PINAR İBARELİ MARKA İLE ÇEREZ PINARI MARKASI ARASINDA KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN BULUNMADIĞI KABUL EDİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-658
KARAR NO : 2022/1316
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/12/2019
NUMARASI : 2019/388 - 2019/491
DAVACI : 1- Pınar Entegre Et ve Un Sanayi Anonim Şirketi
2- Pınar Süt Mamulleri A.Ş. vekilleri Av. A.T.
DAVALILAR : 1- Türk Patent ve Marka Kurumu vekili Av. D.B.A.
2- B.K. vekili Av. S.A.
1. Taraflar arasındaki "Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi tarafından verilen karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacılar vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi:
4. Davacılar vekili; müvekkilleri adına tescilli “PINAR” esas ibareli birçok markanın bulunduğunu, müvekkilinin mezkûr markalarının başta et ve süt ürünleri olmak üzere gıda maddelerinin üretim ve satımında yüksek tanınmışlığa sahip olduğunu, nitekim davalı Kurum nezdinde de tanınmış marka olarak tescillendiğini, davalının tescilini talep ettiği “ÇEREZ PINARI” ibareli markanın görsel ve işitsel olarak müvekkillerinin markalarıyla aynı olduğunu, tüketicilerin markaların ve kapsadıkları mal ve hizmetlerin benzerliğinden ötürü davalı markasına yönelebileceğini, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, dava konusu markanın “PINAR” markasının tanınmışlığından haksız menfaat teminine yol açacağını, davalı şahsın kazanılmış hak iddia ettiği markaların sadece kuru yemiş emtiası için tescilli olduğunu, tescilin kapsamı genişletilemeyeceği için kazanılmış hak müessesesinden faydalanamayacağını, “PINAR” ibaresinin müvekkili şirketlerin aynı zamanda ticaret unvanı olduğundan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (556 sayılı KHK) 8/5. maddesi gereğince de başvurunun reddinin gerektiğini, marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu, bu sebeple davalı Kurum YİDK kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek 2016-M-7894 sayılı YİDK kararının iptali ile tescil edilmiş ise 2014/107955 sayılı “ÇEREZ PINARI+şekil” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir
Davalılar Cevabı:
5. Davalı Kurum vekili; Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, markalar arasında karıştırılmaya neden olacak düzeyde benzerliğin bulunmadığını, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının bulunmadığını, kötü niyetin ispatlanamadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Bahri Karapınar vekili; taraf markaları arasında benzerlik olmadığını, zira “pınar” ibaresinin ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, dava konusu markada geçen “Pınarı” ibaresinin markanın kullanılacağı mal ve hizmetleri tanımlamak ve “bol miktarda” olduğunu vurgulamak amacıyla kullanıldığını, “Çerez” sözcüğünün isim tamlaması ile meydana getirildiğini, dava konusu markanın Pınar Kuruyemiş Gıda ve İhtiyaç Maddeleri San. ve Tic. A.Ş. adına tescilli markaların serisi niteliğinde olduğunu, “PINAR” ibaresinin aynı zamanda müvekkilinin soyadının bir parçası olduğunu, ayrıca başvuru markasının görsel anlamda da yeterince farklılaştırıldığını, önceki markaların ürün ve hizmet sınıfları benzer olduğundan tescilin kapsamının genişletildiğinden bahsedilmeyeceğini, 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi koşullarının gerçekleşmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 23.10.2017 tarihli ve 2016/376 E, 2017/379 K. sayılı kararı ile; davalının “ÇEREZ PINARI+Şekil” ibareli marka başvurusuyla davacının “PINAR” ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, başvuruda geçen “pınarı” ibresinin yine marka başvurusunda geçen “çerez” ibaresini tamamlayan, o kelimeden ayrı telaffuz edilemeyen bütünsel bir anlamı olduğu, başvuru ibaresindeki sağ ve sol tarafta bulunan şekillerin “ÇEREZ PINARI” şeklindeki başvuru markasının davacının “PINAR” ibareli markalarından uzaklaştırdığı, davacının “PINAR” ibareli markalı mal ve hizmetinden yararlanmak/satın almak isteyen tüketicinin davalının başvuru markalı mal/hizmetini satın/yararlanmak biçiminde bir yanılgıya düşmeyeceği, davacı markası ile davalı başvurusu arasında 556 sayılı KHK 8/1-b maddesi anlamında iltibasın bulunmadığı, taraf markaları arasında işaret benzerliği olmadığından 556 sayılı KHK'nın 8/4. maddesindeki koşulların da oluşmadığı, davalı marka ibaresi üzerinde davacı tarafın önceye dayalı kullanım hakkı ile ticaret unvanına bağlı sınaî mülkiyet hak iddiası koşulları oluşmadığı gibi davalı başvurusunun kötü niyetli yapıldığı hususunun kanıtlanamadığı, HMK 282. maddesinden hareketle bilirkişinin raporundaki aksi görüşlere itibar edilmeyerek YİDK kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 06.07.2018 tarihli ve 2018/144 E., 2018/804 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukukî değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
11. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 30.09.2019 tarihli ve 2018/4602 E., 2019/5980 K. sayılı kararı ile; “… Davalının başvuru markası “ÇEREZ PINARI+Şekil” ibaresinden oluşmakta olup, davacı Şirketlerin itirazlarına dayanak markalarının esas unsuru ise “PINAR” ibaresidir. Dairemizin yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunda değerlendirme yapılırken baskın unsurların yanında üzerinde kullanıldıkları emtia ve hizmetlerin hitap ettikleri tüketiciler nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alınmalı ve işaretlerin iltibas tehlikesine yol açıp açmadıkları buna göre değerlendirilmelidir.
Şu halde, İlk Derece Mahkemesince davalının başvuru markasında yer alan “PINARI” ibaresinin “ÇEREZ” ibaresini tamlayan ve bir bütün halinde anlam ifade eden, ondan ayrıca telafuz edilemeyecek, bir ibare olması nedeniyle davacıların markaları ile iltibas oluşturmayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş ise de; davalı markasının akılda kalan baskın unsurunun “PINAR” ibaresi olduğu ve davacıların aynı sınıflarda tescilli “PINAR” esas unsurlu markalarıyla karşılaştırıldığında markalar arasında görsel, işitsel ve telaffuz olarak markaların hitap ettikleri tüketiciler nezdinde bıraktıkları genel izlenim de dikkate alındığında 556 sayılı KHK’nın 8/1.b maddesi anlamında ilişkilendirme ihtimalini de içerecek derecede benzerlik bulunduğu ve başvuru markasında yer alan şekil unsurunun da ayırt edicilik sağlamaktan uzak olduğu kabul edilerek değerlendirme yapılması gerekirken, İlk Derece Mahkemesince yazılı şekilde taraf markaları arasında iltibas oluşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine dair kararının kaldırılmasına yönelik davacılar vekilinin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verilmesi doğru görülmeyerek kararın davacılar yararına bozularak kaldırılması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 30.12.2019 tarihli ve 2019/388 E., 2019/491 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı gerçek kişinin “Çerez Pınarı+Şekil” ibareli marka başvurusu ile davacılara ait “Pınar” esas unsurlu markaları arasında ortalama tüketici nezdinde 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
16. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın uygulanması gerekmektedir.
17. Bilindiği üzere, Türk Hukuku’nda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Kurum ve mahkeme tarafından "re'sen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes Kurumun bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re'sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, 1. Baskı, Ankara 2004, s. 79-80).
18. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.
19. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.
20. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir. Buna göre anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir.
21. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.
22. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı oluşturarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.
23. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
24. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dâhi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, Rauf/ Suluk, Cahit/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.
25. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi hâlinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir.
26. 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere anılan maddede bir markanın tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olmasına rağmen, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabileceği açıkça vurgulanmış, ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilebileceği belirtilmiştir.
27. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı Bahri Karapınar tarafından gerçekleştirilen 29, 35 ve 43. sınıflarda 2014/107955 sayılı ve “ÇEREZ PINARI+Şekil” ibareli marka başvurusuna davacılar tarafından, “PINAR” esas unsurlu markalar mesnet gösterilerek yapılan itirazın davalı Kurum nezdinde YİDK kararıyla reddine karar verilmiş olup verilen kararda; markalar arasında karıştırılmaya neden olacak düzeyde bir benzerliğin bulunmadığı, bu sebeple 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunmadığı belirtilmiştir.
28. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle taraf markalarında kullanılan ibareler arasında, benzer mal ve hizmetler bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. İşaretlerin benzerliği incelenirken de özellikle redde mesnet markanın bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim ve ayırt edici unsurların dikkate alınması ve bu baskın unsurların ayırt edicilik seviyesi göz önünde bulundurulmalıdır.
29. Ayrıca bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı, şekil vb. işaretlerden oluşup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.
30. Dava konusu davalıya ait marka başvurusu “ÇEREZ PINARI” şeklindeki isim tamlamasından ibaret olup anılan ibare büyük harflerle yana yatık şekilde, beyaz zemin üzerine siyah renk harfler ile yazılmıştır. Anılan ibarenin üst ve alt kısmında birbirine paralel iki siyah çizgi ile baş ve sonundaki noktalardan oluşturulan şekil bulunmaktadır. Davacıların markaları ise çoğunluk yeşil ve bazılarında siyah renkle özellikle ortadaki “n” harfine belirgin bir karakter verilerek düz yazı ile yazılmış “PINAR” sözcüğünden ibaret olup, bazı markalarda “PINAR” sözcüğünün yanı sıra geri planda algılanacak yeşil, kırmızı ve mavi renkte ufak şekil unsurları yer almaktadır. Bu itibarla davacıların markaları ile davalı başvurusu görsel olarak karşılaştırıldığında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında, görsel açıdan benzer olmadıkları aşikârdır.
31. Bunun yanında davalı başvurusunun sözcük unsuru olan “ÇEREZ PINARI” ibaresi ile davacılara ait “PINAR” ibareleri arasında “pınar” unsurunun ortak olmasından kaynaklanan nispi bir benzerlik söz konusu ise de; “çerez pınarı” ibaresinin bütünsel olarak kulakta bıraktığı etkinin “pınar” sözcüğünün bıraktığı etkiden farklı olduğundan markaların işitsel açıdan da benzer olmadığı görülmektedir.
32. Öte yandan “pınar” sözcüğünün “yerden kaynayarak çıkan su, kaynak” anlamına geldiği, davalı başvurusunun ise “çerez” ve “pınarı” sözcüklerinin bir araya getirilmesinden oluşan bir isim tamlaması olduğu ve “çerezlerin ortaya çıktığı yer” yahut “çerezin bol olduğu yer” anlamını taşıdığı, bu hâliyle davacıların markaları ile davalı başvurusu arasında anlamsal açıdan dahi uzak bir benzerlik bulunduğu anlaşılmaktadır.
33. Yukarıda belirtildiği üzere işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edicilik düzeyidir. Bu açıdan bakıldığında davacıların markalarının asıl unsuru olan “Pınar” ibaresi özellikle tescil kapsamındaki “su ve kaynak suları” emtialarını doğrudan tanımlayan, sağlık, yenilenme, tazelik ve temizliğe güçlü bir gönderme içeren bir ifadedir. Dolayısıyla yapısı ya da doğası gereği yüksek bir ayırt ediciliğe sahip bulunmadığı, türetilmiş, özgün bir sözcük olmadığı, çekişmeli malların ortalama tüketicileri yönünden ayırt edicilik seviyesinin düşük bulunduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte davalı başvurusu ile davacıların markaları düşük seviyede ayırt ediciliği olan “Pınar” sözcüğünü paylaştıklarından, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin veya yapılan ilavelerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılması gerektiği, davalı başvurusunda yer alan ilavelerin bir bütün olarak başvuruyu davacıların markalarından farklılaştırmaya yeterli olduğu, bu nedenle işaretlerin benzer olmadığı ve karıştırılma ihtimalinin de bulunmadığı açıktır.
34. Hemen belirtilmesi gerekir ki davacıların “Pınar” ibareli markasının özellikle “et ve süt ürünleri ve türevleri” emtiası için kullanım sonucu belirli bir ayırt edicilik ve tanınmışlık kazandığı, ancak bu tanınmışlığın 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında karıştırılma ihtimaline yol açmayacağı ortadadır. Bununla birlikte davalı başvurusu ile davacıların markaları benzer olmadığından davalı başvurusunun, 556 sayılı KHK’nin 8/4. maddesi kapsamında da değerlendirilmesi mümkün değildir. Üstelik işaretlerin ortak unsuru olan “Pınar” sözcüğünün davalı başvurusunda davacıların markalarını çağrıştırması veya davacıların markalarıyla arasında idari, ticarî, ekonomik bir bağlantı kurulması dâhi söz konusu olamaz.
35. Bu itibarla davalı başvurusu ile davacıların markaları arasında ortalama tüketici nezdinde bütün itibariyle bıraktıkları genel izlenim esas alındığında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı kabul edilmelidir.
36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; markaların benzer olduğu, markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davalı gerçek kişiye ait markanın davacı markalarından yeterli düzeyde farklılaşmadığı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire kararında belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
37. Hâl böyle olunca; mahkemece yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 19.10.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 15 üyenin 8’i ONAMA, 7’si ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
PINAR İBARELİ MARKA İLE ÇEREZ PINARI MARKASI ARASINDA KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN BULUNMADIĞI KABUL EDİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-658
KARAR NO : 2022/1316
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/12/2019
NUMARASI : 2019/388 - 2019/491
DAVACI : 1- Pınar Entegre Et ve Un Sanayi Anonim Şirketi
2- Pınar Süt Mamulleri A.Ş. vekilleri Av. A.T.
DAVALILAR : 1- Türk Patent ve Marka Kurumu vekili Av. D.B.A.
2- B.K. vekili Av. S.A.
1. Taraflar arasındaki "Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi tarafından verilen karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacılar vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi:
4. Davacılar vekili; müvekkilleri adına tescilli “PINAR” esas ibareli birçok markanın bulunduğunu, müvekkilinin mezkûr markalarının başta et ve süt ürünleri olmak üzere gıda maddelerinin üretim ve satımında yüksek tanınmışlığa sahip olduğunu, nitekim davalı Kurum nezdinde de tanınmış marka olarak tescillendiğini, davalının tescilini talep ettiği “ÇEREZ PINARI” ibareli markanın görsel ve işitsel olarak müvekkillerinin markalarıyla aynı olduğunu, tüketicilerin markaların ve kapsadıkları mal ve hizmetlerin benzerliğinden ötürü davalı markasına yönelebileceğini, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, dava konusu markanın “PINAR” markasının tanınmışlığından haksız menfaat teminine yol açacağını, davalı şahsın kazanılmış hak iddia ettiği markaların sadece kuru yemiş emtiası için tescilli olduğunu, tescilin kapsamı genişletilemeyeceği için kazanılmış hak müessesesinden faydalanamayacağını, “PINAR” ibaresinin müvekkili şirketlerin aynı zamanda ticaret unvanı olduğundan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (556 sayılı KHK) 8/5. maddesi gereğince de başvurunun reddinin gerektiğini, marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu, bu sebeple davalı Kurum YİDK kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek 2016-M-7894 sayılı YİDK kararının iptali ile tescil edilmiş ise 2014/107955 sayılı “ÇEREZ PINARI+şekil” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir
Davalılar Cevabı:
5. Davalı Kurum vekili; Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, markalar arasında karıştırılmaya neden olacak düzeyde benzerliğin bulunmadığını, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının bulunmadığını, kötü niyetin ispatlanamadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Bahri Karapınar vekili; taraf markaları arasında benzerlik olmadığını, zira “pınar” ibaresinin ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, dava konusu markada geçen “Pınarı” ibaresinin markanın kullanılacağı mal ve hizmetleri tanımlamak ve “bol miktarda” olduğunu vurgulamak amacıyla kullanıldığını, “Çerez” sözcüğünün isim tamlaması ile meydana getirildiğini, dava konusu markanın Pınar Kuruyemiş Gıda ve İhtiyaç Maddeleri San. ve Tic. A.Ş. adına tescilli markaların serisi niteliğinde olduğunu, “PINAR” ibaresinin aynı zamanda müvekkilinin soyadının bir parçası olduğunu, ayrıca başvuru markasının görsel anlamda da yeterince farklılaştırıldığını, önceki markaların ürün ve hizmet sınıfları benzer olduğundan tescilin kapsamının genişletildiğinden bahsedilmeyeceğini, 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi koşullarının gerçekleşmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 23.10.2017 tarihli ve 2016/376 E, 2017/379 K. sayılı kararı ile; davalının “ÇEREZ PINARI+Şekil” ibareli marka başvurusuyla davacının “PINAR” ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, başvuruda geçen “pınarı” ibresinin yine marka başvurusunda geçen “çerez” ibaresini tamamlayan, o kelimeden ayrı telaffuz edilemeyen bütünsel bir anlamı olduğu, başvuru ibaresindeki sağ ve sol tarafta bulunan şekillerin “ÇEREZ PINARI” şeklindeki başvuru markasının davacının “PINAR” ibareli markalarından uzaklaştırdığı, davacının “PINAR” ibareli markalı mal ve hizmetinden yararlanmak/satın almak isteyen tüketicinin davalının başvuru markalı mal/hizmetini satın/yararlanmak biçiminde bir yanılgıya düşmeyeceği, davacı markası ile davalı başvurusu arasında 556 sayılı KHK 8/1-b maddesi anlamında iltibasın bulunmadığı, taraf markaları arasında işaret benzerliği olmadığından 556 sayılı KHK'nın 8/4. maddesindeki koşulların da oluşmadığı, davalı marka ibaresi üzerinde davacı tarafın önceye dayalı kullanım hakkı ile ticaret unvanına bağlı sınaî mülkiyet hak iddiası koşulları oluşmadığı gibi davalı başvurusunun kötü niyetli yapıldığı hususunun kanıtlanamadığı, HMK 282. maddesinden hareketle bilirkişinin raporundaki aksi görüşlere itibar edilmeyerek YİDK kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 06.07.2018 tarihli ve 2018/144 E., 2018/804 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukukî değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
11. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 30.09.2019 tarihli ve 2018/4602 E., 2019/5980 K. sayılı kararı ile; “… Davalının başvuru markası “ÇEREZ PINARI+Şekil” ibaresinden oluşmakta olup, davacı Şirketlerin itirazlarına dayanak markalarının esas unsuru ise “PINAR” ibaresidir. Dairemizin yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunda değerlendirme yapılırken baskın unsurların yanında üzerinde kullanıldıkları emtia ve hizmetlerin hitap ettikleri tüketiciler nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alınmalı ve işaretlerin iltibas tehlikesine yol açıp açmadıkları buna göre değerlendirilmelidir.
Şu halde, İlk Derece Mahkemesince davalının başvuru markasında yer alan “PINARI” ibaresinin “ÇEREZ” ibaresini tamlayan ve bir bütün halinde anlam ifade eden, ondan ayrıca telafuz edilemeyecek, bir ibare olması nedeniyle davacıların markaları ile iltibas oluşturmayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş ise de; davalı markasının akılda kalan baskın unsurunun “PINAR” ibaresi olduğu ve davacıların aynı sınıflarda tescilli “PINAR” esas unsurlu markalarıyla karşılaştırıldığında markalar arasında görsel, işitsel ve telaffuz olarak markaların hitap ettikleri tüketiciler nezdinde bıraktıkları genel izlenim de dikkate alındığında 556 sayılı KHK’nın 8/1.b maddesi anlamında ilişkilendirme ihtimalini de içerecek derecede benzerlik bulunduğu ve başvuru markasında yer alan şekil unsurunun da ayırt edicilik sağlamaktan uzak olduğu kabul edilerek değerlendirme yapılması gerekirken, İlk Derece Mahkemesince yazılı şekilde taraf markaları arasında iltibas oluşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine dair kararının kaldırılmasına yönelik davacılar vekilinin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verilmesi doğru görülmeyerek kararın davacılar yararına bozularak kaldırılması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 30.12.2019 tarihli ve 2019/388 E., 2019/491 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı gerçek kişinin “Çerez Pınarı+Şekil” ibareli marka başvurusu ile davacılara ait “Pınar” esas unsurlu markaları arasında ortalama tüketici nezdinde 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
16. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın uygulanması gerekmektedir.
17. Bilindiği üzere, Türk Hukuku’nda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Kurum ve mahkeme tarafından "re'sen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes Kurumun bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re'sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, 1. Baskı, Ankara 2004, s. 79-80).
18. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.
19. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.
20. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir. Buna göre anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir.
21. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.
22. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı oluşturarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.
23. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
24. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dâhi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, Rauf/ Suluk, Cahit/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.
25. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi hâlinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir.
26. 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere anılan maddede bir markanın tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olmasına rağmen, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabileceği açıkça vurgulanmış, ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilebileceği belirtilmiştir.
27. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı Bahri Karapınar tarafından gerçekleştirilen 29, 35 ve 43. sınıflarda 2014/107955 sayılı ve “ÇEREZ PINARI+Şekil” ibareli marka başvurusuna davacılar tarafından, “PINAR” esas unsurlu markalar mesnet gösterilerek yapılan itirazın davalı Kurum nezdinde YİDK kararıyla reddine karar verilmiş olup verilen kararda; markalar arasında karıştırılmaya neden olacak düzeyde bir benzerliğin bulunmadığı, bu sebeple 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunmadığı belirtilmiştir.
28. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle taraf markalarında kullanılan ibareler arasında, benzer mal ve hizmetler bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. İşaretlerin benzerliği incelenirken de özellikle redde mesnet markanın bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim ve ayırt edici unsurların dikkate alınması ve bu baskın unsurların ayırt edicilik seviyesi göz önünde bulundurulmalıdır.
29. Ayrıca bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı, şekil vb. işaretlerden oluşup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.
30. Dava konusu davalıya ait marka başvurusu “ÇEREZ PINARI” şeklindeki isim tamlamasından ibaret olup anılan ibare büyük harflerle yana yatık şekilde, beyaz zemin üzerine siyah renk harfler ile yazılmıştır. Anılan ibarenin üst ve alt kısmında birbirine paralel iki siyah çizgi ile baş ve sonundaki noktalardan oluşturulan şekil bulunmaktadır. Davacıların markaları ise çoğunluk yeşil ve bazılarında siyah renkle özellikle ortadaki “n” harfine belirgin bir karakter verilerek düz yazı ile yazılmış “PINAR” sözcüğünden ibaret olup, bazı markalarda “PINAR” sözcüğünün yanı sıra geri planda algılanacak yeşil, kırmızı ve mavi renkte ufak şekil unsurları yer almaktadır. Bu itibarla davacıların markaları ile davalı başvurusu görsel olarak karşılaştırıldığında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında, görsel açıdan benzer olmadıkları aşikârdır.
31. Bunun yanında davalı başvurusunun sözcük unsuru olan “ÇEREZ PINARI” ibaresi ile davacılara ait “PINAR” ibareleri arasında “pınar” unsurunun ortak olmasından kaynaklanan nispi bir benzerlik söz konusu ise de; “çerez pınarı” ibaresinin bütünsel olarak kulakta bıraktığı etkinin “pınar” sözcüğünün bıraktığı etkiden farklı olduğundan markaların işitsel açıdan da benzer olmadığı görülmektedir.
32. Öte yandan “pınar” sözcüğünün “yerden kaynayarak çıkan su, kaynak” anlamına geldiği, davalı başvurusunun ise “çerez” ve “pınarı” sözcüklerinin bir araya getirilmesinden oluşan bir isim tamlaması olduğu ve “çerezlerin ortaya çıktığı yer” yahut “çerezin bol olduğu yer” anlamını taşıdığı, bu hâliyle davacıların markaları ile davalı başvurusu arasında anlamsal açıdan dahi uzak bir benzerlik bulunduğu anlaşılmaktadır.
33. Yukarıda belirtildiği üzere işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edicilik düzeyidir. Bu açıdan bakıldığında davacıların markalarının asıl unsuru olan “Pınar” ibaresi özellikle tescil kapsamındaki “su ve kaynak suları” emtialarını doğrudan tanımlayan, sağlık, yenilenme, tazelik ve temizliğe güçlü bir gönderme içeren bir ifadedir. Dolayısıyla yapısı ya da doğası gereği yüksek bir ayırt ediciliğe sahip bulunmadığı, türetilmiş, özgün bir sözcük olmadığı, çekişmeli malların ortalama tüketicileri yönünden ayırt edicilik seviyesinin düşük bulunduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte davalı başvurusu ile davacıların markaları düşük seviyede ayırt ediciliği olan “Pınar” sözcüğünü paylaştıklarından, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin veya yapılan ilavelerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılması gerektiği, davalı başvurusunda yer alan ilavelerin bir bütün olarak başvuruyu davacıların markalarından farklılaştırmaya yeterli olduğu, bu nedenle işaretlerin benzer olmadığı ve karıştırılma ihtimalinin de bulunmadığı açıktır.
34. Hemen belirtilmesi gerekir ki davacıların “Pınar” ibareli markasının özellikle “et ve süt ürünleri ve türevleri” emtiası için kullanım sonucu belirli bir ayırt edicilik ve tanınmışlık kazandığı, ancak bu tanınmışlığın 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında karıştırılma ihtimaline yol açmayacağı ortadadır. Bununla birlikte davalı başvurusu ile davacıların markaları benzer olmadığından davalı başvurusunun, 556 sayılı KHK’nin 8/4. maddesi kapsamında da değerlendirilmesi mümkün değildir. Üstelik işaretlerin ortak unsuru olan “Pınar” sözcüğünün davalı başvurusunda davacıların markalarını çağrıştırması veya davacıların markalarıyla arasında idari, ticarî, ekonomik bir bağlantı kurulması dâhi söz konusu olamaz.
35. Bu itibarla davalı başvurusu ile davacıların markaları arasında ortalama tüketici nezdinde bütün itibariyle bıraktıkları genel izlenim esas alındığında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı kabul edilmelidir.
36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; markaların benzer olduğu, markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davalı gerçek kişiye ait markanın davacı markalarından yeterli düzeyde farklılaşmadığı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire kararında belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
37. Hâl böyle olunca; mahkemece yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 19.10.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 15 üyenin 8’i ONAMA, 7’si ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.