İSTİRDADA DÖNÜŞEN DAVADA DAVA TARİHİNDEN SONRAKİ ÖDEMELER DE DİKKATE ALINMALIDIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/(13)3-536
KARAR NO : 2022/43
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Samsun 2. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 18/12/2018
NUMARASI : 2018/107 - 2018/434
DAVACI : M.G. vekilleri Av. S.A., Av. A.A.
DAVALI : G.V. Yönetimi A.Ş. (G.V. Yönetim A.Ş.) vekili Av. S.Ç.K.
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Samsun 2. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapanan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 29.01.2014 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin dava dışı Yaşar İ. ile T.İ. Bankası arasında imzalanan 20.04.2007 tarihli tüketici kredisi sözleşmesine kefil olduğunu, asıl borçlunun ödeme güçlüğü çekmesi üzerine bankanın hem asıl borçlu hem de müvekkili hakkında Samsun 4. İcra Müdürlüğünün 2009/8.83 sayılı dosyasıyla icra takibi başlattığını ve maaşı üzerine haciz konulduğunu, oysa adi kefalette alacağın asıl borçludan tahsili imkânı varken kefil hakkında takip yapılamayacağını ileri sürerek takip tarihi itibariyle borçlu olunmadığının tespitine ve maaş üzerindeki haczin tedbiren kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında verilen dilekçelerle taleplerinin müvekkilinden haksız kesildiği tespit edilen bedellerin istirdadı yönünde olduğunu bildirmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili, davacının tüketici kredisi sözleşmesinde müşterek borçlu/müteselsil kefil sıfatıyla yer aldığını, asıl borçluya gidilmeden dahi kefil aleyhine takip yapılabileceğini, süresinde itiraz edilmediğinden takibin kesinleştiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Samsun 2. Tüketici Mahkemesinin 14.04.2015 tarihli, 2014/1206 E., 2015/378 K. sayılı karar ile; davacının kefil olduğu tüketici kredisi çerçevesinde maaşından kesinti yapılmasının hukuka uygun bulunmadığı, dava tarihinden önce başlayan maaş haczinin yargılama sırasında tedbir kararı verilinceye kadar devam ettiği, bu süreç zarfında kesilen bedellerin davacıya iadesi gerektiği gerekçesiyle menfi tespit isteminin kabulü ile 11.718,09 TL asıl alacağın 1.511,53 TL işlemiş faiziyle birlikte davalıdan istirdadına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapanan) 13. Hukuk Dairesinin 07.02.2018 tarihli ve 2017/9875 E., 2018/1412 K. sayılı kararı ile; birinci bentte davalının sair temyiz itirazların reddine karar verildikten sonra ikinci bentte “… Her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilir. Davacının dava tarihindeki talebi aleyhinde başlatılan icra takibine borçlu olmadığının tespitine ilişkin olup, 26.9.2014 tarihli dilekçesi ile de İİK'nın 72/6 maddesi gereği maaşından kesinti yapılması nedeniyle davaya istirdat davası olarak devam edilmesini, 06/04/2015 tarihli dilekçesi ile de, bilirkişi ek raporunda hesaplanan ve maaş hesabından kesinti yoluyla tahsil edilen toplam miktar olan 13.229,62 TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir. Bilirkişi tarafından rapor tarihine kadar maaştan toplam 13.229,62 TL kesinti yapıldığı belirtilmiş ve rapor doğrultusunda davacının ıslahı üzerine hüküm kurulmuş ise de; mahkemece, dava tarihinden rapor tarihine kadar yapılmış maaş kesintileri de dikkate alınarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemenin 18.12.2018 tarihli ve 2018/107 E., 2018/434 K. sayılı karar ile; önceki gerekçe yanında menfi tespit davasının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72/6. maddesi hükmü gereği istirdada dönüştüğü, davacı borçlunun talepte bulunmasının dahi gerekmediği, her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmesi ilkesinin bu yasal zorunluluk nedeniyle eldeki davada mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibinde borca mahsuben maaş haczine başlandıktan sonra takip tarihi itibariyle borçlu olunmadığının tespiti istemiyle açılan menfi tespit davasında, İİK’nın 72/6. maddesi ve davacının talebi çerçevesinde yargılamaya istirdat davası olarak devam eden mahkemenin, dava tarihinden sonraki dönemde yapılan maaş kesintilerinin de iadesine karar vermesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, İstanbul 2013, s. 346).
14. Menfi tespit davası, İİK’nın 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır. Başka bir anlatımla; kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
15. Bu dava türü her ne kadar İİK’da düzenlenmişse de dava konusu itibariyle icra hukukuna değil maddi hukuka ilişkindir. Zira icra hukukunda kural olarak maddi gerçeklik bakımından alacaklının talebinde gerçekten haklı olup olmadığının tespiti için bir inceleme yapılmaz; aleyhine başlayan takibin kesinleşmesiyle, maddi hukuka aykırı bir durum gerçekleşmiş olabilir. İcra hukukundaki bu şekli kurallar neticesinde maddi hak bakımından zarara uğrayan borçlu, bu zararlarını takip konusu borcu ödedikten sonra istirdat davasını açarak telafi edebilecektir. Şeklilik ilkesi neticesinde meydana gelen zararları bertaraf etmek ve menfaat dengesinin sağlanması amacıyla açılan menfi tespit ve istirdat davaları icra hukukunun nihai amacı olan maddi hukuka elverişli sonuca ulaşmakta temel vasıta niteliğindedir (Aşık, İbrahim/Demir, Ömer Faruk: Menfi Tespit Davasının İstirdat Davasına Dönüşmesi, DÜHFD, Cilt: 26, Sayı: 45, Yıl: 2021, s. 347).
16. İstirdat kelime anlamıyla “verilen şeyin geri alınması” anlamına gelir ve hukukumuzda istirdat davası en yalın anlatımla bir kişinin borçlu olmadığı hâlde cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kaldığı paranın iadesi için açtığı dava olarak tanımlanır.
17. İcra ve İflâs Kanunu’nun 72/6. maddesi uyarınca “Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir”.
18. Anılan madde uyarınca menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması yahut ihtiyati tedbir kararının kaldırılması nedeniyle, dava sırasında borç alacaklıya (davalıya) ödenmiş olursa, menfi tespit davası kanunun açık hükmü gereği (kendiliğinden) istirdat davasına dönüşür. Bu hâlde mahkeme menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam eder, davacının talep sonucunu değiştirmesi için ıslah yoluna başvurmasına ya da karşı tarafın (alacaklının) muvafakati gerekmez.
19. Somut olayda da davacı hakkında Samsun 4. İcra Müdürlüğünün 2009/8.83 sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlatılmış, bu çerçevede 23.12.2010 tarihinden itibaren maaş haczine başlanmış, 29.01.2014 tarihinde eldeki dava açılmış ve asıl borçludan alacağın tahsilini sağlayabilecek tüm yollar tüketilmeden kefil hakkında takip yapılarak maaşın haczedilmesinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla menfi tespit talebinde bulunmuştur. Yargılama sırasında 18.11.2014 tarihinde tedbir kararı verilinceye kadar da davacının maaşından kesinti yapılmaya devam edilmiştir. Mahkemece davacının menfi tespit istemi yerinde görülmüş, maaş haczi nedeniyle ödemeler devam ettiğinden davanın İİK’nın 72/6 maddesi gereğinde istirdada dönüştüğü gözetilerek dava öncesinde ve dava açıldıktan sonra davacının maaşından kesilen tüm bedellerin de iadesine karar verilmiştir.
20. Takip yönünden davacının borçlu olunmadığının tespitine karar verilmiş olması Özel Dairece yerinde görülmekle birlikte, her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin ilke çerçevesinde dava tarihinden sonraki ödemelerin iadesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
21. Gerçekten de; Hukuk Genel Kurulunun 10.05.2017 tarih ve 2017/3-990 E., 2017/954 K. sayılı kararında belirtildiği gibi her dava açıldığı tarihteki fiili ve hukukî duruma göre karara bağlanır. Bir başka ifadeyle hüküm, uyuşmazlığın başlangıcından davanın açılan güne kadar gerçekleşmiş olayları kapsar. Aksinin kabulü tarafların dayandığı olguların, dolayısıyla elde etmek istediği nihai talebin dışına çıkılması sonucunu doğuracağı gibi; temyiz ve karar düzeltme süreçleri de dâhil, yargılamanın son aşamasına kadar gerçekleşecek hukukî ve fiili olguların nazara alınması gerektiği sorununu ortaya çıkaracaktır.
22. Nitekim 28.11.1956 tarih ve 1956/15 E., 1956/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “her dosyada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine...” gerekçesine yer verilerek, davanın açılmasına kadar gerçekleşen hukukî ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiği benimsenmiştir.
23. Ancak, eldeki davada İİK'nın 72/6. maddesindeki açık hüküm karşısında benimsenen bu ilkenin uygulama imkânı bulunmamaktadır. Dava, icra takibinden sonra açılmış ve davacı hakkında yapılan icra takibine konu borcun tamamı için borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir. Yargılama sırasında ödenen tutarlar bu talebin içerisinde olduğu gibi menfi tespit davası sırasında tedbir kararı alınmamış ve borç ödenmiş ise davaya istirdat davası olarak devam edileceği de Kanun'un açık hükmü gereğidir. Yani, borç ödenmiş olursa menfi tespit davası talebe bile gerek kalmaksızın kendiliğinden istirdat davasına dönüşecektir. Öte yandan mahkemece borcun ödendiğinin öğrenilmesi hâlinde menfi tespit davasına kendiliğinden (re'sen) istirdat davası olarak devam edilecektir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarih ve 2012/14-476 E., 2012/720 K. sayılı kararında da aynı yöne işaret edilmiştir.
24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde, bozma kararının haklı ve yerinde olduğu, direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen nedenle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
25. Hâl böyle olunca mahkemenin istirdada dönüşen davada dava tarihinden sonraki ödemeleri de dikkate alarak verdiği direnme kararı usul ve yasa hükümlerine uygun olup, yerindedir.
26. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre miktara ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı yerinde olup davalı vekilinin miktara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Geçici madde 3” hükmü uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.01.2022 gününde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 19’u DİRENME UYGUN DAİREYE, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
İSTİRDADA DÖNÜŞEN DAVADA DAVA TARİHİNDEN SONRAKİ ÖDEMELER DE DİKKATE ALINMALIDIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/(13)3-536
KARAR NO : 2022/43
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Samsun 2. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 18/12/2018
NUMARASI : 2018/107 - 2018/434
DAVACI : M.G. vekilleri Av. S.A., Av. A.A.
DAVALI : G.V. Yönetimi A.Ş. (G.V. Yönetim A.Ş.) vekili Av. S.Ç.K.
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Samsun 2. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapanan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 29.01.2014 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin dava dışı Yaşar İ. ile T.İ. Bankası arasında imzalanan 20.04.2007 tarihli tüketici kredisi sözleşmesine kefil olduğunu, asıl borçlunun ödeme güçlüğü çekmesi üzerine bankanın hem asıl borçlu hem de müvekkili hakkında Samsun 4. İcra Müdürlüğünün 2009/8.83 sayılı dosyasıyla icra takibi başlattığını ve maaşı üzerine haciz konulduğunu, oysa adi kefalette alacağın asıl borçludan tahsili imkânı varken kefil hakkında takip yapılamayacağını ileri sürerek takip tarihi itibariyle borçlu olunmadığının tespitine ve maaş üzerindeki haczin tedbiren kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında verilen dilekçelerle taleplerinin müvekkilinden haksız kesildiği tespit edilen bedellerin istirdadı yönünde olduğunu bildirmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili, davacının tüketici kredisi sözleşmesinde müşterek borçlu/müteselsil kefil sıfatıyla yer aldığını, asıl borçluya gidilmeden dahi kefil aleyhine takip yapılabileceğini, süresinde itiraz edilmediğinden takibin kesinleştiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Samsun 2. Tüketici Mahkemesinin 14.04.2015 tarihli, 2014/1206 E., 2015/378 K. sayılı karar ile; davacının kefil olduğu tüketici kredisi çerçevesinde maaşından kesinti yapılmasının hukuka uygun bulunmadığı, dava tarihinden önce başlayan maaş haczinin yargılama sırasında tedbir kararı verilinceye kadar devam ettiği, bu süreç zarfında kesilen bedellerin davacıya iadesi gerektiği gerekçesiyle menfi tespit isteminin kabulü ile 11.718,09 TL asıl alacağın 1.511,53 TL işlemiş faiziyle birlikte davalıdan istirdadına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapanan) 13. Hukuk Dairesinin 07.02.2018 tarihli ve 2017/9875 E., 2018/1412 K. sayılı kararı ile; birinci bentte davalının sair temyiz itirazların reddine karar verildikten sonra ikinci bentte “… Her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilir. Davacının dava tarihindeki talebi aleyhinde başlatılan icra takibine borçlu olmadığının tespitine ilişkin olup, 26.9.2014 tarihli dilekçesi ile de İİK'nın 72/6 maddesi gereği maaşından kesinti yapılması nedeniyle davaya istirdat davası olarak devam edilmesini, 06/04/2015 tarihli dilekçesi ile de, bilirkişi ek raporunda hesaplanan ve maaş hesabından kesinti yoluyla tahsil edilen toplam miktar olan 13.229,62 TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir. Bilirkişi tarafından rapor tarihine kadar maaştan toplam 13.229,62 TL kesinti yapıldığı belirtilmiş ve rapor doğrultusunda davacının ıslahı üzerine hüküm kurulmuş ise de; mahkemece, dava tarihinden rapor tarihine kadar yapılmış maaş kesintileri de dikkate alınarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemenin 18.12.2018 tarihli ve 2018/107 E., 2018/434 K. sayılı karar ile; önceki gerekçe yanında menfi tespit davasının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72/6. maddesi hükmü gereği istirdada dönüştüğü, davacı borçlunun talepte bulunmasının dahi gerekmediği, her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmesi ilkesinin bu yasal zorunluluk nedeniyle eldeki davada mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibinde borca mahsuben maaş haczine başlandıktan sonra takip tarihi itibariyle borçlu olunmadığının tespiti istemiyle açılan menfi tespit davasında, İİK’nın 72/6. maddesi ve davacının talebi çerçevesinde yargılamaya istirdat davası olarak devam eden mahkemenin, dava tarihinden sonraki dönemde yapılan maaş kesintilerinin de iadesine karar vermesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, İstanbul 2013, s. 346).
14. Menfi tespit davası, İİK’nın 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır. Başka bir anlatımla; kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
15. Bu dava türü her ne kadar İİK’da düzenlenmişse de dava konusu itibariyle icra hukukuna değil maddi hukuka ilişkindir. Zira icra hukukunda kural olarak maddi gerçeklik bakımından alacaklının talebinde gerçekten haklı olup olmadığının tespiti için bir inceleme yapılmaz; aleyhine başlayan takibin kesinleşmesiyle, maddi hukuka aykırı bir durum gerçekleşmiş olabilir. İcra hukukundaki bu şekli kurallar neticesinde maddi hak bakımından zarara uğrayan borçlu, bu zararlarını takip konusu borcu ödedikten sonra istirdat davasını açarak telafi edebilecektir. Şeklilik ilkesi neticesinde meydana gelen zararları bertaraf etmek ve menfaat dengesinin sağlanması amacıyla açılan menfi tespit ve istirdat davaları icra hukukunun nihai amacı olan maddi hukuka elverişli sonuca ulaşmakta temel vasıta niteliğindedir (Aşık, İbrahim/Demir, Ömer Faruk: Menfi Tespit Davasının İstirdat Davasına Dönüşmesi, DÜHFD, Cilt: 26, Sayı: 45, Yıl: 2021, s. 347).
16. İstirdat kelime anlamıyla “verilen şeyin geri alınması” anlamına gelir ve hukukumuzda istirdat davası en yalın anlatımla bir kişinin borçlu olmadığı hâlde cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kaldığı paranın iadesi için açtığı dava olarak tanımlanır.
17. İcra ve İflâs Kanunu’nun 72/6. maddesi uyarınca “Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir”.
18. Anılan madde uyarınca menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması yahut ihtiyati tedbir kararının kaldırılması nedeniyle, dava sırasında borç alacaklıya (davalıya) ödenmiş olursa, menfi tespit davası kanunun açık hükmü gereği (kendiliğinden) istirdat davasına dönüşür. Bu hâlde mahkeme menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam eder, davacının talep sonucunu değiştirmesi için ıslah yoluna başvurmasına ya da karşı tarafın (alacaklının) muvafakati gerekmez.
19. Somut olayda da davacı hakkında Samsun 4. İcra Müdürlüğünün 2009/8.83 sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlatılmış, bu çerçevede 23.12.2010 tarihinden itibaren maaş haczine başlanmış, 29.01.2014 tarihinde eldeki dava açılmış ve asıl borçludan alacağın tahsilini sağlayabilecek tüm yollar tüketilmeden kefil hakkında takip yapılarak maaşın haczedilmesinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla menfi tespit talebinde bulunmuştur. Yargılama sırasında 18.11.2014 tarihinde tedbir kararı verilinceye kadar da davacının maaşından kesinti yapılmaya devam edilmiştir. Mahkemece davacının menfi tespit istemi yerinde görülmüş, maaş haczi nedeniyle ödemeler devam ettiğinden davanın İİK’nın 72/6 maddesi gereğinde istirdada dönüştüğü gözetilerek dava öncesinde ve dava açıldıktan sonra davacının maaşından kesilen tüm bedellerin de iadesine karar verilmiştir.
20. Takip yönünden davacının borçlu olunmadığının tespitine karar verilmiş olması Özel Dairece yerinde görülmekle birlikte, her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin ilke çerçevesinde dava tarihinden sonraki ödemelerin iadesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
21. Gerçekten de; Hukuk Genel Kurulunun 10.05.2017 tarih ve 2017/3-990 E., 2017/954 K. sayılı kararında belirtildiği gibi her dava açıldığı tarihteki fiili ve hukukî duruma göre karara bağlanır. Bir başka ifadeyle hüküm, uyuşmazlığın başlangıcından davanın açılan güne kadar gerçekleşmiş olayları kapsar. Aksinin kabulü tarafların dayandığı olguların, dolayısıyla elde etmek istediği nihai talebin dışına çıkılması sonucunu doğuracağı gibi; temyiz ve karar düzeltme süreçleri de dâhil, yargılamanın son aşamasına kadar gerçekleşecek hukukî ve fiili olguların nazara alınması gerektiği sorununu ortaya çıkaracaktır.
22. Nitekim 28.11.1956 tarih ve 1956/15 E., 1956/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “her dosyada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine...” gerekçesine yer verilerek, davanın açılmasına kadar gerçekleşen hukukî ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiği benimsenmiştir.
23. Ancak, eldeki davada İİK'nın 72/6. maddesindeki açık hüküm karşısında benimsenen bu ilkenin uygulama imkânı bulunmamaktadır. Dava, icra takibinden sonra açılmış ve davacı hakkında yapılan icra takibine konu borcun tamamı için borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir. Yargılama sırasında ödenen tutarlar bu talebin içerisinde olduğu gibi menfi tespit davası sırasında tedbir kararı alınmamış ve borç ödenmiş ise davaya istirdat davası olarak devam edileceği de Kanun'un açık hükmü gereğidir. Yani, borç ödenmiş olursa menfi tespit davası talebe bile gerek kalmaksızın kendiliğinden istirdat davasına dönüşecektir. Öte yandan mahkemece borcun ödendiğinin öğrenilmesi hâlinde menfi tespit davasına kendiliğinden (re'sen) istirdat davası olarak devam edilecektir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarih ve 2012/14-476 E., 2012/720 K. sayılı kararında da aynı yöne işaret edilmiştir.
24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde, bozma kararının haklı ve yerinde olduğu, direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen nedenle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
25. Hâl böyle olunca mahkemenin istirdada dönüşen davada dava tarihinden sonraki ödemeleri de dikkate alarak verdiği direnme kararı usul ve yasa hükümlerine uygun olup, yerindedir.
26. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre miktara ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı yerinde olup davalı vekilinin miktara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Geçici madde 3” hükmü uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.01.2022 gününde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 19’u DİRENME UYGUN DAİREYE, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.