KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

TANINMIŞ MARKAYLA BAŞVURU MARKASININ KARIŞTIRILMA İHTİMALİ OLMAYIP MARKALARIN GENEL OLARAK BENZER OLMASI HALİNDE 556 SAYILI KHK 8/4 HÜKMÜ UYGULANAMAZ.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/11-289
KARAR NO   : 2022/1780

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 10/09/2020
NUMARASI                 : 2020/55 - 2020/203
DAVACI                       : T. Otelcilik ve Turizm Yatırımları Anonim Şirketi
                                       vekilleri Av. A.A., Av. S.T.Ç.
DAVALILAR                : 1- Türk Patent ve Marka Kurumu vekili Av. N.B.
                                      2- R. Dayanıklı Tüketim Malları Ticaret Sanayi Anonim Şirketi
                                          vekili Av. A.M.A.

1. Taraflar arasındaki “Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkilinin “RICHMOND” esas unsurlu tanınmış ve seri markaların sahibi olduğunu, davalı şirketin 2016/20669 numarası ile “RichHand” ibareli markanın adına tescili için davalı Kurum’a başvuruda bulunduğunu, başvuruya müvekkili tarafından yapılan itirazın nihai olarak YİDK kararı ile reddedildiğini, oysa markalar arasında ayırt edilemeyecek kadar benzerlik bulunduğunu ve ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimâli olduğunu, taraf markalarının kapsadıkları emtia ve hizmet sınıfları arasında benzerlik bulunduğunu, davalı şirket markasının tescili hâlinde müvekkiline ait markaların tanınırlığı ve bilinilirliğinden yararlanılmasına imkân sağlanacağını, davalı şirket başvurusunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek YİDK kararının iptali ile tescil edilmesi hâlinde davalı şirket markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5.1. Davalı Richhand Dayanaklı Tüketim Malları Ticaret ve San. A.Ş. vekili; müvekkilinin markasının şirket kurucusu olan Kuddusi G.’in soyadı olan Gür-El ibaresinin İngilizce yazılımından oluşturulduğunu, markalar arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerlik bulunmadığını, markadaki “R” ve “H” harflerinin büyük yazılması suretiyle markanın iki ayrı sözcükten oluştuğunun görsel olarak vurgulandığını, marka ibaresinin bir bütün olarak anlamı olmadığını, markaların birbirini çağrıştırmadığını, markalardaki ortak unsur olan “RICH” ibaresinin tek bir kişinin tekeline verilmemesi gerektiğini, ortalama tüketicinin markalar arasında bağlantı kurmayacağını, 43. sınıf hizmetler açısından ise tüketicinin bilinçli ve seçici olduğunu, davacıya ait markanın tanınmışlığının 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki koşullar sağlanamadığından değerlendirmede önem taşımayacağını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

5.2. Davalı TÜRKPATENT vekili; davacı ve diğer davalı markalarının görsel, sesçil ve anlamsal olarak benzemediğini, tüketicinin markaların birbirinden ayrı markalar olduğunu anlayabileceğini, markalar arasında işletmesel bağlantı kurulabilecek herhangi bir unsur bulunmadığı gibi iltibas tehlikesi olmadığını, kötü niyetle başvuru yapıldığının sunulan deliller ile ispat edilemediğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 07.02.2018 tarihli ve 2017/89 E., 2018/36 K. sayılı kararı ile; davacının "RİCHMOND" ibareli markalarıyla davalının "RichHand" ibareli başvurusu arasında görsel, sescil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, zira markaların bir bütün olarak korunabileceği, karşılaştırma esnasında tescilli marka ile başvuru konusu işaretin parçalara ayrılarak incelenmesinin ve iltibasın bulunup bulunmadığının mücerret bir parçaya bağlı olarak yapılmasının mümkün bulunmadığı, davacı markalarının yalnızca "RİCH" ibaresinden oluşmadığı, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmadığı, öte yandan davacı markasının geçici konaklama hizmetleri sektöründe belli bir bilinirliğinin olduğu, ancak davacı markası bir an için tanınmış sayılsa da sonucun değişmeyeceği, davalının başvurusunun tescilinin davacıya ait geçici konaklama hizmetleri sektöründe belli bir tanınmışlık yahut bilinirlik elde etmiş markasının itibarından haksız biçimde yararlanma sağlayabileceğinin düşünülmesinin olanaksız olduğu, başka bir deyişle davalının davacı markasının tanınmışlığından istifade etmek suretiyle toplumun dikkatini çekmek ve onun temsil ettiği imaj ve güvenin, hiç bir masraf ve çaba harcanmadan kendi ürün veya hizmetlerine devrini sağlama olanağının bulunmadığı, zira ürün ve hizmetlerin kısmen ve işaretlerin tümden farklılığının imaj transferine müsait olmadığı, başvuru konusu işaretin hem tümden farklı olması ve hem de kısmen ürün ve hizmetlerin uzak olması, belli uzmanlığı bulunan kişilere hitap etmesi, ayrıca başvurunun davacı markalarına yönelik herhangi bir kötüleme içermemesi karşısında aksini kabulün hayatın olağan akışına aykırı olacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 24.01.2019 tarihli ve 2018/696 E., 2019/88 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 07.01.2020 tarihli ve 2019/1566 E., 2020/108 K. sayılı kararı ile; “… 1- Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda aşağıdaki bent dışında kalan hususlar bakımından bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre bu yönlere ilişkin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Dava, marka başvurusuna itirazın reddine dair YİDK kararının iptali ile markanın hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir. İlk derece Mahkemesince, davalı başvurusuna konu “RICHHAND” ibareli marka ile davacının itirazına gerekçe “RİCHMOND” ibareli marka arasında KHK 8/1-b maddesi uyarınca karıştırılma ihtimaline yol açacak benzerlik bulunmadığı değerlendirmesi doğru ise de, her iki marka arasında belirli bir ölçüde benzerlik bulunduğu, her ikisinin başlangıçta dört harfi ile son iki harfinin benzer oldukları, davacı markalarının 43. sınıftaki “geçici konaklama hizmetleri” yönünden tanınmış marka olduğu anlaşılmakla, davalı şirket markasının gerek bu sınıf ve gerekse bu sınıflarla ilişkilendirilebilecek ilgili mal/hizmetlerde tescilinin 556 sayılı KHK 8/4 maddesinde bahsi geçen markanın ayırt edicilik niteliğine zarar verme davacının markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlama unsurunun gerçekleşeceğinin kabulü ile bu doğrultuda değerlendirme yapılması gerekirken hatalı değerlendirme ile 556 sayılı 8/4 maddesindeki risklerin meydana gelmeyeceği kabul edilerek davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Ankara 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 10.09.2020 tarihli ve 2020/55 E., 2020/203 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının “RİCHMOND” ibareli markasının hem ilk derece mahkemesince hem de Özel Dairece 43. sınıftaki “geçici konaklama hizmetleri” yönünden tanınmış marka olarak değerlendirilmesi ve taraf markaları arasında karıştırılma ihtimâline yol açacak derece benzerlik bulunmadığının kabul edilmesi karşısında gerek bu sınıf ve gerekse bu sınıfla ilişkilendirilebilecek ilgili mal ve hizmetlerde davalı başvurusunun tescilinin 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi gereğince davacı markasının ayırt edicilik niteliğine zarar verme ve bu markanın tanınmışlığından haksız yarar sağlama unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

15. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın uygulanması gerekmektedir.

16. Bilindiği üzere, Türk hukukunda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Kurum ve mahkeme tarafından "re’sen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes Kurum’un bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re'sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara 2004, s. 79).

17. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili "nispi ret nedenleri" düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re'sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından "itiraz" olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.

18. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenlemeye göre tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimâlinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir. Ancak burada farklı mal ve hizmetlerde tescilli ancak benzer ibareler içeren markalar bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesinin hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir.

19. 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesinde, marka sahiplerinin, ibareleri benzer olmasına rağmen farklı mal veya hizmetleri kapsayan diğer markaların tescilini engelleyemeyeceği kuralının istisnası düzenlenmiş olup anılan madde; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir” hükmünü içermektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere 556 sayılı KHK “toplumsal tanınmışlık” düzeyine ulaşmış markaların, farklı mal ve hizmetler için tesciline bazı durumlarda izin vermemekte, böyle bir marka sahibine de itiraz, tescili hâlinde ise hükümsüzlüğünü talep hakkı tanımaktadır. Zira toplumda tanınmış niteliği haiz bir markanın farklı mal veya hizmetlerde kullanımı hâlinde, o markanın tüketicileri çoğu zaman tanınmış marka sahibinin faaliyet alanını genişlettiğine inanarak mal veya hizmet tercihlerini değiştirebilirler. Böyle bir durumda tanınmış marka ile işletme arasındaki bağ, marka hakkı sahibinin arzusu dışında zayıflayarak markanın itibarı zedelenmeye başlar.

20. Bu itibarla tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle böyle bir markanın başka bir mal veya hizmet için tescili, onu tescil ettirecek kişiye haksız yarar sağlayacak (haksız yararlanma, şöhreti sömürme), markanın itibarına zarar verecek ya da ayırt edici karakterini zedeleyecek sonuçlar doğuracak ise, tanınmış marka sahibinin itirazı üzerine tescil talebi Kurum tarafından ret edilecektir. Şöhreti sömürme, itibar yitirilmesi ve markanın itibarının sulandırılması aynı zamanda bir tecavüz eylemidir ve tanınmış marka sahibi bu tür kullanımları da engelleme hakkına sahiptir (556 sayılı KHK m. 9/1-c, 61/1-a) (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 426).

21. Hangi markaların tanınmış, hangilerinin toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş olduğunu tespit için 1999 yılında "WIPO (World Intellectual Property Organization-Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı) Ortak Tavsiye Kararı" adı altında bazı ölçütler getirilmiş ve bu suretle bir markanın tanınmışlığında kendisinden yararlanılabilecek bazı kriterler oluşturulmuştur. Bu kriterler, bağlayıcı olmamakla birlikte uygulama ve öğretide de kabul görmektedir. Buna göre, bir markanın tanınmışlığı belirlenirken aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulur. Bir markanın tanınmışlık niteliğinin tespiti için yapılacak incelemede; “toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi”, “markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu”, “marka promosyonlarının hedef aldığı coğrafi alan, promosyon süresi ve yoğunluğu”, “markanın tesciller veya tecil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü”, “markanın resmî makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları”, “markanın ekonomik değeri” şeklinde sıralanan ölçütler nazara alınarak somut olayın niteliğine uygun düştüğü ölçüde ve sunulan delillerden hareketle bir karara varılacaktır. Yapılacak olan bu incelemede ise gerekli görüldüğü takdirde, teknik hususlardaki belirlemelerin yapılabilmesi için bilirkişi incelemesine de başvurulabilecektir. Öte yandan WIPO Kriterlerine göre, bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine erişmesinde dikkate alınacak "toplum"dan kasıt, her somut olayın özelliklerine bağlı olarak değişmekle birlikte, markanın kapsadığı mal veya hizmet tipinin mevcut ve müstakbel müşterileridir (Karan/Kılıç, s. 202).

22. Ayrıca belirtilmelidir ki; 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki hâllerin varlığı için, tanınmış markanın aynısı ya da benzerinin farklı grup mal ve hizmetler üzerinde kullanılması nedeniyle söz konusu mal veya hizmetlerin ortalama tüketicisinin bu marka ile tanınmış marka arasında bir bağlantı kurması ve bu bağlantının yaratacağı olumlu izlenim ve çağrışımla satın alma tercihlerine yön verilmesi suretiyle tanınmış markadan haksız yararlanma sonucuna yol açılması gereklidir. Dolayısıyla burada bahsi geçen bağlantı ya da ilişkilendirme ile 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde düzenlenen karıştırılma ihtimâli (iltibas) birbirinden farklı kavramlardır.

23. Öte yandan tescil edilen yahut tescil başvurusu yapılan bir markanın, farklı sınıflarda tescilli tanınmış bir marka ile benzer ibareye sahip olması, salt ibarelerin benzerliği nedeniyle 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında nispi ret nedeni olamayacağı gibi hükümsüzlük nedeni de oluşturmaz. Başka bir anlatımla aynı KHK’nın 8/4. maddesinin ikinci cümlesinde düzenlenen koşullar nedeniyle hükümsüzlüğün gerçekleşmesi için, farklı mal veya hizmetler için yapılan benzer ibareli marka tescilinden dolayı tanınmış markanın toplumda ulaşmış olduğu tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yarar sağlama, markanın itibarına zarar verme ya da markanın ayırt edici karakterinin zedeleme ihtimâllerinin ortaya konulması gerekir. Hemen belirtilmedir ki, bahsi geçen şartların hepsinin aynı anda gerçekleşmesi zorunlu değildir. Bu hâllerin herhangi birisinin somut olayda bulunması, 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi anlamında nispi ret ve hükümsüzlük nedeninin varlığı için yeterlidir.

24. Bu hâllerden tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yarar sağlamaktan kast edilen; tanınmış markanın tüketiciler nezdinde sahip olduğu olumlu imajın hukuka aykırı bir şekilde diğer markaya aktarılmasıdır. Bu yolla tanınmış markanın reklâm değeri ve şöhreti sömürülmekte, tescilli markanın itibarından dolayı haksız avantaj elde edilmektedir (556 sayılı KHK m. 9/1-c). Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi hâli ise, doktrinde “lekeleme (tarnishment)” olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda, marka itibarı zarar görecek şekilde küçültücü, imaj zedeleyici bir mal veya hizmet için kullanılmaktadır (Çolak, Uğur: Türk Marka Hukuku, İstanbul 2015, s. 311).

25. Ayrıca 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde sayılan tanınmış markadan haksız yararlanma hâlleri, her somut olayın özelliklerine, markanın ne kadar tanınmış olduğuna, tanınmış markanın ayırt edicilik derecesinin ne derecede yüksek olduğuna, her iki tarafa ait markanın birebir aynı olup olmamasına, farklı sınıftaki mal veya hizmetin tanınmış markanın asıl olarak kullanıldığı sektör veya sektörlerden mal ve/veya hizmetlerden ne derece uzak ya da yakın, ne derece farklı olduğuna göre değerlendirilmelidir (Çolak, s. 314). Bu anlamda, marka hükümsüzlüğüne ilişkin olarak 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında yapılacak değerlendirmelerde, karşılaştırılan markaların kapsamlarındaki mal veya hizmetler bakımından maddede sayılan şartların mevcudiyetinin detaylı bir şekilde tartışılarak yine aynı maddede işaret edilen şartların hangi mal veya hizmetlerde mevcut olduğunun somut bir biçimde belirlenmesi gerekir.

26. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirket tarafından 08.03.2016 tarihinde “RichHand” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle TÜRKPATENT’e başvuruda bulunulduğu, başvurunun ilan edilmesi üzerine davacı tarafından “Richmond” asıl unsurlu seri markaları dayanak gösterilerek marka başvurusuna benzerlik ve tanınmışlık iddiasına dayalı olarak itiraz edildiği, itirazın nihai olarak YİDK tarafından reddedildiği, başvurunun ise 07.03.2017 tarihinde tescil edildiği anlaşılmaktadır.

27. Dosya kapsamından davalı şirketin marka başvurusu kapsamında yer alan bir kısım emtia ve hizmetlerin davacının markalarının kapsamında yer aldığı, aynı tür sayılabilen bu emtia ve hizmetlerin tamamen yetişkinlere ve kısmen de profesyonellere hitap ettiği anlaşılmaktadır. Öte yandan hem ilk derece mahkemesince hem de Özel Dairece davacının “Richmond” esas unsurlu markasının “geçici konaklama hizmetleri” sınıfında tanınmış marka olduğu kabul edilmiştir. Ayrıca dava konusu başvuru ile davacı markalarının karıştırılma ihtimâline yol açacak derecede benzer olmadığı hususu hem ilk derece mahkemesinin hem de Özel Dairenin kabulündedir. Dolayısıyla, davalı şirketin başvurusu ile davacı markalarının benzer olmadığı ve davacının “Richmond” esas unsurlu markasının “geçici konaklama hizmetleri” sektöründe tanınmış marka olduğu hususları uyuşmazlık konusu değildir.

28. 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde, marka sahiplerinin, ibareleri benzer olmasına rağmen farklı mal veya hizmetleri kapsayan diğer markaların tescilini engelleyemeyeceği kuralının istisnası düzenlenmiş olup “toplumsal tanınmışlık” düzeyine ulaşmış markaların, farklı mal ve hizmetler için tesciline bazı durumlarda izin verilmemiştir. Yukarıda da bahsedildiği üzere tanınmış marka sahibinin 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde belirtilen istisnadan yararlanabilmesi için her şeyden önce tanınmış marka ile başvuru konusu markanın karıştırılma ihtimâline yol açacak derecede benzer olması gerekir. Başka bir deyişle tanınmış marka ile başvuru konusu markanın karıştırılma ihtimâline yol açacak derecede benzer olmaması hâlinde bu iki markanın genel olarak benzer olması 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinin uygulanmasını gerektirmez. Dolayısıyla markalar arasında karıştırılma ihtimâline yol açacak derecede benzerlik olmaması durumunda 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.

29. Bu itibarla dava konusu başvuru ile davacı markalarının karıştırılma ihtimâline yol açacak derecede benzer olmadığı hususu hem ilk derece mahkemesinin hem de Özel Dairenin kabulünde olduğuna göre somut olayda 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinin uygulanması mümkün değildir.

30. O hâlde, İlk Derece Mahkemesince yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.      

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 20.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.