KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

ŞİRKETLER HUKUKUNDAKİ İHYA DAVASI TTK 1521. MADDESİ GEREĞİ BASİT YARGILAMA USULÜNE TABİDİR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-2924
KARAR NO   : 2018/1935

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             :
İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                       : 13/04/2017
NUMARASI               : 2017/215 - 2017/288
DAVACI                     : H.A. vekili Av. M.S.G.
DAVALI                      : İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü vekili Av. A.Y.
DAVALI
(TASFİYE MEMURU) :
M.K. vekili Av. A.M.

Taraflar arasındaki “ek tasfiye” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.02.2016 tarihli ve 2016/30 E., 2016/100 K. sayılı kararı davalı tasfiye memuru vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.09.2016 tarihli ve 2016/6954 E., 2016/7331 K. sayılı kararı ile:

“... Davacı vekili; müvekkili tarafından İstanbul 20. İş Mahkemesi’nin 2015/.7 esas sayılı dosyasında hizmet tespiti davasının B. Yapım Yayın Tanıtım Halkla İlişkiler ve Organizasyon San. ve Tic. Ltd. Şti’ye karşı yöneltilmek istendiğini, ancak şirketin ticaret sicilinden terkin edildiğinin öğrenildiğini ileri sürerek B. Yapım Yayın Tanıtım Halkla İlişkiler ve Organizasyon San. ve Tic. Ltd. Şti’nin ihyasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü vekili; tasfiye sürecinde yetki ve sorumluluğun tasfiye memurunda olduğunu, müvekkilinin davanın açılmasına da sebep olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Diğer davalı tasfiye memuru ise davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacı tarafından açılan hizmet tespiti davası nedeniyle davacının şirketin ihyasında hukuki yararı olduğu ve şirketin ihya koşullarının oluştuğu gerekçesiyle B. Yapım Yayın Tanıtım Halkla İlişkiler ve Organizasyon San. ve Tic. Ltd. Şti’nin ihyasına ve Muammer K.’nun şirkete tasfiye memuru olarak atanmasına karar verilmiştir.

Kararı, davalı Muammer K. vekili temyiz etmiştir.

Dava, tasfiye edilen şirketin ihyası ve yeniden ticaret siciline tescili istemine ilişkindir. İhya davalarının yargılanmasının HMK'nın 316. maddesinde sayılan işlerden olmaması ve TTK'da bu konuda basit yargılamaya tabi olduğuna ilişkin hüküm bulunmaması karşısında yazılı yargılama usulüne tabi olmasına rağmen basit yargılama usulü ile yargılama yapılarak sonuca varılması doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir...”

gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı tasfiye memuru vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, dava dışı limited şirketin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 547’nci maddesi gereğince ek tasfiyesine (ihya) karar verilmesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin İstanbul 20. İş Mahkemesinde açtığı 2015/.7 E. sayılı hizmet tespiti davasını B. Yapım Yayın Tanıtım Halkla İlişkiler ve Organizasyon San. ve Tic. Ltd. Şti.’ye karşı yöneltilmek istendiğini, ancak şirketin ticaret sicilinden terkin edildiğini ileri sürerek TTK’nın 547’nci maddesi gereğince B. Yapım Yayın Tanıtım Halkla İlişkiler ve Organizasyon San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin ihyasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü vekili, müvekkilinin mevzuat çerçevesinde işlem yaptığını, tasfiye sürecinde yetki ve sorumluluğun tasfiye memurunda olduğunu, müvekkilinin davanın açılmasına da sebep olmadığından yargılama giderleri ve vekâlet ücretinden sorumlu tutulamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Diğer davalı tasfiye memuru ise davaya cevap vermemiştir.

Yerel Mahkemece davanın kabulü ile Tasfiye Halinde B. Yapım Yayın Tanıtım Halkla İlişkiler ve Organizasyon San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin (542855/0 sicil no) İstanbul 20. İş Mahkemesinin 2015/.7 E. devam eden davada şirketin temsili ve infaz işlemleri açısından ihyasına, davalı Muammer K.'nun geçici tasfiye memuru olarak atanmasına karar verilmiştir.

Davalı tasfiye memuru vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle oy çokluğuyla bozulmuştur.

Bozma kararına karşı yerel mahkemece ilk karardaki gerekçeler ve bozma kararındaki muhalif görüş benimsenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı tasfiye memuru vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, eldeki davanın basit yargılama usulüne mi, yazılı yargılama usulüne mi tabi olduğu noktasında toplanmaktadır. 

Hemen bu noktada uyuşmazlığın çözümü için basit yargılama usulünün özellikleri üzerinde durulmasında yarar vardır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’da iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (m. 118-186) ve basit (m.316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir. Örneğin, asliye hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanırken, sulh hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.

HMK’nın “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316’ncı maddesinin (g) bendi; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler basit yargılama usulüne tabidir.” şeklindeki düzenleme ile hangi dava ve işlerin basit yargılama usulüne tabi olduğu gösterilmiştir.

Bu usul, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür.

Bu yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (m.317/1). Ancak dava ve cevap dilekçeleri, yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir (m.317/4). Burada amaç, basit işlerde avukat tutamayanlara kolaylık ve böyle bir durumda dahi dava ve cevap dilekçelerinin bir düzen içinde mahkemeye verilmesini sağlamak, ayrıca hak kayıplarının önüne geçmektir. Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (m.317/2).

HMK'nın 317’nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap (replik) ve ikinci cevap (düplik) dilekçesi verilmez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar. Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (m.319). HMK’nın “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320’nci maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.”

Anılan madde gerekçesinde de söz edildiği üzere bu yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de basitleştirilmiştir. Bu kapsamda eğer, dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse (örneğin, geçici hukuki korumalarda), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece dilekçe ve delilleri dikkate alınarak karar verilebilir.

HMK’nın 320’nci maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedebilir; ilk itirazlar hakkında ya da dilekçelere eklenen deliller yeterli görülürse davanın esası hakkında karar da verebilir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka, davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde dosya üzerinden karar verildiğinde, taraflara dava ve cevap dilekçesinin tebliği ile bu dilekçelerinde bildirdikleri deliller toplanmış olacağından, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğinden de söz edilemeyecektir.

Yukarıda açıklandığı üzere, dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da, mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hâkim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür (m.320/2).

Yukarıda belirtilen ön incelemeden sonra mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay olmalıdır (m.320/3-c.l).

Basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hâkim tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder (m. 321/1).

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.07.2018 tarihli ve 2017/2-2452 E. E.2018/1295 K. sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

Öte yandan “Çekişmesiz Yargı”nın düzenlendiği HMK’nın 382’nci maddesinin birinci bendi “Çekişmesiz yargı, hukukun, mahkemelerce, aşağıdaki üç ölçütten birine veya birkaçına göre bu yargıya giren işlere uygulanmasıdır: 

a) İlgililer arasında uyuşmazlık olmayan hâller. 

b) İlgililerin, ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı hâller. 

c) Hâkimin resen harekete geçtiği hâller” şeklindedir.

Çekişmesiz yargı işlerinde niteliğine uygun düştüğü ölçüde kural olarak “basit yargılama usulü” uygulanır (HMK m.385/1.)

Uyuşmazlık noktası esas alındığında; ek tasfiyenin çekişmesiz yargı işi olup olmadığının tespiti bakımından ek tasfiyenin düzenlendiği TTK’nın 547’nci maddesinin irdelenmesinde yarar vardır. Bu madde “Tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklılar, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilirler.

(2) Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar verir ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirir” hükmünü içermektedir.

TTK’nın 1521’inci maddesinde ise “Şirket davalarında yargılama usulü” düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, ticaret şirketlerinde, ortakların veya pay sahiplerinin şirketle veya birbirleriyle şirket ortaklığından veya pay sahipliğinden kaynaklanan davalarda veya şirketin yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri, müdürleri, tasfiye memurları ya da denetçilerine karşı açılacak davalarda basit yargılama usulü uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında somut uyuşmazlığa gelindiğinde; eldeki dava TTK’nın 547’nci maddesine dayalı ve uygulamada isimlendirildiği üzere bir “ihya” davası niteliğinde olup, davanın tasfiye memuruna yöneltilmiş bulunması, diğer davalının “yasal hasım” olması ve aynı Kanun’un 1521’inci maddesi gözetildiğinde davanın niteliği uyarınca HMK’nın 316’ncı maddesi uyarınca basit yargılama usulüne tabi bulunduğu kabul edilmiştir. Bu nitelikteki davaların yazılı yargılama usulüne tabi olduğunu kabul etmenin yasal dayanağı bulunmadığı gibi, TTK’nın 1521’inci maddesine göre ana tasfiye davası basit usulde görülürken ek tasfiye davasının yazılı yargılama usulüne tabi bulunduğunu kabul etmek için bir neden de bulunmamaktadır. TTK’nın 547’nci maddesinden düzenlenen ek tasfiyenin HMK’nın 382’nci maddesinin ikinci bendinde sayılmamış olsa da, maddede sayılanların sınırlı olmadığı, örnek olarak bir kısım çekişmesiz yargı işlerinin gösterildiği, HMK’nın 382’nci maddesinde bir işin çekişmesiz yargı işi olup olmadığının tespiti için belirtilen ölçütlerden “İlgililer arasında uyuşmazlık olmayan hâller” ve “İlgililerin, ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı hâller” şeklinde belirtilen ölçütler dikkate alındığında, ek tasfiyenin çekişmesiz yargı işi olduğu anlaşılmaktadır. 

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, eldeki davanın pay sahibi tarafından açılan bir dava olmadığı, davayı açan kişinin ek tasfiyesi talep edilen şirketten alacaklı üçüncü kişi olduğu, bu nedenle TTK’nın 1521’inci maddesinin eldeki davaya uygulanamayacağı, mevcut davanın yazılı yargılama usulüne göre görülmesi gerektiği, bu nedenle Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekir.

S O N U Ç : Davalı tasfiye memuru vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesine göre kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.12.2018 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, TTK’nın 547. maddesi uyarınca limited şirketin tüzel kişiliğinin ihyasına ilişkindir. Mahkemece basit yargılama usulüne göre yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi yazılı yargılama yapılması gerektiği gerekçesiyle oy çokluğuyla kararı bozmuştur. Direnme kararı ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, eldeki davada basit yargılama usulü mü yazılı yargılama usulü mü uygulanacağı noktasında toplanmaktadır.

TTK 536 vd. maddelerinde, tasfiye işlemleri ve tasfiye memurlarının durumu düzenlenmiş olup, limited şirketlerde de TTK 643. maddede anonim şirketlere ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir.

TTK 545. maddesi gereğince tasfiye memuru, tasfiye işlemlerini tamamladıktan sonra ortaklığın sicilden terkini için ticaret sicil memurluğuna başvurur ve ticaret unvanı sicilden silinir, silinme tescil ve ilân edilir. Tasfiye memurlarının, şirketin alacak ve borçlarını, tüm mal varlığını araştırarak tasfiyeyi eksiksiz tamamlaması gerekir. Davacı alacaklının, terkin edilen şirkette 28.01.2006 – 01.07.2014 tarihleri arasında sigortasız çalıştırıldığı iddiasıyla hizmet tespiti ve ücret alacağı davası açtığı anlaşılmakla, şirketin tasfiyesi 04.03.2014 tarihinde eksiksiz tamamlanmadığından, sicilden terkin edilen şirketin o davada temsili ve davanın sonucuna göre ek tasfiye işlemlerinin yapılması için şirketin tüzel kişiliğinin ihyası gerekmektedir. Nitekim, davanın görüldüğü İş Mahkemesinde davacıya bu konuda dava açması için mehil verilmiş ve eldeki dava açılmıştır.

Ticaret sicil kaydına göre, limited şirketin ortaklar kurulu kararı ile 04.03.2014 tarihinde tasfiye ve terkin edildiği anlaşılmaktadır. TTK 547. maddesinde şirketin ihyası düzenlenmiş olup, bu halde yargılamada basit yargılama usulü uygulanacağına dair açık bir hüküm yoktur. HMK 316. maddesinde, kanunlarda açıkca belirtilenler dışında, basit yargılamaya tabi dava ve işler sayılmış, son bendinde diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler de basit yargılama usulüne tabi dava ve işler arasında belirtilmiştir. TTK' da iki maddede basit yargılama usulü uygulanacak uyuşmazlık yer almıştır. TTK 546. maddede, pay sahipleri ile tasfiye memuru veya memurları arasında çıkacak uyuşmazlık hâlinde basit yargılama usulü uygulanacağı açıkca belirtilmiştir. Eldeki davada pay sahibi değil, 3. kişi alacaklının açtığı bir dava sözkonusudur, bu maddenin uygulanması sözkonusu değildir. Bir diğer madde TTK'nın 1521. maddesidir. Bu maddeye göre, ticaret ortaklıklarında ortakların veya pay sahiplerinin şirketle veya birbirleriyle şirket ortaklığından veya pay sahipliğinden kaynaklanan davalarda veya şirket yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri, müdürleri, tasfiye memuru ya da denetçilerine karşı açılacak davalarda basit yargılama usulü uygulanır. Eldeki dava ortak sıfatını haiz olmayan alacaklı tarafından ve tasfiye memuru ile ticaret sicil memurluğuna karşı açılmış olup; bu maddede belirtilen uyuşmazlıklardan ve davanın taraflarından değildir.

Ortak sıfatını haiz olmayan kişiler, özellikle alacaklılar tarafından ek tasfiye talep edilmekteyse, bu durumda yazılı yargılama usulü uygulanmak gerekir (Prof. Dr. Oruç Hami Şener- Anonim Ortaklıkta Ek Tasfiye (İhya) 2015- sayfa 92-93).

HMK 382. maddede çekişmesiz yargı işleri madde gerekçesinde belirtildiği gibi mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir. Ticaret Hukukundaki çekişmesiz yargı işleri HMK 382/2-e maddesinde sayılmış, şirket tüzel kişiliğinin ihyası davası maddede sayılanlar arasında yer almamıştır. Maddede önce çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu genel çerçevesi belirlenmiştir. Bunlar, ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan hâller ve hâkimin resen harekete geçtiği hâller, ilgililerin ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı hâllerdir. Davadaki uyuşmazlık bu hâllerden olmayıp, HMK 385. maddede çekişmesiz yargı işlerinde, niteliğine uygun düştüğü ölçüde, basit yargılama usulü uygulanacağı belirtilmiş olup, yukarıda açıklandığı üzere, ticaret sicil memurluğunun da davalı olduğu ve davacısı şirket ortağı dahi olmayan eldeki ihya davasında basit yargılama usulünün uygulanması uyuşmazlığın niteliğine de uygun değildir. Bu davada resen harekete geçilecek bir durum da yoktur. Çekişmesiz yargı kararları HMK 388. md. uyarınca, kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmezler. İşbu davada bu hâl de sözkonusu değildir.

Açıklanan gerekçelerle direnme kararının bozulması görüşünde olduğumdan, çoğunluğun basit yargılama usulü uygulanacağına dair aksi görüşüne katılmıyorum. 

Hafize Gülgün VURALOĞLU
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 18'i ONAMA, 2'si ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.