
TAHKİM YARGILAMASI SIRASINDA YÜRÜTÜLEN CEZA SORUŞTURMASININ BAŞLAMA TARİHİ VE KAPSAMI İLE DAVACININ KUSURUNUN BULUNMADIĞI GÖZETİLİP ZAMANAŞIMI DEF'İNİN REDDİNE KARAR VERİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/(17)4-210
Karar No : 2025/38
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 01.07.2021
SAYISI : 2021/71 E., 2021/500 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 23.11.2020 tarihli ve
2018/275 Esas, 2020/7416 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirkete işyeri sigorta poliçesi ile sigortalı ve müvekkilinin 01.02.2012 tarihinden itibaren kiracı olarak bulunduğu depo olarak kullanılan iş yerinde 23.02.2012 günü 01.30 sıralarında yangın çıktığını, yanan emtia bedeli ve kiracılık malî mesuliyet teminatının ödenmesi amacıyla davalıya yapılan başvuru sonucunda, davacının alacaklıları tarafından gönderilen haciz ihbarnameleri üzerine bina hasarı hariç 259.501,00 TL hasar bedeli ödendiğini, toplam hasar bedelinden bakiye kalan 5.948.741,91 TL’nin faizi ile tahsili amacıyla 03.07.2012 tarihinde Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru yapıldığını, Hakem Heyeti tarafından müvekkili lehine 5.350.569,70 TL tazminata karar verildiğini, ancak İtiraz Hakem Heyeti tarafından 27.01.2014 tarihli karar ile Hakem Heyetinin yasal sürede karar vermediği gerekçesiyle bu kararın kaldırılıp dosyanın görevli mahkemeye tevdi için Hakem Heyetine iadesine karar verildiğini, temyiz edilen bu kararın 09.12.2014 tarihinde onanarak kesinleştiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla hakem heyeti dosyasında belirlenen 5.350.569,70 TL'nin 24.02.2012 tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu edilen alacağın zamanaşımına uğradığını, zararın teminat dışı olduğunu, yangının şüpheli olduğunu tespit ettiklerinden davacı şirket yetkilisi hakkında şikâyette bulunduklarını, mevcut hâle göre eksperce belirlenen 259.501,00 TL bedeli davacının borçlu olduğu icra dosyalarına ödediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 13.04.2017 tarihli ve 2015/1017 Esas, 2017/334 Karar sayılı kararıyla; Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (Mülga 6762 sayılı Kanun) 1268. maddesi ve Yangın Sigortası Genel Şartlarının (YSGŞ) C. 10 maddesi gereği alacağın iki yıllık zamanaşımına tâbi olduğu; davacının alacağı için hakeme başvurusu ile kesilen ve yeniden işlemeye başlayan zamanaşımı süresinin de dolmasından sonra eldeki davanın açıldığı, dolayısıyla alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.11.2017 tarihli ve 2017/1292 Esas, 2017/1722 Karar sayılı kararıyla; davacı alacağının hüküm altına alındığı ve İtiraz Hakem Heyeti tarafından yok hükmünde sayılmasına karar verilen hakem kararının 09.12.2014 tarihli onama kararı ile kesinleştiği, davacının ise yaklaşık bir yıl sonra eldeki davayı açtığı, davacının yararlanması düşünülebilecek olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 158. maddesindeki 60 günlük ek sürenin de aşıldığı, davalının icra dosyalarına ödeme yaptığı tarih 24.05.2012 olduğundan, kısmi ödeme nedeniyle zamanaşımının kesildiği kabul edilse dâhi davanın zamanaşımı süresi içinde açılmadığı, diğer yandan davalının rizikonun teminat dışı olduğu yönündeki savunması ve yangın olayına ilişkin ceza davasında katılan olarak yer aldığı dikkate alındığında, davalının borcu ikrar etmiş de sayılamayacağı, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 60. maddesindeki ceza zamanaşımının uygulanması hükmünün somut olayda uygulanma imkânının bulunmadığı, davanın iki yıllık zamanaşımından sonra açıldığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu gerekçeleriyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Dava, işyeri sigorta poliçesi gereği tazminat istemine ilişkindir.
Taraflar arasında imzalı işyeri sigorta poliçesinin tanzim edildiği tarih ve riziko tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1268/1. maddesi ve Yangın Sigortası Genel Şartları'nın C.10. maddesi gereği, sigorta sözleşmesinden doğan davalar için 2 yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. İstinaf Mahkemesi tarafından da bu gerekçeyle, davaya konu edilen alacağın zamanaşımına uğradığı kabul edilerek davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Davacının, taraflar arasında imzalı 29.07.2011- 29.07.2012 vadeli İşyeri Sigorta Poliçesi'ne dayalı olarak tazminat talebinde bulunduğu; davaya konu edilen rizikonun 24.02.2012 tarihinde gerçekleştiği ve davanın 03.11.2015 tarihinde açıldığı dikkate alındığında, davanın 2 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığına ilişkin kabul doğru görünmektedir. Ne var ki; davacıya ait işyerinde gerçekleşen yangın olayının şüpheli olduğu, yangının sigortadan menfaat temin etmek amacıyla kasten çıkartılmış olabileceği iddiası ile davalı sigortacının davacı sigortalı yetkilisi hakkında, "sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılık" iddiası ile C. Başsavcılığı'na şikayette bulunduğu (ceza dosyası dosya içinde bulunmadığı ve istinaf aşamasında olduğu bildirildiğinde, şikayet tarihi net biçimde tespit edilememiş olmakla birlikte; aynı konudaki tahkim yargılaması sırasında davalı vekilinin sunduğu 12.03.2013 tarihli dilekçeden, suç duyurusunun bu dilekçe tarihinden önce yapıldığı anlaşılmaktadır); İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2016/1.0 E.- 2017/5. K. sayılı dosyasında, davacı şirket yetkilisi ve diğer 6 sanık hakkında dava açıldığı; ceza mahkemesi tarafından, atılı suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı ve yangının kasten çıkartıldığına dair delil bulunmadığı gerekçesiyle, 22.02.2017 tarihinde beraat kararı verildiği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davalı sigorta şirketi vekili, davaya konu zararın, yangının şüpheli olması nedeniyle poliçe teminatı dışında kaldığını ve bu hususta yaptıkları şikayete ilişkin ceza davası sonucunun beklenmesi gerektiğini savunmuştur. Davalı sigortacının, poliçe kapsamındaki yangın rizikosunun gerçekleşme biçiminin şüpheli olduğu ve yangının kasten çıkartıldığı iddiasıyla yaptığı savcılık şikayetiyle (davacının eldeki davadan önce başvurduğu Sigorta Tahkim Komisyonu nezdindeki yargılama devam ederken) ileri sürdüğü; Sigorta Tahkim Komisyonu nezdindeki yargılama sürecinin tüm aşamalarıyla sona erip kararın kesinleştiği tarihten çok sonraki bir zamanda (22.02.2017'de) maddi vakıaya (yangının sigortadan menfaat temini için kasten çıkartılmasına) ilişkin durumun netleştiği; davalı şikayetiyle başlatılan ceza yargılamasında, yangının davacı ya da davacı ile ilişkili kişiler tarafından kasten çıkartıldığının tespit edilmesi halinde zararın teminat dışı kalacağı da gözetilerek zamanaşımı değerlendirmesinin yapılması, dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olacaktır.
Açıklanan vakıalar karşısında; davalı sigortacının zararın teminat dışı olduğuna ilişkin savunmaları ile bu hususta Tahkim yargılaması devam ederken yaptığı şikayet sonucu yürütülen ceza soruşturmasının başlama tarihi ve ceza davasının kapsamı; sürecin bu şekilde gerçekleşmesinde davacıya atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı dikkate alınarak zamanaşımının değerlendirilmesi gerekirken, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden, İstinaf Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; alacağın zamanaşımına uğramadığını, davalının kendi savunmasında maddi vakıanın tespit edilebilmesi için ceza dosyasının sonucunun beklenmesi gerektiğini ileri sürdüğünü, davalının savunması ve hakem dosyası içeriği dikkate alındığında konunun ayrıca hakkın kötüye kullanılması ve çelişkili davranma yasağı kapsamında kaldığının değerlendirilmesinin gerektiğini, icra dosyasında yapılan ödemeler de araştırılıp tartışılmadan eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile sonuca varıldığını ileri sürerek direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu edilen alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve bu kapsamda mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. Mülga 6762 sayılı Kanun'un 1268, 1292, 1299 vd. maddeleri
2. Mülga 818 sayılı Kanun'un 133, 136. maddeleri
3. Sigortacılık Kanunu'nun 30/16 vd. maddeleri
4. Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi
2. Değerlendirme
1.Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
2. Dava, işyeri/yangın sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Riziko tarihi ve poliçenin geçerli olduğu süre gözetilerek 6103 sayılı Kanun'un 2 ve 6. maddeleri gereğince somut olayda uygulanması gereken Mülga 6762 sayılı Kanun'un mal sigortasına ilişkin 1278. maddesine göre, mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukuken mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan hasarların tazminiyle yükümlüdür. Fakat hiçbir hâlde sigortacı sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin kasdından doğan hasarları tazmine mecbur olmaz. Diğer taraftan TTK'nın 1282. maddesi uyarınca sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Kanun'un 1281. maddesi hükmüne göre kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir.
3. Yine Mülga Türk Ticaret Kanunu'nun 1304. maddesi gereğince sigortacı, sigorta ettiren kimse veya sigortalının kasten çıkarmış olduğu ya da yangının çıkarılmasına bir şekilde suç ortaklığı ettiği durumlarda çıkan yangın dolayısıyla oluşan hasardan sorumlu tutulamaz. Bu hükümlere aykırı yapılan sigorta sözleşmeleri geçersizdir.
4. Görüldüğü üzere rizikoyu teminat dışında bırakan husus kasıt olarak nitelendirilmiş olup, kusurlu davranış olarak belirtilmemiştir. Sigortacı her ne kadar anılan Kanun hükmü uyarınca sigortalının kasten çıkarmış olduğu bir yangın nedeniyle oluşan zararı tazmin etmez ise de, rizikonun oluşmasından hemen sonra bu husus kesinlikle saptanamamışsa, sigortacının sigortalı hakkında sırf ceza davası açılmış olmasına dayanarak ödememe def'inde bulunması mümkün değildir. Sigortacı bu gibi durumlarda, yani ödeyeceği ileride yangının kasten çıkarıldığının ispatlanması hâlinde de sigortalıdan geri alınmasının mümkün olmadığını tahmin ettiği durumlarda geri alma konusundaki güvence bakımından Mülga 818 sayılı Kanun'un 91. maddesinin kendisine tanıdığı tevdi mahalli tayin ettirmek suretiyle temerrütün sonuçlarından kurtulması yoluna gitmelidir (Işıl Ulaş, Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara 2012, s. 308,334 vd.).
5. Eldeki davada mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Zamanaşımı; yasanın belirlediği koşullar altında bir sürenin geçmesi üzerine bir hak kazanma ya da bir yükümden kurtulma yoludur. Hak kazanma durumuna kazandırıcı zamanaşımı, bir yükümlülükten kurtulma hâline ise düşürücü zamanaşımı denilmektedir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara 2021 Baskı, Cilt-I, s. 1244).
6. Bütün hukuk sistemleri kural olarak bir hakkın dava edilebilmesini, belirli bir sürenin geçmemiş olmasına bağlamışlardır. Belirli bir sürenin geçmesi, söz konusu hakkın hukuki yoldan talep edilebilmesini ortadan kaldırır. Zamanaşımı süresi olarak adlandırılan bu süre sonunda açılmış olan davalar, def'i veya itiraz niteliğinde bir müdahaleye tâbidir. Türk hukukunda zamanaşımının def'i niteliğinde olduğu, alacağı sona erdirmeyip, hukuki yoldan tahsil imkânını ortadan kaldırdığı kabul edilir.
7. Zamanaşımı gerçek anlamda borcu sona erdiren bir sebep oluşturmayıp, borçluya bir def'i hakkı verir. Borçlu zamanaşımı def'ini ileri sürdüğünde borç eksik borca dönüşür, alacaklının davası reddolunur (İsmail Demir, Sigorta Hukuku, Ankara 2023, s.265).
8. Sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat talepleri sigorta ettiren ile sigortacının tarafı olduğu sözleşmeye dayanmakta olup, bu davalar mülga 6762 sayılı Kanun'un 1268. maddesi gereğince iki yıllık zamanaşımı süresine tâbidir. Bu düzenleme İşyeri/yangın sigortası Genel Şartlarının C.10. maddesinde de açıkça ve aynen yer almaktadır. 6762 sayılı TTK'nın 1292 ve 1299. maddeleri hükmü uyarınca zamanaşımı süresinin başlangıcı alacağın muaccel olduğu gün yani sigortalının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği günden itibaren başlayan beş günlük ihbar tarihinin son günüdür.
9. Zamanaşımı süresinin işlemesi, durması ve kesilmesi ise (somut olaya uygulanması gereken) mülga Borçlar Kanunu hükümlerine göre belirlenir.
10. Zamanaşımının kesilme sebepleri mülga Borçlar Kanunu'nun 133. maddesinde;
"... 1- Borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde.
2- Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde" olarak sayılmışken;
Aynı Kanun'un 136. maddesinin 1. fıkrasında "Bir dava veya defi ile katedilmiş olan müruru zaman, dava devam ettiği müddetçe iki tarafın muhakemeye müteallik her muamelesinden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar." amir hükmüne yer verilmiştir.
11. Uyuşmazlığın niteliği gereği yeri gelmişken hemen belirtmek gerekir ki, bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle TMK’nın 2. maddesi emredici niteliktedir. Tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağını kararlaştırmaları mümkün değildir. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden bunu dikkate almalıdır.
12. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünün de dürüstlük kurallarına göre belirlenmesi gerekir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasına zarar verme kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
13. Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı, “dürüstlük kurallarına aykırı davranılıp davranılmadığı” ile ilgili olduğuna göre dürüstlük kuralının da burada kısaca açıklanması uygun olacaktır: TMK'nın 3. maddesinde düzenlenen iyiniyet “hakların kazanılması” ile ilgili olduğu hâlde, 2. maddesinde yer alan dürüst davranma “hakların kullanılması” ve “borçların yerine getirilmesinde” söz konusu olur. Dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuskar, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır. O hâlde bir hak sahibi hakkını kullanırken veya bir borçlu borcunu yerine getirirken yukarıda belirtilen ilkelere uygun hareket etmek durumundadır; aksi hâlde, haklarını kötüye kullandıkları sonucuna varılabilecektir.
14. Dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu ise bir kişinin davranışlarıyla başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Hakkın kötüye kullanımı kurumu hukukun şekilciliğinden doğan sertliği gidermek maksadıyla ortaya çıkmıştır. Zira teknik gerçekler dolayısıyla belli kalıplara sokulmuş olan hukuk kuralları tarafından kişilere tanınan yetkilerin olduğu gibi kullanılması, diğer kişiler ve toplumlar için çoğu kez katlanılması güç olan sonuçlar doğurabilecektir. İşte bu noktada TMK’nın 2. maddesi önem taşımakta olup, bu hüküm hukukta ortaya çıkabilecek bu gibi gerçek olmayan kanun boşluklarının giderilmesi amacını gütmektedir.
15. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan 29.07.2011-29.07.2012 vadeli işyeri sigorta poliçesi bulunmaktadır. Yangın rizikosu sigorta süresi içinde 23.02.2012 tarihinde saat 01.30 da meydana gelmiş, aynı gün düzenlenen itfaiye raporunda yangının çıkış nedeni tespit edilememiştir. Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığının 20.03.2012 tarihli ve 2012/5109 soruşturma numaralı dosyasında; olay yerinde yapılan inceleme ve değerlendirme esnasında yangının çıkış nedeninin tespit edilemediği, yangının kasten veya taksirle meydana geldiği konusunda herhangi bir delilin elde edilemediği, bu durum karşısında şüphelinin gerekli önlemleri almayarak olayda kusurlu bulunduğu hususunda delil bulunmadığından kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilmiştir. Sigortalı 24.02.2012 tarihinde sigorta şirketine başvuruda bulunmuş, sigortacı ret cevabı vermemiş ancak ödemede de bulunmamıştır. Zararın ödenmesi amacıyla davacı tarafça Kadıköy 1. Noterliği aracılığıyla gönderilen 14.05.2012 ihbarname üzerine davacı şirket alacaklılarınca başlatılan icra takip dosyalarında gönderilen haciz ihbarnameleri üzerine en sonuncusu 24.05.2012 tarihinde olmak üzere toplam 259.501,00 TL tutarında ödeme yapılmıştır. Bakiye zararın karşılanması amacıyla davacı tarafça 03.07.2012 tarihinde uyuşmazlık hakem heyetine başvuru yapılmış, Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince 04.11.2013 tarihli karar ile tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiş, Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetinin 27.01.2014 tarihli kararıyla; hakem kararının yasal süresi içinde verilmediğinden kaldırılmasına ve dosyanın görevli mahkemeye tevdi edilmesi için Sigorta Tahkim Komisyonuna iadesine karar verilmiş; anılan karar Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 09.12.2014 tarihli ve 2014/6929 Esas, 2014/18055 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiş ve karar taraflara 06.04.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Esasen davacı en nihayetinde son işlemle kesilen iki yıllık süre geçmeden 03.11.2015 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
16. Öte yandan davalı sigorta şirketi vekili, hakem dosyası dahil olmak üzere davaya konu zararın yangının şüpheli olması nedeniyle poliçe teminatı dışında kaldığını, bu hususta yaptıkları şikâyete ilişkin ceza davası sonucunun beklenmesi gerektiğini, sigortalının faturalarında da usulsüzlük bulunduğu iddiasıyla da suç duyurusunda bulunduklarından zararın da kanıtlanamadığını savunmuştur. Davalı savunmasında sigortalının eşinin 23.08.2012 tarihli şikâyet/ihbar dilekçesi ve 03.12.2012 tarihli dilekçelerine de dayandırmış olup, dosya kapsamından fatura usulsüzlüğü iddiasına yönelik olarak yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, sigortacının dilekçelerle birlikte davacıya ait işyerinde gerçekleşen yangın olayının şüpheli olduğu, yangının sigortadan menfaat temin etmek amacıyla kasten çıkartılmış olabileceği iddiası ile davacı sigortalı yetkilisi hakkında, "sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılık" iddiası ile Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu suç duyurusuna istinaden İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/1.0 Esas- 2017/5. Karar sayılı dosyasında, davacı şirket yetkilisi ve diğer altı sanık hakkında dava açıldığı; mahkemece atılı suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı ve yangının kasten çıkartıldığına dair delil bulunmadığı gerekçesiyle 22.02.2017 tarihinde beraat kararı verildiği, anılan kararın işbu dava açıldıktan sonra 10.07.2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Açıklanan olaylar silsilesinde davalı sigortacının, tahkim komisyonu nezdindeki yargılama devam ederken poliçe kapsamındaki yangın rizikosunun gerçekleşme biçiminin şüpheli olduğu ve yangının kasten çıkartıldığı iddiasıyla yaptığı savcılık şikâyetiyle ileri sürdüğü; yangının kasten çıkarıldığı iddiasının ispatlanması durumunda zararın poliçe teminatı kapsamı dışında kalacağı, Sigorta Tahkim Komisyonu nezdindeki yargılama sürecinin tüm aşamalarıyla sona erip kararın kesinleştiği tarihten çok sonraki bir zamanda yangının sigortadan menfaat temini için kasten çıkartılmasına yönelik maddi vakıaya ilişkin durumun netleştiği sabittir.
17. Tüm bu vakıalar karşısında; davalı sigortacının zararın teminat dışı olduğuna ilişkin savunmaları ile bu hususta tahkim yargılaması devam ederken yaptığı şikâyet sonucu yürütülen ceza soruşturmasının başlama tarihi ve ceza davasının kapsamı; sürecin bu şekilde gerçekleşmesinde davacıya atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı gözetilip zamanaşımı def'i konusunda dosya kapsamı ve hakkaniyete uygun bir değerlendirme yaparak def'inin reddine karar vermek gerekirken eksik değerlendirme ve hatalı gerekçe ile davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi hatalıdır.
18. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; olayların gelişimine bakıldığında davacıya atfedilebilecek kusur bulunmadığı kabul edilse bile davalının hileli davranışından da söz edilemeyeceği, hakem kararı yok hükmünde olduğundan zamanaşımının kesilmediği, davacının elindeki karara istinaden zamanaşımı süresi içinde mahkemeye başvurmadığı, dolayısıyla mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen kararın onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
19. Hâl böyle olunca mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
12.02.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü BOZMA, 1’i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.
TAHKİM YARGILAMASI SIRASINDA YÜRÜTÜLEN CEZA SORUŞTURMASININ BAŞLAMA TARİHİ VE KAPSAMI İLE DAVACININ KUSURUNUN BULUNMADIĞI GÖZETİLİP ZAMANAŞIMI DEF'İNİN REDDİNE KARAR VERİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/(17)4-210
Karar No : 2025/38
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 01.07.2021
SAYISI : 2021/71 E., 2021/500 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 23.11.2020 tarihli ve
2018/275 Esas, 2020/7416 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirkete işyeri sigorta poliçesi ile sigortalı ve müvekkilinin 01.02.2012 tarihinden itibaren kiracı olarak bulunduğu depo olarak kullanılan iş yerinde 23.02.2012 günü 01.30 sıralarında yangın çıktığını, yanan emtia bedeli ve kiracılık malî mesuliyet teminatının ödenmesi amacıyla davalıya yapılan başvuru sonucunda, davacının alacaklıları tarafından gönderilen haciz ihbarnameleri üzerine bina hasarı hariç 259.501,00 TL hasar bedeli ödendiğini, toplam hasar bedelinden bakiye kalan 5.948.741,91 TL’nin faizi ile tahsili amacıyla 03.07.2012 tarihinde Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru yapıldığını, Hakem Heyeti tarafından müvekkili lehine 5.350.569,70 TL tazminata karar verildiğini, ancak İtiraz Hakem Heyeti tarafından 27.01.2014 tarihli karar ile Hakem Heyetinin yasal sürede karar vermediği gerekçesiyle bu kararın kaldırılıp dosyanın görevli mahkemeye tevdi için Hakem Heyetine iadesine karar verildiğini, temyiz edilen bu kararın 09.12.2014 tarihinde onanarak kesinleştiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla hakem heyeti dosyasında belirlenen 5.350.569,70 TL'nin 24.02.2012 tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu edilen alacağın zamanaşımına uğradığını, zararın teminat dışı olduğunu, yangının şüpheli olduğunu tespit ettiklerinden davacı şirket yetkilisi hakkında şikâyette bulunduklarını, mevcut hâle göre eksperce belirlenen 259.501,00 TL bedeli davacının borçlu olduğu icra dosyalarına ödediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 13.04.2017 tarihli ve 2015/1017 Esas, 2017/334 Karar sayılı kararıyla; Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (Mülga 6762 sayılı Kanun) 1268. maddesi ve Yangın Sigortası Genel Şartlarının (YSGŞ) C. 10 maddesi gereği alacağın iki yıllık zamanaşımına tâbi olduğu; davacının alacağı için hakeme başvurusu ile kesilen ve yeniden işlemeye başlayan zamanaşımı süresinin de dolmasından sonra eldeki davanın açıldığı, dolayısıyla alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.11.2017 tarihli ve 2017/1292 Esas, 2017/1722 Karar sayılı kararıyla; davacı alacağının hüküm altına alındığı ve İtiraz Hakem Heyeti tarafından yok hükmünde sayılmasına karar verilen hakem kararının 09.12.2014 tarihli onama kararı ile kesinleştiği, davacının ise yaklaşık bir yıl sonra eldeki davayı açtığı, davacının yararlanması düşünülebilecek olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 158. maddesindeki 60 günlük ek sürenin de aşıldığı, davalının icra dosyalarına ödeme yaptığı tarih 24.05.2012 olduğundan, kısmi ödeme nedeniyle zamanaşımının kesildiği kabul edilse dâhi davanın zamanaşımı süresi içinde açılmadığı, diğer yandan davalının rizikonun teminat dışı olduğu yönündeki savunması ve yangın olayına ilişkin ceza davasında katılan olarak yer aldığı dikkate alındığında, davalının borcu ikrar etmiş de sayılamayacağı, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 60. maddesindeki ceza zamanaşımının uygulanması hükmünün somut olayda uygulanma imkânının bulunmadığı, davanın iki yıllık zamanaşımından sonra açıldığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu gerekçeleriyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Dava, işyeri sigorta poliçesi gereği tazminat istemine ilişkindir.
Taraflar arasında imzalı işyeri sigorta poliçesinin tanzim edildiği tarih ve riziko tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1268/1. maddesi ve Yangın Sigortası Genel Şartları'nın C.10. maddesi gereği, sigorta sözleşmesinden doğan davalar için 2 yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. İstinaf Mahkemesi tarafından da bu gerekçeyle, davaya konu edilen alacağın zamanaşımına uğradığı kabul edilerek davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Davacının, taraflar arasında imzalı 29.07.2011- 29.07.2012 vadeli İşyeri Sigorta Poliçesi'ne dayalı olarak tazminat talebinde bulunduğu; davaya konu edilen rizikonun 24.02.2012 tarihinde gerçekleştiği ve davanın 03.11.2015 tarihinde açıldığı dikkate alındığında, davanın 2 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığına ilişkin kabul doğru görünmektedir. Ne var ki; davacıya ait işyerinde gerçekleşen yangın olayının şüpheli olduğu, yangının sigortadan menfaat temin etmek amacıyla kasten çıkartılmış olabileceği iddiası ile davalı sigortacının davacı sigortalı yetkilisi hakkında, "sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılık" iddiası ile C. Başsavcılığı'na şikayette bulunduğu (ceza dosyası dosya içinde bulunmadığı ve istinaf aşamasında olduğu bildirildiğinde, şikayet tarihi net biçimde tespit edilememiş olmakla birlikte; aynı konudaki tahkim yargılaması sırasında davalı vekilinin sunduğu 12.03.2013 tarihli dilekçeden, suç duyurusunun bu dilekçe tarihinden önce yapıldığı anlaşılmaktadır); İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2016/1.0 E.- 2017/5. K. sayılı dosyasında, davacı şirket yetkilisi ve diğer 6 sanık hakkında dava açıldığı; ceza mahkemesi tarafından, atılı suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı ve yangının kasten çıkartıldığına dair delil bulunmadığı gerekçesiyle, 22.02.2017 tarihinde beraat kararı verildiği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davalı sigorta şirketi vekili, davaya konu zararın, yangının şüpheli olması nedeniyle poliçe teminatı dışında kaldığını ve bu hususta yaptıkları şikayete ilişkin ceza davası sonucunun beklenmesi gerektiğini savunmuştur. Davalı sigortacının, poliçe kapsamındaki yangın rizikosunun gerçekleşme biçiminin şüpheli olduğu ve yangının kasten çıkartıldığı iddiasıyla yaptığı savcılık şikayetiyle (davacının eldeki davadan önce başvurduğu Sigorta Tahkim Komisyonu nezdindeki yargılama devam ederken) ileri sürdüğü; Sigorta Tahkim Komisyonu nezdindeki yargılama sürecinin tüm aşamalarıyla sona erip kararın kesinleştiği tarihten çok sonraki bir zamanda (22.02.2017'de) maddi vakıaya (yangının sigortadan menfaat temini için kasten çıkartılmasına) ilişkin durumun netleştiği; davalı şikayetiyle başlatılan ceza yargılamasında, yangının davacı ya da davacı ile ilişkili kişiler tarafından kasten çıkartıldığının tespit edilmesi halinde zararın teminat dışı kalacağı da gözetilerek zamanaşımı değerlendirmesinin yapılması, dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olacaktır.
Açıklanan vakıalar karşısında; davalı sigortacının zararın teminat dışı olduğuna ilişkin savunmaları ile bu hususta Tahkim yargılaması devam ederken yaptığı şikayet sonucu yürütülen ceza soruşturmasının başlama tarihi ve ceza davasının kapsamı; sürecin bu şekilde gerçekleşmesinde davacıya atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı dikkate alınarak zamanaşımının değerlendirilmesi gerekirken, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden, İstinaf Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; alacağın zamanaşımına uğramadığını, davalının kendi savunmasında maddi vakıanın tespit edilebilmesi için ceza dosyasının sonucunun beklenmesi gerektiğini ileri sürdüğünü, davalının savunması ve hakem dosyası içeriği dikkate alındığında konunun ayrıca hakkın kötüye kullanılması ve çelişkili davranma yasağı kapsamında kaldığının değerlendirilmesinin gerektiğini, icra dosyasında yapılan ödemeler de araştırılıp tartışılmadan eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile sonuca varıldığını ileri sürerek direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu edilen alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve bu kapsamda mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. Mülga 6762 sayılı Kanun'un 1268, 1292, 1299 vd. maddeleri
2. Mülga 818 sayılı Kanun'un 133, 136. maddeleri
3. Sigortacılık Kanunu'nun 30/16 vd. maddeleri
4. Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi
2. Değerlendirme
1.Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
2. Dava, işyeri/yangın sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Riziko tarihi ve poliçenin geçerli olduğu süre gözetilerek 6103 sayılı Kanun'un 2 ve 6. maddeleri gereğince somut olayda uygulanması gereken Mülga 6762 sayılı Kanun'un mal sigortasına ilişkin 1278. maddesine göre, mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukuken mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan hasarların tazminiyle yükümlüdür. Fakat hiçbir hâlde sigortacı sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin kasdından doğan hasarları tazmine mecbur olmaz. Diğer taraftan TTK'nın 1282. maddesi uyarınca sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Kanun'un 1281. maddesi hükmüne göre kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir.
3. Yine Mülga Türk Ticaret Kanunu'nun 1304. maddesi gereğince sigortacı, sigorta ettiren kimse veya sigortalının kasten çıkarmış olduğu ya da yangının çıkarılmasına bir şekilde suç ortaklığı ettiği durumlarda çıkan yangın dolayısıyla oluşan hasardan sorumlu tutulamaz. Bu hükümlere aykırı yapılan sigorta sözleşmeleri geçersizdir.
4. Görüldüğü üzere rizikoyu teminat dışında bırakan husus kasıt olarak nitelendirilmiş olup, kusurlu davranış olarak belirtilmemiştir. Sigortacı her ne kadar anılan Kanun hükmü uyarınca sigortalının kasten çıkarmış olduğu bir yangın nedeniyle oluşan zararı tazmin etmez ise de, rizikonun oluşmasından hemen sonra bu husus kesinlikle saptanamamışsa, sigortacının sigortalı hakkında sırf ceza davası açılmış olmasına dayanarak ödememe def'inde bulunması mümkün değildir. Sigortacı bu gibi durumlarda, yani ödeyeceği ileride yangının kasten çıkarıldığının ispatlanması hâlinde de sigortalıdan geri alınmasının mümkün olmadığını tahmin ettiği durumlarda geri alma konusundaki güvence bakımından Mülga 818 sayılı Kanun'un 91. maddesinin kendisine tanıdığı tevdi mahalli tayin ettirmek suretiyle temerrütün sonuçlarından kurtulması yoluna gitmelidir (Işıl Ulaş, Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara 2012, s. 308,334 vd.).
5. Eldeki davada mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Zamanaşımı; yasanın belirlediği koşullar altında bir sürenin geçmesi üzerine bir hak kazanma ya da bir yükümden kurtulma yoludur. Hak kazanma durumuna kazandırıcı zamanaşımı, bir yükümlülükten kurtulma hâline ise düşürücü zamanaşımı denilmektedir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara 2021 Baskı, Cilt-I, s. 1244).
6. Bütün hukuk sistemleri kural olarak bir hakkın dava edilebilmesini, belirli bir sürenin geçmemiş olmasına bağlamışlardır. Belirli bir sürenin geçmesi, söz konusu hakkın hukuki yoldan talep edilebilmesini ortadan kaldırır. Zamanaşımı süresi olarak adlandırılan bu süre sonunda açılmış olan davalar, def'i veya itiraz niteliğinde bir müdahaleye tâbidir. Türk hukukunda zamanaşımının def'i niteliğinde olduğu, alacağı sona erdirmeyip, hukuki yoldan tahsil imkânını ortadan kaldırdığı kabul edilir.
7. Zamanaşımı gerçek anlamda borcu sona erdiren bir sebep oluşturmayıp, borçluya bir def'i hakkı verir. Borçlu zamanaşımı def'ini ileri sürdüğünde borç eksik borca dönüşür, alacaklının davası reddolunur (İsmail Demir, Sigorta Hukuku, Ankara 2023, s.265).
8. Sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat talepleri sigorta ettiren ile sigortacının tarafı olduğu sözleşmeye dayanmakta olup, bu davalar mülga 6762 sayılı Kanun'un 1268. maddesi gereğince iki yıllık zamanaşımı süresine tâbidir. Bu düzenleme İşyeri/yangın sigortası Genel Şartlarının C.10. maddesinde de açıkça ve aynen yer almaktadır. 6762 sayılı TTK'nın 1292 ve 1299. maddeleri hükmü uyarınca zamanaşımı süresinin başlangıcı alacağın muaccel olduğu gün yani sigortalının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği günden itibaren başlayan beş günlük ihbar tarihinin son günüdür.
9. Zamanaşımı süresinin işlemesi, durması ve kesilmesi ise (somut olaya uygulanması gereken) mülga Borçlar Kanunu hükümlerine göre belirlenir.
10. Zamanaşımının kesilme sebepleri mülga Borçlar Kanunu'nun 133. maddesinde;
"... 1- Borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde.
2- Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde" olarak sayılmışken;
Aynı Kanun'un 136. maddesinin 1. fıkrasında "Bir dava veya defi ile katedilmiş olan müruru zaman, dava devam ettiği müddetçe iki tarafın muhakemeye müteallik her muamelesinden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar." amir hükmüne yer verilmiştir.
11. Uyuşmazlığın niteliği gereği yeri gelmişken hemen belirtmek gerekir ki, bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle TMK’nın 2. maddesi emredici niteliktedir. Tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağını kararlaştırmaları mümkün değildir. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden bunu dikkate almalıdır.
12. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünün de dürüstlük kurallarına göre belirlenmesi gerekir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasına zarar verme kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
13. Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı, “dürüstlük kurallarına aykırı davranılıp davranılmadığı” ile ilgili olduğuna göre dürüstlük kuralının da burada kısaca açıklanması uygun olacaktır: TMK'nın 3. maddesinde düzenlenen iyiniyet “hakların kazanılması” ile ilgili olduğu hâlde, 2. maddesinde yer alan dürüst davranma “hakların kullanılması” ve “borçların yerine getirilmesinde” söz konusu olur. Dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuskar, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır. O hâlde bir hak sahibi hakkını kullanırken veya bir borçlu borcunu yerine getirirken yukarıda belirtilen ilkelere uygun hareket etmek durumundadır; aksi hâlde, haklarını kötüye kullandıkları sonucuna varılabilecektir.
14. Dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu ise bir kişinin davranışlarıyla başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Hakkın kötüye kullanımı kurumu hukukun şekilciliğinden doğan sertliği gidermek maksadıyla ortaya çıkmıştır. Zira teknik gerçekler dolayısıyla belli kalıplara sokulmuş olan hukuk kuralları tarafından kişilere tanınan yetkilerin olduğu gibi kullanılması, diğer kişiler ve toplumlar için çoğu kez katlanılması güç olan sonuçlar doğurabilecektir. İşte bu noktada TMK’nın 2. maddesi önem taşımakta olup, bu hüküm hukukta ortaya çıkabilecek bu gibi gerçek olmayan kanun boşluklarının giderilmesi amacını gütmektedir.
15. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan 29.07.2011-29.07.2012 vadeli işyeri sigorta poliçesi bulunmaktadır. Yangın rizikosu sigorta süresi içinde 23.02.2012 tarihinde saat 01.30 da meydana gelmiş, aynı gün düzenlenen itfaiye raporunda yangının çıkış nedeni tespit edilememiştir. Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığının 20.03.2012 tarihli ve 2012/5109 soruşturma numaralı dosyasında; olay yerinde yapılan inceleme ve değerlendirme esnasında yangının çıkış nedeninin tespit edilemediği, yangının kasten veya taksirle meydana geldiği konusunda herhangi bir delilin elde edilemediği, bu durum karşısında şüphelinin gerekli önlemleri almayarak olayda kusurlu bulunduğu hususunda delil bulunmadığından kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilmiştir. Sigortalı 24.02.2012 tarihinde sigorta şirketine başvuruda bulunmuş, sigortacı ret cevabı vermemiş ancak ödemede de bulunmamıştır. Zararın ödenmesi amacıyla davacı tarafça Kadıköy 1. Noterliği aracılığıyla gönderilen 14.05.2012 ihbarname üzerine davacı şirket alacaklılarınca başlatılan icra takip dosyalarında gönderilen haciz ihbarnameleri üzerine en sonuncusu 24.05.2012 tarihinde olmak üzere toplam 259.501,00 TL tutarında ödeme yapılmıştır. Bakiye zararın karşılanması amacıyla davacı tarafça 03.07.2012 tarihinde uyuşmazlık hakem heyetine başvuru yapılmış, Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince 04.11.2013 tarihli karar ile tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiş, Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetinin 27.01.2014 tarihli kararıyla; hakem kararının yasal süresi içinde verilmediğinden kaldırılmasına ve dosyanın görevli mahkemeye tevdi edilmesi için Sigorta Tahkim Komisyonuna iadesine karar verilmiş; anılan karar Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 09.12.2014 tarihli ve 2014/6929 Esas, 2014/18055 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiş ve karar taraflara 06.04.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Esasen davacı en nihayetinde son işlemle kesilen iki yıllık süre geçmeden 03.11.2015 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
16. Öte yandan davalı sigorta şirketi vekili, hakem dosyası dahil olmak üzere davaya konu zararın yangının şüpheli olması nedeniyle poliçe teminatı dışında kaldığını, bu hususta yaptıkları şikâyete ilişkin ceza davası sonucunun beklenmesi gerektiğini, sigortalının faturalarında da usulsüzlük bulunduğu iddiasıyla da suç duyurusunda bulunduklarından zararın da kanıtlanamadığını savunmuştur. Davalı savunmasında sigortalının eşinin 23.08.2012 tarihli şikâyet/ihbar dilekçesi ve 03.12.2012 tarihli dilekçelerine de dayandırmış olup, dosya kapsamından fatura usulsüzlüğü iddiasına yönelik olarak yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, sigortacının dilekçelerle birlikte davacıya ait işyerinde gerçekleşen yangın olayının şüpheli olduğu, yangının sigortadan menfaat temin etmek amacıyla kasten çıkartılmış olabileceği iddiası ile davacı sigortalı yetkilisi hakkında, "sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılık" iddiası ile Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu suç duyurusuna istinaden İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/1.0 Esas- 2017/5. Karar sayılı dosyasında, davacı şirket yetkilisi ve diğer altı sanık hakkında dava açıldığı; mahkemece atılı suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı ve yangının kasten çıkartıldığına dair delil bulunmadığı gerekçesiyle 22.02.2017 tarihinde beraat kararı verildiği, anılan kararın işbu dava açıldıktan sonra 10.07.2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Açıklanan olaylar silsilesinde davalı sigortacının, tahkim komisyonu nezdindeki yargılama devam ederken poliçe kapsamındaki yangın rizikosunun gerçekleşme biçiminin şüpheli olduğu ve yangının kasten çıkartıldığı iddiasıyla yaptığı savcılık şikâyetiyle ileri sürdüğü; yangının kasten çıkarıldığı iddiasının ispatlanması durumunda zararın poliçe teminatı kapsamı dışında kalacağı, Sigorta Tahkim Komisyonu nezdindeki yargılama sürecinin tüm aşamalarıyla sona erip kararın kesinleştiği tarihten çok sonraki bir zamanda yangının sigortadan menfaat temini için kasten çıkartılmasına yönelik maddi vakıaya ilişkin durumun netleştiği sabittir.
17. Tüm bu vakıalar karşısında; davalı sigortacının zararın teminat dışı olduğuna ilişkin savunmaları ile bu hususta tahkim yargılaması devam ederken yaptığı şikâyet sonucu yürütülen ceza soruşturmasının başlama tarihi ve ceza davasının kapsamı; sürecin bu şekilde gerçekleşmesinde davacıya atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı gözetilip zamanaşımı def'i konusunda dosya kapsamı ve hakkaniyete uygun bir değerlendirme yaparak def'inin reddine karar vermek gerekirken eksik değerlendirme ve hatalı gerekçe ile davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi hatalıdır.
18. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; olayların gelişimine bakıldığında davacıya atfedilebilecek kusur bulunmadığı kabul edilse bile davalının hileli davranışından da söz edilemeyeceği, hakem kararı yok hükmünde olduğundan zamanaşımının kesilmediği, davacının elindeki karara istinaden zamanaşımı süresi içinde mahkemeye başvurmadığı, dolayısıyla mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen kararın onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
19. Hâl böyle olunca mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
12.02.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü BOZMA, 1’i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.