KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

KISMİ DAVA İLE BİRLİKTE KURULAN TESPİT HÜKMÜ YİBBGK KARARINDAN ÖNCE KESİNLEŞTİĞİNDEN KİMLERİN SORUMLU OLABİLECEĞİ ARTIK YENİDEN TARTIŞILAMAYACAKTIR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/3(13)-429
KARAR NO   : 2022/1650

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 22/09/2020
NUMARASI                 : 2020/128 - 2020/302
DAVACI                       : K.M. vekili Av. H.M.
DAVALILAR                : 1- İ.C. vekili Av. R.K.
                                       2- G.Ö.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karara karşı davalı İsmet C. vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun faiz başlangıcı yönünden kabulüne, sair istinaf sebepleri yönünden reddine karar verilmiş, bu karara davalı İsmet C. vekili tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda karar bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı İsmet C. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı İsmet C. vekilinin temyiz dilekçesinde talep ettiği duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı istemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; avukat olan müvekkilinin, davalılardan Güner Ö.’ın vekili olarak diğer davalıya karşı Polatlı 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/437 E. sayılı dava dosyasını takip ettiğini, ancak davalıların kendisini devre dışı bırakarak sulh olduklarını, ödenmeyen vekâlet ücretinin tahsili için Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/55 E. sayılı dosyası ile dava açtığını, yapılan yargılama sonunda davalılardan talep edebileceği toplam vekâlet ücretinin 137.229,81 TL olarak tespit edildiğini ve taleple bağlı kalınarak 2.000 TL üzerinden karar verildiğini, bakiye alacak için eldeki ek davanın açıldığını ileri sürerek 135.229,81 TL vekâlet ücretinin azil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevabı:

5. Davalılar süresinde davaya cevap vermemiş, yargılama süresinde davalı İsmet C. vekili davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.10.2016 tarihli ve 2016/430 E., 2016/431 K. sayılı kararı ile; uyuşmazlıkta tüketici mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş; kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine dosya tüketici mahkemesine gönderilmiştir.

7. Ankara 2. Tüketici Mahkemesinin 08.12.2016 tarihli ve 2016/1616 E., 2016/1272 K. sayılı kararı ile; genel mahkemelerin görevli olduğundan bahisle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş; kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine dosya mercii tayini için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesine gönderilmiş; Bölge Adliye Mahkemesinin 06.02.2017 tarihli ve 2017/166 E., 2017/148 K. sayılı kararı ile Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi yargı yeri olarak belirlenmiştir.

8. Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.07.2017 tarihli ve 2017/152 E., 2017/206 K. sayılı kararı ile; Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen ve onanarak kesinleşen davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması sebebiyle eldeki davanın ek dava niteliğinde olduğu, bu nedenle kesinleşen dosyada alınan bilirkişi raporunda belirlenen bedelin üzerinden ilk davada hükmedilen vekâlet alacağının düşülmesi suretiyle kalan miktarın davacıya ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 135.229,81 TL alacağın ilk dava tarihi olan 27.01.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

9. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı İsmet C. vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

10. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 02.05.2018 tarihli ve 2017/1988 E., 2018/944 K. sayılı kararı ile; davalı İsmet C. vekilinin faiz başlangıcına yönelik istinaf talebinin kabulü ile hükmedilen vekâlet ücretine 20.10.2016 olan dava tarihinden itibaren faiz uygulanmasına, sair istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

11. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı İsmet C. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 05.12.2019 tarihli ve 2018/4859 E., 2019/12158 K. sayılı kararı ile; “… Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.06.1960 tarihli, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır.

Yargıtay İçtihatı Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından 05.10.2018 tarihinde 2017/6 esas,2018/9 karar sayılı ilamla " İçtihadı birleştirmenin konusu, Avukatlık Kanunu’nun 165. maddesinde yer alan ücret dolasıyla müteselsil sorumluluk hallerinden olan sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde karşı tarafın avukatı lehine her iki tarafın müteselsil olarak ödenmesinden sorumlu olacağı avukatlık ücreti kapsamına avukat ile iş sahibi arasında yapılan ücret sözleşmesine göre avukata ödenmesi gereken akdi vekalet ücretinin girip girmediği hususudur.... Avukatlık bir kamu hizmeti olmakla birlikte ücret karşılığında müvekkiline hukuksal yardım hizmeti sunan avukat ile iş sahibi/müvekkili arasındaki ilişki bir özel hukuk ilişkisidir...Özel hukukta, bir borç ilişkisinden doğan alacak hakkı da nisbi hak niteliğindedir. Böyle olunca alacak hakkı ancak o borç ilişkisi nedeniyle borçlu olan kişi ya da kişilere karşı ileri sürülebilir, yargısal kararlarda ve doktrinde borç ilişkilerinin nisbiliği ilkesi denilen bu ilke uyarınca sözleşmeler kural olarak yalnızca sözleşmenin tarafları bakımından hüküm ve sonuç doğururlar.... Akdi vekalet ücretinin iş sahibi ile hasmın müteselsil sorumluluğu kapsamında bulunduğunun kabul edilmesi hukuk güvenliği ilkesini zedeleyecektir. Ayrıca vekalet ücreti avukatın yaptığı hukuki yardımın karşılığı olan bir meblağ veya değeri ifade ettiği halde avukattan hiçbir hukuki yardım almayan hasmın, karşı yanın yaptığı sözleşmeden doğan vekalet ücreti nedeniyle onun avukatı lehine müteselsilen sorumlu tutulması, avukatlık ücretinin mahiyet ve amacına da uygun değildir. Tarafların aralarındaki dava ve uyuşmazlığı sulh ile sonuçlandırmaları her şeyden önce dava açılmakla bozulan toplumsal barış ve huzurun yeniden tesis edilmesini sağladığı gibi tarafların bir an önce hak ve alacaklarına kavuşmasını da temin etmektedir. Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK'nın 140/2. maddesinde hakimin tarafları sulhe davet edeceği düzenlenerek sulh teşvik edilmiştir. Böyle olunca, usul hukuku bakımından bu kadar önemli bir müessesenin önüne sözleşmenin tarafı olmayan kişinin akdi vekalet ücretinden sorumlu tutulması şeklindeki bir engelin konulması da doğru olmayacaktır....Hal böyle olunca, Avukatlık Kanunu'nun 165. maddesinde düzenlenen "ücret dolasıyla müteselsil sorumluluk" hallerinden olan "sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde" karşı tarafın avukatı lehine her iki tarafın müteselsil olarak ödenmesinden sorumlu olacağı avukatlık ücreti kapsamına avukat ile iş sahibi arasında yapılan ücret sözleşmesine göre avukata ödenmesi gereken "akdi vekalet ücretinin" dahil olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır." şeklinde karar verilmiş olup, somut olaya ilişkin çıkan bu içtihadı birleştirme kararına göre, davalı İsmet C.'ın davacının hak ettiği akdi vekalet ücretinden sorumlu olmayacağının kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece, yukarıda anlatılan İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

2- Bozma nedenine göre davalı İsmet C.’ın sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

13. Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.09.2020 tarihli ve 2020/128 E., 2020/302 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesince sonuçlandırılan davanın kısmi dava olup Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği, kısmi davanın sadece ilk davada talep olunan kısmı için değil, alacağın tamamı için ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan ek dava için de kesin hüküm oluşturduğu, kesin hüküm bulunan hâllerde sonradan oluşturulan içtihadı birleştirme kararının uygulanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

14. Direnme kararı süresi içinde davalılardan İsmet C. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kesinleşmiş karara dayanılarak ek dava mahiyetinde 20.10.2016 tarihinde açılan davada, 05.10.2018 tarihli ve 2017/6 E., 2018/9 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararının uygulanıp uygulanamayacağı, buradan varılacak sonuca göre somut olayda davalı İsmet C. yönünden davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

16. Öncelikle kısmi dava ve ek dava konusu üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır.

17. Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi hâlinde kısmi dava söz konusudur. Aksi belirtilmedikçe, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen mümkündür. Uygulamada bu ayrı davaya, ek dava denilmektedir.

18. Her dava, kural olarak tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması hâlinde önceden açılan davada kesinleşen kararın tespit kısmı, kalan kısım için açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.

19. Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın ret ile sonuçlanması hâlinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmektedir.

20. Başka bir ifadeyle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması hâlinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki; bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü, sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.

21. Kısacası ikinci davaya (ek davaya) bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtayca doğrudan (re’sen) göz önünde tutulmalıdır.

22. Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması hâlinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse, kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm oluşturacaktır.

23. Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığının değerlendirilmesinde de yarar bulunmaktadır.

24. Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de, somut olayın özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.

25. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli ve 2018/9-148 E., 2021/1183 K.; 28.04.2022 tarihli ve 2020/(13)3-253 E., 2022/624 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.

26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendiğinde; avukat olan davacının davalılardan Güner Ö.’ın vekili olarak diğer davalıya karşı açılan davayı takip ettiği ancak tarafların avukat olan davacıyı saf dışı bırakmak suretiyle sulh oldukları, davacının ödenmeyen vekâlet ücretinin tahsili için kısmi dava açtığı ve bu davada davacı avukatın vekâlet ücreti alacağının 137.229,81 TL olarak tespit edildiği ancak kısmi dava olması sebebiyle taleple bağlı kalınarak, her iki davalının da müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğuna karar verildiği, kararın 13.04.2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

27. Özel Daire bozma kararı ise Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 05.10.2018 tarihli ve 2017/6 E., 2018/9 K. sayılı kararına dayanmaktadır. Anılan İçtihadı Birleştirme kararı özet olarak; avukatın saf dışı tutulması suretiyle davanın taraflarının sulh olmaları hâlinde, avukatın akdi vekâlet ücretinden müvekkili olmayan karşı tarafın sorumlu olmayacağına ilişkindir.

28. Yine Özel Daire bozma kararında Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı kararına değinilmiştir. Anılan karar ile usule ilişkin kazanılmış hak kuralının birçok hukuk kurallarında olduğu gibi istisnaları olduğundan, Yargıtayın bozma ilamına uyulmakla oluşan usule ilişkin kazanılmış hak kuralının istisnası olarak sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının henüz Mahkemede ya da Yargıtayda olan bütün işlere uygulanacağına karar verilmiştir. Ancak somut olayda, Yargıtayın bozma ilamına uyulmakla oluşan usule ilişkin kazanılmış hak değil kesin hüküm mevcuttur. Bu durumda anılan kararının eldeki davada uygulama yeri bulunmamaktadır.

29. Nitekim, somut olaydaki kısmi dava ve onunla birlikte kurulan tespit hükmü de yukarıda anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 05.10.2018 tarihli kararından önce kesinleştiğinden, davacı avukatın alacak miktarı ve bu alacaktan kimlerin sorumlu olabileceği hususu artık yeniden tartışılamayacaktır. Buradan hareketle eldeki davanın her iki davalısının da davacı avukatın vekâlet ücretinden sorumlu oldukları hususu kesin hüküm ile belirlenmiştir.

30. Hâl böyle olunca, Mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.

31. Ne var ki, hüküm altına alınan bedel yönünden inceleme yapılmadığı anlaşılmakla bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup sair hususların incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

01.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.