ŞİRKETLE MENFAAT ÇATIŞMASI OLAN MÜDÜRÜN DAVADAN FERAGAT BEYANI DÜRÜSTLÜK KURALI GEREĞİ GEÇERSİZDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/11-21
KARAR NO : 2020/142
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08/12/2015
NUMARASI : 2015/306 - 2015/418
DAVACI :.A.N.S. Ltd. Şti. vekili Av. G.A.
DAVALI : F.A.H. Dr. W. vekilleri Av. E.A., Av. G.R.
1. Taraflar arasındaki “ipoteğin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 20.06.2013 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili şirketin Muğla İli, Fethiye İlçesi, G. Beldesi 1.8 ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kurulu olan D blok 1, 2, 4 numaralı ve A blok 1, 2 numaralı bağımsız bölümlerin maliki olduğunu, davalının müvekkili şirkete borç vereceğinden bahisle genel kurul kararı alınmadan davalı lehine taşınmazlar üzerine ipotek tesis edildiğini, ancak davalı tarafından herhangi bir borç verilmediğini, davalının müvekkili şirketin ortağı olan A. GmbH&Co.KG şirketinin yöneticisi ve ayrıca müvekkili şirketi temsile münferiden yetkili Streffen W.'nin babası olduğunu, şirket müdürünün muvazaası nedeniyle müvekkili şirketin taşınmazları üzerine ipotek tesis edildiğini ileri sürerek söz konusu ipoteklerin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.03.2014 tarihli ve 2013/244 E., 2014/136 K. sayılı kararı ile; davacı şirketi münferiden temsil ve iltizama yetkili müdürlerden olan Streffen W.'nin 18.03.2014 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiği ve feragat beyanının geçerli olduğu gerekçesiyle davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 01.06.2015 tarihli ve 2015/5707 E., 2015/7420 K. sayılı kararı ile; “… Dava, davacı şirketi temsilen münferit yetkili müdürlerden Streffen W.'nin karşılığı olmaksızın davalı şirket taşınmazları üzerine davalı adına ipotek tesis etmesi nedeniyle açılan muvazaaya dayalı ipoteğin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, şirketin münferit temsile yetkili müdürü olan dava dışı Streffen W. tarafından şirket adına açılan davadan feragat edildiği, şirketin temsil yetkisi kapsamında ve usulüne uygun yapılmış bir feragat bildirimi olduğu ve geçerli olduğu gerekçesiyle feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten de feragat dilekçesinin ekinde yer alan 09.06.2006 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yer alan şirket ana sözleşmesinde yer alan düzenlemeye göre Streffen W., Kudret C. ve Joachim A.'in şirket müdürü olarak şirketi tek başlarına temsil ve ilzama yetkili kılındığı anlaşılmaktadır. Limited şirket genel kurulu bir karar organıdır. Kanunda açıklık bulunmamakla beraber olağanüstü işlerde karar verme yetkisi genel kurula aittir. Normal ve günlük işlerde karar verme yetkisi şirket müdürlerinindir. 6102 sayılı TTK’nun 629/1. maddesi uyarınca limited ortaklık müdürlerinin haiz oldukları temsil yetkisinin kapsam ve sınırı hakkında, anonim ortaklık yönetim kuruluna dair hükümler kıyas yoluyla uygulanır. Limited ortaklık müdürleri, ortaklığın maksat ve işletme konusu içine giren ve temsil ile bağdaşan işlemleri yapabilir. Bunun dışında kalan hâllerde ancak genel kuruldan izin alınarak işlem yapılabilir. Somut olayda davalı lehine şirket taşınmazları üzerine tesis edilen ipoteklerin yolsuz olduğu iddia edilmektedir. Bir şirket müdürü iradesiyle şirket adına söz konusu ipoteklerin terkini istemiyle dava açarken, diğer bir şirket müdürü tarafından bu davadan feragat edilmiştir. Böylece, şirketi tek başına temsile yetkili müdürler arasında davanın sürdürülüp sürdürülmemesi konusunda görüş aykırılığı oluşmuş bulunmaktadır. Bu durumda, somut olayın özellikleri de dikkate alınıp davanın akıbeti yönünden ortaklar kurulu kararı bulunmadan şirket adına açılan davadan feragat edilemeyeceği kabul edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır …” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.12.2015 tarihli ve 2015/306 E., 2015/418 K, sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) davadan feragatin genel kurulun yetkisi içerisinde olduğuna dair bir düzenlemenin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; limited şirketi temsile münferiden yetkili olan birden çok müdürün bulunduğu durumlarda şirket müdürlerinden birinin açtığı davada diğer müdürün feragat beyanının geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, şirket taşınmazı üzerine karşılığı olmaksızın tesis edildiği ileri sürülen ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir.
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle limited şirketlerde “yönetim” ve “temsil” kavramlarının açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
14. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK ile mülga 6762 sayılı TTK döneminde benimsenen limited şirketlerde özden organ ilkesi terk edilerek şirketi yönetme ve temsil edecek kişi veya kişilerin seçim yoluyla belirlenmesi sistemi öngörülmüştür. Başka bir deyişle her şirket ortağının doğrudan doğruya şirket müdürü olduğu sistemden vazgeçilmiş, onun yerine şirketi yönetme ve temsil edecek kişi veya kişilerin seçimi sistemi benimsenmiştir. 6102 sayılı TTK ile limited şirketler hukukuna getirilen bu yeni sistem, anonim şirket yönetim kuruluna özgü işleyişin uygun olduğu ölçüde müdürler kuruluna da uygulanabilmesi imkânı vermektedir.
15. 6102 sayılı TTK’nin 623/1. maddesine göre, “Şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkı ve temsil yetkisinin bulunması gerekir.” Görüldüğü üzere, şirket yönetiminin ortaklardan birine bırakılması mümkün olduğu gibi, üçüncü bir kişiye de bırakılabilir. Kanun sadece, ortaklardan en azından birine yönetim yetkisinin verilmesini zorunlu tutmaktadır.
16. Limited şirketlerde zorunlu organ olarak kabul edilen müdürler, limited şirketi yönetme ve temsil etme yetkisine sahip olan kişilerdir. Başka bir deyişle müdürler limited şirketin yönetim ve temsil organıdır. 6102 sayılı TTK’nin 623/3. maddesine göre, “müdürler, kanunla veya esas sözleşme ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidirler”. Dolayısıyla müdür veya birden fazla kişiden oluşması hâlinde müdürler kurulu, kanun ve şirket sözleşmesi gereğince genel kurulun yetkisinde bırakılmış bulunanlar dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler hakkında karar almaya yetkilidir.
17. Birden fazla kişinin müdür sıfatına sahip olması hâlinde bunların bir kurul olarak çalışması gerektiği ilk defa 6102 sayılı TTK’nin 624/1. maddesi ile düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, “şirketin birden fazla müdürünün bulunması hâlinde, bunlardan biri, şirketin ortağı olup olmadığına bakılmaksızın, genel kurul tarafından müdürler kurulu başkanı olarak atanır.” Görüldüğü üzere, limited şirketin tek bir müdür tarafından yönetilmesi hâlinde bir kurul organ bulunmamakta, buna karşılık müdürlerin birden fazla olması durumunda ise bir kuruldan söz edilebilmektedir. Bununla birlikte Kanun’da müdürler kurulunun oluşumu ve işleyişi hakkında ayrıntılı bilgiler yer almasa da, bu kurulun oluşum ve işleyişi konusunda anonim şirketteki yönetim kuruluna benzer özelliklere sahip olduğu Kanun’un gerekçesindeki ifadelerden anlaşılmaktadır.
18. Yönetim, bir iç ilişki kavramı olup, şirketin faaliyet göstermesi için yapılması gereken iş ve işlemlerin tümünü ifade eder. Temsil ise dış ilişkide şirket adına bağlayıcı irade açıklama yetkisidir. Limited şirketlerde yönetim gibi temsil yetkisi de müdürlere aittir (TTK, m. 623/1).
19. 6102 sayılı TTK’nin 629/1. maddesine göre; “müdürlerin temsil yetkilerinin kapsamına, yetkinin sınırlandırılmasına, imzaya yetkili olanların belirlenmesine, imza şekli ile bunların tescil ve ilanına bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin ilgili hükümleri kıyas yolu ile uygulanır.” Yapılan bu atıftan dolayı, anonim şirketlerde yönetim kurulunun temsil yetkisinin kapsamı ve sınırları, imza şekli, tescil ve ilana ilişkin öngörülen düzenlemelerin limited şirketlerde müdürlere de uygulanacaktır.
20. 6102 sayılı TTK’nin 629/1. maddesinin atfı ile limited şirketler de uygulanma alanı bulan 6102 sayılı TTK’nin 370. maddesi gereğince “esas sözleşmede aksi öngörülmemişse, temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir.” Buna göre şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemiş veya limited şirkette tek bir müdür bulunmuyorsa, temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere müdürler kuruluna aittir. Müdürler kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla müdüre veya üçüncü kişilere devredebilir (TTK, m. 370/2). Ancak müdürler kurulunda yer alan üyelerden en az birinin temsil yetkisini haiz olması şarttır. Dolayısıyla limited şirketlerde de aksi şirket sözleşmesiyle açıkça belirtilmediği takdirde, başka bir deyişle tek imza sistemi öngörülmemişse, çifte imza ilkesi geçerlidir.
21. Yine 6102 sayılı TTK’nin 629/1. maddesinin atfıyla uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nin 371. maddesinde temsil yetkisinin kapsam ve sınırları belirlenmiştir. Buna göre, temsile yetkili olanlar şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler. Bilindiği gibi şirketlerin ehliyetinin işletme konusu ile sınırlı olması ve konu dışı işlemlerin şirketi bağlamaması kuralı (ultra vires) 6102 sayılı TTK ile terk edilmiştir. Bu nedenle temsile yetkili olanların, üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi bağlar; meğerki, üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bildiği veya durumun gereğinden, bilebilecek durumda bulunduğu ispat edilsin. Şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması, bu hususun ispatı açısından, tek başına yeterli delil değildir (TTK, m. 371/2). Başka bir deyişle bu konuda ticaret sicilinin olumlu işlevi geçerli olmaz. Sadece şirket bu savunmayı üçüncü kişiye karşı onun bu olguyu fiilen bildiğini (müspet vukuf) kanıtlamak suretiyle ileri sürebilir.
22. Temsil yetkisinin sınırlandırılması hususunda uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nin 371/3. maddesine göre; “temsil yetkisinin sınırlandırılması iyiniyet sahibi üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmez; ancak temsil yetkisinin sadece merkezin veya bir şubenin işlerine özgülendiğine veya birlikte kullanılmasına ilişkin tescil ilan edilen sınırlamalar geçerlidir.” Buna göre bu iki sınırlamanın tescil ve ilan edilmesi ve bu suretle devreye giren ticaret sicilinin olumlu işlevi sonucu üçüncü kişinin iyi niyetini ortadan kaldırması sistemini benimsemiştir. Başka bir deyişle temsil yetkisinin bu iki hâl dışındaki sınırlamaları (özellikle konu ve miktarla ilgili sınırlamalar) tescil ve ilan edilseler dahi üçüncü kişilerin iyi niyetini ortadan kaldırmayacaktır. Bu tür bir düzenleme üçüncü kişiye karşı ancak bu sınırlamayı fiilen bildiği (müspet vukuf) şirket tarafından kanıtlandığı takdirde ileri sürülebilir.
23. Limited şirketlerde müdürlerin özen ve bağlılık yükümü 6102 sayılı TTK’nin 626/1 maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre; “müdürler ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler.” Bu madde ile “özen” ve “şirket menfaatinin gözetilmesi” kavramları birbirinden ayrılmıştır. Özen, iş ve işlemlerde gösterilmesi gereken dikkati, ciddiyeti ve bilimselliği ifade ederken şirket menfaatinin gözetilmesi ise şirketin menfaatinin kişisel menfaatlere ve başkalarının menfaatlerine feda edilmemesi, diğer menfaatlerin arkasına konulmaması anlamına gelir. Ayrıca özen ve bağlılık yükümü, müdürün kendisiyle şirketin menfaatlerinin çatıştığı durumlarda şirketin menfaatlerine öncelik vermesini ve bu tür menfaat çatışmalarının olduğu toplantılara katılmamasını zorunlu kılar. Gerçekten 6102 sayılı TTK’nin 626/1. maddesinde buna dair bir yasaklama açıkça öngörülmemiş olsa da, gerek maddenin yorumu gerekse yönetim kurulu üyelerinin müzakereye katılma yasağını düzenleyen 6102 sayılı TTK’nin 393. maddesi böyle bir sonuca varmayı gerektirir.
24. Menfaat çatışmasının hangi hâllerde bulunduğu ve bu durumlarda yönetim kurulu üyesinin nasıl davranmak zorunda olduğu 6102 sayılı TTK’nin 393. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Buna göre; “yönetim kurulu üyesi, kendisinin şirket dışı kişisel menfaatiyle veya alt ve üst soyundan birinin ya da eşinin yahut üçüncü derece dâhil üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarından birinin, kişisel ve şirket dışı menfaatiyle şirketin menfaatinin çatıştığı konulara ilişkin müzakerelere katılamaz. Bu yasak, yönetim kurulu üyesinin müzakereye katılmamasının dürüstlük kuralının gereği olan durumlarda da uygulanır. Tereddüt uyandıran hâllerde, kararı yönetim kurulu verir. Bu oylamaya da ilgili üye katılamaz. Menfaat uyuşmazlığı yönetim kurulu tarafından bilinmiyor olsa bile, ilgili üye bunu açıklamak ve yasağa uymak zorundadır.” Bu durumda müzakereye katılma yasağına ilişkin bu hüküm kıyasen şirketle kendilerinin veya yakınlarının menfaatlerinin çatıştığı durumlarda müdürlere de uygulanması gerekmektedir.
25. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirketin 01.06.2006 tarihinde tescil edildiği, şirket sözleşmesi ile Kudret C., Joachim A. ve Streffen W.’nin davacı şirkete müdür olarak tayin edildikleri, ayrıca müdürlerin üçünün de münferiden imza ile şirketi temsile yetkili kılındıkları, şirket müdürü Kudret C. tarafından işbu davanın 26.06.2013 tarihinde açıldığı, diğer şirket müdürü Streffen W. tarafından ise 18.03.2014 tarihli dilekçe ile davadan feragat edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca davadan feragat eden şirket müdürü Streffen W. davalının oğlu olduğu hususu da dosya kapsamı ile sabittir.
26. Şirket sözleşmesi ile tayin edilen her üç müdür de limited şirketi yönetme ve temsil etme yetkisine sahip olan kişilerdir. Dolayısıyla 6102 sayılı TTK’nin 623/3. maddesi gereğince müdürler kurulu, kanun ve şirket sözleşmesi gereğince genel kurulun yetkisinde bırakılmış bulunanlar dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler hakkında karar almaya yetkilidir. Bununla birlikte her üç müdür de, ayrı ayrı münferiden tek imza ile şirketi temsil ile yetkilendirildikleri için, şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler.
27. Ancak 6102 sayılı TTK’nin 626/1. maddesi gereğince şirketi temsile yetkili olan müdürler de görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler. Başka bir deyişle şirket menfaatinin söz konusu olduğu durumlarda şirket müdürü, dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirme yaparak şirketin menfaatini kişisel menfaatlerinin ve başkalarının menfaatlerinin üzerinde tutması gerekmektedir. Hatta müdürün, kendisiyle şirketin menfaatlerinin çatıştığı durumlarda şirketin menfaatlerine öncelik vermesi ve bu tür menfaat çatışmalarının olduğu toplantılara katılmaması zorunluluk arz etmektedir.
28. Bu durumda davadan feragat eden şirket müdürünün davalının oğlu olması, şirket müdürü ile şirket arasında menfaat çatışması olduğunu göstermektedir. O hâlde bu husus gözetildiğinde şirket müdürünün özen ve bağlılık yükümü gereği tek başına yaptığı feragat beyanının geçerli olmadığı kabul edilmelidir. Zira bu gibi tereddüt uyandıran hâllerde, kararın ilgili müdürün oylamaya katılmadığı müdürler kurulu tarafından verilmesi hakkaniyete daha uygun olacaktır.
29. Öte yandan 6102 sayılı TTK’nin 625/2. maddesi gereğince genel kurulun görev ve yetkisine girmemekle birlikte şirket sözleşmesinde müdürün veya müdürlerin; aldıkları belirli kararları ve münferit sorunları genel kurulun onayına sunmaları gereği öngörülebilir. Bu durumda şirket sözleşmesinde öngörülmek kaydıyla menfaat çatışmasının olduğu durumlarda genel kurul onayı da aranabilmektedir.
30. O hâlde şirketle menfaat çatışması olan müdürün şirketin davacı olduğu davadan feragat beyanının dürüstlük kuralı gereğince geçersiz olduğu kabul edilerek feragate ilişkin müdürler kurulu kararı veya genel kurul onayı da bulunmadığı gözetilip sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
31. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; şirketi tek başına temsile yetkili müdürler arasında davanın sürdürülüp sürdürülmemesi konusunda görüş aykırılığı oluştuğu, bu durumda somut olayın özellikleri de dikkate alınıp davanın akıbeti hakkında genel kurul kararı bulunmadan şirket adına açılan davadan feragat edilemeyeceği, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
32. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 19 üyenin 13'ü GENİŞLETİLMİŞ BOZMA, 6'sı ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
ŞİRKETLE MENFAAT ÇATIŞMASI OLAN MÜDÜRÜN DAVADAN FERAGAT BEYANI DÜRÜSTLÜK KURALI GEREĞİ GEÇERSİZDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/11-21
KARAR NO : 2020/142
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08/12/2015
NUMARASI : 2015/306 - 2015/418
DAVACI :.A.N.S. Ltd. Şti. vekili Av. G.A.
DAVALI : F.A.H. Dr. W. vekilleri Av. E.A., Av. G.R.
1. Taraflar arasındaki “ipoteğin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 20.06.2013 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili şirketin Muğla İli, Fethiye İlçesi, G. Beldesi 1.8 ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kurulu olan D blok 1, 2, 4 numaralı ve A blok 1, 2 numaralı bağımsız bölümlerin maliki olduğunu, davalının müvekkili şirkete borç vereceğinden bahisle genel kurul kararı alınmadan davalı lehine taşınmazlar üzerine ipotek tesis edildiğini, ancak davalı tarafından herhangi bir borç verilmediğini, davalının müvekkili şirketin ortağı olan A. GmbH&Co.KG şirketinin yöneticisi ve ayrıca müvekkili şirketi temsile münferiden yetkili Streffen W.'nin babası olduğunu, şirket müdürünün muvazaası nedeniyle müvekkili şirketin taşınmazları üzerine ipotek tesis edildiğini ileri sürerek söz konusu ipoteklerin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.03.2014 tarihli ve 2013/244 E., 2014/136 K. sayılı kararı ile; davacı şirketi münferiden temsil ve iltizama yetkili müdürlerden olan Streffen W.'nin 18.03.2014 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiği ve feragat beyanının geçerli olduğu gerekçesiyle davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 01.06.2015 tarihli ve 2015/5707 E., 2015/7420 K. sayılı kararı ile; “… Dava, davacı şirketi temsilen münferit yetkili müdürlerden Streffen W.'nin karşılığı olmaksızın davalı şirket taşınmazları üzerine davalı adına ipotek tesis etmesi nedeniyle açılan muvazaaya dayalı ipoteğin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, şirketin münferit temsile yetkili müdürü olan dava dışı Streffen W. tarafından şirket adına açılan davadan feragat edildiği, şirketin temsil yetkisi kapsamında ve usulüne uygun yapılmış bir feragat bildirimi olduğu ve geçerli olduğu gerekçesiyle feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten de feragat dilekçesinin ekinde yer alan 09.06.2006 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yer alan şirket ana sözleşmesinde yer alan düzenlemeye göre Streffen W., Kudret C. ve Joachim A.'in şirket müdürü olarak şirketi tek başlarına temsil ve ilzama yetkili kılındığı anlaşılmaktadır. Limited şirket genel kurulu bir karar organıdır. Kanunda açıklık bulunmamakla beraber olağanüstü işlerde karar verme yetkisi genel kurula aittir. Normal ve günlük işlerde karar verme yetkisi şirket müdürlerinindir. 6102 sayılı TTK’nun 629/1. maddesi uyarınca limited ortaklık müdürlerinin haiz oldukları temsil yetkisinin kapsam ve sınırı hakkında, anonim ortaklık yönetim kuruluna dair hükümler kıyas yoluyla uygulanır. Limited ortaklık müdürleri, ortaklığın maksat ve işletme konusu içine giren ve temsil ile bağdaşan işlemleri yapabilir. Bunun dışında kalan hâllerde ancak genel kuruldan izin alınarak işlem yapılabilir. Somut olayda davalı lehine şirket taşınmazları üzerine tesis edilen ipoteklerin yolsuz olduğu iddia edilmektedir. Bir şirket müdürü iradesiyle şirket adına söz konusu ipoteklerin terkini istemiyle dava açarken, diğer bir şirket müdürü tarafından bu davadan feragat edilmiştir. Böylece, şirketi tek başına temsile yetkili müdürler arasında davanın sürdürülüp sürdürülmemesi konusunda görüş aykırılığı oluşmuş bulunmaktadır. Bu durumda, somut olayın özellikleri de dikkate alınıp davanın akıbeti yönünden ortaklar kurulu kararı bulunmadan şirket adına açılan davadan feragat edilemeyeceği kabul edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır …” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.12.2015 tarihli ve 2015/306 E., 2015/418 K, sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) davadan feragatin genel kurulun yetkisi içerisinde olduğuna dair bir düzenlemenin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; limited şirketi temsile münferiden yetkili olan birden çok müdürün bulunduğu durumlarda şirket müdürlerinden birinin açtığı davada diğer müdürün feragat beyanının geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, şirket taşınmazı üzerine karşılığı olmaksızın tesis edildiği ileri sürülen ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir.
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle limited şirketlerde “yönetim” ve “temsil” kavramlarının açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
14. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK ile mülga 6762 sayılı TTK döneminde benimsenen limited şirketlerde özden organ ilkesi terk edilerek şirketi yönetme ve temsil edecek kişi veya kişilerin seçim yoluyla belirlenmesi sistemi öngörülmüştür. Başka bir deyişle her şirket ortağının doğrudan doğruya şirket müdürü olduğu sistemden vazgeçilmiş, onun yerine şirketi yönetme ve temsil edecek kişi veya kişilerin seçimi sistemi benimsenmiştir. 6102 sayılı TTK ile limited şirketler hukukuna getirilen bu yeni sistem, anonim şirket yönetim kuruluna özgü işleyişin uygun olduğu ölçüde müdürler kuruluna da uygulanabilmesi imkânı vermektedir.
15. 6102 sayılı TTK’nin 623/1. maddesine göre, “Şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkı ve temsil yetkisinin bulunması gerekir.” Görüldüğü üzere, şirket yönetiminin ortaklardan birine bırakılması mümkün olduğu gibi, üçüncü bir kişiye de bırakılabilir. Kanun sadece, ortaklardan en azından birine yönetim yetkisinin verilmesini zorunlu tutmaktadır.
16. Limited şirketlerde zorunlu organ olarak kabul edilen müdürler, limited şirketi yönetme ve temsil etme yetkisine sahip olan kişilerdir. Başka bir deyişle müdürler limited şirketin yönetim ve temsil organıdır. 6102 sayılı TTK’nin 623/3. maddesine göre, “müdürler, kanunla veya esas sözleşme ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidirler”. Dolayısıyla müdür veya birden fazla kişiden oluşması hâlinde müdürler kurulu, kanun ve şirket sözleşmesi gereğince genel kurulun yetkisinde bırakılmış bulunanlar dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler hakkında karar almaya yetkilidir.
17. Birden fazla kişinin müdür sıfatına sahip olması hâlinde bunların bir kurul olarak çalışması gerektiği ilk defa 6102 sayılı TTK’nin 624/1. maddesi ile düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, “şirketin birden fazla müdürünün bulunması hâlinde, bunlardan biri, şirketin ortağı olup olmadığına bakılmaksızın, genel kurul tarafından müdürler kurulu başkanı olarak atanır.” Görüldüğü üzere, limited şirketin tek bir müdür tarafından yönetilmesi hâlinde bir kurul organ bulunmamakta, buna karşılık müdürlerin birden fazla olması durumunda ise bir kuruldan söz edilebilmektedir. Bununla birlikte Kanun’da müdürler kurulunun oluşumu ve işleyişi hakkında ayrıntılı bilgiler yer almasa da, bu kurulun oluşum ve işleyişi konusunda anonim şirketteki yönetim kuruluna benzer özelliklere sahip olduğu Kanun’un gerekçesindeki ifadelerden anlaşılmaktadır.
18. Yönetim, bir iç ilişki kavramı olup, şirketin faaliyet göstermesi için yapılması gereken iş ve işlemlerin tümünü ifade eder. Temsil ise dış ilişkide şirket adına bağlayıcı irade açıklama yetkisidir. Limited şirketlerde yönetim gibi temsil yetkisi de müdürlere aittir (TTK, m. 623/1).
19. 6102 sayılı TTK’nin 629/1. maddesine göre; “müdürlerin temsil yetkilerinin kapsamına, yetkinin sınırlandırılmasına, imzaya yetkili olanların belirlenmesine, imza şekli ile bunların tescil ve ilanına bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin ilgili hükümleri kıyas yolu ile uygulanır.” Yapılan bu atıftan dolayı, anonim şirketlerde yönetim kurulunun temsil yetkisinin kapsamı ve sınırları, imza şekli, tescil ve ilana ilişkin öngörülen düzenlemelerin limited şirketlerde müdürlere de uygulanacaktır.
20. 6102 sayılı TTK’nin 629/1. maddesinin atfı ile limited şirketler de uygulanma alanı bulan 6102 sayılı TTK’nin 370. maddesi gereğince “esas sözleşmede aksi öngörülmemişse, temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir.” Buna göre şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemiş veya limited şirkette tek bir müdür bulunmuyorsa, temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere müdürler kuruluna aittir. Müdürler kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla müdüre veya üçüncü kişilere devredebilir (TTK, m. 370/2). Ancak müdürler kurulunda yer alan üyelerden en az birinin temsil yetkisini haiz olması şarttır. Dolayısıyla limited şirketlerde de aksi şirket sözleşmesiyle açıkça belirtilmediği takdirde, başka bir deyişle tek imza sistemi öngörülmemişse, çifte imza ilkesi geçerlidir.
21. Yine 6102 sayılı TTK’nin 629/1. maddesinin atfıyla uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nin 371. maddesinde temsil yetkisinin kapsam ve sınırları belirlenmiştir. Buna göre, temsile yetkili olanlar şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler. Bilindiği gibi şirketlerin ehliyetinin işletme konusu ile sınırlı olması ve konu dışı işlemlerin şirketi bağlamaması kuralı (ultra vires) 6102 sayılı TTK ile terk edilmiştir. Bu nedenle temsile yetkili olanların, üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi bağlar; meğerki, üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bildiği veya durumun gereğinden, bilebilecek durumda bulunduğu ispat edilsin. Şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması, bu hususun ispatı açısından, tek başına yeterli delil değildir (TTK, m. 371/2). Başka bir deyişle bu konuda ticaret sicilinin olumlu işlevi geçerli olmaz. Sadece şirket bu savunmayı üçüncü kişiye karşı onun bu olguyu fiilen bildiğini (müspet vukuf) kanıtlamak suretiyle ileri sürebilir.
22. Temsil yetkisinin sınırlandırılması hususunda uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nin 371/3. maddesine göre; “temsil yetkisinin sınırlandırılması iyiniyet sahibi üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmez; ancak temsil yetkisinin sadece merkezin veya bir şubenin işlerine özgülendiğine veya birlikte kullanılmasına ilişkin tescil ilan edilen sınırlamalar geçerlidir.” Buna göre bu iki sınırlamanın tescil ve ilan edilmesi ve bu suretle devreye giren ticaret sicilinin olumlu işlevi sonucu üçüncü kişinin iyi niyetini ortadan kaldırması sistemini benimsemiştir. Başka bir deyişle temsil yetkisinin bu iki hâl dışındaki sınırlamaları (özellikle konu ve miktarla ilgili sınırlamalar) tescil ve ilan edilseler dahi üçüncü kişilerin iyi niyetini ortadan kaldırmayacaktır. Bu tür bir düzenleme üçüncü kişiye karşı ancak bu sınırlamayı fiilen bildiği (müspet vukuf) şirket tarafından kanıtlandığı takdirde ileri sürülebilir.
23. Limited şirketlerde müdürlerin özen ve bağlılık yükümü 6102 sayılı TTK’nin 626/1 maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre; “müdürler ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler.” Bu madde ile “özen” ve “şirket menfaatinin gözetilmesi” kavramları birbirinden ayrılmıştır. Özen, iş ve işlemlerde gösterilmesi gereken dikkati, ciddiyeti ve bilimselliği ifade ederken şirket menfaatinin gözetilmesi ise şirketin menfaatinin kişisel menfaatlere ve başkalarının menfaatlerine feda edilmemesi, diğer menfaatlerin arkasına konulmaması anlamına gelir. Ayrıca özen ve bağlılık yükümü, müdürün kendisiyle şirketin menfaatlerinin çatıştığı durumlarda şirketin menfaatlerine öncelik vermesini ve bu tür menfaat çatışmalarının olduğu toplantılara katılmamasını zorunlu kılar. Gerçekten 6102 sayılı TTK’nin 626/1. maddesinde buna dair bir yasaklama açıkça öngörülmemiş olsa da, gerek maddenin yorumu gerekse yönetim kurulu üyelerinin müzakereye katılma yasağını düzenleyen 6102 sayılı TTK’nin 393. maddesi böyle bir sonuca varmayı gerektirir.
24. Menfaat çatışmasının hangi hâllerde bulunduğu ve bu durumlarda yönetim kurulu üyesinin nasıl davranmak zorunda olduğu 6102 sayılı TTK’nin 393. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Buna göre; “yönetim kurulu üyesi, kendisinin şirket dışı kişisel menfaatiyle veya alt ve üst soyundan birinin ya da eşinin yahut üçüncü derece dâhil üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarından birinin, kişisel ve şirket dışı menfaatiyle şirketin menfaatinin çatıştığı konulara ilişkin müzakerelere katılamaz. Bu yasak, yönetim kurulu üyesinin müzakereye katılmamasının dürüstlük kuralının gereği olan durumlarda da uygulanır. Tereddüt uyandıran hâllerde, kararı yönetim kurulu verir. Bu oylamaya da ilgili üye katılamaz. Menfaat uyuşmazlığı yönetim kurulu tarafından bilinmiyor olsa bile, ilgili üye bunu açıklamak ve yasağa uymak zorundadır.” Bu durumda müzakereye katılma yasağına ilişkin bu hüküm kıyasen şirketle kendilerinin veya yakınlarının menfaatlerinin çatıştığı durumlarda müdürlere de uygulanması gerekmektedir.
25. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirketin 01.06.2006 tarihinde tescil edildiği, şirket sözleşmesi ile Kudret C., Joachim A. ve Streffen W.’nin davacı şirkete müdür olarak tayin edildikleri, ayrıca müdürlerin üçünün de münferiden imza ile şirketi temsile yetkili kılındıkları, şirket müdürü Kudret C. tarafından işbu davanın 26.06.2013 tarihinde açıldığı, diğer şirket müdürü Streffen W. tarafından ise 18.03.2014 tarihli dilekçe ile davadan feragat edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca davadan feragat eden şirket müdürü Streffen W. davalının oğlu olduğu hususu da dosya kapsamı ile sabittir.
26. Şirket sözleşmesi ile tayin edilen her üç müdür de limited şirketi yönetme ve temsil etme yetkisine sahip olan kişilerdir. Dolayısıyla 6102 sayılı TTK’nin 623/3. maddesi gereğince müdürler kurulu, kanun ve şirket sözleşmesi gereğince genel kurulun yetkisinde bırakılmış bulunanlar dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler hakkında karar almaya yetkilidir. Bununla birlikte her üç müdür de, ayrı ayrı münferiden tek imza ile şirketi temsil ile yetkilendirildikleri için, şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler.
27. Ancak 6102 sayılı TTK’nin 626/1. maddesi gereğince şirketi temsile yetkili olan müdürler de görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler. Başka bir deyişle şirket menfaatinin söz konusu olduğu durumlarda şirket müdürü, dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirme yaparak şirketin menfaatini kişisel menfaatlerinin ve başkalarının menfaatlerinin üzerinde tutması gerekmektedir. Hatta müdürün, kendisiyle şirketin menfaatlerinin çatıştığı durumlarda şirketin menfaatlerine öncelik vermesi ve bu tür menfaat çatışmalarının olduğu toplantılara katılmaması zorunluluk arz etmektedir.
28. Bu durumda davadan feragat eden şirket müdürünün davalının oğlu olması, şirket müdürü ile şirket arasında menfaat çatışması olduğunu göstermektedir. O hâlde bu husus gözetildiğinde şirket müdürünün özen ve bağlılık yükümü gereği tek başına yaptığı feragat beyanının geçerli olmadığı kabul edilmelidir. Zira bu gibi tereddüt uyandıran hâllerde, kararın ilgili müdürün oylamaya katılmadığı müdürler kurulu tarafından verilmesi hakkaniyete daha uygun olacaktır.
29. Öte yandan 6102 sayılı TTK’nin 625/2. maddesi gereğince genel kurulun görev ve yetkisine girmemekle birlikte şirket sözleşmesinde müdürün veya müdürlerin; aldıkları belirli kararları ve münferit sorunları genel kurulun onayına sunmaları gereği öngörülebilir. Bu durumda şirket sözleşmesinde öngörülmek kaydıyla menfaat çatışmasının olduğu durumlarda genel kurul onayı da aranabilmektedir.
30. O hâlde şirketle menfaat çatışması olan müdürün şirketin davacı olduğu davadan feragat beyanının dürüstlük kuralı gereğince geçersiz olduğu kabul edilerek feragate ilişkin müdürler kurulu kararı veya genel kurul onayı da bulunmadığı gözetilip sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
31. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; şirketi tek başına temsile yetkili müdürler arasında davanın sürdürülüp sürdürülmemesi konusunda görüş aykırılığı oluştuğu, bu durumda somut olayın özellikleri de dikkate alınıp davanın akıbeti hakkında genel kurul kararı bulunmadan şirket adına açılan davadan feragat edilemeyeceği, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
32. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 19 üyenin 13'ü GENİŞLETİLMİŞ BOZMA, 6'sı ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.