KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

KULLANIM SIRASINDA DAVALININ SAHİPLENME AMACI TAŞIMADIĞI, DAVACILARIN ZİLYETLİĞİNİN ÜSTÜN VE KORUNMAYA DEĞER OLDUĞU SAPTANMIŞTIR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/1-871
Karar No       : 2024/286

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 06.09.2022
SAYISI                          : 2022/561 E., 2022/810 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 24.01.2022 tarihli ve 2021/3675 Esas,
                                        2022/556 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulüyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Cuma K. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı Cuma K. vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı Cuma K. vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalıların murisi İlhan K.'a ait olan dava konusu taşınmazın 20.04.2005 tarihinde düzenlenen muhtar senediyle İlhan K. tarafından müvekkillerine altın bedeli karşılığı devredildiğini, buna rağmen 2007 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında bu taşınmazın muris İlhan K. adına tescil edilerek müvekkillerinin haklarının zarar gördüğünü ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkilleri adına tesciline, olmadığı takdirde taşınmazın dava tarihindeki değerinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalılar Lutfiye K., Nurhan K. ve Cuma K. cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın ölümüne kadar murisleri, ölümünden sonra da tüm mirasçıları tarafından birlikte kullanılıp ekildiğini, bu kullanıma itiraz etmeyen davacıların aile içi tartışma sonrası bu davayı açtıklarını, eldeki davada hak düşürücü sürenin de dolduğunu, 2005 tarihli muhtar senedindeki murise ait imzanın sahte olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

2. Davalı Adnan K. vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın murisin ölümünden önce kendisi tarafından ölümünden sonra da tüm mirasçıları tarafından birlikte kullanılıp ekildiğini, mirasçılar tarafından kullanıma davacıların itiraz etmediğini, aile içi tartışma sonrası bu davanın açıldığını, eldeki davada zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacıların tutanaklara askı ilan süresinde itiraz etmeyip kötüniyetli şekilde beklediklerini, 2005 tarihli muhtar senedindeki imzanın sahte olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 14.02.2018 tarihli ve 2017/67 Esas, 2018/31 Karar sayılı kararı ile davacının dosyaya sunduğu senedin içeriğinde geçen hibe terimi, altın bedeli ifadesi ve davacı tanığı Osman'ın beyanlarından senedin altın bedeli olarak davacılardan Hatice ile davalılardan Adnan'ın evlenme tarihleri ile aynı gün tanzim edilmiş bağış senedi niteliğinde olduğu, dava konusu taşınmazın kadastro tespitinden önce ve bağış tarihinde tapuya kayıtlı olmadığından menkul hükmünde olması sebebiyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 762 ve 763 üncü maddeleri gereği mülkiyetin devri için yazılı veya resmî sözleşmeye gerek olmaksızın zilyetliğin devri koşulunun gerçekleşmesinin gerektiği ancak tüm dosya kapsamı ve mahallinde gerçekleştirilen keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanıkların beyanlarına göre dava konusu taşınmazda davacıların fiili zilyetliklerinin ispat edilemediği, muris İlhan K.'un tesis kadastrosunun yapıldığı 27.07.2007 tarihinden sonra 20.06.2008 tarihinde vefat etmesi, kadastro tutanağının muris adına işlem görmesi de dikkate alındığında kadastro tarihinde murisin zilyetliğinin devam ettiği, ayrıca tanzim edilen senedin bağış senedi olduğu, herhangi bir ivaz karşılığı yapılan bir işlem bulunmadığı, sebepsiz zenginleşmeye neden olacak nitelikte bir işlem söz konusu olmadığından taşınmazın değeri kadar tazminat talebinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 19.06.2019 tarihli ve 2018/1131 Esas, 2019/555 Karar sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın davalıların murisi İlhan K.'a ait iken sağlığında 2005 yılında düzenlenen senet ile altın bedeli olarak davacılara hibe ettiği, davalılar tarafından senetteki imzaya itiraz edilmiş ise de senette gerek tanık olarak gerekse muhtar olarak yer alan kişilerin senedin huzurlarında düzenlendiğini, murisin gerçek iradesini yansıttığını beyan ettikleri, senet içeriğinde murisin taşınmazın zilyetliğini devrettiğini, taşınmaz üzerinde senet tarihinden itibaren hiç bir hak ve yetkisinin bulunmadığını belirtmiş olduğu, dinlenen senet tanıklarının davacılardan Mücahit'in babasının şehir dışında çalışması sebebiyle amcası davalı Cuma tarafından korunup gözetildiği gerekçesiyle vefa borcunu ödemek, ayrıca Cuma'nın ekonomik sıkıntı yaşıyor olması sebepleriyle kullanımına izin verdiklerini bildirdikleri, bu durumda Cuma'nın zilyetliğinin davacılara izafeten sürdürüldüğünün belirlendiği, buna göre taşınmazın davacılara 2005 yılında düzenlenen senetle hibe edildiği, zilyetliğin de devredilmiş olduğunun kabulü gerektiği, tapusuz taşınmazlarda zilyetliğin devralan tarafından bizzat sürdürülebilmesi mümkün olduğu gibi kira vb. şekilde üçüncü kişiler eliyle de olabileceği, ayrıca davalı Erdoğan'ın dosyaya sunduğu dilekçesinde davacıların iddiasının doğru olduğunu açıklamış olması karşısında mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü ile tapu kaydının iptaline ve davacılar adına ayrı ayrı ½ pay oranında tesciline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Cuma K. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "... Kadastro sonucunda Nevşehir İli Derinkuyu İlçesi Özlüce köyü çalışma alanında bulunan 132 ada 23 parsel sayılı 11.830,75 metrekare yüzölçümlü taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 26.03.2007 tarihinde İlhan K. adına tespit edilmiş, itiraz edilmeksizin 27.07.2007 tarihinde kesinleşen tutanak tapuya tescil edilmiştir.

.... Davacılar Hatice K. ve Mücahit K. çekişmeli taşınmazın tespit maliki İlhan K. tarafından sağlığında kendilerine muhtar senedi ile altın bedeli olarak bırakıldığı iddiasıyla dava açmıştır. Dosya kapsamından taşınmazın öncesinin miras bırakan İlhan K.’a ait olduğu sabittir. Burada tartışılması gereken husus, miras bırakanın davacılara yaptığı bağış ile zilyetliğin davacılara geçip geçmediği konusunda toplanmaktadır.

.... Bölge Adliye Mahkemesince, çekişme konusu taşınmazın davalılar murisi İlhan K.'a ait iken sağlığında, 2005 yılında düzenlenen senet ile altın bedeli olarak davacılara hibe edildiği, Cuma'nın zilyetliğinin davacılara izafeten sürdürüldüğünün belirlendiği, tapusuz taşınmazlarda mülkiyetin devrinin zilyetliğin teslimi ile gerçekleşeceği (TMK nın 763.md), zilyetliğin, devralan tarafından bizzat sürdürülebileceği gibi, kira vb. şekilde, üçüncü kişiler eliyle de olabileceği, ayrıca davalı Erdoğan'ın dosya arasına sunduğu dilekçesinde taşınmazın davacılara hibe edildiğini, davacıların iddiasının doğru olduğunu açıklamış olması gerekçe gösterilerek yazılı şekilde hüküm verilmiş ise de bağış, tek taraflı bir işlem olup, geçerli olması için zilyetliğinin devri de zorunludur. Tapusuz taşınmazlarda mülkiyet, zilyetliğin devri ile intikal eder.

.... Dosya kapsamında dinlenen mahalli bilirkişilerden Mevlüt Ç.’nın dava konusu taşınmazın İlhan K.'a ait olduğunu bildiği, davacılara senetle verdiğine dair bilgisinin bulunmadığı; Recep Ç.’nın taşınmazı daha önceden muristen kiralayarak beş altı kez kiralayıp ektiğini murisin ölümünden sonra bir kez davalı Cuma'dan kiralayıp ektiğini, senetten bilgisi bulunmadığı; Davacı tanıklarından Osman Ç.’nin, dava konusu taşınmazın İlhan K.'a ait iken onun bağış senedi ile davacılara verdiğini, düzenlenen senet altında şahit olarak imzası bulunduğunu, davacıların dava konusu yeri ektiklerini bilmediğini, kendisinin sadece davacılara hibe edildiğini bildiğini, hibe senedinin düzenlendiği zamanlarda davalılardan Cuma'nın ektiğini, ancak sonrasında kimin kullandığına ilişkin bilgisinin bulunmadığını, dava konusu taşınmazı davalı Cuma'nın ekmesinin sebebinin ise, hatırladığı kadarıyla davacı Mücahit'in davalı Cuma'ya maddi durumları kötü olması nedeniyle kullanması için bırakması olabileceğini; İsmail Ç.’nın bildiği kadarıyla bu yerin İlhan K.'a ait olduğunu, 2004 yılında muhtar seçildiğini, 2005 yılında düzenlenen hibe senedinin huzurunda yapıldığını, altın bedeli olarak hem torunu hem de gelinine verdiğini bildiğini, muris İlhan'dan sonra taşınmazı kimin kullandığını bilemediğini, İlhan'ın ölümü ile de dava konusu yeri davalı Cuma'nın kullandığını, ancak aralarında herhangi bir anlaşma olup olmadığını, ne amaçla kullandığını bilmediğini, Yaşar Altuntaş’ın muris İlhan'ın hibe senedi ile dava konusu yeri gelini ve torununa verdiğini, senette imzasının bulunduğunu, bağışlama işlemine şahitlik ettiğini, hibeden sonra davalı Cuma'nın kullanmaya devam ettiğini, aralarındaki ilişkiyi bilmediğini, davacıların herhangi bir ekim dikim işi yapmadıklarını, hep davalı Cuma'nın kullandığını, ancak aralarındaki anlaşmayı bilmediğini, davacı Hatice'nin iki üç yıl, Mücahit'in ise beş yıl önce Özlüce'den ayrıldıklarını bildirdiği, Davalı tanığı Halil M.’ın 34 yaşında olduğunu, bitişikteki 25 parselin üzerindeki sulama kuyusu ile birlikte kendisine ait olduğunu, kuyuyu 1994 yılında yaptırdığını, o günden beri dava konusu taşınmazı kiralayarak ektiğini, 2008 yılına kadar dava konusu taşınmazı İlhan K.'tan kiralayıp ektiğini, ölümü ile de davalı Cuma'dan kiralamaya devam ettiğini, babasının yanında çalışarak burayı ektiğini, babası öldükten sonra ise kendisinin devam ettiğini açıkladığı anlaşılmıştır.

....Dinlenen mahalli bilirkişi ve tanıkların dava konusu taşınmazın davacılara teslim edildiği hususunda bilgilerinin olmadığı , dinlenen mahalli bilirkişilerden sadece Osman Ç.’nin hatırladığı kadarıyla davacı Mücahit'in davalı Cuma'ya maddi durumları kötü olması nedeniyle kullanması için bırakmış olabileceğine dair beyanının olduğu anlaşılmaktadır.

....Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesi’nin gerekçesinde dayandığı davalı Erdoğan’ın kabul beyanı ise çekişmeli taşınmazda tapu kayıt maliki İlhan K. mirasçısı olan davalıların iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi olması karşısında hukuki sonuç doğurmayacaktır.

....Hal böyle olunca; davacıların zilyetliği devraldığı ve tespit tarihine kadar taşınmaz üzerinde çekişmesiz ve aralıksız kazanıma yeter sürede zilyet olduğu ispatlanamadığından Bölge Adliye Mahkemesince delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir....." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davalı Erdoğan'ın beyanlarının davayı kabul olarak sonuç doğurması mümkün değil ise de devir olgusunun doğrulanması bakımından bu açıklamalara itibar edilmesi gerektiği, toplanan deliller ve keşif sırasında yapılan açıklamalar ışığında zilyetliğin devrinin davacılar lehine gerçekleştiği, tapusuz taşınmazlarda hibe ve zilyetliğin devri ile mülkiyetin devralan kişiye geçtiğinin kabulü gerektiği, hibeden dönüldüğü ve zilyetliğin terk edildiği hususunda herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi taşınmazın davacılar ve davacıların kiraya verdiği kişi tarafından tasarruf edildiği, Cuma'nın taşınmazı davacıların izin ve rızasıyla kullandığı, zilyetliğin tereke adına sürdürülmediği, davacıların bağış ve devir olgusunu kanıtladığı, hibe ve devre ilişkin hibe senedi içeriğinin beyanlarla doğrulandığı, 4721 sayılı Kanun’un 763 üncü maddesine uygun devir ve teslimin gerçekleştiği gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalı Cuma K. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı Cuma K. vekili; taşınmazın zilyetliğinin hiç bir zaman davacılara teslim edilmediğini, taşınmazın ölümüne kadar bizzat murisin tasarrufunda, ölümünden sonra da bizzat müvekkili Cuma K. tarafından kullanılıp kiraya verildiğini, davalı Cuma K.'un zilyetliğinin davacılara izafeten sürdürdüğüne dair hiç bir delilin dosyada mevcut olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kadastro tespit maliki miras bırakan İlhan K. tarafından kadastro tespiti öncesi 2005 yılında düzenlenen senet ile davacılara devredilen tapusuz taşınmaza ait zilyetliğin davacılar tarafından devralındığı ve davacıların tespit tarihine kadar çekişmesiz ve aralıksız kazanıma yeter sürede zilyet olduklarının ispat edilip edilemediği, buradan varılacak sonuca göre davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 705 inci, 713 üncü, 763 üncü maddeleri ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 üncü maddesi.

2. Değerlendirme

1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun (3402 sayılı Kanun) amacı, 1 inci maddesinde; "Bu Kanunun amacı, ülke koordinat sistemine göre memleketin kadastral veya topoğrafik kadastral haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukukî durumlarını tespit etmek suretiyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun öngördüğü tapu sicilini kurmak, mekânsal bilgi sisteminin alt yapısını oluşturmaktır." şeklinde ifade edilmiştir. Görüleceği üzere kadastro faaliyeti ile amaçlanan, taşınmaz malların sınırlarının ve hukuki durumlarının belirlenerek tapu sicilinin oluşturulmasıdır. Bu amaca ulaşılması, tapulu taşınmazların tapularının yenilenmesini, tapusuz taşınmazların tapuya bağlanmasını ve kamu mallarının statüsünün belirlenmesini gerektirir. Kadastro işlemi sonucunda, taşınmaz malların tespit tarihindeki hukuki durumu, yüzölçümü, türü ve hak sahibi belirlenmiş olur.

2. Kural olarak taşınmazlar üzerindeki ayni haklar tescille kazanılır (4721 sayılı Kanun madde 705/1). Tescil, tapu kütüğünde ayni hakka ilişkin kaydı ifade eden teknik bir terimdir. Tapu sicilinin taşınmazlar üzerindeki ayni hakları gösterebilmesi için öncelikle taşınmazın tapu siciline kaydı gerekmektedir. Çünkü 4721 sayılı Kanun'un 1000/1 inci maddesinde, her taşınmaza kütükte bir sayfa açılacağı belirtilerek, tapu sicilinin oluşturulmasında "ayni sistem" adı verilen sistem kabul edilmiştir. Bu sistemi kadastrosu yapılmamış yerlerde uygulama imkânı bulunmadığından ülke topraklarının kadastrosunun yapılması, tapuya kayıtlı olmayan taşınmazların çap kaydının oluşturularak tapulanması çok önemlidir.

3. Tapulama/ kadastro kanunları tasfiyeyi öngören geçici ve özel kanunlar olup, 3402 sayılı Kanun ile de eylemli durumun yasal hale getirilmesi hedeflenmiş ve mülkiyet hakkının tespitine ilişkin esaslar 3402 sayılı Kanun'un 13 ve devamı maddelerinde hüküm altına alınmıştır. Özellikle eylemli durum göz önünde tutularak belli koşullar altında harici satışlara geçerlilik ve mülkiyet hakkını kazanma işlevi tanınmış, fiili kullanımın yasal zemine kavuşması için zilyetliğe önem verilmiştir. Bu bağlamda tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların hangi koşullar altında zilyedi adına tespit edileceği 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir." şeklinde düzenlenmiştir.

4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Olağanüstü zamanaşımı" başlıklı 713 üncü maddesinin birinci fıkrasında da; "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir…" düzenlemelerine yer verilmiştir.

5. Açıklanan kanun hükümlerine göre, olağanüstü zamanaşımı yolu ile taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin temel koşulların 4721 sayılı Kanun'un 713 ve 3402 sayılı Kanun’un 14 üncü maddelerinde hüküm altına alındığı görülmektedir. Buna göre; tapuda kayıtlı olmayan bir taşınmazı aralıksız ve nizasız yirmi yıllık süreyle malik sıfatı ile elinde bulunduran ve zilyedi olan kişi, taşınmazın kendi mülkü olmak üzere adına tescilini talep edebilir.

6. Uygulama ve teorideki açıklamalara göre 4721 sayılı Kanun'un 713 ve 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddelerinde hüküm altına alınan koşulları taşınmaza ilişkin koşullar ve zilyetliğe ilişkin koşullar olarak ikiye ayırmak mümkündür. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların zamanaşımına dayanılarak kazanılabilmesi için taşınmazın özel mülkiyete elverişli olması, zamanaşımı ile kazanılmasını yasaklayan bir kanun hükmünün bulunmaması ve taşınmazın kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmazlardan olmaması gerekir. Taşınmaz üzerinde sürdürülmesi gerekli olan zilyetliğin ise, malik sıfatı ile davasız ve aralıksız ve yirmi yıllık süreyle olması gereklidir.

7. Gerek 4721 sayılı Kanun'un 713 üncü gerekse 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğinin süresi davasız ve aralıksız yirmi yıl olarak kabul edilmiştir. Kazanmayı sağlayan zilyetliğin lehine olan tarafça kanıtlanması gerekir. Maddi olaylardan olan zilyetlik her türlü delille kanıtlanabilir. Her somut olayın özelliğine göre yerel bilirkişi, tanık beyanları, teknik bilirkişi raporları gibi deliller zilyetliğin kanıtlanmasında kullanılabilir. Nitekim 3402 sayılı Kanun’un 14 maddesinin birinci fıkrasında çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla geçen yirmi yıllık zilyetliğin belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla kanıtlanabilineceği hüküm altına alınmıştır. Maddede bilirkişi ve tanık beyanları yanında belgelere de yer verilmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 08.03.2022 tarihli ve 2019(20)8-251 Esas, 2022/269 Karar sayılı kararı).

8. Diğer yandan, kadastrosu yapılarak tapu siciline tescil edilen taşınmazların devrine ilişkin kurallar kanun ve ilgili tüzük hükümleri ile belirlenerek, tapu müdürü veya tapu görevlileri tarafından tanzim edilecek şekil koşullarına bağlanmıştır. 4721 sayılı Kanun'un 706 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmî şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır." hükmü ile taşınmaz mülkiyetinin devrine ilişkin sözleşmelerin resmî şekilde yapılmadıkça geçerli olmayacağı düzenlenmiştir. Taşınmaz satış sözleşmesinin düzenlendiği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237 nci maddesinde de benzer şekilde “Akdin şekli” başlığı altında "Taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için, sözleşmenin resmî şekilde düzenlenmesi şarttır." denilmiştir. Dolayısıyla yukarıdaki maddeler uyarınca taşınmaz satış sözleşmesinin yapılması resmî şekle tâbidir ve buradaki resmî şekil, geçerlilik şartıdır. Tapu Sicil Tüzüğünün 21 inci maddesinin birinci fıkrasına göre de sözleşme düzenlenmesi gereken işlemlerde resmî senet düzenlenir. Resmî senetler ise 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddesine göre tapu sicil müdürü veya tapu sicil görevlileri tarafından tanzim edilir. Akitli işlemler sebebiyle hazırlanacak resmî senetlerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar ise ilgili yönetmelikte ayrıntılı bir şekilde hüküm altına alınmıştır.

9. Ne var ki, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlarda mülkiyet hakkının ne şekilde devredileceği konusunda kanunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu boşluk taşınır mülkiyetine ilişkin hükümlerin taşınmazların mahiyetine uygun düştüğü oranda onlara da uygulanması yoluyla doldurulabilir (Hukuk Genel Kurulunun 11.03.1964 tarihli ve 5 Esas, 184 Karar sayılı kararı). Bunun sonucu olarak da, tapuya kayıtlı olmayan taşınmazların üzerindeki mülkiyet hakkının devrinin herhangi bir şekle tâbi olmadığı söylenebilir. Zirâ, 4721 sayılı Kanun'un taşınır mülkiyetinin kazanılmasını düzenleyen 763 üncü maddesinin birinci fıkrasında; ''Taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir'' hükmüne yer verilmiştir. (Jale Akipek, Turgut Akıntürk, Derya Ateş, Eşya Hukuku, İstanbul, 2018, s. 474).

10. Bilindiği üzere, zilyetliğin konusunu taşınır, taşınmaz mallar ve haklar oluşturmaktadır. Taşınmaz mallar tapulu olabileceği gibi, tapusuz da olabilir. Tapusuz taşınmazlar taşınır hükmünde olduğundan zilyetliğin ayrı bir önemi ve işlevi bulunmaktadır. Tapuda kayıtlı taşınmazlarda tapu sicili mülkiyete karine teşkil ettiği halde tapusuz taşınmazlarda zilyetlik mülkiyetin karinesidir. Taşınır mallar ile tapu sicilinde kayıtlı olmayan taşınmaz mallarda, hak durumu ve açıklık fonksiyonu ile taşınır malların satış ve devri yönünden zilyetlik önem kazanmaktadır. Bir diğer ifadeyle tapu siciline kayıtlı taşınmazlarda hak durumu ve açıklığı tapu sicilindeki kayıtlar sağladığı hâlde, taşınır mallarda ve tapu siciline kayıtlı olmayan taşınmazlarda bu işlevi zilyetlik sağlamaktadır.

11. Tüm bu açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu Nevşehir ili Derinkuyu ilçesi Özlüce köyü Özler mevkinde kain 132 ada 23 parsel sayılı taşınmazın 26.03.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde 11.830,75 m2 lik tarla niteliğinde senetsizden davalıların murisi Hasan oğlu İlhan K. adına tespit gördüğü, tespitin itiraz edilmeksizin 27.07.2007 tarihinde kesinleşmesi üzerine muris adına tescil edildiği, muris İlhan K.'un 20.06.2008 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak eşi Lütfiye K. ile çocukları Nurhan K. (Ç.), Erdoğan K., Adnan K. ve Cuma K.'un kaldığı, davacıların mirasçı Adnan K.'un boşandığı eşi ve çocuğu olduğu, davacıların 20.04.2005 tarihli senet ve eklemeli zilyetliğe dayanarak anılan taşınmazın kendilerine ait olduğunu ileri sürerek murisin tüm mirasçılarına karşı 17.07.2017 tarihinde eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.

12. Davacılar tarafından davaya dayanak yapılan 20.04.2005 tarihli ve ''Senet'' başlıklı belge incelendiğinde; muris İlhan K.'un 1976 yılında üçüncü kişiden almış olduğu tapusuz taşınmazını torunu Mücahit ve gelini Hatice'ye müşterek olarak altın bedeli olarak verdiğini, bu tarihten itibaren hiç bir hakkı ve yetkisi kalmadığını, ayrıca senet tarihi itibarıyla tarlayı yediemine teslim ettiğini belirttiği anlaşılmaktadır. Senedin muris İlhan K., davalılar Hatice K. ve Mücahit K. tarafından şahitler ile köy muhtar ve azaları huzurunda imzalandığı, keşif sırasında dinlenen tanıklar Yaşar A. (senet tanığı), Osman Ç. (senet tanığı) ve İsmail Ç.'nın (dönemin köy muhtarı) 20.04.2005 tarihli senedin huzurlarında imzalandığını doğruladıkları tespit edilmiştir.

13. Dosya kapsamı ve toplanan delillerden; muris İlhan K.'un 20.04.2005 tarihinde oğlu Adnan K. ile davacı Hatice T.'ın yeniden evlenmeleri üzerine dava konusu taşınmazı 20.04.2005 tarihli senet içeriğinden de anlaşılacağı üzere altın bedeli olarak gelini-davacı Hatice ve torunu-davacı Mücahit'e eşit oranda bağışladığı ve zilyetliğini devrettiği, murisin çekişmeli yerde hiç bir hakkının kalmadığını açıkça beyan ettiği, zilyetliği devralan davacıların aile arasındaki beşeri bir ilişkiden kaynaklı olarak dava konusu taşınmazı geçici olarak bedelsiz kullanması için davalı Cuma'ya verdikleri, dinlenen tanık beyanları uyarınca davalı Cuma'nın da bu yeri gerek kendi ekerek gerekse kiraya vererek kullandığı, ancak davalı Cuma'nın dava konusu taşınmazı davacılara te'ban kullandığı, bir başka ifadeyle davalı Cuma'nın kullanımının ''malik sıfatı ile'' değil davacıların zilyetliğini kabul ederek davacıların bilgisi ve izni dahilinde gerçekleştiği, kullanımı sırasında davalı Cuma'nın sahiplenme amacı taşımadığı, davacıların zilyetliğinin üstün ve korunmaya değer olduğu saptanmıştır.

14. Sonuç itibarıyla, davacıların 2005 yılında düzenlenen senet ile dava konusu taşınmazı devralarak kadastro tespit tarihine kadar taşınmaz üzerinde çekişmesiz ve aralıksız kazanıma yeter sürede eklemeli zilyetliklerini ispat ettikleri anlaşılmıştır.

15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; tapusuz taşınmazlarda mülkiyetin zilyetliğin devri ile intikal edeceğinin kural olduğu, oysa dosyadaki bilgi ve belgeler ile dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık anlatımları kapsamında davacıların zilyetliği devraldıkları ve tespit tarihine kadar taşınmaz üzerinde çekişmesiz ve aralıksız zilyet olduklarını ispat edemedikleri belirtilerek, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

16. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

17. Ne var ki davalı Cuma K. vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Direnme uygun olduğundan, davalı Cuma K. vekilinin diğer diğer temyiz itirazları ile ilgili inceleme yapılması için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

29.05.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 23’ü DİRENME UYGUN DAİREYE, 2’si ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.