KULLANIM KADASTROSU SIRASINDA TAPUNUN BEYANLAR HANESİNDE GÖSTERİLECEK KİŞİNİN EKONOMİK AMACA UYGUN ZİLYETLİĞİ DEĞİL FİİLÎ KULLANIM DURUMU ARANMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/8-919
Karar No : 2024/304
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 18.01.2023
SAYISI : 2022/3247 E., 2023/51 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14.09.2022 tarihli ve 2021/7394 Esas,
2022/6989 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kullanım kadastrosuna itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkili tarafından İstanbul ili, Ümraniye ilçesi, Battalgazi Mahallesi, 296 ada 1 parsel (eski 46 ve 47 parsel) sayılı 480 m² yüzölçümlü taşınmazın 01.06.1992 tarihli satış senedi ile dava dışı Vehbi G.’den satın alındığını, taşınmazın bu tarihten itibaren müvekkili tarafından kullanıldığını ve gerekli tüm vergilerinin ödendiğini, ancak 2010 yılında yapılan kadastro çalışmalarında müvekkilinin hazır bulunmaması sebebiyle taşınmazın davalı Hazine adına tespit edildiğini, yapılan tespitin haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek bahsi geçen taşınmazın zilyetliğinin müvekkili adına tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Yargılama sırasında dava konusu taşınmazda zilyet oldukları iddiasıyla Hazine aleyhine dava açan Selçuk K. ve Recep K. davaya dahil edilmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanunu’nun (6831 sayılı Kanun) 2/B maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan alanda kaldığını, hak sahipliği tespiti için yapılan kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın kullanıcısının tespit edilemediğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 10.05.2018 tarihli ve 2016/492 Esas, 2018/212 Karar sayılı kararı ile; dahili davalı Selçuk K. tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin açılan davanın usulden reddedildiği, dahili davalı Recep K. tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin açılan dava hakkında da açılmamış sayılmasına karar verildiği, davacının dava konusu yeri dava dışı Vehbi G.'den 01.06.1992 tarihli satış senedi ile satın aldığı, satış senedinin dava konusu yere ait olduğu ve davacının satış tarihinden itibaren taşınmaza zilyet olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının taşınmazın 1992 yılından itibaren zilyedi olduğunun tespitine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 10.12.2020 tarihli ve 2019/2498 Esas, 2020/1965 Karar sayılı kararı ile; 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi kapsamında kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişilerin kadastro tespiti yapılırken taşınmazı ekonomik amacına uygun olarak fiilen kullanması gerektiği, somut olayda dava konusu taşınmazın boş arsa niteliğinde olduğu ve bu taşınmazın kullanım kadastrosu çalışmaları sırasında davacının zilyetliğinde bulunmadığı, davacının zilyetlik olgusunu ispat edemediği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Bölge Adliye Mahkemesince, zilyetlik olgusunun davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle, İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiş ise de, bu kararın dosya kapsamında toplanan delillere uygun düştüğü söylenemez. Şöyle ki; mahallinde 03.10.2017 tarihinde yapılan keşifte dinlenen davacı tanığı Burhan K., davacı Tevrat U.’nun dava konusu yeri 1990’lı yıllarda Vehbi G.’den satın aldığını ve davacının kullandığını; davacı tanığı Adem K., dava konusu yeri davacının Vehbi G.’den satın aldığını ve davacı tanığı Yüksel Ş., davacının dava konusu yeri Vehbi G.’den satın aldığını, vergilerini ödediğini, yılda bir defa arsasını görmeye geldiğini ifade etmiştir. Diğer yandan, dosya içerisinde, davacının taşınmazı Vehbi G.’den 01.06.1992 tarihinde satın aldığına ilişkin bir satış senedi ve 1990 yılından 2001 yılına kadar arsa vergisi ödediğine ilişkin muhtelif tarih ve sıra numaralı emlak vergisi tahakkuk fişleri ile tahsilat makbuzları bulunmaktadır.
Bu itibarla; dosya kapsamında toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu 296 ada 1 parsel sayılı taşınmazda 05.03.2018 tarihli teknik bilirkişi rapor ve krokisinde A harfi ile gösterilen 480 m2 yerin tespit tarihi öncesinden itibaren davacının kullanımında olduğu anlaşıldığına göre, Bölge Adliye Mahkemesince, davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ek olarak Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin fiilî kullanım durumlarının belirlenmesinde fiilî kullanımı gösteren belirtilerin nazara alınması gerektiği, bu kapsamda taşınmazın etrafının tel çit, ağıl, taş duvar ve benzeri yapılarla dış alemden soyutlanması, zeminin kullanmaktan mütevellit yapısal olarak değişmesi, doğal unsurların, çalı, ağaç ve benzerlerinin temizlenmesi, taşlarının ayıklanması, seki duvarı ve benzerlerinin yapılması, insan eliyle yetiştirilen meyve ağaçları ile ağaçlandırılması, tarla bitkilerinin yetiştirilmesi, düzenli işlenmekten ve imardan dolayı toprak ve zemin yapısının değişmesi, üzerine ev, ahır, kümes ve benzeri yapı yapılması gibi eylemlerin fiilî kullanımın göstergesi olduğu, taşınmazın yanından veya yakınından geçen orta hâlli makul bir kişinin taşınmazın sahipli olduğu veya kullanıldığı kanısına varmasına vesile olacak emarelerin fiilî kullanımın belirtisi olabileceği, somut olayda davacı dayanak senet uyarınca taşınmazı satın ve devraldığını ileri sürmüş ise de dosya kapsamı itibariyle taşınmazın davacı tarafından fiilî olarak kullanıldığının iddia ve ispat edilemediği, davada dayanılan senet ve bir kısım emlak vergisi ödemesi yapıldığı iddiası ile soyut tanık beyanına itibarla iddianın ispat edildiğinden söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın esasını teşkil eden fiilî kullanım iddiasının varlığının emare düzeyinde dahi olsa somutlaştırılmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, müvekkilinin dönemin koşulları, yaşı ve gerek sağlık durumu gerekse ekonomik durumu gereği kadastro tespitine katılamadığını, oysa müvekkilinin anılan taşınmazı 1992 yılından bu yana kesintisiz ve şüpheye mahal vermeyecek şekilde kullandığını, yine anılan tarihten günümüze kadar aşınmaza ilişkin olarak emlak vergilerini ödediğini, dinlenen tanık ifadeleri ve bilirkişi raporları gözetildiğinde kullanımın ispatlandığını ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava konusu taşınmazı 1992 yılında dava dışı kişiden satın alması, bu tarihten itibaren emlak vergilerini ödemesi ve ayrıca tanık beyanları gözetildiğinde, davacının 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi gereğince taşınmazın fiilî kullanıcısı olduğunu ispat edip edemediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi
2. Değerlendirme
1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na (3402 sayılı Kanun) 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8 inci maddesi ile eklenen Ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 6831 sayılı Kanun'un 20.06.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanun'la değişik 2 nci maddesi ile 23.09.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 05.06.1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiilî kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanun'un 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır.
2. "Kullanım kadastrosu" olarak isimlendirilen bu çalışmanın amacı, 2/B sahalarını, fiilî kullanım durumlarını dikkate alarak parsellere ayırmak ve bu taşınmazları 2/B alanı olarak Hazine adına tescil ederken, taşınmazlar üzerinde fiilî kullanımı bulunanları ve muhdesatları tespit ederek tapunun beyanlar hanesinde göstermektir. Bu maddeye göre kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişiler, kadastro tespiti sırasında çekişmeli taşınmazı fiilen kullanan kişilerdir.
3. Kullanım kadastrosu sırasında, hakkında kullanım kadastrosu tespit tutanağı düzenlenen taşınmazların beyanlar hanesinde yer alan ya da alması gereken kullanıcı ve muhdesat şerhlerine ilişkin olarak askı ilan süresi içinde kadastro mahkemesinde, askı ilanından sonra ise genel mahkemelerde kullanım kadastrosuna itiraz davası açılmasının mümkün olduğu hususu tartışmasızdır. Kadastro mahkemelerinde askı ilanı içinde 3402 sayılı Kanun'un Ek 4 üncü maddesi gereğince açılacak davalar kullanıcı şerhine ilişkin olup söz konusu taşınmazın mülkiyeti Hazineye ait olduğundan mülkiyet hakkı bakımından değerlendirme yapılması mümkün değildir.
4. Diğer taraftan 19.04.2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun (6292 sayılı Kanun) 26.04.2012 tarihli ve 28275 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, aynı Kanun'la 17.10.1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun ile 16.02.1995 tarihli ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
5. 6292 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde Kanun’un amacı; 31.08.1956 tarihli ve 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi olarak ifade edilmiş, 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanacağı açıklanmıştır.
6. Anılan Kanun’un genel gerekçesinde bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve ormana geri dönüşümü artık mümkün bulunmayan ve özellikle yerleşim alanı olarak işgal edilerek kullanılan bu alanlarda; imar planları yapılamaması yüzünden şehircilik anlayışı ve planlama ilkelerine aykırı oluşmuş çarpık yerleşim alanlarının varlığı nedeniyle düzenli ve planlı kentleşmenin yapılamadığı, oluşan fiilî durum sonrasında bu alanlardaki yerleşim yerlerine götürülmek zorunda kalınan kamu yatırımlarının yapılmasının zorluğu, bu alanların orman sınırları dışına çıkartıldıkları tarihler itibarıyla yaklaşık 10 ilâ 30 yıldır herhangi bir bedel ödenmeksizin kullanıcılarının tasarrufunda bulunduğu ve bu alanların kullanıcıları tarafından haricen yapılan satışlarla el değiştirdiği, bu yerlere ilişkin olarak Devlet ile vatandaşlar arasında uzun süren hukukî ihtilafların meydana geldiği, Devletin bu yerleri tasarruf edememesi sebebiyle önemli ölçüde gelir kaybının oluştuğu belirtilerek bu alanlarla ilgili fiilî durumun hukukî zemine kavuşturulmasının bir zorunluluk hâline geldiği ifade edilmiştir.
7. 6292 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde yer alan hüküm ile de; 2/B alanlarında bulunan taşınmazlar hakkında, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen veya bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenecek güncelleme listelerine veya kadastro tutanaklarına ya da kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre oluşturulacak tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre taşınmazların 31.12.2011 tarihinden önce veya sonra kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen ve hak sahibi sayılan kişilerin, 6292 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 26.04.2012 tarihinden itibaren idareye başvurmaları sağlanarak bu şekilde hak sahibi kişilerin mağduriyetlerinin önlenmesi ve bu taşınmazların da değerlendirilmelerine imkân sağlanması amaçlanmıştır.
8. Bir diğer anlatımla 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre tapu kütüğünün beyanlar hanesinde söz konusu taşınmazın kullanıcısı olarak ve/veya muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilere anılan kanun hükümleri ile taşınmazı satın alma hakkı tanınmıştır. Yani, bu madde taşınmazı öncelikli alım hakkı konusunda kişiye bir şahsi hak tanımakta olup doğrudan doğruya mülkiyet hakkı kazanımı sağlanmamaktadır. Bu nedenle de beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilecek kişinin iyiniyetli olup olmadığı, malik sıfatıyla zilyetliğini sürdürüp sürdürmediği, ekonomik amaç ile kullanıp kullanmadığı araştırılması gerekmeksizin kullanım kadastrosunun yapıldığı tarihte 2/B alanında yer alan taşınmazın etrafının tel çit, ağıl, taş duvar ve benzeri yapılarla dış çevreden soyutlanması, taşınmaz zemininin kullanmaktan dolayı yapısal olarak değişmesi, doğal unsurların, çalı, ağaç ve benzerlerinin temizlenmesi, taşlarının ayıklanması, duvar ve benzerleri yapıların yapılması, meyve ağaçları ile ağaçlandırılması, tarla bitkilerinin yetiştirilmesi, düzenli işlenmekten ve imardan dolayı toprak ve zemin yapısının değişmesi, üzerine ev, ahır, kümes ve benzeri yapı yapılması eylemleri sahiplenme arzusu olduğunu göstermekte olup fiilî kullanımın ispatı için yeterlidir.
9. Ayrıca belirtmek gerekir ki; taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik yoluyla edinilmelerini düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713 üncü ve 3402 sayılı Kanun’un 14 üncü maddelerinde mülkiyet kazanımı için aranan davasız (çekişmesiz-nizasız) ve aralıksız (fasılasız) yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulundurma koşulu 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre yapılan kullanım kadastrosunda taşınmazı kullanan kişinin tespitinde aranmamaktadır. Zira kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinimde Kanun zilyet olunmasını ararken kullanım kadastrosunda fiilî kullanımı esas almaktadır.
10. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; yörede 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesi uyarınca yapılan ve sonuçları 07.09.2010 ilâ 06.10.2010 tarihleri arasında ilan edilen kadastroda, dava konusu 296 ada 1 parsel (eski 46 ve 47 parsel) sayılı taşınmazın 674,25 m2 olarak, 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkartılmak suretiyle ve bahçe vasfıyla Maliye Hazinesi adına tescil edilmiştir.
11. Davacı Tevrat U., 01.06.1992 tarihli satın alma senedi ile taşınmazı 46 ve 47 parselde toplam 480 m2 olarak Vehbi G. adlı kişiden satın aldığını, arsa olarak emlak vergilerini ödediğini ve taşınmazların kendi fiilî kullanımında bulunduğunu ileri sürerek taşınmazlarda lehine kullanıcı şerhi verilmesi için dava açmış ise de bu davadan önce Selçuk K. tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin olarak Hazine aleyhine İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde, Recep K. tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin olarak Hazine aleyhine İstanbul Anadolu 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B maddesi kapsamında kullanıcı şerhi verilmesi için dava açıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan kişiler davacı tarafından davaya dahil edilmiştir. Dosya kapsamından Selçuk K. tarafından İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde 30.04.2013 tarihinde açılan davada anılan mahkemenin 25.12.2013 tarihli ve 2013/209 Esas, 2013/589 Karar sayılı kararı ile görevsizlik kararı verildiği ve süresi içerisinde talepte bulunulmaması nedeniyle 23.06.2014 tarihli ara karar ile davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği; yine Recep K. tarafından İstanbul Anadolu 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde 02.01.2013 tarihinde açılan davada ise 18.06.2015 tarihli ve 2013/1021 Esas, 2013/589 Karar sayılı karar ile takip edilmeyen ve işlemden kaldırılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Öte yandan davaya dahil edilen Selçuk K. tarafından mahkemeye verilen beyan dilekçesinde; dava konusu parseli harici satım sözleşmesiyle aldığı kişinin hak sahibi olmadığının bilahare öğrenildiği, bu nedenle davayı takip etmediği, dava konusu parsel üzerinde herhangi bir hak talebinin bulunmadığı belirtilmiştir. Diğer dahili davalı Recep K. ise davaya karşı beyanda bulunmamıştır.
12. Mahkemece mahallinde yapılan keşif esnasında dinlenen tanıklar Burhan K., Adem K. ve Yüksel Ş.; davacı Tevrat U.’nun dava konusu yeri 1990’lı yıllarda Vehbi G.’den satın aldığını, davacının dava konusu yeri nizasız kullandığını, taşınmazın vergilerini ödediğini, yılda bir defa taşınmazı görmeye geldiğini ifade etmişlerdir.
13. Öte yandan dosya içerisinde, davacının taşınmazı Vehbi G.’den 01.06.1992 tarihinde satın aldığına ilişkin bir satış senedi bulunmakta ve taşınmazın bu tarihten itibaren vergilerinin ödendiğine dair muhtelif tarih ve sıra numaralı emlak vergisi tahakkuk fişleri ile tahsilat makbuzları yer almaktadır.
14. Yukarıda ifade edildiği üzere kullanım kadastrosu sırasında tapunun beyanlar hanesinde gösterilecek kişinin ekonomik amaca uygun zilyetliği değil fiilî kullanım durumu aranmaktadır. Bu itibarla; dosya kapsamında toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu 296 ada 1 parsel sayılı taşınmazda 05.03.2018 tarihli teknik bilirkişi rapor ve krokisinde A harfi ile gösterilen 480 m2 yerin tespit tarihi öncesinden itibaren davacının fiilî kullanımında olduğu kabul edilmelidir.
15. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
29.05.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
KULLANIM KADASTROSU SIRASINDA TAPUNUN BEYANLAR HANESİNDE GÖSTERİLECEK KİŞİNİN EKONOMİK AMACA UYGUN ZİLYETLİĞİ DEĞİL FİİLÎ KULLANIM DURUMU ARANMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/8-919
Karar No : 2024/304
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 18.01.2023
SAYISI : 2022/3247 E., 2023/51 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14.09.2022 tarihli ve 2021/7394 Esas,
2022/6989 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kullanım kadastrosuna itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkili tarafından İstanbul ili, Ümraniye ilçesi, Battalgazi Mahallesi, 296 ada 1 parsel (eski 46 ve 47 parsel) sayılı 480 m² yüzölçümlü taşınmazın 01.06.1992 tarihli satış senedi ile dava dışı Vehbi G.’den satın alındığını, taşınmazın bu tarihten itibaren müvekkili tarafından kullanıldığını ve gerekli tüm vergilerinin ödendiğini, ancak 2010 yılında yapılan kadastro çalışmalarında müvekkilinin hazır bulunmaması sebebiyle taşınmazın davalı Hazine adına tespit edildiğini, yapılan tespitin haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek bahsi geçen taşınmazın zilyetliğinin müvekkili adına tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Yargılama sırasında dava konusu taşınmazda zilyet oldukları iddiasıyla Hazine aleyhine dava açan Selçuk K. ve Recep K. davaya dahil edilmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanunu’nun (6831 sayılı Kanun) 2/B maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan alanda kaldığını, hak sahipliği tespiti için yapılan kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın kullanıcısının tespit edilemediğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 10.05.2018 tarihli ve 2016/492 Esas, 2018/212 Karar sayılı kararı ile; dahili davalı Selçuk K. tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin açılan davanın usulden reddedildiği, dahili davalı Recep K. tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin açılan dava hakkında da açılmamış sayılmasına karar verildiği, davacının dava konusu yeri dava dışı Vehbi G.'den 01.06.1992 tarihli satış senedi ile satın aldığı, satış senedinin dava konusu yere ait olduğu ve davacının satış tarihinden itibaren taşınmaza zilyet olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının taşınmazın 1992 yılından itibaren zilyedi olduğunun tespitine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 10.12.2020 tarihli ve 2019/2498 Esas, 2020/1965 Karar sayılı kararı ile; 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi kapsamında kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişilerin kadastro tespiti yapılırken taşınmazı ekonomik amacına uygun olarak fiilen kullanması gerektiği, somut olayda dava konusu taşınmazın boş arsa niteliğinde olduğu ve bu taşınmazın kullanım kadastrosu çalışmaları sırasında davacının zilyetliğinde bulunmadığı, davacının zilyetlik olgusunu ispat edemediği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Bölge Adliye Mahkemesince, zilyetlik olgusunun davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle, İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiş ise de, bu kararın dosya kapsamında toplanan delillere uygun düştüğü söylenemez. Şöyle ki; mahallinde 03.10.2017 tarihinde yapılan keşifte dinlenen davacı tanığı Burhan K., davacı Tevrat U.’nun dava konusu yeri 1990’lı yıllarda Vehbi G.’den satın aldığını ve davacının kullandığını; davacı tanığı Adem K., dava konusu yeri davacının Vehbi G.’den satın aldığını ve davacı tanığı Yüksel Ş., davacının dava konusu yeri Vehbi G.’den satın aldığını, vergilerini ödediğini, yılda bir defa arsasını görmeye geldiğini ifade etmiştir. Diğer yandan, dosya içerisinde, davacının taşınmazı Vehbi G.’den 01.06.1992 tarihinde satın aldığına ilişkin bir satış senedi ve 1990 yılından 2001 yılına kadar arsa vergisi ödediğine ilişkin muhtelif tarih ve sıra numaralı emlak vergisi tahakkuk fişleri ile tahsilat makbuzları bulunmaktadır.
Bu itibarla; dosya kapsamında toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu 296 ada 1 parsel sayılı taşınmazda 05.03.2018 tarihli teknik bilirkişi rapor ve krokisinde A harfi ile gösterilen 480 m2 yerin tespit tarihi öncesinden itibaren davacının kullanımında olduğu anlaşıldığına göre, Bölge Adliye Mahkemesince, davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ek olarak Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin fiilî kullanım durumlarının belirlenmesinde fiilî kullanımı gösteren belirtilerin nazara alınması gerektiği, bu kapsamda taşınmazın etrafının tel çit, ağıl, taş duvar ve benzeri yapılarla dış alemden soyutlanması, zeminin kullanmaktan mütevellit yapısal olarak değişmesi, doğal unsurların, çalı, ağaç ve benzerlerinin temizlenmesi, taşlarının ayıklanması, seki duvarı ve benzerlerinin yapılması, insan eliyle yetiştirilen meyve ağaçları ile ağaçlandırılması, tarla bitkilerinin yetiştirilmesi, düzenli işlenmekten ve imardan dolayı toprak ve zemin yapısının değişmesi, üzerine ev, ahır, kümes ve benzeri yapı yapılması gibi eylemlerin fiilî kullanımın göstergesi olduğu, taşınmazın yanından veya yakınından geçen orta hâlli makul bir kişinin taşınmazın sahipli olduğu veya kullanıldığı kanısına varmasına vesile olacak emarelerin fiilî kullanımın belirtisi olabileceği, somut olayda davacı dayanak senet uyarınca taşınmazı satın ve devraldığını ileri sürmüş ise de dosya kapsamı itibariyle taşınmazın davacı tarafından fiilî olarak kullanıldığının iddia ve ispat edilemediği, davada dayanılan senet ve bir kısım emlak vergisi ödemesi yapıldığı iddiası ile soyut tanık beyanına itibarla iddianın ispat edildiğinden söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın esasını teşkil eden fiilî kullanım iddiasının varlığının emare düzeyinde dahi olsa somutlaştırılmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, müvekkilinin dönemin koşulları, yaşı ve gerek sağlık durumu gerekse ekonomik durumu gereği kadastro tespitine katılamadığını, oysa müvekkilinin anılan taşınmazı 1992 yılından bu yana kesintisiz ve şüpheye mahal vermeyecek şekilde kullandığını, yine anılan tarihten günümüze kadar aşınmaza ilişkin olarak emlak vergilerini ödediğini, dinlenen tanık ifadeleri ve bilirkişi raporları gözetildiğinde kullanımın ispatlandığını ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava konusu taşınmazı 1992 yılında dava dışı kişiden satın alması, bu tarihten itibaren emlak vergilerini ödemesi ve ayrıca tanık beyanları gözetildiğinde, davacının 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi gereğince taşınmazın fiilî kullanıcısı olduğunu ispat edip edemediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi
2. Değerlendirme
1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na (3402 sayılı Kanun) 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8 inci maddesi ile eklenen Ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 6831 sayılı Kanun'un 20.06.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanun'la değişik 2 nci maddesi ile 23.09.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 05.06.1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiilî kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanun'un 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır.
2. "Kullanım kadastrosu" olarak isimlendirilen bu çalışmanın amacı, 2/B sahalarını, fiilî kullanım durumlarını dikkate alarak parsellere ayırmak ve bu taşınmazları 2/B alanı olarak Hazine adına tescil ederken, taşınmazlar üzerinde fiilî kullanımı bulunanları ve muhdesatları tespit ederek tapunun beyanlar hanesinde göstermektir. Bu maddeye göre kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişiler, kadastro tespiti sırasında çekişmeli taşınmazı fiilen kullanan kişilerdir.
3. Kullanım kadastrosu sırasında, hakkında kullanım kadastrosu tespit tutanağı düzenlenen taşınmazların beyanlar hanesinde yer alan ya da alması gereken kullanıcı ve muhdesat şerhlerine ilişkin olarak askı ilan süresi içinde kadastro mahkemesinde, askı ilanından sonra ise genel mahkemelerde kullanım kadastrosuna itiraz davası açılmasının mümkün olduğu hususu tartışmasızdır. Kadastro mahkemelerinde askı ilanı içinde 3402 sayılı Kanun'un Ek 4 üncü maddesi gereğince açılacak davalar kullanıcı şerhine ilişkin olup söz konusu taşınmazın mülkiyeti Hazineye ait olduğundan mülkiyet hakkı bakımından değerlendirme yapılması mümkün değildir.
4. Diğer taraftan 19.04.2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun (6292 sayılı Kanun) 26.04.2012 tarihli ve 28275 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, aynı Kanun'la 17.10.1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun ile 16.02.1995 tarihli ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
5. 6292 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde Kanun’un amacı; 31.08.1956 tarihli ve 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi olarak ifade edilmiş, 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanacağı açıklanmıştır.
6. Anılan Kanun’un genel gerekçesinde bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve ormana geri dönüşümü artık mümkün bulunmayan ve özellikle yerleşim alanı olarak işgal edilerek kullanılan bu alanlarda; imar planları yapılamaması yüzünden şehircilik anlayışı ve planlama ilkelerine aykırı oluşmuş çarpık yerleşim alanlarının varlığı nedeniyle düzenli ve planlı kentleşmenin yapılamadığı, oluşan fiilî durum sonrasında bu alanlardaki yerleşim yerlerine götürülmek zorunda kalınan kamu yatırımlarının yapılmasının zorluğu, bu alanların orman sınırları dışına çıkartıldıkları tarihler itibarıyla yaklaşık 10 ilâ 30 yıldır herhangi bir bedel ödenmeksizin kullanıcılarının tasarrufunda bulunduğu ve bu alanların kullanıcıları tarafından haricen yapılan satışlarla el değiştirdiği, bu yerlere ilişkin olarak Devlet ile vatandaşlar arasında uzun süren hukukî ihtilafların meydana geldiği, Devletin bu yerleri tasarruf edememesi sebebiyle önemli ölçüde gelir kaybının oluştuğu belirtilerek bu alanlarla ilgili fiilî durumun hukukî zemine kavuşturulmasının bir zorunluluk hâline geldiği ifade edilmiştir.
7. 6292 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde yer alan hüküm ile de; 2/B alanlarında bulunan taşınmazlar hakkında, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen veya bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenecek güncelleme listelerine veya kadastro tutanaklarına ya da kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre oluşturulacak tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre taşınmazların 31.12.2011 tarihinden önce veya sonra kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen ve hak sahibi sayılan kişilerin, 6292 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 26.04.2012 tarihinden itibaren idareye başvurmaları sağlanarak bu şekilde hak sahibi kişilerin mağduriyetlerinin önlenmesi ve bu taşınmazların da değerlendirilmelerine imkân sağlanması amaçlanmıştır.
8. Bir diğer anlatımla 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre tapu kütüğünün beyanlar hanesinde söz konusu taşınmazın kullanıcısı olarak ve/veya muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilere anılan kanun hükümleri ile taşınmazı satın alma hakkı tanınmıştır. Yani, bu madde taşınmazı öncelikli alım hakkı konusunda kişiye bir şahsi hak tanımakta olup doğrudan doğruya mülkiyet hakkı kazanımı sağlanmamaktadır. Bu nedenle de beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilecek kişinin iyiniyetli olup olmadığı, malik sıfatıyla zilyetliğini sürdürüp sürdürmediği, ekonomik amaç ile kullanıp kullanmadığı araştırılması gerekmeksizin kullanım kadastrosunun yapıldığı tarihte 2/B alanında yer alan taşınmazın etrafının tel çit, ağıl, taş duvar ve benzeri yapılarla dış çevreden soyutlanması, taşınmaz zemininin kullanmaktan dolayı yapısal olarak değişmesi, doğal unsurların, çalı, ağaç ve benzerlerinin temizlenmesi, taşlarının ayıklanması, duvar ve benzerleri yapıların yapılması, meyve ağaçları ile ağaçlandırılması, tarla bitkilerinin yetiştirilmesi, düzenli işlenmekten ve imardan dolayı toprak ve zemin yapısının değişmesi, üzerine ev, ahır, kümes ve benzeri yapı yapılması eylemleri sahiplenme arzusu olduğunu göstermekte olup fiilî kullanımın ispatı için yeterlidir.
9. Ayrıca belirtmek gerekir ki; taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik yoluyla edinilmelerini düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713 üncü ve 3402 sayılı Kanun’un 14 üncü maddelerinde mülkiyet kazanımı için aranan davasız (çekişmesiz-nizasız) ve aralıksız (fasılasız) yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulundurma koşulu 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre yapılan kullanım kadastrosunda taşınmazı kullanan kişinin tespitinde aranmamaktadır. Zira kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinimde Kanun zilyet olunmasını ararken kullanım kadastrosunda fiilî kullanımı esas almaktadır.
10. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; yörede 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesi uyarınca yapılan ve sonuçları 07.09.2010 ilâ 06.10.2010 tarihleri arasında ilan edilen kadastroda, dava konusu 296 ada 1 parsel (eski 46 ve 47 parsel) sayılı taşınmazın 674,25 m2 olarak, 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkartılmak suretiyle ve bahçe vasfıyla Maliye Hazinesi adına tescil edilmiştir.
11. Davacı Tevrat U., 01.06.1992 tarihli satın alma senedi ile taşınmazı 46 ve 47 parselde toplam 480 m2 olarak Vehbi G. adlı kişiden satın aldığını, arsa olarak emlak vergilerini ödediğini ve taşınmazların kendi fiilî kullanımında bulunduğunu ileri sürerek taşınmazlarda lehine kullanıcı şerhi verilmesi için dava açmış ise de bu davadan önce Selçuk K. tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin olarak Hazine aleyhine İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde, Recep K. tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin olarak Hazine aleyhine İstanbul Anadolu 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B maddesi kapsamında kullanıcı şerhi verilmesi için dava açıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan kişiler davacı tarafından davaya dahil edilmiştir. Dosya kapsamından Selçuk K. tarafından İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde 30.04.2013 tarihinde açılan davada anılan mahkemenin 25.12.2013 tarihli ve 2013/209 Esas, 2013/589 Karar sayılı kararı ile görevsizlik kararı verildiği ve süresi içerisinde talepte bulunulmaması nedeniyle 23.06.2014 tarihli ara karar ile davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği; yine Recep K. tarafından İstanbul Anadolu 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde 02.01.2013 tarihinde açılan davada ise 18.06.2015 tarihli ve 2013/1021 Esas, 2013/589 Karar sayılı karar ile takip edilmeyen ve işlemden kaldırılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Öte yandan davaya dahil edilen Selçuk K. tarafından mahkemeye verilen beyan dilekçesinde; dava konusu parseli harici satım sözleşmesiyle aldığı kişinin hak sahibi olmadığının bilahare öğrenildiği, bu nedenle davayı takip etmediği, dava konusu parsel üzerinde herhangi bir hak talebinin bulunmadığı belirtilmiştir. Diğer dahili davalı Recep K. ise davaya karşı beyanda bulunmamıştır.
12. Mahkemece mahallinde yapılan keşif esnasında dinlenen tanıklar Burhan K., Adem K. ve Yüksel Ş.; davacı Tevrat U.’nun dava konusu yeri 1990’lı yıllarda Vehbi G.’den satın aldığını, davacının dava konusu yeri nizasız kullandığını, taşınmazın vergilerini ödediğini, yılda bir defa taşınmazı görmeye geldiğini ifade etmişlerdir.
13. Öte yandan dosya içerisinde, davacının taşınmazı Vehbi G.’den 01.06.1992 tarihinde satın aldığına ilişkin bir satış senedi bulunmakta ve taşınmazın bu tarihten itibaren vergilerinin ödendiğine dair muhtelif tarih ve sıra numaralı emlak vergisi tahakkuk fişleri ile tahsilat makbuzları yer almaktadır.
14. Yukarıda ifade edildiği üzere kullanım kadastrosu sırasında tapunun beyanlar hanesinde gösterilecek kişinin ekonomik amaca uygun zilyetliği değil fiilî kullanım durumu aranmaktadır. Bu itibarla; dosya kapsamında toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu 296 ada 1 parsel sayılı taşınmazda 05.03.2018 tarihli teknik bilirkişi rapor ve krokisinde A harfi ile gösterilen 480 m2 yerin tespit tarihi öncesinden itibaren davacının fiilî kullanımında olduğu kabul edilmelidir.
15. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
29.05.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.