SADECE BAĞLAMA KÜTÜĞÜNE HACİZ KARARI ŞERH EDİLDİĞİNDEN ORTADA GEÇERLİ BİR HACİZ BULUNMAMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/10109
KARAR NO : 2022/6648
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 05/03/2021
NUMARASI : 2020/1641 - 2021/619
DAVACI : 3. Kişi : Ş.Ö.
DAVALILAR : Borçlu : A.G.
Alacaklı : R.A.
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki 3. kişi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi Ahmet Güleç tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına işin ivediliği ve niteliği nedeniyle 5311 Sayılı Kanunla değişik İİK'nin 366. maddesi hükmü uygun bulunmadığından bu yöndeki isteğin oybirliği ile reddine karar verildikten sonra işin esası incelendi:
Davacı üçüncü kişi vekili, Bağlama Kütüğü’nde davalı borçlu adına kayıtlı tekneye 16.01.2019 tarihinde haciz işlemi yapıldığını, teknenin 07.05.2017 tarihli satış sözleşmesi ile davacı üçüncü kişiye satıldığını, sözleşme bedelinin borçluya ödendiğini, zilyetliğinin de taraflarına teslim edildiğini ileri sürerek haczin kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, teknenin Bağlama Kütüğü’nde borçlu adına kayıtlı olduğunu, borçlu adına kayıtlı tekne hakkında istihkak iddiasında bulunulamayacağını, TTK’nun 1001. maddesi uyarınca gemilerin devrinin noter tasdikine veya sicilde yapılması gerektiğini, satış sözleşmesinin adi nitelikte yapıldığını, bu nedenle davacı üçüncü kişinin mülkiyet hakkını kazanamadığını ileri sürerek istihkak iddiasının reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, dava konusunun üçüncü kişi tarafından açılan istihkak iddiasına ilişkin olduğu, dava konusunun deniz taşıtı olduğu, mahkemece yapılan keşif sonrasında alınan raporda söz konusu deniz taşıtının tescile tabi olduğunun, buna göre satın alınan deniz taşıtının yazılı satış anlaşmasının geminin sicil limanı başkanlığı huzurunda yapılmaması halinde noterde düzenlenerek zilyetliğinin de yeni malike geçirilmesinin gerektiğini, ancak derdest davada bu şartların yerine getirilmediğinin belirtildiği, buna göre dava konusu deniz taşıtının tescile tabi olduğu, davacının iddia ettiği satış tarihinden iki gün sonra borçlu davalı üzerine tescilinin yapıldığı, ayrıca deniz taşıtlarına yönelik olarak açılan istihkak davalarında dava dilekçesinde tescilin de talep edilmesinin zorunlu olduğu, dava dilekçesinde ayrıca tescil talebinin de bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, davacı üçüncü kişi ve davalı alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, benzer gerekçe ile tarafların istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b(1) maddesi uyarınca esastan reddine karar verildiği görülmüştür.
Türk Hukukunda gemi sicilleri, TTK’nin 954 ila 985. maddelerinde düzenlenen Türk (Milli) Gemi Sicili, TTK’nin 986 ila 992. maddelerinde düzenlenen Yapı Halindeki Gemilere Özgü Sicil, 4490 sayılı Kanun ile düzenlenen Türk Uluslararası Gemi Sicili ve TTK’nin 941/3. maddesinde bahsedilen sicildir.
655 sayılı KHK’nin “Bağlama kütüğü” başlıklı 43. maddesinde ise; “Türk Uluslararası Gemi Siciline tescilli olanlar ve Milli Gemi Siciline tescili zorunlu olanlar dışındaki ticari veya özel kullanıma mahsus gemi, deniz ve içsu araçlarının malikleri veya işletenleri; söz konusu gemi, deniz ve içsu araçlarını bağlama kütüğüne kaydettirmek zorundadırlar. Bağlama kütüğüne kayda ilişkin usul ve esaslar ile yapılacak iş ve işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yürütüleceği yönetmelikle belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
Sadece bir madde ile düzenlenmiş olan Bağlama Kütüğü’nün oluşturulma amacı, kayıt dışı gemilerin ve araçların idare hukuku, çevre hukuku ve vergi hukuku açısından izlenmesini sağlamaktır (Doç. Dr. Hacı Kara, Deniz Ticareti Hukuku, 2020, s. 85). Öte yandan, kanun koyucunun “sicil” kelimesini kullanmayarak ve sadece bir madde şeklinde düzenleme yaparak yeni bir sicil ihdas etmeme amacının olduğu aşikardır.
Diğer taraftan, Bağlama Kütüğü Uygulama Yönetmeliği’nin 14. maddesinde Bağlama Kütüğü’ne kayıtlı gemi ve su araçlarının mülkiyetinin devrine ilişkin özel şartlar düzenlenmiş ise de; taşınır niteliğinde olan ve herhangi bir sicile kayıtlı olmayan gemilerin mülkiyetinin devri TMK hükümlerince düzenlenmiş iken, TMK’daki hükmün Yönetmelik ile ilga edilmesi mümkün değildir (Doç. Dr. İsmail Demir, Yeni Bağlama Kütüğü Rejimi Üzerine Değerlendirmeler, AÜHFD, 64(1)2015, s. 119,149). Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere kanun koyucunun sicil düzenleme amacı olsa idi mülkiyetin devrine ilişkin hususları kanun ile düzenlemesi gerektiği ortadadır. Bu nedenle, Bağlama Kütüğüne kayıtlı gemilerin mülkiyetinin devrinde TTK’nun 1001. maddesindeki düzenlemeye tabi olunmadığı gibi, Yönetmeliğin 14. maddesinde geçen şartlara da uyulmasına gerek yoktur. Bağlama Kütüğü’ne kayıtlı gemilerde mülkiyetin devri TMK hükümlerine tabidir.
Bu açıklamalar ışığında, dava, üçüncü kişinin İİK'nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
TTK’nun 1382. maddesinine göre Türk ve yabancı gemilerin haczinde TTK’nun ihtiyati hacze ilişkin 1364 ila 1368 sayılı maddeleri uygulanır. TTK’nun 1366. maddesine göre bütün gemiler, bayrağı ve hangi sicile kayıtlı oldukları dikkate alınmaksızın, icra müdürü tarafından seferden menedilerek muhafaza altına alınır, geminin haczedilerek seferden menedildiği, kaptana veya malike ya da malik olmayan donatana yahut bunların bir temsilcisine tebliğ edilir, düzenlenen ihtiyati haciz tutanağında gemi adıyla belirtir, ihtiyati haciz kararı ihtiyati haciz kararının uygulanmasını izleyen ilk iş gününde geminin kayıtlı olduğu sicile bildirilir. Haczedilecek geminin seferde olması durumunda ise 1367. madde hükmü uygulanır. Bu açıklamalar dikkate alındığında gemilerin haczinde sadece gemi siciline ya da Bağlama Kütüğü’ne haciz kararının şerhi yeterli olmayıp, geminin fiilen haczedilmesi gerekmektedir (detaylı bilgi için bkz. Prof. Dr. Kerim Atamer, Deniz Ticareti Hukuku Cilt:IV Deniz İcra Hukuku, İstanbul 2019, s. 236-240).
İstihkak davalarında geçerli bir haczin bulunması dava şartı olup, hüküm kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekir.
Somut olayda, dava konusu B.C. adlı gemi fiilen haczedilmemiş olup, sadece Bağlama Kütüğü’ne haciz kararı şerh edildiğinden ortada geçerli bir haciz bulunmamaktadır. Bu nedenle dava tarihi olan 19.06.2019 itibariyle davaya konu gemi üzerinde haciz bulunmadığı göz önüne alınarak davanın ön koşul yokluğundan reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan, İİK’nun 23. maddesinin son fıkrasına göre açıkça öngörülen istisnalar dışında, bayrağına ve bir sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler hakkında İİK’nun taşınırlara ilişkin hükümleri uygulanır. Aynı Kanunun 106. maddesinde; "Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir" hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, geçerli bir haczin varlığı kabul edilse dahi, dava konusu haciz 16.01.2019 tarihinde yapılmış olup alacaklı hacze konu menkulün satışını istememiştir. Bu durumda, hacze konu gemi üzerindeki haczin dava açılmadan önce düştüğü ve dava tarihi olan 19.06.2019 tarihi itibariyle davaya konu gemi üzerinde haciz bulunmadığı göz önüne alınarak davanın bu ön koşul yokluğundan da reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu gerekçe ile de bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Davacı-3. kişi vekilinin temyiz isteminin kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi'nin 05.03.2021 tarih ve 2020/1641 E. - 2021/1619 K. sayılı kararının (KALDIRILMASINA), İstanbul Anadolu 3. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 23.01.2020 tarih ve 2019/735 E. - 2020/27 K. sayılı kararının (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesi'ne, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, 01/06/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A. TUNCAL G. HEYBET Dr. S. MUTTA İ. YAVUZ A. AYAN
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2986
KARAR NO : 2022/6825
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 09/11/2021
NUMARASI : 2020/1588 - 2021/2580
DAVACI : 3. Kişi : Ş.Ö.
DAVALILAR : Borçlu : A.G.
Alacaklı : S.H.
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki 3. Kişi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Semiha Uyar tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına işin ivediliği ve niteliği nedeniyle 5311 Sayılı Kanunla değişik İİK'nin 366. maddesi hükmü uygun bulunmadığından bu yöndeki isteğin oybirliği ile reddine karar verildikten sonra işin esası incelendi:
Davacı üçüncü kişi vekili, Bağlama Kütüğü’nde davalı borçlu adına kayıtlı tekneye 16.01.2019 tarihinde haciz işlemi yapıldığını, teknenin 07.05.2017 tarihli satış sözleşmesi ile davacı üçüncü kişiye satıldığını, sözleşme bedelinin borçluya ödendiğini, zilyetliğinin de taraflarına teslim edildiğini ileri sürerek haczin kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, teknenin Bağlama Kütüğü’nde borçlu adına kayıtlı olduğunu, borçlu adına kayıtlı tekne hakkında istihkak iddiasında bulunulamayacağını, TTK’nun 1001. maddesi uyarınca gemilerin devrinin noter tasdikine veya sicilde yapılması gerektiğini, satış sözleşmesinin adi nitelikte yapıldığını, bu nedenle davacı üçüncü kişinin mülkiyet hakkını kazanamadığını ileri sürerek istihkak iddiasının reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, dava konusunun üçüncü kişi tarafından açılan istihkak iddiasına ilişkin olduğu, dava konusunun deniz taşıtı olduğu, mahkemece yapılan keşif sonrasında alınan raporda söz konusu deniz taşıtının tescile tabi olduğunun, buna göre satın alınan deniz taşıtının yazılı satış anlaşmasının geminin sicil limanı başkanlığı huzurunda yapılmaması halinde noterde düzenlenerek zilyetliğinin de yeni malike geçirilmesinin gerektiğini, ancak derdest davada bu şartların yerine getirilmediğinin belirtildiği, buna göre dava konusu deniz taşıtının tescile tabi olduğu, davacının iddia ettiği satış tarihinden iki gün sonra borçlu davalı üzerine tescilinin yapıldığı, ayrıca deniz taşıtlarına yönelik olarak açılan istihkak davalarında dava dilekçesinde tescilin de talep edilmesinin zorunlu olduğu, dava dilekçesinde ayrıca tescil talebinin de bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, davacı üçüncü kişi ve davalı alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; alacaklının istinaf talebinin satış işlemleri durmadığından tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile esastan reddine, davacının istinaf talebi yönünden ise davacı 07/05/2017 tarihli sözleşme ile tekneyi satın aldığını ileri sürmüş ise de, anılan sözleşmenin adi nitelikte olduğu, sözleşme tarihi olan 07/05/2017 tarihinde teknenin Bağlama Kütüğü'ne kayıtlı olmadığı halde sözleşmede "bağlama kütük No: Tuzla/2185208" şeklinde yazılı olduğu, teknenin 09/05/2017 tarihinde bağlama kütüğüne kaydedildiği dikkate alındığında, sözleşmede belirtilen tarihte sözleşmenin yapılmadığının açıkça anlaşıldığı, sözleşme tarihinin doğru olmadığı, sözleşmenin teknenin kütüğe kaydı yapıldıktan sonra düzenlendiği, sözleşmede belirtilen bedelin ödendiğinin kanıtlanamadığı, banka makbuzlarında sadece "tekne" açıklamasının yazılı olduğu, bu açıklamanın tekne satış bedelinin ödendiği anlamına gelmediği, nakit ödeme yaptığına dair herhangi bir makbuz düzenlenmediği, ayrıca 07/05/2017 tarihinde yapılan satıştan iki gün sonra 09/05/2017 tarihinde borçlu adına Bağlama Kütüğü'ne teknenin kaydedildiği ve dava tarihine kadar da borçlu adına kayıtlı olduğu, bu uzun süre de davacı tarafından teknenin kendisine ait olduğu iddiasına dayalı herhangi bir dava açılmadığı, bu durumun hayatın olağan akışına uymadığı, yapılan sözleşmenin adi nitelikte olup, her zaman düzenlenmesi mümkün belge olduğu ve mevcut deliller kapsamında davacının iddiasını kanıtlayamadığı anlaşıldığından, mahkemece davanın bu gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi isabetsiz olduğundan, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
Türk Hukukunda gemi sicilleri, TTK’nin 954 ila 985. maddelerinde düzenlenen Türk (Milli) Gemi Sicili, TTK’nin 986 ila 992. maddelerinde düzenlenen Yapı Halindeki Gemilere Özgü Sicil, 4490 sayılı Kanun ile düzenlenen Türk Uluslararası Gemi Sicili ve TTK’nin 941/3. maddesinde bahsedilen sicildir.
655 sayılı KHK’nin “Bağlama kütüğü” başlıklı 43. maddesinde ise; “Türk Uluslararası Gemi Siciline tescilli olanlar ve Milli Gemi Siciline tescili zorunlu olanlar dışındaki ticari veya özel kullanıma mahsus gemi, deniz ve içsu araçlarının malikleri veya işletenleri; söz konusu gemi, deniz ve içsu araçlarını bağlama kütüğüne kaydettirmek zorundadırlar. Bağlama kütüğüne kayda ilişkin usul ve esaslar ile yapılacak iş ve işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yürütüleceği yönetmelikle belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
Sadece bir madde ile düzenlenmiş olan Bağlama Kütüğü’nün oluşturulma amacı, kayıt dışı gemilerin ve araçların idare hukuku, çevre hukuku ve vergi hukuku açısından izlenmesini sağlamaktır (Doç. Dr. Hacı Kara, Deniz Ticareti Hukuku, 2020, s. 85). Öte yandan, kanun koyucunun “sicil” kelimesini kullanmayarak ve sadece bir madde şeklinde düzenleme yaparak yeni bir sicil ihdas etmeme amacının olduğu aşikardır.
Diğer taraftan, Bağlama Kütüğü Uygulama Yönetmeliği’nin 14. maddesinde Bağlama Kütüğü’ne kayıtlı gemi ve su araçlarının mülkiyetinin devrine ilişkin özel şartlar düzenlenmiş ise de; taşınır niteliğinde olan ve herhangi bir sicile kayıtlı olmayan gemilerin mülkiyetinin devri TMK hükümlerince düzenlenmiş iken, TMK’daki hükmün Yönetmelik ile ilga edilmesi mümkün değildir (Doç. Dr. İsmail Demir, Yeni Bağlama Kütüğü Rejimi Üzerine Değerlendirmeler, AÜHFD, 64(1)2015, s. 119,149). Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere kanun koyucunun sicil düzenleme amacı olsa idi mülkiyetin devrine ilişkin hususları kanun ile düzenlemesi gerektiği ortadadır. Bu nedenle, Bağlama Kütüğüne kayıtlı gemilerin mülkiyetinin devrinde TTK’nun 1001. maddesindeki düzenlemeye tabi olunmadığı gibi, Yönetmeliğin 14. maddesinde geçen şartlara da uyulmasına gerek yoktur. Bağlama Kütüğü’ne kayıtlı gemilerde mülkiyetin devri TMK hükümlerine tabidir.
Bu açıklamalar ışığında, dava, üçüncü kişinin İİK'nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
TTK’nun 1382. maddesinine göre Türk ve yabancı gemilerin haczinde TTK’nun ihtiyati hacze ilişkin 1364 ila 1368 sayılı maddeleri uygulanır. TTK’nun 1366. maddesine göre bütün gemiler, bayrağı ve hangi sicile kayıtlı oldukları dikkate alınmaksızın, icra müdürü tarafından seferden menedilerek muhafaza altına alınır, geminin haczedilerek seferden menedildiği, kaptana veya malike ya da malik olmayan donatana yahut bunların bir temsilcisine tebliğ edilir, düzenlenen ihtiyati haciz tutanağında gemi adıyla belirtir, ihtiyati haciz kararı ihtiyati haciz kararının uygulanmasını izleyen ilk iş gününde geminin kayıtlı olduğu sicile bildirilir. Haczedilecek geminin seferde olması durumunda ise 1367. madde hükmü uygulanır. Bu açıklamalar dikkate alındığında gemilerin haczinde sadece gemi siciline ya da Bağlama Kütüğü’ne haciz kararının şerhi yeterli olmayıp, geminin fiilen haczedilmesi gerekmektedir (detaylı bilgi için bkz. Prof. Dr. Kerim Atamer, Deniz Ticareti Hukuku Cilt:IV Deniz İcra Hukuku, İstanbul 2019, s. 236-240).
İstihkak davalarında geçerli bir haczin bulunması dava şartı olup, hüküm kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekir.
Somut olayda, dava konusu B.C. adlı gemi fiilen haczedilmemiş olup, sadece Bağlama Kütüğü’ne haciz kararı şerh edildiğinden ortada geçerli bir haciz bulunmamaktadır. Bu nedenle dava tarihi olan 19.06.2019 tarihi itibariyle davaya konu gemi üzerinde haciz bulunmadığı göz önüne alınarak davanın ön koşul yokluğundan reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan, İİK’nun 23. maddesinin son fıkrasına göre açıkça öngörülen istisnalar dışında, bayrağına ve bir sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler hakkında İİK’nun taşınırlara ilişkin hükümleri uygulanır. Aynı Kanunun 106. maddesinde; "Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir" hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, geçerli bir haczin varlığı kabul edilse dahi, dava konusu haciz 16.01.2019 tarihinde yapılmış olup alacaklı hacze konu menkulün satışını istememiştir. Bu durumda, hacze konu gemi üzerindeki haczin dava açılmadan önce düştüğü ve dava tarihi olan 19.06.2019 itibariyle davaya konu gemi üzerinde haciz bulunmadığı göz önüne alınarak davanın bu ön koşul yokluğundan da reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu gerekçe ile de bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Davacı üçüncü kişinin temyiz itirazlarının kabulü ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin 09.11.2021 tarih ve 2020/1588 E. - 2021/2580 K. sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/2. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 07/06/2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A. TUNCAL G. HEYBET Dr. S. MUTTA İ. YAVUZ A. AYAN
SADECE BAĞLAMA KÜTÜĞÜNE HACİZ KARARI ŞERH EDİLDİĞİNDEN ORTADA GEÇERLİ BİR HACİZ BULUNMAMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/10109
KARAR NO : 2022/6648
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 05/03/2021
NUMARASI : 2020/1641 - 2021/619
DAVACI : 3. Kişi : Ş.Ö.
DAVALILAR : Borçlu : A.G.
Alacaklı : R.A.
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki 3. kişi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi Ahmet Güleç tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına işin ivediliği ve niteliği nedeniyle 5311 Sayılı Kanunla değişik İİK'nin 366. maddesi hükmü uygun bulunmadığından bu yöndeki isteğin oybirliği ile reddine karar verildikten sonra işin esası incelendi:
Davacı üçüncü kişi vekili, Bağlama Kütüğü’nde davalı borçlu adına kayıtlı tekneye 16.01.2019 tarihinde haciz işlemi yapıldığını, teknenin 07.05.2017 tarihli satış sözleşmesi ile davacı üçüncü kişiye satıldığını, sözleşme bedelinin borçluya ödendiğini, zilyetliğinin de taraflarına teslim edildiğini ileri sürerek haczin kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, teknenin Bağlama Kütüğü’nde borçlu adına kayıtlı olduğunu, borçlu adına kayıtlı tekne hakkında istihkak iddiasında bulunulamayacağını, TTK’nun 1001. maddesi uyarınca gemilerin devrinin noter tasdikine veya sicilde yapılması gerektiğini, satış sözleşmesinin adi nitelikte yapıldığını, bu nedenle davacı üçüncü kişinin mülkiyet hakkını kazanamadığını ileri sürerek istihkak iddiasının reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, dava konusunun üçüncü kişi tarafından açılan istihkak iddiasına ilişkin olduğu, dava konusunun deniz taşıtı olduğu, mahkemece yapılan keşif sonrasında alınan raporda söz konusu deniz taşıtının tescile tabi olduğunun, buna göre satın alınan deniz taşıtının yazılı satış anlaşmasının geminin sicil limanı başkanlığı huzurunda yapılmaması halinde noterde düzenlenerek zilyetliğinin de yeni malike geçirilmesinin gerektiğini, ancak derdest davada bu şartların yerine getirilmediğinin belirtildiği, buna göre dava konusu deniz taşıtının tescile tabi olduğu, davacının iddia ettiği satış tarihinden iki gün sonra borçlu davalı üzerine tescilinin yapıldığı, ayrıca deniz taşıtlarına yönelik olarak açılan istihkak davalarında dava dilekçesinde tescilin de talep edilmesinin zorunlu olduğu, dava dilekçesinde ayrıca tescil talebinin de bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, davacı üçüncü kişi ve davalı alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, benzer gerekçe ile tarafların istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b(1) maddesi uyarınca esastan reddine karar verildiği görülmüştür.
Türk Hukukunda gemi sicilleri, TTK’nin 954 ila 985. maddelerinde düzenlenen Türk (Milli) Gemi Sicili, TTK’nin 986 ila 992. maddelerinde düzenlenen Yapı Halindeki Gemilere Özgü Sicil, 4490 sayılı Kanun ile düzenlenen Türk Uluslararası Gemi Sicili ve TTK’nin 941/3. maddesinde bahsedilen sicildir.
655 sayılı KHK’nin “Bağlama kütüğü” başlıklı 43. maddesinde ise; “Türk Uluslararası Gemi Siciline tescilli olanlar ve Milli Gemi Siciline tescili zorunlu olanlar dışındaki ticari veya özel kullanıma mahsus gemi, deniz ve içsu araçlarının malikleri veya işletenleri; söz konusu gemi, deniz ve içsu araçlarını bağlama kütüğüne kaydettirmek zorundadırlar. Bağlama kütüğüne kayda ilişkin usul ve esaslar ile yapılacak iş ve işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yürütüleceği yönetmelikle belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
Sadece bir madde ile düzenlenmiş olan Bağlama Kütüğü’nün oluşturulma amacı, kayıt dışı gemilerin ve araçların idare hukuku, çevre hukuku ve vergi hukuku açısından izlenmesini sağlamaktır (Doç. Dr. Hacı Kara, Deniz Ticareti Hukuku, 2020, s. 85). Öte yandan, kanun koyucunun “sicil” kelimesini kullanmayarak ve sadece bir madde şeklinde düzenleme yaparak yeni bir sicil ihdas etmeme amacının olduğu aşikardır.
Diğer taraftan, Bağlama Kütüğü Uygulama Yönetmeliği’nin 14. maddesinde Bağlama Kütüğü’ne kayıtlı gemi ve su araçlarının mülkiyetinin devrine ilişkin özel şartlar düzenlenmiş ise de; taşınır niteliğinde olan ve herhangi bir sicile kayıtlı olmayan gemilerin mülkiyetinin devri TMK hükümlerince düzenlenmiş iken, TMK’daki hükmün Yönetmelik ile ilga edilmesi mümkün değildir (Doç. Dr. İsmail Demir, Yeni Bağlama Kütüğü Rejimi Üzerine Değerlendirmeler, AÜHFD, 64(1)2015, s. 119,149). Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere kanun koyucunun sicil düzenleme amacı olsa idi mülkiyetin devrine ilişkin hususları kanun ile düzenlemesi gerektiği ortadadır. Bu nedenle, Bağlama Kütüğüne kayıtlı gemilerin mülkiyetinin devrinde TTK’nun 1001. maddesindeki düzenlemeye tabi olunmadığı gibi, Yönetmeliğin 14. maddesinde geçen şartlara da uyulmasına gerek yoktur. Bağlama Kütüğü’ne kayıtlı gemilerde mülkiyetin devri TMK hükümlerine tabidir.
Bu açıklamalar ışığında, dava, üçüncü kişinin İİK'nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
TTK’nun 1382. maddesinine göre Türk ve yabancı gemilerin haczinde TTK’nun ihtiyati hacze ilişkin 1364 ila 1368 sayılı maddeleri uygulanır. TTK’nun 1366. maddesine göre bütün gemiler, bayrağı ve hangi sicile kayıtlı oldukları dikkate alınmaksızın, icra müdürü tarafından seferden menedilerek muhafaza altına alınır, geminin haczedilerek seferden menedildiği, kaptana veya malike ya da malik olmayan donatana yahut bunların bir temsilcisine tebliğ edilir, düzenlenen ihtiyati haciz tutanağında gemi adıyla belirtir, ihtiyati haciz kararı ihtiyati haciz kararının uygulanmasını izleyen ilk iş gününde geminin kayıtlı olduğu sicile bildirilir. Haczedilecek geminin seferde olması durumunda ise 1367. madde hükmü uygulanır. Bu açıklamalar dikkate alındığında gemilerin haczinde sadece gemi siciline ya da Bağlama Kütüğü’ne haciz kararının şerhi yeterli olmayıp, geminin fiilen haczedilmesi gerekmektedir (detaylı bilgi için bkz. Prof. Dr. Kerim Atamer, Deniz Ticareti Hukuku Cilt:IV Deniz İcra Hukuku, İstanbul 2019, s. 236-240).
İstihkak davalarında geçerli bir haczin bulunması dava şartı olup, hüküm kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekir.
Somut olayda, dava konusu B.C. adlı gemi fiilen haczedilmemiş olup, sadece Bağlama Kütüğü’ne haciz kararı şerh edildiğinden ortada geçerli bir haciz bulunmamaktadır. Bu nedenle dava tarihi olan 19.06.2019 itibariyle davaya konu gemi üzerinde haciz bulunmadığı göz önüne alınarak davanın ön koşul yokluğundan reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan, İİK’nun 23. maddesinin son fıkrasına göre açıkça öngörülen istisnalar dışında, bayrağına ve bir sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler hakkında İİK’nun taşınırlara ilişkin hükümleri uygulanır. Aynı Kanunun 106. maddesinde; "Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir" hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, geçerli bir haczin varlığı kabul edilse dahi, dava konusu haciz 16.01.2019 tarihinde yapılmış olup alacaklı hacze konu menkulün satışını istememiştir. Bu durumda, hacze konu gemi üzerindeki haczin dava açılmadan önce düştüğü ve dava tarihi olan 19.06.2019 tarihi itibariyle davaya konu gemi üzerinde haciz bulunmadığı göz önüne alınarak davanın bu ön koşul yokluğundan da reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu gerekçe ile de bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Davacı-3. kişi vekilinin temyiz isteminin kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi'nin 05.03.2021 tarih ve 2020/1641 E. - 2021/1619 K. sayılı kararının (KALDIRILMASINA), İstanbul Anadolu 3. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 23.01.2020 tarih ve 2019/735 E. - 2020/27 K. sayılı kararının (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesi'ne, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, 01/06/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A. TUNCAL G. HEYBET Dr. S. MUTTA İ. YAVUZ A. AYAN
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2986
KARAR NO : 2022/6825
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 09/11/2021
NUMARASI : 2020/1588 - 2021/2580
DAVACI : 3. Kişi : Ş.Ö.
DAVALILAR : Borçlu : A.G.
Alacaklı : S.H.
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki 3. Kişi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Semiha Uyar tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına işin ivediliği ve niteliği nedeniyle 5311 Sayılı Kanunla değişik İİK'nin 366. maddesi hükmü uygun bulunmadığından bu yöndeki isteğin oybirliği ile reddine karar verildikten sonra işin esası incelendi:
Davacı üçüncü kişi vekili, Bağlama Kütüğü’nde davalı borçlu adına kayıtlı tekneye 16.01.2019 tarihinde haciz işlemi yapıldığını, teknenin 07.05.2017 tarihli satış sözleşmesi ile davacı üçüncü kişiye satıldığını, sözleşme bedelinin borçluya ödendiğini, zilyetliğinin de taraflarına teslim edildiğini ileri sürerek haczin kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, teknenin Bağlama Kütüğü’nde borçlu adına kayıtlı olduğunu, borçlu adına kayıtlı tekne hakkında istihkak iddiasında bulunulamayacağını, TTK’nun 1001. maddesi uyarınca gemilerin devrinin noter tasdikine veya sicilde yapılması gerektiğini, satış sözleşmesinin adi nitelikte yapıldığını, bu nedenle davacı üçüncü kişinin mülkiyet hakkını kazanamadığını ileri sürerek istihkak iddiasının reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, dava konusunun üçüncü kişi tarafından açılan istihkak iddiasına ilişkin olduğu, dava konusunun deniz taşıtı olduğu, mahkemece yapılan keşif sonrasında alınan raporda söz konusu deniz taşıtının tescile tabi olduğunun, buna göre satın alınan deniz taşıtının yazılı satış anlaşmasının geminin sicil limanı başkanlığı huzurunda yapılmaması halinde noterde düzenlenerek zilyetliğinin de yeni malike geçirilmesinin gerektiğini, ancak derdest davada bu şartların yerine getirilmediğinin belirtildiği, buna göre dava konusu deniz taşıtının tescile tabi olduğu, davacının iddia ettiği satış tarihinden iki gün sonra borçlu davalı üzerine tescilinin yapıldığı, ayrıca deniz taşıtlarına yönelik olarak açılan istihkak davalarında dava dilekçesinde tescilin de talep edilmesinin zorunlu olduğu, dava dilekçesinde ayrıca tescil talebinin de bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, davacı üçüncü kişi ve davalı alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; alacaklının istinaf talebinin satış işlemleri durmadığından tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile esastan reddine, davacının istinaf talebi yönünden ise davacı 07/05/2017 tarihli sözleşme ile tekneyi satın aldığını ileri sürmüş ise de, anılan sözleşmenin adi nitelikte olduğu, sözleşme tarihi olan 07/05/2017 tarihinde teknenin Bağlama Kütüğü'ne kayıtlı olmadığı halde sözleşmede "bağlama kütük No: Tuzla/2185208" şeklinde yazılı olduğu, teknenin 09/05/2017 tarihinde bağlama kütüğüne kaydedildiği dikkate alındığında, sözleşmede belirtilen tarihte sözleşmenin yapılmadığının açıkça anlaşıldığı, sözleşme tarihinin doğru olmadığı, sözleşmenin teknenin kütüğe kaydı yapıldıktan sonra düzenlendiği, sözleşmede belirtilen bedelin ödendiğinin kanıtlanamadığı, banka makbuzlarında sadece "tekne" açıklamasının yazılı olduğu, bu açıklamanın tekne satış bedelinin ödendiği anlamına gelmediği, nakit ödeme yaptığına dair herhangi bir makbuz düzenlenmediği, ayrıca 07/05/2017 tarihinde yapılan satıştan iki gün sonra 09/05/2017 tarihinde borçlu adına Bağlama Kütüğü'ne teknenin kaydedildiği ve dava tarihine kadar da borçlu adına kayıtlı olduğu, bu uzun süre de davacı tarafından teknenin kendisine ait olduğu iddiasına dayalı herhangi bir dava açılmadığı, bu durumun hayatın olağan akışına uymadığı, yapılan sözleşmenin adi nitelikte olup, her zaman düzenlenmesi mümkün belge olduğu ve mevcut deliller kapsamında davacının iddiasını kanıtlayamadığı anlaşıldığından, mahkemece davanın bu gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi isabetsiz olduğundan, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
Türk Hukukunda gemi sicilleri, TTK’nin 954 ila 985. maddelerinde düzenlenen Türk (Milli) Gemi Sicili, TTK’nin 986 ila 992. maddelerinde düzenlenen Yapı Halindeki Gemilere Özgü Sicil, 4490 sayılı Kanun ile düzenlenen Türk Uluslararası Gemi Sicili ve TTK’nin 941/3. maddesinde bahsedilen sicildir.
655 sayılı KHK’nin “Bağlama kütüğü” başlıklı 43. maddesinde ise; “Türk Uluslararası Gemi Siciline tescilli olanlar ve Milli Gemi Siciline tescili zorunlu olanlar dışındaki ticari veya özel kullanıma mahsus gemi, deniz ve içsu araçlarının malikleri veya işletenleri; söz konusu gemi, deniz ve içsu araçlarını bağlama kütüğüne kaydettirmek zorundadırlar. Bağlama kütüğüne kayda ilişkin usul ve esaslar ile yapılacak iş ve işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yürütüleceği yönetmelikle belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
Sadece bir madde ile düzenlenmiş olan Bağlama Kütüğü’nün oluşturulma amacı, kayıt dışı gemilerin ve araçların idare hukuku, çevre hukuku ve vergi hukuku açısından izlenmesini sağlamaktır (Doç. Dr. Hacı Kara, Deniz Ticareti Hukuku, 2020, s. 85). Öte yandan, kanun koyucunun “sicil” kelimesini kullanmayarak ve sadece bir madde şeklinde düzenleme yaparak yeni bir sicil ihdas etmeme amacının olduğu aşikardır.
Diğer taraftan, Bağlama Kütüğü Uygulama Yönetmeliği’nin 14. maddesinde Bağlama Kütüğü’ne kayıtlı gemi ve su araçlarının mülkiyetinin devrine ilişkin özel şartlar düzenlenmiş ise de; taşınır niteliğinde olan ve herhangi bir sicile kayıtlı olmayan gemilerin mülkiyetinin devri TMK hükümlerince düzenlenmiş iken, TMK’daki hükmün Yönetmelik ile ilga edilmesi mümkün değildir (Doç. Dr. İsmail Demir, Yeni Bağlama Kütüğü Rejimi Üzerine Değerlendirmeler, AÜHFD, 64(1)2015, s. 119,149). Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere kanun koyucunun sicil düzenleme amacı olsa idi mülkiyetin devrine ilişkin hususları kanun ile düzenlemesi gerektiği ortadadır. Bu nedenle, Bağlama Kütüğüne kayıtlı gemilerin mülkiyetinin devrinde TTK’nun 1001. maddesindeki düzenlemeye tabi olunmadığı gibi, Yönetmeliğin 14. maddesinde geçen şartlara da uyulmasına gerek yoktur. Bağlama Kütüğü’ne kayıtlı gemilerde mülkiyetin devri TMK hükümlerine tabidir.
Bu açıklamalar ışığında, dava, üçüncü kişinin İİK'nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
TTK’nun 1382. maddesinine göre Türk ve yabancı gemilerin haczinde TTK’nun ihtiyati hacze ilişkin 1364 ila 1368 sayılı maddeleri uygulanır. TTK’nun 1366. maddesine göre bütün gemiler, bayrağı ve hangi sicile kayıtlı oldukları dikkate alınmaksızın, icra müdürü tarafından seferden menedilerek muhafaza altına alınır, geminin haczedilerek seferden menedildiği, kaptana veya malike ya da malik olmayan donatana yahut bunların bir temsilcisine tebliğ edilir, düzenlenen ihtiyati haciz tutanağında gemi adıyla belirtir, ihtiyati haciz kararı ihtiyati haciz kararının uygulanmasını izleyen ilk iş gününde geminin kayıtlı olduğu sicile bildirilir. Haczedilecek geminin seferde olması durumunda ise 1367. madde hükmü uygulanır. Bu açıklamalar dikkate alındığında gemilerin haczinde sadece gemi siciline ya da Bağlama Kütüğü’ne haciz kararının şerhi yeterli olmayıp, geminin fiilen haczedilmesi gerekmektedir (detaylı bilgi için bkz. Prof. Dr. Kerim Atamer, Deniz Ticareti Hukuku Cilt:IV Deniz İcra Hukuku, İstanbul 2019, s. 236-240).
İstihkak davalarında geçerli bir haczin bulunması dava şartı olup, hüküm kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekir.
Somut olayda, dava konusu B.C. adlı gemi fiilen haczedilmemiş olup, sadece Bağlama Kütüğü’ne haciz kararı şerh edildiğinden ortada geçerli bir haciz bulunmamaktadır. Bu nedenle dava tarihi olan 19.06.2019 tarihi itibariyle davaya konu gemi üzerinde haciz bulunmadığı göz önüne alınarak davanın ön koşul yokluğundan reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan, İİK’nun 23. maddesinin son fıkrasına göre açıkça öngörülen istisnalar dışında, bayrağına ve bir sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler hakkında İİK’nun taşınırlara ilişkin hükümleri uygulanır. Aynı Kanunun 106. maddesinde; "Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir" hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, geçerli bir haczin varlığı kabul edilse dahi, dava konusu haciz 16.01.2019 tarihinde yapılmış olup alacaklı hacze konu menkulün satışını istememiştir. Bu durumda, hacze konu gemi üzerindeki haczin dava açılmadan önce düştüğü ve dava tarihi olan 19.06.2019 itibariyle davaya konu gemi üzerinde haciz bulunmadığı göz önüne alınarak davanın bu ön koşul yokluğundan da reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu gerekçe ile de bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Davacı üçüncü kişinin temyiz itirazlarının kabulü ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin 09.11.2021 tarih ve 2020/1588 E. - 2021/2580 K. sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/2. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 07/06/2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A. TUNCAL G. HEYBET Dr. S. MUTTA İ. YAVUZ A. AYAN