KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARARDA KESİNLEŞEN MADDİ OLGULAR HUKUK YARGILAMASINI ETKİLER.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
BAŞKANLIĞI
ESAS NO : 2016/13458
KARAR NO : 2018/2790
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAYRAMİÇ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/01/2016
NUMARASI : 2015/96 - 2016/5
DAVACI : ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE İZAFETEN B. ORMAN İŞLETME
MÜDÜRLÜĞÜ VEK. AV. K.D.Ş.
DAVALI : O.E.'E VELAYETEN 1- B.E., 2- G.E.
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraflarca tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; B. Orman İşletme Müdürlüğüne bağlı K. şefliği orman muhafaza memurluğu tarafından davalı hakkında 26/07/2013 tarih ve 276-02 sayılı tutanak tutulduğunu, davalının haksız eylemi nedeniyle 20.061,03 TL yangın söndürme masrafı olduğunu ileri sürerek, belirtilen tutarın olay tarihi olan 26/07/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı velisi Bayram E.; ceza soruşturması neticesinde davalı Oktay hakkında koğuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, dava konusu tutanağın görgüye ve bilgiye dayanmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 2.354,76 TL 'nin olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Dava, orman yangınından kaynaklanan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Somut olayda davacı zarara neden olan yangının davalı tarafından çıkarıldığını iddia etmiştir.
Uyuşmazlık, yangının olay tarihinde 12 yaşından küçük olan davalı tarafından çıkartılıp çıkartılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak herkes iddiasını ispatla yükümlüdür. HMK'nın 190. maddesi gereği "ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
Mahkemece; yaş küçüklüğü nedeniyle hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca koğuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen davalının, soruşturma dosyasına göre yangına sebebiyet verdiği gerekçesiyle, yukarıda yazılı şekilde kısmen kabul hükmü tesis edilmiştir.
Bu nedenle öncelikle ceza mahkumiyetine ve eldeki dava özelinde koğuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın Hukuk Mahkemesindeki davaya etkisini açıklama yoluna gitmek gerekmiştir.
Ceza Mahkemesi kararlarının, Hukuk Mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen TBK'nın 74. maddesinde; hakimin, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla bağlı bulunmadığı, aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararının da, hukuk hakimini bağlamadığı düzenlenmiştir.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak, delilleriyle tespit edilip edilmediğidir. Ceza mahkemesinin, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararı, yani, fiilin işlendiği sabit olduğu halde, kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptaması, hukuk hakimini bağlamaz.
Maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Beraat kararının tespit ettiği vakıa bakımından kesin delil teşkil edebilmesi için, beraat kararında o vakıanın mevcut olup olmadığının delillerle kesin biçimde tespit edilmiş olması gerekir.
Buna göre hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kusura ilişkin değerlendirmesiyle ve buna etkili tespit edilen olgularla bağlı kalmaksızın, taraflarca ileri sürülen delilleri toplayıp, tümünü birlikte değerlendirerek bir sonuca varmalıdır.
Her ne kadar hukukumuzda koğuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuk mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen özel bir hüküm bulunmamakta ise de; maddi olayın ne şekilde meydana geldiği, eylemin hukuka aykırılığı ve eylem ile meydana gelen sonuç arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığı noktalarını kesin olarak delillerle ortaya koyan kararların mahkemeyi bağlayacağını söylemekte bir sakınca bulunmamaktadır. Zira, koğuşturmaya yer olmadığına dair kararlar da tıpkı ceza yargılaması neticesinde verilen kararlar gibi taraf delilleri ile bağlı olmaksızın re’sen yapılan araştırma neticesinde edinilen kanaate göre verilen kararlar olup, kesinleşen maddi olguların hukuk yargılamasına etkisi bakımından aralarında bir farklılık bulunmamaktadır.
O halde; yukarıda ceza mahkemesi kararlarının hukuk yargılaması bakımından bağlayıcılığına ilişkin açıklamalar koğuşturmaya yer olmadığı kararları bakımından da geçerlidir.
Somut uyuşmazlıkta; mahkemenin hükme esas aldığı B. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/8.4 esas sayılı soruşturma dosyasından; 26.07.2013 tarihinde tutulan araştırma tutanağında; “olayı bilen ve gören kimseler olmadığı, ancak Oktay E. isimli çocuğun çobanlık yaptığı aynı gün olay yerinden geçtiği olay yerine iki metrelik mesafede bulunan 2 adet şeker kabuğunun adı geçene ait olduğunun babası Bayram E. tarafından çocuğa kendisi tarafından 15 gün önce şeker verildiğinin açıklanması ile anlaşıldığı, şeker kabuklarının 15 gün süre ile patika üzerinde görülen şekilde duramayacağı, rüzgar ve çevresel faktörlerle patikadan uzaklaşacağı değerlendirildiğinde şekerin yeni yendiği”nin tespit edildiği ve şüphelinin alınan savunmasında şeker kabuklarının kendisine ait olduğunu ikrar ettiği, böylece suça sürüklenen çocuğun orman yangınına neden olma suçunu işlemiş olduğu suç tarihinde 12 yaşından küçük olması nedeniyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. Soruşturma aşamasında dinlenen tanıkların yangının nasıl çıktığını görmediklerini beyan ettikleri, tanık olarak ifadesi alınan Nuray K.’ın ise; "...saat 06: 30 sıralarında hayvanları sulamak amacıyla Oktay ile birlikte yola çıktık Yalak çeşmesi denilen dede mevkiindeki çeşmeye gelip hayvanları suladıktan sonra saat 09:00 gibi Helikopterin orman yangınını söndürmeye çalıştığını görünce yangını fark ettiğini, ... yangının kim ya da kimlerin çıkardığını görmediği...” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Sonuç itibariyle, Cezai soruşturması neticesinde olayın meydana gelme sebebine ilişkin bir tespit yapılamadığı gibi, olay mahallinde bulunan ve davalıya ait iki şeker kabı nedeniyle yangına davalının sebebiyet verdiğinden hareketle sonuca varıldığı anlaşılmaktadır.
Dava, haksız fiil sorumluluğuna dayalı olarak açılmış olup, 6098 sayılı TBK'nın 49. maddesi uyarınca; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”Anılan hükme göre; haksız bir eylemin tazminat sorumluluğu doğurabilmesi için kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil sonucunda zarar doğması, zarar ile fiil arasında da illiyet bağı bulunması şarttır.
Bu itibarla; mahkemece yangın olayının ne şekilde meydana geldiğinin ve davalının yangına sebebiyet verecek nitelikte bir fiilinin bulunduğunun saptanamadığı dolayısıyla, olay yerine çok yakın mesafede davalı çocuğa ait şeker kabının bulunmasının tek başına yangın olayı ile davalı çocuğun fiili arasında uygun illiyet bağı bulunduğunun kabulüne yetmeyeceği gözetilerek, ispat edilemeyen davanın reddine karar vermek gerekirken; yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış; bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bendde açıklanan nedenle davacının temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bendde açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu davacı yönünden açık, davalı yönünden kapalı olmak üzere, 21.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
M. DUMAN N. ABACI UTKU M. ÖZER H. KANIK E. ATEŞ
KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARARDA KESİNLEŞEN MADDİ OLGULAR HUKUK YARGILAMASINI ETKİLER.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
BAŞKANLIĞI
ESAS NO : 2016/13458
KARAR NO : 2018/2790
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAYRAMİÇ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/01/2016
NUMARASI : 2015/96 - 2016/5
DAVACI : ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE İZAFETEN B. ORMAN İŞLETME
MÜDÜRLÜĞÜ VEK. AV. K.D.Ş.
DAVALI : O.E.'E VELAYETEN 1- B.E., 2- G.E.
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraflarca tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; B. Orman İşletme Müdürlüğüne bağlı K. şefliği orman muhafaza memurluğu tarafından davalı hakkında 26/07/2013 tarih ve 276-02 sayılı tutanak tutulduğunu, davalının haksız eylemi nedeniyle 20.061,03 TL yangın söndürme masrafı olduğunu ileri sürerek, belirtilen tutarın olay tarihi olan 26/07/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı velisi Bayram E.; ceza soruşturması neticesinde davalı Oktay hakkında koğuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, dava konusu tutanağın görgüye ve bilgiye dayanmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 2.354,76 TL 'nin olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Dava, orman yangınından kaynaklanan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Somut olayda davacı zarara neden olan yangının davalı tarafından çıkarıldığını iddia etmiştir.
Uyuşmazlık, yangının olay tarihinde 12 yaşından küçük olan davalı tarafından çıkartılıp çıkartılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak herkes iddiasını ispatla yükümlüdür. HMK'nın 190. maddesi gereği "ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
Mahkemece; yaş küçüklüğü nedeniyle hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca koğuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen davalının, soruşturma dosyasına göre yangına sebebiyet verdiği gerekçesiyle, yukarıda yazılı şekilde kısmen kabul hükmü tesis edilmiştir.
Bu nedenle öncelikle ceza mahkumiyetine ve eldeki dava özelinde koğuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın Hukuk Mahkemesindeki davaya etkisini açıklama yoluna gitmek gerekmiştir.
Ceza Mahkemesi kararlarının, Hukuk Mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen TBK'nın 74. maddesinde; hakimin, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla bağlı bulunmadığı, aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararının da, hukuk hakimini bağlamadığı düzenlenmiştir.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak, delilleriyle tespit edilip edilmediğidir. Ceza mahkemesinin, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararı, yani, fiilin işlendiği sabit olduğu halde, kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptaması, hukuk hakimini bağlamaz.
Maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Beraat kararının tespit ettiği vakıa bakımından kesin delil teşkil edebilmesi için, beraat kararında o vakıanın mevcut olup olmadığının delillerle kesin biçimde tespit edilmiş olması gerekir.
Buna göre hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kusura ilişkin değerlendirmesiyle ve buna etkili tespit edilen olgularla bağlı kalmaksızın, taraflarca ileri sürülen delilleri toplayıp, tümünü birlikte değerlendirerek bir sonuca varmalıdır.
Her ne kadar hukukumuzda koğuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuk mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen özel bir hüküm bulunmamakta ise de; maddi olayın ne şekilde meydana geldiği, eylemin hukuka aykırılığı ve eylem ile meydana gelen sonuç arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığı noktalarını kesin olarak delillerle ortaya koyan kararların mahkemeyi bağlayacağını söylemekte bir sakınca bulunmamaktadır. Zira, koğuşturmaya yer olmadığına dair kararlar da tıpkı ceza yargılaması neticesinde verilen kararlar gibi taraf delilleri ile bağlı olmaksızın re’sen yapılan araştırma neticesinde edinilen kanaate göre verilen kararlar olup, kesinleşen maddi olguların hukuk yargılamasına etkisi bakımından aralarında bir farklılık bulunmamaktadır.
O halde; yukarıda ceza mahkemesi kararlarının hukuk yargılaması bakımından bağlayıcılığına ilişkin açıklamalar koğuşturmaya yer olmadığı kararları bakımından da geçerlidir.
Somut uyuşmazlıkta; mahkemenin hükme esas aldığı B. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/8.4 esas sayılı soruşturma dosyasından; 26.07.2013 tarihinde tutulan araştırma tutanağında; “olayı bilen ve gören kimseler olmadığı, ancak Oktay E. isimli çocuğun çobanlık yaptığı aynı gün olay yerinden geçtiği olay yerine iki metrelik mesafede bulunan 2 adet şeker kabuğunun adı geçene ait olduğunun babası Bayram E. tarafından çocuğa kendisi tarafından 15 gün önce şeker verildiğinin açıklanması ile anlaşıldığı, şeker kabuklarının 15 gün süre ile patika üzerinde görülen şekilde duramayacağı, rüzgar ve çevresel faktörlerle patikadan uzaklaşacağı değerlendirildiğinde şekerin yeni yendiği”nin tespit edildiği ve şüphelinin alınan savunmasında şeker kabuklarının kendisine ait olduğunu ikrar ettiği, böylece suça sürüklenen çocuğun orman yangınına neden olma suçunu işlemiş olduğu suç tarihinde 12 yaşından küçük olması nedeniyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. Soruşturma aşamasında dinlenen tanıkların yangının nasıl çıktığını görmediklerini beyan ettikleri, tanık olarak ifadesi alınan Nuray K.’ın ise; "...saat 06: 30 sıralarında hayvanları sulamak amacıyla Oktay ile birlikte yola çıktık Yalak çeşmesi denilen dede mevkiindeki çeşmeye gelip hayvanları suladıktan sonra saat 09:00 gibi Helikopterin orman yangınını söndürmeye çalıştığını görünce yangını fark ettiğini, ... yangının kim ya da kimlerin çıkardığını görmediği...” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Sonuç itibariyle, Cezai soruşturması neticesinde olayın meydana gelme sebebine ilişkin bir tespit yapılamadığı gibi, olay mahallinde bulunan ve davalıya ait iki şeker kabı nedeniyle yangına davalının sebebiyet verdiğinden hareketle sonuca varıldığı anlaşılmaktadır.
Dava, haksız fiil sorumluluğuna dayalı olarak açılmış olup, 6098 sayılı TBK'nın 49. maddesi uyarınca; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”Anılan hükme göre; haksız bir eylemin tazminat sorumluluğu doğurabilmesi için kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil sonucunda zarar doğması, zarar ile fiil arasında da illiyet bağı bulunması şarttır.
Bu itibarla; mahkemece yangın olayının ne şekilde meydana geldiğinin ve davalının yangına sebebiyet verecek nitelikte bir fiilinin bulunduğunun saptanamadığı dolayısıyla, olay yerine çok yakın mesafede davalı çocuğa ait şeker kabının bulunmasının tek başına yangın olayı ile davalı çocuğun fiili arasında uygun illiyet bağı bulunduğunun kabulüne yetmeyeceği gözetilerek, ispat edilemeyen davanın reddine karar vermek gerekirken; yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış; bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bendde açıklanan nedenle davacının temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bendde açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu davacı yönünden açık, davalı yönünden kapalı olmak üzere, 21.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
M. DUMAN N. ABACI UTKU M. ÖZER H. KANIK E. ATEŞ