KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

SOMUT OLAYDA MİRAS BIRAKANIN İŞLETMENİN DEVAMINI SAĞLAYABİLMEK İÇİN DAVA KONUSU DÜKKANLARI DAVALIYA DEVRETTİĞİ SAVUNMASI İSPATLANAMAMIŞTIR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/1-212
Karar No       : 2024/466

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 05.04.2022
SAYISI                          : 2022/483 E., 2022/607 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11.01.2022 tarihli ve 2020/3238 Esas,
                                        2022/103 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince taraf vekillerinin başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun'un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilerek, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların babaları miras bırakan İsmail K.’un ölümünden kısa bir süre önce maliki olduğu 1359 ada 35 parsel sayılı taşınmazdaki 2, 4, 5, 6 ve 7 no’lu bağımsız bölümleri davalı oğluna satış göstererek temlik ettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin kardeşi Servet’in beyaz eşya ticaretinden kaynaklanan borçları nedeniyle miras bırakanın dava konusu taşınmazları üzerine ipotek tesis edildiğini, miras bırakanın yardım talebi üzerine kardeşi Servet’e ait borçları üstlenerek ödediğini, bu şekilde taşınmazların icra kanalıyla satışının önlendiğini, miras bırakanın da dava konusu bağımsız bölümleri ipotek yüklü olarak devrettiğini, devrin karşılıksız yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 30.11.2017 tarihli ve 2015/397 Esas, 2017/949 Karar sayılı kararıyla; davalının, kardeşi Servet K.'un yaptığı beyaz eşya alım satım işi nedeniyle murise ait dükkânın borçlarını ödediği, ipotekli taşınmazları satılmaktan kurtardığı sabit olup dinlenen tanık beyanlarının da aynı doğrultuda olduğu, özellikle davalı tanıklarından Hakan K.’un murisin ipotekli ve rehinli mallarının kurtarılması için borçların davalı tarafından ödendiğini ve bu sayede dükkanın kapanmadığını beyan ettiği, tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde davaya konu devir işleminin murisin gerçek iradesini yansıttığı, satış tarihi itibariyle bu devir işlemini yapmakta haklı ve makul gerekçelerinin bulunduğu, muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 25.06.2020 tarihli ve 2018/1604 Esas, 2020/677 Karar sayılı kararıyla; dava konusu bağımsız bölümlerin birleştirilerek davalı tarafından beyaz eşya ticareti yapmak suretiyle kullanıldığı, Arçelik A.Ş. vekilinin cevabi yazılarına göre davalı savunmasının doğrulanmadığı, aksine davalının kendi işletmesinden kaynaklı borçları ödediği, miras bırakan tarafından yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun toplanan delillerle kanıtlandığı, kabule göre de davalı vekilinin vekâlet ücretine yönelik istinaf başvurusunda haklı olduğu gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmak suretiyle davanın kabulü ile dava konusu 1359 ada 35 parsel sayılı taşınmazdaki 2, 4, 5, 6 ve 7 nolu bağımsız bölümlerin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile mirasçılık belgesinde gösterilen 3/16 miras payı oranında davacı adına tapuya tesciline, bakiye payların davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... 3.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1939 doğumlu mirasbırakan İsmail K.’un 13/07/2012 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak 1988 yılında ölen ilk eşi Hatice’den olma davacı oğlu Mahmut, davalı oğlu Cemalettin, dava dışı çocukları Servet ve Güller ile 1989 yılında evlendiği ikinci eşi dava dışı Hatice’yi bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu dava konusu 1359 ada 35 parsel sayılı taşınmazdaki 2, 4, 5, 6 ve 7 no’lu dükkanları 21/10/2010 tarihli ve 11585 yevmiye no’lu akitle, Arçelik A.Ş. lehine 16/11/2007 tarihinde 500.000,00 TL üzerinden tesis edilen ipotekle yüklü olarak, davalı oğlu Cemalettin’e 133.400,00 TL bedelle satış yoluyla temlik ettiği, dava konusu bağımsız bölümlerin fiili olarak birleştirilmek suretiyle uzun süredir beyaz eşya dükkanı olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.

3.3.2. Getirtilen tapu kayıtlarından, mirasbırakanın ölümü ile geriye tarla, kerpiç ev, arsa, bağımsız bölüm vs. niteliğinde tam ya da paydaş olduğu 45 adet taşınmaz bıraktığı, taşınmazların 20/09/2012 tarihinde tüm mirasçılara payları oranında intikal ettiği saptanmıştır.

3.3.3. "Hakim, davada hangi (çekişmeli) vakıaların ispat edilmesi gerektiğini tespit ettikten sonra, bu vakıaların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği sorusu ile karşılaşır; buna, ispat yükü denir. Kendisine ispat yükü düşen taraf için, bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Taraf kendisinin ispat etmesi gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) o vakıayı mutlaka ispat etmesini isteyemez. Bilakis, kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir. …Buna karşılık, gösterilen delillerin hakime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır. İşte, ispat yükü, bu hal için önemlidir." (Kuru, Baki: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C. I, 2. Bası, Ankara 2021, s. 619-620)

3.3.4. Eldeki davada, mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla devir yaptığını ileri süren davacı taraf olup, iddia edilen vakıanın kabulü halinde davacı lehine hak oluşacağı, o halde ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davalı tarafın delil toplatarak ispat yükünü üzerine almadığı, davacı tarafın ispatını zorlaştırmaya çalıştığı ortadadır.

3.3.5. Yukarıda yer verilen olgular, yasal düzenleme ve bilimsel görüş ile dosya kapsamındaki deliller birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın ölümü ile geriye azımsanmayacak miktarda taşınmaz bıraktığı, mirasbırakanın mirasçılarından mal kaçırmak istemesi halinde tüm malvarlığını ya da büyük bir kısmını kaçırmaya çalışacağı, ne var ki bu şekilde hareket etmediği, dinlenen tanık beyanları uyarınca; mirasbırakanın çocukları ile arasının iyi olduğu, birini diğerine üstün tutmasını gerektirecek bir nedeninin bulunmadığı, tarafların dava dışı kardeşi Servet’in dava konusu dükkanlarda temlik öncesinde Arçelik A.Ş. bayiliği yaptığı, mal temininin güvencesi olarak şirket lehine ipotek tesis edildiği, Servet’in işlerinin bozulması ve piyasaya borçlanması üzerine mirasbırakanın işletmenin devamını sağlayabilmek için dava konusu dükkanları davalıya devrettiği, davalının da o dönem işletmeden kaynaklı borçları yapılandırarak mal temini ve satımına devam ettiği, bu nedenle mirasbırakanın mal kaçırma amacından bahsedilemeyeceği, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için mirasbırakanın iradesinin mal kaçırma amacına matuf olduğunun kanıtlanması gerektiği, ne var ki ispat yükü kendisinde olan davacı tarafın bu hususu kanıtlayamadığı anlaşılmıştır.

3.3.6. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; ispat yükü üzerinde olan davacının muvazaa iddiasını ispatlayamadığını, miras bırakanın ölümü ile terekesinde yüklü miktarda taşınmaz bıraktığını, taşınmazın ipotek yüklü olarak devredildiğini, kardeşi Servet’in borçlarını ödemesi nedeniyle dava konusu taşınmazların müvekkiline devredildiğinin sunulan belgeler ve davalı tanık beyanları ile kanıtlandığını ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; miras bırakanın dava konusu 1359 ada 35 parsel sayılı taşınmazdaki 2, 4, 5, 6 ve 7 no’lu bağımsız bölümleri davalı oğluna satış suretiyle yaptığı temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 19 uncu [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 18 inci] maddesinin birinci fıkrası

2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı

2. Değerlendirme

1. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).

3. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Kanunu'nun 19 uncu [BK'nın 18 inci] maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;

"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.

4. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

5. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

6. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

7. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve "muris muvazaası" olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

8. Türk Borçlar Kanunu'nun yukarıda yer verilen genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.

9. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

10. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

11. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşınmaktadır.

12. Muris muvazaasını diğer nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

13. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

14. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

15. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

16. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.

17. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

18. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

19. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir. Burada hemen belirtmek gerekir ki muris muvazaasına ilişkin davalarda miras bırakanın asıl irade ve amacı belirlenirken, tarafların dayandıkları delillerin her olayın kendi özelliklerine göre objektif olgulardan da yararlanılarak birlikte değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerektiği açıktır. Fiili karineler de denilen bu objektif olgular, tarafların iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında hâkimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam tecrübelerinin ortaya koyduğu, hukukla ilgili bulunmayan değer hükümleri olarak kabul edilmektedir. Bu fiili karinelerin varlığı tarafın ispat yükünü ortadan kaldırmaz ise de somut olayda olduğu gibi tanık delili dışında dayanılan başka delillerin bulunması durumunda dayanılan bu delillerin değerlendirilmesi sırasında da gözetileceği kuşkusuzdur.

20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 05.02.1939 doğumlu miras bırakan İsmail K. 13.07.2012 tarihinde ölmüş, geride mirasçı olarak 1988 yılında ölen ilk eşi Hatice'den olma davacı oğlu Mahmut K., davalı oğlu Cemalettin K., dava dışı oğlu Servet K., dava dışı kızı Güler İ. ve 1989 yılında evlendiği ikinci eşi Hatice K. kalmıştır.

21. Celbedilen kayıtlardan miras bırakanın 21.10.2010 tarihli ve 11585 yevmiye numaralı akit ile maliki olduğu dava konusu 1359 ada 35 parselde yer alan 2,4,5,6 ve 7 nolu bağımsız bölümleri davalı oğlu Cemalettin K.'a üzerinde Arçelik A.Ş. lehine 16.11.2007 tarihinde 500.000,00 TL üzerinden tesis edilen ipotekle yüklü olarak 133.400,00 TL bedel karşılığında satış suretiyle temlik ettiği, dava konusu bağımsız bölümlerin fiilen birleştirilmek suretiyle uzun süredir beyaz eşya dükkanı olarak kullanıldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre bağımsız bölümlerin devir tarihi itibariyle değerlerinin 578.000,00 TL, dava tarihi itibariyle değerinin ise 815.000,00 TL olduğu sabittir. Öte yandan gelen yazı cevapları ve toplanan delillerden murisin Türkiye’den ve Almanya’dan emekli olduğu, ölümünden sonra toplam kırk beş parça müstakil ve paylı olan taşınmazlarının mirasçılara intikal ettiği anlaşılmıştır.

22. Dinlenen davacı tanıkları murisin yurt dışında yaşamakta iken ölümünden bir yıl önce Türkiye’ye döndüğünü, maddi durumunun iyi olduğunu, çocukları ile arasında problem bulunmadığını, satış karşılığı bir bedel ödenmediğini, özel televizyon kanalı sahibi olan davalının alım gücünün bulunduğunu, murisin satış için bir nedeni olmadığını, sağlığında murisin taksim yapmadığını, mirasçı Güller İ.’nın taşınmazları neden devrettiğini murise sorduğunda murisin “evde dükkânda benim size mi soracaktım” dediğini, davalı tanıkları ise; murisin Almanya’dan ve Türkiye'den emekli olduğunu, eşi ile birlikte yaşadığını, televizyon kanalı sahibi davalının maddi durumunun iyi olduğunu, murisin dava dışı oğlu Servet K.’un Beko’ya olan 400.000,00 TL borcu nedeniyle taşınmazlarını ipotek verdiğini, davalının da bu borcu ödeyeceğini söylemesi üzerine çekişmeli yerlerin devrinin yapılmasının kararlaştırıldığını ancak devrin yapılıp yapılmadığını bilmediklerini, murisin çocukları ile arasının iyi olduğunu, murise ait traktör üzerindeki rehni davalının kaldırdığını duyduklarını davalının kardeşinin Beko’ya olan borçlarını yapılandırmak suretiyle ödediğini, satışın gerçek olup olmadığını bilmediklerini beyan etmişlerdir.

23. Yukarıda özetlendiği üzere davacı taraf temlik işleminin mirastan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürmüş, davalı taraf ise davalının dava dışı mirasçı Servet K. ile murisin borçlarını ödediğini bu nedenle taşınmazların kendisine devredildiğini savunmuştur. Arçelik A.Ş.nin 04.02.2016 ve 23.11.2016 tarihli müzekkere cevaplarında borçlu G.M Gelişim  Ltd. Şti.nin 399.940,00 TL borcu olduğu, İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 2015/5728 Esas sayılı dosyası ile ipotek takibine geçildiği, Servet K.’un borcundan dolayı 621 ada 17 parsel ile 1359 ada 35 parseldeki 2, 4, 5, 6 ve 7 no.lu bağımsız bölümlere 1. dereceden 500.000,00 TL bedeli ile ipotek tesis edildiği, satış sürecine gidilmediği, ihtarname gönderilmediğinin bildirildiği, Sivas 1. İcra Müdürlüğünün 20.04.2016 tarihli müzekkere cevabında, Servet K.’un borçlu olduğu dosyaların mevcut olduğu ve davalı tarafça dosyalara yapılmış bir ödeme bulunmadığı, İstanbul 2. İcra Müdürlüğünün 2009/20334 Esas sayılı dosyasına yazılan müzekkereye verilen cevapta ise, murisin alacaklı Koç Tüketici Finansmanı A.Ş.ye borçlu olduğu 28.447,87 YTL'lik borç ve 58 NS 134 plakalı aracın borcu nedeniyle ödeme yapılmadığı, G.M Gelişim  Ltd. Şti.nin 23.07.2010 tarihinde ticaret siciline tescil olunduğu, şirketin davalı ile eşi ve çocuklarına ait olduğu bildirilmiştir.

24. Dosya kapsamından murisin çekişme konusu dükkan nitelikli beş adet bağımsız bölümü oğlu davalıya ipoteği ile yükümlü olarak satış suretiyle temlik ettiği, taşınmazların davalı tarafından dükkanlar birleştirilmek suretiyle kullanıldığı, davalı adına kayıtlı olan dükkanlar üzerinde ipoteğin mevcut olduğu, yurtdışından ve Türkiye’den emekli olup birçok taşınmazı bulunan murisin satış ihtiyacının olmadığı, davalı dava dışı mirasçı Servet K. ile murisin borçlarını ödediğini, bu nedenle taşınmazların kendisine devredildiğini savunmuş ise de savunmasının dosya kapsamı, alınan müzekkere cevapları ile doğrulanmadığı, dava dışı mirasçı Servet K.'un borçlu olduğu icra dosyalarının kapanmadığı, söz konusu dosyalara davalı tarafça yapılan bir ödemeye rastlanılmadığı, aksine dava konusu yerde davalının eşinin temlikten yedi ay kadar önce ticari faaliyete başladığının, vergi mükellefi olup davalının eşi ile birlikte dört yıldan fazla bu işyerinde faaliyet gösterdiklerinin ve davalının kendisi ile eşinin işletmeye ait borçlarını ödediğinin davalının temlikten sonra koyulan ipoteklerle taşınmaza daha ağır bir yük getirdiğinin sabit olduğu, satış değeri ile taşınmazların gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, davalının taşınmazların bedelini ödediğini ispat edemediği, murisin sağlığında bir paylaştırma yoluna gitmediği, muristen intikal eden taşınmazlarda davalının da hak sahibi olduğu, tüm dosya kapsamından murisin diğer mirasçılarından mal kaçırma kastıyla hareket ettiği, çekişme konusu taşınmazları oğlu davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispatlandığı sonucuna varılmıştır.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için miras bırakanın iradesinin mal kaçırma amacına matuf olduğunun kanıtlanması gerektiği, dosya kapsamından miras bırakanın işletmenin devamını sağlayabilmek için dava konusu dükkanları davalıya devrettiği davalının da o dönem işletmeden kaynaklı borçları yapılandırarak mal temini ve satımına devam ettiğinin anlaşıldığı, dolayısıyla miras bırakanın mal kaçırma amacından bahsedilemeyeceği, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

26. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararı onanmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile ONANMASINA,

Aşağıda dökümü yazılı (7.828,97 TL) harcın temyiz edenden alınmasına,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

25.09.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü ONAMA, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.