KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

TAPU SİCİLİNİN HATALI TUTULMASINDAN KAYNAKLI ZARARIN TAZMİNİ AMACIYLA TMK 1007 HÜKMÜNE DAYALI OLARAK BELİRSİZ ALACAK DAVASI AÇILABİLİR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/(20)8-652
KARAR NO   : 2022/1486

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               : 
Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 19/03/2019
NUMARASI                 : 2018/341 - 2019/147
DAVACI                       : N.A. vekili Av. N.B.
DAVALI                       : Maliye Hazinesi vekili Av. M.A.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkilinin Samsun ili, Atakum ilçesi, Ç. Mahallesi 2541 ada 2 parselde kayıtlı taşınmazın maliki iken, taşınmazın orman olduğu gerekçesiyle Samsun Kadastro Mahkemesinin 24.06.2004 tarihli ve 2002/189 E. 2004/77 K. sayılı kararı ile 248,84 m2'lik kısmının davacı adına olan tapu kaydının iptaliyle orman olarak Hazine adına kayıt ve tesciline karar verildiğini, kararın 12.05.2005 tarihinde kesinleştiğini, müvekkilinin mülkiyet hakkına zarar verildiğini, bu zararın karşılanmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL'nin mahkeme kararının kesinleştiği tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 21.12.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 19.003,08 TL'ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; zamanaşımı def’înde ve husumet itirazında bulunarak idarenin işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu, zararın oluşmadığını, talep edilen miktarın yüksek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, ıslah dilekçesine karşı cevabında ise ıslah edilen alacağın zamanaşımına uğradığını ileri sürmüştür.

Mahkeme Kararı:

6. Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.03.2016 tarihli ve 2015/164 E., 2016/64 K. sayılı kararı ile; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için ayrıca zamanaşımı öngörülmediğinden, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 146. [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 125.] maddesi uyarınca zamanaşımının kararın kesinleştiği tarihten itibaren on yıl olduğu, davalının kusursuz sorumlu olarak pasif husumete sahip olduğu, davacının zararının tazmininin esas olduğu, zararın kararın kesinleştiği tarihten itibaren oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne 19.003,18 TL'nin tapu iptal kararının kesinleştiği 12.05.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 01.03.2018 tarihli ve 2016/5397 E., 2018/1621 K. sayılı kararı ile “… Dava, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararın 4721 sayılı Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince tazmini istemine ilişkindir.

Dosyaya getirtilen tapu kayıtları ile belgelerin ve kesinleşmiş ilâm örneklerinin incelenmesinde; dava konusu 2541 ada 2 parsel sayılı taşınmazın imar uygulaması sonucu 1996 yılında 423,59 m2 olarak davacının da aralarında bulunduğu gerçek kişiler adına tescil edildiği, davacının taşınmazda 2291/2400 hissesi bulunmakta iken Orman Yönetimi tarafından 15/08/2002 tarihinde açılan dava sonucu Samsun Kadastro Mahkemesinin 2002/189-2004/77 E. K. sayılı kararı ile taşınmazın 248,84 m2'lik kısmının orman olması sebebiyle bu kısmın orman tahdidi içine alınarak Hazine adına tesciline karar verildiği ve kararın 12/05/2005 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Eldeki dava 17/04/2015 tarihinde açılmıştır. Tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararı 12/05/2005 tarihinde kesinleştiğine göre davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. maddesinde belirtilen 10 yıllık dava zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Ancak mahkemece taşınmazın arsa olarak değerlendirilip, emsal karşılaştırılması yapılarak tapu sahibinin oluşan gerçek zararının, mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği ve zararın doğumuna yol açan kararın kesinleştiği 12/05/2005 tarihi esas alınarak tespiti doğru ise de, dava dilekçesinde davacı vekili tarafından "şimdilik" kaydıyla 1000.-TL değer gösterilerek kısmî dava açıldıktan sonra, 01/03/2016 tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile dava değeri 19.003,18 TL olarak ıslah edilerek, alacağın saklı tutulan diğer bölümü asıl davaya dahil edildiğinden, tapu kaydının iptaline dair verilen hükmün kesinleştiği 12/05/2005 tarihi ile ıslah tarihi arasında TMK'nın 1007. maddesinden kaynaklanan tazminat davaları için uygulanan 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmuş ve Hazine; ıslah dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı definde bulunmuş olduğundan, mahkemece, ilk dava değeri ile bağlı kalınarak karar verilmesi gerekirken, süresi geçtikten sonra yapılan ıslaha değer verilerek hüküm kurulmuş olması doğru değildir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.03.2019 tarihli ve 2018/341 E., 2019/147 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; davanın dava dilekçesinde de belirtildiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107. maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açıldığı, davacının tapu kaydı iptal edilen taşınmazın gerçek değerini tespit etmesinin mümkün olmadığı, bunun ancak bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceği, belirsiz alacak davasında alacağın tamamı için dava açıldığı tarihte zamanaşımının kesildiği, nitekim bu hususun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.10.2018 tarih ve 2016/22-1162 E. 2018/1397 K. sayılı kararında açıkça vurgulandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olarak nitelendirileceği, buradan varılacak sonuca göre davacı tarafından sunulan 21.12.2015 tarihli dilekçe ile artırılan talep sonucu bakımından davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’îne bağlı olarak on yıllık zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

13. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan HMK’nın 107. maddesinde (7251 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki hâlinde) yer alan; "(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.

14. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

15. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

16. Bu kriterler, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacının kendisinden beklenememesi, bunun olanaksız olması ve açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

17. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 04.11.2021 tarihli, 2021/(22)9-629 E., 2021/1334 K. sayılı kararında da aynı hususlara işaret edilmiştir. Zira zamanaşımı süresi, belirsiz alacak davası açılması ile tüm alacak için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğraması söz konusu olmayacaktır (Pekcanıtez, Hakan: Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 26-31).

18. Bir talep konusunun belirli olup olmadığının her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli ve 2015/22-1156 E., 2015/1598 K., 22.06.2016 tarihli ve 2016/22-874 E., 2016/824 K., 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2177 E., 2018/29 K., 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2181 E., 2018/24 K, 07.03.2018 tarihli ve 2014/22-2350 E., 2018/439 K., 14.03.2018 tarihli ve 2015/22-186 E., 2018/479 K. ile 28.03.2018 tarihli ve 2015/22-127 E., 2018/559 K.; 16.04.2019 tarihli ve 2017/17-1099 E., 2019/460 K., 02.07.2019 tarihli ve 2016/22-1610 E., 2019/841 K., 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K., 19.12.2019 tarihli ve 2018/22-1122 E., 2019/1413 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

19. Mevcut durum itibariyle 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 7. maddesi ile HMK’nın 107. madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.

20. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle kısmî dava, ıslah ve zamanaşımının kesilmesi kavramları üzerinde kısaca durmak gerekir.

21. Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya kısmî dava denir. Bir davanın kısmî dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukukî ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmî dava denir. Kısmî dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmî dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde "fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmî dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Pekcanıtez, Hakan: Medeni Usul Hukuku, C. II, İstanbul 2017, s. 1000).

22. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) açıkça kısmî dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun'un yürürlükte olduğu dönemde de kısmî dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmî dava, HMK'nın 109. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği hükme bağlanmıştır. Yukarıda da izah edildiği üzere, belirsiz alacak davasında zamanaşımı, davanın açılmasıyla birlikte alacağın tümü için kesilirken, kısmî davada sadece dava edilen alacak yönünden kesilir.

23. Dava çeşitleri HMK’nın 105 vd. maddelerde düzenlenmiştir. Bir davanın hangi dava çeşidini oluşturduğu davacının talep sonucunun hangi dava türü tanımına uyduğuna göre belirlenebilir. Davacı dava dilekçesinde dava türünü inşai dava olarak yazsa bile bir miktar alacağın tahsili talebinde bulunmuş ise bu eda davası olup hâkim bu kapsamda karar vermek zorundadır. Bu nedenle eda davası açılması gerekirken inşai dava açılmasında hukukî yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilemez. Hukukî yararı belirleyen davacının gösterdiği dava türü değil, karar verilmesi istenen talep sonucudur. Nasıl ki dava dilekçesinde hiç gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa bile HMK’nın 33. maddesi kapsamında doğru hukukî sebebi bulmak ve uygulamak hâkimin görevi ise HMK’nın 32. maddesi çerçevesinde yargılamayı sevk ve idare ile dava türü tanımlarına ve talep sonucuna göre dava türünü doğru belirleyip buna göre yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandırmak da hâkimin görevidir. Bu konuda hâkim, davacının dilekçesinde yaptığı isimlendirmeyle bağlı olmaksızın açılan davanın, eda davası, tespit davası, belirsiz alacak ve tespit davası, inşai dava, kısmî dava, terditli dava, seçimlik dava ve topluluk davası çeşitlerinden hangisi olduğunu belirleyerek yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandıracaktır.

24. Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, s. 59).

25. Diğer taraftan belirsiz alacak davasını açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Talep sonucunun kesin olarak belirlenmesi genellikle geçici talep sonucunun artırılması şeklinde olacaktır. Kanun talep sonucunun artırılmasına açıkça izin verdiğinden, ayrıca karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurmasına gerek bulunmamaktadır. Bunun yanında davacı tarafından alacak belirlenebilir hâle geldiğinde gerçekleştirileceği talep artırımı, HMK’nın 176. ve devamındaki maddelerde düzenlenen usuli işlem olan ıslah kurumu ile karıştırılmamalıdır. Davacı tarafça talep sonucunun kesinleştirilmesi üzerine geçici talep sonucu değil, kesin talep sonucu esas alınmalıdır (Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, s. 56).

26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesinin 2. fıkrası ile tahkikatın sona ermesine kadar davanın başında belirtilen talebin artırılabileceği kabul edilmişken, 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile HMK’nın 107. maddesinin 2. fıkrasında yapılan değişiklikle talep sonucunun belirlenmesi mümkün olduğunda hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacının talebini artırabileceğine dair düzenleme yapılmıştır.

27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafça TMK’nın 1007. maddesi kapsamında tazminat talebiyle açılan davanın dava dilekçesinin talep ve sonuç kısmında; HMK’nın 107. maddesi uyarınca yargılama sırasında dava değerinin tam olarak belirlendiği anda iddianın genişletilmesi ve zamanaşımı engeline tabi olmaksızın talep artırılmak üzere fazlaya dair talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla 1000 TL tazminatın tahsili talep edilmiştir.

28. Davacı tarafından, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle taşınmazının bir kısmının orman olduğundan terkin edilmesi sonucu uğramış olduğu zararın tazmini amacıyla TMK’nın 1007. maddesine dayalı olarak açmış olduğu eldeki davada, talep edilen tazminatın miktarının dava tarihi itibariyle davacı tarafından belirlenebilir nitelikte olmadığı açık olup dava tarihinde itibariyle terkin edilen taşınmazın gerçek değeri ile bu terkin sonucu uğranılan zararın tespiti objektif anlamda davacıdan beklenemez. Davacı tarafından talep edilen tazminat miktarı, ancak yapılacak olan yargılama sırasında elde edilen delil ve bu deliller üzerindeki incelemeler neticesinde belirlenebilir hâle gelecek niteliktedir. Dolayısıyla eldeki davanın sahip olduğu unsurlar itibariyle, dava dilekçesinin talep sonucunda da belirtildiği üzere, HMK’nın 107. maddesi anlamında bir belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi zorunludur.

29. Eldeki davanın HMK’nın 107. maddesi anlamında bir belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi sonucunda davacı tarafından talep edilen tazminatın tamamına ilişkin olarak işleyen ve TBK’nın 146. maddesi gereğince geçerli olan on yıllık zamanaşımı süresi de dava tarihinde kesilmiştir. Bu bağlamda davacının zararının mahkemece belirlenmesinin akabinde davacı tarafından sunulan 21.12.2015 tarihli dilekçeyle 19.003,08 TL’ye artırılan talep sonucu için de yukarıda anılan on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu söylenemeyeceği gibi anılan dilekçe ile gerçekleştirilen talep artırımı da ıslah olarak nitelendirilemez.

30. Bu itibarla HMK’nın 107. maddesi anlamında belirsiz alacak davası olarak açılan eldeki dava, 21.12.2015 tarihli dilekçeyle artırılan miktar olan 19.003,08 TL’yi de içerecek şekilde talep edilen tazminat miktarının tamamı yönünden on yıllık dava zamanaşımı süresi içerisinde açılmış olup davalı tarafından cevap dilekçesi ve talep artırım dilekçesine karşı beyan dilekçesinde ileri sürülen zamanaşımı def’îleri yerinde değildir.

31. Hâl böyle olunca; mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

32. Ne var ki, Özel Dairece davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olduğundan davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.