KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

MAVİ MARMARA OLAYINDAKİ İSRAİL DEVLETİNİN HAKSIZ FİİLİNE DAYALI TAZMİNAT TALEBİ ADLİ YARGIDA GÖRÜLMELİDİR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/4-415 
KARAR NO   : 2022/1262

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Kırıkhan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 07/10/2020
NUMARASI                 : 2020/248 - 2020/380
DAVACI                       : F.G. vekili Av. T.Ö.
DAVALI                       : Maliye Bakanlığı vekili Av. K.S.

1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kırıkhan 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin yardım gönüllülerini taşıyan Defne-Y isimli gemide gemi adamı olarak bulunan Kadir G.’in eşi olduğunu, Kadir G.’in anılan gemi ile Gazze'ye insani yardım götürmek amacıyla uluslararası sularda seyrederken İsrail Devleti silahlı güçleri tarafından gemiden indirildiğini, şahsi eşyalarını almasına izin verilmediğini, üç gün süreyle tutuklu kaldığını, sonrasında Türkiye’ye gönderildiğini ancak iş bulamadığını, maddi sıkıntılar çektiğini ve olayın verdiği üzüntüden dolayı öldüğünü ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 110.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Mavi Marmara olayının 2010 yılında Akdeniz’in uluslararası sularında meydana gelmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti arasında 28.06.2016 tarihinde akdedilen "Tazminata İlişkin Usul Anlaşması"’nın 6743 sayılı Kanun ile uygun bulunması, 20.08.2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmesi, takiben anlaşmanın onaylanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararının 09.09.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanması ve aynı tarihte yürürlüğe girmesi sonucunda davalarda ayrı bir usulün benimsendiğini, anlaşmanın 4 ve 5. maddeleri gereğince söz konusu olay hakkında Türkiye'de açılmış olan tüm hukuk davalarında husumetin İsrail Devleti yerine Devletimize yöneltileceğini ve Maliye Bakanlığının yasal husumetinin söz konusu olduğunu, davanın bu özel düzenlemeden kaynaklanmakla birlikte tazminat hukukunun genel ilkelerine tabi olduğunu belirtilerek davanın öncelikle dava şartları yönünden incelenerek esasa girilmeden usulden reddini, aksi kanaat ile davaya devam olunduğu takdirde davanın esastan reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Kırıkhan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.03.2019 tarihli ve 2018/244 E., 2019/141 K. sayılı kararı ile; Mavi Marmara olayı ile ilgili tazminatın dağıtım yetkisinin münhasıran Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ait olduğu, tazminatın ödeneceği kişileri, tazminat miktarını ve ödeme biçimini belirleme yetkisinin davalı idareye ait olduğu konusunda duraksama bulunmadığı, idarenin bu yöndeki işlemlerine karşı menfaati ihlâl edilenler tarafından açılacak iptal davaları ile kişilik hakları ihlâl edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) 2. maddesi gereğince idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle davanın yargı yolu caiz olmadığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 114/1-(b) ve 115/2 maddeleri uyarınca reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

8. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 25.06.2019 tarihli ve 2019/1058 E., 2019/1016 K. sayılı kararı ile; 28.06.2016 tarihinde imzalanan ve 01.09.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6743 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan “Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” uyarınca Mavi Marmara olayı ile ilgili tazminatın ödeneceği kişileri, tazminat miktarını ve ödeme biçimini belirleme yetkisinin münhasıran Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ait olduğu, idarenin bu yöndeki işlemlerine karşı menfaati ihlâl edilenler tarafından açılacak iptal davaları ile kişilik hakları ihlâl edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının İYUK’un 2. maddesi gereğince idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 23.01.2020 tarihli ve 2019/2934 E., 2020/236 K. sayılı kararı sayılı kararı ile;

“… davacının, İsrail Devletinin haksız fiil sebebiyle sorumluluğuna dayandığı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin özel hukuktan kaynaklanan bu haksız fiil bakımından 3. kişi durumunda bulunduğu, tazminat isteğinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde belirtildiği şekliyle idarenin herhangi bir işlem ve eyleminden kaynaklanmadığı gibi tazminatın ödeneceği kişiler, tazminat miktarı ve ödeme biçiminin belirlenmesi yetkisine ve idarenin bu yöndeki işlemlerine yönelik de olmadığı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yalnızca tazminat davasında belirlenen miktarın İsrail Devletine izafeten ifa edilmesi sorumluluğunu üstlendiği, somut olay bakımından kanunlarla düzenlenmiş ve miktarı belli, idarece kendiliğinden ödenmesi gereken bir alacaktan henüz bahsedilemeyeceği, alacakların miktarının ancak tazminat davalarının sonuçlanmasına göre tespit edilebileceği, hukukî istikrar ve içtihat birliği bakımından da adli yargının görevli olmasının benimsenmesi gerektiği gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, bu yön nazara alınmaksızın yargı yolu caiz olmadığından bahisle görevsizlik kararı verilmiş olması doğru değildir. Bu sebeple bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılması ve ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerekir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Kırıkhan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.10.2020 tarihli ve 2020/248 E., 2020/380 K. sayılı kararı ile önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız fiil iddiasına dayalı eldeki tazminat davasının idari yargıda mı yoksa adli yargıda mı görülmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.

15. Ülkemizde yargı yolları anayasa yargısı, idari yargı ve adli yargı şeklinde üç ana grupta sınıflandırılmış olup idari yargı; idarenin, idare hukuku alanındaki idari faaliyetlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümü ile ilgili karar veren veya bireyler ile idare arasındaki hukukî anlaşmazlıkları çözmeye çalışan yargı birimi olarak tanımlanabilir.

16. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkındaki Kanun’da bölge idare mahkemesi, idare mahkemesi ve vergi mahkemelerinin işleyişi ile ilgili genel hükümler düzenlenmiş, idari dava türleri, idari yargı yetkisinin sınırı ile idare mahkemesinin görevlerinin ne olduğu açıkça belirlenmiştir.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesi;

"1. İdari dava türleri şunlardır:

a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.

2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler."

Şeklinde düzenlenmiştir.

17. Diğer taraftan, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.

18. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, Baki : İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 190).

19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinin 1. bendinin (b) alt bendi gereğince yargı yolunun caiz olması dava şartı olup 115. maddesine göre ise mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.

20. Adli yargı yolu kapsamına girip hukuk mahkemelerinde görülmesi gerekli olan davalarda görev, genel olarak HMK ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun’da düzenlenmiştir. Özel mahkemelerin görev ve yetkisi ise ilgili özel kanunlarında yer almıştır. Yargı yolu gibi görev de kamu düzenine ilişkin bir husus olup res'en araştırılır.

21. Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması için 28.06.2016 tarihinde imzalanan ve 01.09.2016 tarihli ve 29818 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 20.08.2016 tarihli ve 6743 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan “Türkiye Cumhuriyeti İle İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” hükümlerinin incelenmesinde yarar vardır.

Türkiye Cumhuriyeti İle İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması'nda;

“Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması'nda Türkiye ve İsrail Devletleri işbirliği ruhuyla aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır;

1- İsrail Hükümeti 31 Mayıs 2010 tarihinde yaşanan konvoy (Mavi Marmara) hadisesi sırasında yakınlarını kaybeden ailelere tazminat olarak, Türk Hükümeti tarafından açılacak bir hesaba 20 milyon Amerikan Doları ödeme yapacaktır.

2- Yukarıdaki meblağ defaten ödenecektir. Türk Hükümeti bu meblağın havale edileceği banka hesabını İsrail Hükümetine diplomatik kanallardan bildirecektir. İsrail, işbu Anlaşma'nın yürürlüğe giriş tarihini takip eden yirmi beş işgünü içinde parayı bu hesaba havale edecektir.

3- Yukarıdaki meblağın dağıtımı, benimsenebilecek dağıtım yöntemlerine uygun olarak, münhasıran Türk Hükümetinin yetkisindedir ve bu konuda İsrail Hükümeti için herhangi bir sorumluluk doğmayacaktır.

4- Türkiye ve İsrail, diğer tarafa veya diğer taraf adına hareket edenlere hukukî veya başka bir sorumluluk yüklemeyecekleri ve bu anlayışın, taraflardan herhangi birinin veya taraflar adına hareket edenlerin cezai veya hukukî sorumluluğu kabul ettiği veya üstlendiği şeklinde yorumlanmayacağı hususunda mutabıktır. Her halükarda, bu anlaşma, İsrail'in, İsrail adına hareket edenlerin ve İsrail vatandaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti veya Türk gerçek veya tüzel kişileri tarafından konvoy hadisesiyle ilgili olarak kendilerine yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye'de yapılmış veya yapılacak her türlü hukukî ya da cezai talebe ilişkin her türlü sorumluluktan tamamen muaf tutulmalarını sağlayacaktır.

5- Herhangi bir Türk gerçek veya tüzel kişisi tarafından veya bu kişiler adına, İsrail Hükümeti veya gerçek veya tüzel kişilerine karşı herhangi bir para talebi öne sürülmesi veya taleplerin sürdürülmesi hâlinde, yukarıdaki hükümlere bakılmaksızın, İsrail Hükümeti onun adına hareket edenler ve/veya İsrail vatandaşlarının kayıpları, masrafları, hasarları ve/veya harcamaları Türk Hükümeti tarafından karşılanacaktır.

6- Bu Anlaşma, Tarafların, yürürlük için gerekli iç hukuk usullerinin tamamlandığına dair birbirlerine Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 2 /6 diplomatik kanallardan yaptıkları yazılı bildirimlerden sonuncusunun alındığı tarihte yürürlüğe girecektir..."

Şartlarına yer verilmiştir.

22. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesi ise;

“Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hâllerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur.

Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmalarm Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarım ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.

Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” şeklindedir.

23. Bu durumda; Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti arasında imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti İle İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” hükümleri iç hukuk bakımından bağlayıcı olduğundan somut olaya uygulanacağı hususu tartışmasızdır.

24. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; Gazze'ye insani yardım götürmek amacıyla yardım gönüllüleri ile yola çıkan Defne-Y Gemisinde gemi adamı olarak bulunan davacının eşinin haksız olarak özgürlüğünden alıkonulup kötü muameleye maruz kaldığı ve olayın üzüntüsüyle öldüğü iddiasına dayalı olarak eldeki tazminat davasının açıldığı anlaşılmaktadır.

25. Yukarıda yer verilen “Türkiye Cumhuriyeti İle İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” uyarınca Türkiye Cumhuriyeti'nin yalnızca tazminat davasında belirlenen miktarın İsrail Devletine izafeten ifa edilmesi sorumluluğunu üstlendiği açıktır.

26. Bu durumda; İsrail Devletinin haksız fiiline dayalı tazminat talebinin İYUK’un 2. maddesinde belirtilen idarenin eylem ve işlemlerinden kaynaklanmaması nedeniyle, uyuşmazlığın çözümünün adli yargı yerlerine ait olduğu görülmektedir.       

27. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 06.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.