bölümü istinaf edilmeyerek kesinleştiğinden erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı için direnme hükmünün bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan yukarıda 3 ve 4 numaralı bentlerde yer alan ve usule aykırı olan bozma sebep ve gerekçelerini de kapsar şekilde özel daire kararı gibi bozma yönünde oluşan Değerli Çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Üye
Zeki Gözütok
İSTİNAF BAŞVURUSUNUN İNCELENMEMİŞ OLDUĞU GÖZETİLMEKSİZİN İLK DERECE MAHKEMESİNCE SADAKATSİZLİK VAKIASI YOK SAYILARAK HÜKMÜN KURULMASI, KANUNUN AÇIK İHLÂLİ OLUP BOZMAYI GEREKTİRİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/2-714
Karar No : 2025/293
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 20.01.2023
SAYISI : 2022/3865 E., 2023/196 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12.09.2022 tarihli ve 2022/4920 Esas,
2022/6846 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararları sonrasında; İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılamada verilen üçüncü kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılama sonunda kadının istinaf başvurusunun esastan reddine, erkeğin kusura ilişkin itirazının kabulü ile kadın eşin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı kadın tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 30.04.2006 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının dünyaya geldiğini, davalının eşine küfür ve hakaret ettiğini, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını ileri sürerek eşlerin boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak kadın eş yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ayrıca müvekkiline düğünde takılan 22 ayar 9 adet 16 gramlık bilezik, 12 adet çeyrek altın ve 2 adet yarım altının davalı tarafından alındığını ve iade edilmediğini belirterek ziynet eşyalarının aynen iadesine olmadığı takdirde bedelinin ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin eşini sevdiğini ve boşanmak istemediğini belirterek her iki davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 08.02.2019 tarihli ve 2018/121 Esas, 2019/39 Karar sayılı kararı ile; tarafların 30.04.2006 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşini bir başka kadınla aldatmak suretiyle sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği, gerçekleşen olaylara göre erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilerek, tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak, kadın yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ziynet eşyalarına yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
1. Bölge Adliye Mahkemesinin 21.10.2020 tarihli ve 2019/1698 Esas, 2020/2445 Karar sayılı kararı ile; davacı kadının yemin deliline dayandığı, böyle olunca ziynet alacağına ilişkin davalı erkeğe yemin teklif etme hakkının davacıya hatırlatılması gerektiği, yemin teklif edildiği takdirde Mahkemece yemine ilişkin yargılama işlemlerinin yerine getirilmesinin zorunlu olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının esası incelenmeksizin 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 hükmü uyarınca kararın istinaf konusu edilmeyerek kesinleşen kısımları hariç olmak üzere kaldırılmasına ve dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin 08.04.2021 tarihli ve 2020/179 Esas, 2021/82 Karar sayılı kararı ile; somut olaya ilişkin verilen ilk kararın Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılama sonunda 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf konusu edilmeyerek kesinleşen kısımları hariç olmak üzere kaldırılmasına karar verildiği, karar ilâmında özetle davacının yemin deliline dayandığı gözetilerek gerekli işlemlerin yapılması gerektiğine işaret edildiği, istinaf sonrası yapılan yargılamada davacının yemin metnini sunduğu, davalı tarafın usule uygun şekilde yemin ettiği, böyle olunca boşanma ve velâyet hususunda verilen ilk kararın kesinleşmesi nedeniyle bu yönlere ilişkin yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak, kadın yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ziynet eşyalarına yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
3. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
4. Bölge Adliye Mahkemesinin 01.07.2021 tarihli ve 2021/1708 Esas, 2021/1987 Karar sayılı kararı ile; karar gerekçesinde boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin kabul edilen kusurlu davranışlarının neler olduğunun belirtilmediği, böyle olunca hükmedilen yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminata ilişkin yasal şartların oluşup oluşmadığı yönünden ortada denetime elverişli bir kararın olmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 hükmü uyarınca kararın istinaf konusu edilmeyerek kesinleşen kısımları hariç olmak üzere kaldırılmasına ve dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
5. İlk Derece Mahkemesinin 02.12.2021 tarihli ve 2021/142 Esas, 2021/270 Karar sayılı kararı ile; toplanan deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde gerçekleşen olaylara göre erkeğin kadına hakaret ve küfür ettiği, eşi ve çocuğu ile ilgilenmediği, buna karşılık kadın eşten kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispatlanmadığı, böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kadının eşin ise kusursuz olduğu gerekçesiyle boşanma ve velâyet hususunda verilen ilk kararın kesinleştiğinden bu yönlere ilişkin yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, çocuk yararına 500,00 TL tedbir-iştirak, kadın yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ziynet eşyalarına yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
6. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
7. Bölge Adliye Mahkemesinin 22.03.2022 tarihli ve 2022/781 Esas, 2022/1105 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen birinci kararda erkeğin sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği gerekçesiyle hüküm kurulduğu, bu hükümde tespit edilen kusur belirlemesine karşı erkek tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu ancak kadın tarafından istinafa başvurulmadığı ve böylece erkek yararında usulî kazanılmış hak oluştuğu, buna karşılık İlk Derece Mahkemesince verilen üçüncü kararda erkeğin -birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine hakaret ve küfür ettiği- gerekçesiyle hüküm kurulduğu, oysaki kadın tarafından ilk hükümdeki kusur belirlemesine karşı istinaf kanun yoluna başvurulmadığından erkeğe sadakat yükümlülüğünden başka kusur yüklenmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğe yüklenebilecek kusurlu bir davranışın bulunmadığı gerekçesiyle kadının tüm erkeğin sair istinaf itirazlarının reddine, hükmün kusura ilişkin gerekçesinin erkeğin kusursuz olduğu şeklinde düzeltilmesine ve kadın eşin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "… Davacı kadın dava dilekçesinde boşanma talebi ile birlikte ziynet alacağı talebinde de bulunmuş, bununla ilgili nispi peşin harcı da yatırmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 110. maddesi hükmüne göre davacı aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bu duruma "davaların yığılması" diğer bir ifadeyle "objektif dava birleşmesi" denilmekte olup objektif dava birleşmesi için talepler arasında hukuki veya mali bir bağın bulunması şartı da aranmamaktadır. Somut olayda; davacı kadının aynı dava dilekçesi ile açılmış ve fakat birbirinden bağımsız iki davası bulunmaktadır. İlk derece mahkemesince kadının her iki davası hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmuş, davacı kadın tarafından ziynet alacağı davası yönünden, davalı erkek tarafından ise boşanmanın feri hükümleri yönünden istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesince kadının ziynet alacağı davasındaki delillerin toplanmasına yönelik usûli bir eksikliğin varlığı sebebiyle ziynet alacağı davasının esasına yönelik istinaf itirazları incelenememiş, boşanmanın ferilerine yönelik istinaf itirazlarının ise esası incelenecek yerde şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Burada kadının ziynet alacağı davasındaki usûli bir eksikliğin varlığı sebebiyle ziynet alacağı davasının esasına yönelik istinaf itirazlarının incelenememiş olması, davalı erkeğin boşanmanın ferilerine yönelik istinaf itirazlarının incelenemeyeceği anlamına gelmemektedir. Aynı şekilde bölge adliye mahkemesinin 01/07/2021 tarihli ikinci kararında da bu kez boşanmanın ferilerine yönelik hükmün gerekçesinin bulunmaması nedeniyle ferilere yönelik istinaf itirazları incelenememiş, buna karşın ziynet alacağı davasındaki usûli eksiklik giderilmiş olmasına rağmen kadının ziynet alacağı davasına yönelik istinaf itirazları hakkında şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bölge adliye mahkemesince verilen 08/04/2021 ve 01/07/2021 tarihli bu kararlar 6100 sy. HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kesin olarak verildiğinden tarafların bu kararlara karşı temyiz yasa yoluna başvurma imkânları da bulunmamaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere her iki dava hüküm ve sonuçları itibariyle birbirinden bağımsız davalar olup bölge adliye mahkemesince verilen kararın kanun gereği kesin nitelikte olması taraflar lehine usûli kazanılmış hak oluşturmayacağı gibi ilk derece mahkemesinin yeniden farklı bir gerekçe ile hüküm kurabileceği anlamına da gelmemektedir. Bu durum kanunun açık ihlâli niteliğinde olup yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekir. Aksini düşünmek hukûki dinlenilme hakkına ve adil yargılanma ilkesine açıkça aykırılık teşkil eder. HMK m. 362/1-g hükmü münhasıran bölge adliye mahkemelerince verilen HMK m. 353/1-a kapsamında kalan kaldırma kararlarına ilişkindir. Davanın esasına ilişkin verilen kararların temyiz incelenmesi sırasında, bu tür kararların temyiz denetimi dışında tutulmasını öngören bir usul hükmü bulunmamaktadır. Diğer yandan, HMK'nun 369. maddesinin birinci fıkrasında da belirtildiği üzere Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir. Bu ilkelere göre somut olaya bakıldığında temyiz edilen hükmün açıkça hukuka aykırı olduğu anlaşılmaktadır.
O halde tüm bu anlatılanlar ışığında bölge adliye mahkemesince yapılması gereken; ilk derece mahkemesinin 08/02/2019 tarihli "Sadâkat yükümlülüğünü ihlâl eden" davalı erkeğin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tam kusurlu sayıldığı ilk kararını, yine tarafların ilk istinaf dilekçelerinde belirttikleri istinaf sebepleri ile sınırlı olarak esastan incelemek, bu inceleme yapılırken; boşanma hükmü, velâyet ve kişisel ilişki düzenlemelerinin istinaf edilmeyerek, nafakalar ve ziynet alacağı davası hakkında verilen hükümlerin ise temyiz edilmeyerek kesinleştikleri gözetilerek bu konularda yeniden hüküm kurmamak, ilk derece mahkemesinin 08/04/2021 tarihli ikinci ve 02/12/2021 tarihli üçüncü kararlarının, kesinleşmeyen "Kusur belirlemesi ve tazminatlar" yönünden usûl ve kanuna aykırı oldukları da dikkate alınarak, neticeten davalı erkeğe kusur olarak yüklenen "Sadâkat yükümlülüğünü ihlâl" eyleminin dosya kapsamı itibariyle sabit olup olmadığını tespit etmek ve buna göre davacı kadının tazminat talepleri hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurmaktan ibarettir. Hâl böyle iken, bölge adliye mahkemesince yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün münhasıran bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında, her ne kadar Yargıtay bozma ilâmında "erkeğe yüklenen sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğine yönelik kusurlu davranışın halen ayakta olduğu ve dosya kapsamı itibariyle gerçekleşip gerçekleşmediği" yönünde inceleme yapılması gerektiği belirtilmiş ise de; İlk derece Mahkemesince verilen 08.02.2019, 08.04.2021 ve son olarak 02.12.2021 tarihli kararların kadın tarafından sadece ziynet alacağı davasına yönelik istinaf edildiği, bölge adliye mahkemesi tarafından "birbirinden bağımsız olduğu halde birlikte açılan boşanma ve ziynet alacağı davalarına" ilişkin yapılan incelemelerde her iki dava yönünden eksikliklerin bir bütün olarak değerlendirilip karar verilmesini engeller nitelikte yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, böyle olunca Yargıtay bozma ilâmında belirten "Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararından sonra, İlk Derece Mahkemesince yeniden farklı bir gerekçe ile hüküm kurulmasının mümkün olmadığına" ilişkin gerekçeye de katılmanın mümkün olmadığı, neticeten İlk Derece Mahkemesinin kaldırma kararı dışındaki hususlarda kurulan yeni hükmüne karşı kadının kusur tespitine ilişkin istinaf yoluna başvurmadığı gözetildiğinde erkek eş yararına usulî kazanılmış hak oluşumuna sebebiyet verdiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kadın eş tarafından boşanma davası ile birlikte açılan ziynet alacağı davası hakkında İlk Derece Mahkemesince "erkeğin sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği" tespiti ile verilen 08.02.2019 tarihli ilk karara karşı kadın eş tarafından ziynet alacağı davası yönünden erkek eş tarafından ise kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlar yönünden istinafa başvurulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılama sonunda erkeğin istinaf itirazlarının incelenmediği, sadece kadının ziynet alacağı davasına ilişkin inceleme yapıldığı ve 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 maddesi uyarınca karar verildiği, İlk Derece Mahkemesince bu karar üzerine yapılan yargılama sonunda ise erkeğin kusurlu davranışlarına yönelik yeni ve farklı bir gerekçe ile hüküm kurulduğu anlaşılan eldeki davada; erkeğe ilk kararda yüklenen "sadakat yükümlülüğünü ihlal" ettiğine ilişkin kusurlu davranışın gerçekleşip gerçekleşmediğine yönelik Bölge Adliye Mahkemesince inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166. maddesi.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369. maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir" hükmünü taşımaktadır.
3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
4. Somut olayda; kadın eş tarafından birbirinden bağımsız "boşanma ve ziynet alacağı" davalarının birlikte açıldığı, İlk Derece Mahkemesince verilen ilk kararda boşanmaya sebep olan olaylarda "erkeğin sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği" gerekçesi ile tam kusurlu olduğunun belirtilerek boşanmaya karar verildiği, bu tespite karşı erkeğin istinaf kanun yoluna başvurduğu, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan ilk incelemede erkeğin "sadakatsiz" davrandığına ilişkin itirazı incelenmeksizin hükmün 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verildiği, İlk Derece Mahkemesince verilen 08.04.2021 tarihli ikinci kararda ise eşlerin boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışlarına ilişkin hiç bir tespit yapılmadan hüküm kurulması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin 01.07.2021 tarihli kararı ile 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen üçüncü karara bakıldığında, gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde Bölge Adliye Mahkemesince hiç inceleme yapılmadığı anlaşılan "sadakatsizlik" vakıası gözetilmeksizin boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin "birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine hakaret ve küfür ettiği" gerekçesiyle tam kusurlu olduğu belirtilerek, ilk kararda yer almayan yeni ve farklı bir gerekçe ile hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
5. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 369. maddesinin 1. fıkrası "Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir" hükmünü taşımaktadır. Bu hüküm uyarınca Yargıtay; temyiz talebinin esastan incelenmesinde, temyiz olunan kararı hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapar. Yargıtay tarafların dilekçelerinde bildirmiş oldukları temyiz sebepleri ve iddia ve savunmaları ile bağlı olmayıp; kanunun veya taraflar arasındaki sözleşmenin (6100 sayılı Kanun md. 371/a) açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt-II, Ankara-2020, s. 1420).
6. Gerçekleşen olaylara göre tüm aşamalarda erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu gerekçesiyle eşlerin boşanmalarına karar verildiği somut olayda; Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenler ve özellikle İlk Derece Mahkemesinin 08.02.2019 tarihli kararı ile erkeğe yüklenen sadakatsizlik vakıasının gerçekleşmediği yönünde erkek eşin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince "incelenmemiş" olduğu gözetilmeksizin İlk Derece Mahkemesince "sadakatsizlik" vakıası yok sayılarak hüküm kurulmuş olması, somut olay bazında yarattığı sonuçlar bakımından kanunun açık ihlâli niteliğinde olup bozmayı gerektirmiştir.
7. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; boşanma davalarında verilen hüküm sonucu ile gerekçenin bir bütün olduğu ve bölünemeyeceği, eldeki davada İlk Derece Mahkemesince tarafların boşanmasına ilişkin verilen 08.02.2019 tarihli ilk kararın boşanma yönünden istinaf edilmeyerek kesinleştiği dikkate alındığında erkeğin sadakatsiz davrandığı yönündeki kusurlu eyleminin de kesinleşmiş olduğu, böyle olunca direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
8. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
9. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin 2. fıkrası uyarınca Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
14.05.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
''K A R Ş I O Y''
1- Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davaları için hüküm sonucu ve gerekçe bağlantısı yönünden öncelikle ilgili maddi hukuk kurallarının değerlendirilmesi gerekir.
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir (TMK 166/1).
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir (TMK 166/2).
Bu hükümlerden görülmektedir ki boşanma kararı verilebilmesi için davalının kusurunun bulunması gerekir. Davalı kusursuz ise HMK 166/3. maddedeki istisna dışında boşanma kararı verilmesi mümkün değildir.
Kusur boşanma için arandığı kadar boşanmanın fer'î niteliğindeki bazı talepler için de önemli bir unsurdur. TMK 174. maddedeki maddi ve manevi tazminat ile TMK 175. maddedeki yoksulluk nafakası da kusuru esas alan bir düzenleme içermektedir.
Bu tazminatlar ve nafakada esas alınacak kusur, tarafların dayandığı vakıaları değerlendirerek mahkemenin sabit kabul ettiği ve bunlara dayalı olarak boşanmaya karar verdiği vakıalardan ortaya çıkan kusurdur. Diğer bir ifadeyle 174 ve 175. maddede yer verilen kusur unsuru tarafların boşanmaya sebebiyet veren vakıalardaki kusur durumunu esas almaktadır.
Boşanma davalarında gerekçede tartışılan ve sabit kabul edilen vakıalara dayalı olarak belirlenen kusur, hüküm sonucuyla sıkı sıkıya bağlıdır. Boşanma sonucuna karşı çıkılmamakla birlikte mahkemenin gerekçesine ve bu gerekçede belirlenen kusur belirlemesine karşı çıkılıyorsa yapılacak kanun yolu başvurusunun kapsamı bazı usulî kazanılmış haklar doğursa da boşanma hükmü ve gerekçesi bir bütün olarak kesinleşmeyecektir.
Bir yandan boşanma hükmünün kanun yoluna başvurulmayarak kesinleştiği kabul edilip, diğer yandan bu hükmün boşanmaya esas kusur yönünden kanun yoluna götürülebileceğini kabul etmek; hüküm sonucunun kesinleşmesi, bunun gerekçesinin ise kesinleşmemesi gibi hükümlerin gerekçeli olması zorunluluğuyla bağdaşmayan bir sonuç ortaya çıkaracaktır.
Boşanma hüküm sonucu kesinleşmiş olmasına rağmen, kusur istinafı nedeniyle boşanmaya sebep kabul edilen vakıaların tekrar tartışmaya açılabilecek ve farklı bir sonuca varılabilecek olmasının usulde hiçbir dayanağı olmadığı gibi maddi hukukla bağdaşmayan sonuçları da ortaya çıkacaktır. Örnek vermek gerekirse; kusura ilişkin istinaf veya temyiz başvuruları sonucu davacı tümüyle kusurlu hâle gelmiş ise veya her iki taraf tümüyle kusursuz hâle gelmiş ise boşanma koşulları gerçekleşmediği hâlde boşanmaya hükmedilmiş olacaktır.
Usul kurallarımızda hüküm sonucu ve gerekçesinin birbirinden bağımsız olarak kesinleştiğinin kabul edilmesini gerektirir bir hüküm de bulunmamaktadır.
Boşanma sonucu istenmekle birlikte boşanmaya esas alınan vakıaların kabul ediliş biçimi ve buna bağlı olarak belirlenen kusur durumuna itiraz edilerek kanun yolu başvurusunda bulunulmuş ise burada hükmün gerekçesinin düzeltilmesinin istenmesi söz konusudur. Gerekçenin doğru olmadığının ileri sürülmesiyle bu gerekçe kesinleşmediği gibi bu gerekçeye bağlanan hüküm sonucu da kesinleşmeyecektir. Buna rağmen boşanma hükmünün istinaf veya temyize götürülmediği belirtilerek kesinleştirilmesi isteniyor ve bu beyana dayalı olarak yargısal uygulamada boşanma kararının kesinleştiği ve nüfusa işlenebileceği kabul ediliyorsa artık bu boşanma kararı gerekçesiyle ve gerekçede sabit kabul edilen vakıalar ve buna bağlanan kusur derecesiyle kesinleşmiş olacak ve kesinleşmeyen fer'î talepler yönünden bu kesin hükmün varlığı dikkate alınmalıdır.
Yargısal uygulamalarda boşanma davası kesinleştikten sonra açılan boşanmaya bağlı yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat davalarında boşanma davasında kesinleşen kusurun bağlayıcı olacağı da kabul edilmektedir. Boşanma kararının bu davalar açılmadan kesinleşmiş olması ile boşanma kararının aynı dava içinde kesinleşerek kesin hüküm hâline gelmiş olması birbirinden farklı usul sonuçları bağlanmasına dayanak teşkil edebilecek bir usul kuralı da bulunmadığından bu hâlde dahi kesin hükme değer verilerek sonuca gidilmelidir.
Boşanma hüküm sonucunun kesinleştiği ancak gerekçesinin kesinleşmediği kabul edilerek boşanma sonucu için sabit kabul edilen vakıaların boşanmaya bağlı olarak hükmedilecek yoksulluk nafakası ve tazminat talepleri için kaldırılıp değiştirilmesi gerekçesiz biçimde bir hükmün kesinleşebileceğini kabul etmek anlamına gelecektir. Boşanma gerekçesinin kesinleştiği kabul edildiğinde ise, boşanma için sabit kabul edilen vakıalar ile yoksulluk nafakası ve tazminat talepleri için sabit kabul edilen vakıalar farklı hâle gelebilecektir. Her iki durum; boşanma ve fer'îlerine ilişkin maddi hukuk kurallarıyla bağdaşmayacağı kadar usulün temellerinden olan gerekçe ve hüküm sonucu ilişkisi, hükmün gerekçeli olması kadar bu gerekçenin çelişki içermemesi zorunluluğuyla da bağdaşmayacaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde, davacı kadının açtığı boşanma davasında davalı erkeğin sadakatsizlik nedeniyle tam kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmalarına, çocuk yararına tedbir ve iştirak nafakasına, davacı eş yönünden tedbir ve yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş, ziynet alacağına ilişkin davanın ise reddine karar verilmiştir. Karar davacı tarafından ziynet alacağı talebi yönünden, davalı tarafından ise kusur belirlemesi nafaka ve tazminatlar yönünden istinaf edilmiştir. Boşanma yönünden taraflar istinaf talebinde bulunmadığı için boşanma yönünden karar kesinleştirilmiştir.
Boşanma hükmü istinaf edilmeyerek kesinleştiğine ve kararın bu gerekçesiyle kesinleşmiş sayılması gerekeceğine göre davalının sadakatsizliği ve tam kusurlu olduğu kesinleşmiş olup buna göre karar verilmesi gerekirken davalının tümüyle kusursuz olduğu kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
2- Bir an için boşanma hükmü kesinleşmiş olmakla birlikte kusur istinafı nedeniyle sadakatsizlik kusurunun kesinleşmeyeceği kabul edilse bile dosya kapsamındaki aşamalar farklı bir sonuca varmayı da gerektirmemektedir. Zira mahkeme her üç kararında da davalıyı tam kusurlu kabul etmiş olup kaldırıp geri gönderme kararları sonrası verilen kararlarında tam kusuru değiştirmemiş olduğuna göre kadının bu kararları kusur yönünden istinaf etmemiş olması ile aleyhine usulî kazanılmış hak doğacağı da düşünülemez. Mahkeme ilk kararında dayandığı sadakatsizlik vakıasını ikinci kararında yazmamış ise de davalıyı yine tam kusurlu saymıştır. Kusura esas vakıaların açımkça belirtilmemesi üzerine yeniden kaldırıp geri gönderme kararı verilmesi üzerine verilen üçüncü kararda ise sadakatsizlik vakıası yazılmayıp bu kez başka vakıalar yazılmış ama yine davalı tam kusurlu sayılmıştır. Mahkemenin sadakatsizlik vakıasını yazmamasının gerekçeyi değiştirmek amacı taşımadığı da açıkça anlaşılmakta olup kendisini kusursuz davalıyı tam kusurlu gören bir kararı istinaf etmeme nedeniyle davalının tümüyle kusursuz hâle gelebileceğini kabul etmenin usul hukuku anlamında da bir temeli yoktur. Bu yönüyle davalının tümüyle kusursuz olduğu kabul edilerek karar verilmesi doğru olmamıştır.
3- Bozma kararında önceki aşamalarla ilgili yapılan değerlendirme ile kaldırıp geri gönderme nedenine göre sadece ziynet alacağı yönünden gönderilmesi gerekirken boşanma talebinin fer'îleri ve kusur yönünden istinaf incelemesi yapılmayarak gönderilmesinin doğru olmadığı belirtilmiş ise de bölge adliye mahkemesince hükmün bölünerek bir kısmı için istinaf incelemesi yapılması bir kısmı için kaldırıp geri gönderme kararı verilmesi usulen mümkün değildir.
4- Öncesinde istinaf edilmiş olsa bile kaldırıp geri gönderme kararı sonrası verilen yeni karar için istinaf incelemesi yapılabilmesi için yeniden istinaf talebinde bulunulması gerekir. Ayrıca yeni istinaf dilekçesinde istinaf nedenlerinin yeniden gösterilmesi gerekir. Yeniden istinaf talebinde bulunulmaması ya da bulunulmuş olmasına rağmen önceki istinaf nedenlerinin gösterilmemesi hâlinde bölge adliye mahkemesinin daha önceki istinaf dilekçelerini de esas alarak istinaf incelemesi yapması mümkün olmadığı gibi kaldırılmakla ortadan kalkmış daha önceki karar esas alınarak istinaf incelemesi yapılması da mümkün değildir. Bozma kararında önceki istinaf nedenlerine göre inceleme yapılması gerektiği belirtilmiş ise de 6100 sayılı HMK hükümleri bu şekildeki bir uygulamayı mümkün kılmamaktadır.
5- Yukarıda 2 numaralı bentte yer verilen gerekçe ve buna bağlı düşünüldüğünde erkeğin kusursuz hâle gelmiş sayılmayacağı sonucu itibarıyla Değerli Çoğunluk görüşü ile aramızda görüş farklılığı yok ise de yukarıda 1 numaralı bentte açıkladığım nedenlerle öncelikle hükmün boşanma bölümü istinaf edilmeyerek kesinleştiğinden erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı için direnme hükmünün bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan yukarıda 3 ve 4 numaralı bentlerde yer alan ve usule aykırı olan bozma sebep ve gerekçelerini de kapsar şekilde özel daire kararı gibi bozma yönünde oluşan Değerli Çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Üye
Zeki Gözütok

