YABANCI MAHKEME KARARININ TANINMASIYLA BOŞANMAYA YÖNELİK KUSUR DURUMLARI KESİN DELİL OLUŞTURUR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2-2669
KARAR NO : 2021/109
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kırşehir 1. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 03/11/2015
NUMARASI : 2015/514 - 2015/670
DAVACI : D.U. vekili Av. Y.Y.
DAVALI : Ç.U. vekili Av. İ.B.
1. Taraflar arasındaki "bağımsız nafaka ve tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kırşehir Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 08.11.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 1978 yılında evlendiklerini, davalının yurt dışına gidebilmesi için 1991 yılında anlaşmalı olarak boşandıklarını, 1995 yılında tekrar evlendiklerini, ortak dört çocuklarının olduğunu, müvekkilinin evlilik birliği içerisinde bir anne ve eş olarak tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini, davalının ise eviyle ilgilenmediğini, eşinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamadığını, sadakatsiz davrandığını, müvekkiline hakaret ettiğini, psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladığını ileri sürerek müvekkili yararına 25,000,00 TL maddi, 40,000,00 TL manevi tazminat ve aylık 1,000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı cevap dilekçesi sunmamış olup; yargılama aşamasında davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Kırşehir Aile Mahkemesinin 16.04.2015 tarihli ve 2013/711 E., 2015/250 K. sayılı kararı ile; tarafların yurtdışında boşandıkları, yabancı mahkeme kararının yasalara uygun şekilde tanındığı, davanın ise bağımsız maddi-manevi tazminat ve nafaka talebine ilişkin olduğu, boşanmaya esas yabancı mahkeme kararında tarafların dilekçelerinin yer almadığı, kararın tercümesinde davacının tazminat isteğinde bulunup bulunmadığı hususunun ve mahkemece bu hususun değerlendirilip değerlendirilmediğinin belli olmadığı, taraflar arasında gerçekleşen olayların yurtdışında yaşandığı, dosyada dinlenen tanıkların ise Türkiye’de yaşadıkları, dolayısı ile tazminat şartlarının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.07.2015 tarihli ve 2015/12564 E., 2015/14151 K. sayılı kararı ile;
"... Hüküm davacı tarafından, temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü:
Dava, boşanmadan sonra açılan boşanma sebebine dayalı maddi ve manevi tazminat ile nafaka isteğine ilişkin olup, 08.11.2013 tarihinde açılmıştır. Boşanma kararı yabancı mahkemece verilmiş, 13.12.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Dava süresinde açılmıştır. Davalı erkek tarafından açılan münhasıran boşanmaya ilişkin Flaridsderf Bölge Mahkemesinin 30.03.2011 tarihli 16 c8/11h-11 sayılı kararında "evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda kusurun Çavuş U. (davalı)'da olduğu" belirtilerek evliliğin bu kararın kesinleşmesi ile sona ermiş olacağına karar verilmiştir. Yabancı mahkeme ilamı kadın tarafından temyiz edilmiş, Viyana Bölge Mahkemesinin 45R 325/1lv sayılı, 27.10.2011 tarihli kararında "evlilik birliğinin tekrar kurulması pratik olarak mümkün değildir. Davacının (erkek) evlilik dışı bir ilişkisi olmasından dolayı, davalıyı (kadın) evden dışarı atması ve davalıya karşı ve reşit olmayan kızlarına karşı sorumluluklarını gereğince yerine getirmeyişinden dolayı "kendisine evliliğin yıpranmasında, parçalanmasında kusurlu olduğu yüklenilir" denilmek suretiyle erkeğin kusurları tespit edilmiştir. Açıklanan bu hususlar gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru olmamıştır,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Kırşehir Aile Mahkemesinin 03.11.2015 tarihli ve 2015/514 E, 2015/670 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların yabancı mahkeme kararıyla boşanmaları ve bu yabancı mahkeme kararının 5718 sayılı Kanun’a uygun şekilde tanınmış olması karşısında, tarafların boşanmalarına esas yabancı mahkeme kararında tespit edilen kusurlu davranışlarının, TMK'nın 178. maddesine göre açılan boşanmanın fer'i niteliğindeki nafaka ve tazminat taleplerine yönelik davada kesin delil teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
13. Boşanma kararı, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup; kararın kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliği ve birliğin gereği olan haklar ve sorumluluklar sona erer. Boşanma kararı eşler üzerinde kişisel sonuçlar (vatandaşlık, erginlik, kayın hısımlığı ve kadın eş yönünden soyadı) doğurduğu gibi mali sonuçlar da doğurur. Boşanma kararının eşlerle ilgili mali sonuçları 4721 sayılı Kanun’la; maddi tazminat (TMK m.174/1), manevi tazminat (TMK m. 174/2) yoksulluk nafakası (TMK m.175), ölüme bağlı tasarrufların hükümsüz kalması (TMK m.181) ve mal rejiminin tasfiyesi (TMK m. 202-281) olarak düzenleme altına alınmıştır.
14. Boşanma nedeniyle hükmedilecek maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında TMK’nın 174. maddesi "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir" hükmünü taşımaktadır.
15. Kanunun 175. maddesinde ise yoksulluk nafakası “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.
16. Evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasından doğan tazminat talepleri ve yoksulluk nafakasına yönelik dava hakları “boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” (TMK m. 178). Başka bir anlatımla boşanma kararı kesinleştikten sonra boşanma sebebine dayalı açılacak tazminat ve yoksulluk nafakası davaları evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasına ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
17. Somut olayda taraflar 12.01.1995 tarihinde evlenmiş olup, Avusturya Cumhuriyeti Floridsdorf Bölge Mahkemesinin 30.03.2011 tarihli GZ. 16 C 8/11h - 11 dosya numaralı kararında belirtilen “…evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda kusurun davacıda (Çavuş U.) olduğu,.." gerekçe ile boşanmalarına karar verilmiştir. Tarafların temyizi üzerine hüküm Viyana Bölge Adliye Mahkemesinin 45 R 325/11v sayılı kararı ile incelenmiş ve mahkemenin 27.10.2011 tarihinde “…evlilik birliğinin tekrar kurulması pratik olarak mümkün değildir. Davacının (Çavuş U.) evlilik dışı bir ilişkisi olmasından dolayı, davalıyı (Döndü U.) evden dışarı atması ve davalıya karşı ve reşit olmayan kızlarına karşı sorumluluklarını gereğince yerine getirmeyişinden dolayı kendisine evliliğin yıpranmasında, parçalanmasında kusurlu olduğu yüklenilir, özellikle davalının (Döndü U.) herhangi bir kusuru ne iddia edilmiş ne da tespit edilmesi istenmiş,…” gerekçesi ile verilen kararın yasalara uygun olduğu belirtilmiştir. 13.12.2011 tarihinde kesinleşen bu yabancı mahkeme kararı, eşlerden Çavuş U.’un istemi üzerine Kırşehir Aile Mahkemesinin 21.02.2013 tarihli ve 2012/467 E. ve 2013/162 K. sayılı kararı ile 5718 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri uyarınca tanımış, tanıma kararının 29.03.2013 tarihinde kesinleşmesi üzerine boşamaya dayanak yabancı mahkeme kararının kesinleştiği 13.12.2011 tarihi itibari ile taraflar boşanmıştır.
18. Eldeki davanın niteliği gereği; 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) 50. vd. maddeleri ile düzenleme altına alınan tenfiz kavramına ilişkin genel açıklamalarda bulunmak gerekmektedir. Sınır aşan ilişkilerin artan yoğunluğu, özellikle yabancı unsurlu evliliklerden kaynaklanan uyuşmazlıklar başta olmak üzere birçok özel hukuk soranlarına sebebiyet vermektedir. Her devlet kendi mahkemelerinin verdiği kararlarla ulusal çıkarlarını korumaya çalışırken, diğer yandan da beynelmilel faaliyetleri ve kişilerin haklarına saygı kurallarını da gözetmek durumundadır. Egemen devletlerin kendi mahkemelerinin verdiği kararların etkililiği o ülke ile sınırlıdır. Yabancı mahkeme kararlarının verildiği ülke dışında kabul edilmesi, hüküm ve sonuç doğurması ise kararın tanınması ve tenfizi ile mümkündür. Kural olarak tanıma ve tenfiz açılacak ayrı bir dava ile gerçekleştirilebilir. Bu davalar sonucunda tanıma veya tenfiz kararı verilmesiyle birlikte yabancı mahkeme kararı, mahalli mahkeme kararı kuvvet ve niteliğini kazanır (YHGK, 18.10.2018 tarihli ve 2017/108 E., 2018/1459 K. sayılı kararı).
19. 5718 sayılı MÖHUK’un “Tenfiz kararı” başlıklı 50. maddesinin birinci fıkrası ile “Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır,…” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Aynı Kanun’un “Tanıma” başlıklı 58. maddesi ile de “(1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz. (2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir. (3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye'de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.” denilerek, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesini, yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının Türk Mahkemelerince tespit edilmesi şartına bağlanmıştır. Yabancı mahkeme ilamının kesin hüküm veya kesin delil etkisi, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edecektir (MÖHUK m. 59). Türk Hukuku’nda tenfizin etkisi; yabancı mahkeme ilamına “kararın kesin delil veya kesin hüküm etkisi (tanınması) yaratması ve icra edilebilirlik niteliği kazandırması” olmak üzere iki şekilde kendini göstermektedir. Hemen belirtmek gerekir ki; Türk tanıma ve tenfiz hukukuna göre, her tenfiz kararı, aynı zamanda tanıma kararını da kapsar. Diğer bir söylemle, tenfizine karar verilen yabancı mahkeme ilamı aynı zamanda Türk Hukukunca tanınmış da olmaktadır.
20. Nitekim; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 10.02.2012 tarihli ve 2010/1 E., 2012/1 K. sayılı kararında “…Bir ilamın başka bir ülkede o devletin icra organlarını harekete geçirerek uygulanmasını, icra edilebilirliğini bağlamak, ancak tenfiz kararının varlığı ile mümkündür. İcra edilmesinin gerektiği ülkede tenfiz için yabancı mahkeme kararında tenfiz şartlarının var olup olmadığının incelenmesi ve varılacak sonuç dairesinde verilecek tenfiz kararı ile mümkün ve uygun olacaktır. Tenfiz (exeguatur) doktrinde değişik şekillerde açıklanmaktadır. Tenfiz, yabancı mahkeme kararına, kesin hüküm ve kesin delil kuvveti uygun görmek yanında, Türk icra organları aracılığıyla Türkiye’de icra edilebilme gücünün verilmesine ilişkin bir mahkeme kararıdır. Yabancı bir mahkeme kararının Türk Mahkemeleri’nce tenfiz edilebilmesi için, özel hukuk ilişkisinden doğan bir uyuşmazlığı çözmek için verilmiş olması gerekir (5718 s. MÖHUK m.50). Hukuk davalarının usul hukukuna ilişkin bir vasıflandırma olmasına, vasıflandırmaya ilişkin değerlendirmeler ile hangi tür davaların hukuk davası olacağı, tenfizin talep edildiği ülke hukukuna göre belirlenecek ve değerlendirilecektir. Diğer yönüyle; yabancı ilamın, verildiği ülke hukukuna göre şekli anlamda kesinleşmiş olması gerekir. Tenfiz davasında hukuki yarar şartı öncelikle incelenerek, kararı verecek olan hâkimin, yalnızca yabancı kararın tenfiz edilebilmesi için Türk Hukuku’nda aranan şartları taşıyıp taşımadığını irdelendikten sonra, şartların bulunması halinde artık tenfiz (exequatur) kararını verebilecektir. Tenfiz mahkemesinin, yabancı mahkemenin esasa uyguladığı hukuku ve aynı şekilde kendi usul hükümlerini doğru uygulayıp uygulamadığını inceleme ve yabancı ilamın içeriğini tetkik etme olanağı bulunmamaktadır (2675 s. MÖHUK m.38/c, 5718 s. MÖHUK m.54/a, b, c, ç). Ancak, yabancı mahkeme ilamının Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması halinde, tenfize her şekilde engel bulunduğu 5718 sayılı Kanun’un amir hükmü gereğidir,…” şeklinde gerekçe ile tanıma ve tenfiz kavramları açıklanmış olup, buna göre; tenfiz mahkemesinin, özel hukuk ilişkisinden doğan bir uyuşmazlığa yönelik verilmiş bulunan yabancı mahkeme kararına ilişkin maddi hukuk ve usul hukuku denetimi yaparak, yabancı ilamın içeriğini tetkik etme olanağı bulunmadığına karar verilmiştir.
21. Türk Hukuku’nda kusurlu olup olmama durumunun boşanmanın mali sonuçları yönünden önem taşıdığı dikkate alındığında, uyuşmazlığın çözümünde kusur ve nedensellik bağı kavramlarının da açıklanması gerekmektedir. Boşanma nedeniyle yoksulluk nafakası ve tazminat ödenmesine karar verilebilmesi için; bir eşin “kusurlu davranışları” ile diğer eşte “tazminatlar yönünden zarar oluşumu ve yoksulluk nafakası yönünden ise yoksulluğa düşme durumu” arasında “nedensellik bağı” olmasını gerektirir. Daha açık bir ifadeyle eşte oluşan zarar ve yoksulluğa düşme olguları; boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışlar nedeniyle oluşmalıdır. Hâkim; olayların alışılan akışına ve yaşam deneyimlerine göre, kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren eylemlerinin, diğer eşte ağır zarar yaratması ve eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olması arasında uygun nedensellik bağını kurduğu takdirde tazminat ve nafaka ödenmesine karar verebilir. Hâkim, evlenmeden önce olan ya da boşanmaya sebep olmayan olayları nedensellik bağının kurulmasında ölçü olarak alamaz. İşte bu sebeple; eşlerin kusurlu davranışlarının boşanmaya sebep olup olmadığı yönünde kurulması gereken “nedensellik bağı” kavramının, boşanmaya sebep olduğu iddia edilen vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunu inceledikten sonra tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediğine hükmeden mahkeme tarafından yapılmış olması gerekliliği hususu kuşkusuzdur. Zira taraflar yönünden boşanma kararını veren hâkim: o evliliğe münhasır, tarafların boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarını belirlemiş ve boşanma kararı vermiştir. Tartışmasız olduğu üzere, taraflar yönünden boşanmaya sebep olan olay veya olaylar artık belirlenmiştir. Boşanma kararının verildiği hükmün kesinleşmesi itibariyle, artık o evlilik nedeniyle doğmuş veya doğacak olan tüm davalar boşanma kararının verildiği mahkeme kararında yer alan kusur belirlemesi ile bağlıdır ve bu durumun doğal sonucu olarak yapılan kusur belirlemesi, başka bir mahkemenin kararında tartışılamayacağı gibi yeniden kusur belirlemesi yapılmasına da imkân tanımayacaktır. Nitekim benzer husus 22.01.1988 gün ve 5/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karar gerekçesinde “…Sözü edilen olaylar boşanmaya yol açabildiği halde kişisel menfaatleri ağır bir biçimde haleldar etmeyebilir. Hakimin değerlendireceği husus o olayların boşanmayı gerektirip gerektirmeyeceği hususu elbette değildir; bu yön boşanma ilamı ile artık kesinleşmiştir…” şeklinde açıklanmıştır.
22. Vurgulamakta fayda vardır ki; MÖHUK’un 59. maddesi ile düzenleme altına alınan hüküm uyarınca, yabancı mahkeme ilamının kesin hüküm veya kesin delil etkisi, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edecektir. Kesin hüküm kavram itibari ile adli gerçeği ifade eder. Kesin hükümle amaçlanan ise; aynı kişiler arasında, aynı dava konusu uyuşmazlık hakkında mahkemelerin sınırsız şekilde meşgul edilmesini engellemektir. Bu şekilde hem kişiler, hem de devlet için hukuki güvenlik sağlanmaktadır. Kesin hüküm, öncelikle hükmü veren mahkeme de dâhil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Bir hüküm maddi anlamda kesinleştikten ve hangi tarafın ne yönde haklı olduğu tespiti yapıldıktan sonra artık tüm mahkemeler, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanılarak, aynı dava konusu hakkında verilmiş bulunan kesin hüküm ile bağlıdırlar. Bunun sonucunda; aynı dava yeniden incelenemeyeceği (kesin hüküm itirazı) gibi, aynı konuya ilişkin yeni dava, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdır (kesin delil).
23. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. ve 04.12.2013 tarihli ve 2013/20-300 E., 2013/1629 K. sayılı kararları ile de benimsenmiştir. Buna göre; aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı konuya ilişkin yapılan yargılamada kesin hükme bağlanmış olan vakıa (HMK m.303/2), görülmekte olan diğer bir ikinci davada ileri sürülen aynı iddia veya savunma yönünden kesin delil teşkil edecektir.
24. Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusuna yönelik yapılan değerlendirmede; boşanma davası ile TMK’nın 178. maddesine göre açılan her iki davanın da taraflar arasındaki evlilik birliğine dayalı hukuki ilişkiden kaynaklandığı, yukarıda da vurgulandığı üzere; aynı taraflar arasında, aynı hukuki ilişkinin temelini oluşturan sebebe dayalı olarak açılan ve sonuçlanan "kesin hüküm nedeniyle oluşan kesin delilin" tarafları ve hâkimi bağladığı, artık kesin delil ile kanıtlanan olayların hukuksal açıdan doğru olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu, hâkimin kesin delilleri takdir yetkisinin bulunmadığı gibi ayrıca TMK’nın 178. maddesine göre açılan davaların, boşanma davasının devamı niteliğinde olduğu, artık bu davada hâkimin, boşanma davasıyla belirlenen kusurlu davranışların boşanmaya sebep olması nedeniyle boşanma davasında belirlenen kusur belirlemesi ile bağlı olduğu, başka bir ifadeyle boşanma kararında taraflarca gerçekleştirildiği kabul edilerek kesinleşen kusurlu davranışların, TMK’nın 178. maddesine göre devam edilen davada kesin delil oluşturacağı, hâkimin boşanmaya sebep olan olaylar yönünden yeniden bir kusur belirlemesi yaparak nafaka ve tazminatlara ilişkin karar veremeyeceği açıktır.
25. Somut olaya gelindiğinde; kadın eş aleyhine erkek eş tarafından Avusturya Cumhuriyeti Floridsdorf Bölge Mahkemesi’nde boşanma davası açıldığı, hükmün Viyana Bölge Adliye Mahkemesince yapılan temyiz incelemesi ile 13.12.2011 tarihine kesinleşerek tarafların boşanmalarına karar verildiği, sözü edilen mahkeme kararları ile boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin kusursuz, erkek eşin ise evlilik dışı bir ilişkisi olmasından dolayı, eşini evden dışarı attığı ve birlik görevlerini yerine getirmemesi şeklinde gerçekleştirdiği kusurlu davranışlarıyla tam kusurlu olduğunun belirlendiği, tarafların boşanmalarına esas yabancı mahkeme kararı için Kırşehir Aile Mahkemesinin 2012/467 E. ve 2013/162 K. sayılı kararı ile tanıma kararı verildiği bu kararın 29.03.2013 tarihinde kesinleştiği, davacının bu tarihten sonra eldeki davayı TMK’nın 178. maddesi uyarınca 08.11.2013 tarihinde yasal süresi içerisinde açtığı ve davalıdan TMK’nın 174/1-2 ve 175. maddelerine göre maddi-manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talep ettiği, hâl böyle olunca, yabancı mahkeme kararının tanınmasıyla birlikte boşanmaya sebep olan olaylara yönelik kusur durumunun kesin delil kabul edilerek, tarafların boşanmalarına esas kararda yer alan kusur belirlemesi gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
26. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.02.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
BİLGİ : “Kusur belirlemesi yapmayan yabancı boşanma kararı dikkate alınmadan kusur belirlemesi yapılmalıdır” şeklindeki Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 30 Kasım 2017 tarihli kararı için bkz.
YABANCI MAHKEME KARARININ TANINMASIYLA BOŞANMAYA YÖNELİK KUSUR DURUMLARI KESİN DELİL OLUŞTURUR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2-2669
KARAR NO : 2021/109
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kırşehir 1. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 03/11/2015
NUMARASI : 2015/514 - 2015/670
DAVACI : D.U. vekili Av. Y.Y.
DAVALI : Ç.U. vekili Av. İ.B.
1. Taraflar arasındaki "bağımsız nafaka ve tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kırşehir Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 08.11.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 1978 yılında evlendiklerini, davalının yurt dışına gidebilmesi için 1991 yılında anlaşmalı olarak boşandıklarını, 1995 yılında tekrar evlendiklerini, ortak dört çocuklarının olduğunu, müvekkilinin evlilik birliği içerisinde bir anne ve eş olarak tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini, davalının ise eviyle ilgilenmediğini, eşinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamadığını, sadakatsiz davrandığını, müvekkiline hakaret ettiğini, psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladığını ileri sürerek müvekkili yararına 25,000,00 TL maddi, 40,000,00 TL manevi tazminat ve aylık 1,000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı cevap dilekçesi sunmamış olup; yargılama aşamasında davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Kırşehir Aile Mahkemesinin 16.04.2015 tarihli ve 2013/711 E., 2015/250 K. sayılı kararı ile; tarafların yurtdışında boşandıkları, yabancı mahkeme kararının yasalara uygun şekilde tanındığı, davanın ise bağımsız maddi-manevi tazminat ve nafaka talebine ilişkin olduğu, boşanmaya esas yabancı mahkeme kararında tarafların dilekçelerinin yer almadığı, kararın tercümesinde davacının tazminat isteğinde bulunup bulunmadığı hususunun ve mahkemece bu hususun değerlendirilip değerlendirilmediğinin belli olmadığı, taraflar arasında gerçekleşen olayların yurtdışında yaşandığı, dosyada dinlenen tanıkların ise Türkiye’de yaşadıkları, dolayısı ile tazminat şartlarının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.07.2015 tarihli ve 2015/12564 E., 2015/14151 K. sayılı kararı ile;
"... Hüküm davacı tarafından, temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü:
Dava, boşanmadan sonra açılan boşanma sebebine dayalı maddi ve manevi tazminat ile nafaka isteğine ilişkin olup, 08.11.2013 tarihinde açılmıştır. Boşanma kararı yabancı mahkemece verilmiş, 13.12.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Dava süresinde açılmıştır. Davalı erkek tarafından açılan münhasıran boşanmaya ilişkin Flaridsderf Bölge Mahkemesinin 30.03.2011 tarihli 16 c8/11h-11 sayılı kararında "evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda kusurun Çavuş U. (davalı)'da olduğu" belirtilerek evliliğin bu kararın kesinleşmesi ile sona ermiş olacağına karar verilmiştir. Yabancı mahkeme ilamı kadın tarafından temyiz edilmiş, Viyana Bölge Mahkemesinin 45R 325/1lv sayılı, 27.10.2011 tarihli kararında "evlilik birliğinin tekrar kurulması pratik olarak mümkün değildir. Davacının (erkek) evlilik dışı bir ilişkisi olmasından dolayı, davalıyı (kadın) evden dışarı atması ve davalıya karşı ve reşit olmayan kızlarına karşı sorumluluklarını gereğince yerine getirmeyişinden dolayı "kendisine evliliğin yıpranmasında, parçalanmasında kusurlu olduğu yüklenilir" denilmek suretiyle erkeğin kusurları tespit edilmiştir. Açıklanan bu hususlar gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru olmamıştır,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Kırşehir Aile Mahkemesinin 03.11.2015 tarihli ve 2015/514 E, 2015/670 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların yabancı mahkeme kararıyla boşanmaları ve bu yabancı mahkeme kararının 5718 sayılı Kanun’a uygun şekilde tanınmış olması karşısında, tarafların boşanmalarına esas yabancı mahkeme kararında tespit edilen kusurlu davranışlarının, TMK'nın 178. maddesine göre açılan boşanmanın fer'i niteliğindeki nafaka ve tazminat taleplerine yönelik davada kesin delil teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
13. Boşanma kararı, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup; kararın kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliği ve birliğin gereği olan haklar ve sorumluluklar sona erer. Boşanma kararı eşler üzerinde kişisel sonuçlar (vatandaşlık, erginlik, kayın hısımlığı ve kadın eş yönünden soyadı) doğurduğu gibi mali sonuçlar da doğurur. Boşanma kararının eşlerle ilgili mali sonuçları 4721 sayılı Kanun’la; maddi tazminat (TMK m.174/1), manevi tazminat (TMK m. 174/2) yoksulluk nafakası (TMK m.175), ölüme bağlı tasarrufların hükümsüz kalması (TMK m.181) ve mal rejiminin tasfiyesi (TMK m. 202-281) olarak düzenleme altına alınmıştır.
14. Boşanma nedeniyle hükmedilecek maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında TMK’nın 174. maddesi "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir" hükmünü taşımaktadır.
15. Kanunun 175. maddesinde ise yoksulluk nafakası “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.
16. Evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasından doğan tazminat talepleri ve yoksulluk nafakasına yönelik dava hakları “boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” (TMK m. 178). Başka bir anlatımla boşanma kararı kesinleştikten sonra boşanma sebebine dayalı açılacak tazminat ve yoksulluk nafakası davaları evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasına ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
17. Somut olayda taraflar 12.01.1995 tarihinde evlenmiş olup, Avusturya Cumhuriyeti Floridsdorf Bölge Mahkemesinin 30.03.2011 tarihli GZ. 16 C 8/11h - 11 dosya numaralı kararında belirtilen “…evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda kusurun davacıda (Çavuş U.) olduğu,.." gerekçe ile boşanmalarına karar verilmiştir. Tarafların temyizi üzerine hüküm Viyana Bölge Adliye Mahkemesinin 45 R 325/11v sayılı kararı ile incelenmiş ve mahkemenin 27.10.2011 tarihinde “…evlilik birliğinin tekrar kurulması pratik olarak mümkün değildir. Davacının (Çavuş U.) evlilik dışı bir ilişkisi olmasından dolayı, davalıyı (Döndü U.) evden dışarı atması ve davalıya karşı ve reşit olmayan kızlarına karşı sorumluluklarını gereğince yerine getirmeyişinden dolayı kendisine evliliğin yıpranmasında, parçalanmasında kusurlu olduğu yüklenilir, özellikle davalının (Döndü U.) herhangi bir kusuru ne iddia edilmiş ne da tespit edilmesi istenmiş,…” gerekçesi ile verilen kararın yasalara uygun olduğu belirtilmiştir. 13.12.2011 tarihinde kesinleşen bu yabancı mahkeme kararı, eşlerden Çavuş U.’un istemi üzerine Kırşehir Aile Mahkemesinin 21.02.2013 tarihli ve 2012/467 E. ve 2013/162 K. sayılı kararı ile 5718 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri uyarınca tanımış, tanıma kararının 29.03.2013 tarihinde kesinleşmesi üzerine boşamaya dayanak yabancı mahkeme kararının kesinleştiği 13.12.2011 tarihi itibari ile taraflar boşanmıştır.
18. Eldeki davanın niteliği gereği; 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) 50. vd. maddeleri ile düzenleme altına alınan tenfiz kavramına ilişkin genel açıklamalarda bulunmak gerekmektedir. Sınır aşan ilişkilerin artan yoğunluğu, özellikle yabancı unsurlu evliliklerden kaynaklanan uyuşmazlıklar başta olmak üzere birçok özel hukuk soranlarına sebebiyet vermektedir. Her devlet kendi mahkemelerinin verdiği kararlarla ulusal çıkarlarını korumaya çalışırken, diğer yandan da beynelmilel faaliyetleri ve kişilerin haklarına saygı kurallarını da gözetmek durumundadır. Egemen devletlerin kendi mahkemelerinin verdiği kararların etkililiği o ülke ile sınırlıdır. Yabancı mahkeme kararlarının verildiği ülke dışında kabul edilmesi, hüküm ve sonuç doğurması ise kararın tanınması ve tenfizi ile mümkündür. Kural olarak tanıma ve tenfiz açılacak ayrı bir dava ile gerçekleştirilebilir. Bu davalar sonucunda tanıma veya tenfiz kararı verilmesiyle birlikte yabancı mahkeme kararı, mahalli mahkeme kararı kuvvet ve niteliğini kazanır (YHGK, 18.10.2018 tarihli ve 2017/108 E., 2018/1459 K. sayılı kararı).
19. 5718 sayılı MÖHUK’un “Tenfiz kararı” başlıklı 50. maddesinin birinci fıkrası ile “Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır,…” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Aynı Kanun’un “Tanıma” başlıklı 58. maddesi ile de “(1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz. (2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir. (3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye'de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.” denilerek, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesini, yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının Türk Mahkemelerince tespit edilmesi şartına bağlanmıştır. Yabancı mahkeme ilamının kesin hüküm veya kesin delil etkisi, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edecektir (MÖHUK m. 59). Türk Hukuku’nda tenfizin etkisi; yabancı mahkeme ilamına “kararın kesin delil veya kesin hüküm etkisi (tanınması) yaratması ve icra edilebilirlik niteliği kazandırması” olmak üzere iki şekilde kendini göstermektedir. Hemen belirtmek gerekir ki; Türk tanıma ve tenfiz hukukuna göre, her tenfiz kararı, aynı zamanda tanıma kararını da kapsar. Diğer bir söylemle, tenfizine karar verilen yabancı mahkeme ilamı aynı zamanda Türk Hukukunca tanınmış da olmaktadır.
20. Nitekim; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 10.02.2012 tarihli ve 2010/1 E., 2012/1 K. sayılı kararında “…Bir ilamın başka bir ülkede o devletin icra organlarını harekete geçirerek uygulanmasını, icra edilebilirliğini bağlamak, ancak tenfiz kararının varlığı ile mümkündür. İcra edilmesinin gerektiği ülkede tenfiz için yabancı mahkeme kararında tenfiz şartlarının var olup olmadığının incelenmesi ve varılacak sonuç dairesinde verilecek tenfiz kararı ile mümkün ve uygun olacaktır. Tenfiz (exeguatur) doktrinde değişik şekillerde açıklanmaktadır. Tenfiz, yabancı mahkeme kararına, kesin hüküm ve kesin delil kuvveti uygun görmek yanında, Türk icra organları aracılığıyla Türkiye’de icra edilebilme gücünün verilmesine ilişkin bir mahkeme kararıdır. Yabancı bir mahkeme kararının Türk Mahkemeleri’nce tenfiz edilebilmesi için, özel hukuk ilişkisinden doğan bir uyuşmazlığı çözmek için verilmiş olması gerekir (5718 s. MÖHUK m.50). Hukuk davalarının usul hukukuna ilişkin bir vasıflandırma olmasına, vasıflandırmaya ilişkin değerlendirmeler ile hangi tür davaların hukuk davası olacağı, tenfizin talep edildiği ülke hukukuna göre belirlenecek ve değerlendirilecektir. Diğer yönüyle; yabancı ilamın, verildiği ülke hukukuna göre şekli anlamda kesinleşmiş olması gerekir. Tenfiz davasında hukuki yarar şartı öncelikle incelenerek, kararı verecek olan hâkimin, yalnızca yabancı kararın tenfiz edilebilmesi için Türk Hukuku’nda aranan şartları taşıyıp taşımadığını irdelendikten sonra, şartların bulunması halinde artık tenfiz (exequatur) kararını verebilecektir. Tenfiz mahkemesinin, yabancı mahkemenin esasa uyguladığı hukuku ve aynı şekilde kendi usul hükümlerini doğru uygulayıp uygulamadığını inceleme ve yabancı ilamın içeriğini tetkik etme olanağı bulunmamaktadır (2675 s. MÖHUK m.38/c, 5718 s. MÖHUK m.54/a, b, c, ç). Ancak, yabancı mahkeme ilamının Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması halinde, tenfize her şekilde engel bulunduğu 5718 sayılı Kanun’un amir hükmü gereğidir,…” şeklinde gerekçe ile tanıma ve tenfiz kavramları açıklanmış olup, buna göre; tenfiz mahkemesinin, özel hukuk ilişkisinden doğan bir uyuşmazlığa yönelik verilmiş bulunan yabancı mahkeme kararına ilişkin maddi hukuk ve usul hukuku denetimi yaparak, yabancı ilamın içeriğini tetkik etme olanağı bulunmadığına karar verilmiştir.
21. Türk Hukuku’nda kusurlu olup olmama durumunun boşanmanın mali sonuçları yönünden önem taşıdığı dikkate alındığında, uyuşmazlığın çözümünde kusur ve nedensellik bağı kavramlarının da açıklanması gerekmektedir. Boşanma nedeniyle yoksulluk nafakası ve tazminat ödenmesine karar verilebilmesi için; bir eşin “kusurlu davranışları” ile diğer eşte “tazminatlar yönünden zarar oluşumu ve yoksulluk nafakası yönünden ise yoksulluğa düşme durumu” arasında “nedensellik bağı” olmasını gerektirir. Daha açık bir ifadeyle eşte oluşan zarar ve yoksulluğa düşme olguları; boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışlar nedeniyle oluşmalıdır. Hâkim; olayların alışılan akışına ve yaşam deneyimlerine göre, kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren eylemlerinin, diğer eşte ağır zarar yaratması ve eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olması arasında uygun nedensellik bağını kurduğu takdirde tazminat ve nafaka ödenmesine karar verebilir. Hâkim, evlenmeden önce olan ya da boşanmaya sebep olmayan olayları nedensellik bağının kurulmasında ölçü olarak alamaz. İşte bu sebeple; eşlerin kusurlu davranışlarının boşanmaya sebep olup olmadığı yönünde kurulması gereken “nedensellik bağı” kavramının, boşanmaya sebep olduğu iddia edilen vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunu inceledikten sonra tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediğine hükmeden mahkeme tarafından yapılmış olması gerekliliği hususu kuşkusuzdur. Zira taraflar yönünden boşanma kararını veren hâkim: o evliliğe münhasır, tarafların boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarını belirlemiş ve boşanma kararı vermiştir. Tartışmasız olduğu üzere, taraflar yönünden boşanmaya sebep olan olay veya olaylar artık belirlenmiştir. Boşanma kararının verildiği hükmün kesinleşmesi itibariyle, artık o evlilik nedeniyle doğmuş veya doğacak olan tüm davalar boşanma kararının verildiği mahkeme kararında yer alan kusur belirlemesi ile bağlıdır ve bu durumun doğal sonucu olarak yapılan kusur belirlemesi, başka bir mahkemenin kararında tartışılamayacağı gibi yeniden kusur belirlemesi yapılmasına da imkân tanımayacaktır. Nitekim benzer husus 22.01.1988 gün ve 5/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karar gerekçesinde “…Sözü edilen olaylar boşanmaya yol açabildiği halde kişisel menfaatleri ağır bir biçimde haleldar etmeyebilir. Hakimin değerlendireceği husus o olayların boşanmayı gerektirip gerektirmeyeceği hususu elbette değildir; bu yön boşanma ilamı ile artık kesinleşmiştir…” şeklinde açıklanmıştır.
22. Vurgulamakta fayda vardır ki; MÖHUK’un 59. maddesi ile düzenleme altına alınan hüküm uyarınca, yabancı mahkeme ilamının kesin hüküm veya kesin delil etkisi, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edecektir. Kesin hüküm kavram itibari ile adli gerçeği ifade eder. Kesin hükümle amaçlanan ise; aynı kişiler arasında, aynı dava konusu uyuşmazlık hakkında mahkemelerin sınırsız şekilde meşgul edilmesini engellemektir. Bu şekilde hem kişiler, hem de devlet için hukuki güvenlik sağlanmaktadır. Kesin hüküm, öncelikle hükmü veren mahkeme de dâhil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Bir hüküm maddi anlamda kesinleştikten ve hangi tarafın ne yönde haklı olduğu tespiti yapıldıktan sonra artık tüm mahkemeler, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanılarak, aynı dava konusu hakkında verilmiş bulunan kesin hüküm ile bağlıdırlar. Bunun sonucunda; aynı dava yeniden incelenemeyeceği (kesin hüküm itirazı) gibi, aynı konuya ilişkin yeni dava, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdır (kesin delil).
23. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. ve 04.12.2013 tarihli ve 2013/20-300 E., 2013/1629 K. sayılı kararları ile de benimsenmiştir. Buna göre; aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı konuya ilişkin yapılan yargılamada kesin hükme bağlanmış olan vakıa (HMK m.303/2), görülmekte olan diğer bir ikinci davada ileri sürülen aynı iddia veya savunma yönünden kesin delil teşkil edecektir.
24. Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusuna yönelik yapılan değerlendirmede; boşanma davası ile TMK’nın 178. maddesine göre açılan her iki davanın da taraflar arasındaki evlilik birliğine dayalı hukuki ilişkiden kaynaklandığı, yukarıda da vurgulandığı üzere; aynı taraflar arasında, aynı hukuki ilişkinin temelini oluşturan sebebe dayalı olarak açılan ve sonuçlanan "kesin hüküm nedeniyle oluşan kesin delilin" tarafları ve hâkimi bağladığı, artık kesin delil ile kanıtlanan olayların hukuksal açıdan doğru olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu, hâkimin kesin delilleri takdir yetkisinin bulunmadığı gibi ayrıca TMK’nın 178. maddesine göre açılan davaların, boşanma davasının devamı niteliğinde olduğu, artık bu davada hâkimin, boşanma davasıyla belirlenen kusurlu davranışların boşanmaya sebep olması nedeniyle boşanma davasında belirlenen kusur belirlemesi ile bağlı olduğu, başka bir ifadeyle boşanma kararında taraflarca gerçekleştirildiği kabul edilerek kesinleşen kusurlu davranışların, TMK’nın 178. maddesine göre devam edilen davada kesin delil oluşturacağı, hâkimin boşanmaya sebep olan olaylar yönünden yeniden bir kusur belirlemesi yaparak nafaka ve tazminatlara ilişkin karar veremeyeceği açıktır.
25. Somut olaya gelindiğinde; kadın eş aleyhine erkek eş tarafından Avusturya Cumhuriyeti Floridsdorf Bölge Mahkemesi’nde boşanma davası açıldığı, hükmün Viyana Bölge Adliye Mahkemesince yapılan temyiz incelemesi ile 13.12.2011 tarihine kesinleşerek tarafların boşanmalarına karar verildiği, sözü edilen mahkeme kararları ile boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin kusursuz, erkek eşin ise evlilik dışı bir ilişkisi olmasından dolayı, eşini evden dışarı attığı ve birlik görevlerini yerine getirmemesi şeklinde gerçekleştirdiği kusurlu davranışlarıyla tam kusurlu olduğunun belirlendiği, tarafların boşanmalarına esas yabancı mahkeme kararı için Kırşehir Aile Mahkemesinin 2012/467 E. ve 2013/162 K. sayılı kararı ile tanıma kararı verildiği bu kararın 29.03.2013 tarihinde kesinleştiği, davacının bu tarihten sonra eldeki davayı TMK’nın 178. maddesi uyarınca 08.11.2013 tarihinde yasal süresi içerisinde açtığı ve davalıdan TMK’nın 174/1-2 ve 175. maddelerine göre maddi-manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talep ettiği, hâl böyle olunca, yabancı mahkeme kararının tanınmasıyla birlikte boşanmaya sebep olan olaylara yönelik kusur durumunun kesin delil kabul edilerek, tarafların boşanmalarına esas kararda yer alan kusur belirlemesi gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
26. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.02.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
BİLGİ : “Kusur belirlemesi yapmayan yabancı boşanma kararı dikkate alınmadan kusur belirlemesi yapılmalıdır” şeklindeki Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 30 Kasım 2017 tarihli kararı için bkz.