KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

ORGANİK BAĞIN VARLIĞI TEK BAŞINA TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN ARALANMASINI GEREKTİRMEMEKTEDİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/11-454
Karar No       : 2023/1221

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 22.01.2020
SAYISI                          : 2019/2535 E., 2020/30 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.09.2019 tarihli ve 2018/822 Esas,
                                        2019/5856 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak ve itirazın iptali davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada davalılar Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. ve İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. (birleşen davada davacı) vekillerinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353/1.b.1 inci maddesi gereğince esastan reddine, asıl davada davacı-birleşen davada davalı S. Sigorta A.Ş. vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun’un 353/1.b.2 nci maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu asıl ve birleşen davadaki kararının düzeltilerek esas hakkında yeniden karar verilmesine ve asıl davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun'un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilerek, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. ASIL DAVA

1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. arasında noter onaylı 14.02.2008 tarihli "Sözleşme Yapma ve Prim Tahsil Etme Yetkisini Haiz Acentelik Sözleşmesi"nin imzalandığını, davalı acentenin alt acentelikler kurması konusunda engel bir husus bulunmadığından alt acentelikler vermesinde de anlaşmaya varıldığını, bu suretle üçlü acentelik sözleşmeleri yapıldığını, ancak Hazine Müsteşarlığının başta 23.09.2010 tarihli ve 2010/31 sayılı sektör duyurusu olmak üzere aynı yıl ilân ettiği duyurularıyla alt acentelik, tali acentelik, bağlı acentelik, acenteler arası işbirliği v.b. organizasyonların faaliyetlerinin durdurulmasına karar verildiğini, bunun üzerine davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin üstlendiği işin bu şirket ile idarî ve iktisadî açıdan özdeş olan diğer davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. üzerinden yürütülmeye başlandığını, başka bir ifadeyle Hazine Müsteşarlığının söz konusu kararının akabinde davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. yetkililerinin talebi üzerine müvekkiliyle diğer davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. arasında 01.11.2010 tarihli "Danışmanlık ve Acente Bulma Sözleşmesi" imzalandığını, söz konusu yasaklama kararı tarihinde faal olan davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin alt acentelerinin tümünün davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’ye devrolunduğunu, sözleşme tarihinde her iki davalı şirketin hakim hissedarları ve temsil/ilzama yetkili kişiler aynı olup, iktisadî ve idarî yönden özdeş kardeş şirketler olduğunu, zira kullandıkları büroların ve adreslerin de aynı olduğunu, davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. ile danışmanlık sözleşmesi imzalanmadan önce diğer davalının müvekkiline olan borcunun davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. tarafından üstlenileceğinin taahhüt edildiğini, davalıların yetkilileri aynı olup, yapılan görüşmeler sonucunda davalı şirketlerin yönetim kurulu üyesi Murat I. tarafından konuyla ilgili olarak müvekkili şirket genel müdür yardımcısına 07.10.2011 tarihli bir elektronik posta gönderildiğini, bu elektronik postada davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin doğmuş/doğacak alacaklarının belirli oranlarda davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin borcuna mahsup edilmesinin teklif edildiğini, davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin yetkili acentelik sözleşmesi ve bu sözleşmeye ek olarak yapılan protokoller çerçevesinde tahsil ettiği ve sözleşme gereğince müvekkili şirkete aktarması gereken prim tutarlarını aktarmadığını, müvekkili şirketin bu şirketten hesap mutabakatları sonucunda 30.09.2011 tarihi itibariyle 4.749.393,53 TL alacağının bulunduğunu, davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin de Aralık 2011 sonu itibariyle müvekkilinden KDV dâhil doğmuş alacağının 1.008.616,00 TL olarak hesaplandığını, her iki davalı şirketin müvekkili şirketle olan hukuki ilişkilerinde tek bir tüzel kişilik olarak kabullerinde hukuki zorunluluk bulunduğunu, perdenin aralanması teorisine göre müvekkili şirketin Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'den olan alacaklarının, perde arkasında yer alan davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'den tahsiline karar verilmesinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 2 nci maddesinin bir gereği olduğunu ileri sürerek müvekkilinin davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’den 4.749.363,00 TL alacaklı olduğunun tespitiyle davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’ye olan 1.008.616,00 TL borcun bu alacağa takas/mahsup edilerek bakiye 3.740.747,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, takas/mahsup sonrasında davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'ye borçlarının kalmadığının tespitine, takas/mahsup taleplerinin kabul edilmemesi hâlinde 4.749.363,00 TL’nin davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’den tahsiline, sözleşme hükmü gereğince alacağa % 150 temerrüt faizi işletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketlerin birbirinden bağımsız, ayrı tarihlerde kurulmuş iki ayrı şirket olduğunu, hakim ortaklık yapıları benzer olmasına rağmen, faaliyet ve iştigal alanlarının, adreslerinin ve telefonlarının farklı olduğunu, davacının eldeki davayı açmasının sebebinin sözde alacağı tahsil edilmesi değil, davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’ye olan gerçek borcunun ödenmesini geciktirmek olduğunu, bu iki şirketin alacaklarının ve borçlarının birbirleri arasında takas ve mahsuba konu edilemeyeceğini, müvekkili Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin Hazine Müsteşarlığının duyuruları gereğince kendisine bağlanmış acenteleri davacıya devrettiğini, söz konusu bağlı acentelerin müvekkili gibi aynı statüde davacının yetkili acentesi olduklarını, müvekkili Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin imzalanan sözleşmeden sonra da davacının acenteliğini yapmaya devam ettiğini, davacının müvekkili Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’den bir alacağının bulunmadığını, yapılan sözde hesap mutabakatlarının komisyon gider belgelerinin taraflarına iletilmemiş hâliyle verildiğini, taraflarına gerekli evrak verildiğinde ve cari hesaplarına işlendiğinde böyle bir borç bulunmayacağı gibi müvekkilinin alacaklı duruma geçeceğini, müvekkilinin davacıya ödenmemiş sigorta prim borcunun bulunmadığını, müvekkilinin sözde borcunun dayanağının davacı tarafça kesilmesi gereken ek komisyonlara ilişkin komisyon gider belgelerinin müvekkiline düzenlenip gönderilmemiş olmasından ve cari hesaplarda müvekkilinin bilgisi dışında oynama ve işlemlerin yapılmış olmasından kaynaklandığını, defalarca istenmesine rağmen eksik komisyon gider belgelerinin müvekkiline gönderilmediğini, Hazine Müsteşarlığının aldığı kararlar neticesinde, müvekkili şirketin bağlı acenteliklere ilişkin edimlerini yerine getirmesinin yasal olarak mümkün olmaması nedeni ile davacının talebi üzerine davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. ile 01.11.2010 tarihli danışmanlık sözleşmesi yaptığını, müvekkili İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin davacıdan alacaklı olduğunu, davaya dayanak sunulan e-mail içeriğinde davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin borcunun kapatılmasından söz edilmediğini, burada müvekkiline ödenecek avans ile İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin borçlandırılacağının ve belirtilen oranlarda ödeme ile de İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’ye verilecek avansın geri ödeneceğinin belirtildiğini, ancak bu avansın alınmadığını ve mail gereğinin yapılmadığını, davacının ancak kendisinden istenen avansı müvekkiline ödemiş olması durumunda müvekkilinin borçlu duruma düşeceğini, alacakla ilgili olarak da davacı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davacı tarafça sunulan acentelerin davacının direkt acenteleri olduğunu, davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’ye devredilen acentelerin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş; davacının kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiştir.

II. BİRLEŞEN DAVA

1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili tarafından davalıya acentelik hizmeti verildiğini, cari hesaptan kaynaklı alacağın tahsili için davalı aleyhine girişilen icra takibinin davalının haksız itirazı sonucu durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamını talep etmiş; davalının alacağın % 40’ı oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini istemiştir.

2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı şirketin ve aynı zamanda Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin yetkilisi olan Murat I.’in davacı şirketin müvekkili nezdinde doğmuş ve doğacak alacağının Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin müvekkiline olan borcundan mahsup talebinde bulunduğunu, davacı şirket ile Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin idarî ve iktisadî açıdan özdeş şirketler olduğunu, müvekkilinin Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’den acentelik sözleşmesi çerçevesinde alacağının bulunduğunu, bu alacağın tahsili için her iki şirket aleyhine alacak davası açıldığını davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 16.02.2017 tarihli ve 2014/487 Esas, 2017/95 Karar sayılı kararı ile; davalı-birleşen davada davacı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin davacı S. Sigorta A.Ş.’den 1.008.616,00 TL alacaklı olduğu konusunda uyuşmazlığın bulunmadığı, uyuşmazlığın davacı S. Sigorta A.Ş.’nin davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'den alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise belirtilen borçtan davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş ile birlikte davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulup tutulamayacağı noktalarında toplandığı, dava dışı Murat I.’in her iki davalı şirkette münferiden imzaya yetkili olup, davalı şirketleri borç ve/veya taahhüt altına koyabilmesi konusunda bir çekişmenin bulunmadığı, her iki davalı şirkete ait sicil kayıtlarının incelenmesinden ortak ve yöneticilerinin aynı olduğu, faaliyet gösterdikleri adresleri müşterek kullandıkları, davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'nin yetkili acentesi altındaki alt acentelerin Kasım 2010 tarihinden sonra diğer davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. adına oluşturulan kayıtlar altında izlendiği, danışmanlık sözleşmesi gereğince davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. tarafından ne gibi hizmetler verildiğine dair dosyaya herhangi bir delil sunulamadığı, dolayısıyla İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin faaliyetinin davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. faaliyetinin devamı niteliğinde olup, bu şirketlerin aynı iktisadî yapı içinde faaliyet gösteren kardeş şirketler olduklarının kabulünün gerektiği, davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. vekilinin savunmasının aksine davacı S. Sigorta A.Ş.’nin davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’ye bir avans tesis ettiği ve/veya kullandırdığına dair bir bilgiye ulaşılamadığı, dava dışı Murat I. tarafından gönderilen elektronik postanın gönderildiği tarih ve içeriği itibariyle mevcut bir borcun % 60’lık kısmın tasfiyesinin amaçlandığı, buna göre elektronik posta tarihi itibariyle sadece davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin davacı şirkete borcunun bulunduğu, tasfiyesi amaçlanan borcun davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin borcu olduğu, her iki davalı şirket arasında özdeşlik bulunduğundan ve davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin ticari ilişkiyi ve borcu üstlendiğinden davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin borcundan sorumlu olduğu, bu anlamda her iki davalı şirketin borçtan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle asıl davanın her iki davalı yönünden kısmen kabulü ile davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin 1.008.616,99 TL alacağının 605.170,19 TL'lik kısmının asıl davada takas mahsuba konu edilerek(talep aşılamayacağından esas alınan asıl davada davacı alacağı 4.144.192,81 TL'nin dava tarihinden itibaren 04.02.2008 tarihli sözleşmenin 35/1 inci maddesi gereğince yıllık % 150 sözleşme temerrüt faizi uygulanmak suretiyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacının fazlaya ilişkin takas mahsup isteminin reddine, birleşen davada davanın kısmen kabulü ile İstanbul 29. İcra Müdürlüğünün 2012/1090 Esas sayılı dosyasında davacının davalıdan esas davada takas mahsuba konu edilen kısımdan bakiye kalan 403.446,80 TL alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara vakî davalının itirazın iptaline, bu miktara yıllık % 15'i geçmemek üzere ve değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle takibin diğer kayıt ve şartlarda aynen devamına, davalının alacağın % 20’si üzerinden hesaplanan 80.689,36 TL icra inkâr tazminatı ile sorumlu tutulmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 02.11.2017 tarihli ve 2017/551 Esas, 2017/729 Karar sayılı kararı ile; elektronik postanın gönderildiği tarih itibariyle davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin davacı şirkete borcunun bulunmamasına göre, davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin, davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin davacı sigorta şirketine olan borcunu üstlendiğinin kabulünün gerektiği, anılan elektronik posta içeriğinde davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin davacıdan olan hak edişlerinin borca nasıl mahsup edileceğine ilişkin olarak ayrıntılı açıklamada bulunularak tüm borç bakiyesinin tamamının kapatılana kadar belirtilen yöntemin uygulanacağının belirtildiği, buna rağmen davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin borcunu ödemekten imtina eden davalı/ birleşen dosyada davacı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. dava konusu borcun tamamından dolayı dava tarihi itibariyle temerrüde düştüğünden davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin borcunu üstlenen davalı/birleşen dosyada davacı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin davacıdan olan alacağının davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin davacıya olan borcundan takas ve mahsubunun gerektiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 143 üncü maddesi [818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 122 nci maddesi] uyarınca, takas beyanı karşı tarafa bildirilmekle borcu sona erdireceği, asıl davada davacının takas beyanı dava dilekçesiyle karşı tarafa ulaştırıldığı hâlde, birleşen dosyanın konusu olan icra takibinin başlatıldığı ve alacak talebinde bulunulduğu, bu nedenle birleşen davada davacı takasla itfa edilmiş bir alacağın tahsilini talep ettiğinden birleşen davanın reddedilmesinin gerektiği, takas edilen tutar asıl davada davacının alacağını aynı oranda azaltacağından ilk derece mahkemesince % 60 oranındaki alacak kısmının takası uygun olmadığından ilk derece mahkemesinin kararının düzeltilmesinin gerekli olduğu gerekçesiyle asıl davada davalılar Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. ve (birleşen davada davacı) İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. vekillerinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353/1.b.1 inci maddesi gereğince esastan reddine, asıl davada davacı-birleşen davada davalı S. Sigorta A.Ş. vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun’un 353/1.b.2 nci maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu asıl ve birleşen davadaki kararının düzeltilerek esas hakkında yeniden karar verilmesine; asıl davanın kabulüne, davacının davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'den 4.749.363,00 TL alacağının bulunduğunun tespitine, bu tutardan birleşen davada talep edilmiş olup, takasa konu edilen 1.008.616,99 TL’nin takas nedeniyle mahsubu sonucunda bakiye 3.740.746,01 TL alacağın dava tarihinden itibaren, davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. yönünden işleyecek % 150 akdi temerrüt faizi, davalı İ. İç Dış Ticaret Danışmanlık ve Hizm. A.Ş. yönünden ise 3095 sayılı Yasa'nın 2/2 nci maddesi uyarınca avans faizi ile birlikte her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle asıl davada davacıya verilmesine, birleşen davanın takas nedeniyle reddine, birleşen davada davacı icra takibinde haksız ise de kötüniyetli olduğu dosya kapsamı itibariyle sabit olmadığından birleşen davada davalı lehine kötüniyet tazminatı hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “… 1- Asıl davada, davacı sigorta şirketi vekilince davacının aralarındaki acentelik sözleşmesi gereği davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş’den alacaklı olduğunun tespiti ile davalı İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’ne olan borcun bu alacağa takas/mahsup edilerek davalı İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’ne borcun kalmadığının tespitine, takas/mahsup sonrasında bakiye 3.740.747,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, takas/mahsup talebinin kabul edilmemesi halinde 4.749.363,00 TL’nin davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den tahsiline karar verilmesi talep edilmiş; birleşen davada ise davacı İ. İç ve Dış Ticaret Danışmanlık Hizm. A.Ş. tarafından verilen hizmet nedeniyle oluşan alacağın tahsili için asıl davada davacı- birleşen davada davalı S. Sigorta A.Ş. aleyhine girişilen icra takibine itirazın iptali istenmiştir.

Asıl davada davalılar- birleşen davada davacı şirketin yetkilisi Murat I. tarafından asıl davada davacı sigorta şirketine gönderilen elektronik postada; “...1-İ.ya uygulanacak komisyon oranının %25 +kdv olması hususunda mutabıkız. 2-İ. alacaklarının %40'ının tarafımıza ödenmesi, %60'ının borç bakiyesinde kullanılmasında mutabıkız. Söz konusu bakiye yıl sonuna kadar 364.000 TL (haziran sonu bakiye) 83.000 x4 =332.000 TL (4 aylık sözleşmeden kaynaklanan bakiye) 83.000x2 =166.000 TL (kasım ve aralık sözleşmeden kaynaklanan bakiye) olmak üzere cem’an 862.000 TL dir. 3- Üretimden kaynaklanan kısım için ekim ayının sonunda oluşacak duruma göre (temmuz-ekim arası) aynı oranda geri ödeme hususunda mutabıkız. 4- Kasım ve aralık ayı için üretimden oluşacak bakiye hususunda aynı oran da geri ödeme hususunda mutabıkız. 5-İptal komisyonlarının hesaplanması hususunda çalışma yapma hususunda çalışma başlattık en kısa zamanda bu konudaki sonucu bildireceğiz. 6- Aynı yöntemin tüm bakiyeler kapatılana kadar uygulanmasında mutabıkız...” denilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince, bu elektronik posta içerine göre, asıl davada davalı İ. İç Dış Tic. Ve Dan. Hiz. A.Ş.’nin, asılı davada davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş.ye olan borcunu üstlendiği kabul edilerek, asıl davada bilirkişi raporunda belirlenen davacının davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den olan alacağından birleşen davada talep edilen İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’nin alacağının takas nedeniyle mahsubu sonucunda bakiye alacağın faizi ile birlikte her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline, birleşen davanın takas nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Gerçek anlamda borç yüklenme, borcun dış yüklenmesi olup, bu tür yüklenmede borcun borçlu tarafı değişir ve borç borcu yüklenene geçer. (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt II, 1999, s.1236) Somut olayda, söz konusu elektronik postanın murat.isiyel@İ.as.com.tr şeklinde gönderildiği, elektronik posta içeriğinde Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den ve bu şirkete ait borcun İ. İç ve Dış Ticaret Danışmanlık Hizm. A.Ş'nin alacağından ödenmesinden söz edilmediği anlaşılmakta olup, bu elektronik posta içeriğine davalı İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’nin, davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş.ye olan borcunu üstlendiği anlamı verilemez. Bu nedenle davacı S. Sigorta A.Ş.nin davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den olan alacağından birleşen davaya konu İ. İç ve Dış Ticaret Danışmanlık Hizm. A.Ş'ye olan borcunun takas/mahsubunun yapılması doğru olmamıştır.

Bununla birlikte, asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş. temsilcisi tarafından asıl davada davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’ye gönderilen 21/10/2011 tarihli hesap mutabakatında “30/09/2011 tarihi itibariyle toplam borcun 4.749.393,53 TL olarak belirlendiği, toplam borcun tutarına ve ekli belgelerin içeriğine en geç 7 gün içinde yazılı olarak itirazda bulunulmaması durumunda bu borcun ve gönderilmiş belge içeriklerinin kabul edilmiş sayılacağı” bildirilmiş; asıl davada davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş. temsilcisi tarafından asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş.’ye gönderilen 14/12/2011 tarihli ihtarname ile ise “acentelik sözleşmesine istinaden faaliyete başlanıldığı tarihten itibaren yapılması gereken mutabakat çalışmalarının, sigorta şirketi tarafından tutulan resmi muavin defterleri ve eksik komisyon belgeleri defalarca şifahi olarak istenmesine rağmen verilmediğinden tam ve sağlıklı olarak yapılamadığı, bu nedenle muavin defterleri ile eksik belgelerin 7 gün içinde acenteye tevdisinin istendiği” ifade edilmiştir. Dolayısıyla, ilgili taraflar arasında üzerinde anlaşılan bir hesap mutabakatının olmadığı anlaşılmakta, bununla birlikte ayrıca, asıl davada davacı sigorta şirketi tarafından gönderilen mutabakat yazının tebliğine ilişkin belgede yer alan imzaya ve yazıya da itiraz edilmiş, bu yazının tebliğ edilmediği savunulmuş, asıl davada davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş'nin borcunun bulunmadığı, poliçe primlerinin sigorta şirketi tarafından alındığı, sigorta şirketi tarafından komisyon gider belgelerinin düzenlenmemesi sebebiyle oluşan bir borç tutarının gösterildiği iddia edilmiş olup, bu iddiaların da araştırıp değerlendirilerek davaya konu edilen borcun varlığının tespitinin yapılmadığı, bu yönde eksik incelemeyle karar verildiği de görülmektedir.

Bu suretle, mahkemece, ibraz edilen elektronik postaya asıl davada davalı İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’nin, asıl davada davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş.ye olan borcunu üstlendiği anlamı verilemeyeceği, asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş.nin asıl davada davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den olan alacağından birleşen davaya konu İ. İç ve Dış Ticaret Danışmanlık Hizm. A.Ş.ye olan borcunun takas/mahsubunun mümkün olmadığı gözetilerek, asıl dava ile birleşen dava bağımsız olarak değerlendirilmeli, her iki davaya konu alacaklar ayrı ayrı belirlenerek, asıl ve birleşen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre asıl davada davalılar- birleşen davada davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,…” gerekçesiyle (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davalılar- birleşen davada davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına, (2) numaralı bentte açıklanan nedenle, asıl davada davalılar- birleşen davada davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına oy çokluğuyla karar verilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten somut olayda her iki davalı şirketin yetkilisi olan Murat I.'in davacı alacaklıya gönderdiği elektronik postada, bozulan karar gerekçesinde açıklandığı üzere Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'nin davacıya olan borcunu İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin davacı şirketten olan alacaklarından ödenmesini kabul ettiği, bu beyanın İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. tarafından borcun üstlenilmesi mahiyetinde olduğu, asıl davada davacı şirketin bu talebi kabul ettiğinin dosya kapsamıyla anlaşıldığı, davalı- birleşen dosyada davacı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin, davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'nin borcunu üstlendiği, üstlenmenin borca katılma şeklinde yorumlanması gerektiği, bu nedenle asıl davanın davacısına karşı her iki davalının birlikte sorumlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili; müvekkili şirket Yedideniz Sigorta Aracılık Hizmetleri A.Ş’nin 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ve taraflar arasında tesis edilen acentelik sözleşmesi çerçevesinde S. Sigorta A.Ş.’ye borçlu olabilme ihtimalinin bulunmadığını; müvekkili Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'nin acentelik sürdüğü sürece hiçbir şekilde para tahsil etmediğini, tahsilatların davacı tarafça yapıldığını; müvekkili Y.D. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin davacı şirkete ait acentelik cari hesabında gözüken borç rakamı ödemesi yapıldığı hâlde komisyon gider belgeleri düzenlenmeyen komisyonlardan kaynaklandığını; davacı S. Sigorta A.Ş.'nin ödemiş olduğu komisyon bedellerine komisyon gider belgesi düzenlenmediğinden mahkemeyi ve bilirkişileri sanki bir borç varmış gibi bir yanılgıya düşürmek istediğini; ödenen her komisyon için komisyon gider belgesi düzenlenmediği ve bu gönderilen bedelin kaynağı sorgulanmadığı sürece bu hataya devam edileceğini; hesap mutabakatlarındaki adrese-üzerindeki imzalara açıkça itiraz etmiş olmakla ve delillerin orjinallerinin mahkemeye sunulmasını ve bu belgelerdeki imzalarda inceleme yapılmasını da talep edilmesine rağmen ilk derece mahkemesince bu talep dinlenmeksizin dosyanın bilirkişilere tevdii edilmiş olduğunu; İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş. ile Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş. iki ayrı şirket olup hukuken özdeş olabilmelerinin mümkün olmadığını; ibraz edilen elektronik postaya asıl davada davalı İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’nin, asıl davada davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş.ye olan borcunu üstlendiği anlamı verilemeyeceğini, e-posta ile takas mahsup yapılamayacağını; düzenlenen bilirkişi raporlarının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemeye ibraz edilen elektronik postaya göre asıl davada davalı İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’nin, diğer davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş.'ye olan borcunu üstlendiği sonucuna varılıp varılamayacağı, asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş.’nin asıl davada davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den olan alacağından birleşen davaya konu İ. İç ve Dış Ticaret Danışmanlık Hizm. A.Ş.’ye olan borcunun takas/mahsubunun mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre asıl dava ile birleşen dava bağımsız olarak değerlendirilerek her iki davaya konu alacakların ayrı ayrı belirlenmesinin, asıl ve birleşen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 118, 122, 173 ilâ 181 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) md. 2 nci maddesi.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “borcun nakli (borcun üstlenilmesi)” ile ilgili yasal düzenlemelerin ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

2. Borcun üstlenilmesi somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Kanun'un 173 ilâ 181 inci maddeleri arasında “Borcun nakli” başlığı altında düzenlenmiş ve tarafların durumuna göre iki ayrı ilişki içinde ele alınmıştır. Borcun üstlenilmesinde; borçlu, alacaklı ve borcu üstlenen üçüncü kişi yer almaktadır. Buna göre borçlu ile borcu üstlenmek isteyen üçüncü kişi arasındaki ilişkide “borcun iç üstlenilmesi” söz konusu iken, borcu üstlenen üçüncü kişi ile alacaklı arasındaki ilişkide ise “borcun dış üstlenilmesi” söz konusudur. Gerçekten de borcun üstlenilmesinde; borcu üstlenen, kendisinin daha önce dâhil olmadığı ve bu anlamda tamamen dışında olduğu bir borç ilişkisinde, borcu aynen muhafaza ederek borçlunun konumuna geçmesi hâli söz konusudur. Dolayısıyla borcun üstlenilmesi, belirli bir borç için borçlunun değişmesini konu edinmektedir.

3. Borcun iç üstlenilmesi, üçüncü kişinin, borçlu ile yaptığı sözleşme ile onu alacaklıya karşı olan borcundan kurtarmayı taahhüt etmesini ifade eder. Böyle bir taahhüt borçlunun alacaklıya karşı olan ifa yükümü üzerinde hiçbir etki yapmaz; üçüncü kişi ile alacaklı arasında herhangi bir hukuki bağ kurmaya yetmez. Bu husus 818 sayılı Kanun'un 173/1 inci maddesinde “Bir borçluya karşı yapılan, borcun nakli taahhüdü, müteahhidi ya borcu tediye etmek yahut alacaklının rızasını istihsal ederek borcu üzerine almak suretiyle borçlunun beraetini tahsile mecbur eder” şeklinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla borcun iç üstlenilmesi borç ilişkisinin pasif süjesinde bir değişikliğe yol açmaz, sadece borçlu ile üçüncü kişi arasında bir hukuki ilişkiden ibaret kalır (S. Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Altop, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 269).

4. Borcun dış üstlenilmesi ise alacaklı ile üçüncü kişi arasında yapılan bir sözleşme olup bununla borçlu borcundan kurtulur ve onun yerine borcu üstlenen üçüncü kişi borçlu olarak geçer. Borcun dış üstlenilmesi 818 sayılı Kanun'un 174/1 inci maddesinde “Evvelki borçlunun yerine yenisinin kaim olması ve borçtan beraeti borcun nakli müteahhidi ile alacaklı arasında yapılacak akit ile vukubulur” şeklinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla borcun dış üstlenmesi, alacaklı ile borcu üstlenen arasında söz konusu olmakta ve borç ilişkisi varlığını sürdürdüğü hâlde borç, eski borçludan yeni borçluya (borcu üstlenene) geçmektedir. Bu itibarla borcun dış üstlenilmesi, gerçek anlamda borcun üstlenilmesini ifade etmektedir.

5. Borcun üstlenilmesi alacaklı ile borcu üstlenen arasında yapılan bir sözleşme olup borçlunun bu sözleşmeye katılması gerekmediği gibi buna muvafakat etmesi de gerekmez. Hatta alacaklı ve borcu üstlenen, borçlunun muhalefetine rağmen böyle bir sözleşmeyi yapabilirler. Zira üçüncü kişi yararına borçtan kurtarma her zaman mümkündür. Öte yandan borcun üstlenilmesi sözleşmesinin kurulması ve geçerliliği hiçbir özel şekle tabi değildir. Taraflar diledikleri şekilde, sözlü, yazılı veya resmî şekilde bu sözleşmeyi yapabilirler.

6. Her türlü borç, kural olarak borcun üstlenilmesi sözleşmesinin konusunu oluşturabilir. Bu kapsamda gelecekte doğması muhtemel borçlar, şarta bağlı borçlar, nizalı borçlar, seçimlik borçlar, kısmi borçlar, müteselsil borçluluktaki borçlar, zamanaşımına uğramış borçlar da borcun üstlenilmesine konu olabilir. Dolayısıyla asıl borçlunun belirli bir sürede borcunu ödememesi hâlinde bu tarihten itibaren geçerli olmak üzere şarta bağlı olarak da borcun üstlenilmesi mümkündür.

7. Borcu üstlenilmesinde eski borçlunun şahsına bağlı olmayan ve ona karşı doğmuş bulunan her türlü fer'î hak borcu üstlenene karşı da ileri sürülebilir. Bu kapsamda eski borçlunun bizzat kurmuş olduğu teminatlar, eski borçlu zamanında işlemiş ve muaccel hâle gelmiş olan faiz, cezai şart ve sözleşmenin ihlâlinden doğan tazminat talepleri ile işleyecek faizler borcu üstlenen hakkında da geçerli olur. Bununla birlikte kefillerin sorumlulukları ile üçüncü kişilerin borca teminat olarak kurmuş oldukları rehin dolayısıyla sorumlulukları, ancak bunların borcun yüklenilmesine muvafakat etmeleri hâlinde devam eder (818 sayılı Kanun md. 176/2).

8. Borcun üstlenilmesi ile borcun içeriği değişmez ve borcu üstlenen eski borçlunun yerine geçerek borçlu sıfatını kazanır. Borcun içeriğinin aynen devam etmesinin sonucu olarak borç ilişkisinden kaynaklanan def'iler de borcu üstlenene geçer (818 sayılı Kanun md. 177/1). Borç ilişkisinden kaynaklanan def'iler, üstlenilen borcun doğumuna, geçerliliğine, ortadan kalkmasına ya da sona ermesine ilişkin def'ilerdir. Borcun üslenilmesi sözleşmesinde aksi kararlaştırılmadıkça borcu üstlenen eski borçluya ait kişisel def'ileri alacaklıya karşı ileri süremez (818 sayılı Kanun md. 177/2).

9. Hemen belirtilmelidir ki, borcun üstlenilmesi sözleşmesi, alacaklı ile borcu üstlenen üçüncü kişi arasında yapılması nedeniyle kefalet sözleşmesine ve üçüncü kişinin fiilini taahhüde benzese de bu iki sözleşmeden çok temel farklıları bulunmaktadır. Kefalet sözleşmesinde kefil; esas borca bağlı, fer'î ve tali bir borç üstlenir. Fer'î olmak, kefaletin ayırıcı karakteridir. Borcun üstlenilmesinde ise üstlenen, asıl borçluyu borcundan kurtaracak şekilde borcu üstlenmekte ve borcun asli borçlusu hâline gelmektedir. Bu anlamda, borcun üstlenilmesi, borçlunun borcuna kefil olmaktan tamamen farklıdır. Zira kefalet, asıl borçluyu borcundan kurtarmaz. Öte yandan üçüncü kişinin fiilini taahhütte, borçlu alacaklıya kendi edimini değil, bir üçüncü kişinin fiilini taahhüt etmekte, üçüncü kişinin fiilini ifa etmemesinin riskini üstlenmektedir (818 sayılı Kanun md. 110). Dolayısıyla üçüncü kişinin fiilini taahhüt eden, üçüncü kişi tarafından fiilin gerçekleştirilmemesi nedeniyle doğan zararı gidermekle yükümlü olup ayrı bir borç söz konusudur. Oysa borcun üstlenilmesinde borcu üstlenen, asıl borçlunun yerine geçerek borçlunun edimini ifa ile yükümlüdür. Nitekim aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.02.2022 tarihli ve 2020/11-649 Esas, 2022/197 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.

10. Bu noktada organik bağ kavramının anlaşılabilmesi için tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisine değinmek gerekirse; bu teori ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Ersin Çamoğlu, Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, Batider, C. 32, S. 2, 2016, s. 12).

11. Anlaşılacağı üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir.

12. Borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğuna gidilebilmesi tüzel kişilik perdesinin aralanması suretiyle mümkün olabilmektedir. Bu durum sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olabilmektedir.

13. Tüzel kişilik perdesinin aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötüniyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Selçuk Öztek, Tekin Memiş, Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, E. Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul 2008, s. 209).

14. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötüniyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.

15. Şirketler ortaklarının akraba olması tek başına şirketler arasında organik bağ olduğunun kabulü veya tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli olmadığı gibi şirketlerin aynı alanda faaliyet yürütüyor olması da organik bağ için yeterli değildir.

16. Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 08.02.2022 tarihli ve 2021/(19)11-659 Esas, 2022/82 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.

17. Bu noktada farklı iki hukuki kurum olan takas ve mahsuptan bahsedilmesinde yarar vardır. Sık sık birlikte ve aynı anlamda kullanılmaları yaygın ise de bu durum sadece benzer olmalarından kaynaklanmaktadır. İki kurumu ayrı ayrı ele almak gerekir.

18. Türk Hukukunda takas, birbirine karşı bir miktar para veya aynı cins alacağa sahip kişilerden birinin karşı tarafın kabulüne ihtiyaç duymaksızın tek taraflı beyanı ile bu alacakları az olanı tutarında sona erdiren yenilik doğurucu bir hukuki işlemdir. Böylece takas ifa masraf ve külfetine katlanmadan, her iki tarafı da borcunu ifa ve alacağını tahsil etmiş durumuna getirir.

19. Diğer taraftan Türk Hukuk Lûgatında takas için “İki kişi karşılıklı olarak bir miktar ya da özdeş (aynı cinsten) diğer edimleri birbirlerine borçlu iseler her iki taraf muaccel (istenebilir) olan borçlarından ya da alacaklarından vazgeçerek sözleşmeyi sona erdirebilirler” (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1052) denilerek Kanun maddesi ile aynı doğrultuda tanımlama yapılmıştır.

20. Taraflar arasındaki uyuşmazlığım doğduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Kanun'un 118 inci maddesinde takasın koşulları düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre;

“İki şahıs karşılıklı bir miktar meblağı veya yekdiğerine mümasil başka malları birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise iki taraftan her biri borcunu alacağı ile takas edebilir.

Alacaklardan biri, münazaalı olsa bile takas dermeyan olunabilir.

Müruru zamana uğramışbir alacak, takas dermeyan edebileceği zamanda müruru zaman ile sakıt olmuş değil ise onun da takası dermeyan olunabilir”.

21. Maddeden de anlaşılacağı üzere takasın söz konusu olabilmesi için iki tarafın karşılıklı olarak birbirinden alacaklı (birbirinden borçlu olması) gerekir. Alacak ve borç karşılıklı değilse veya iki kişi arasındaki borç ilişkisinin dışında kalan kişilerden olan alacaklar ya da borçlar takasa konu olamaz. Ayrıca takas için yalnız borçlularda değil, borçlarda da karşılıklılık bulunmalıdır. Ancak aynı nitelikteki cins veya özdeş edimlerin takası mümkündür. Takas için aranan üçüncü koşul ise kural olarak her iki borcun muaccel (ifasının istenebilir) olması gerekir. Dördüncü koşul ise tarafların alacak ve borçlarının geçerli ve ifa edilebilir olması gerekmektedir. Özdeşliğin, 818 sayılı Kanun'un 122 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Takas, ancak borçlunun takası dermeyan etmek kastini alacaklıya bildirmesiyle vaki olur” cümlesinden hareketle borçlunun takas iradesini alacaklıya bildirdiği anda mevcut olması gerekir. Karşılıklı alacaklardaki özdeşlik, cins ve nitelik bakımından aranır. Yoksa miktar bakımından bir özdeşlik söz konusu değildir. Çünkü, 818 sayılı Kanun'un 122 nci maddesinin birinci fıkrasında da belirtildiği gibi, takasla her iki borç, takas edilebilecekleri anda daha az olan borç tutarınca sona erer. Aynen ifa borcu, sonradan tazminat borcuna dönüşmüşse, diğer tarafın borcu da para borcu ise, özdeşlik gerçekleşmiş olduğundan takas yapılabilir. Özdeşlik koşulu, alacakların kaynağının da aynı olmasını gerektirmez. Bu bakımdan sözleşmeden doğan bir alacağın, karşı tarafın haksız fiilden doğan tazminat alacağı ile takası mümkündür.

22. Mahsup ise bir alacağı doğuran olayla ilgili olarak alacaklının elde ettiği bazı menfaatlerin ya da borçlunun katlandığı bazı külfetlerin, bu alacaktan indirilmesini ifade eder. Meselâ, bir malı sahibine iade ile yükümlü zilyedin o mal için yaptığı bazı masraflar, o maldan elde ettiği semerelerin bedeline mahsup edilir. Bunun gibi, haksız fiilden zarar gören kimsenin bu fiilden elde ettiği bir menfaat olmuşsa, böyle bir menfaat uğranılan zarara mahsup edilir. Görülüyor ki bu olaylarda karşılıklı alacaklar yoktur; sadece, alacağın net miktarını bulmak için yapılan bir hesap ameliyesi bahis konusu olmaktadır (Sermet Akman, Halûk Burcuoğlu, Atillâ Altop, Selâhattin Sulhi Tekinay, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 1013). Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2023 tarihli ve 2022/(15)6-448 Esas, 2023/506 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.

23. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl davada, davacı sigorta şirketi vekilince, davacının aralarındaki acentelik sözleşmesi gereği davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den alacaklı olduğunun tespiti ile davalı İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’ye olan borcun bu alacağa takas/mahsup edilerek davalı İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’ye borcun kalmadığının tespitine, takas/mahsup sonrasında bakiye 3.740.747,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, takas/mahsup talebinin kabul edilmemesi hâlinde 4.749.363,00 TL’nin davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den tahsiline karar verilmesi talep edilmiş; birleşen davada ise davacı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. tarafından verilen hizmet nedeniyle oluşan alacağın tahsili için asıl davada davacı, birleşen davada davalı S. Sigorta A.Ş. aleyhine girişilen icra takibine itirazın iptali istenmiştir.

24. Davacının davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den alacağının tespiti için mahkemece alınan 22.05.2013 tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle; davacının 2008, 2009, 2010 ve 2011 yılı ticari defterlerinin, davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin 2008 yılı haricinde 2009, 2010 ve 2011 yılı ticari defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğu, 31.12.2011 tarihi itibari ile davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarında davalı şirketten 4.774.022,70 TL alacaklı olduğu, davalı şirketin ticari defterlerinde ise davacı şirketin alacağının 4.291.082,28 TL olarak göründüğü, buna göre tarafların kayıtları arasındaki farkın 452.940,42 TL olduğu, bu miktarın 71.478,25 TL’lik kısmının 14.02.2008 tarihli temlikname gereğince dava dışı Leal Sigorta ve Aracılık Ltd. Şti.’nin borç ve alacaklarının davalı şirketin cari hesabına kaydedilmesinden kaynaklandığı, 60.000,00 TL’lik farkın davalının ticari defterlerinde gösterilen nakit ödemelerin davacının cari hesabına borç olarak kaydedilmesinden kaynaklandığı, ancak davalının bu ödemeleri belgelendiremediğinden bu miktarın davacıya olan borç miktarına ilavesi gerektiği, 136.906,33 TL’lik farkın davacı kayıtlarında davalıya ödeme olarak kayıtlı olduğu ve fakat bu ödemelerin belgelendirilemediğinden dolayı bu tutarın davalının davacıya olan borç bakiyesinden düşüldüğü, 619.387,26 TL’lik farkın acentelerin Ekim 2010 tarihi itibari ile mutabakat yapılan bakiyelerinin davalının cari hesabına borç, acentelerin cari hesaplarına alacak olarak kaydedilmesinden kaynaklandığı, bu farkın davalı nezdindeki davacının alacak bakiyesine ilave edilmesi gerektiği, 8.809,92 TL’lik farkın tarafların kayıtlarında “diğer” kalemi olarak kaydedilen tutarlar arasındaki farktan kaynaklandığı, bu tutarın davalı tarafın lehine olarak davacıya olan borç bakiyesinden düşülmesi gerektiği, 43.704,08 TL’lik farkın davalının kayıtlarında davacı kayıtlarına prim olarak daha fazla davacıyı alacaklandırdığı, bu tutarın davacıya olan borç bakiyesinden düşülmesinin kabul edileceği, 201.199,65 TL’lik farkın davalı kayıtlarındaki komisyon tutarları ile davacı kayıtlarındaki komisyon tutarlarının farklı olmasından kaynaklandığı, bu fark tutarının davalının davacıya olan borç bakiyesinden düşüldüğü, 327.324,25 TL’lik farkın davalı kayıtlarında kredi kartı ile yapılan ödemeler tutarı ile davacı kayıtlarındaki davalı tarafından kredi kartı ile yapılan ödeme tutarının farklı olmasından kaynaklandığı, bu fark tutarının davacının kayıtlarında olan alacak bakiyesine ilave edilmesi gerektiği, tarafların bakiyelerinin bu şekilde uyarlanması neticesinde davacının davalıdan 4.861.337,38 TL alacaklı olacağı, ancak davacı tarafından 4.749.363,00 TL talep edildiğinden taleple bağlı olunduğu belirtilmiştir.

25. Öte yandan taraflar arasındaki sözleşmenin 36 ncı maddesinde; “Şirketin tanzim ederek acenteye göndereceği aylık hesap ekstreleri ile acente her ayın ilk on günü içinde mutabakatını veya varsa itirazını yazılı ve ayrıntılı olarak bildirecektir. Bu süre içinde itiraz yapılamadığı takdirde acente, şirketin göndermiş olduğu cetvellerin muhteviyatını aynen kabul etmiş sayılır. Bir ihtilaf halinde şirket defter ve kayıtlarının ispat belgesi olacağı konusunda taraflar mutabıktırlar. Acente, itiraz edilmeyerek veya taraflarca mutabakat yoluyla kesinleşen şirket kayıtları ve hesap cetvellerinin İİK'nın 68. maddesi ve ilgili hükümlerine uygun olarak kesin borç miktarını havi belgelerden olduğunu, şirketin bu belgelere dayanarak hiç bir ihtar ve merasime hacet kalmaksızın ihtiyati haciz dahil her türlü kanuni işleme başvurulabileceğini kabul eder” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu bağlamda davacı tarafından davalıya cari hesap borcuna yönelik olarak muhtelif tarihli hesap mutabakat belgelerinin gönderildiği, ekinde cari hesap ekstresi elektronik posta ile komisyon gider belgeleri, hesap durum tablosu, dask cari hesap ekstresinin bulunduğu belirtilmiştir. Davacı tarafından davalıya gönderilen 21.10.2011 tarihli hesap mutabakat yazısında, 30.09.2011 tarihi itibari ile toplam borç 4.749.393,53 TL olarak belirtilmiş, bu hesap mutabakatının davalı tarafın sekreteri tarafından 28.10.2011 tarihinde tebellüğ edildiği görülmüştür. Davalı tarafından bu hesap mutabakat yazısındaki borç miktarına yönelik bir itirazda bulunulmamış, davacıya keşide edilen 14.12.2011 tarihli ihtarnamede, davacı ile yapılması gerekli mutabakat çalışmaları için davacının resmî muavin defterlerinin ve eksik komisyon belgelerinin gönderilmesi istenmiştir.

26. Davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hizmetleri A.Ş.’nin kuruluşta unvanı “Y.D. Sigorta ve Aracılık Hizmetleri Limited Şirketi” olup, Beyoğlu 4. Noterliği’nin 26.08.2004 tarihli ve 290414 sayılı ile onayından geçen esas sözleşmesi ile 27.08.2004 tarihinde tescil edilerek Ticaret Sicil Gazetesi'nde 02.09.2004 tarihli sayısında ilan edilmiş, 06.08.2010 tarihinde ise unvan değiştirerek şu anki unvanını almıştır. Unvan değişikliğine ait ticaret sicil gazetesinde, davalı şirketin tescilli adresi “Güngören T. Koparan Mahallesi A.Rıza Gürcan Caddesi Dyen İş Merkezi Kat:4 D.415 Merter-Zeytinburnu/İstanbul” olup, 02.09.2004 tarihli imza sirkülerinde Abdurrahim Y. ve Murat I.’in 10 yıl için şirket müdürü seçildikleri ve ayrı ayrı münferiden şirketi temsile yetkili oldukları; 04.01.2010 tarihli Ticaret Sicil Gazetesine göre şirket ortaklarının Murat I., Abdurrahim Y., Mustafa Z., Bülent E. ve Zeynep Ü. olduğu, 27.08.2010 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi'ne göre de (şirket A.Ş. olduktan sonra) yönetim kurulu başkanının Murat I. ve yönetim kurulu başkan yardımcısının Abdurrahim Y. olduğu ve şirketi ayrı ayrı münferiden temsile yetkili oldukları; yönetim kurulu üyesi Mustafa Z.’ün yönetim kurulu başkanı Murat I. veya yönetim kurulu başkan yardımcı Abdurrahim Y. ile müştereken şirketi temsile yetkili olduğu görülmüştür.

27. Davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizmetleri A.Ş.’nin tescilli adresi “Musalla Bağları Mahallesi, Ahmet Hilmi Nalçalı Caddesi Babür Sokak No:4/A Selçuklu/Konya” olup, şirket yönetim kurulu başkan yardımcısının Murat I., yönetim kurulu başkanının Abdurrahim Y., genel müdürün Bülent E., yönetim kurulu üyesinin Zeynep Ü. olduğu, 08.07.2009 tarihli imza sirkülerinde Abdurrahman Y., Bülent E. ve Murat I.’in üç yıl için ayrı ayrı münferiden şirketi temsile yetkili oldukları görülmüştür.

28. Taraflar arasında imzalanan 01.02.2011 tarihli “Büro Kullanım Sözleşmesi” gereğince davalıya ait ve onun tarafından kullanılan “Tozkoparan Mah. General Ali Rıza Gürcan Cad. Çırpıcı Çıkmazı Sokağı Merter Meridyen İş Mrk. Kat:4 No:413 Güngören/İstanbul” ile davalının Selçuklu/Konya adresindeki büroların davalı şirketin danışman olarak irtibat bürosu veya hizmet ofisi şeklinde kullanımını sağlamak amacıyla büroların ve içlerindeki ofis elemanlarının davacı sigorta şirketine tahsisine ilişkin şartlar öngörülmüştür.

29. Her ne kadar belirtilen bu sözleşmeye konu yerlerin adresi davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin adresinden farklı olsa da kiralamaya konu edilen davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin kiraladığı İstanbul’daki ofisin davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin ofisi ile aynı yerde bulunduğu görülmüştür. Davacı-üçüncü kişi İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. vekilince davalı-alacaklı S. Sigorta A.Ş. ile davalı-borçlu Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.'ye karşı açmış olduğu istihkak davasında ise; "Yerleşmiş Yargıtay kararlarına göre kira kontratı ve faturalar tek başına bir malın aidiyetini ispata yarar vasıtalar değildir. Burada ispatı tartışmalı hale getiren haciz sırasında borçluya ait emtianın haciz mahallinde bulunmasıdır. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10.6.2013 tarih, 2013/5231-8747 sayılı ilamı ile de sabit olduğu üzere borçluya ait emtianın 3. kişiye ait işyerinde bulunması borçlu ile 3.kişi arasındaki organik bağa delalet eder. Bu güçlü bir karinedir. Davacının yargıtay kararına da konu olan bu durumu hükümden düşürecek argümanlara yaslanması gerekir. Şirketin tek başına almış olduğu kararlar dava dışı 3. kişilerin alacak ve hakları üzerinde beklenen etkiyi yaratması mümkün değildir" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar Yargıtay 8. Hukuk Dairesince onanmıştır. Nitekim davacı tarafından davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş. hakkında Bakırköy 16. İcra Müdürlüğünün 2012/798 talimat sayılı dosyasında 27.06.2012 tarihinde yapılan haciz tutanağında; davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin kiraladığı ofiste davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’ye ait belge ve evraka rastlanıldığı belirtilmiştir.

30. O hâlde ortak ve yöneticileri aynı olan her iki davalı şirketin faaliyet gösterdikleri adresleri müşterek kullandıkları, bir şirketin ticari ikametgâh adresinin diğer şirket tarafından şube veya irtibat bürosu olarak kullanıldığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.

31. Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/369 Esas sayılı dosyası ile açılan tasarrufun iptali davasında mahkemece davalılardan Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin diğer davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’ye devrettiği iki adet aracın devir ve temlikinin önlenmesi yönünden ihtiyati tedbir kararı verldiği anlaşılmaktadır.

32. Davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş. yetkili acentesi altında izlenen alt acentelerin Kasım 2010 tarihinden sonra diğer davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. adına oluşturulan kayıtlar altında izlenmiştir.

33. Davacı sigorta şirketinin iç denetim müdürlüğü tarafından düzenlenmiş olan 28.12.2011 tarihli hesap durumu tespit raporunda; “...Hazine Müsteşarlığının genelgesinin yayımlanması ile Ekim 2010 tarihi itibari ile acente organizasyonun sona erdiği, Y.D.’e bağlı çalışmış uygun nitelikte olan 304 adet acentenin şirketin resmi acentesi sıfatını kazandığı, bu acenteler ile İ. AŞ firması danışmanlığı kapsamında çalışıldığını,....tali/bağlı acente çalışma modelinin yasaklanması sebebi ile Yedideniz Acenteliğine bağlı olarak üretim yapmakta olan acenteler ile şirketleri arasındaki işbirliğinin devam ettirilebilmesi için 01.10.2010 tarihinde grubun diğer firması İ...AŞ arasında bir sözleşme imzalandığı..” belirtilmiştir.

34. Her iki davalı şirketin yetkilisi Murat I. tarafından, 07.10.2011 tarihinde davacı şirkete gönderilen ve inkâr edilmeyen elektronik posta; “... 1- İ.ya uygulanacak komisyon oranının %25 +kdv olması hususunda mutabıkız. 2- İ. alacaklarının %40 ının tarafımıza ödenmesi, %60 ının borç bakiyesinde kullanılmasında mutabıkız. Söz konuzu bakiye yıl sonuna kadar 364.000 TL (haziran sonu bakiye) 83.000 x4 =332.000 TL (4 aylık sözleşmeden kaynaklanan bakiye) 83.000x2 =166.000 TL (kasım ve aralık sözleşmeden kaynaklanan bakiye olmak üzere cem’an 862.000 TL dir. 3- Üretimden kaynaklanan kısım için ekim ayının sonunda oluşacak duruma göre (temmuz-ekim arası) aynı oranda geri ödeme hususunda mutabıkız. 4- Kasım ve aralık ayı için üretimden oluşacak bakiye hususunda aynı oran da geri ödeme hususunda mutabıkız. 5- İptal komisyonlarının hesaplanması hususunda çalışma yapma hususunda çalışma başlattık en kısa zamanda bu konudaki sonucu bildireceğiz. 6- Aynı yöntemin tüm bakiyeler kapatılana kadar uygulanmasında mutabıkız...” şeklindedir.

35. Bu elektronik postanın gönderildiği tarih itibariyle davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin davacı şirkete borcunun bulunmamasına ve davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin, davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş. arasında organik bağın da bulunduğunun anlaşılmasına göre, davacı sigorta şirketine olan borcunu üstlendiğinin kabulü gerekir. Anılan elektronik posta içeriğinde davalı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin davacıdan olan hak edişlerinin borca nasıl mahsup edileceğine ilişkin olarak ayrıntılı açıklamada bulunarak tüm borç bakiyesinin tamamının kapatılana kadar belirtilen yöntemin uygulanacağını belirtmiştir. Buna rağmen davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin borcunu ödemekten imtina eden davalı, birleşen davada davacı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. dava konusu borcun tamamından dolayı dava tarihi itibariyle temerrüde düşmüştür. Bu durumda davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin borcunu üstlenen davalı, birleşen davada davacı İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.’nin davacıdan olan alacağının davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin davacıya olan borcundan takas ve mahsubu gerekir.

36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ibraz edilen elektronik postaya asıl davada davalı İ. İç Dış Tic. ve Dan. Hiz. A.Ş.’nin, davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’nin davacı S. Sigorta A.Ş.'ye olan borcunu üstlendiği anlamı verilemeyeceği, asıl davada davacı S. Sigorta A.Ş.'nin davalı Y.D. Sigorta Aracılık Hiz. A.Ş.’den olan alacağından birleşen davaya konu İ. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'ye olan borcunun takas ve mahsubunun mümkün olmadığı, asıl dava ile birleşen davanın bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiği, her iki davaya konu alacaklar ayrı ayrı belirlenerek, asıl ve birleşen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği, sonuç olarak direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

37. Hâl böyle olunca, Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar onanmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA,

Aşağıda dökümü yazılı (191.647,77 TL) harcın temyiz edenden alınmasına,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

13.12.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 15’i ONAMA, 10’u ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.