KENDİSİNE TEBLİGAT YAPILAMAYAN MAL SAHİBİ BEDELE VE MADDİ HATAYA KARŞI TAPUDAKİ FERAĞ İŞLEMİNDEN İTİBAREN OTUZ GÜNLÜK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇERİSİNDE DAVA AÇABİLİR
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/5-688
Karar No : 2024/238
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 09.11.2021
SAYISI : 2021/1646 E., 2021/1378 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 23.06.2021 tarihli ve 2021/4150 Esas,
2021/9345 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı elatmanın önlenmesi, eski hâle getirme ve ecrimisil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacı asıl ve davalı idare vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı asıl dava dilekçesinde; Manavgat Kadastro Mahkemesinin 2005/12 Esas, 2014/6 Karar sayılı kararı ile Antalya ili Manavgat ilçesi Çolaklı Mahallesi 915 ada 8 parsel sayılı taşınmazın 11.623,26 m2’lik bölümünün muris Mustafa T. mirasçıları adına tescil edildiğini, kendisinin de taşınmazda 1598,18 m2’lik hisseye sahip olduğunu, davaya konu taşınmazın 1992 yılından beri Devlet yolu olarak kullanıldığını, kendilerine kamulaştırma işlemi nedeniyle ödeme yapılmadığını ileri sürerek el atmanın önlenmesine, ecrimisile, taşınmazın eski hâle getirilmesine ve kamulaştırma şerhinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; davaya konu taşınmazın 22.06.1989 tarihli ve 1989/131 sayılı kamu yararı kararı ile 110.000,00 TL bedelle kamulaştırıldığını, kamulaştırma işlemlerinin Antalya 2. Noterliğinin 26.03.1992 tarihli ve 11094 yevmiye numaralı tebligatı ile davacının murisine usulüne uygun olarak tebliğ edildiğini, taşınmaz mülkiyetinin itirazlı olduğunu, kamulaştırma bedelinin Ziraat Bankası Antalya Şubesinin 31.01.1992 tarihli ve 9787 sayılı hesap numarası ile depo edildiğini, usulüne uygun kamulaştırma işlemlerinin yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 02.07.2020 tarihli ve 2019/17 Esas, 2020/117 Karar sayılı kararı ile; davanın kabulü ile dava konusu 915 ada 8 parsel sayılı taşınmazda davacının hissesine tekabül eden 1598,19 m2’lik kısma yapılan müdahalenin men'ine, taşınmazın eski hâline getirilmesine, kararın infazı sırasında yapılan eski hâle getirme masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının ecrimisil talebinin kabulü ile 25.570,24 TL toplam ecrimisil bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar kesinleştiğinde davacı hissesi üzerinde bulunan kamulaştırma şerhinin kaldırılmasına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı asıl ve davalı idare vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 28.12.2020 tarihli ve 2020/987 Esas, 2020/1050 Karar sayılı kararı ile; dava konusu 915 ada 8 parsel sayılı taşınmaza davalı tarafından yol yapılmak suretiyle kamulaştırma olmaksızın fiilen el atıldığı, dava konusu taşınmazın mülkiyetinin çekişmeli olduğu, Manavgat Kadastro Mahkemesinin 30.04.2014 tarihli ve 2005/12 Esas, 2014/76 Karar sayılı kararı ile çekişmenin sona erdiği ve hükmün Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, davalı kurumca dava konusu yerin daha önceden kamulaştırıldığı iddiasında bulunulduğu, kamulaştırma evrakının davacının murisi Mustafa T.'nın eşine aynı konutta tebliğ edildiği, davacı murisinin tezyidi bedel davası açtığı ve dava sırasında vefat ettiği, mirasçılarının davayı takip edebilmesi için tebligat çıkartılması gerekirken dosyanın işlemden kaldırıldığı ve 3 ay içerisinde yenilenmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, kamulaştırma evraklarının incelenmesinde kamulaştırma bedelinin 110.000.000 TL olarak belirlendiği ancak bankaya 109.450.000 TL olarak yatırıldığı ve yatırılan paranın yapılan araştırmada hesapta bulunduğunun tespit edilemediği, ilk derece mahkemesince davacının hissesine yönelik olarak müdahalenin men'ine karar verilmesinin infazda tereddüt yaratacağı, dilekçe mahiyeti ve ıslah edilen miktar dikkate alındığında taşınmazın bütününe yönelik müdahalenin önlenmesine karar verilmesinin gerektiği, vekâlet ücretinin el atılan kısmın değeri, ecrimisil ve eski hâle getirme miktarları toplamı üzerinden takdiri gerekirken sadece taşınmaz değeri üzerinden vekâlet ücreti verilmesinin hatalı olduğu, ecrisimil hesabının usulüne uygun şekilde yapıldığı, ecrimisil bedellerine ıslah talebi dikkate alınarak ait olduğu dönemden başlamak üzere yasal faiz işletilmesi gerekirken, dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle; davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı Hüseyin T.'nın istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile dava konusu 915 ada 8 parsel sayılı taşınmaza yol yapmak suretiyle yapılan müdahalenin men'ine, taşınmazın eski hâline getirilmesine, kararın infazı sırasında yapılan eski hâle getirme masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fen bilirkişi raporu ve ekindeki krokinin kararın eki sayılmasına, davacının ecrimisil talebinin kabulü ile 25.570,24 TL toplam ecrimisil bedelinin ait olduğu dönemden başlamak üzere işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar kesinleştiğinde davacı hissesi üzerinde bulunan kamulaştırma şerhinin kaldırılmasına karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Yapılan incelemede; dava konusu taşınmazın 1965 yılında yapılan kadastro ile 13.750,00 m2 olarak davacının murisi Mustafa T. adına tespit edildiği, yapılan kadastro tespitine itiraz sonucu Manavgat Kadastro Mahkemesinde davalı olduğu, 22/06/1989 tarih ve 1989/131 sayılı Kamu Yararı kararı davalı idarece kamulaştırıldığı, kamulaştırmanın Antalya 2. Noterliğinin 28.04.1992 tarih ve 11094 yevmiye numaralı tebligat ile tespit maliki Mustafa T.’nın aynı çatı altında oturan eşi Gülsüm T.’ya tebliğ edildiği, malik Mustafa T.’nın tezyidi bedel davası açtığı, 18.04.2016 tarihinde kesinleşen Manavgat Kadastro Mahkemesinin 30/04/2014 Tarih 2005/12 Esas, 2014/76 Karar sayılı kararı ile taşınmazın 11.623,26 m2 olarak Mustafa T. mirasçıları adına tescil edildiği, kalan kısmının orman vasfıyla ifraz edildiği anlaşıldığından, dava konusu taşınmaza ilişkin kesinleşmiş geçerli bir kamulaştırma işlemi bulunması nedeniyle açılan davanın reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karardaki gerekçe ile oy çokluğu ile direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı idare vekili, dava konusu taşınmazın usulüne uygun şekilde kamulaştırıldığını, kabul ve ikrar anlamına gelmemek üzere dava açma süresinin geçtiğini, davacı tarafın talebine ilişkin olarak hukuki yarar bulunmadığını, sadece tazminat talebinde bulunulabileceğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı el atmanın önlenmesi, ecrimisil ve eski hâle getirme istemine ilişkin eldeki davada, kesinleşmiş bir kamulaştırma işleminin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 35 inci maddesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683 üncü maddesi, 16.05.1956 tarihli ve 1956/1 Esas, 1956/6 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı,
2. Değerlendirme
1. Konunun açıklığa kavuşturulması için öncelikle kamulaştırmasız el atma kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
2. Kamulaştırmasız el atma müessesesi, kamulaştırma yetkisi bulunan bir idari makamın Anayasaya ve kanunlara uygun işlemleri oluşturmaksızın bir kişinin malına kalıcı olarak el koyması ve onun üzerinde bir yapı ya da tesis yapması yahut o taşınmazı bir hizmete özgülemesi suretiyle mal sahibinin taşınmazı dilediği gibi kullanmasına engel olması hâlidir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 646). Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve kanunlara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız el atmada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir.
3. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz.
4. Anayasada modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejimi öngörmektedir.
5. Anayasanın, “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35 inci maddesi: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” düzenlemesini getirmiştir. 35 inci maddede mülkiyet hakkı üç aşamalı bir anlatımla açıklanmıştır:
6. Birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” denilerek bu hakkın varlığı anayasal bir hak olarak saptanmıştır. Böyle bir hak sahibi mülkiyetinde olan şeyi dilediği gibi kullanabilir, ona sahip olabilir. Başkalarının o şeye el koyması durumunda onun el koymasının önlenmesini ve bu hakkının korunmasını dava yolu ile isteyebilir. Mülkiyet hakkının bu görünümü kural olarak sınırsız ve kısıtlamasızdır. Kutsal, sınırlamasız ve kısıtlamasız görünen bu hak anılan maddenin 2 ve 3 üncü fıkraları ile genel bir sınırlamaya bağlı kılınmıştır.
7. İkinci fıkra uyarınca: “Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir”. Demek ki kamu yararı olan yerde veya bu amaçla kullanma gereksiniminde mülkiyet hakkı sınırlanabilir. Ancak bu sınırlama da kanunla yapılabilir. Kanunsuz olarak burada kamu yararı vardır, denilerek herhangi bir kamu kurumu veya tüzel kişisi mülkiyet hakkına herhangi bir sınırlama koyamaz. Öyle ise bu fıkranın içeriğine göre ancak kamu yararı bulunduğu durumlarda ve kanuna tutunarak sınırlama yapılabilir, yasal bir dayanak olmadan kamu yararı olsa bile mülkiyet hakkına el uzatılamaz. Kanunun olanak tanıdığı yerde de kamu yararı bulunmalıdır.
8. Anayasanın 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında kastedilen kamu yararı nedeniyle mülkiyet hakkının sınırlanması, 46 ncı maddede “Kamulaştırma” olarak ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan madde; “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hâllerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hâllerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her hâlde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır” hükmünü içermektedir.
9. Ancak anılan maddede öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte ve karşılığı ödenmek suretiyle malikin malı elinden zorla alınmaktadır.
10. Anayasanın 35 inci maddesinin üçüncü fıkrası, mülkiyet hakkına bir sınırlama daha koymuştur. Bu fıkrada, “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ifadeleriyle, mülkiyet hakkı sahibine kendi kendini sınırlaması koşulunun ne olduğunu göstermiştir.
11. Dikkat edilecek olursa; Anayasa’da mal sahibinin kullanma hakkı, 35 inci maddenin ikinci fıkrasında “kamu yararı”, üçüncü fıkrasında “toplum yararı” ile sınırlanmış ise de; her iki durumda da, taşınmazın mülkiyetine el uzatılamamakta, sadece kullanma hakkının hangi sınırlarla bağlı olduğu ifade edilmektedir.
12. Yine Anayasanın “mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını” içeren 35 inci maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683 üncü maddesi hükümlerinin birlikte incelenmesinden varılan sonuç, Türk hukukunda mülkiyet hakkının sosyal (modern) mülkiyet anlayışıyla düzenlenmiş olduğudur.
13. Türk Kanunu Medenisi ve bu Kanunu ilga eden 4721 sayılı Kanun'un Dördüncü Kitabında öncelikle mülkiyet hakkı düzenlenmiş; ne var ki 683 üncü madde (Türk Kanunu Medenisi md. 618) ile bir tanım verilmemiş, sağladığı yetkilerin belirtilmesiyle yetinilmiştir.
14. 4721 sayılı Kanun’un “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683 üncü maddesinde; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü bulunmaktadır.
15. 4721 sayılı Kanun’un 683 üncü maddesi uyarınca malik, eşya üzerinde ancak hukuk düzeninin sınırları içinde tasarruf edebilecektir. Dolayısıyla mülkiyet, kişilere, eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlamakla birlikte, ödevler de yükleyen bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hak, malikin gerek yetkilerini ve gerekse komşularla topluma karşı olan ödevlerini kapsamakta, böylece mülkiyetin özü, yetki ve ödevlerden oluşmaktadır.
16. Mülkiyet hakkının olumlu içeriğine göre malik, eşyayı eylemli olarak dilediğince kullanma, ondan ve semerelerinden yararlanma, eşyayı zilyedinde bulundurma, satış, bağışlama, nesnel haklar kurma, kişisel haklarla sınırlama gibi, eşya üzerinde dilediğince tasarrufta bulunma yetkileriyle donatılmıştır.
17. Malikin eşya üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş bulunmaktadır. 4721 sayılı Kanun'un 683 üncü maddesine göre malik, eşyayı hukuka aykırı olarak elinde bulunduran ya da eşyaya el koyan kişilerden onun geri verilmesini isteyebileceği gibi, yine hukuka aykırı olarak zilyetliğine yapılan el koymaların önlenmesini, taşkınlıkların giderilmesini de isteme hakkına sahiptir.
18. Bu suretle, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin müeyyidesi olan dava hakları malike tanınarak mülkiyet korunmuştur. Kanunun deyimiyle, “istihkak ve el atmanın önlenmesi” istemleri mülkiyet hakkından doğup, varlıklarını mülkiyet hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı olarak sürdürürler.
19. Mülkiyet hakkının içeriğine giren ödevler ise; yapmama, katlanma ve yapma ödevleridir. Komşuluk hukukuna ilişkin ödevler yapmama ödevine, kar, yağmur ve tutulamayan kaynak sularını kabule zorunluluk katlanma ödevine, taşınmaz mallar için vergi, resim ve harç ödeme yükümlülüğü de yapma ödevine örnek olarak gösterilebilir.
20. Bütün bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur; mülkiyet, bireylerin bir şey üzerindeki egemenliği demektir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 828).
21. Dolayısıyla 16.5.1956 tarihli ve 1956/1 Esas, 1956/6 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilir.
22. Bu aşamada 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nu yürürlükten kaldıran ve 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun ilgili hükümlerinin açıklanması gerekmektedir.
23. 2942 sayılı Kanun'un 05.05.2001 tarihinde 4650 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi 25/1 inci maddesinde "Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan tebligatla başlar" hükmü öngörülmüştür.
24. Kanun koyucunun kamulaştırmada özel bir önem gösterdiği tebligatın ne şekilde yapılacağı 13 üncü maddede açıklanmış, prensip itibariyle doğrudan doğruya ve mal sahibinin tespit olunan adresine noter vasıtasıyla tebligat yapılması esası kabul edilmiştir. İdare tarafından noter vasıtası ile yapılacak olan tebligata; kamulaştırması kararlaştırılan taşınmazın kamulaştırılmasına esas uygun ölçekli bir plan ya da krokisi, kamulaştırma kararı, idarece takdir olunan kıymeti, kamulaştırma karşılığının veya ilk taksidinin milli bankalardan birine hak sahibi adına yatırıldığına dair belge, kamulaştırmanın hangi idare yararına yapıldığı ve açılacak davalarda husumetin kime yöneltileceği hususlarına ilişki belgeler eklenmelidir.
25. 2942 sayılı Kanun'un “Dava hakkı” başlığı altında düzenlenen 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında ise “Kamulaştırılacak taşınmaz malın sahibi, zilyedi ve diğer ilgililer noter veya köy ihtiyar kurulu aracılığıyla yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılmayanlara tebligat yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden veya köy odasına asılmak suretiyle yapılan ilan süresinin bitiminden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda ve takdir olunan bedel ile maddi hatalara karşı da adli yargıda dava açabilecekleri” hükmü öngörülmüştür.
26. Bu hâliyle, mal sahibi yönünden açılacak davalarda, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin başlangıcına; ilke olarak, mal sahibinin hakkını dava edebilir duruma geldiği tebliğ tarihinin esas alınması gerektiği açıktır. Anılan ilkeye tek istisna, 24.06.1994 tarihli ve 1993/3 Esas, 1994/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile getirilmiştir. Anılan kararda, mal sahibine daha önce kamulaştırma işlemi ile ilgili yasaya uygun bir bildirim yapılmamış olması hâlinde, Kamulaştırma Kanunu’nun 14 üncü maddesinde öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihte başlayacağı esası benimsenmiştir.
27. Açıklanan yasal durum çerçevesinde; mal sahibi takdir edilen bedele ve maddi hatalara karşı kamulaştırma işlemi tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden, yasaya uygun bir tebligat yapılmamış ise tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihten itibaren ancak 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir.
28. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazın 1965 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 13.750 m2 yüzölçümü ile davacının murisi olan Mustafa T. adına tespitinin yapıldığı, kadastro tespitine itiraz sonucu taşınmazın Manavgat Kadastro Mahkemesinde davalı olduğu, taşınmazın idare tarafından hizmete açılan Antalya-Alanya Devlet yolu güzergahında kalması nedeniyle 22.06.1989 tarihli ve 1989/131 sayılı kamu yararı kararına dayanılarak kamulaştırma işlemine tabi tutulduğu anlaşılmıştır.
29. Kamulaştırma işlemi, Antalya 2. Noterliğinin 28.04.1992 tarihli tebligatı ile tespit maliki Mustafa T.'nın aynı çatı altında oturan eşi Gülsüm T.'ya tebliğ edilmiş, malik Mustafa T. tarafından 25.05.1992 tarihinde taşınmazın arsa niteliğinde olduğu iddiasıyla tezyidi bedel davası açılmış, yapılan yargılama sonucunda dosyanın işlemden kaldırılmasına müteakip 3 ay içerisinde yenilenmemesi nedeniyle 07.05.1998 tarihinde tezyidi bedel davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
30. Manavgat Kadastro Mahkemesinin 2005/12 Esas, 2014/76 Karar sayılı kararı ile taşınmazın 11.623,26 m2'lik bölümünün muris Mustafa T. mirasçıları adına payları oranında, kalan bölümünün ise orman olarak Hazine adına tesciline karar verilmiş ve verilen karar Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle 18.04.2016 tarihinde kesinleşmiştir.
31. Hâl böyle olunca dava konusu taşınmaz yönünden kesinleşmiş geçerli bir kamulaştırma işlemi bulunduğu sonucuna varılmakla Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı idare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
15.05.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
KENDİSİNE TEBLİGAT YAPILAMAYAN MAL SAHİBİ BEDELE VE MADDİ HATAYA KARŞI TAPUDAKİ FERAĞ İŞLEMİNDEN İTİBAREN OTUZ GÜNLÜK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇERİSİNDE DAVA AÇABİLİR
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/5-688
Karar No : 2024/238
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 09.11.2021
SAYISI : 2021/1646 E., 2021/1378 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 23.06.2021 tarihli ve 2021/4150 Esas,
2021/9345 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı elatmanın önlenmesi, eski hâle getirme ve ecrimisil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacı asıl ve davalı idare vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı asıl dava dilekçesinde; Manavgat Kadastro Mahkemesinin 2005/12 Esas, 2014/6 Karar sayılı kararı ile Antalya ili Manavgat ilçesi Çolaklı Mahallesi 915 ada 8 parsel sayılı taşınmazın 11.623,26 m2’lik bölümünün muris Mustafa T. mirasçıları adına tescil edildiğini, kendisinin de taşınmazda 1598,18 m2’lik hisseye sahip olduğunu, davaya konu taşınmazın 1992 yılından beri Devlet yolu olarak kullanıldığını, kendilerine kamulaştırma işlemi nedeniyle ödeme yapılmadığını ileri sürerek el atmanın önlenmesine, ecrimisile, taşınmazın eski hâle getirilmesine ve kamulaştırma şerhinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; davaya konu taşınmazın 22.06.1989 tarihli ve 1989/131 sayılı kamu yararı kararı ile 110.000,00 TL bedelle kamulaştırıldığını, kamulaştırma işlemlerinin Antalya 2. Noterliğinin 26.03.1992 tarihli ve 11094 yevmiye numaralı tebligatı ile davacının murisine usulüne uygun olarak tebliğ edildiğini, taşınmaz mülkiyetinin itirazlı olduğunu, kamulaştırma bedelinin Ziraat Bankası Antalya Şubesinin 31.01.1992 tarihli ve 9787 sayılı hesap numarası ile depo edildiğini, usulüne uygun kamulaştırma işlemlerinin yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 02.07.2020 tarihli ve 2019/17 Esas, 2020/117 Karar sayılı kararı ile; davanın kabulü ile dava konusu 915 ada 8 parsel sayılı taşınmazda davacının hissesine tekabül eden 1598,19 m2’lik kısma yapılan müdahalenin men'ine, taşınmazın eski hâline getirilmesine, kararın infazı sırasında yapılan eski hâle getirme masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının ecrimisil talebinin kabulü ile 25.570,24 TL toplam ecrimisil bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar kesinleştiğinde davacı hissesi üzerinde bulunan kamulaştırma şerhinin kaldırılmasına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı asıl ve davalı idare vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 28.12.2020 tarihli ve 2020/987 Esas, 2020/1050 Karar sayılı kararı ile; dava konusu 915 ada 8 parsel sayılı taşınmaza davalı tarafından yol yapılmak suretiyle kamulaştırma olmaksızın fiilen el atıldığı, dava konusu taşınmazın mülkiyetinin çekişmeli olduğu, Manavgat Kadastro Mahkemesinin 30.04.2014 tarihli ve 2005/12 Esas, 2014/76 Karar sayılı kararı ile çekişmenin sona erdiği ve hükmün Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, davalı kurumca dava konusu yerin daha önceden kamulaştırıldığı iddiasında bulunulduğu, kamulaştırma evrakının davacının murisi Mustafa T.'nın eşine aynı konutta tebliğ edildiği, davacı murisinin tezyidi bedel davası açtığı ve dava sırasında vefat ettiği, mirasçılarının davayı takip edebilmesi için tebligat çıkartılması gerekirken dosyanın işlemden kaldırıldığı ve 3 ay içerisinde yenilenmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, kamulaştırma evraklarının incelenmesinde kamulaştırma bedelinin 110.000.000 TL olarak belirlendiği ancak bankaya 109.450.000 TL olarak yatırıldığı ve yatırılan paranın yapılan araştırmada hesapta bulunduğunun tespit edilemediği, ilk derece mahkemesince davacının hissesine yönelik olarak müdahalenin men'ine karar verilmesinin infazda tereddüt yaratacağı, dilekçe mahiyeti ve ıslah edilen miktar dikkate alındığında taşınmazın bütününe yönelik müdahalenin önlenmesine karar verilmesinin gerektiği, vekâlet ücretinin el atılan kısmın değeri, ecrimisil ve eski hâle getirme miktarları toplamı üzerinden takdiri gerekirken sadece taşınmaz değeri üzerinden vekâlet ücreti verilmesinin hatalı olduğu, ecrisimil hesabının usulüne uygun şekilde yapıldığı, ecrimisil bedellerine ıslah talebi dikkate alınarak ait olduğu dönemden başlamak üzere yasal faiz işletilmesi gerekirken, dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle; davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı Hüseyin T.'nın istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile dava konusu 915 ada 8 parsel sayılı taşınmaza yol yapmak suretiyle yapılan müdahalenin men'ine, taşınmazın eski hâline getirilmesine, kararın infazı sırasında yapılan eski hâle getirme masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fen bilirkişi raporu ve ekindeki krokinin kararın eki sayılmasına, davacının ecrimisil talebinin kabulü ile 25.570,24 TL toplam ecrimisil bedelinin ait olduğu dönemden başlamak üzere işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar kesinleştiğinde davacı hissesi üzerinde bulunan kamulaştırma şerhinin kaldırılmasına karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Yapılan incelemede; dava konusu taşınmazın 1965 yılında yapılan kadastro ile 13.750,00 m2 olarak davacının murisi Mustafa T. adına tespit edildiği, yapılan kadastro tespitine itiraz sonucu Manavgat Kadastro Mahkemesinde davalı olduğu, 22/06/1989 tarih ve 1989/131 sayılı Kamu Yararı kararı davalı idarece kamulaştırıldığı, kamulaştırmanın Antalya 2. Noterliğinin 28.04.1992 tarih ve 11094 yevmiye numaralı tebligat ile tespit maliki Mustafa T.’nın aynı çatı altında oturan eşi Gülsüm T.’ya tebliğ edildiği, malik Mustafa T.’nın tezyidi bedel davası açtığı, 18.04.2016 tarihinde kesinleşen Manavgat Kadastro Mahkemesinin 30/04/2014 Tarih 2005/12 Esas, 2014/76 Karar sayılı kararı ile taşınmazın 11.623,26 m2 olarak Mustafa T. mirasçıları adına tescil edildiği, kalan kısmının orman vasfıyla ifraz edildiği anlaşıldığından, dava konusu taşınmaza ilişkin kesinleşmiş geçerli bir kamulaştırma işlemi bulunması nedeniyle açılan davanın reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karardaki gerekçe ile oy çokluğu ile direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı idare vekili, dava konusu taşınmazın usulüne uygun şekilde kamulaştırıldığını, kabul ve ikrar anlamına gelmemek üzere dava açma süresinin geçtiğini, davacı tarafın talebine ilişkin olarak hukuki yarar bulunmadığını, sadece tazminat talebinde bulunulabileceğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı el atmanın önlenmesi, ecrimisil ve eski hâle getirme istemine ilişkin eldeki davada, kesinleşmiş bir kamulaştırma işleminin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 35 inci maddesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683 üncü maddesi, 16.05.1956 tarihli ve 1956/1 Esas, 1956/6 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı,
2. Değerlendirme
1. Konunun açıklığa kavuşturulması için öncelikle kamulaştırmasız el atma kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
2. Kamulaştırmasız el atma müessesesi, kamulaştırma yetkisi bulunan bir idari makamın Anayasaya ve kanunlara uygun işlemleri oluşturmaksızın bir kişinin malına kalıcı olarak el koyması ve onun üzerinde bir yapı ya da tesis yapması yahut o taşınmazı bir hizmete özgülemesi suretiyle mal sahibinin taşınmazı dilediği gibi kullanmasına engel olması hâlidir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 646). Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve kanunlara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız el atmada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir.
3. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz.
4. Anayasada modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejimi öngörmektedir.
5. Anayasanın, “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35 inci maddesi: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” düzenlemesini getirmiştir. 35 inci maddede mülkiyet hakkı üç aşamalı bir anlatımla açıklanmıştır:
6. Birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” denilerek bu hakkın varlığı anayasal bir hak olarak saptanmıştır. Böyle bir hak sahibi mülkiyetinde olan şeyi dilediği gibi kullanabilir, ona sahip olabilir. Başkalarının o şeye el koyması durumunda onun el koymasının önlenmesini ve bu hakkının korunmasını dava yolu ile isteyebilir. Mülkiyet hakkının bu görünümü kural olarak sınırsız ve kısıtlamasızdır. Kutsal, sınırlamasız ve kısıtlamasız görünen bu hak anılan maddenin 2 ve 3 üncü fıkraları ile genel bir sınırlamaya bağlı kılınmıştır.
7. İkinci fıkra uyarınca: “Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir”. Demek ki kamu yararı olan yerde veya bu amaçla kullanma gereksiniminde mülkiyet hakkı sınırlanabilir. Ancak bu sınırlama da kanunla yapılabilir. Kanunsuz olarak burada kamu yararı vardır, denilerek herhangi bir kamu kurumu veya tüzel kişisi mülkiyet hakkına herhangi bir sınırlama koyamaz. Öyle ise bu fıkranın içeriğine göre ancak kamu yararı bulunduğu durumlarda ve kanuna tutunarak sınırlama yapılabilir, yasal bir dayanak olmadan kamu yararı olsa bile mülkiyet hakkına el uzatılamaz. Kanunun olanak tanıdığı yerde de kamu yararı bulunmalıdır.
8. Anayasanın 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında kastedilen kamu yararı nedeniyle mülkiyet hakkının sınırlanması, 46 ncı maddede “Kamulaştırma” olarak ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan madde; “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hâllerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hâllerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her hâlde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır” hükmünü içermektedir.
9. Ancak anılan maddede öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte ve karşılığı ödenmek suretiyle malikin malı elinden zorla alınmaktadır.
10. Anayasanın 35 inci maddesinin üçüncü fıkrası, mülkiyet hakkına bir sınırlama daha koymuştur. Bu fıkrada, “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ifadeleriyle, mülkiyet hakkı sahibine kendi kendini sınırlaması koşulunun ne olduğunu göstermiştir.
11. Dikkat edilecek olursa; Anayasa’da mal sahibinin kullanma hakkı, 35 inci maddenin ikinci fıkrasında “kamu yararı”, üçüncü fıkrasında “toplum yararı” ile sınırlanmış ise de; her iki durumda da, taşınmazın mülkiyetine el uzatılamamakta, sadece kullanma hakkının hangi sınırlarla bağlı olduğu ifade edilmektedir.
12. Yine Anayasanın “mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını” içeren 35 inci maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683 üncü maddesi hükümlerinin birlikte incelenmesinden varılan sonuç, Türk hukukunda mülkiyet hakkının sosyal (modern) mülkiyet anlayışıyla düzenlenmiş olduğudur.
13. Türk Kanunu Medenisi ve bu Kanunu ilga eden 4721 sayılı Kanun'un Dördüncü Kitabında öncelikle mülkiyet hakkı düzenlenmiş; ne var ki 683 üncü madde (Türk Kanunu Medenisi md. 618) ile bir tanım verilmemiş, sağladığı yetkilerin belirtilmesiyle yetinilmiştir.
14. 4721 sayılı Kanun’un “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683 üncü maddesinde; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü bulunmaktadır.
15. 4721 sayılı Kanun’un 683 üncü maddesi uyarınca malik, eşya üzerinde ancak hukuk düzeninin sınırları içinde tasarruf edebilecektir. Dolayısıyla mülkiyet, kişilere, eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlamakla birlikte, ödevler de yükleyen bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hak, malikin gerek yetkilerini ve gerekse komşularla topluma karşı olan ödevlerini kapsamakta, böylece mülkiyetin özü, yetki ve ödevlerden oluşmaktadır.
16. Mülkiyet hakkının olumlu içeriğine göre malik, eşyayı eylemli olarak dilediğince kullanma, ondan ve semerelerinden yararlanma, eşyayı zilyedinde bulundurma, satış, bağışlama, nesnel haklar kurma, kişisel haklarla sınırlama gibi, eşya üzerinde dilediğince tasarrufta bulunma yetkileriyle donatılmıştır.
17. Malikin eşya üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş bulunmaktadır. 4721 sayılı Kanun'un 683 üncü maddesine göre malik, eşyayı hukuka aykırı olarak elinde bulunduran ya da eşyaya el koyan kişilerden onun geri verilmesini isteyebileceği gibi, yine hukuka aykırı olarak zilyetliğine yapılan el koymaların önlenmesini, taşkınlıkların giderilmesini de isteme hakkına sahiptir.
18. Bu suretle, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin müeyyidesi olan dava hakları malike tanınarak mülkiyet korunmuştur. Kanunun deyimiyle, “istihkak ve el atmanın önlenmesi” istemleri mülkiyet hakkından doğup, varlıklarını mülkiyet hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı olarak sürdürürler.
19. Mülkiyet hakkının içeriğine giren ödevler ise; yapmama, katlanma ve yapma ödevleridir. Komşuluk hukukuna ilişkin ödevler yapmama ödevine, kar, yağmur ve tutulamayan kaynak sularını kabule zorunluluk katlanma ödevine, taşınmaz mallar için vergi, resim ve harç ödeme yükümlülüğü de yapma ödevine örnek olarak gösterilebilir.
20. Bütün bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur; mülkiyet, bireylerin bir şey üzerindeki egemenliği demektir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 828).
21. Dolayısıyla 16.5.1956 tarihli ve 1956/1 Esas, 1956/6 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilir.
22. Bu aşamada 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nu yürürlükten kaldıran ve 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun ilgili hükümlerinin açıklanması gerekmektedir.
23. 2942 sayılı Kanun'un 05.05.2001 tarihinde 4650 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi 25/1 inci maddesinde "Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan tebligatla başlar" hükmü öngörülmüştür.
24. Kanun koyucunun kamulaştırmada özel bir önem gösterdiği tebligatın ne şekilde yapılacağı 13 üncü maddede açıklanmış, prensip itibariyle doğrudan doğruya ve mal sahibinin tespit olunan adresine noter vasıtasıyla tebligat yapılması esası kabul edilmiştir. İdare tarafından noter vasıtası ile yapılacak olan tebligata; kamulaştırması kararlaştırılan taşınmazın kamulaştırılmasına esas uygun ölçekli bir plan ya da krokisi, kamulaştırma kararı, idarece takdir olunan kıymeti, kamulaştırma karşılığının veya ilk taksidinin milli bankalardan birine hak sahibi adına yatırıldığına dair belge, kamulaştırmanın hangi idare yararına yapıldığı ve açılacak davalarda husumetin kime yöneltileceği hususlarına ilişki belgeler eklenmelidir.
25. 2942 sayılı Kanun'un “Dava hakkı” başlığı altında düzenlenen 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında ise “Kamulaştırılacak taşınmaz malın sahibi, zilyedi ve diğer ilgililer noter veya köy ihtiyar kurulu aracılığıyla yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılmayanlara tebligat yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden veya köy odasına asılmak suretiyle yapılan ilan süresinin bitiminden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda ve takdir olunan bedel ile maddi hatalara karşı da adli yargıda dava açabilecekleri” hükmü öngörülmüştür.
26. Bu hâliyle, mal sahibi yönünden açılacak davalarda, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin başlangıcına; ilke olarak, mal sahibinin hakkını dava edebilir duruma geldiği tebliğ tarihinin esas alınması gerektiği açıktır. Anılan ilkeye tek istisna, 24.06.1994 tarihli ve 1993/3 Esas, 1994/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile getirilmiştir. Anılan kararda, mal sahibine daha önce kamulaştırma işlemi ile ilgili yasaya uygun bir bildirim yapılmamış olması hâlinde, Kamulaştırma Kanunu’nun 14 üncü maddesinde öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihte başlayacağı esası benimsenmiştir.
27. Açıklanan yasal durum çerçevesinde; mal sahibi takdir edilen bedele ve maddi hatalara karşı kamulaştırma işlemi tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden, yasaya uygun bir tebligat yapılmamış ise tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihten itibaren ancak 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir.
28. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazın 1965 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 13.750 m2 yüzölçümü ile davacının murisi olan Mustafa T. adına tespitinin yapıldığı, kadastro tespitine itiraz sonucu taşınmazın Manavgat Kadastro Mahkemesinde davalı olduğu, taşınmazın idare tarafından hizmete açılan Antalya-Alanya Devlet yolu güzergahında kalması nedeniyle 22.06.1989 tarihli ve 1989/131 sayılı kamu yararı kararına dayanılarak kamulaştırma işlemine tabi tutulduğu anlaşılmıştır.
29. Kamulaştırma işlemi, Antalya 2. Noterliğinin 28.04.1992 tarihli tebligatı ile tespit maliki Mustafa T.'nın aynı çatı altında oturan eşi Gülsüm T.'ya tebliğ edilmiş, malik Mustafa T. tarafından 25.05.1992 tarihinde taşınmazın arsa niteliğinde olduğu iddiasıyla tezyidi bedel davası açılmış, yapılan yargılama sonucunda dosyanın işlemden kaldırılmasına müteakip 3 ay içerisinde yenilenmemesi nedeniyle 07.05.1998 tarihinde tezyidi bedel davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
30. Manavgat Kadastro Mahkemesinin 2005/12 Esas, 2014/76 Karar sayılı kararı ile taşınmazın 11.623,26 m2'lik bölümünün muris Mustafa T. mirasçıları adına payları oranında, kalan bölümünün ise orman olarak Hazine adına tesciline karar verilmiş ve verilen karar Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle 18.04.2016 tarihinde kesinleşmiştir.
31. Hâl böyle olunca dava konusu taşınmaz yönünden kesinleşmiş geçerli bir kamulaştırma işlemi bulunduğu sonucuna varılmakla Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı idare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
15.05.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.