KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

TAŞINMAZIN BAŞTAN BERİ TESCİL HARİCİ BIRAKILAN KISIMDA KALDIĞI BELİRLENDİĞİ TAKTİRDE HASIMDAKİ BU EKSİKLİĞİN HAKLI BİR YANILMA OLARAK KABUL EDİLMESİ GEREKİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/8-1003
Karar No       : 2025/34

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 02.05.2023
SAYISI                          : 2023/676 E., 2023/730 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 01.12.2022 tarihli ve 2021/15497 Esas,
                                        2022/9705 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tescil ve 2859 sayılı Kanun kapsamında yapılan yenileme kadastrosunun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın bir kısım davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmasına, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; Kars ili, Merkez Kümbetli (Ladıkars) Köyünde bulunan dava konusu taşınmazın bir kısmının nizasız, fasılasız ve malik sıfatıyla müvekkili tarafından 60 yıl süreyle kullanıldığını, ancak uygulama kadastrosu sırasında hatalı işlem ve ölçüm sonucunda müvekkili tarafından kullanılan ve üzerinde bir kısım muhtesat bulunan kısmın (eski 3114 parsel) yeni 184 ada 6 parsel sayılı taşınmaz içerisine dâhil edilerek davalıların miras bırakanı adına tescil edildiğini, yapılan işlemin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek tespitin ve 184 ada 6 parsel sayılı taşınmazda müvekkiline ait kısmın tapusunun iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekilleri; 184 ada 6 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ev ve müştemilatların tamamının miras bırakana ait olduğunu, taşınmazın bir kısmının davacı tarafından kullanıldığını iddia edilmiş ise de bu kullanım malik sıfatıyla olmadığını, yapılan kadastro çalışmalarında herhangi bir sorun bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 12.06.2018 tarihli ve 2018/20 Esas, 2018/347 Karar sayılı kararı ile; Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı uyarınca yapılan araştırma sonucunda, iddianın bilirkişi rapor ve krokisinde (B) harfi ile gösterilen kısım bakımından ispat edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 25.04.2018 tanzim tarihli raporda belirtilen (B) numaralı alanın tamamının ifraz edilerek, bu alan içerisinde bulunan samanlık, tek katlı konut, garaj olan taşınmazların davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı bir kısım davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

2. Bölge Adliye Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2018/1302 Esas, 2021/926 Karar sayılı kararı ile; davanın uygulama kadastrosuna itiraz niteliğinde olduğu, bu tür davaların aleyhine uygulama yapılan malik ya da malikler tarafından lehine uygulama yapılan malik ya da maliklere karşı açılması gerektiği, zilyedin uygulama kadastrosuna itiraz davası açma hakkı bulunmadığı, TMK'nın 713/1. maddesine göre tescil harici yerlerde kazanımı sağlayan zilyetlik koşullarının oluşması durumunda zilyedin dava hakkı ve hukuki yararının bulunduğu kabul edilse bile davacı ve davalıların dava konusu yerdeki kullanımlarının eski 3114 sayılı parselin 1999 yılında Hazineden satın alındıktan sonra başladığı, davacının zilyetliğinin dava tarihine kadar 20 yılı doldurmadığı, dolayısıyla davacının zilyetlikle edinme koşulları oluşmadığından aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, ilk derece mahkemesi tarafından davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle davalılar vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... Bölge Adliye Mahkemesince, davacı Veli E.’in TMK'nin 713/1. maddesi uyarınca 20 yıllık zilyetlik süresini doldurmadığı, ayrıca uygulama kadastrosuna itiraz davalarının aleyhine düzenleme yapılan tapu maliki tarafından açılması gerektiği, davacının tapu kayıt maliki olmadığı gerekçeleriyle, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, aktif dava ehliyeti bulunmaması sebebiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak varılan sonuç dosya kapsamına ve yasal düzenlemelere uygun bulunmamaktadır.

Davacı, yenileme kadastrosu ile eski 3114 parsel, yeni 184 ada 6 parsel sayılı taşınmazın doğu sınırında bulunan yola komşu olan bölümün kendi zilyetliğinde bulunduğunu; ancak yenileme kadastrosu sonucunda, kendi mülkiyetinde olan bu taşınmaz bölümünün eski 3114 parsel, yeni 184 ada 6 parsel sayılı taşınmaza ilave edildiğini ileri sürmüştür. İddianın ileri sürülüş biçimine göre dava; kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tescil ve 2859 sayılı Yasa kapsamında yapılan yenileme kadastrosunun iptaline ilişkindir.

Dosyada bulunan ve fen bilirkişisi Zeynep Gezer tarafından düzenlenen 14.6.2016 tarihli rapor içeriğine göre yenileme kadastrosunun hatalı yapıldığı, davalı taşınmaz bölümünün 1959 tarihinde yapılan tesis kadastrosunda yol fazlası olarak tescil harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. Yargıtay tarafından yeterli görülen iş bu bilirkişi raporu ile 25.4.2018 tarihli fen bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde, İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan raporda (B) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümünün tesis kadastrosu sırasında eski 3114 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kalmadığı anlaşılmaktadır.

Dava; yalnızca yenileme kadastrosuna itiraz niteliğinde olmayıp, davacı aynı zamanda kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine de dayandığına, tesis kadastrosunda dava konusu taşınmaz bölümü hakkında kadastro tutanağı düzenlenmeyip yol fazlası olarak tescil harici bırakıldığı anlaşıldığına göre, 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesi uygulanamayacaktır. Açıklanan bu durum karşısında dava, tapusuz taşınmazın tescili niteliğinde olup davacının taraf sıfatı bulunmaktadır. Mahkemece 3402 sayılı Kanun'un 14, 17 ve TMK’nın 713/1-3. maddeleri nazara alınarak öncelikle davacıya, davasını Hazine ve ilgili kamu tüzel kişilerine yöneltmesi için süre ve imkan tanınmalı, bu yolla taraf teşkilinin sağlanması halinde, taraflara savunma ve delilleri sorulmalı, bildirdikleri takdirde delilleri toplanmalı ve bundan sonra tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...'' gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, müvekkilinin taraf sıfatı ve dava ehliyetinin bulunduğunu, dava konusu edilen taşınmazın Hazine adına kayıtlı bir taşınmaz olmadığını, direnme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, zilyetlik başlangıç tarihinin 1999 yılından çok öncesine ait olduğunun bilirkişi raporu ve tanık beyanlarıyla ispat edildiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın konusunun tapusuz taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tescil talebi olup olmadığı ve bu kapsamda davacının taraf sıfatının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 713. maddesi,

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12, 14, 16 ve 17. maddeleri

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin kısaca açıklanmasında yarar vardır.

2. 4721 sayılı Kanun’un 997. maddesine göre tapu sicili, tapu kütüğü ve kat mülkiyeti kütüğü ile bunları tamamlayan yevmiye defteri ve belgeler ile planlardan oluşur. Keza aynı Kanun’un 1003. maddesine göre, bir taşınmazın kütüğe kaydı ve belirlenmesinde resmi bir ölçüme dayanan plan esas alınır. Planların, mülkiyet hakkı açısından taşıdığı bu önem nedeniyle yasalarımızda, tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesinde, kayıtlar bir plana ve haritaya bağlanmış ise bunlara değer verilmesi gerektiği benimsenmiştir. Ancak bu kabulün gerçekle örtüşebilmesi için harita ve planların doğruluk derecelerinin yüksek, zemini tam yansıtır ve her zaman uygulanabilir nitelikte olması zorunludur. Harita ve planların bu özellikleri taşıyabilmesi ancak yüksek güvenilirlik taşıyan kadastro işlemleriyle mümkündür. Bu noktada, kadastro çalışmalarının bir amacı da tapu sicilinin gerektirdiği yüksek güvenirlikli haritaları oluşturmak ve bu suretle mülkiyet hakkını korumaktır.

3. Bununla birlikte, ülkemizde çeşitli dönemlerdeki teknik verilere göre oluşturulan kadastral haritaların bir kısmının zemindeki gerçekliği tam olarak yansıtmaması büyük bir sorun hâline gelmiş, bir kısmında sınırlandırma, ölçü, çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan hatalar söz konusu olduğu için bu haritalar uygulama niteliğini kaybetmiş veya yetersiz kalmıştır. Bu sebeple zemindeki sınırları gerçeğe uygun göstermediği tespit edilen kadastro haritalarının tekrar düzenlenmesi ve tapu sicilinde gerekli düzeltmelerin yapılması ihtiyacı doğmuştur. Ancak 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22. maddesinde evvelce tespit, tescil ve sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerde yeniden kadastro yapılamayacağı ve ikinci kadastronun tüm sonuçlarıyla hükümsüz sayılacağı öngörüldüğünden, tapulama ve kadastro görmüş yerlerde sınırlandırma hataları ile ölçü, çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan hataları gidermek suretiyle taşınmazların plan ve pafta haritalarını yenilemek için 23.06.1983 tarihli ve 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanun kabul edilmiş ve bu Kanun uyarınca yenileme çalışmalarına başlanılmıştır.

4. Bahsi geçen 2859 Sayılı Kanun'un “Yenileme” başlıklı 1. maddesi “Teknik nedenlerle yetersiz kalan, uygulama niteliğini kaybeden veya eksikliği görülen ve enaz bir mevkii yada ada biriminde zemindeki sınırları gerçeğe uygun şekilde göstermediği tespit edilen tapulama ve kadastro paftaları bu kanun hükümlerine göre Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün teklifi ve ilgili bakanın onayı ile yenilenir. Buna göre tapu sicilinde gerekli düzeltmeler yapılır” hükmünü taşımaktadır.

5. 2859 sayılı Kanun’un ihtiyaca cevap vermemesi üzerine, 22.02.2005 tarihli ve 5304 sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22. maddesinde yapılarak (a) ve (b) bentleri eklenmiş ve bu madde uyarınca 29.11.2006 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Kadastro Güncelleme Yönetmeliği kabul edilmiştir. Bu nedenle yapılan yenileme çalışmalarına “22/a uygulaması” da denilmektedir.

 6. Hemen belirtmek gerekir ki, 3402 sayılı Kanun'un 22/a maddesi kapsamında yapılan uygulamalarda taşınmazın mülkiyeti tartışma konusu edilemez, uygulama kadastrosunun amacı mülkiyet ihtilaflarını canlandırmak ve çözmek değil; yukarıda değinildiği gibi tesis kadastrosu sırasında yapılan teknik hataları belirleyerek gidermektir. Bu husus 2859 sayılı Kanun'un “Yenilemenin esasları” başlıklı 4/1. maddesinde, "Yenileme yalnız teknik çalışmaları kapsar. Tapu siciline geçmiş veya geçmemiş mülkiyet ve mülkiyete ilişkin haklar inceleme konusu yapılamaz" şeklinde ifade edilmiştir. Daha önce belirlenen ve kesinleşen mülkiyet hakkı yeniden inceleme konusu yapılmadığından, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22/b maddesinde 2859 sayılı Kanun uyarınca yapılan kadastro işleminin ikinci kadastro sayılmayacağı belirtilmiştir.

7. Diğer yandan, 3402 sayılı Kadastro Kanunu‘nun 22/a maddesi gereğince yapılan uygulama kadastrosuna karşı taşınmaz maliki tarafından ya da birden çok malik var ise maliklerin birlikte dava açması gerekmektedir. Bununla birlikte, parsel üzerinden sınırlı ayni hak sahibi olanların da dava açabileceklerinin kabulü gerekir. Husumetin kime yöneltileceği ise eğer taşınmazın yüzölçümünde ortaya çıkan eksiklik bir başka komşu parseldeki artıştan kaynaklanıyor ise husumet lehine sınır değişikliği yapılan parsel veya parsellerin maliklerine yöneltilmelidir. Kadastro sonucunda lehine sınır değişikliği yapılan veya yüzölçümü artan bir taşınmazın tespit edilememesi (yani taşınmazının yüzölçümünde ortaya çıkan eksikliğin hesaplama yönteminden kaynaklanması) hâlinde ise ilgili kadastro müdürlüğüne husumet yöneltilmelidir.

8. Somut olayda davacı, 60 yıldır malik sıfatıyla zilyetliğinde bulundurduğu ve eski 3114 parsel, yeni 184 ada 6 parsel sayılı taşınmazın doğu sınırında bulunan bölümün yenileme kadastrosu sonucunda 184 ada 6 parsel sayılı taşınmaza ilave edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.

9. Davacı tarafından yenileme kadastrosunun iptali ile birlikte kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak tescil istemiyle dava açılmış olup fen bilirkişisi Zeynep Gezer tarafından düzenlenen 14.06.2016 tarihli rapor içeriğine göre dava konusu taşınmaz bölümünün tesis kadastrosunda yol fazlası olarak tescil harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. Öncelikle tescil harici bırakma bir tespit işlemi olmadığından somut olayda 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinin uygulama yerinin bulunmadığı belirtilmelidir. Yine dosyada mevcut 21.06.2016 tarihli fen bilirkişisi raporunda, (B) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümünün tesis kadastrosu sırasında eski 3114 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kalmadığı tespit edildiği gibi 3114 parsel sayılı taşınmazın 1959 yılında yapılan tesis kadastrosu sonucunda 1055 m2 olarak Hazine adına tescil edildiği, Hazine tarafından davacılar murisine satılan taşınmazın yine aynı miktar üzerinden muris adına tescil edilmiş iken, yenileme kadastrosu sonucunda oluşan yeni 184 ada 6 parselin yüzölçümünün 1.876,54 m2 olarak tescil edildiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan yenileme kadastrosu bakımından davacı husumet yönelttiği tapuya sınırı olan kendi adına tapuda kayıtlı bulunan bir taşınmaz nedeniyle eldeki davayı açmamış ise de davacının tescil harici bırakılan taşınmazda kendi lehine kazandırıcı zamanaşımı koşullarının oluştuğunu ileri sürerek dava açtığı gözetildiğinde aktif husumet ehliyetinin bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen direnme kararında da bu husus benimsenmekle birlikte, davacı lehine iktisabı sağlayan zilyetlik koşullarının oluşmadığından bahisle davanın aktif husumet ehliyeti nedeniyle reddine karar verilmiştir. Oysa ki bir hakkı dava etme yetkisi başka, iddianın ispat edilip edilememesi ise başka bir husustur.

10. Açıklanan tüm bu maddi ve hukuki olgular ile davanın tapusuz taşınmazın tescili istemini de içermesi karşısında; tapusuz taşınmazların olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılmasına ilişkin koşullara da kısaca değinilmesi gerekir.

11. Olağanüstü zamanaşımı yoluyla taşınmaz mülkiyetinin kazanılması hem tapulu hem de tapusuz taşınmazlar açısından düzenlenmiş olup, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılmasına ilişkin temel koşullar 4721 sayılı Kanun'un 713/1. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesinde hüküm altına alınmıştır. TMK'nın 713/1. maddesi; "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir…" hükmünü taşımaktadır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" başlıklı 14. maddesi de; "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir…" hükmünü içermektedir.

12. Açıklanan kanun hükümlerine göre; tapuda kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız yirmi yıllık süreyle malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğünde kendi adına tesciline karar verilmesini isteyebilir.

13. Uygulama ve teorideki açıklamalara göre TMK'nın 713/1 ve 3402 sayılı Kanun'un 14. maddelerinde hüküm altına alınan koşulları, taşınmaza ilişkin koşullar ve zilyetliğe ilişkin koşullar olarak ikiye ayırmak mümkündür. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların zamanaşımına dayanılarak kazanılabilmesi için taşınmazın özel mülkiyete elverişli olması, zamanaşımı ile kazanılmasını yasaklayan bir kanun hükmünün bulunmaması ve taşınmazın kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmazlardan olmaması gerekir. Taşınmaz üzerinde sürdürülmesi gerekli olan zilyetliğin ise, malik sıfatı ile davasız ve aralıksız ve yirmi yıl süreyle olması gereklidir.

14. Bu tür davalarda husumetin kime yöneltileceği ise yine TMK'nın 713/3. maddesinde açıkça hüküm altına alınmış ve tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı öngörülmüştür. Düzenlemeden açıkça anlaşılacağı gibi bu davalarda Hazine ve ilgili kamu tüzel kişiliği "kanuni hasım" sıfatını taşımaktadır.

15. Somut olayda, tescil harici bırakılan yerin yenileme kadastrosu sonucunda 184 ada 6 parsel sayılı taşınmaza ilave edildiği iddiası karşısında husumet sadece bu parsel maliklerine yöneltilmiş ise de dava konusu edilen taşınmazın baştan beri tescil harici bırakılan kısımda kaldığı belirlendiği taktirde, davacı yararına zilyetlik şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği ve taşınmazın zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olup olamadığının araştırılması için yasal hasım konumundaki Hazine ile ilgili kamu tüzel kişiliğine de davanın yöneltilmesi gerekmektedir. Davanın yukarıdan beri açıklanan niteliği karşısında hasımdaki bu eksikliğin "haklı bir yanılma" olarak kabul edilmesi (Hukuk Genel Kurulunun 27.11.2024 tarihli ve 2023/8-967 E., 2024/574 K.), davanın yasal hasımlara da yöneltilmesi için davacı tarafa süre ve imkan tanınması, taraf teşkili bu şekilde sağlandığı takdirde davanın esası hakkında inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamıştır.

16. Hâl böyle olunca; direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

12.02.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.