TTK 366 HÜKMÜNDEKİ BİR YILLIK SÜRE SEÇİM YETKİSİNİN GENEL KURULDA OLDUĞUNDA DA UYGULANMASI GEREKEN EMREDİCİ BİR DÜZENLEMEDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/11-65
Karar No : 2023/144
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 20.10.2021
SAYISI : 2021/1358 E., 2021/1523 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.06.2021 tarihli ve 2020/6310 Esas,
2021/5300 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki ticaret sicil müdürlüğü kararına itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkili şirketin 22.03.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında esas sözleşmenin 8 inci maddesi gereğince Abdullah T.'ın üç yıllığına yönetim kurulu başkanı olarak seçildiğini, genel kurulda alınan kararların tescil ve ilanı için İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne başvuru yapıldığını, ancak 08.04.2019 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde Abdullah T.'ın bir yıl için seçilmiş gibi tescil edildiğinin görüldüğünü, bu duruma 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 34 üncü maddesi gereğince eldeki dava ile süresinde itiraz ettiklerini ileri sürerek İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün tescil kararının “Abdullah T.'ın üç yıl için yönetim kurulu başkanı olarak seçilmiştir” şeklinde düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; davacının tescilin düzeltilmesine ilişkin 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince müvekkiline herhangi bir başvurusunun bulunmadığını, öte yandan 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrası gereğince yönetim kurulu başkanının her yıl seçilmesi gerektiğini, anılan hüküm karşısında davacı şirketin esas sözleşmesinde yer alan yönetim kurulu başkanının üç yıllığına seçilmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 21.11.2019 tarihli ve 2019/386 Esas, 2019/1458 Karar sayılı kararı ile; 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince açılacak davalarda davacının davalı sicil müdürlüğüne tescilin düzeltilmesi için başvurması ve davalının da bu başvuruya ilişkin kabul ya da ret kararının bulunması gerektiği, ancak davacının davalıya anılan madde kapsamında bir başvurusu bulunmadığı, bu hususun dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 21.05.2020 tarihli ve 2020/408 Esas, 2020/517 Karar sayılı kararı ile; 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince açılacak davalarda hatalı yapılan tescil kararına karşı öncelikle ticaret sicil müdürlüğü nezdinde itiraz edilmesine dair bir düzenleme öngörülmediği, dolayısıyla ilk derece mahkemesinin gerekçesinin yerinde olmadığı, ayrıca davacının eldeki davayı ticaret sicil müdürlüğünün 08.04.2019 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanan tescil kararına karşı 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince süresinde açtığı, davacı şirketin esas sözleşmesinin 8 inci maddesinde yönetim kurulu başkanının üç yıl süreyle genel kurul tarafından seçileceğinin düzenlendiği, 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasında belirtilen bir yıllık sürenin ise yönetim kurulu başkanının yönetim kurulu tarafından seçilmesi hâlinde uygulanacağı, dolayısıyla davacı şirketin genel kurulunca üç yıl için yönetim kurulu başkanı olarak seçilen Abdullah T.'ın davalı tarafından bir yıl için yönetim kurulu başkanı olarak tescil edilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, itirazın kabulü ile davacı şirketin 22.03.2019 tarihli genel kurulun kararı ile yönetim kurulu başkanı Abdullah T.'ın üç yıl süre ile seçildiği hususunun tespiti ve ticaret siciline tesciline karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.06.2021 tarihli ve 2020/6310 Esas, 2021/5300 Karar sayılı kararı ile;
"... Dava, ticaret sicili tescilinin düzeltilmesi istemine ilişkindir.
6102 sayılı TTK'nın 340. maddesi, ile getirilen "Emredici Hükümler İlkesi uyarınca TTK'da anonim şirketlere ilişkin hükümler kaideten "emredici" nitelikte olup, şirket ana sözleşmesi ile bu hükümlerden, "ancak TTK hükümlerince izin verilmesi halinde" sapılabilecektir.
Yönetim kurulu başkanının seçimine ilişkin aynı kanunun 366/1. maddesinde, ise yönetim kurulu üyelerinin her yıl kendi üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçebileceği düzenlenmiş olup, bu hükümler karşısında, yönetim kurulu başkanının yönetim kurulu üyeleri arasından 3 yıl süre ile anonim şirket genel kurulu tarafından seçilmesine ilişkin esas sözleşme hükmünün 1 yıldan fazla süreler yönünden geçerliliğinden söz edilemez. Davalı Ticaret Sicilinin yönetim kurulu başkanı seçimini 1 yıllık süre yönünden tescil etmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktır. O halde davanın reddi gerekirken bölge adliye mahkemesince yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerektirmiştir..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının emredici düzenleme olmadığının madde metninden açıkça anlaşıldığı, zira anılan maddede esas sözleşmeye konulabilecek bir hükümle yönetim kurulu başkanı ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin genel kurul tarafından seçilebileceğinin öngörüldüğü, yönetim kurulunun başkanını bir yıl süreyle seçebilme yetkisinin genel kurul tarafından seçilecek başkanın görev süresine kıyas yoluyla uygulanmasının mümkün görülmediği, davacı şirket genel kurulunca esas sözleşmede öngörüldüğü üzere yönetim kurulu başkanını üç yıl süreyle seçme hak ve yetkisi olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, davacının müvekkiline başvurmadan dava açtığını, oysa 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince dava açılabilmesi ticaret sicil müdürlüğüne başvurulması gerektiğini, 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının emredici hüküm niteliğinde olduğunu, anonim şirketlerin esas sözleşmelerinde anılan hükümden farklı bir düzenlemeye yer veremeyeceğini ve anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin görev dağılımı ile ilgili hususların anılan madde gereğince her yıl yeniden görüşülerek karar altına alınması gerektiğini, müvekkili kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, ayrıca mevzuat gereğince ve mevzuata uygun işlem yapan müvekkilinin davanın açılmasına sebebiyet vermediğini, bu nedenle yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesinin emredici nitelikte olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre aynı Kanun'un 340 ıncı maddesinde öngörülen emredici hükümler ilkesi gözetildiğinde yönetim kurulunun kendi üyeleri arasından seçeceği başkanın bir yıl süre ile seçileceğine dair düzenlemedeki bir yıllık sürenin yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçilmesi durumunda da uygulanıp uygulanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi şöyledir:
"Esas sözleşme, bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabilir. Diğer kanunların, öngörülmesine izin verdiği tamamlayıcı esas sözleşme hükümleri o kanuna özgülenmiş olarak hüküm doğururlar."
2. 6102 sayılı Kanun'un 362 nci maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"(1) Yönetim kurulu üyeleri en çok üç yıl süreyle görev yapmak üzere seçilir. Esas sözleşmede aksine hüküm yoksa, aynı kişi yeniden seçilebilir."
3. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"(1) Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer. Esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülebilir."
4. 6102 sayılı Kanun'un 421 inci maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"(1) Kanunda veya esas sözleşmede aksine hüküm bulunmadığı takdirde, esas sözleşmeyi değiştiren kararlar, şirket sermayesinin en az yarısının temsil edildiği genel kurulda, toplantıda mevcut bulunan oyların çoğunluğu ile alınır. İlk toplantıda öngörülen toplantı nisabı elde edilemediği takdirde, en geç bir ay içinde ikinci bir toplantı yapılabilir. İkinci toplantı için toplantı nisabı, şirket sermayesinin en az üçte birinin toplantıda temsil edilmesidir. Bu fıkrada öngörülen nisapları düşüren veya nispî çoğunluğu öngören esas sözleşme hükümleri geçersizdir."
2. Değerlendirme
1. Anonim şirketlerde yönetim kurulu, kanun ve esas sözleşme gereğince genel kurulun yetkisinde bırakılmış bulunanlar dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler hakkında karar almaya yetkilidir. Bu bakımdan kurul, anonim şirketi yöneten ve temsil eden, şirketin yapısı bakımından zorunlu ve faaliyeti süreklilik arz eden bir organ olup yönetim işlevi bir bütün hâlinde, yönetim kurulunun sahip olduğu görev ve yetkilerin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir.
2. Anonim şirket yönetim kurulunun organizasyonu 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesi ile belirlenmiş; özellikle yönetim kurulunun her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçeceği düzenlenmiştir. Ayrıca esas sözleşmede kararlaştırılması hâlinde, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesinin öngörülebileceği hükme bağlanmıştır.
3. Anonim şirket yönetim kurulu bir veya daha fazla üyeden oluşabilir. Başkan ve vekilin seçilmesine ilişkin gereklilik sadece yönetim kurulunun birden fazla üyeye sahip olduğu hâllerde ortaya çıkar; tek üyeli yönetim kurulunun söz konusu olduğu durumlarda işin niteliği gereği başkan veya vekilinin seçilmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu kapsamda yönetim kurulunun birden fazla üyeden oluştuğu durumlarda anonim şirketlerde yönetim kurulu başkanlığı gerekli bir unvan olarak kabul edilmiş; 6102 sayılı Kanun ile yönetim kurulu başkanına verilen görevlerin icra edilebilmesi için yönetim kurulu üyelerinden birinin başkan olarak seçilmesi zorunlu tutulmuştur.
4. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesinde yönetim kurulu başkanının öncelikle ve temel kural olarak yönetim kurulu tarafından her yıl üyeleri arasından seçilmesi öngörülmüştür. Bu kapsamda anılan fıkrada yönetim kurulu başkanının seçilmesi açısından yönetim kurulunun toplanmasına ve karar almasına ilişkin özel bir düzenleme yer almadığından yönetim kurulu toplantısının çağrısı esas sözleşmede nasıl düzenlenmişse o usule göre, esas sözleşmede bir düzenleme bulunmadığı durumlarda ise iç yönergede nasıl düzenlenmişse o usule göre yapılacak; esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanan yönetim kurulunda toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğunun olumlu oyuyla her yıl seçilecektir.
5. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının ikinci cümlesinde ise başkanın veya başkan vekilinin yönetim kurulu tarafından seçileceğine dair temel kurala istisna getirilerek esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin genel kurul tarafından seçilmesinin ön görülebileceği düzenlenmiştir. Buna göre esas sözleşmeye hüküm konulmak suretiyle yönetim kurulu başkanı ve vekili veya bunlardan birinin seçiminin genel kurula bırakılması mümkün hâle gelmiştir. Bu itibarla başkan ve vekilinin genel kurul tarafından seçimine ilişkin hüküm şirketin esas sözleşmesine kuruluşta yazılabileceği gibi sonradan da eklenebilir. Bu hükmün esas sözleşmeye ekleneceği değişiklik için Kanun’da özel bir toplantı ve karar nisabı öngörülmemiştir. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun'un 421 inci maddesinin ilk fıkrasında öngörülmüş nisaplar bu değişiklik için de uygulanır. Fakat esas sözleşmede kararlaştırılarak ilgili nisapların başkanın veya vekilin seçimi açısından birlikte ya da ayrı ayrı ağırlaştırılması da mümkündür.
6. Görüldüğü üzere 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesi ile başkan ve vekilinin seçilmesi noktasında yönetim kuruluna genel olarak kendisini organize etme serbestisi tanınmış; ancak anılan fıkranın ikinci cümlesi ile esas sözleşmede öngörülmesi şartıyla bu serbestinin genel kurul tarafından en azından başkan ve vekilinin seçimine ilişkin olarak kısıtlanabileceği düzenlenmiştir. Böylece 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının ikinci cümlesi ile 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi ile öngörülen emredici hükümler ilkesi bağlamında esas sözleşmede Kanun'un anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden sapabilmesine yönelik açık bir izin öngörülmektedir.
7. Hemen belirtilmesi gerekir ki 6102 sayılı Kanun ile mülga 6762 sayılı Kanun döneminde bulunmayan “emredici hükümler” ilkesi getirilmiştir. 6102 sayılı Kanun'un “emredici hükümler” başlıklı 340 ıncı maddesi gereğince esas sözleşmede yer alacak olan ihtiyari kayıtların geçerliliği, emredici hükümlere, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırılık veya imkânsızlık hâllerinin yanında ayrıca “Kanunda açıkça izin verilmiş olma” koşulu ile de sınırlanacaktır. Başka bir deyişle 6102 sayılı Kanun döneminde anonim şirketlere ilişkin bütün hükümler emredici nitelik taşımakta olup artık esas sözleşmeye konulacak ihtiyari kayıtlar, Kanun buna açıkça izin vermişse mümkün olabilecektir (Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Ankara, Yedinci Baskı, 2017, s. 285). Bu itibarla esas sözleşmenin Kanundan ayrı bir düzenleme getirmesi ancak kanunun buna açıkça izin vermesi şartına bağlıdır. Kanun açıkça izin vermedikçe esas sözleşmede kanundan sapan bir düzenlemeye yer verilmesi mümkün değildir.
8. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesinin açık hükmü gereğince kanunda gösterilen bazı hususların esas sözleşmeye yazılması zorunludur; kanunun izin verdiği hususlarda pay sahiplerince öngörülen diğer bazı hususların geçerli olması da kural olarak esas sözleşmeye hüküm konulmasına bağlıdır. Esas sözleşmenin ihtiyari nitelikte hüküm içerebilmesi için dahi kanunun buna dair açıkça izin vermiş bulunması gerekir.
9. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesi olarak yer alan "Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer" şeklindeki hükmün gerek lafzı gerekse başkan olmaya bağlanan sonuçlar gözetildiğinde emredici niteliktedir (Ünal Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, Dördüncü Baskı, 2015, s. 266). Başka bir deyişle burada emredici olan husus başkanın ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere en az bir başkan vekilinin yönetim kurulu üyeleri arasından "yönetim kurulu" tarafından ve "her yıl" seçilmesidir. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının ikinci cümlesi ile 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi ile öngörülen emredici hükümler ilkesi bağlamında esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülerek başkanın ve başkan vekilinin "yönetim kurulu" tarafından seçileceğine dair emredici hükümden sapılmıştır. Dolayısıyla başkanın ve başkan vekilinin "her yıl" seçileceğine dair emredici hükümden sapılması noktasında açıkça bir izin öngörülmemiştir (Cafer Eminoğlu, Şirketler Hukuku Şerhi C. II, Editör Kemal Şenocak, Ankara, Birinci Baskı, 2023, s. 1743).
10. Bu itibarla 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddenin ilk fıkrasının birinci cümlesinde belirlenmiş olan bir yıllık sürenin, başkanın ve başkan vekilinin seçim yetkisinin genel kurulda olduğu durumlar için de geçerli olduğu, 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesinde öngörülen emredici hükümler ilkesinin daha uzun bir sürenin kararlaştırılmasına imkân sağlamadığı kabul edilmelidir. Başka bir deyişle bir yıllık süre, başkanın ve başkan vekilinin seçim yetkisinin hangi organda olduğuna bakılmaksızın uygulanması gereken genel bir süre olarak düzenlenmiştir. Bu sebeple bir yıllık süre, seçim yetkisi genel kurulda olduğu hâlde de uygulanması gerekir.
11. Öte yandan yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçileceğinin esas sözleşmede düzenlendiği durumlarda yönetim kurulu başkanının her yıl seçilmesi zorunluluğu şirket açısından pratik olmayan sonuçlar doğursa bile bir önceki başkanı seçmiş olan genel kurulun yapısında değişiklikler olması hâlinde fayda sağlayacağı, yine başkanın her yıl seçilmesinin azil müessesesi uygulamaya konulmadan başkanın değiştirilmesine fırsat sunabileceği ve başkanın devam eden yılda seçilmek motivasyonuyla daha özenli hareket ederek şirketin işleyişine katkıda bulunabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Bununla birlikte genel kurulun başkanı seçmeyi ihmal etmesi hâlinde yönetim kurulunun öncelikle genel kurulu bu amaçla toplantıya çağırabileceği, genel kurulun toplanamaması ya da toplanmasına rağmen başkan seçmemesi hâlinde şirketin işleyişini teminen genel kurul seçene kadar başkanın yönetim kurulu tarafından belirleneceği kabul edilmelidir (Eminoğlu, s. 1742).
12. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı şirketin esas sözleşmesinin 12.03.2015 tarihinde tescil edildiği, esas sözleşmenin 8 inci maddesinde yönetim kurulu başkanının üç yılda bir genel kurul tarafından seçileceğinin düzenlendiği, bu kapsamda davacı şirketin 22.03.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında esas sözleşmenin 8 inci maddesi gereğince Abdullah T.'ın üç yıllığına yönetim kurulu başkanı olarak seçildiği anlaşılmaktadır.
13. Davacı şirketin esas sözleşmesinin 8 inci maddesinde yer alan yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından "üç yılda bir" seçileceğine dair düzenlemedeki "üç yılda bir" ibaresi, yukarıda da bahsedildiği üzere, 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi ile öngörülen emredici hükümler ilkesi bağlamında esas sözleşmede yer almaması gereken bir ibaredir. Zira 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesindeki "Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer" şeklindeki hüküm emredici nitelikte düzenlenmiş olup yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçileceğinin esas sözleşmede düzenlendiği durumlarda başkanın ve başkan vekilinin "her yıl" seçileceğine dair emredici hükümden sapılması noktasında açıkça bir izin öngörülmemiştir. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi ile öngörülen emredici hükümler ilkesi bağlamında bir yıllık süreden açıkça sapılacağı belirtilmediği için bir yıllık süre, seçim yetkisinin genel kurulda olduğu hâlde de uygulanması gereken emredici bir düzenlemedir.
14. Bu itibarla davacı şirketin esas sözleşmesinde yer alan yönetim kurulu başkanının yönetim kurulu üyeleri arasından üç yıl süre ile anonim şirket genel kurulu tarafından seçilmesine ilişkin düzenlemenin bir yıldan fazla süreler yönünden geçerliliğinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla davalı ticaret sicil müdürlüğünün yönetim kurulu başkanı seçimini bir yıllık süre yönünden tescil etmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi kapsamında anonim şirketlere ilişkin bir hükmün aksinin düzenlenmesine izin verilip verilmediğinin tespitinde sadece hükmün lâfzına bakılamayacağı, maddi olguya uygulanacak soyut hukuk kuralının anlamını ve kapsamını belirlemek için yoruma başvurmanın kaçınılmaz olduğu, yönetim kurulunun başkanını bir yıl süreyle seçebilme yetkisinin genel kurul tarafından seçilecek başkanın görev süresine kıyas yoluyla uygulanmasının mümkün görülmediği, davacı şirket genel kurulunca esas sözleşmede öngörüldüğü üzere yönetim kurulu başkanını üç yıl süreyle seçme hak ve yetkisi olduğu, zira şirketin sıhhatli bir şekilde işleyişinin sağlanması açısından genel kurulun üç yıldan fazla olmamak üzere 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesinde belirtilen bir yıllık süreden daha uzun bir süreyi başkanın görev süresi olarak belirlenmesi maddenin hem lâfzı hem de özü gözetildiğinde emredici hükümler ilkesine aykırılık oluşturmayacağı, bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve hükmün onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
16. Hâl böyle olunca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
01.03.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
'' K A R Ş I O Y ''
Dava, TTK'nın 34 üncü maddesi gereğince ticaret sicil müdürlüğü kararına itiraza ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili şirketin 22.03.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında esas sözleşme gereğince Abdullah Tancan'ın üç yıllığına yönetim kurulu başkanı olarak seçilmesine rağmen İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün yönetim kurulu başkanının görev süresini bir yıl olarak tescil etmesi nedeniyle tescil kararının “Abdullah Tancan'ın üç yıl için yönetim kurulu başkanı olarak seçilmiştir” şeklinde düzeltilmesini talep etmiş; ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararını kaldıran Bölge Adliye Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesi üzerine Özel Dairece; anonim şirketlerde emredici hükümler ilkesinin düzenlendiği TTK’nın 340 ıncı maddesi karşısında TTK’nın 366/1 inci maddesinin emredici nitelikte olduğu, davacı şirketin yönetim kurulu başkanının yönetim kurulu üyeleri arasından üç yıl süre ile anonim şirket genel kurulu tarafından seçilmesine ilişkin esas sözleşme hükmünün bir yıldan fazla süreler yönünden geçerliliğinden söz olmadığı, ticaret sicili müdürlüğünün yönetim kurulu başkanı seçimini bir yıllık süre yönünden tescil etmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince, TTK’nın 366/1 inci maddesinin emredici düzenleme olmadığının madde metninden açıkça anlaşıldığı, yönetim kurulunun başkanını bir yıl süreyle seçebilme yetkisinin genel kurul tarafından seçilecek başkanın görev süresine kıyas yoluyla uygulanmasının mümkün görülmediği, davacı şirket genel kurulunca esas sözleşmede öngörüldüğü üzere yönetim kurulu başkanını üç yıl süreyle seçme hak ve yetkisi olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Anonim şirketlerin yönetimi, yetki devredilmediği müddetçe yönetim kurulu tarafından gerçekleştirilir. Yönetim kurulu, genel kurulun yetki alanına bırakılmış hususlar dışındaki (TTK m. 408) bütün konularda karar almaya yetkilidir. TTK’nın 365 inci maddesi gereğince yönetim kurulu, sınırları kanunun emredici hükümleriyle belirlenmiş alanda şirketi yönetme yetki ve görevine sahiptir. TTK’nın 367/1 inci ve 370/2 nci maddeleri gereğince yönetim kurulu, yönetim ve temsil yetkilerini devretmeye de yetkili kılınmıştır. Yönetim kurulu, yetkilerini devretmediği takdirde bu yetkileri kurul olarak kullanır. Bu kapsamda TTK’nın 366/1 inci maddesi ile yönetim kurulunun organizasyonun belirlenmiş; yönetim kurulunun her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçeceği düzenlenmiştir. Aynı maddede ayrıca esas sözleşmede kararlaştırılması hâlinde, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesinin öngörülebileceği düzenlenmiştir.
TTK’nın “Görev Dağılımı” başlıklı 366 ncı maddesinin ilk fıkrasındaki “Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer. Esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülebilir” şeklindeki düzenleme ile yönetim kuruluna başkan seçilmesinin özel olarak düzenlendiği görülmektedir. TTK’nın 366/1 inci maddesi birtakım farklılıklarla birlikte 6762 sayılı TTK’nın 318 inci maddesinden alınmıştır. Bu farklılıkların en önemlisi anılan fıkranın ikinci cümlesi ile esas sözleşmede başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesinin kararlaştırılabileceği hususunun düzenlenmiş olmasıdır. Bu kapsamda öncelikle TTK’nın 366/1 inci maddesinin ikinci cümlesi gereğince esas sözleşmede, başkanın genel kurul tarafından seçilmesinin öngörüldüğü durumda başkanın görev süresinin, anılan fıkranın ilk cümlesinde yer alan başkanın yönetim kurulu tarafından seçilmesi durumunda öngörülen bir yıl olarak belirlenip belirlenemeyeceği, bu durumun emredici nitelikte kabul edilip edilemeyeceği üzerinde durulması gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki TTK’nın 340 ıncı maddesi ile anonim şirketlerde sözleşme özgürlüğüne önemli bir sınır getirilmiş; esas sözleşmenin bu Kanun’un anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak Kanunda buna “açıkça” izin verilmişse sapabileceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda TTK’da anonim şirketlere ilişkin hükümlerden sapmaya izin veren hükümler; “Esas sözleşme ile kararlaştırılabilir/öngörülebilir” veya “Esas sözleşmede aksine bir hüküm yoksa/aksi öngörülmemişse” şeklinde ifade edilmiştir. TTK’nın 340 ıncı maddesinde “açıkça” ifadesi yer alsa da anonim şirketlere ilişkin bir hükümden sapma izninin verilip verilmediğinin tespitinde, sadece hükmün lâfzına bakılmaması, gerektiğinde hükmün yorumlanmasından elde edilen anlamın da dikkate alınması gerekmektedir (Karasu, Rauf: Anonim Şirketlerde Emredici Hükümler İlkesi, 2. Baskı, Ankara 2015, s. 51). Nitekim TTK’nın 340 ıncı maddesinin gerekçesinde de, “Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabilir” ifadesinin sadece hükmün lâfzına bakılması gerektiği anlamına gelmediği, hükümdeki “kanunda açıkça izin verilmişse” ibaresinin maddenin lâfzından “sapabilme” imkânının açıkça anlaşılmadığı durumlarda amaca uygun düşen, metodoloji öğretisine aykırı olmayan, tatmin edici gerekçelere dayanan, sonuçları adil olan ve menfaatler dengesini gözeten bir yorumla “sapabilme”nin haklılık kazandığı varsayımlarını da kapsadığı ifade edilmiştir. Dolayısıyla TTK’nın 340 ıncı maddesinde yer alan “açıkça” ifadesine rağmen, anonim şirketlere ilişkin bir hükmün aksinin düzenlenmesine izin verilip verilmediğinin tespitinde, sadece hükmün lâfzına bakılamaz; maddî olguya uygulanacak soyut hukuk kuralının anlamını ve kapsamını belirlemek için yoruma başvurmak kaçınılmazdır. Yorum yapılırken sadece hükmün lâfzıyla yetinmeyip özüne de bakılmalıdır ve hükmün sözü ve özünün birbirine uymaması hâlinde, hükmün özü esas alınmalıdır (Dural, Mustafa/ Sarı, Suat: Türk Özel Hukuku C. I, 14. Baskı, İstanbul 2019, s. 126).
TTK’nın 366/1 inci maddesi ile başkan ve vekilinin seçilmesi şartıyla, yönetim kuruluna kural olarak kendisini organize etme serbestîsi tanınmış; ancak esas sözleşme ile genel kurulun yönetim kurulunun kendini organize etmesini başkan ve başkan vekilinin seçimine ilişkin olarak kısıtlayabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla emredici hükümler ilkesini teşkil eden TTK’nın 340 ıncı maddesine uygun olarak açıkça esas sözleşme ile Kanun’da yer alan anonim şirketlere ilişkin hükümlerden sapılması mümkün hâle gelmiştir. Başka bir deyişle TTK’nın 366/1 inci maddesinin ikinci cümlesindeki “Esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülebilir” şeklindeki ifade, yukarıda belirtildiği üzere, TTK’nın 366/1 inci maddesinin birinci cümlesinde öngörülen bir yıllık süreye ilişkin düzenlemenin başkanın genel kurul tarafından seçilmesi durumunda emredici nitelikte olmadığını göstermektedir (Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi C. II, 4. Baskı, Ankara 2022, s. 1354; Akdağ Güney, Necla: Anonim Şirket Yönetim Kurulu, 2. Baskı, İstanbul 2016, s. 78).
Yönetim kurulu başkanının görevlerinin bir bölümü Kanun’da düzenlenmiş olup yönetim kurulu başkanının en önemli görevleri yönetim kurulu ve genel kurul toplantılarının hazırlanması, yönetim kurulu toplantılarının gerçekleştirilmesi, şeffaflığın sağlanması gibi işlemlerdir. Yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçildiği hâllerde, başkanın görev süresinin bir yıl olarak öngörüleceğinin zorunlu tutulması durumunda genel kurulun takip eden yılda hiç veya gereği gibi toplanamaması ihtimalinde şirketin işleyememesi sonucunun ortaya çıkacağı, şirketi geri dönülmesi güç zorluklarla karşı karşıya bırakacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Zira başkan seçilmemesi nedeniyle yönetim kurulunun işleyememesi demek, şirketin yönetiminin ve temsilinin mümkün olmaması, fiil ehliyetinin kullanılamaması sonucunu doğuracak; nihayetinde yönetim kurulunun hiç toplanamaması ve organ yokluğuna ilişkin hükümler (TTK m. 530) işletilmek zorunda kalınabilecektir. Diğer taraftan başkansız işleyen yönetim kurullarının iş ve işlemleri ile bunlara dayalı olarak yapılan işlemlerin geçersizlik tehdidi ile karşı karşıya kalmasına ve bu da hukuki güvenirlilik ve belirlilik ilkelerinin zedelenmesine sebep olacaktır.
Dolayısıyla başkan seçme yetkisinin genel kurulda olduğu hâllerde kanunda belirtilen sürenin emredici nitelik taşımadığının ve başkanın görev süresinin en fazla üç yıl olmak üzere TTK’nın 362 nci maddesi gereğince genel kurula bırakılmış olan üyelerin görev süresinin kararlaştırılması yetkisi ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Gerçekten de şirketin sıhhatli bir şekilde işleyişinin sağlanması açısından genel kurulun üç yıldan fazla olmamak üzere TTK’nın 366/1 inci maddesinin birinci cümlesinde belirtilen bir yıllık süreden daha uzun bir süreyi başkanın görev süresi olarak belirlenmesi maddenin hem lâfzı hem de özü gözetildiğinde emredici hükümler ilkesine aykırılık oluşturmayacaktır. Bu durum özellikle genel kurulun her yıl toplanabilmesine ilişkin sorunlar söz konusu olduğunda sağlıklı bir şirket işleyişi açısından da uygun bir çözüm olacaktır. Ayrıca anonim şirketin en üst organı olan ve tüm pay sahiplerinin yer aldığı genel kurulun yönetim kurulu başkanını seçtiği durumda, başkanın süresinin bir yıl ile kısıtlanması anonim şirkete ilişkin en hayati kararları alabilen genel kurulun yetkisinin kıyas yoluyla kısıtlanması anlamına da gelecektir.
Öte yandan yönetim kurulu kendi seçtiği başkan ve başkan vekilini genel olarak her zaman değiştirmeye ve görevden almaya yetkili iken esas sözleşmedeki hüküm gereğince başkan genel kurul tarafından seçilmişse yönetim kurulu başkanını görevden alma yetkisi yönetim kurulunda değil mutlak şekilde genel kurulun yetkisindedir (Pulaşlı, s. 1355). Dolayısıyla genel kurul tarafından seçilen yönetim kurulu başkanının her zaman genel kurul tarafından azledilebileceği hususu da gözetildiğinde başkanın denetimi için öngörüldüğü kabul edilen bir yıllık sürenin bu durumda uygulanmasının da bir etkisinin olmayacağı açıktır.
Bu itibarla TTK’nın 366/1 inci maddesinin ikinci cümlesi gereğince yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçildiği durumda anılan maddenin birinci cümlesinde öngörülen bir yıllık süreye ilişkin düzenlemenin emredici nitelikte olmadığı, genel kurulun başkanın görev süresini TTK’nın 362 nci maddesi gereğince en fazla üç yıl olmak üzere serbestçe kararlaştırabileceği gözetildiğinde davanın kabulüne dair direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyorum.
Birinci Başkanvekili
Adem Albayrak
TTK 366 HÜKMÜNDEKİ BİR YILLIK SÜRE SEÇİM YETKİSİNİN GENEL KURULDA OLDUĞUNDA DA UYGULANMASI GEREKEN EMREDİCİ BİR DÜZENLEMEDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/11-65
Karar No : 2023/144
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 20.10.2021
SAYISI : 2021/1358 E., 2021/1523 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.06.2021 tarihli ve 2020/6310 Esas,
2021/5300 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki ticaret sicil müdürlüğü kararına itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkili şirketin 22.03.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında esas sözleşmenin 8 inci maddesi gereğince Abdullah T.'ın üç yıllığına yönetim kurulu başkanı olarak seçildiğini, genel kurulda alınan kararların tescil ve ilanı için İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne başvuru yapıldığını, ancak 08.04.2019 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde Abdullah T.'ın bir yıl için seçilmiş gibi tescil edildiğinin görüldüğünü, bu duruma 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 34 üncü maddesi gereğince eldeki dava ile süresinde itiraz ettiklerini ileri sürerek İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün tescil kararının “Abdullah T.'ın üç yıl için yönetim kurulu başkanı olarak seçilmiştir” şeklinde düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; davacının tescilin düzeltilmesine ilişkin 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince müvekkiline herhangi bir başvurusunun bulunmadığını, öte yandan 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrası gereğince yönetim kurulu başkanının her yıl seçilmesi gerektiğini, anılan hüküm karşısında davacı şirketin esas sözleşmesinde yer alan yönetim kurulu başkanının üç yıllığına seçilmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 21.11.2019 tarihli ve 2019/386 Esas, 2019/1458 Karar sayılı kararı ile; 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince açılacak davalarda davacının davalı sicil müdürlüğüne tescilin düzeltilmesi için başvurması ve davalının da bu başvuruya ilişkin kabul ya da ret kararının bulunması gerektiği, ancak davacının davalıya anılan madde kapsamında bir başvurusu bulunmadığı, bu hususun dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 21.05.2020 tarihli ve 2020/408 Esas, 2020/517 Karar sayılı kararı ile; 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince açılacak davalarda hatalı yapılan tescil kararına karşı öncelikle ticaret sicil müdürlüğü nezdinde itiraz edilmesine dair bir düzenleme öngörülmediği, dolayısıyla ilk derece mahkemesinin gerekçesinin yerinde olmadığı, ayrıca davacının eldeki davayı ticaret sicil müdürlüğünün 08.04.2019 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanan tescil kararına karşı 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince süresinde açtığı, davacı şirketin esas sözleşmesinin 8 inci maddesinde yönetim kurulu başkanının üç yıl süreyle genel kurul tarafından seçileceğinin düzenlendiği, 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasında belirtilen bir yıllık sürenin ise yönetim kurulu başkanının yönetim kurulu tarafından seçilmesi hâlinde uygulanacağı, dolayısıyla davacı şirketin genel kurulunca üç yıl için yönetim kurulu başkanı olarak seçilen Abdullah T.'ın davalı tarafından bir yıl için yönetim kurulu başkanı olarak tescil edilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, itirazın kabulü ile davacı şirketin 22.03.2019 tarihli genel kurulun kararı ile yönetim kurulu başkanı Abdullah T.'ın üç yıl süre ile seçildiği hususunun tespiti ve ticaret siciline tesciline karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.06.2021 tarihli ve 2020/6310 Esas, 2021/5300 Karar sayılı kararı ile;
"... Dava, ticaret sicili tescilinin düzeltilmesi istemine ilişkindir.
6102 sayılı TTK'nın 340. maddesi, ile getirilen "Emredici Hükümler İlkesi uyarınca TTK'da anonim şirketlere ilişkin hükümler kaideten "emredici" nitelikte olup, şirket ana sözleşmesi ile bu hükümlerden, "ancak TTK hükümlerince izin verilmesi halinde" sapılabilecektir.
Yönetim kurulu başkanının seçimine ilişkin aynı kanunun 366/1. maddesinde, ise yönetim kurulu üyelerinin her yıl kendi üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçebileceği düzenlenmiş olup, bu hükümler karşısında, yönetim kurulu başkanının yönetim kurulu üyeleri arasından 3 yıl süre ile anonim şirket genel kurulu tarafından seçilmesine ilişkin esas sözleşme hükmünün 1 yıldan fazla süreler yönünden geçerliliğinden söz edilemez. Davalı Ticaret Sicilinin yönetim kurulu başkanı seçimini 1 yıllık süre yönünden tescil etmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktır. O halde davanın reddi gerekirken bölge adliye mahkemesince yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerektirmiştir..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının emredici düzenleme olmadığının madde metninden açıkça anlaşıldığı, zira anılan maddede esas sözleşmeye konulabilecek bir hükümle yönetim kurulu başkanı ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin genel kurul tarafından seçilebileceğinin öngörüldüğü, yönetim kurulunun başkanını bir yıl süreyle seçebilme yetkisinin genel kurul tarafından seçilecek başkanın görev süresine kıyas yoluyla uygulanmasının mümkün görülmediği, davacı şirket genel kurulunca esas sözleşmede öngörüldüğü üzere yönetim kurulu başkanını üç yıl süreyle seçme hak ve yetkisi olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, davacının müvekkiline başvurmadan dava açtığını, oysa 6102 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesi gereğince dava açılabilmesi ticaret sicil müdürlüğüne başvurulması gerektiğini, 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının emredici hüküm niteliğinde olduğunu, anonim şirketlerin esas sözleşmelerinde anılan hükümden farklı bir düzenlemeye yer veremeyeceğini ve anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin görev dağılımı ile ilgili hususların anılan madde gereğince her yıl yeniden görüşülerek karar altına alınması gerektiğini, müvekkili kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, ayrıca mevzuat gereğince ve mevzuata uygun işlem yapan müvekkilinin davanın açılmasına sebebiyet vermediğini, bu nedenle yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesinin emredici nitelikte olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre aynı Kanun'un 340 ıncı maddesinde öngörülen emredici hükümler ilkesi gözetildiğinde yönetim kurulunun kendi üyeleri arasından seçeceği başkanın bir yıl süre ile seçileceğine dair düzenlemedeki bir yıllık sürenin yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçilmesi durumunda da uygulanıp uygulanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi şöyledir:
"Esas sözleşme, bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabilir. Diğer kanunların, öngörülmesine izin verdiği tamamlayıcı esas sözleşme hükümleri o kanuna özgülenmiş olarak hüküm doğururlar."
2. 6102 sayılı Kanun'un 362 nci maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"(1) Yönetim kurulu üyeleri en çok üç yıl süreyle görev yapmak üzere seçilir. Esas sözleşmede aksine hüküm yoksa, aynı kişi yeniden seçilebilir."
3. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"(1) Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer. Esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülebilir."
4. 6102 sayılı Kanun'un 421 inci maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"(1) Kanunda veya esas sözleşmede aksine hüküm bulunmadığı takdirde, esas sözleşmeyi değiştiren kararlar, şirket sermayesinin en az yarısının temsil edildiği genel kurulda, toplantıda mevcut bulunan oyların çoğunluğu ile alınır. İlk toplantıda öngörülen toplantı nisabı elde edilemediği takdirde, en geç bir ay içinde ikinci bir toplantı yapılabilir. İkinci toplantı için toplantı nisabı, şirket sermayesinin en az üçte birinin toplantıda temsil edilmesidir. Bu fıkrada öngörülen nisapları düşüren veya nispî çoğunluğu öngören esas sözleşme hükümleri geçersizdir."
2. Değerlendirme
1. Anonim şirketlerde yönetim kurulu, kanun ve esas sözleşme gereğince genel kurulun yetkisinde bırakılmış bulunanlar dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler hakkında karar almaya yetkilidir. Bu bakımdan kurul, anonim şirketi yöneten ve temsil eden, şirketin yapısı bakımından zorunlu ve faaliyeti süreklilik arz eden bir organ olup yönetim işlevi bir bütün hâlinde, yönetim kurulunun sahip olduğu görev ve yetkilerin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir.
2. Anonim şirket yönetim kurulunun organizasyonu 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesi ile belirlenmiş; özellikle yönetim kurulunun her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçeceği düzenlenmiştir. Ayrıca esas sözleşmede kararlaştırılması hâlinde, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesinin öngörülebileceği hükme bağlanmıştır.
3. Anonim şirket yönetim kurulu bir veya daha fazla üyeden oluşabilir. Başkan ve vekilin seçilmesine ilişkin gereklilik sadece yönetim kurulunun birden fazla üyeye sahip olduğu hâllerde ortaya çıkar; tek üyeli yönetim kurulunun söz konusu olduğu durumlarda işin niteliği gereği başkan veya vekilinin seçilmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu kapsamda yönetim kurulunun birden fazla üyeden oluştuğu durumlarda anonim şirketlerde yönetim kurulu başkanlığı gerekli bir unvan olarak kabul edilmiş; 6102 sayılı Kanun ile yönetim kurulu başkanına verilen görevlerin icra edilebilmesi için yönetim kurulu üyelerinden birinin başkan olarak seçilmesi zorunlu tutulmuştur.
4. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesinde yönetim kurulu başkanının öncelikle ve temel kural olarak yönetim kurulu tarafından her yıl üyeleri arasından seçilmesi öngörülmüştür. Bu kapsamda anılan fıkrada yönetim kurulu başkanının seçilmesi açısından yönetim kurulunun toplanmasına ve karar almasına ilişkin özel bir düzenleme yer almadığından yönetim kurulu toplantısının çağrısı esas sözleşmede nasıl düzenlenmişse o usule göre, esas sözleşmede bir düzenleme bulunmadığı durumlarda ise iç yönergede nasıl düzenlenmişse o usule göre yapılacak; esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanan yönetim kurulunda toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğunun olumlu oyuyla her yıl seçilecektir.
5. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının ikinci cümlesinde ise başkanın veya başkan vekilinin yönetim kurulu tarafından seçileceğine dair temel kurala istisna getirilerek esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin genel kurul tarafından seçilmesinin ön görülebileceği düzenlenmiştir. Buna göre esas sözleşmeye hüküm konulmak suretiyle yönetim kurulu başkanı ve vekili veya bunlardan birinin seçiminin genel kurula bırakılması mümkün hâle gelmiştir. Bu itibarla başkan ve vekilinin genel kurul tarafından seçimine ilişkin hüküm şirketin esas sözleşmesine kuruluşta yazılabileceği gibi sonradan da eklenebilir. Bu hükmün esas sözleşmeye ekleneceği değişiklik için Kanun’da özel bir toplantı ve karar nisabı öngörülmemiştir. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun'un 421 inci maddesinin ilk fıkrasında öngörülmüş nisaplar bu değişiklik için de uygulanır. Fakat esas sözleşmede kararlaştırılarak ilgili nisapların başkanın veya vekilin seçimi açısından birlikte ya da ayrı ayrı ağırlaştırılması da mümkündür.
6. Görüldüğü üzere 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesi ile başkan ve vekilinin seçilmesi noktasında yönetim kuruluna genel olarak kendisini organize etme serbestisi tanınmış; ancak anılan fıkranın ikinci cümlesi ile esas sözleşmede öngörülmesi şartıyla bu serbestinin genel kurul tarafından en azından başkan ve vekilinin seçimine ilişkin olarak kısıtlanabileceği düzenlenmiştir. Böylece 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının ikinci cümlesi ile 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi ile öngörülen emredici hükümler ilkesi bağlamında esas sözleşmede Kanun'un anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden sapabilmesine yönelik açık bir izin öngörülmektedir.
7. Hemen belirtilmesi gerekir ki 6102 sayılı Kanun ile mülga 6762 sayılı Kanun döneminde bulunmayan “emredici hükümler” ilkesi getirilmiştir. 6102 sayılı Kanun'un “emredici hükümler” başlıklı 340 ıncı maddesi gereğince esas sözleşmede yer alacak olan ihtiyari kayıtların geçerliliği, emredici hükümlere, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırılık veya imkânsızlık hâllerinin yanında ayrıca “Kanunda açıkça izin verilmiş olma” koşulu ile de sınırlanacaktır. Başka bir deyişle 6102 sayılı Kanun döneminde anonim şirketlere ilişkin bütün hükümler emredici nitelik taşımakta olup artık esas sözleşmeye konulacak ihtiyari kayıtlar, Kanun buna açıkça izin vermişse mümkün olabilecektir (Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Ankara, Yedinci Baskı, 2017, s. 285). Bu itibarla esas sözleşmenin Kanundan ayrı bir düzenleme getirmesi ancak kanunun buna açıkça izin vermesi şartına bağlıdır. Kanun açıkça izin vermedikçe esas sözleşmede kanundan sapan bir düzenlemeye yer verilmesi mümkün değildir.
8. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesinin açık hükmü gereğince kanunda gösterilen bazı hususların esas sözleşmeye yazılması zorunludur; kanunun izin verdiği hususlarda pay sahiplerince öngörülen diğer bazı hususların geçerli olması da kural olarak esas sözleşmeye hüküm konulmasına bağlıdır. Esas sözleşmenin ihtiyari nitelikte hüküm içerebilmesi için dahi kanunun buna dair açıkça izin vermiş bulunması gerekir.
9. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesi olarak yer alan "Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer" şeklindeki hükmün gerek lafzı gerekse başkan olmaya bağlanan sonuçlar gözetildiğinde emredici niteliktedir (Ünal Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, Dördüncü Baskı, 2015, s. 266). Başka bir deyişle burada emredici olan husus başkanın ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere en az bir başkan vekilinin yönetim kurulu üyeleri arasından "yönetim kurulu" tarafından ve "her yıl" seçilmesidir. 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının ikinci cümlesi ile 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi ile öngörülen emredici hükümler ilkesi bağlamında esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülerek başkanın ve başkan vekilinin "yönetim kurulu" tarafından seçileceğine dair emredici hükümden sapılmıştır. Dolayısıyla başkanın ve başkan vekilinin "her yıl" seçileceğine dair emredici hükümden sapılması noktasında açıkça bir izin öngörülmemiştir (Cafer Eminoğlu, Şirketler Hukuku Şerhi C. II, Editör Kemal Şenocak, Ankara, Birinci Baskı, 2023, s. 1743).
10. Bu itibarla 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddenin ilk fıkrasının birinci cümlesinde belirlenmiş olan bir yıllık sürenin, başkanın ve başkan vekilinin seçim yetkisinin genel kurulda olduğu durumlar için de geçerli olduğu, 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesinde öngörülen emredici hükümler ilkesinin daha uzun bir sürenin kararlaştırılmasına imkân sağlamadığı kabul edilmelidir. Başka bir deyişle bir yıllık süre, başkanın ve başkan vekilinin seçim yetkisinin hangi organda olduğuna bakılmaksızın uygulanması gereken genel bir süre olarak düzenlenmiştir. Bu sebeple bir yıllık süre, seçim yetkisi genel kurulda olduğu hâlde de uygulanması gerekir.
11. Öte yandan yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçileceğinin esas sözleşmede düzenlendiği durumlarda yönetim kurulu başkanının her yıl seçilmesi zorunluluğu şirket açısından pratik olmayan sonuçlar doğursa bile bir önceki başkanı seçmiş olan genel kurulun yapısında değişiklikler olması hâlinde fayda sağlayacağı, yine başkanın her yıl seçilmesinin azil müessesesi uygulamaya konulmadan başkanın değiştirilmesine fırsat sunabileceği ve başkanın devam eden yılda seçilmek motivasyonuyla daha özenli hareket ederek şirketin işleyişine katkıda bulunabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Bununla birlikte genel kurulun başkanı seçmeyi ihmal etmesi hâlinde yönetim kurulunun öncelikle genel kurulu bu amaçla toplantıya çağırabileceği, genel kurulun toplanamaması ya da toplanmasına rağmen başkan seçmemesi hâlinde şirketin işleyişini teminen genel kurul seçene kadar başkanın yönetim kurulu tarafından belirleneceği kabul edilmelidir (Eminoğlu, s. 1742).
12. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı şirketin esas sözleşmesinin 12.03.2015 tarihinde tescil edildiği, esas sözleşmenin 8 inci maddesinde yönetim kurulu başkanının üç yılda bir genel kurul tarafından seçileceğinin düzenlendiği, bu kapsamda davacı şirketin 22.03.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında esas sözleşmenin 8 inci maddesi gereğince Abdullah T.'ın üç yıllığına yönetim kurulu başkanı olarak seçildiği anlaşılmaktadır.
13. Davacı şirketin esas sözleşmesinin 8 inci maddesinde yer alan yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından "üç yılda bir" seçileceğine dair düzenlemedeki "üç yılda bir" ibaresi, yukarıda da bahsedildiği üzere, 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi ile öngörülen emredici hükümler ilkesi bağlamında esas sözleşmede yer almaması gereken bir ibaredir. Zira 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesindeki "Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer" şeklindeki hüküm emredici nitelikte düzenlenmiş olup yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçileceğinin esas sözleşmede düzenlendiği durumlarda başkanın ve başkan vekilinin "her yıl" seçileceğine dair emredici hükümden sapılması noktasında açıkça bir izin öngörülmemiştir. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi ile öngörülen emredici hükümler ilkesi bağlamında bir yıllık süreden açıkça sapılacağı belirtilmediği için bir yıllık süre, seçim yetkisinin genel kurulda olduğu hâlde de uygulanması gereken emredici bir düzenlemedir.
14. Bu itibarla davacı şirketin esas sözleşmesinde yer alan yönetim kurulu başkanının yönetim kurulu üyeleri arasından üç yıl süre ile anonim şirket genel kurulu tarafından seçilmesine ilişkin düzenlemenin bir yıldan fazla süreler yönünden geçerliliğinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla davalı ticaret sicil müdürlüğünün yönetim kurulu başkanı seçimini bir yıllık süre yönünden tescil etmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 6102 sayılı Kanun'un 340 ıncı maddesi kapsamında anonim şirketlere ilişkin bir hükmün aksinin düzenlenmesine izin verilip verilmediğinin tespitinde sadece hükmün lâfzına bakılamayacağı, maddi olguya uygulanacak soyut hukuk kuralının anlamını ve kapsamını belirlemek için yoruma başvurmanın kaçınılmaz olduğu, yönetim kurulunun başkanını bir yıl süreyle seçebilme yetkisinin genel kurul tarafından seçilecek başkanın görev süresine kıyas yoluyla uygulanmasının mümkün görülmediği, davacı şirket genel kurulunca esas sözleşmede öngörüldüğü üzere yönetim kurulu başkanını üç yıl süreyle seçme hak ve yetkisi olduğu, zira şirketin sıhhatli bir şekilde işleyişinin sağlanması açısından genel kurulun üç yıldan fazla olmamak üzere 6102 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin ilk fıkrasının birinci cümlesinde belirtilen bir yıllık süreden daha uzun bir süreyi başkanın görev süresi olarak belirlenmesi maddenin hem lâfzı hem de özü gözetildiğinde emredici hükümler ilkesine aykırılık oluşturmayacağı, bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve hükmün onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
16. Hâl böyle olunca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
01.03.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
'' K A R Ş I O Y ''
Dava, TTK'nın 34 üncü maddesi gereğince ticaret sicil müdürlüğü kararına itiraza ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili şirketin 22.03.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında esas sözleşme gereğince Abdullah Tancan'ın üç yıllığına yönetim kurulu başkanı olarak seçilmesine rağmen İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün yönetim kurulu başkanının görev süresini bir yıl olarak tescil etmesi nedeniyle tescil kararının “Abdullah Tancan'ın üç yıl için yönetim kurulu başkanı olarak seçilmiştir” şeklinde düzeltilmesini talep etmiş; ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararını kaldıran Bölge Adliye Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesi üzerine Özel Dairece; anonim şirketlerde emredici hükümler ilkesinin düzenlendiği TTK’nın 340 ıncı maddesi karşısında TTK’nın 366/1 inci maddesinin emredici nitelikte olduğu, davacı şirketin yönetim kurulu başkanının yönetim kurulu üyeleri arasından üç yıl süre ile anonim şirket genel kurulu tarafından seçilmesine ilişkin esas sözleşme hükmünün bir yıldan fazla süreler yönünden geçerliliğinden söz olmadığı, ticaret sicili müdürlüğünün yönetim kurulu başkanı seçimini bir yıllık süre yönünden tescil etmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince, TTK’nın 366/1 inci maddesinin emredici düzenleme olmadığının madde metninden açıkça anlaşıldığı, yönetim kurulunun başkanını bir yıl süreyle seçebilme yetkisinin genel kurul tarafından seçilecek başkanın görev süresine kıyas yoluyla uygulanmasının mümkün görülmediği, davacı şirket genel kurulunca esas sözleşmede öngörüldüğü üzere yönetim kurulu başkanını üç yıl süreyle seçme hak ve yetkisi olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Anonim şirketlerin yönetimi, yetki devredilmediği müddetçe yönetim kurulu tarafından gerçekleştirilir. Yönetim kurulu, genel kurulun yetki alanına bırakılmış hususlar dışındaki (TTK m. 408) bütün konularda karar almaya yetkilidir. TTK’nın 365 inci maddesi gereğince yönetim kurulu, sınırları kanunun emredici hükümleriyle belirlenmiş alanda şirketi yönetme yetki ve görevine sahiptir. TTK’nın 367/1 inci ve 370/2 nci maddeleri gereğince yönetim kurulu, yönetim ve temsil yetkilerini devretmeye de yetkili kılınmıştır. Yönetim kurulu, yetkilerini devretmediği takdirde bu yetkileri kurul olarak kullanır. Bu kapsamda TTK’nın 366/1 inci maddesi ile yönetim kurulunun organizasyonun belirlenmiş; yönetim kurulunun her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçeceği düzenlenmiştir. Aynı maddede ayrıca esas sözleşmede kararlaştırılması hâlinde, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesinin öngörülebileceği düzenlenmiştir.
TTK’nın “Görev Dağılımı” başlıklı 366 ncı maddesinin ilk fıkrasındaki “Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer. Esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülebilir” şeklindeki düzenleme ile yönetim kuruluna başkan seçilmesinin özel olarak düzenlendiği görülmektedir. TTK’nın 366/1 inci maddesi birtakım farklılıklarla birlikte 6762 sayılı TTK’nın 318 inci maddesinden alınmıştır. Bu farklılıkların en önemlisi anılan fıkranın ikinci cümlesi ile esas sözleşmede başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesinin kararlaştırılabileceği hususunun düzenlenmiş olmasıdır. Bu kapsamda öncelikle TTK’nın 366/1 inci maddesinin ikinci cümlesi gereğince esas sözleşmede, başkanın genel kurul tarafından seçilmesinin öngörüldüğü durumda başkanın görev süresinin, anılan fıkranın ilk cümlesinde yer alan başkanın yönetim kurulu tarafından seçilmesi durumunda öngörülen bir yıl olarak belirlenip belirlenemeyeceği, bu durumun emredici nitelikte kabul edilip edilemeyeceği üzerinde durulması gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki TTK’nın 340 ıncı maddesi ile anonim şirketlerde sözleşme özgürlüğüne önemli bir sınır getirilmiş; esas sözleşmenin bu Kanun’un anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak Kanunda buna “açıkça” izin verilmişse sapabileceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda TTK’da anonim şirketlere ilişkin hükümlerden sapmaya izin veren hükümler; “Esas sözleşme ile kararlaştırılabilir/öngörülebilir” veya “Esas sözleşmede aksine bir hüküm yoksa/aksi öngörülmemişse” şeklinde ifade edilmiştir. TTK’nın 340 ıncı maddesinde “açıkça” ifadesi yer alsa da anonim şirketlere ilişkin bir hükümden sapma izninin verilip verilmediğinin tespitinde, sadece hükmün lâfzına bakılmaması, gerektiğinde hükmün yorumlanmasından elde edilen anlamın da dikkate alınması gerekmektedir (Karasu, Rauf: Anonim Şirketlerde Emredici Hükümler İlkesi, 2. Baskı, Ankara 2015, s. 51). Nitekim TTK’nın 340 ıncı maddesinin gerekçesinde de, “Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabilir” ifadesinin sadece hükmün lâfzına bakılması gerektiği anlamına gelmediği, hükümdeki “kanunda açıkça izin verilmişse” ibaresinin maddenin lâfzından “sapabilme” imkânının açıkça anlaşılmadığı durumlarda amaca uygun düşen, metodoloji öğretisine aykırı olmayan, tatmin edici gerekçelere dayanan, sonuçları adil olan ve menfaatler dengesini gözeten bir yorumla “sapabilme”nin haklılık kazandığı varsayımlarını da kapsadığı ifade edilmiştir. Dolayısıyla TTK’nın 340 ıncı maddesinde yer alan “açıkça” ifadesine rağmen, anonim şirketlere ilişkin bir hükmün aksinin düzenlenmesine izin verilip verilmediğinin tespitinde, sadece hükmün lâfzına bakılamaz; maddî olguya uygulanacak soyut hukuk kuralının anlamını ve kapsamını belirlemek için yoruma başvurmak kaçınılmazdır. Yorum yapılırken sadece hükmün lâfzıyla yetinmeyip özüne de bakılmalıdır ve hükmün sözü ve özünün birbirine uymaması hâlinde, hükmün özü esas alınmalıdır (Dural, Mustafa/ Sarı, Suat: Türk Özel Hukuku C. I, 14. Baskı, İstanbul 2019, s. 126).
TTK’nın 366/1 inci maddesi ile başkan ve vekilinin seçilmesi şartıyla, yönetim kuruluna kural olarak kendisini organize etme serbestîsi tanınmış; ancak esas sözleşme ile genel kurulun yönetim kurulunun kendini organize etmesini başkan ve başkan vekilinin seçimine ilişkin olarak kısıtlayabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla emredici hükümler ilkesini teşkil eden TTK’nın 340 ıncı maddesine uygun olarak açıkça esas sözleşme ile Kanun’da yer alan anonim şirketlere ilişkin hükümlerden sapılması mümkün hâle gelmiştir. Başka bir deyişle TTK’nın 366/1 inci maddesinin ikinci cümlesindeki “Esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülebilir” şeklindeki ifade, yukarıda belirtildiği üzere, TTK’nın 366/1 inci maddesinin birinci cümlesinde öngörülen bir yıllık süreye ilişkin düzenlemenin başkanın genel kurul tarafından seçilmesi durumunda emredici nitelikte olmadığını göstermektedir (Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi C. II, 4. Baskı, Ankara 2022, s. 1354; Akdağ Güney, Necla: Anonim Şirket Yönetim Kurulu, 2. Baskı, İstanbul 2016, s. 78).
Yönetim kurulu başkanının görevlerinin bir bölümü Kanun’da düzenlenmiş olup yönetim kurulu başkanının en önemli görevleri yönetim kurulu ve genel kurul toplantılarının hazırlanması, yönetim kurulu toplantılarının gerçekleştirilmesi, şeffaflığın sağlanması gibi işlemlerdir. Yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçildiği hâllerde, başkanın görev süresinin bir yıl olarak öngörüleceğinin zorunlu tutulması durumunda genel kurulun takip eden yılda hiç veya gereği gibi toplanamaması ihtimalinde şirketin işleyememesi sonucunun ortaya çıkacağı, şirketi geri dönülmesi güç zorluklarla karşı karşıya bırakacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Zira başkan seçilmemesi nedeniyle yönetim kurulunun işleyememesi demek, şirketin yönetiminin ve temsilinin mümkün olmaması, fiil ehliyetinin kullanılamaması sonucunu doğuracak; nihayetinde yönetim kurulunun hiç toplanamaması ve organ yokluğuna ilişkin hükümler (TTK m. 530) işletilmek zorunda kalınabilecektir. Diğer taraftan başkansız işleyen yönetim kurullarının iş ve işlemleri ile bunlara dayalı olarak yapılan işlemlerin geçersizlik tehdidi ile karşı karşıya kalmasına ve bu da hukuki güvenirlilik ve belirlilik ilkelerinin zedelenmesine sebep olacaktır.
Dolayısıyla başkan seçme yetkisinin genel kurulda olduğu hâllerde kanunda belirtilen sürenin emredici nitelik taşımadığının ve başkanın görev süresinin en fazla üç yıl olmak üzere TTK’nın 362 nci maddesi gereğince genel kurula bırakılmış olan üyelerin görev süresinin kararlaştırılması yetkisi ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Gerçekten de şirketin sıhhatli bir şekilde işleyişinin sağlanması açısından genel kurulun üç yıldan fazla olmamak üzere TTK’nın 366/1 inci maddesinin birinci cümlesinde belirtilen bir yıllık süreden daha uzun bir süreyi başkanın görev süresi olarak belirlenmesi maddenin hem lâfzı hem de özü gözetildiğinde emredici hükümler ilkesine aykırılık oluşturmayacaktır. Bu durum özellikle genel kurulun her yıl toplanabilmesine ilişkin sorunlar söz konusu olduğunda sağlıklı bir şirket işleyişi açısından da uygun bir çözüm olacaktır. Ayrıca anonim şirketin en üst organı olan ve tüm pay sahiplerinin yer aldığı genel kurulun yönetim kurulu başkanını seçtiği durumda, başkanın süresinin bir yıl ile kısıtlanması anonim şirkete ilişkin en hayati kararları alabilen genel kurulun yetkisinin kıyas yoluyla kısıtlanması anlamına da gelecektir.
Öte yandan yönetim kurulu kendi seçtiği başkan ve başkan vekilini genel olarak her zaman değiştirmeye ve görevden almaya yetkili iken esas sözleşmedeki hüküm gereğince başkan genel kurul tarafından seçilmişse yönetim kurulu başkanını görevden alma yetkisi yönetim kurulunda değil mutlak şekilde genel kurulun yetkisindedir (Pulaşlı, s. 1355). Dolayısıyla genel kurul tarafından seçilen yönetim kurulu başkanının her zaman genel kurul tarafından azledilebileceği hususu da gözetildiğinde başkanın denetimi için öngörüldüğü kabul edilen bir yıllık sürenin bu durumda uygulanmasının da bir etkisinin olmayacağı açıktır.
Bu itibarla TTK’nın 366/1 inci maddesinin ikinci cümlesi gereğince yönetim kurulu başkanının genel kurul tarafından seçildiği durumda anılan maddenin birinci cümlesinde öngörülen bir yıllık süreye ilişkin düzenlemenin emredici nitelikte olmadığı, genel kurulun başkanın görev süresini TTK’nın 362 nci maddesi gereğince en fazla üç yıl olmak üzere serbestçe kararlaştırabileceği gözetildiğinde davanın kabulüne dair direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyorum.
Birinci Başkanvekili
Adem Albayrak