TARAFLARIN KUSUR DURUMU HİÇBİR ŞEKİLDE TEDBİR NAFAKASININ TAKDİRİNE ETKİLİ BİR UNSUR DEĞİLDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/2-322
KARAR NO : 2022/851
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 11/12/2019
NUMARASI : 2019/2074 -2019/2010
DAVACI-KARŞI DAVALI : G.D. vekili Av. N.H.
DAVALI-KARŞI DAVACI : A.H.D. vekili Av. O.A.G.
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı-karşı davalı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili 02.08.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 15.09.2012 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, evlendikten kısa süre sonra davalının tavırlarının değiştiğini, dengesiz davranışlar sergilediğini, öfke nöbetleri geçirdiğini, yedi yıldır psikolojik tedavi gördüğünü, evlilik öncesinde davacıdan bu durumun gizlendiğini, davalının anne ve babasının güdümünden hiç bir zaman çıkamadığını, aile olmanın sorumluluğunu üstlenemediğini, eşini her fırsatta aşağıladığını, hakaret ve küfür ettiğini, ilgisiz olduğunu, sürekli yalan söylediğini, son olarak ortak konuttaki eşyaları alarak evi boşalttığını ileri sürerek tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 162 ve 166. maddeleri uyarınca boşanmalarına karar verilmesine, davacı yararına 10.000 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 500.000 TL maddi, 500.000 TL manevi tazminat ödenmesine, ayrıca davacının evlilik hazırlıkları nedeniyle uğramış olduğu zarardan dolayı 17.000 TL ve düğünde takılan ziynet eşyaları nedeniyle de 100.000 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı vekili 17.09.2013 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının aşırı düzeyde maddi taleplerde bulunduğunu, istekleri yerine gelmediği takdirde cinsel birlikteliği reddetme ve küsme davranışları sergilediğini, bu davranışları nedeniyle eşinde “babasının parası için evlendiği” kanaati uyandırdığını, bu durumun davalıda değersizlik duygusu yarattığını, davacının birliğin ortak giderlerine katılmadığını, buna gerekçe olarak “sana vücudumu veriyorum başka ne yapayım” şeklinde açıklamada bulunduğunu, eşini sürekli eski erkek arkadaşıyla kıyasladığını ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul Anadolu 4. Aile Mahkemesinin 11.10.2016 tarihli ve 2014/46 E., 2016/772 K. sayılı kararı ile; tarafların karşılıklı şekilde birbirlerine özensiz davrandığı, bu nedenle birliğin temelinden sarsıldığı, evliliğin bu hâle gelmesinde eşlerin eşit kusurları oldukları gerekçesiyle her iki davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 1.500 TL tedbir nafakası ödenmesine, düzenli ve sabit geliri olması nedeniyle yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince istinaf isteminde bulunulmuştur.
8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 26.04.2018 tarihli ve 2017/2455 E., 2018/566 K. sayılı kararı ile; kadın eşin kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminat taleplerine ilişkin istinaf talebinin kabulü ile; tarafların 15.09.2012 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, erkeğin eşine karşı sert ve emredici tavırda bulunduğu, eşine sesini yükselterek “salak salak konuşma, sen ne anlarsın, siktir git lan, senle konuşmak istemiyorum, ananın .... kadar yolun var” şeklinde hakaret ve küfür ettiği, “bu evden taşınmazsan sonuçlarına katlanırsın” dediği, eşinin okuduğu kitabı elinden alıp yere atarak “bunlarla uğraşacağına, kalk bana kahve yap lan” diye bağırdığı, eşini ters ilişkide bulunmaya zorladığı, mesaiden geç geldiği zamanlarda “üç kuruş para alıyorsun, ben sana çalışma demiyor muyum” diyerek kızdığı, eşine vurmaya teşebbüs ettiği, son olarak küfrederek eşini evden kovduğu, buna karşılık kadının da eşi hakkında “Ali ile yatmaya dahi alışamadığını...mutlu olamadığını...” söylediği, lüks ev ve eşya taleplerinde bulunduğu, karşılanmadığında ise küstüğü ve sorun hâline getirdiği, eşine “eski sevgilim çok daha cömertti” dediği, aşırı kıskanç davranışlarda bulunduğu, evin tertip ve düzenini sağlamadığı, dolayısıyla boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin ağır kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle kadın yararına 35.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine, erkek eşin de kadın yararına hükmedilen tedbir nafakasına yönelik istinaf talebinin “kadının Türk Silahlı Kuvvetlerinde Muvazzaf Subay olarak görev yaptığı” gerekçesiyle kabulü ile buna ilişkin hükmün kaldırılmasına, tarafların sair istinaf itirazlarının ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraflarca temyiz isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.09.2019 tarihli ve 2019/588 E., 2019/8488 K. sayılı kararı ile;
“… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı erkeğin tüm, davacı-karşı davalı kadının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2 -Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.
3- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince, gerekli olan özellikle eşlerin barınmasına (TMK m. 186/1), geçimine (TMK m. 185/3), malların yönetimine (TMK m. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK m. 185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re'sen) almak zorundadır (TMK m. 169). O halde; tarafların gerçekleşen ekonomik ve sosyal durumlarına göre; ilk derece mahkemesinin 13/05/2014 tarihli oturumunun 4 nolu ara kararı uyarınca hükümle birlikte TMK 169. maddesi gereğince kadın yararına dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere hükmetmiş olduğu aylık 1.500 TL tedbir nafakasının, bölge adliye mahkemesince yapılan yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı olduğu şekilde, kaldırılmasına ve kadının tedbir nafakası talebinin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir,....” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 11.12.2019 tarihli ve 2019/2074 E., 2019/2010 K. sayılı kararı ile; tarafların 15.09.2012 tarihinde evlendikleri, 02.08.2013 tarihinde ise boşanma davası açıldığı, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğu, buna ilişkin tespit edilen kusur belirlemesinin Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, hâl böyle olunca kadının az da olsa kusurunun bulunması gerekçesiyle kadın yararına hükmedilen tazminat miktarlarının Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve devamı maddeleri dikkate alındığında tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, paranın alım gücüne, ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamı uyarınca uygun olduğu, ayrıca TMK ile eşler arasında birlik giderlerine katılma konusunda eşitlik ilkesinin öngörüldüğü, somut olayda kadının Türk Silahlı Kuvvetlerinde Muvazzaf Subay olarak görev yaptığı, düzenli ve sabit bir gelirinin bulunduğu ve tarafların ekonomik durumların birbirine denk olduğu gözetildiğine tedbir nafakasına hükmedilmesinin yasaya aykırılık teşkil edeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı yasal süresi içinde taraflarca temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda;
1- Tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile TMK’nın 174. maddesinde yazılı tazminatların niteliği de gözetildiğinde davacı-karşı davalı eş yararına takdir edilen tazminat miktarlarının az olup olmadığı,
2- Davacı-karşı davalı eş yararına TMK’nın 169. maddesi uyarınca tedbir nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemece direnme kararı öncesinde verilen kararın taraflarca temyiz edildiği, Özel Dairece davalı-karşı davacı erkek vekilinin temyiz itirazları reddedilerek bozma kararı verildiği, direnme kararının ise yeniden taraf vekilleri tarafından temyiz edildiği dikkate alındığında, direnme öncesi verilen kararı temyiz eden ve temyiz itirazları reddedilen davalı-karşı davacı vekilinin direnme kararını temyizinde hukukî yararının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
15. Bilindiği üzere hukukî yarar, dava şartı olduğundan temyiz incelemesi yapılabilmesi için de gerekli bir şarttır.
16. Mahkeme kararını temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyizde hukukî yararı bulunmamaktadır.
17. O hâlde davalı-karşı davacı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B) Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
a) Tazminat miktarlarının az olup olmadığına ilişkin uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
18. Bilindiği üzere boşanma nedeni ile oluşan maddi ve manevi tazminat TMK'nın 174. maddesi ile “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
19. Maddi tazminat, kişinin malvarlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
20. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2. maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.
21. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında tüm dosya kapsamı ve delillere göre; erkeğin avukat olduğu, ailesine ait şirkette çalıştığı, anne ve babası ile birlikte oturduğu, kira giderinin bulunmadığı, buna karşılık kadının da muvazzaf asker olduğu ve lojmanda yaşadığı anlaşılmıştır. Kusur durumunun değerlendirilmesinde ise; tarafların 15.09.2012 tarihinde evlendikleri, yaklaşık bir yıl evli kaldıkları, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine karşı sert ve emredici tavırlarda bulunduğu, eşine sesini yükselttiği, hakaret ve küfür ettiği, eşini ters ilişkiye zorladığı, elde ettiği maaşı küçümsediği, son olayda eşine küfrederek evden kovduğu, buna karşılık kadının da eşi hakkında olumsuz söylemlerde bulunduğu, lüks ev ve eşya taleplerinde bulunduğu, karşılanmadığında ise küstüğü ve sorun hâline getirdiği, aşırı kıskanç davranışlar sergilediği, evin tertip ve düzenini sağlamadığı, evliliğin boşanma ile sonuçlanmasına erkeğin ağır kadının ise az kusurlu davranışlarıyla sebebiyet verdiği görülmüştür.
22. Hâl böyle olunca; tarafların ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecesi, paranın alım gücü, hakkaniyet ilkesi, tazminatların niteliği, ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat, kişilik haklarına yapılan saldırı, günün ekonomik koşulları dikkate alındığında kadın eş yararına hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının az olduğu, yerel mahkemece hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
23. O hâlde, maddi-manevi tazminat bakımından Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
b) Davacı-karşı davalı eş yararına TMK’nın 169. maddesi uyarınca tedbir nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasına ilişkin uyuşmazlığa gelince;
25. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 41. maddesi “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” hükmünü taşımaktadır.
26. Türk toplumunun temelini teşkil eden aile kurumunda, eşler arasında evlenme ile evlilik birliği kurulmuş olur. “Evlilik Hukuku” TMK’nın ikinci kitabı olan Aile Hukukunun birinci kısmında evlenme (TMK m. 118-160), boşanma (TMK m. 161-184), evliliğin genel hükümleri (TMK m. 185-201) ve son olarak eşler arasındaki mal rejimi olmak üzere dört bölüm hâlinde düzenlenmiştir.
27. Evlilik birliği hak ve yükümlülükler temeline dayalı olan bir hayat ortaklığı şeklinde tarif edilmekte olup, eşler evlilik birliği süresince eşit haklara sahip bulunurlar. Bunun doğal sonucu olarak eşlerden biri için hak olan diğer eş için yükümlülük oluşturur. Birliğin devamı süresince eşlerin birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülükleri diğer bir ifadeyle evliliğin temel normu TMK’nın 185. maddesi ile düzenleme altına alınmıştır.
28. Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesine göre, evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar. Aynı Kanun’un 186. maddesine göre de eşler oturacakları konutu birlikte seçmek, birliği beraberce yönetmek ve birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılmak zorundadırlar.
29. Görüldüğü üzere, TMK ile düzenleme altına alınan hükümler uyarınca eşler; varsa çocukları ile birlikte ortak konut kavramı ile açıklanan ve barınma amacı ile kullanmakta oldukları konut veya konutlarda birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak, yardımcı olmak ve birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunda oldukları gibi, evlilik birliğinin kurulması ile birbirlerine karşı; birlikte yaşama, oturacakları konutu seçme, birliği yönetme, kadının önceki soyadını kullanma, birliği temsil ve son olarak meslek veya iş seçimi konularında hak ve yükümlülüklere sahip olurlar ve sahip oldukları bu hak ve yükümlülükler birliğin sona erme anına kadar devam eder. İşte eşlerden birisi bu yükümlülüklerini ihmal eder veya kasten yerine getirmezse istek üzerine hâkim, olumsuzluğun ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.
30. Eşler arasında boşanma davası açılması hâlinde ise davaya bakan hâkim gerekli olan geçici önlemleri kendiliğinden almalıdır. Bu durum, TMK’nın “Geçici önlemler” başlıklı 169. maddesi ile “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Bu madde uyarınca alınacak önlemlerden “barınma” Kanun’un 186/1., “geçim” 185/3., “malların yönetimi” 215, 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267., “çocukların bakım ve korunması” 185/2. maddeleri ile düzenleme altına alınmıştır.
31. Bu düzenlemelere göre boşanma veya ayrılık davası hangi eş tarafından açılırsa açılsın hâkim dava tarihinden itibaren davanın devamı süresince istek olmasa bile Kanun’dan doğan alınması gerekli bu önlemlerin alınması için kendiliğinden harekete geçecektir. Zira evlilik birliğinin kurulması ile eşlerin birbirlerine karşı yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan tüm hak ve yükümlülükleri, boşanma davası açılması ile değil, birliğin sona erme anına kadar devam etmektedir. Dolayısıyla boşanma davası açılsa da eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılmak zorunlulukları doğal olarak devam ettiğinden hâkim; eşlerin ekonomik güçlerini, gelir ve giderlerini, mal varlıkları bulunup bulunmadığını varsa bunların değer ve gelirlerini araştırıp belirleyecek, çocukların hangi eş yanında olduğunu tespit edecek, bir eşin diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse ne miktar vereceğini, yine eşler ergin olmayan çocukların bakım, eğitim ve gözetimine birlikte özen göstermek zorunda olduklarından, çocuklar için de, çocuk yanında olmayan eşin, diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse miktarını saptamak zorundadır. Burada eşlerin her birinin “ekonomik gücü, mal varlığı ve geliri” diğer eşin yükümlülüğünü belirlemedeki bir ölçütten ibarettir. İşte boşanma veya ayrılık davasının açılma tarihinden, dava sonuçlanıncaya kadar devam edecek olan bu nafakaya tedbir nafakası denilmektedir. Boşanma kararının kesinleşmesi ile bu nafakalar koşulları var ise eş için yoksulluk, çocuk için ise iştirak nafakası olarak devam eder.
32. Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi; yasal gerekçesinde de açıklandığı üzere 743 sayılı Medeni Kanun’un 137. maddesinin sadeleştirilmiş şekli olup, herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Dolayısıyla evvelden beri uygulanan bu hükme göre hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan geçici önlemleri bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın kendiliğinden almakla yükümlüdür. Geçici bir önlem niteliğindeki talebe bağlı olmaksızın takdir edilen tedbir nafakası kural olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşinceye kadar hüküm altına alınır. Dolayısıyla, tedbir nafakası takdirine ilişkin kararın, davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarının dosyaya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir. Bu aşamada tarafların kusur durumu belirlenemeyeceğine göre verilecek kararda kusur durumu bir ölçü olarak alınamayacağı gibi, nihai kararla belirlenen kusur durumu da tedbir nafakasının kaldırılmasını ya da iadesini gerektirmez. Zira tarafların “kusur durumu” hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Dahası Kanun’da, tedbir nafakası yönünden tarafların kusurlu olup olmamaları bir unsur olarak yer almamaktadır. Bu nedenle, hâkimin kusur durumuna bakmaksızın davanın en başında bu geçici önlemi alması ve buna bağlı olarak da tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını tespit edip, uygun ve geçici nitelikte bir nafaka takdir etmesi bir zorunluluktur. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2011 tarihli ve 2011/2-533 E., 2011/670 K. sayılı kararı ile de benimsenmiştir.
33. Bu genel açıklamaların ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; tarafların bir yıl süre ile evli kaldıkları, süregelen anlaşmazlık neticesinde eşlerin ayrı yaşamaya başladıkları ve hükmün boşanma yönünden taraflarca istinaf kanun yoluna konu edilmeksizin kesinleştiği görülmektedir. Yapılan yargılamada dosyada mevcut ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağına göre kadının muvazzaf asker, erkeğin ise avukat olduğu anlaşılmaktadır. Boşanma davası açılmasıyla eşlerin birbirlerine karşı evlilik birliğinden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin devam ettiği hususu tartışmasız olduğuna göre; boşanma davasının açılmış olması nasıl ki eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyorsa, aynı şekilde birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunluluklarını da ortadan kaldırmamaktadır. Eşlerin açılan boşanma davası nedeniyle ayrı yaşamaları, tek başına yaşanmak zorunda kalan evin en azından elektrik, su, doğal gaz, aidat, iletişim, varsa kira vs. gibi zorunlu ortak “geçim” giderlerini sonlandırmamakta, aksine bu giderler devam etmektedir. İşte eşler, her ne kadar boşanma aşamasında da olsalar; kanundan doğan bu yükümlülükleri gereği devam eden zorunlu giderlere güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılmak zorundadırlar. Tarafların gelirinin bulunması TMK’nın 169. maddesine dayalı tedbir nafakası hükmedilmesine engel değildir. Böyle bir durumda, eşlerin elde ettikleri gelirler ancak diğer eşin birlik giderlerine katılmadaki oranını belirlemede bir ölçü olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
34. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Medeni Kanun’da yer alan kadın ve çocukların infak ve iaşesinin kocaya ait olduğuna ilişkin hükmün TMK ile değiştirilerek, eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda eşitlik ilkesinin kabul edildiği, dolayısıyla artık her iki eşin de giderlere katılmak zorunda olduğu, giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin güçlerinin esas alındığı, TMK hükümlerine göre eş yararına tedbir nafakasına hükmedilebilmesi için tarafların malî durumlarının bunu gerekli kılıp kılmadığına bakılması gerektiği, bu husus gözetildiğinde somut olayda kadın eş yararına tedbir nafakasına hükmedilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
35. O hâlde, tedbir nafakası yönünden de Hukuk Genel Kurulunca benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
I- A bendinde (§14-17) belirtilen gerekçelerle davalı-karşı davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan oy birliği ile REDDİNE,
II- B (a) bendinde (§18-24) belirtilen gerekçelerle davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı oy birliği ile BOZULMASINA,
III- B (b) bendinde (§25-36) belirtilen gerekçelerle davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı oy çokluğu ile BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 07.06.2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 169. madde gereğince boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, eşlerin barınmasına geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve yönetimine ilişkin geçici önlemleri resen alır. Bu hüküm boşanma davası açıldıktan sonra istenen tedbir nafakasının hukukî dayanağının oluşturmaktadır.
Maddede sözü edilen eşlerin barınmasına ilişkin hüküm TMK 186/1, eşlerin geçimine ilişkin hüküm TMK 186/3, çocukların bakım ve korunmasına ilişkin hüküm ise TMK 185/2. madde hükmüdür.
Boşanma davası açıldıktan sonra istenen tedbir nafakasının dayanağı olan TMK 169/1 madde hükmünün içeriği ile öncesinde yürürlükte olan Medeni Kanunu'ndaki karşılığı olan 137. madde ile benzer olup sadeleştirilmek suretiyle önceki hüküm aynen korunmuştur. Buna karşılık geçici önlemlere konu olan TMK 186. madde hükmü ile Medeni Kanundaki karşılığı olan 152. madde hükümleri arasında önemli içerik farklılığı bulunduğundan bu durum TMK 169. madde kapsamında eş yararına hükmedilecek tedbir nafakasının kapsam ve koşullarını değiştirmiştir.
743 sayılı Medeni Kanun 152. maddede kocanın birliğin reisi olduğu, evin seçimi kadının ve çocukların uygun şekilde iaşesinin kendisine ait olduğu düzenlenmiş iken TMK 186. maddede eşlerin; oturacakları konutu birlikte seçecekleri, birliği beraberce yönetecekleri ve birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılacakları hükme bağlanmıştır.
Evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda TMK 186. maddede yapılan bu önemli değişiklikle ilgili olarak madde gerekçesinde; eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda da eşitlik ilkesinin öngörüldüğü, kadın ve çocukların infak ve iaşesinin kocaya ait olduğuna ilişkin hükmün, İsviçre Medeni Kanunu'nun 163'üncü maddesine paralel bir şekilde değiştirildiği, her iki eşin de bu giderlere katılmak zorunda olduğunun kabul edildiği, giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin güçlerinin esas alındığı bu katılmanın eşlerin emeklerini ya da malvarlıklarını ortaya koyması şeklinde öngörüldüğü, böylece bir meslek ya da sanat sahibi olmamasına rağmen, kendi emeğini evlilik birliğine harcayan eşin de katkısının maddî katkı şeklinde değerlendirildiği belirtilmiştir.
Medeni Kanun 152. madde hükmünün sonucu olarak koca eş ve çocukların geçimini sağlamak zorunda olduğundan, 162. madde hükmüne göre boşanma davası açılmakla ayrı yaşamaya hak kazanan kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesi mümkün ve gerekli iken TMK hükümlerine göre kadın yararına tedbir nafakası hükmedilebilmesi için tarafların malî durumlarının bunu gerekli kılıp kılmadığına bakılmalıdır. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında katılacağından gücü diğer eşe göre çok daha iyi olan eş yararına talep eden eş kadın olsa dahi tedbir nafakasına hükmedilmemesi mümkündür.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; tarafların malî ve sosyal durumlarına ilişkin dosya kapsamında yapılan araştırmalara göre avukat olarak çalışan kocanın malî durumu subay olarak çalışan kadının malî durumuna göre çok daha üst seviyededir. Tedbir nafakasına hükmedilirken tarafların gelir durumu ve buna bağlı olarak birlikte yaşam sırasında elde edilen yaşam standardı da gözetilmelidir. Kadın subay olarak çalışmakta ve maaş almakta ise de birlikte yaşam sırasında elde edilebilen düzeyde yaşam standardı sağlar bir gelir elde etmediği açıktır. Bu nedenle kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilmesi koşulları bulunduğu hâlde bu talebin reddedilmesi doğru olmadığı için direnme hükmünün bozulması gerekmektedir.
Tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği konusunda esasen değerli çoğunluk ile aramızda görüş farklılığı yok ise de bunun gerekçesi bakımından farklılık doğmuştur. Değerli çoğunluk görüşü olarak kadının gelir durumu erkeğin gelir durumuna göre daha düşük olmasa bile bu nafakanın talep edilmesi hâlinde niteliği gereği hükmedilmesinin zorunlu olduğu görüşü benimsenmiş iken karşı oy görüşü ise yukarıda da açıklandığı üzere böyle bir zorunluluk olmadığı tarafların malî durumları gözetilmek suretiyle bu nafakaya hükmedilip hükmedilmeyeceğinin belirlenmesi yönündedir.
Tazminatla ilgili olarak bozma yönünde ve tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği için bozma yönünde oluşan görüşüne katılmakta isek de tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiğine ilişkin bozmanın gerekçesi yönünden değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Adem ALBAYRAK Dr. Şanver KELEŞ Fatma Feyza ŞAHİN
Birinci Başkanvekili Üye Üye
Battal YILMAZ Zeki GÖZÜTOK
Üye Üye
TARAFLARIN KUSUR DURUMU HİÇBİR ŞEKİLDE TEDBİR NAFAKASININ TAKDİRİNE ETKİLİ BİR UNSUR DEĞİLDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/2-322
KARAR NO : 2022/851
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 11/12/2019
NUMARASI : 2019/2074 -2019/2010
DAVACI-KARŞI DAVALI : G.D. vekili Av. N.H.
DAVALI-KARŞI DAVACI : A.H.D. vekili Av. O.A.G.
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı-karşı davalı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili 02.08.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 15.09.2012 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, evlendikten kısa süre sonra davalının tavırlarının değiştiğini, dengesiz davranışlar sergilediğini, öfke nöbetleri geçirdiğini, yedi yıldır psikolojik tedavi gördüğünü, evlilik öncesinde davacıdan bu durumun gizlendiğini, davalının anne ve babasının güdümünden hiç bir zaman çıkamadığını, aile olmanın sorumluluğunu üstlenemediğini, eşini her fırsatta aşağıladığını, hakaret ve küfür ettiğini, ilgisiz olduğunu, sürekli yalan söylediğini, son olarak ortak konuttaki eşyaları alarak evi boşalttığını ileri sürerek tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 162 ve 166. maddeleri uyarınca boşanmalarına karar verilmesine, davacı yararına 10.000 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 500.000 TL maddi, 500.000 TL manevi tazminat ödenmesine, ayrıca davacının evlilik hazırlıkları nedeniyle uğramış olduğu zarardan dolayı 17.000 TL ve düğünde takılan ziynet eşyaları nedeniyle de 100.000 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı vekili 17.09.2013 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının aşırı düzeyde maddi taleplerde bulunduğunu, istekleri yerine gelmediği takdirde cinsel birlikteliği reddetme ve küsme davranışları sergilediğini, bu davranışları nedeniyle eşinde “babasının parası için evlendiği” kanaati uyandırdığını, bu durumun davalıda değersizlik duygusu yarattığını, davacının birliğin ortak giderlerine katılmadığını, buna gerekçe olarak “sana vücudumu veriyorum başka ne yapayım” şeklinde açıklamada bulunduğunu, eşini sürekli eski erkek arkadaşıyla kıyasladığını ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul Anadolu 4. Aile Mahkemesinin 11.10.2016 tarihli ve 2014/46 E., 2016/772 K. sayılı kararı ile; tarafların karşılıklı şekilde birbirlerine özensiz davrandığı, bu nedenle birliğin temelinden sarsıldığı, evliliğin bu hâle gelmesinde eşlerin eşit kusurları oldukları gerekçesiyle her iki davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 1.500 TL tedbir nafakası ödenmesine, düzenli ve sabit geliri olması nedeniyle yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince istinaf isteminde bulunulmuştur.
8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 26.04.2018 tarihli ve 2017/2455 E., 2018/566 K. sayılı kararı ile; kadın eşin kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminat taleplerine ilişkin istinaf talebinin kabulü ile; tarafların 15.09.2012 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, erkeğin eşine karşı sert ve emredici tavırda bulunduğu, eşine sesini yükselterek “salak salak konuşma, sen ne anlarsın, siktir git lan, senle konuşmak istemiyorum, ananın .... kadar yolun var” şeklinde hakaret ve küfür ettiği, “bu evden taşınmazsan sonuçlarına katlanırsın” dediği, eşinin okuduğu kitabı elinden alıp yere atarak “bunlarla uğraşacağına, kalk bana kahve yap lan” diye bağırdığı, eşini ters ilişkide bulunmaya zorladığı, mesaiden geç geldiği zamanlarda “üç kuruş para alıyorsun, ben sana çalışma demiyor muyum” diyerek kızdığı, eşine vurmaya teşebbüs ettiği, son olarak küfrederek eşini evden kovduğu, buna karşılık kadının da eşi hakkında “Ali ile yatmaya dahi alışamadığını...mutlu olamadığını...” söylediği, lüks ev ve eşya taleplerinde bulunduğu, karşılanmadığında ise küstüğü ve sorun hâline getirdiği, eşine “eski sevgilim çok daha cömertti” dediği, aşırı kıskanç davranışlarda bulunduğu, evin tertip ve düzenini sağlamadığı, dolayısıyla boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin ağır kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle kadın yararına 35.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine, erkek eşin de kadın yararına hükmedilen tedbir nafakasına yönelik istinaf talebinin “kadının Türk Silahlı Kuvvetlerinde Muvazzaf Subay olarak görev yaptığı” gerekçesiyle kabulü ile buna ilişkin hükmün kaldırılmasına, tarafların sair istinaf itirazlarının ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraflarca temyiz isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.09.2019 tarihli ve 2019/588 E., 2019/8488 K. sayılı kararı ile;
“… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı erkeğin tüm, davacı-karşı davalı kadının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2 -Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.
3- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince, gerekli olan özellikle eşlerin barınmasına (TMK m. 186/1), geçimine (TMK m. 185/3), malların yönetimine (TMK m. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK m. 185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re'sen) almak zorundadır (TMK m. 169). O halde; tarafların gerçekleşen ekonomik ve sosyal durumlarına göre; ilk derece mahkemesinin 13/05/2014 tarihli oturumunun 4 nolu ara kararı uyarınca hükümle birlikte TMK 169. maddesi gereğince kadın yararına dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere hükmetmiş olduğu aylık 1.500 TL tedbir nafakasının, bölge adliye mahkemesince yapılan yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı olduğu şekilde, kaldırılmasına ve kadının tedbir nafakası talebinin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir,....” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 11.12.2019 tarihli ve 2019/2074 E., 2019/2010 K. sayılı kararı ile; tarafların 15.09.2012 tarihinde evlendikleri, 02.08.2013 tarihinde ise boşanma davası açıldığı, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğu, buna ilişkin tespit edilen kusur belirlemesinin Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, hâl böyle olunca kadının az da olsa kusurunun bulunması gerekçesiyle kadın yararına hükmedilen tazminat miktarlarının Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve devamı maddeleri dikkate alındığında tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, paranın alım gücüne, ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamı uyarınca uygun olduğu, ayrıca TMK ile eşler arasında birlik giderlerine katılma konusunda eşitlik ilkesinin öngörüldüğü, somut olayda kadının Türk Silahlı Kuvvetlerinde Muvazzaf Subay olarak görev yaptığı, düzenli ve sabit bir gelirinin bulunduğu ve tarafların ekonomik durumların birbirine denk olduğu gözetildiğine tedbir nafakasına hükmedilmesinin yasaya aykırılık teşkil edeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı yasal süresi içinde taraflarca temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda;
1- Tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile TMK’nın 174. maddesinde yazılı tazminatların niteliği de gözetildiğinde davacı-karşı davalı eş yararına takdir edilen tazminat miktarlarının az olup olmadığı,
2- Davacı-karşı davalı eş yararına TMK’nın 169. maddesi uyarınca tedbir nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemece direnme kararı öncesinde verilen kararın taraflarca temyiz edildiği, Özel Dairece davalı-karşı davacı erkek vekilinin temyiz itirazları reddedilerek bozma kararı verildiği, direnme kararının ise yeniden taraf vekilleri tarafından temyiz edildiği dikkate alındığında, direnme öncesi verilen kararı temyiz eden ve temyiz itirazları reddedilen davalı-karşı davacı vekilinin direnme kararını temyizinde hukukî yararının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
15. Bilindiği üzere hukukî yarar, dava şartı olduğundan temyiz incelemesi yapılabilmesi için de gerekli bir şarttır.
16. Mahkeme kararını temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyizde hukukî yararı bulunmamaktadır.
17. O hâlde davalı-karşı davacı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B) Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
a) Tazminat miktarlarının az olup olmadığına ilişkin uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
18. Bilindiği üzere boşanma nedeni ile oluşan maddi ve manevi tazminat TMK'nın 174. maddesi ile “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
19. Maddi tazminat, kişinin malvarlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
20. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2. maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.
21. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında tüm dosya kapsamı ve delillere göre; erkeğin avukat olduğu, ailesine ait şirkette çalıştığı, anne ve babası ile birlikte oturduğu, kira giderinin bulunmadığı, buna karşılık kadının da muvazzaf asker olduğu ve lojmanda yaşadığı anlaşılmıştır. Kusur durumunun değerlendirilmesinde ise; tarafların 15.09.2012 tarihinde evlendikleri, yaklaşık bir yıl evli kaldıkları, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine karşı sert ve emredici tavırlarda bulunduğu, eşine sesini yükselttiği, hakaret ve küfür ettiği, eşini ters ilişkiye zorladığı, elde ettiği maaşı küçümsediği, son olayda eşine küfrederek evden kovduğu, buna karşılık kadının da eşi hakkında olumsuz söylemlerde bulunduğu, lüks ev ve eşya taleplerinde bulunduğu, karşılanmadığında ise küstüğü ve sorun hâline getirdiği, aşırı kıskanç davranışlar sergilediği, evin tertip ve düzenini sağlamadığı, evliliğin boşanma ile sonuçlanmasına erkeğin ağır kadının ise az kusurlu davranışlarıyla sebebiyet verdiği görülmüştür.
22. Hâl böyle olunca; tarafların ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecesi, paranın alım gücü, hakkaniyet ilkesi, tazminatların niteliği, ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat, kişilik haklarına yapılan saldırı, günün ekonomik koşulları dikkate alındığında kadın eş yararına hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının az olduğu, yerel mahkemece hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
23. O hâlde, maddi-manevi tazminat bakımından Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
b) Davacı-karşı davalı eş yararına TMK’nın 169. maddesi uyarınca tedbir nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasına ilişkin uyuşmazlığa gelince;
25. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 41. maddesi “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” hükmünü taşımaktadır.
26. Türk toplumunun temelini teşkil eden aile kurumunda, eşler arasında evlenme ile evlilik birliği kurulmuş olur. “Evlilik Hukuku” TMK’nın ikinci kitabı olan Aile Hukukunun birinci kısmında evlenme (TMK m. 118-160), boşanma (TMK m. 161-184), evliliğin genel hükümleri (TMK m. 185-201) ve son olarak eşler arasındaki mal rejimi olmak üzere dört bölüm hâlinde düzenlenmiştir.
27. Evlilik birliği hak ve yükümlülükler temeline dayalı olan bir hayat ortaklığı şeklinde tarif edilmekte olup, eşler evlilik birliği süresince eşit haklara sahip bulunurlar. Bunun doğal sonucu olarak eşlerden biri için hak olan diğer eş için yükümlülük oluşturur. Birliğin devamı süresince eşlerin birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülükleri diğer bir ifadeyle evliliğin temel normu TMK’nın 185. maddesi ile düzenleme altına alınmıştır.
28. Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesine göre, evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar. Aynı Kanun’un 186. maddesine göre de eşler oturacakları konutu birlikte seçmek, birliği beraberce yönetmek ve birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılmak zorundadırlar.
29. Görüldüğü üzere, TMK ile düzenleme altına alınan hükümler uyarınca eşler; varsa çocukları ile birlikte ortak konut kavramı ile açıklanan ve barınma amacı ile kullanmakta oldukları konut veya konutlarda birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak, yardımcı olmak ve birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunda oldukları gibi, evlilik birliğinin kurulması ile birbirlerine karşı; birlikte yaşama, oturacakları konutu seçme, birliği yönetme, kadının önceki soyadını kullanma, birliği temsil ve son olarak meslek veya iş seçimi konularında hak ve yükümlülüklere sahip olurlar ve sahip oldukları bu hak ve yükümlülükler birliğin sona erme anına kadar devam eder. İşte eşlerden birisi bu yükümlülüklerini ihmal eder veya kasten yerine getirmezse istek üzerine hâkim, olumsuzluğun ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.
30. Eşler arasında boşanma davası açılması hâlinde ise davaya bakan hâkim gerekli olan geçici önlemleri kendiliğinden almalıdır. Bu durum, TMK’nın “Geçici önlemler” başlıklı 169. maddesi ile “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Bu madde uyarınca alınacak önlemlerden “barınma” Kanun’un 186/1., “geçim” 185/3., “malların yönetimi” 215, 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267., “çocukların bakım ve korunması” 185/2. maddeleri ile düzenleme altına alınmıştır.
31. Bu düzenlemelere göre boşanma veya ayrılık davası hangi eş tarafından açılırsa açılsın hâkim dava tarihinden itibaren davanın devamı süresince istek olmasa bile Kanun’dan doğan alınması gerekli bu önlemlerin alınması için kendiliğinden harekete geçecektir. Zira evlilik birliğinin kurulması ile eşlerin birbirlerine karşı yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan tüm hak ve yükümlülükleri, boşanma davası açılması ile değil, birliğin sona erme anına kadar devam etmektedir. Dolayısıyla boşanma davası açılsa da eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılmak zorunlulukları doğal olarak devam ettiğinden hâkim; eşlerin ekonomik güçlerini, gelir ve giderlerini, mal varlıkları bulunup bulunmadığını varsa bunların değer ve gelirlerini araştırıp belirleyecek, çocukların hangi eş yanında olduğunu tespit edecek, bir eşin diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse ne miktar vereceğini, yine eşler ergin olmayan çocukların bakım, eğitim ve gözetimine birlikte özen göstermek zorunda olduklarından, çocuklar için de, çocuk yanında olmayan eşin, diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse miktarını saptamak zorundadır. Burada eşlerin her birinin “ekonomik gücü, mal varlığı ve geliri” diğer eşin yükümlülüğünü belirlemedeki bir ölçütten ibarettir. İşte boşanma veya ayrılık davasının açılma tarihinden, dava sonuçlanıncaya kadar devam edecek olan bu nafakaya tedbir nafakası denilmektedir. Boşanma kararının kesinleşmesi ile bu nafakalar koşulları var ise eş için yoksulluk, çocuk için ise iştirak nafakası olarak devam eder.
32. Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi; yasal gerekçesinde de açıklandığı üzere 743 sayılı Medeni Kanun’un 137. maddesinin sadeleştirilmiş şekli olup, herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Dolayısıyla evvelden beri uygulanan bu hükme göre hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan geçici önlemleri bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın kendiliğinden almakla yükümlüdür. Geçici bir önlem niteliğindeki talebe bağlı olmaksızın takdir edilen tedbir nafakası kural olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşinceye kadar hüküm altına alınır. Dolayısıyla, tedbir nafakası takdirine ilişkin kararın, davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarının dosyaya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir. Bu aşamada tarafların kusur durumu belirlenemeyeceğine göre verilecek kararda kusur durumu bir ölçü olarak alınamayacağı gibi, nihai kararla belirlenen kusur durumu da tedbir nafakasının kaldırılmasını ya da iadesini gerektirmez. Zira tarafların “kusur durumu” hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Dahası Kanun’da, tedbir nafakası yönünden tarafların kusurlu olup olmamaları bir unsur olarak yer almamaktadır. Bu nedenle, hâkimin kusur durumuna bakmaksızın davanın en başında bu geçici önlemi alması ve buna bağlı olarak da tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını tespit edip, uygun ve geçici nitelikte bir nafaka takdir etmesi bir zorunluluktur. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2011 tarihli ve 2011/2-533 E., 2011/670 K. sayılı kararı ile de benimsenmiştir.
33. Bu genel açıklamaların ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; tarafların bir yıl süre ile evli kaldıkları, süregelen anlaşmazlık neticesinde eşlerin ayrı yaşamaya başladıkları ve hükmün boşanma yönünden taraflarca istinaf kanun yoluna konu edilmeksizin kesinleştiği görülmektedir. Yapılan yargılamada dosyada mevcut ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağına göre kadının muvazzaf asker, erkeğin ise avukat olduğu anlaşılmaktadır. Boşanma davası açılmasıyla eşlerin birbirlerine karşı evlilik birliğinden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin devam ettiği hususu tartışmasız olduğuna göre; boşanma davasının açılmış olması nasıl ki eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyorsa, aynı şekilde birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunluluklarını da ortadan kaldırmamaktadır. Eşlerin açılan boşanma davası nedeniyle ayrı yaşamaları, tek başına yaşanmak zorunda kalan evin en azından elektrik, su, doğal gaz, aidat, iletişim, varsa kira vs. gibi zorunlu ortak “geçim” giderlerini sonlandırmamakta, aksine bu giderler devam etmektedir. İşte eşler, her ne kadar boşanma aşamasında da olsalar; kanundan doğan bu yükümlülükleri gereği devam eden zorunlu giderlere güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılmak zorundadırlar. Tarafların gelirinin bulunması TMK’nın 169. maddesine dayalı tedbir nafakası hükmedilmesine engel değildir. Böyle bir durumda, eşlerin elde ettikleri gelirler ancak diğer eşin birlik giderlerine katılmadaki oranını belirlemede bir ölçü olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
34. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Medeni Kanun’da yer alan kadın ve çocukların infak ve iaşesinin kocaya ait olduğuna ilişkin hükmün TMK ile değiştirilerek, eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda eşitlik ilkesinin kabul edildiği, dolayısıyla artık her iki eşin de giderlere katılmak zorunda olduğu, giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin güçlerinin esas alındığı, TMK hükümlerine göre eş yararına tedbir nafakasına hükmedilebilmesi için tarafların malî durumlarının bunu gerekli kılıp kılmadığına bakılması gerektiği, bu husus gözetildiğinde somut olayda kadın eş yararına tedbir nafakasına hükmedilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
35. O hâlde, tedbir nafakası yönünden de Hukuk Genel Kurulunca benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
I- A bendinde (§14-17) belirtilen gerekçelerle davalı-karşı davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan oy birliği ile REDDİNE,
II- B (a) bendinde (§18-24) belirtilen gerekçelerle davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı oy birliği ile BOZULMASINA,
III- B (b) bendinde (§25-36) belirtilen gerekçelerle davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı oy çokluğu ile BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 07.06.2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 169. madde gereğince boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, eşlerin barınmasına geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve yönetimine ilişkin geçici önlemleri resen alır. Bu hüküm boşanma davası açıldıktan sonra istenen tedbir nafakasının hukukî dayanağının oluşturmaktadır.
Maddede sözü edilen eşlerin barınmasına ilişkin hüküm TMK 186/1, eşlerin geçimine ilişkin hüküm TMK 186/3, çocukların bakım ve korunmasına ilişkin hüküm ise TMK 185/2. madde hükmüdür.
Boşanma davası açıldıktan sonra istenen tedbir nafakasının dayanağı olan TMK 169/1 madde hükmünün içeriği ile öncesinde yürürlükte olan Medeni Kanunu'ndaki karşılığı olan 137. madde ile benzer olup sadeleştirilmek suretiyle önceki hüküm aynen korunmuştur. Buna karşılık geçici önlemlere konu olan TMK 186. madde hükmü ile Medeni Kanundaki karşılığı olan 152. madde hükümleri arasında önemli içerik farklılığı bulunduğundan bu durum TMK 169. madde kapsamında eş yararına hükmedilecek tedbir nafakasının kapsam ve koşullarını değiştirmiştir.
743 sayılı Medeni Kanun 152. maddede kocanın birliğin reisi olduğu, evin seçimi kadının ve çocukların uygun şekilde iaşesinin kendisine ait olduğu düzenlenmiş iken TMK 186. maddede eşlerin; oturacakları konutu birlikte seçecekleri, birliği beraberce yönetecekleri ve birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılacakları hükme bağlanmıştır.
Evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda TMK 186. maddede yapılan bu önemli değişiklikle ilgili olarak madde gerekçesinde; eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda da eşitlik ilkesinin öngörüldüğü, kadın ve çocukların infak ve iaşesinin kocaya ait olduğuna ilişkin hükmün, İsviçre Medeni Kanunu'nun 163'üncü maddesine paralel bir şekilde değiştirildiği, her iki eşin de bu giderlere katılmak zorunda olduğunun kabul edildiği, giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin güçlerinin esas alındığı bu katılmanın eşlerin emeklerini ya da malvarlıklarını ortaya koyması şeklinde öngörüldüğü, böylece bir meslek ya da sanat sahibi olmamasına rağmen, kendi emeğini evlilik birliğine harcayan eşin de katkısının maddî katkı şeklinde değerlendirildiği belirtilmiştir.
Medeni Kanun 152. madde hükmünün sonucu olarak koca eş ve çocukların geçimini sağlamak zorunda olduğundan, 162. madde hükmüne göre boşanma davası açılmakla ayrı yaşamaya hak kazanan kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesi mümkün ve gerekli iken TMK hükümlerine göre kadın yararına tedbir nafakası hükmedilebilmesi için tarafların malî durumlarının bunu gerekli kılıp kılmadığına bakılmalıdır. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında katılacağından gücü diğer eşe göre çok daha iyi olan eş yararına talep eden eş kadın olsa dahi tedbir nafakasına hükmedilmemesi mümkündür.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; tarafların malî ve sosyal durumlarına ilişkin dosya kapsamında yapılan araştırmalara göre avukat olarak çalışan kocanın malî durumu subay olarak çalışan kadının malî durumuna göre çok daha üst seviyededir. Tedbir nafakasına hükmedilirken tarafların gelir durumu ve buna bağlı olarak birlikte yaşam sırasında elde edilen yaşam standardı da gözetilmelidir. Kadın subay olarak çalışmakta ve maaş almakta ise de birlikte yaşam sırasında elde edilebilen düzeyde yaşam standardı sağlar bir gelir elde etmediği açıktır. Bu nedenle kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilmesi koşulları bulunduğu hâlde bu talebin reddedilmesi doğru olmadığı için direnme hükmünün bozulması gerekmektedir.
Tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği konusunda esasen değerli çoğunluk ile aramızda görüş farklılığı yok ise de bunun gerekçesi bakımından farklılık doğmuştur. Değerli çoğunluk görüşü olarak kadının gelir durumu erkeğin gelir durumuna göre daha düşük olmasa bile bu nafakanın talep edilmesi hâlinde niteliği gereği hükmedilmesinin zorunlu olduğu görüşü benimsenmiş iken karşı oy görüşü ise yukarıda da açıklandığı üzere böyle bir zorunluluk olmadığı tarafların malî durumları gözetilmek suretiyle bu nafakaya hükmedilip hükmedilmeyeceğinin belirlenmesi yönündedir.
Tazminatla ilgili olarak bozma yönünde ve tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği için bozma yönünde oluşan görüşüne katılmakta isek de tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiğine ilişkin bozmanın gerekçesi yönünden değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Adem ALBAYRAK Dr. Şanver KELEŞ Fatma Feyza ŞAHİN
Birinci Başkanvekili Üye Üye
Battal YILMAZ Zeki GÖZÜTOK
Üye Üye