KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

SÜTLER+ŞEKİL MARKASI İLE DAVALI ŞİRKETE AİT SÜTER+ŞEKİL İBARELİ MARKA ARASINDA BENZERLİK BULUNDUĞU KABUL EDİLMELİDİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2021/11-989
Karar No       : 2023/65

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 21.11.2019
SAYISI                          : 2019/294 E., 2019/505 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.06.2019 tarihli ve 2018/2733 Esas,
                                        2019/4219 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili tarafından yapılan 2013/57610 sayılı, "SÜTLER+Şekil" ibareli, 29, 30, 31, 32, 35 ve 43 üncü sınıf mal ve hizmetleri içeren marka tescil başvurusuna, davalı şirket tarafından 29, 30, 31, 32, 35 ve 43 üncü sınıf mal ve hizmetleri kapsayan "SÜTER+Şekil" ibareli markaları mesnet gösterilerek yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığınca kısmen kabul edildiğini, başvuru kapsamından "süt ve süt ürünleri (tereyağı dâhil)" emtialarının çıkarıldığını, anılan karara karşı müvekkilince yapılan itirazın ise nihai olarak TÜRKPATENT YİDK tarafından reddedildiğini, markaların bütün olarak değerlendirilmesinde farklılıkların belirgin olduğunu, başvuru markasının şekil ve tertip tarzı itibariyle davalı şirketin markalarından farklılık arz ettiğini, davalı şirkete ait markanın kelime unsurunun ayırt edici niteliğinin zayıf olduğunu, dolayısıyla markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını ileri sürerek TÜRKPATENT YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1- Davalı Süter Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ vekili; TÜRKPATENT YİDK kararının yerinde olduğunu, benzer sınıftaki mallar bakımından karıştırılma ihtimalinin ve ayırt edilemeyecek derecede benzerliğin bulunduğunu, başvurunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

2- Davalı TÜRKPATENT vekili; markalar arasında benzerliğin ve karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, TÜRKPATENT YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 24.01.2017 tarihli ve 2015/293 Esas, 2017/16 Karar sayılı kararı ile; taraf markalarının esas unsurları, görsel özellikleri, telaffuzları ve yarattıkları kavramsal çağrışımlar yönünden benzer oldukları, başvuru markasından çıkarılan malların davalı markalarının koruma kapsamındaki mallar ile aynı olduğu, "SÜTER" ibareli davalı markaları ile "SÜTLER" ibareli davacı başvurusunun 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (556 sayılı KHK) 8/1-b maddesi anlamında karıştırılmaya yol açacak derecede benzer olduğu, kötü niyete ilişkin somut veri bulunmadığı, TÜRKPATENT YİDK kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 23.03.2018 tarihli ve 2017/1470 Esas, 2018/313 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun'un 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"… Dava, davacının marka başvurusunun kısmen reddine dair verilen davalı kurum kararının iptali istemine ilişkin olup İlk Derece Mahkemesince davacının 2013/57610 sayılı, "SÜTLER+Şekil" ibareli, 29, 30, 31, 32, 35 ve 43. sınıf mal ve hizmetleri içeren başvuru markasındaki “SÜTLER+Şekil” ibaresi ile davalı şirkete ait “SÜTER+Şekil” ibareli markalar arasında, davacının marka başvurusu sırasında davalı kurumca reddedilen, 29. sınıftaki “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler bakımından karıştırılma ihtimaline yol açacak düzeyde benzerliğin bulunduğu kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş, anılan karara karşı davacı tarafça yapılan istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verilmiş ise de, davalı şirketin markalarındaki “SÜTER” ibaresi, 29. sınıftaki “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler bakımından 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi anlamında tanımlayıcı bir ibare olup ayırt edici niteliği düşük olduğundan ve “SÜT” kökünden türetilen ibarelerin kullanımının kimsenin tekeline bırakılamayacağından başvuru sırasında reddedilen 29. sınıftaki “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler yönünden davacının başvuru markası ile davalı şirkete ait markalar arasında karıştırılmaya neden olacak düzeyde benzerliğin bulunmadığının kabulüyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken mahkemece hatalı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir..."

gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten bir işaretin 556 sayılı KHK’nın 7/1-c kapsamında değerlendirilebilmesi için mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini, vasfını, amacını hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan, mal veya hizmet ile sıkı ilişkisi sebebiyle mal veya hizmetin bir özelliğini derhal düşündürmesi ve akla getirmesi gerektiği, oysa “SÜTER” denilince ortalama tüketicilerin aklına doğrudan, “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” gelmeyeceği, davalı markasının ortalama tüketici tarafından öncelikli ve direk olarak söz konusu malların genel adı olarak algılanacak bir ibare olmadığı, “SÜTER” ibaresinin yaratılmış bir kelime olduğu ve bütünsel olarak bıraktığı izleniminde marka algısı yarattığı, dolayısıyla zayıf marka olarak nitelendirilemeyeceği ve 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi kapsamında olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, somut durumda tartışılan markaların süt için kullanılacak olan "SÜTER" ve "SÜTLER" markaları olduğunu, burada her iki markanın da "süt" emtiasının çağrışımı ile oluşturulduğunu, dolayısıyla bu markaların baştan zayıf oldukları ve markaya ayırt ediciliği asıl katacak unsurun marka bütünündeki şekil algısı olduğunu, markalarda yer alan şekil unsurlarının markalara ayırt edicilik kattığını, müvekkilinin markasının şekil unsuru gözetildiğinde davacı markaları ile benzer olmadığını, tek başına "süt" ibaresi üzerinde kimsenin tekel hakkına sahip olamayacağını, direnme kararının hukuka uygun olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; marka başvurusuna itiraz eden davalı şirketin itiraza mesnet markalarındaki “SÜTER” ibaresinin 29 uncu sınıftaki “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler bakımından 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi anlamında tanımlayıcı bir ibare olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacı başvurusu ile davalı şirketin markaları arasında “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler yönünden karıştırılma ihtimaline yol açacak derece benzerlik bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 556 sayılı KHK'nın 7/1-c maddesi şöyledir:

"Aşağıda yazılı işaretler marka olarak tescil edilemez:...

c) Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar "

2. 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi şöyledir:

"Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez....

b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa."

3. 556 sayılı KHK'nın 8 inci maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir."

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.

2. Bilindiği üzere, Türk Hukuku’nda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nın 7 nci maddesinde bir marka tescil başvurusunun TÜRKPATENT tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın TÜRKPATENT ve mahkeme tarafından "resen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer defi değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nin 34 üncü maddesi gereği herkes TÜRKPATENT'in bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35 inci maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen TÜRKPATENT YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nin 53 üncü maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece resen dikkate alınır. TÜRKPATENT YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Hakan Karan, Mehmet Kılıç, Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara, Birinci Baskı, 2004, s.79-80).

3. 556 sayılı KHK’nın 8 inci maddesinde ise markanın tescili ile ilgili "nispi ret nedenleri" düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya TÜRKPATENT tarafından resen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35 inci maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından "itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53 üncü maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş TÜRKPATENT YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.

4. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır. Zira anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir.

5. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.

6. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında "benzerlik" vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.

7. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 Esas, 2012/376 Karar sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.

8. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hallerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesi'nde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Rauf Karasu, Cahit Suluk, Temel Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, İkinci Baskı, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.

9. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi halinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nın 8 inci maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir.

10. 556 sayılı KHK’nın 8 inci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince bir markanın tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olmasına rağmen, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabileceği açıkça vurgulanmış, ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir.

11. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından 28.06.2013 tarihinde “SÜTLER+Şekil” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle TÜRKPATENT'e başvuruda bulunulduğu, tescil kapsamında 29, 30, 31, 32, 35 ve 43 üncü sınıftaki emtia ve hizmetlerin yer aldığı, başvurunun ilan edilmesi üzerine davalı tarafından "SÜTER+Şekil" ibareli markaları dayanak gösterilerek itirazda bulunulduğu, Markalar Dairesince 29 uncu sınıfta yer alan "Süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)" emtiaları yönünden itirazın kabul edildiği, bu karara karşı davacı tarafından yapılan yeniden inceleme isteminin de TÜRKPATENT YİDK tarafından reddedildiği ve başvurunun diğer emtia ve hizmetler yönünden 20.08.2015 tarihinde tescil edildiği anlaşılmaktadır.

12. Dosya kapsamından davalının itiraza mesnet gösterdiği "SÜTER+Şekil" ibareli markaların mal/hizmet listesinde 29 uncu sınıfın süt ve süt ürünlerine ait emtiaların yer aldığı, TÜRKPATENT tarafından tescil sınıfından çıkarılmasına karar verilen "Süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)" emtialarının başvuru ile davalı markalarında aynı ya da benzer olduğu görülmektedir. Mahkeme ile Özel Daire arasında bu konuda uyuşmazlık bulunmadığından bu hususun öncelikle belirtilmesi gerekir. Bu durumda 556 sayılı KHK'nin 8/1-b maddesi gereğince davalının markaları ile davacı başvurusunun işaret itibariyle iltibas yaratacak kadar benzer olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

13. Hemen belirtilmelidir ki, bir işaretin bir mal veya hizmeti somutlaştırması ve ayırt edici kılabilmesi için mümkün olduğunca o mal veya hizmetin kendisini, cinsini ve genel tabiatını çağrıştıran kavramlardan uzaklaşması ve onlardan bağımsızlaşması gerekir. Bu anlamda kullanılacağı mal veya hizmetleri tanımlayan, betimleyen kelimeleri içeren işaretler, ayırt edici niteliği olmadığından marka olarak tescil edilemezler. Gerçekten de 556 sayılı KHK’nin 7/1-c maddesi gereğince bir mal veya hizmetleri tanımlayan, betimleyen kelimeleri içeren işaretler ayırt edici niteliğe sahip olmadıkları için marka olarak tescil edilemezler; ancak kullanılacağı bu mal veya hizmeti çağrıştıran işaretlerin marka olarak tescili mümkündür. Böyle bir marka ise ayırt ediciliği zayıf olduğundan bu markayı seçen kişi, normalde iltibas teşkil edecek benzerlerinin başkası tarafından kullanılmasına katlanmak zorunda kalır. Örneğin ilaç markalarında, etken madde veya tedavisi hedeflenen hastalığı doğrudan çağrıştıran işaretler, ayırt edicilik niteliği zayıf olan işaretler olduğundan marka sahibinin, ufak bazı değişiklikler yapılması suretiyle yeni marka başvurularına katlanması gerekebilecektir. Oysa "SÜTER" ibaresinin 29 uncu sınıftaki “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler bakımından 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi anlamında tanımlayıcı bir ibare olduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Zira dil bilgisi açısından isimden isim yapmak için kullanılan yapım eklerinin, ortaya yeni bir isim çıkarmaları nedeniyle artık, eklendikleri isimden farklılaşmaları mümkün ve muhtemeldir. Nitekim, davalı markasını oluşturan “SÜTER” ibaresinin de bu çerçevede oluşturulmuş bir yeni isim olduğu, doğrudan süt emtiası açısından tanımlayıcı mahiyeti bulunduğu ve ayırt ediciliğinin düşük olduğu söylenemez.

14. Davacı başvurusu, beyaz zemin üzerine yeşil renk ile düz yazı karakteri kullanılarak yazılmış tümü büyük harflerden oluşan "SÜTLER" ibaresi ile bunun üst kısmında kırmızı renkli bir kalp ve kalbin üzerinde mavi ve yeşil renkte ve kalbin ortasında içe doğru akan damla görselinden oluşan karma bir marka niteliğindedir. Markada yer alan şekil ile özel bir tasarım olgusu ortaya konulamamış olduğundan markada bir bütün olarak "SÜTLER" ibaresi ana unsuru oluşturmaktadır. Davalı markaları ise mavi zemin üzerine beyaz renk ile düz yazı karakteri kullanılarak yazılmış tümü büyük harflerden oluşan "SÜTER" ibaresi ile bunun arka fonunda bir çiftlik evi ve bahçesinde otlayan hayvanların ve "SÜTER" ibaresinin solunda bir inek görselinden oluşan karma bir marka niteliğindedir. Markalara bir bütün olarak bakıldığında ana unsuru "SÜTER" ibaresi oluşturmaktadır. Bu itibarla davalı markaları ile davacı başvurusu görsel olarak karşılaştırıldığında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında, “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler yönünden 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimaline yol açacak derece benzerlik bulunduğu kabul edilmelidir.

15. Bu itibarla marka başvurusuna itiraz eden davalının itiraza mesnet markalarındaki “SÜTER” ibaresinin 29 uncu sınıftaki “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler bakımından 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi anlamında tanımlayıcı bir ibare olarak kabul edilemeyeceği, davacı başvurusu ile davalı markaları arasında “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler yönünden karıştırılma ihtimaline yol açacak derece benzerlik bulunduğu yönündeki direnme kararı uygundur.

16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalı markalarındaki “SÜTER” ibaresinin 29 uncu sınıftaki “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler bakımından 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi anlamında tanımlayıcı bir ibare olduğundan ayırt edici niteliğinin düşük olduğu, “SÜT” kökünden türetilen ibarelerin kullanımının kimsenin tekeline bırakılamayacağı, başvuru sırasında reddedilen 29 uncu sınıftaki “süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil)” ürünler yönünden davacının başvuru markası ile davalıya ait markalar arasında karıştırılmaya neden olacak düzeyde benzerliğin bulunmadığı, bu itibarla direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

17. Hâl böyle olunca; ilk derece mahkemesince yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

15.02.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 17’si ONAMA, 8’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.