KİRA ALACAĞI SÖZLEŞMEYE GÖRE BELİRLENİRKEN ECRİMİSİL RAYİCE GÖRE HESAPLANACAĞINDAN VERİLEN KARARLAR BİRBİRLERİNE KARŞI KESİN HÜKÜM DAHİ TEŞKİL EDEMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/1-235
Karar No : 2024/195
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 02.02.2016
SAYISI : 2015/966 E., 2016/115 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 06.10.2015 tarihli ve 2015/10568 Esas,
2015/11514 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizliğe ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili, Van ili, Merkez ilçe, Ş. Mahallesinde bulunan ve kayyım tarafından idare edilen 65 ada 27 ve 28 parsel sayılı taşınmazların toplam 1410 m2'lik kısmının davalı tarafından haksız kullanılması nedeniyle Defterdarlık Kayyım Bürosu Başkanlığınca 10.09.2010 ile 15.08.2011 tarihleri arasındaki kullanım bedeli olarak tespit ve takdir edilen toplam 11.754,84 TL ecrimisilin ödenmesi için davalıya bildirimde bulunulduğunu, davalı tarafından ödeme yapılmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 11.754,84 TL ecrimisilin 15.08.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı
5. Davalı vekili, müvekkilinin davaya konu taşınmazı ihale neticesinde davalı idare ile aralarında yapmış oldukları 11.09.2009 tarihli kira sözleşmesine dayalı olarak ve devam eden iki yılda da aynı şekilde ihaleleri devralması nedeniyle kullanmaya devam ettiğini, taşınmazı haksız işgal etmediğini, bu nedenle ecrimisilden bahsedilemeyeceğini, olsa olsa sözleşmenin 17 nci maddesinde kararlaştırılan "her gün için, cari yıl kira bedelinin yüzde biri oranında ceza" kesilebileceğini, bu durumda da fahiş ceza öngörülmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Kararı
6. Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.11.2013 tarihli ve 2012/594 Esas, 2013/581 Karar sayılı birinci kararı ile; davacı tarafından haksız işgal nedeni ile ecrimisil talebinde bulunulmuş ise de Milli Emlak Müdürlüğünden gelen 26.09.2012 tarihli belgede ecrimisil talep edilen dönemde taşınmazın davalıya kiralandığının belirtildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 4 üncü maddesi gereğince kiralanan taşınmazların, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na göre ilâmsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil tüm uyuşmazlıklar ile bu davalara karşı açılan davalara bakmakta görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde ve talep hâlinde dosyanın yetkili ve görevli Van Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 06.11.2014 tarihli ve 2014/14198 Esas, 2014/17012 Karar sayılı kararı ile; başvurma harcı ve peşin harç alınmaksızın yargılamaya davaya devam edilemeyeceği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
8. Mahkemenin bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu verilen 26.02.2015 tarihli ve 2014/306 Esas, 2015/122 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak ecrimisil talep edilen dönemde kira ilişkisinin olmadığı kabul edilse dahi, taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin bir yıl olduğu ve 05.10.2010 tarihinde bir yıllık sürenin dolduğu, bununla birlikte 15.06.2011 tarihine kadar davalı tarafından taşınmazın kullanılmaya devam edildiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 327 nci maddesine göre taraflar arasında açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisinin sürdürülmesi hâlinde kira sözleşmesinin belirsiz süreli kira sözleşmesine dönüşeceği, bu hâliyle de uyuşmazlığa bakmaya görevli mahkemenin yine sulh hukuk mahkemeleri olduğu gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde talep hâlinde dosyanın yetkili ve görevli Van Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 06.10.2015 tarihli ve 2015/10568 Esas, 2015/11514 Karar sayılı kararı ile; “… Dava, mülkiyet hakkına dayalı ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kira ilişkisinden söz edilmek ve davanın sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği belirtilmek suretiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Ne var ki, eldeki dava, davalının çekişme konusu taşınmazı fuzulen işgal ettiğinden bahisle açıldığına göre; anılan isteğin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerinden kaynaklandığı ve uyuşmazlığın çözümünün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 2/1. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesinin görevinde bulunduğu kuşkusuzdur.
Hâl böyle olunca, işin esasının incelenmesi, taraflar arasında hukuken geçerli bir kira ilişkisinin varlığının saptanması halinde davanın reddedilmesi, aksi halde ecrimisil yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı
11. Mahkemenin 02.02.2016 tarihli ve 2015/966 Esas, 2016/115 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın mülkiyet hakkına dayalı olarak açılan ecrimisil istemine mi yoksa kira ilişkisinden kaynaklanan kira alacağının tahsili istemine mi ilişkin olduğu, buradan varılacak sonuca göre görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi mi yoksa asliye hukuk mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
15. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 683 üncü maddesi uyarınca bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.
16. Ecrimisil ise gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere, hak sahibinin kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira bedeli, en fazlası mahrum kalınan gelir kaybı karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler.
17. Nitekim 4721 sayılı Kanun'un 995 inci maddesinin birinci fıkrasında, iyiniyetli olmayan zilyedin geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorunda olduğu hüküm altına alınmıştır. Haksız işgal, haksız eylem niteliğinde olup bu durumda ecrimisilin tahsili için genel mahkemelerde genel hükümlere göre dava açılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
18. Kira sözleşmesi ise 6098 sayılı Kanun'un 299 uncu maddesinde, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır.
19. Kira sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen rızaî bir sözleşme olup, kira sözleşmesinin meydana gelmesi için kiraya veren ile kiracının sözleşmenin esaslı noktaları üzerinde anlaşmaları, irade beyanlarının karşılıklı ve birbirine uygun olması gerekir. Sözleşmede bir şeyin kullanılmasını devretmeyi üstlenen kişiye kiraya veren, buna karşılık bir bedel ödemeyi üstlenen kişiye de kiracı denir. Kiraya veren, kiralanan şeyin maliki olabileceği gibi o şey üzerinde sınırlı bir aynî hak sahibi veya kiracı da olabilir. 6100 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinde; “...kira ilişkisinden doğan alacak davalarında değerine bakılmaksızın” sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir.
20. Görüleceği üzere ecrimisilde; bir malın hak sahibinin izni ve rızası dışında kötüniyetli olarak işgal ve kullanımı söz konusu iken, kira ilişkisinde kiralayan ile kiracının karşılıklı anlaşması ve belli bir bedel karşılığında malın kullanımı söz konusu olup farklı yasa ve koşullara tâbidirler.
21. Ayrıca medeni usul hukuku alanında doğru ve adil bir yargılama için bazı temel ilkeler kabul edilmiştir. Bir davanın gerek tarafları gerekse mahkeme için bağlayıcı olan ve yargılamaya yön veren bu ilkeler, mahkemelerde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesini sağlayan en temel unsurlardır. Bu kuralların yargılamanın her kesitinde gözetilmesi, hatta usul hükümleri yorumlanırken bu ilkelere aykırı ve onlarla çelişkili olacak şekilde yorum yapılmaması gerekir.
22. Medeni yargılama hukukuna hâkim olan ilkelerin bir bölümü 6100 sayılı Kanun'da açık olarak düzenlenmiş ve 24 üncü maddesinde "tasarruf ilkesi"ne, 25 inci maddesinde "taraflarca getirilme ilkesi"ne, 26 ıncı maddesinde ise "taleple bağlılık ilkesi"ne yer verilmiştir.
23. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek ve uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler (Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Mine Akkan, Hülya Korkmaz Taş, Medenî Usûl Hukuku, C. I, İstanbul, 2017, s. 783-784). 6100 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesinde düzenlenen "tasarruf ilkesi" kapsamında; dava açma konusundaki inisiyatif davacıya ait olduğu gibi taraflar dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve mahkemenin karar vermesine gerek kalmadan davayı sona erdiren işlemleri yapabilme yetkisine sahiptirler. Tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz (6100 sayılı Kanun m. 24/2).
24. Tasarruf ilkesi gereğince, davacının davasını açarken talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerektiği gibi 6100 sayılı Kanun'un "dava dilekçesinin içeriği" ile ilgili düzenleme içeren 119/1-d maddesi uyarınca da "Dava konusu"nun dava dilekçesinde gösterilmesi gerekmektedir. Aynı maddenin (e) bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri", (g) bendinde "Dayanılan hukuki sebepler" ve (ğ) bendinde ise "Açık bir şekilde talep sonucu" dava dilekçesinde yer alması gereken diğer unsurlar arasında sayılmıştır.
25. Taraflarca getirilme ilkesinin bir sonucu olarak davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaları dava dilekçesinde bildirmesi gerekir. Kanun (md. 194) buna (vakıaları) somutlaştırma yükü demektedir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Bu şekilde somutlaştırma yükü (6100 sayılı Kanun md. 194) yerine getirileceği gibi davalı da bu vakıalara göre savunmasını yapacaktır. Dayanılan vakıalara uygulanacak hukuki sebepler de dava dilekçesinin zorunlu olmayan unsurları arasında sayılmıştır. Türk hukukunu resen uygulamakla görevli olan hâkim (6100 sayılı Kanun md. 33) için gösterilen hukuki sebepler bağlayıcı değildir. Buna karşılık, hâkim, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalarla bağlı olup davacının bildirmediği vakıaları kendiliğinden inceleyemez ve onları hatırlatabilecek hâllerde dahi bulunamaz (6100 sayılı Kanun md. 25). Davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalar davanın temelidir. Çünkü, sadece bu vakıalar davanın sınırını çizmekte, hâkim ancak bu vakıalar hakkında inceleme yapabilmektedir. Davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olduğu, yargılama sırasında ispat edilirse ve bu vakıalar, davacıyı talep sonucunda haklı gösteriyorsa, mahkeme davacının davasını kabul ederek davayı davacı lehine karara bağlar.
26. Talep sonucu kısmında ise talebin ne olduğu açık bir şekilde belirtilmelidir. Çünkü, taleple bağlılık ilkesi gereğince hâkim talep sonucuyla bağlı olup ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (6100 sayılı Kanun md. 26). Bu ilke uyarınca davacının talep etmediği bir şey hakkında karar verilemez. Dava sonucunda kurulacak hükmün sınırını, tarafların karara bağlanmasını istediği talep sonucu belirler. Bu nedenle talep sonucu yeterince açık değilse hâkimin davayı aydınlatma ödevi (6100 sayılı Kanun md. 31) kapsamında açık olmayan talep sonucunu açıklatması gerekir.
27. Açıklanan tüm bu yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde davacı vekili dava dilekçesinde; davaya konu edilen taşınmazların bir kısmının davalı tarafından haksız şekilde kullanıldığını ileri sürerek ecrimisil alacağı isteminde bulunmuştur. Görüleceği üzere dava dilekçesinde açıkça haksız fiile dayanıldığı gibi hukuki nitelendirme de davacı tarafından bu iddiaya (maddi vakıaya) uygun olarak yapılmış ve açık bir şekilde ecrimisil istenilmiştir.
28. Kira alacağı talebi ile ecrimisil talebi davanın sebebi yönünden ayrı mahiyettedirler. Kira alacağı sözleşmeye göre belirlenirken ecrimisil rayice göre hesaplanacağından verilen kararların birbirlerine karşı kesin hüküm dahi teşkil edemeyecekleri düşünüldüğünde aynı dava olduklarından bahsedilemez. Bu durumda davacı vekili kira sözleşmesine dayanmadığından anılan bu isteğin 4721 sayılı Kanun hükümlerinden kaynaklandığı ve uyuşmazlığın çözümünün 6100 sayılı Kanun'un 2/1 inci maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesinin görevinde bulunduğunun kabulü gerekir.
29. Hâl böyle olunca, davanın asliye hukuk mahkemesinde görülerek taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin devam edip etmediğinin tartışılması, hukuken geçerli bir kira ilişkisinin saptanması hâlinde işgal ve kötüniyetli bir kullanım durumu olmayacağından ecrimisil talebine ilişkin eldeki davanın reddedilmesi, aksi hâlde ise ecrimisil isteği yönünden bir karar verilmesi gerekirken, taraflar arasında kira ilişkisinin bulunduğu gerekçesiyle görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
30. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 06.10.2020 tarihli ve 2020/8-242 Esas, 2020/712 Karar; 06.10.2020 tarihli ve 2020/8-270 Esas, 2020/713 Karar sayılı kararlarında da aynı hususlara değinilmiştir.
31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; uyuşmazlığın vakıalara göre belirlenip çözümlenmesinin usulün temel ilkesi olduğu, vakıaları bildirmenin taraflara, getirilen vakıalara göre uyuşmazlığı tespit etmek ve bu uyuşmazlığa uyan hukuki sebebi belirleyip uygulamanın ise hâkime ait olduğu, hâkimin uyuşmazlığı ve hukuki sebebi belirlerken sadece davacı tarafın getirdiği vakıaları değil, davalı tarafın getirdiği vakıaları da esas alacağı, hukuku kendiliğinden uygulamakla görevli olan hâkimin tarafların bildirdiği hukuki sebeplerle bağlı olmadığı, somut olayda taraflar arasındaki kira sözleşmesinin devam ettiği kanaatine varıldığı takdirde kira sözleşmesinden doğan davalar sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiğinden görevsizlik kararı verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, ancak davaya konu edilen taşınmazlar ihale ile davalıya kiralandığından sürenin bitiminde kira ilişkisi de son bulacağından davalının kullanmaya devam etmesinin haksız işgal teşkil ettiği, bu durumun ecrimisili gerektirdiği ve görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu, sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesinin bu nedenle yerinde olmadığı, kararın bu şekilde bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
32. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
33. Diğer taraftan, dava tarihi 11.12.2012 olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında 21.12.2015 olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
34. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-3 üncü maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
24.04.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 18’i BOZMA, 7’si ise FARKLI GEREKÇE İLE DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
KİRA ALACAĞI SÖZLEŞMEYE GÖRE BELİRLENİRKEN ECRİMİSİL RAYİCE GÖRE HESAPLANACAĞINDAN VERİLEN KARARLAR BİRBİRLERİNE KARŞI KESİN HÜKÜM DAHİ TEŞKİL EDEMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/1-235
Karar No : 2024/195
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 02.02.2016
SAYISI : 2015/966 E., 2016/115 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 06.10.2015 tarihli ve 2015/10568 Esas,
2015/11514 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizliğe ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili, Van ili, Merkez ilçe, Ş. Mahallesinde bulunan ve kayyım tarafından idare edilen 65 ada 27 ve 28 parsel sayılı taşınmazların toplam 1410 m2'lik kısmının davalı tarafından haksız kullanılması nedeniyle Defterdarlık Kayyım Bürosu Başkanlığınca 10.09.2010 ile 15.08.2011 tarihleri arasındaki kullanım bedeli olarak tespit ve takdir edilen toplam 11.754,84 TL ecrimisilin ödenmesi için davalıya bildirimde bulunulduğunu, davalı tarafından ödeme yapılmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 11.754,84 TL ecrimisilin 15.08.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı
5. Davalı vekili, müvekkilinin davaya konu taşınmazı ihale neticesinde davalı idare ile aralarında yapmış oldukları 11.09.2009 tarihli kira sözleşmesine dayalı olarak ve devam eden iki yılda da aynı şekilde ihaleleri devralması nedeniyle kullanmaya devam ettiğini, taşınmazı haksız işgal etmediğini, bu nedenle ecrimisilden bahsedilemeyeceğini, olsa olsa sözleşmenin 17 nci maddesinde kararlaştırılan "her gün için, cari yıl kira bedelinin yüzde biri oranında ceza" kesilebileceğini, bu durumda da fahiş ceza öngörülmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Kararı
6. Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.11.2013 tarihli ve 2012/594 Esas, 2013/581 Karar sayılı birinci kararı ile; davacı tarafından haksız işgal nedeni ile ecrimisil talebinde bulunulmuş ise de Milli Emlak Müdürlüğünden gelen 26.09.2012 tarihli belgede ecrimisil talep edilen dönemde taşınmazın davalıya kiralandığının belirtildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 4 üncü maddesi gereğince kiralanan taşınmazların, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na göre ilâmsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil tüm uyuşmazlıklar ile bu davalara karşı açılan davalara bakmakta görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde ve talep hâlinde dosyanın yetkili ve görevli Van Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 06.11.2014 tarihli ve 2014/14198 Esas, 2014/17012 Karar sayılı kararı ile; başvurma harcı ve peşin harç alınmaksızın yargılamaya davaya devam edilemeyeceği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
8. Mahkemenin bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu verilen 26.02.2015 tarihli ve 2014/306 Esas, 2015/122 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak ecrimisil talep edilen dönemde kira ilişkisinin olmadığı kabul edilse dahi, taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin bir yıl olduğu ve 05.10.2010 tarihinde bir yıllık sürenin dolduğu, bununla birlikte 15.06.2011 tarihine kadar davalı tarafından taşınmazın kullanılmaya devam edildiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 327 nci maddesine göre taraflar arasında açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisinin sürdürülmesi hâlinde kira sözleşmesinin belirsiz süreli kira sözleşmesine dönüşeceği, bu hâliyle de uyuşmazlığa bakmaya görevli mahkemenin yine sulh hukuk mahkemeleri olduğu gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde talep hâlinde dosyanın yetkili ve görevli Van Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 06.10.2015 tarihli ve 2015/10568 Esas, 2015/11514 Karar sayılı kararı ile; “… Dava, mülkiyet hakkına dayalı ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kira ilişkisinden söz edilmek ve davanın sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği belirtilmek suretiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Ne var ki, eldeki dava, davalının çekişme konusu taşınmazı fuzulen işgal ettiğinden bahisle açıldığına göre; anılan isteğin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerinden kaynaklandığı ve uyuşmazlığın çözümünün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 2/1. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesinin görevinde bulunduğu kuşkusuzdur.
Hâl böyle olunca, işin esasının incelenmesi, taraflar arasında hukuken geçerli bir kira ilişkisinin varlığının saptanması halinde davanın reddedilmesi, aksi halde ecrimisil yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı
11. Mahkemenin 02.02.2016 tarihli ve 2015/966 Esas, 2016/115 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın mülkiyet hakkına dayalı olarak açılan ecrimisil istemine mi yoksa kira ilişkisinden kaynaklanan kira alacağının tahsili istemine mi ilişkin olduğu, buradan varılacak sonuca göre görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi mi yoksa asliye hukuk mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
15. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 683 üncü maddesi uyarınca bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.
16. Ecrimisil ise gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere, hak sahibinin kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira bedeli, en fazlası mahrum kalınan gelir kaybı karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler.
17. Nitekim 4721 sayılı Kanun'un 995 inci maddesinin birinci fıkrasında, iyiniyetli olmayan zilyedin geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorunda olduğu hüküm altına alınmıştır. Haksız işgal, haksız eylem niteliğinde olup bu durumda ecrimisilin tahsili için genel mahkemelerde genel hükümlere göre dava açılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
18. Kira sözleşmesi ise 6098 sayılı Kanun'un 299 uncu maddesinde, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır.
19. Kira sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen rızaî bir sözleşme olup, kira sözleşmesinin meydana gelmesi için kiraya veren ile kiracının sözleşmenin esaslı noktaları üzerinde anlaşmaları, irade beyanlarının karşılıklı ve birbirine uygun olması gerekir. Sözleşmede bir şeyin kullanılmasını devretmeyi üstlenen kişiye kiraya veren, buna karşılık bir bedel ödemeyi üstlenen kişiye de kiracı denir. Kiraya veren, kiralanan şeyin maliki olabileceği gibi o şey üzerinde sınırlı bir aynî hak sahibi veya kiracı da olabilir. 6100 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinde; “...kira ilişkisinden doğan alacak davalarında değerine bakılmaksızın” sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir.
20. Görüleceği üzere ecrimisilde; bir malın hak sahibinin izni ve rızası dışında kötüniyetli olarak işgal ve kullanımı söz konusu iken, kira ilişkisinde kiralayan ile kiracının karşılıklı anlaşması ve belli bir bedel karşılığında malın kullanımı söz konusu olup farklı yasa ve koşullara tâbidirler.
21. Ayrıca medeni usul hukuku alanında doğru ve adil bir yargılama için bazı temel ilkeler kabul edilmiştir. Bir davanın gerek tarafları gerekse mahkeme için bağlayıcı olan ve yargılamaya yön veren bu ilkeler, mahkemelerde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesini sağlayan en temel unsurlardır. Bu kuralların yargılamanın her kesitinde gözetilmesi, hatta usul hükümleri yorumlanırken bu ilkelere aykırı ve onlarla çelişkili olacak şekilde yorum yapılmaması gerekir.
22. Medeni yargılama hukukuna hâkim olan ilkelerin bir bölümü 6100 sayılı Kanun'da açık olarak düzenlenmiş ve 24 üncü maddesinde "tasarruf ilkesi"ne, 25 inci maddesinde "taraflarca getirilme ilkesi"ne, 26 ıncı maddesinde ise "taleple bağlılık ilkesi"ne yer verilmiştir.
23. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek ve uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler (Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Mine Akkan, Hülya Korkmaz Taş, Medenî Usûl Hukuku, C. I, İstanbul, 2017, s. 783-784). 6100 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesinde düzenlenen "tasarruf ilkesi" kapsamında; dava açma konusundaki inisiyatif davacıya ait olduğu gibi taraflar dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve mahkemenin karar vermesine gerek kalmadan davayı sona erdiren işlemleri yapabilme yetkisine sahiptirler. Tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz (6100 sayılı Kanun m. 24/2).
24. Tasarruf ilkesi gereğince, davacının davasını açarken talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerektiği gibi 6100 sayılı Kanun'un "dava dilekçesinin içeriği" ile ilgili düzenleme içeren 119/1-d maddesi uyarınca da "Dava konusu"nun dava dilekçesinde gösterilmesi gerekmektedir. Aynı maddenin (e) bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri", (g) bendinde "Dayanılan hukuki sebepler" ve (ğ) bendinde ise "Açık bir şekilde talep sonucu" dava dilekçesinde yer alması gereken diğer unsurlar arasında sayılmıştır.
25. Taraflarca getirilme ilkesinin bir sonucu olarak davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaları dava dilekçesinde bildirmesi gerekir. Kanun (md. 194) buna (vakıaları) somutlaştırma yükü demektedir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Bu şekilde somutlaştırma yükü (6100 sayılı Kanun md. 194) yerine getirileceği gibi davalı da bu vakıalara göre savunmasını yapacaktır. Dayanılan vakıalara uygulanacak hukuki sebepler de dava dilekçesinin zorunlu olmayan unsurları arasında sayılmıştır. Türk hukukunu resen uygulamakla görevli olan hâkim (6100 sayılı Kanun md. 33) için gösterilen hukuki sebepler bağlayıcı değildir. Buna karşılık, hâkim, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalarla bağlı olup davacının bildirmediği vakıaları kendiliğinden inceleyemez ve onları hatırlatabilecek hâllerde dahi bulunamaz (6100 sayılı Kanun md. 25). Davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalar davanın temelidir. Çünkü, sadece bu vakıalar davanın sınırını çizmekte, hâkim ancak bu vakıalar hakkında inceleme yapabilmektedir. Davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olduğu, yargılama sırasında ispat edilirse ve bu vakıalar, davacıyı talep sonucunda haklı gösteriyorsa, mahkeme davacının davasını kabul ederek davayı davacı lehine karara bağlar.
26. Talep sonucu kısmında ise talebin ne olduğu açık bir şekilde belirtilmelidir. Çünkü, taleple bağlılık ilkesi gereğince hâkim talep sonucuyla bağlı olup ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (6100 sayılı Kanun md. 26). Bu ilke uyarınca davacının talep etmediği bir şey hakkında karar verilemez. Dava sonucunda kurulacak hükmün sınırını, tarafların karara bağlanmasını istediği talep sonucu belirler. Bu nedenle talep sonucu yeterince açık değilse hâkimin davayı aydınlatma ödevi (6100 sayılı Kanun md. 31) kapsamında açık olmayan talep sonucunu açıklatması gerekir.
27. Açıklanan tüm bu yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde davacı vekili dava dilekçesinde; davaya konu edilen taşınmazların bir kısmının davalı tarafından haksız şekilde kullanıldığını ileri sürerek ecrimisil alacağı isteminde bulunmuştur. Görüleceği üzere dava dilekçesinde açıkça haksız fiile dayanıldığı gibi hukuki nitelendirme de davacı tarafından bu iddiaya (maddi vakıaya) uygun olarak yapılmış ve açık bir şekilde ecrimisil istenilmiştir.
28. Kira alacağı talebi ile ecrimisil talebi davanın sebebi yönünden ayrı mahiyettedirler. Kira alacağı sözleşmeye göre belirlenirken ecrimisil rayice göre hesaplanacağından verilen kararların birbirlerine karşı kesin hüküm dahi teşkil edemeyecekleri düşünüldüğünde aynı dava olduklarından bahsedilemez. Bu durumda davacı vekili kira sözleşmesine dayanmadığından anılan bu isteğin 4721 sayılı Kanun hükümlerinden kaynaklandığı ve uyuşmazlığın çözümünün 6100 sayılı Kanun'un 2/1 inci maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesinin görevinde bulunduğunun kabulü gerekir.
29. Hâl böyle olunca, davanın asliye hukuk mahkemesinde görülerek taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin devam edip etmediğinin tartışılması, hukuken geçerli bir kira ilişkisinin saptanması hâlinde işgal ve kötüniyetli bir kullanım durumu olmayacağından ecrimisil talebine ilişkin eldeki davanın reddedilmesi, aksi hâlde ise ecrimisil isteği yönünden bir karar verilmesi gerekirken, taraflar arasında kira ilişkisinin bulunduğu gerekçesiyle görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
30. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 06.10.2020 tarihli ve 2020/8-242 Esas, 2020/712 Karar; 06.10.2020 tarihli ve 2020/8-270 Esas, 2020/713 Karar sayılı kararlarında da aynı hususlara değinilmiştir.
31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; uyuşmazlığın vakıalara göre belirlenip çözümlenmesinin usulün temel ilkesi olduğu, vakıaları bildirmenin taraflara, getirilen vakıalara göre uyuşmazlığı tespit etmek ve bu uyuşmazlığa uyan hukuki sebebi belirleyip uygulamanın ise hâkime ait olduğu, hâkimin uyuşmazlığı ve hukuki sebebi belirlerken sadece davacı tarafın getirdiği vakıaları değil, davalı tarafın getirdiği vakıaları da esas alacağı, hukuku kendiliğinden uygulamakla görevli olan hâkimin tarafların bildirdiği hukuki sebeplerle bağlı olmadığı, somut olayda taraflar arasındaki kira sözleşmesinin devam ettiği kanaatine varıldığı takdirde kira sözleşmesinden doğan davalar sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiğinden görevsizlik kararı verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, ancak davaya konu edilen taşınmazlar ihale ile davalıya kiralandığından sürenin bitiminde kira ilişkisi de son bulacağından davalının kullanmaya devam etmesinin haksız işgal teşkil ettiği, bu durumun ecrimisili gerektirdiği ve görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu, sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesinin bu nedenle yerinde olmadığı, kararın bu şekilde bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
32. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
33. Diğer taraftan, dava tarihi 11.12.2012 olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında 21.12.2015 olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
34. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-3 üncü maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
24.04.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 18’i BOZMA, 7’si ise FARKLI GEREKÇE İLE DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.