KAMBİYO SENEDİNİ ZAMANAŞIMINA UĞRATAN VEKİLİN SORUMLULUĞUNDA BİR ZARARININ DOĞUP DOĞMADIĞININ AYRINTILI BİR ŞEKİLDE ARAŞTIRILMASI GEREKİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/(13)3-422
KARAR NO : 2022/1651
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2019
NUMARASI : 2019/249 - 2019/295
DAVACI : K.K. vekili Av. Z.V.
DAVALILAR : 1- İ.Ü. vekili Av. B.A.
2- S.E. vekilleri Av. H.Ç.
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı istemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin kendisi ve yetkilisi olduğu şirket adına davalı avukatlara vekâletname verdiğini, bu kapsamda lehtarı bulunduğu 31.07.2006 keşide ve 25.08.2006 ödeme tarihli 40.000 TL bedelli senedin kambiyo takibi yapılması amacıyla davalılara teslim edildiğini, davalıların senet borçlularına karşı kambiyo takibi başlattıklarını, gereken özenin gösterilmemesi nedeniyle icra takibinde takip alacaklısı olarak müvekkilinin değil temsil ettiği şirketin isminin yazıldığını, bunun üzerine takip borçlularının Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde menfi tespit davası açtıklarını ve borçluların söz konusu icra dosyasında borçlu olmadığının tespitine karar verildiğini, bu şekilde davalıların özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiklerini ve davacıyı zarara uğrattıklarını ileri sürerek senet bedeli olan 40.000 TL maddi tazminatın senedin vade tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalı Salih E. cevap dilekçesinde; vekâletnamede isminin olmasına rağmen hukukî işlemlerin kendisi değil diğer davalı tarafından yürütüldüğünü, yapılan işlemlerin hiçbirinde imzasının bulunmadığını, davacının diğer davalı tarafından icra takibi sırasında yapılan maddi hatanın düzeltilmesine fırsat vermeyip kendilerini ibra ederek başka avukatlarla çalışmaya başladığını, senedin tahsil kabiliyetinin bulunmadığını, açılan davada talep edilen zarar ile iddia edilen özen eksikliği arasında nedensellik bağının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı İlhan Ü. cevap dilekçesinde; icraya konulmak üzere senet getirildiğinde, davacının kendi adına asaleten K. Turizm Ltd. Şti.'yi temsilen vekâletname vermesi nedeniyle bilgisayardaki icra-pro programına yükleme yapıldığında alacaklının şirket gibi göründüğünü, takip nedeniyle hacze gidilip borçlunun mallarının haczedildiğini, davacının takipten dolayı zararının oluşmadığını, davacıyı uyardığını ancak davacının başka avukata gitmek istediğini belirterek kendilerini ibra edip dosyaları 15.10.2009 tarihinde teslim aldığını, bu tarihe kadar davacının uğradığı bir zararının bulunmadığını, davacının kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.09.2015 tarihli ve 2011/240 E., 2015/239 K. sayılı kararı ile; davalılardan Salih E.’ın senetle ilgili işlem yapmadığı, diğer davalı İlhan Ü.’ın ise takip yaparken senet lehtarında hata ettiği, icra takibinin başlatıldığı tarihte üç yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından senedin kambiyo senetlerine özgü icra takibi yoluyla tahsilinin mümkün olduğu, zamanaşımı süresinin 25.08.2009 tarihinde dolduğu, davacının davalılara güvensizliğini belirterek dosyaları geri istediği ve başka avukatlarla çalışmaya başladığı, borçlu tarafından icra takibinin iptaline ilişkin 28.01.2010 tarihinde açılan menfi tespit davasının 17.02.2011 tarihinde kabul edildiği, davacının bu süre boyunca söz konusu senetten dolayı genel haciz yoluyla icra takibini her zaman yapabileceği hâlde bu girişimlerde bulunmadığı, davalılara yanlışlarını düzeltme imkanı tanımadığı, herhangi bir zararın oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 13.11.2018 tarihli ve 2016/2904 E., 2018/10579 K. sayılı kararı ile; “… Dava, müvekkilin vekillerine karşı açmış olduğu tazminat davasıdır. Davacı, davalılara vermiş olduğu vekaletname gereğince takibe konulması için senet teslim ettiğini, davalı avukatların, senet lehdarı davacı olmasına rağmen davacının yetkilisi olduğu şirketi alacaklı göstererek icra takibi başlattıklarını, durumu fark eden takip borçlusunun yasal yollara başvurarak icra takibinin iptaline karar verildiğini, davalı avukatların işlerini gerekli özenle yürütmedikleri için zarara uğradığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, icra dosyasında borçlunun 3. Asliye Ticaret mahkemesine açtığı davanın kabul edilip icra takibinin iptaline ilişkin 17/02/2011 tarihinde karar verildiği, bu kararın verildiği tarih ile davacının davalılardan dosyaları aldığı tarih arasında yaklaşık 1 yıl dört aylık sürenin geçtiği ve bu süre içinde icra dosyasının başka vekillerce takip edildiği, mahkemenin karar verdiği aşamaya kadar da davacının davalılar aleyhine herhangi bir girişimde bulunmadığı 3. Asliye Ticaret Mahkemesindeki davanın açılış tarihinin 28/01/2010 tarihi olduğu, davacının bu süre boyunca söz konusu senetten dolayı genel haciz yoluyla icra takibini her zaman için yapabileceği, yine bu senede dayalı alacak davası da açabileceği halde bu girişimlerde bulunmadığı, güvensizliğini ileri sürerek de davalı vekillerden dosyalarını geri aldığı ve onlara yanlışlarını düzeltme imkanı tanımadığı, senedin halen kayıtsız şartsız borç ikrarını içerir bir belge olması nedeniyle takip imkanının da bulunduğu bu sebeple zarar oluştuğu yönündeki iddianın da haklı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, davacının vekilleri olan davalılara icra takibine konulmak üzere senet teslim ettiği, teslim tarihinde kambiyo senedi vasfında bulunan senedin zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı, davalı avukatlar tarafından senet hamili hususunda hataya düşülerek kambiyo senetlerine mahsus takip başlatıldığı, borçlunun icra hukuk mahkemesine yaptığı şikayeti süreden reddedilmiş ise de daha sonra Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı dava sonucu takibin iptaline karar verildiği anlaşılmakta olup, davacının zamanaşımına uğrayan senedin kambiyo senetlerine mahsus takip yapılamamasından dolayı herhangi bir zararının oluşup oluşmadığı hususun araştırılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2019 tarihli ve 2019/249 E., 2019/295 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, senedin zamanaşımına uğramış olmasının kambiyo senedi vasfını kaybettirmeyeceği, senedin ilamsız icra takibine konu edilmesi durumunda dahi alacaklının kambiyo ilişkisi nedeni ile faiz alacağından mahrum kalmayacağı, bu şekilde davacı açısından zararın oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının avukatları olarak kambiyo senetlerine özgü yolla takip başlatan davalıların yapmış oldukları maddi hata nedeniyle, davacının bu yolla alacağına kavuşamaması neticesinde davacının herhangi bir zararının doğmadığı gerekçesiyle araştırma yapılmasına gerek duyulmaksızın davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet sözleşmesinin açıklanmasında ve avukatın özen borcuna değinmekte yarar bulunmaktadır.
14. Vekâlet sözleşmesi, somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386. maddesinin 1. fıkrasında “Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler” şeklinde tanımlanmıştır.
15. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukukî fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukukî işlemler gerçekleştirmek, özellikle subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçınduran, Türker: Vekalet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35).
16. Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılığında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukukî yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafını mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türüdür.
17. Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de vekâlet sözleşmesi niteliğindedir. Ancak genel bir vekâlet sözleşmesinden farklı olarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince “ücret”, sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukat bu sözleşme ile hukukî yardımda bulunmayı, müvekkil ise yapılan hukukî yardım karşılığında bir ücret ödemeyi üstlenmektedir (Kurtoğlu, Tülin: Akdi Vekalet Ücreti ve Avukatın Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2016, s. 24, 25).
18. Vekâlet sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşme türü olup, vekilin borçlarından biri de özen borcudur. BK’nın 390 maddesi;
“Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir.
Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.
Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur” şeklinde düzenlenmiştir.
19. Borçlar Kanunu’nda vekilin özen borcuna ilişkin sorumluluğun belirlenmesinde, “işçinin mesuliyetine ait hükümlere” gönderme yapılırken, vekilin işçiye oranla daha fazla özen göstermesi gerektiği eleştirileri neticesinde yapılan değişiklikle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) bunun yerine “benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış”ın esas alınacağı kabul edilmiştir (TBK m. 509/3).
20. Avukatlık sözleşmesinde ise avukatın özen borcu, genel bir vekâlet sözleşmesi için BK’nın 390. maddesinden öngörülen özen borcuna göre çok daha ağır ve kapsamlıdır.
21. Gerçekten de Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde yer alan “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler” şeklindeki düzenleme, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle avukatın özen borcuna ilişkin öngörülmüş özel bir hükümdür.
22. Bunun sonucu olarak da, avukatın özen borcuna aykırı davranması, “haklı azil” gibi, ücret talep hakkını dahi ortadan kaldıran, şartları mevcutsa tazminat ödeme yükümlülüğü gerektiren, ağır hukukî sonuçlara bağlanmıştır. Her şeyden önce iş sahibi, özen borcuna aykırı davranan avukatını tek taraflı irade beyanıyla azletmek hak ve yetkisine sahiptir. Haklı olarak azledilen avukat, Avukatlık Kanunu’na göre ücrete hak kazanamadığı gibi, borca aykırı davranışı, müvekkilin zararına neden olmuş ve olayda nedensellik bağı da mevcut ise, müvekkile karşı tazminat ödemekle de karşı karşıya kalmaktadır. Öte yandan, bu borca aykırılık, çoğu zaman meslek kuralları bakımından da disiplin cezasını gerektirmekte, hatta “görevi ihmal” ve “görevi kötüye kullanma” suçları kapsamında avukatın cezai sorumluluğuna da neden olabilmektedir (Kurtoğlu, s. 68).
23. Avukatlık Kanunu ile kabul edilen kriterlere göre, avukatın yüklendiği görevi mesleğin gerektirdiği bilgi ve donanımla, müvekkili ile arasındaki güven ilişkisini daima koruyup onun menfaatlerini önde tutarak dürüstlük ve onur içinde yerine getirmesi gereklidir.
24. Avukat, hukukî yardım görevini yerine getirirken, öncelikle vekâlet konusu işle ilgili maddi ve usul hukukuna ilişkin hak düşürücü ve zamanaşımı gibi, hak kaybı ya da o hakkın kullanılmasına engel olabilecek sürelerin olayda mevcut olup olmadığını incelemeli ve bunun sonucuna göre hareket etmelidir.
25. Müvekkil, özen borcuna aykırı davranan avukata karşı tazminat davası açabilir. Ancak tazminata hükmedilebilmesi için sadece avukatın özen borcuna aykırı davranması, kusurlu olması yeterli değildir. Müvekkilin bundan dolayı bir zarara uğraması ve kusurla zarar arasında da bir illiyet bağı olması gereklidir. Örneğin, temyiz süresini kaçıran bir avukatın, özen borcuna aykırı hareket ettiği, kusurlu olduğu açıktır. Ancak avukat, hükmü temyiz etmiş olsaydı da, müvekkilin bir menfaat elde edemeyecek olması hâlinde, ortada bir zarar bulunmadığından sadece bu nedene dayanarak müvekkil, avukattan tazminat talebinde bulunamaz (Kurtoğlu, Tülin: Sözleşmeden Doğan Davalar, Ankara 2013, s. 29).
26. Avukattan talep edilebilecek tazminat miktarı da, sadece neden olduğu zarar kadar olmalıdır. Ne var ki, Avukatlık Kanunu’nda, Borçlar Kanunu’nda düzenlenen genel vekâlet hükümlerinde olduğu gibi, “zarar” ve bu zararın nasıl hesaplanması gerektiğine ilişkin hükümlere yer verilmemiştir. Bu nedenle zarar ve zarar miktarının tespiti konusunda, Borçlar Kanunu’nun 98. (TBK’nın 114/II) maddesi yollamasıyla haksız fiillerde maddi zararın hesaplanmasına ilişkin kurallar kıyasen uygulanacaktır.
27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının, kendisi adına icra takibi yapılması amacıyla 31.07.2006 keşide ve 25.08.2006 ödeme tarihli 40.000 TL bedelli senedi avukat olan davalılara teslim ettiği, davalıların teslim tarihinde kambiyo senedi vasfında olan senedi 27.07.2009 tarihinde kambiyo senetlerine özgü icra takibine koydukları ancak maddi hata sonucunda takipteki lehtarın davacı olarak değil davacının temsil ettiği şirket olarak gösterildiği, senedin üç yıllık zamanaşımı süresinin 25.08.2009 tarihinde dolması nedeniyle artık kambiyo senetlerine özgü takip ile tahsil imkânının bulunmadığı, 15.10.2009 tarihinde davacının davalılardan dosyaları teslim almak suretiyle davalıları ibra ettiği ve dava dışı avukatlarla çalışmaya başladığı, takip borçlusunun takip lehtarına karşı 28.01.2010 tarihinde açtığı menfi tespit davasının 17.02.2011 tarihinde kabul edildiği hususlarında çekişme bulunmamaktadır. Davacı, davalı avukatların özen borcuna aykırı davranmaları sonucunda anılan senedin kambiyo takibi suretiyle tahsil imkânının kalmaması nedeniyle senet bedeli kadar tazminat talep etmektedir.
28. Yukarıda da ayrıntısıyla açıklandığı üzere, avukat olan davalıların özen borcuna aykırı davranmaları suretiyle senet hamili hususunda hataya düşmeleri ve kısa süre sonra da kambiyo takibine ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi neticesinde davacının sahip olduğu senet yönünden kambiyo takibi hakkını kaybettiği açıktır. Mevcut bir zarar var ise davalıların bu zarardan sorumlu olacağı da çekişme dışıdır. Bununla birlikte Mahkemece, davaya konu senedin kayıtsız şartsız borç ikrarı niteliğini koruduğu, genel haciz yoluyla icra takibi yapılabileceği ve faiz alacağından dahi mahrum kalınmayacağı, bu nedenle zararın olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, Özel Daire bozma kararında da işaret edildiği üzere öncelikle davalıların özen borcuna aykırı davranış sonucu meydana gelen durum nedeniyle davacının bir zararının doğup doğmadığının ayrıntılı şekilde araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının maddi tazminat istemine ilişkin kalemleri açıklaması gerektiği, bu istemlerin bir kısmının temyiz talebinde belirtildiği, bozma yapılırken buna göre hangi kalemlerin istenebileceğinin belirtilmesi gerektiği, bu nedenle direnmenin değişik gerekçeyle bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş anılan hususun yargılamanın sonraki aşamalarında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen sebeplerle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmü atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.12.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 16 üyenin 15’i BOZMA, 1’i se DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01 Aralık 2022 tarihli kararında yer verilmese de, yayım tarihi itibarı ile bkz. GÜNERGÖK, Özcan, Avukatlık Sözleşmesi, 3. Baskı, Ankara, 2013; ADAY, Nejat, Avukatın Sözleşmeden Doğan Hukuki Sorumluluğu, İstanbul, 2016; AYDIN, Murat, Avukatlık Ücreti, 7. Baskı, Ankara, 2020; TURAN FÜHNER, Ezgi, Avukatın Azli ve Haksız Azlin Hukuki Sonuçları, İstanbul, 2020.
KAMBİYO SENEDİNİ ZAMANAŞIMINA UĞRATAN VEKİLİN SORUMLULUĞUNDA BİR ZARARININ DOĞUP DOĞMADIĞININ AYRINTILI BİR ŞEKİLDE ARAŞTIRILMASI GEREKİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/(13)3-422
KARAR NO : 2022/1651
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2019
NUMARASI : 2019/249 - 2019/295
DAVACI : K.K. vekili Av. Z.V.
DAVALILAR : 1- İ.Ü. vekili Av. B.A.
2- S.E. vekilleri Av. H.Ç.
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı istemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin kendisi ve yetkilisi olduğu şirket adına davalı avukatlara vekâletname verdiğini, bu kapsamda lehtarı bulunduğu 31.07.2006 keşide ve 25.08.2006 ödeme tarihli 40.000 TL bedelli senedin kambiyo takibi yapılması amacıyla davalılara teslim edildiğini, davalıların senet borçlularına karşı kambiyo takibi başlattıklarını, gereken özenin gösterilmemesi nedeniyle icra takibinde takip alacaklısı olarak müvekkilinin değil temsil ettiği şirketin isminin yazıldığını, bunun üzerine takip borçlularının Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde menfi tespit davası açtıklarını ve borçluların söz konusu icra dosyasında borçlu olmadığının tespitine karar verildiğini, bu şekilde davalıların özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiklerini ve davacıyı zarara uğrattıklarını ileri sürerek senet bedeli olan 40.000 TL maddi tazminatın senedin vade tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalı Salih E. cevap dilekçesinde; vekâletnamede isminin olmasına rağmen hukukî işlemlerin kendisi değil diğer davalı tarafından yürütüldüğünü, yapılan işlemlerin hiçbirinde imzasının bulunmadığını, davacının diğer davalı tarafından icra takibi sırasında yapılan maddi hatanın düzeltilmesine fırsat vermeyip kendilerini ibra ederek başka avukatlarla çalışmaya başladığını, senedin tahsil kabiliyetinin bulunmadığını, açılan davada talep edilen zarar ile iddia edilen özen eksikliği arasında nedensellik bağının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı İlhan Ü. cevap dilekçesinde; icraya konulmak üzere senet getirildiğinde, davacının kendi adına asaleten K. Turizm Ltd. Şti.'yi temsilen vekâletname vermesi nedeniyle bilgisayardaki icra-pro programına yükleme yapıldığında alacaklının şirket gibi göründüğünü, takip nedeniyle hacze gidilip borçlunun mallarının haczedildiğini, davacının takipten dolayı zararının oluşmadığını, davacıyı uyardığını ancak davacının başka avukata gitmek istediğini belirterek kendilerini ibra edip dosyaları 15.10.2009 tarihinde teslim aldığını, bu tarihe kadar davacının uğradığı bir zararının bulunmadığını, davacının kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.09.2015 tarihli ve 2011/240 E., 2015/239 K. sayılı kararı ile; davalılardan Salih E.’ın senetle ilgili işlem yapmadığı, diğer davalı İlhan Ü.’ın ise takip yaparken senet lehtarında hata ettiği, icra takibinin başlatıldığı tarihte üç yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından senedin kambiyo senetlerine özgü icra takibi yoluyla tahsilinin mümkün olduğu, zamanaşımı süresinin 25.08.2009 tarihinde dolduğu, davacının davalılara güvensizliğini belirterek dosyaları geri istediği ve başka avukatlarla çalışmaya başladığı, borçlu tarafından icra takibinin iptaline ilişkin 28.01.2010 tarihinde açılan menfi tespit davasının 17.02.2011 tarihinde kabul edildiği, davacının bu süre boyunca söz konusu senetten dolayı genel haciz yoluyla icra takibini her zaman yapabileceği hâlde bu girişimlerde bulunmadığı, davalılara yanlışlarını düzeltme imkanı tanımadığı, herhangi bir zararın oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 13.11.2018 tarihli ve 2016/2904 E., 2018/10579 K. sayılı kararı ile; “… Dava, müvekkilin vekillerine karşı açmış olduğu tazminat davasıdır. Davacı, davalılara vermiş olduğu vekaletname gereğince takibe konulması için senet teslim ettiğini, davalı avukatların, senet lehdarı davacı olmasına rağmen davacının yetkilisi olduğu şirketi alacaklı göstererek icra takibi başlattıklarını, durumu fark eden takip borçlusunun yasal yollara başvurarak icra takibinin iptaline karar verildiğini, davalı avukatların işlerini gerekli özenle yürütmedikleri için zarara uğradığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, icra dosyasında borçlunun 3. Asliye Ticaret mahkemesine açtığı davanın kabul edilip icra takibinin iptaline ilişkin 17/02/2011 tarihinde karar verildiği, bu kararın verildiği tarih ile davacının davalılardan dosyaları aldığı tarih arasında yaklaşık 1 yıl dört aylık sürenin geçtiği ve bu süre içinde icra dosyasının başka vekillerce takip edildiği, mahkemenin karar verdiği aşamaya kadar da davacının davalılar aleyhine herhangi bir girişimde bulunmadığı 3. Asliye Ticaret Mahkemesindeki davanın açılış tarihinin 28/01/2010 tarihi olduğu, davacının bu süre boyunca söz konusu senetten dolayı genel haciz yoluyla icra takibini her zaman için yapabileceği, yine bu senede dayalı alacak davası da açabileceği halde bu girişimlerde bulunmadığı, güvensizliğini ileri sürerek de davalı vekillerden dosyalarını geri aldığı ve onlara yanlışlarını düzeltme imkanı tanımadığı, senedin halen kayıtsız şartsız borç ikrarını içerir bir belge olması nedeniyle takip imkanının da bulunduğu bu sebeple zarar oluştuğu yönündeki iddianın da haklı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, davacının vekilleri olan davalılara icra takibine konulmak üzere senet teslim ettiği, teslim tarihinde kambiyo senedi vasfında bulunan senedin zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı, davalı avukatlar tarafından senet hamili hususunda hataya düşülerek kambiyo senetlerine mahsus takip başlatıldığı, borçlunun icra hukuk mahkemesine yaptığı şikayeti süreden reddedilmiş ise de daha sonra Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı dava sonucu takibin iptaline karar verildiği anlaşılmakta olup, davacının zamanaşımına uğrayan senedin kambiyo senetlerine mahsus takip yapılamamasından dolayı herhangi bir zararının oluşup oluşmadığı hususun araştırılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2019 tarihli ve 2019/249 E., 2019/295 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, senedin zamanaşımına uğramış olmasının kambiyo senedi vasfını kaybettirmeyeceği, senedin ilamsız icra takibine konu edilmesi durumunda dahi alacaklının kambiyo ilişkisi nedeni ile faiz alacağından mahrum kalmayacağı, bu şekilde davacı açısından zararın oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının avukatları olarak kambiyo senetlerine özgü yolla takip başlatan davalıların yapmış oldukları maddi hata nedeniyle, davacının bu yolla alacağına kavuşamaması neticesinde davacının herhangi bir zararının doğmadığı gerekçesiyle araştırma yapılmasına gerek duyulmaksızın davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet sözleşmesinin açıklanmasında ve avukatın özen borcuna değinmekte yarar bulunmaktadır.
14. Vekâlet sözleşmesi, somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386. maddesinin 1. fıkrasında “Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler” şeklinde tanımlanmıştır.
15. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukukî fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukukî işlemler gerçekleştirmek, özellikle subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçınduran, Türker: Vekalet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35).
16. Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılığında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukukî yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafını mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türüdür.
17. Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de vekâlet sözleşmesi niteliğindedir. Ancak genel bir vekâlet sözleşmesinden farklı olarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince “ücret”, sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukat bu sözleşme ile hukukî yardımda bulunmayı, müvekkil ise yapılan hukukî yardım karşılığında bir ücret ödemeyi üstlenmektedir (Kurtoğlu, Tülin: Akdi Vekalet Ücreti ve Avukatın Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2016, s. 24, 25).
18. Vekâlet sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşme türü olup, vekilin borçlarından biri de özen borcudur. BK’nın 390 maddesi;
“Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir.
Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.
Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur” şeklinde düzenlenmiştir.
19. Borçlar Kanunu’nda vekilin özen borcuna ilişkin sorumluluğun belirlenmesinde, “işçinin mesuliyetine ait hükümlere” gönderme yapılırken, vekilin işçiye oranla daha fazla özen göstermesi gerektiği eleştirileri neticesinde yapılan değişiklikle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) bunun yerine “benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış”ın esas alınacağı kabul edilmiştir (TBK m. 509/3).
20. Avukatlık sözleşmesinde ise avukatın özen borcu, genel bir vekâlet sözleşmesi için BK’nın 390. maddesinden öngörülen özen borcuna göre çok daha ağır ve kapsamlıdır.
21. Gerçekten de Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde yer alan “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler” şeklindeki düzenleme, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle avukatın özen borcuna ilişkin öngörülmüş özel bir hükümdür.
22. Bunun sonucu olarak da, avukatın özen borcuna aykırı davranması, “haklı azil” gibi, ücret talep hakkını dahi ortadan kaldıran, şartları mevcutsa tazminat ödeme yükümlülüğü gerektiren, ağır hukukî sonuçlara bağlanmıştır. Her şeyden önce iş sahibi, özen borcuna aykırı davranan avukatını tek taraflı irade beyanıyla azletmek hak ve yetkisine sahiptir. Haklı olarak azledilen avukat, Avukatlık Kanunu’na göre ücrete hak kazanamadığı gibi, borca aykırı davranışı, müvekkilin zararına neden olmuş ve olayda nedensellik bağı da mevcut ise, müvekkile karşı tazminat ödemekle de karşı karşıya kalmaktadır. Öte yandan, bu borca aykırılık, çoğu zaman meslek kuralları bakımından da disiplin cezasını gerektirmekte, hatta “görevi ihmal” ve “görevi kötüye kullanma” suçları kapsamında avukatın cezai sorumluluğuna da neden olabilmektedir (Kurtoğlu, s. 68).
23. Avukatlık Kanunu ile kabul edilen kriterlere göre, avukatın yüklendiği görevi mesleğin gerektirdiği bilgi ve donanımla, müvekkili ile arasındaki güven ilişkisini daima koruyup onun menfaatlerini önde tutarak dürüstlük ve onur içinde yerine getirmesi gereklidir.
24. Avukat, hukukî yardım görevini yerine getirirken, öncelikle vekâlet konusu işle ilgili maddi ve usul hukukuna ilişkin hak düşürücü ve zamanaşımı gibi, hak kaybı ya da o hakkın kullanılmasına engel olabilecek sürelerin olayda mevcut olup olmadığını incelemeli ve bunun sonucuna göre hareket etmelidir.
25. Müvekkil, özen borcuna aykırı davranan avukata karşı tazminat davası açabilir. Ancak tazminata hükmedilebilmesi için sadece avukatın özen borcuna aykırı davranması, kusurlu olması yeterli değildir. Müvekkilin bundan dolayı bir zarara uğraması ve kusurla zarar arasında da bir illiyet bağı olması gereklidir. Örneğin, temyiz süresini kaçıran bir avukatın, özen borcuna aykırı hareket ettiği, kusurlu olduğu açıktır. Ancak avukat, hükmü temyiz etmiş olsaydı da, müvekkilin bir menfaat elde edemeyecek olması hâlinde, ortada bir zarar bulunmadığından sadece bu nedene dayanarak müvekkil, avukattan tazminat talebinde bulunamaz (Kurtoğlu, Tülin: Sözleşmeden Doğan Davalar, Ankara 2013, s. 29).
26. Avukattan talep edilebilecek tazminat miktarı da, sadece neden olduğu zarar kadar olmalıdır. Ne var ki, Avukatlık Kanunu’nda, Borçlar Kanunu’nda düzenlenen genel vekâlet hükümlerinde olduğu gibi, “zarar” ve bu zararın nasıl hesaplanması gerektiğine ilişkin hükümlere yer verilmemiştir. Bu nedenle zarar ve zarar miktarının tespiti konusunda, Borçlar Kanunu’nun 98. (TBK’nın 114/II) maddesi yollamasıyla haksız fiillerde maddi zararın hesaplanmasına ilişkin kurallar kıyasen uygulanacaktır.
27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının, kendisi adına icra takibi yapılması amacıyla 31.07.2006 keşide ve 25.08.2006 ödeme tarihli 40.000 TL bedelli senedi avukat olan davalılara teslim ettiği, davalıların teslim tarihinde kambiyo senedi vasfında olan senedi 27.07.2009 tarihinde kambiyo senetlerine özgü icra takibine koydukları ancak maddi hata sonucunda takipteki lehtarın davacı olarak değil davacının temsil ettiği şirket olarak gösterildiği, senedin üç yıllık zamanaşımı süresinin 25.08.2009 tarihinde dolması nedeniyle artık kambiyo senetlerine özgü takip ile tahsil imkânının bulunmadığı, 15.10.2009 tarihinde davacının davalılardan dosyaları teslim almak suretiyle davalıları ibra ettiği ve dava dışı avukatlarla çalışmaya başladığı, takip borçlusunun takip lehtarına karşı 28.01.2010 tarihinde açtığı menfi tespit davasının 17.02.2011 tarihinde kabul edildiği hususlarında çekişme bulunmamaktadır. Davacı, davalı avukatların özen borcuna aykırı davranmaları sonucunda anılan senedin kambiyo takibi suretiyle tahsil imkânının kalmaması nedeniyle senet bedeli kadar tazminat talep etmektedir.
28. Yukarıda da ayrıntısıyla açıklandığı üzere, avukat olan davalıların özen borcuna aykırı davranmaları suretiyle senet hamili hususunda hataya düşmeleri ve kısa süre sonra da kambiyo takibine ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi neticesinde davacının sahip olduğu senet yönünden kambiyo takibi hakkını kaybettiği açıktır. Mevcut bir zarar var ise davalıların bu zarardan sorumlu olacağı da çekişme dışıdır. Bununla birlikte Mahkemece, davaya konu senedin kayıtsız şartsız borç ikrarı niteliğini koruduğu, genel haciz yoluyla icra takibi yapılabileceği ve faiz alacağından dahi mahrum kalınmayacağı, bu nedenle zararın olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, Özel Daire bozma kararında da işaret edildiği üzere öncelikle davalıların özen borcuna aykırı davranış sonucu meydana gelen durum nedeniyle davacının bir zararının doğup doğmadığının ayrıntılı şekilde araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının maddi tazminat istemine ilişkin kalemleri açıklaması gerektiği, bu istemlerin bir kısmının temyiz talebinde belirtildiği, bozma yapılırken buna göre hangi kalemlerin istenebileceğinin belirtilmesi gerektiği, bu nedenle direnmenin değişik gerekçeyle bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş anılan hususun yargılamanın sonraki aşamalarında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen sebeplerle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmü atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.12.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 16 üyenin 15’i BOZMA, 1’i se DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01 Aralık 2022 tarihli kararında yer verilmese de, yayım tarihi itibarı ile bkz. GÜNERGÖK, Özcan, Avukatlık Sözleşmesi, 3. Baskı, Ankara, 2013; ADAY, Nejat, Avukatın Sözleşmeden Doğan Hukuki Sorumluluğu, İstanbul, 2016; AYDIN, Murat, Avukatlık Ücreti, 7. Baskı, Ankara, 2020; TURAN FÜHNER, Ezgi, Avukatın Azli ve Haksız Azlin Hukuki Sonuçları, İstanbul, 2020.