KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

UZUN YILLAR PROGRAMA ALINMAYAN İMAR PLANININ FİİLEN HAYATA GEÇİRİLMEMESİ NEDENİYLE İDARE TARAFINDAN KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA OLGUSU GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/5-56
Karar No       : 2024/36

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Ankara Batı 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 04.02.2021
SAYISI                          : 2020/388 E., 2021/62 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 06.10.2020 tarihli ve 2019/1610 Esas,
                                        2020/8262 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; Ankara ili Etimesgut ilçesi Etimesgut mahallesi, 47440 ada 1 parsel sayılı taşınmazda müvekkilinin paydaş olduğunu, davalı belediyenin taşınmaza fiilen el attığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL'nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; taşınmaza fiilen el atılmadığını, idari yargının görevli olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, taşınmazın özel mülkiyete konu özel spor alanına dönüştürüldüğünü belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 20.03.2018 tarihli ve 2017/251 Esas, 2018/150 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmaz "oyun ve spor alanı" olarak kamu hizmetine tahsis edilmiş iken, işbu davanın açılmasından önce kesinleşen imar planında "özel spor tesisleri alanı" olarak belirlendiği, taşınmaz özel mülke konu olup yapılaşmanın mümkün olduğu, diğer hissedarlar tarafından idari yargıda açılan davada taşınmazın özel spor alanı olarak tahsis edilmiş olması nedeniyle idarenin hukuki el atmasının bulunmadığına karar verildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 14.11.2018 tarihli ve 2018/2027 Esas, 2018/2670 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... Aşağıda açıklanan gerekçelerle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan ret kararı kaldırıldıktan sonra Ankara Batı 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/251 E- 2018/150 K. sayılı kararının incelenmesinde,

Dosya içindeki bilgi ve belgelerden dava konusu taşınmazın 30/11/1962 gün ve 1995 sayılı kararı ile tasdik edilen imar planında spor sahası iken, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığınca onanan Etimesgut Belediye Meclisinin 02/02/2001 gün ve 28 sayılı kararı gereğince 1/1000 ölçekli imar planı değişikliğiyle oyun ve spor alanı kullanımında kalan dava konusu olan 47440 ada 1 parsele ve daha sonra Ankara Belediye Meclisinin 13/10/2015 tarih ve 2061 sayılı kararı ile onanan 1/5000 ölçekli imar planı değişikliği ile bu parselin kullanım amacının özel spor alanına dönüştürüldüğü ve bilahare 1/1000 ölçekli uygulamalı imar planı değişikliği sonucu Etimesgut Belediye Meclisinin 04/06/2016 tarihli kararı ile son olarak dava konusu parselin özel spor tesisleri olarak ayrıldığı ve taşınmaza fiilen el atılmadığı anlaşılmıştır.

 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı kararı ile HGK.nun 15.12.2010 gün ve 2010/5-662/651 sayılı kararı da gözetildiğinde, uzun yıllar programa alınmayan imar planının hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı idarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle idarenin paydaş da olduğu taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bu eylemi ile kamulaştırmasız el koyma olgusunun gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu, İdarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır.

Bu durumda dava konusu taşınmazın uzun yıllardan beri yapılan parselasyon planları ile kamu hizmetine tahsis edilmiş olması ve son olarak da özel spor tesisleri alanına tahsis edilmiş olması nedeniyle fiilen el atılmamış olsa dahi mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle taşınmaz bedelinin ödenmesi gerektiğinden işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; imar planında kamu hizmeti alanına ayrılan dava konusu taşınmazın imar planı değişikliğiyle kamu hizmeti alanından çıkarılması sonucunda özel amaçlarla kullanımının mümkün olduğu, dava tarihi itibarıyla taşınmazın imar planındaki durumunun ''özel spor alanı'' olarak belirlendiği, bu durumda davalı idarenin dava konusu taşınmazı kamulaştırma zorunluluğu bulunmadığının kabulü gerektiği, diğer taraftan davacı tarafın imar planı değişikliğinin iptali istemiyle dava açabilecekken bu yönde bir davanın da açılmadığı, ayrıca imar durumu değiştirilinceye kadar olan dönem için eldeki davada bir tazminat talebinin de bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, dava konusu taşınmazın ilk imar uygulamasında kamu alanı vasfına haiz spor alanı olarak belirlendiğini, davalı idare yönünden müvekkilinin muvafakatinin bulunmaması nedeniyle kamulaştırma zorunluluğunun devam ettiğini, özel spor alanlarında ancak bir kamusal hizmet tesisi yapılabileceğini, maliklerin taşınmazdan istifade imkanının fiilen ve hukuken mümkün olmadığını, plan değişikliğinde kullanım amacının başına “özel” ibaresi getirilmesinin taşınmazdaki kısıtlılığı ortadan kaldırmadığını ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemine ilişkin eldeki davada, imar planı değişikliği sonucu özel spor tesisleri alanı olarak tahsis edilen taşınmazda davacının tasarruf imkânının bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre tazminat istemine yönelik davanın esastan incelenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 35 inci maddesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683 üncü maddesi, 16.05.1956 tarihli ve 1956/1 Esas, 1956/6 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı,

2. Değerlendirme

1. Konunun açıklığa kavuşturulması için öncelikle kamulaştırmasız el atma kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

2. Kamulaştırmasız el atma müessesesi, kamulaştırma yetkisi bulunan bir idari makamın Anayasaya ve kanunlara uygun işlemleri oluşturmaksızın bir kişinin malına kalıcı olarak el koyması ve onun üzerinde bir yapı ya da tesis yapması yahut o taşınmazı bir hizmete özgülemesi suretiyle mal sahibinin taşınmazı dilediği gibi kullanmasına engel olması hâlidir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 646). Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve kanunlara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız el atmada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir.

3. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz.

4. Anayasada modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejimi öngörmektedir.

5. Anayasanın, “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35 inci maddesi: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” düzenlemesini getirmiştir. 35 inci maddede mülkiyet hakkı üç aşamalı bir anlatımla açıklanmıştır:

6. Birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” denilerek bu hakkın varlığı anayasal bir hak olarak saptanmıştır. Böyle bir hak sahibi mülkiyetinde olan şeyi dilediği gibi kullanabilir, ona sahip olabilir. Başkalarının o şeye el koyması durumunda onun el koymasının önlenmesini ve bu hakkının korunmasını dava yolu ile isteyebilir. Mülkiyet hakkının bu görünümü kural olarak sınırsız ve kısıtlamasızdır. Kutsal, sınırlamasız ve kısıtlamasız görünen bu hak anılan maddenin 2 ve 3 üncü fıkraları ile genel bir sınırlamaya bağlı kılınmıştır.

7. İkinci fıkra uyarınca: “Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir”. Demek ki kamu yararı olan yerde veya bu amaçla kullanma gereksiniminde mülkiyet hakkı sınırlanabilir. Ancak bu sınırlama da kanunla yapılabilir. Kanunsuz olarak burada kamu yararı vardır, denilerek herhangi bir kamu kurumu veya tüzel kişisi mülkiyet hakkına herhangi bir sınırlama koyamaz. Öyle ise bu fıkranın içeriğine göre ancak kamu yararı bulunduğu durumlarda ve kanuna tutunarak sınırlama yapılabilir, yasal bir dayanak olmadan kamu yararı olsa bile mülkiyet hakkına el uzatılamaz. Kanunun olanak tanıdığı yerde de kamu yararı bulunmalıdır.

8. Anayasanın 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında kastedilen kamu yararı nedeniyle mülkiyet hakkının sınırlanması, 46 ncı maddede “Kamulaştırma” olarak ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan madde; “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hâllerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hâllerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her hâlde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır” hükmünü içermektedir.

9. Ancak anılan maddede öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte ve karşılığı ödenmek suretiyle malikin malı elinden zorla alınmaktadır.

10. Anayasanın 35 inci maddesinin üçüncü fıkrası, mülkiyet hakkına bir sınırlama daha koymuştur. Bu fıkrada, “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ifadeleriyle, mülkiyet hakkı sahibine kendi kendini sınırlaması koşulunun ne olduğunu göstermiştir.

11. Dikkat edilecek olursa; Anayasa’da mal sahibinin kullanma hakkı, 35 inci maddenin ikinci fıkrasında “kamu yararı”, üçüncü fıkrasında “toplum yararı” ile sınırlanmış ise de; her iki durumda da, taşınmazın mülkiyetine el uzatılamamakta, sadece kullanma hakkının hangi sınırlarla bağlı olduğu ifade edilmektedir.

12. Yine Anayasanın “mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını” içeren 35 inci maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683 üncü maddesi hükümlerinin birlikte incelenmesinden varılan sonuç, Türk hukukunda mülkiyet hakkının sosyal (modern) mülkiyet anlayışıyla düzenlenmiş olduğudur.

13. Türk Kanunu Medenisi ve bu Kanunu ilga eden 4721 sayılı Kanun'un Dördüncü Kitabında öncelikle mülkiyet hakkı düzenlenmiş; ne var ki 683 üncü madde (Türk Kanunu Medenisi md. 618) ile bir tanım verilmemiş, sağladığı yetkilerin belirtilmesiyle yetinilmiştir.

14. 4721 sayılı Kanun’un “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683 üncü maddesinde; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü bulunmaktadır.

15. 4721 sayılı Kanun’un 683 üncü maddesi uyarınca malik, eşya üzerinde ancak hukuk düzeninin sınırları içinde tasarruf edebilecektir. Dolayısıyla mülkiyet, kişilere, eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlamakla birlikte, ödevler de yükleyen bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hak, malikin gerek yetkilerini ve gerekse komşularla topluma karşı olan ödevlerini kapsamakta, böylece mülkiyetin özü, yetki ve ödevlerden oluşmaktadır.

16. Mülkiyet hakkının olumlu içeriğine göre malik, eşyayı eylemli olarak dilediğince kullanma, ondan ve semerelerinden yararlanma, eşyayı zilyedinde bulundurma, satış, bağışlama, nesnel haklar kurma, kişisel haklarla sınırlama gibi, eşya üzerinde dilediğince tasarrufta bulunma yetkileriyle donatılmıştır.

17. Malikin eşya üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş bulunmaktadır. 4721 sayılı Kanun'un 683 üncü maddesine göre malik, eşyayı hukuka aykırı olarak elinde bulunduran ya da eşyaya el koyan kişilerden onun geri verilmesini isteyebileceği gibi, yine hukuka aykırı olarak zilyetliğine yapılan el koymaların önlenmesini, taşkınlıkların giderilmesini de isteme hakkına sahiptir.

18. Bu suretle, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin müeyyidesi olan dava hakları malike tanınarak mülkiyet korunmuştur. Kanunun deyimiyle, “istihkak ve el atmanın önlenmesi” istemleri mülkiyet hakkından doğup, varlıklarını mülkiyet hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı olarak sürdürürler.

19. Mülkiyet hakkının içeriğine giren ödevler ise; yapmama, katlanma ve yapma ödevleridir. Komşuluk hukukuna ilişkin ödevler yapmama ödevine, kar, yağmur ve tutulamayan kaynak sularını kabule zorunluluk katlanma ödevine, taşınmaz mallar için vergi, resim ve harç ödeme yükümlülüğü de yapma ödevine örnek olarak gösterilebilir.

20. Bütün bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur; mülkiyet, bireylerin bir şey üzerindeki egemenliği demektir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 828).

21. Dolayısıyla 16.5.1956 tarihli ve 1956/1 Esas, 1956/6 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilir.

22. Somut olay ve dosya kapsamına göre; dava konusu taşınmaz 30.11.1962 tarihli ve 1095 sayılı kararla tasdik edilen imar planında "spor sahası" yeri olarak ayrılmıştır.

23. Taşınmaz sonrasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının 01.06.2001 tarihli kararıyla onanan Etimesgut Belediye Meclisinin 02.02.2001 tarihli ve 28 sayılı kararı ile 1/1000 ölçekli imar planı değişikliği sonucu "oyun ve spor alanı" olmuştur.

24. Daha sonra Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 13.10.2015 tarihli ve 2061 sayılı kararı ile onaylı 1/5000 nazım imar planı değişikliği ile taşınmazın oyun ve spor alanı kullanımından "özel spor alanı" kullanımına dönüştürüldüğü, sonrasında 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliği sonucu Etimesgut Belediye Meclisinin 04.06.2016 tarihli kararı ile dava konusu taşınmazın "özel spor tesisleri" olarak ayrıldığı, plan değişikliğinin Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 09.02.2017 tarihli ve 220 sayılı kararı ile onandığı ve taşınmaza fiilen el atılmadığı anlaşılmıştır.

25. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Kanun’un 683 üncü maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta, her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.

26. Bu nedenle uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı idare tarafından pasif ve suskun kalınmış ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edilmiş, aynı zamanda dava konusu taşınmazda paydaş olan idarenin mülkiyet hakkının özüne dokunan bu eylemi ile kamulaştırmasız el atma olgusu gerçekleşmiştir.

27. Hâl böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle dava konusu taşınmazın uzun yıllardan beri yapılan parselasyon planları ile kamu hizmetine tahsis edilmiş olması ve son olarak da özel spor tesisleri alanına tahsis edilmiş olması nedeniyle fiilen el atılmamış olsa dahi mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlandığı cihetle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

31.01.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.