YENİ KREDİ KULLANDIRIMI İBARESİNDEN HAREKETLE KREDİNİN KEFALET KAPSAMI DIŞINDA OLDUĞUNA DAİR YORUM SOMUT OLAYA UYGUN DÜŞMEMEKTEDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-351
KARAR NO : 2022/1261
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 06/02/2020
NUMARASI : 2019/370 - 2020/94
DAVACI : T.H. Bankası A.Ş. vekili Av. M.H.
DAVALI : K. Garanti Fonu A.Ş. vekili Av. Y.S.
1. Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi tarafından verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkili ile dava dışı E. Akaryakıt ve Kimya San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında 03.08.2010 tarihli ve 1.250.000 TL bedelli, 07.03.2021 tarihli ve 400.000 TL bedelli kredi sözleşmeleri ile 05.07.2012 tarihli ve 1.500.000 TL bedelli çerçeve kredi sözleşmesinin imzalandığını, anılan dava dışı şirketin kredi borçlarını ödememesi üzerine ihtarname sürecinden sonra borçlu ve kefilleri aleyhine tahsilde tekerrür oluşturmamak kaydıyla İzmir 19. İcra Müdürlüğünün 2013/903 E. ve 2013/5447 E. sayılı dosyaları üzerinden icra takiplerinin başlatıldığını, müvekkili ile davalı arasında 19.01.2012 tarihinde kredi geri ödeme kefalet sözleşmesi imzalandığını, davalının kefalet sorumluluğu kapsamında teminat mektubundan kaynaklanan 300.000 TL ile nakdi krediye ilişkin 87.000 TL borcu ödemediğini, taraflar arasında akdedilen sözleşmeye göre dava dışı şirketin kullandığı ve kullanacağı kredilere davalı tarafından kefil olunduğunu, buna ilişkin kefalet komisyonlarının müvekkilinden tahsil edildiğini, kullandırılan kredilerin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında olduğunu, bu sebeple tazmin taleplerinin reddinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek teminat mektubundan kaynaklanan 300.000 TL ile nakdi krediye ilişkin 87.000 TL’nin 22.04.2013 tarihinden itibaren işleyecek %72 temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacının müvekkiline iki ayrı hazine destekli kefalet talebinde bulunduğunu, bunların 26.12.2011 tarihinde “Yeni Kredinin Kullandırılması” talep türüyle 400.000 TL ve 850.000 TL yeni krediler için %75 kefalet oranıyla hazine destekli kefalet talepleri olduğunu, davacının 400.000 TL bedelli krediyi dava dışı şirkete 24.02.2011 tarihinde kullandırdığını, kefalet taleplerinin ise yeni kredi kullandırılması kapsamında olup müvekkilinin kefalet onayını bu kapsamda verdiğini, müvekkilinin bilgisi dışında davacının önceden üstlenmiş olduğu bir riske dair hazine kefaleti verilmediğini, ancak davacının müvekkiline vermiş olduğu talepteki beyandan farklı olarak müvekkilinin onayı ve bilgisi dâhilinde olmayan 24.02.2011 tarihli Kesin Teminat Mektubunu kefalet onayının içine dâhil etmeye çalıştığını, protokolün 3.2. maddesinin (a) bendinde belirtilen kefalet türlerini talep hakkı olmasına rağmen davacının talep formunda “Yeni Kredi Kullandırılması” ibaresi ile talepte bulunduğunu, mevcut kredinin yapılandırılmasına ilişkin bir kefalet talebinin bulunmadığını, bu suretle krediye kefalet verilmeme ihtimalinin davacı tarafça bertaraf edilmek istenerek müvekkilinin yanıltıldığını, “yeni kredi”, “mevcut kredinin yapılandırılması” veya “kredi yenileme” işlemleri bakımından müvekkilinin farklı şekilde değerlendirme yaptığını, davacının bir yıl önce kullandırdığı gayri nakdi krediye yeni kredi kullanımı gibi kefalet isteyip tazmin talebinin taraflar arasındaki protokol ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, davacı tarafından 26.12.20211 tarihli ve 850.000 TL krediye ilişkin olarak kefalet talebinde bulunulmasını müteakip protokol hükümlerine göre altı aylık süre içerisinde kullandırılması gereken kredinin 734.000 TL’sini kullandırdığını, kullandırılmayan nakdi krediye ilişkin tazmin talep edilemeyeceği, kullandırılan kredi bedelinin %75’ine tekabül eden 550.000 TL’nin davacıya ödendiğini, kefaletten kaynaklanan sorumluluğun ifa edildiğini, kefalet onayı verilen kısmın anaparaya ilişkin olup borçlu şirketin kredi borcunun anaparasını ödememesi nedeniyle tahakkuk eden faizleri kapsamadığını, davacının kefalet verilen anapara tutarından düşük kredi kullandırarak kalan kefalet limitini faiz kayıplarının tazmini için kullanamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.02.2017 tarihli ve 2014/1069 E, 2017/109 K. sayılı kararı ile; hazine destekli kredinin niteliği itibariyle dava dışı E. Akaryakıt ve Kimya San. Tic. Ltd. Şti.'ne davacı tarafından kullandırılan nakdi ve gayri nakdi kredilerde 19.01.2012 tarihli ve 1228 sayılı Sözleşmenin uygulanış biçiminde hukuka bir aykırılığın bulunmadığı, anılan krediye ait 87.000 TL faiz talebinin yerinde olmadığı, 19.01.2012 tarihli ve 1230 sayılı 400.000 TL'lik Sözleşme yönünden ise talep edilen 400.000 TL'lik gayri nakdi kredinin sözleşmede yeni bir kredi gibi gösterilmeye çalışıldığı, davalı tarafından yapılan incelemede kredinin daha önceden verildiğinin tespit edildiği, davacının 24.02.2011 tarihinde üçüncü kişiye vermiş olduğu kesin teminat mektubunu anılan kefalet onayının içine dâhil etmeye çalıştığı, taraflar arasında akdedilen protokolde kredi durumu hakkında kayıtlardan farklı olarak yanıltıcı bilgi verilmesi durumuna yer verildiği gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi kapsamında hukukî bir korumanın da söz konusu olamayacağından sözleşmenin davalının kefaleti kapsamında kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı;
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 21.12.2017 tarihli ve 2017/556 E., 2017/921 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukukî değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.05.2019 tarihli ve 2018/1101 E., 2019/4034 K. sayılı kararı ile; “… Dava, nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın kefilden tahsili istemine ilişkindir. Davacı ile dava dışı şirket arasında kredi sözleşmelerinin imzalanmasından sonra davalının nakdi ve gayrinakdi kredilere ayrı ayrı belirli oranda müteselsil kefil olduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı tarafça kullandırılan nakdi kredi için, davalı ile davacı arasında imzalanan 1228 sayılı kredi geri ödeme ve kefalet sözleşmesiyle, davalı taraf 850.000,00 TL’lik kredinin %75’ine tekabül eden 637.500,00 TL ile sınırlı olarak müteselsil kefil olmayı taahhüt etmiştir. Anılan sözleşme uyarınca davalının, kullandırılan nakdi kredi yönünden 637.500,00 TL’ye kadar kefalet sorumluluğu bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine davacı tarafça kullandırılan gayrinakdi kredi için, davalı ile davacı arasında imzalanan 1230 sayılı kredi geri ödeme ve kefalet sözleşmesiyle, davalı taraf 400.000,00 TL gayrinakdi kredinin %75’ine tekabül eden 300.000,00 TL ile sınırlı olarak müteselsil kefil olmayı taahhüt etmiş ve anılan sözleşmede kefil olunan gayrinakdi kredi, dava dışı asıl borçluya verilen teminat mektubu olarak kullandırılmıştır. Bu durumda davalı tarafın gayrinakdi kredi yönünden de 300.000,00 TL ile sınırlı kefalet sorumluluğu bulunduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar nazara alındığında mahkemece, davalı tarafın kredi geri ödeme ve kefalet sözleşmelerinde belirtilen miktarlar kadar kefalet sorumluluğunun bulunduğunun kabulü ile davacının talep ettiği miktarlar değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
11. Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.02.2020 tarihli ve 2019/370 E., 2020/94 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; taraflar arasında 19.01.2012 tarihli ve 1228 ile 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi akdedildiği, davacı tarafından dava dışı borçlu E. Akaryakıt ve Kimya San. Tic. Ltd. Şti.’ne kullandırılan/kullandırılacak kredinin akdi faiz/kar payı/kira tutarı dâhil 850.000 TL limitindeki işletme kredisinin %75 risk oranına tekabül eden kısmına kefil olunduğu, 1230 sayılı Sözleşmede ise davacı tarafından aynı borçlu şirkete kullandırılan/kullandırılacak kredinin aktif faiz/kar payı/kira tutarı dâhil 400.000 TL limitindeki mal alımı teminat mektubu kredisinin %75 risk oranına tekabül eden kısmına kefil olunduğu, işbu davada davacı bankanın Kredi Garanti Fonundan iki ayrı hazine destekli kefalet talebinde bulunduğu, 1228 sayılı Sözleşmede borçlu şirkete kullandırılan 850.000 TL limitindeki işletme kredisinin 637.500 TL’lik kısmına davalının kefil olduğu, bununla birlikte kredinin 734.000 TL olarak kullandırıldığı, bu meblağın %75'ine tekabül eden 550.500 TL'nin davacının talebi üzerine ödendiği, davacı tarafından hatalı hesaplama yapılarak 116.000 TL ile birlikte akdi faiz olan 87.000 TL'nin de ödemesi gerektiğini ileri sürülmüş ise de 09.06.2010 tarihli protokolün 3.2./f maddesinde ''tazmin talebi kredi geri ödeme kefalet mektubunda belirtilen tutar ile sınırlıdır'' ifadesi karşısında davacının iddia ettiği gibi kullandırılmayan kredi bedeli ile işlemiş akdi faizin Kredi Garanti Fonundan istenmesinin hukuka uygun olmadığı, nitekim aynı protokolde eksik ve yanıltıcı beyanın da kayıt altına alındığı, davacının tazminini istediği 400.000 TL'lik kredinin ilgili firmaya kullandırıldığı, davacının 26.12.2011 tarihli hazine destekli kefalet talep formuna ''yeni kredi kullandırılması'' cümlesini eklediği, bir anlamda yanıltıcı beyanda bulunarak davalının bilgisi ve onayının olmadığı, 24.02.2011 tarihinde üçüncü kişiye vermiş olduğu kesin teminat mektubunu kefalet onayının içine dâhil etmeye çalıştığı, bu durumda TMK’nın 2. maddesi kapsamında bir hukukî korumanın söz konusu olamayacağı belirlendiğinden sözleşmenin davalının kefaleti kapsamında kalmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı banka tarafından dava dışı borçlu şirkete kullandırılan nakdi kredinin ödenmeyen 87.000 TL faizi ile aynı borçlu lehine teminat mektubu olarak kullandırılan 400.000 TL bedelli gayri nakdi krediye ilişkin olarak taraflar arasında akdedilen 19.01.2012 tarihli ve 1228 ile 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmelerinde belirtilen miktarlar dâhilinde davalının müteselsil kefil olarak sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
15. Kefalet; bir borcun borçlu tarafından ifa edilmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu tutulmayı üstlenme olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s.678). 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 581 ilâ 603. maddeleri arasında düzenlenmiş olan kefalet sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt ederek borçlunun borcunu ifa etmeme riskini üstlenir (Aral, Fahrettin: Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri, Ankara 2007, s. 437/Özen, Burak: Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008, s. 6). Türk Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde, kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu düzenlenmiştir.
16. Kefaletin türleri TBK’nın 585 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup bunlar adi kefalet, müteselsil kefalet ve birlikte kefalet olarak sıralanabilir. Ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) “Teselsül karinesi” başlıklı 7. maddesi;
“(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.
(2) Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de birinci fıkra hükmü geçerli olur.” hükmünü haizdir.
17. Gelinen aşamada taraflar arasında düzenlenen kefalet sözleşmeleri ve bu sözleşmelere dayanak oluşturan protokol hükümlerinin yorumlanması bağlamında ortaya çıkan uyuşmazlığın niteliği nazara alındığında sözleşmenin yorumlanmasına dair ilkelerin de ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
18. Türk Borçlar Kanunu’nun 19/1 maddesi; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmünü haizdir. Buna göre bir sözleşmenin gerek şekil gerek içerik yönünden değerlendirilmesinde kullanılan söz ve deyimler değil, tarafların birbirine uygun gerçek iradeleri esas alınmalıdır. Sözleşmede yer alan kayıtların gerçek anlamını tarafların gerçek iradeleri bağlamında belirlemeye ve bu kayıtların hangi hukukî sonuçlara yöneldiğini tayin etmeye sözleşmenin yorumlanması denilmektedir. Dolayısıyla sözleşmenin yorumlanması, geçerli olarak kurulan, fakat uyuşmazlık konusu olan bir sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğinin hâkimin tarafların birbirine uygun sözleşme iradelerine göre tespit etmesi ve belirlemesidir.
19. Sözleşmenin yorumlanmasının gündeme gelebilmesi için öncelikle tarafların geçerli olarak kurulmuş bulunan sözleşmenin içeriğini birbirinden farklı anlamaları ve bu konuda aralarında uyuşmazlığın bulunması gerekir. Hâkim yapacağı incelemeler sonunda tarafların sözleşmenin objektif ve sübjektif esaslı noktalarını farklı anladıkları kanısına varırsa irade beyanlarının birbirine uygun olmaması nedeniyle sözleşmenin kurulmadığına karar verebilir. Buna karşılık tarafların irade beyanları birbirine uygunsa (gerçek ve farazi uygunluk) sözleşme kurulmuş olacağından hâkim, sözleşmenin veya bir kaydının içeriğini tarafların gerçek veya farazi sözleşme iradelerine göre belirler. Zira yorumun amacı, tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradelerinin tespiti ve bu tespite göre sözleşmenin içeriğinin belirlenmesidir.
20. Sözleşme bir bütün olduğundan sözleşmenin bireysel maddeleri bütünden ayrı olarak tek başlarına yorumlanamaz. Başka bir deyişle sözleşmenin bireysel kısımları, sözleşmenin bütünü içinde ele alınarak yorumlanmalıdır. Ayrıca hâkim yorum yaparken kullanılan söz ve deyimlerin lafzı anlamları ile bağlı kalmamalı, tarafların gerçek ve farazi iradeleri araştırılmalıdır. Özellikle kullanılan söz ve deyimler sözleşmenin bütününe göre açık ve kesin değilse, muğlak ve birden çok anlama geliyorsa hâkim lafzı arka plana atmalıdır.
21. Sözleşmenin yorumlanmasında özellikle sözleşme metninde yer alan söz ve deyimlerin muğlak ve müphem olması hâlinde, sözleşme metnine yansımamakla birlikte, tarafların iradelerini belirlemeye imkân veren olgulara da başvurulmalıdır. Bu kapsamda sözleşmenin kurulması sırasında, özellikle sözleşmenin müzakeresi esnasında veya sözleşmenin kurulmasından sonra mevcut olan durumlar dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla sözleşmenin kurulduğu yer ve zaman, sözleşme görüşmeleri, tarafların bu esnada ya da sözleşme kurulduktan sonra birbirine karşı takındıkları tutum ve davranışlar, ifa hazırlıkları, sözleşmenin kurulduğu andaki menfaat durumları ve özellikle ilgili iş çevresindeki örf, adet ve teamüller sözleşmenin yorumlanmasında göz önünde tutulmalıdır.
22. Sözleşmenin yorumlanması sonrasında hâkim, olumlu ya da olumsuz bir sonuca ulaşarak taraflar arasındaki uyuşmazlık hakkında karar verir. Olumlu sonuçta hâkim, sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğiyle ilgili uyuşmazlıkta tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradesine sahip olduklarını tespit eder ve uyuşmazlığı bu doğrultuda çözer. Buna karşılık olumsuz sonuçta, incelemeler sonucunda tarafların birbirine uygun sözleşme iradesi bulunmadığı tespit edilirse bu durumda sözleşmede boşluk olabilir ve bu boşluk şartları varsa sözleşmenin tamamlanması yoluyla doldurulur.
23. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; taraflar arasında dava dışı şirket lehine kullandırılan nakdi krediye ilişkin olarak 19.01.2012 tarihli ve 1228 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi, aynı şirket lehine kullandırılan gayri nakdi krediye ilişkin olarak da yine 19.01.2012 tarihli ve 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi düzenlenmiş olup imzalanan Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmelerinin, yine taraflar arasında imzalanan Bakanlar Kurulunun 14.07.2009 tarihli ve 2009/15197 sayılı Kararına istinaden davalıya sağlanan hazine desteği kapsamında verilecek kredi kefalet işlemlerine dair kredi veren davacı ile davalı arasında düzenlenen protokolün (protokol) eki ve ayrılmaz parçaları oldukları anlaşılmaktadır. Belirtilen sözleşmeler kapsamında davacı tarafından dava dışı şirkete kullandırılacak olan nakdi 850.000 TL, gayri nakdi 400.000 TL kredi için davalı tarafından ayrı ayrı olarak %75 oranında müteselsilen kefalet verilmiş olup taraflar arasındaki anılan kefalet sözleşmelerinin akdedilmelerini müteakip davacı banka tarafından gayri nakdi kredinin tamamı, nakdi kredinin ise 734.000 TL’lik kısmının yararlanıcı dava dışı şirkete kullandırıldığı hususunda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
24. Taraflar arasında imzalanan ve Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmelerinin dayanağı olan protokolün “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde “Genel Kefalet Limiti”, kredi veren davacının, davalının kefaleti ile yararlanıcılar lehine kullandırılacağı kredi riskinin davalı kefaletine tekabül eden kısmını ifade ettiği düzenlenmiştir. Anılan protokolün 3.2. maddesi (a) bendinde; davacı kredi verenin ilk defa veya ilave olarak kullandıracağı ya da yenileyeceği veyahut yeniden yapılandıracağı nakdi ve gayri nakdi kredilerin davalının kefaletine konu olduğu açıkça ifade edilmiştir.
25. Taraflar arasında imzalanan protokolün 4. maddesinin (j) bendi gereğince, davalının davacıya karşı her bir yararlanıcı ve/veya her bir işlem için Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesinde belirtilen azami tutar kadar sorumlu olduğu ifade edilmiş olmakla beraber, aynı protokolün 2. maddesinde kefalet başlangıç tarihi, Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesine istinaden kredinin kullandırım tarihi olarak tanımlanmıştır. Bu çerçevede protokolün 3.2. maddesinin (j) bendi uyarınca da; davalının kefaleti ile tahsis edilen kredilerin, Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesinin düzenlendiği tarihten itibaren en geç altı ay içinde kullandırılmasının zorunlu olduğu düzenlenmiştir.
26. Protokol üzerinde yapılan bir kısım değişiklikleri içeren Zeyilname-2’nin 9. maddesi ile değiştirilen protokolün 3.2. maddesinin (i) bendi uyarınca davalının kefaleti ile tahsis edilen kredilerin tahsis tarihinden itibaren altı ay içerisinde Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesine bağlanarak sözleşmenin gönderilmesini müteakip altı ay içerisinde kullandırılması şartının aranacağı, bu bentte yazılı sürelerden herhangi birinin dolması hâlinde işlemin hükümsüz kalacağı, yine Zeyilname-2’nin 10. maddesi ile değiştirilen protokolün 3.2. maddesinin (j) bendi gereğince davalının kefaleti ile tahsis edilmiş ancak yararlanma süresi içerisinde kısmen veya tamamen kullandırılmayan kredilerin kullandırılmayan kısımları için davalının kefaletinin son bulacağı belirtilmiştir. Buradan hareketle sözleşmede kullandırılacağı belirtilen kredinin kefalet sözleşmesinin imzalanmasını müteakip altı ay içerisinde kullandırılan miktarının %75 risk oranına tekabül eden kısmından davalının müteselsil kefil olarak sorumluluğu söz konusu olup kredinin kullandırılmayan kısmı yönünden davalının kefaleten herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
27. Taraflar arasında, dava dışı şirkete kullandırılacak olan nakdi krediye ilişkin olarak imzalanan 1228 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi kapsamında kullandırılan/kullandırılacak olan 850.000 TL bedelli kredinin %75 risk oranına tekabül eden 637.500 TL’lik kısmına davalı tarafça müteselsilen kefil olunduğu görülmekle birlikte davacı tarafından davalıya gönderilen 29.04.2013 tarihli ve 221 sayılı yazıda dava dışı yararlanıcı şirkete 734.000 TL kredi kullandırıldığı bildirilmiştir. Anılan krediye dair borcun ödenmemesi üzerine davacı tarafından davalıya iletilen tazmin talebi sonrasında davalı tarafça, kullandırılan 734.000 TL’nin %75’ine tekabül eden 550.500 TL davacıya ödenmiştir.
28. Her ne kadar davacı tarafça; 1228 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesinde davalının kullandırılacak olan 850.000 TL kredinin %75 risk oranına tekabül eden 637.500 TL’lik kısmına davalı tarafça müteselsilen kefil olunduğu, bu sebeple davalının sorumluluğunun 637.500 TL ile sınırlı olduğundan ödenen 550.500 TL’den bakiye borcun da davalı tarafça ödenmesi gerektiği belirtilmiş ise de; anılan sözleşmenin dayanağı olan protokolün yukarıda açıklanan ilgili hükümleri uyarınca davalının sorumluluğunun taraflar arasındaki 1228 sayılı Sözleşmenin imza tarihinden itibaren altı ay içerisinde kullandırılan kredinin %75’lik kısmı olan 550.500 TL ile sınırlı olduğu, artan miktar bakımından ise davalının kefaleten herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı açıktır.
29. Öte yandan, gayri nakdi krediye ilişkin olarak imzalanan 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi kapsamında kullandırılacak olan 400.000 TL bedeli gayri nakdi kredinin %75 risk oranına tekabül eden 300.000 TL’lik kısmına davalı tarafça müteselsilen kefil olunmuştur. Sözleşmenin imzalanması sonrasında davacı tarafından davalıya gönderilen 24.02.2012 tarihli ve 222 sayılı yazı ile dava dışı yararlanıcı şirkete teminat mektubu olarak 400.000 TL gayri nakdi kredi kullandırımı yapıldığı bildirilmiş olup anılan gayri nakdi kredi, dava dışı yararlanıcı şirket tarafından yine aynı lehtar firmaya verilen 24.02.2011 tarihli teminat mektubunun yenilenmesi şeklinde kullandırılmıştır.
30. Taraflar arasındaki kefalet sözleşmesine konu teminat mektubunun muhatabı tarafından tazminin talep edilmesi ile davacı tarafından ödenmesi sonrasında yine davacı tarafından 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi kapsamında 400.000 TL’nin %75 risk oranına isabet eden 300.000 TL’lik kısmının ödenmesine dair davalıya iletilen talep, davalı tarafça yeni kredi kullandırımı olarak yapılan başvuru kapsamında imzalanan sözleşme ile kefaletin tahsis edildiği, muhataba verilen teminat mektubunun ise aynı firmaya daha önce verilmiş 24.02.2011 tarihli teminat mektubunun vadesinin uzatılarak kullandırıldığı, gayri nakdi kredinin bu şekliyle kullandırılmasının taraflar arasındaki 1230 sayılı Sözleşme kapsamı dışında olduğundan bahisle reddedilmiş ise de; 1230 sayılı Sözleşmenin dayanağı olan protokolün 3.2. maddesi (a) bendinde; davacı kredi verenin ilk defa veya ilave olarak kullandıracağı ya da yenileyeceği veyahut yeniden yapılandıracağı nakdi ve gayri nakdi kredilerin davalının kefaletine konu olduğu açıkça ifade edilmiştir. Yine taraflar arasında 1230 sayılı Sözleşmenin düzenlenmesi sonrasında davacı tarafından gayri nakdi kredi kullandırılması hakkında davalıya 24.02.2012 tarihli ve 222 sayılı yazı ile bildirimi yapılmış ve gayri nakdi kredi, önceki teminat mektubundaki şartların aynısını içeren yeni vade tarihli yeni bir teminat mektubu verilerek kullandırılmıştır.
31. Bu çerçevede yukarıda bahsi geçen protokol ve eki olan 1230 sayılı Sözleşme hükümleri, gayri nakdi kredinin yasal zorunluluklardan kaynaklanan kullandırım şekli ile kredi kullandırım sürecindeki davacının davalıya karşı dürüstlük kuralına aykırı olmayan ve hakkın kötüye kullanımı olarak nitelenemeyecek tutumları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; dava konusu gayri nakdi kredi kullandırımının taraflar arasında akdedilen protokol ve eki olan 1230 sayılı Sözleşme ile tahsis edilen davalı kefaletinin kapsamında olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla davacının “Hazine Destekli Kefalet Talep Formu”nda kullanılan “Yeni Kredi Kullandırımı” ibaresinden hareketle, anılan kredinin davacıya verilen kefalet kapsamı dışında olduğuna dair yapılan yorum somut olaya uygun düşmediği gibi başvuruda kullanılan bu ibarenin düzenlenen protokolün 4. maddesi kapsamında “yanıltıcı beyan” olarak kabulü de mümkün değildir.
32. Neticeten davacı ile davalı arasında akdedilen protokol ve bu protokolün eki niteliğindeki 1228 ve 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmeleri kapsamında davacı tarafından dava dışı yararlanıcı firmaya kullandırılan nakdi krediye ilişkin olarak davalı tarafından 1228 sayılı Sözleşme gereği yapılan ödeme ile kefalete ilişkin sorumluluğun sona erdiğinden bakiye miktar yönünden davacının talebi yerinde değildir. Ancak yine taraflar arasında düzenlenen protokol ve eki 1230 sayılı Sözleşme hükümleri kapsamında kullandırılan gayri nakdi kredinin, yukarıda detaylı olarak belirtilen gerekçelerle ve sözleşmede belirlenen sınırlar dahilinde davalının kefalet sorumluluğu kapsamında olduğu açık olup bu doğrultuda yapılacak değerlendirme sonrasında hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
33. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
YENİ KREDİ KULLANDIRIMI İBARESİNDEN HAREKETLE KREDİNİN KEFALET KAPSAMI DIŞINDA OLDUĞUNA DAİR YORUM SOMUT OLAYA UYGUN DÜŞMEMEKTEDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-351
KARAR NO : 2022/1261
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 06/02/2020
NUMARASI : 2019/370 - 2020/94
DAVACI : T.H. Bankası A.Ş. vekili Av. M.H.
DAVALI : K. Garanti Fonu A.Ş. vekili Av. Y.S.
1. Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi tarafından verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkili ile dava dışı E. Akaryakıt ve Kimya San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında 03.08.2010 tarihli ve 1.250.000 TL bedelli, 07.03.2021 tarihli ve 400.000 TL bedelli kredi sözleşmeleri ile 05.07.2012 tarihli ve 1.500.000 TL bedelli çerçeve kredi sözleşmesinin imzalandığını, anılan dava dışı şirketin kredi borçlarını ödememesi üzerine ihtarname sürecinden sonra borçlu ve kefilleri aleyhine tahsilde tekerrür oluşturmamak kaydıyla İzmir 19. İcra Müdürlüğünün 2013/903 E. ve 2013/5447 E. sayılı dosyaları üzerinden icra takiplerinin başlatıldığını, müvekkili ile davalı arasında 19.01.2012 tarihinde kredi geri ödeme kefalet sözleşmesi imzalandığını, davalının kefalet sorumluluğu kapsamında teminat mektubundan kaynaklanan 300.000 TL ile nakdi krediye ilişkin 87.000 TL borcu ödemediğini, taraflar arasında akdedilen sözleşmeye göre dava dışı şirketin kullandığı ve kullanacağı kredilere davalı tarafından kefil olunduğunu, buna ilişkin kefalet komisyonlarının müvekkilinden tahsil edildiğini, kullandırılan kredilerin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında olduğunu, bu sebeple tazmin taleplerinin reddinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek teminat mektubundan kaynaklanan 300.000 TL ile nakdi krediye ilişkin 87.000 TL’nin 22.04.2013 tarihinden itibaren işleyecek %72 temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacının müvekkiline iki ayrı hazine destekli kefalet talebinde bulunduğunu, bunların 26.12.2011 tarihinde “Yeni Kredinin Kullandırılması” talep türüyle 400.000 TL ve 850.000 TL yeni krediler için %75 kefalet oranıyla hazine destekli kefalet talepleri olduğunu, davacının 400.000 TL bedelli krediyi dava dışı şirkete 24.02.2011 tarihinde kullandırdığını, kefalet taleplerinin ise yeni kredi kullandırılması kapsamında olup müvekkilinin kefalet onayını bu kapsamda verdiğini, müvekkilinin bilgisi dışında davacının önceden üstlenmiş olduğu bir riske dair hazine kefaleti verilmediğini, ancak davacının müvekkiline vermiş olduğu talepteki beyandan farklı olarak müvekkilinin onayı ve bilgisi dâhilinde olmayan 24.02.2011 tarihli Kesin Teminat Mektubunu kefalet onayının içine dâhil etmeye çalıştığını, protokolün 3.2. maddesinin (a) bendinde belirtilen kefalet türlerini talep hakkı olmasına rağmen davacının talep formunda “Yeni Kredi Kullandırılması” ibaresi ile talepte bulunduğunu, mevcut kredinin yapılandırılmasına ilişkin bir kefalet talebinin bulunmadığını, bu suretle krediye kefalet verilmeme ihtimalinin davacı tarafça bertaraf edilmek istenerek müvekkilinin yanıltıldığını, “yeni kredi”, “mevcut kredinin yapılandırılması” veya “kredi yenileme” işlemleri bakımından müvekkilinin farklı şekilde değerlendirme yaptığını, davacının bir yıl önce kullandırdığı gayri nakdi krediye yeni kredi kullanımı gibi kefalet isteyip tazmin talebinin taraflar arasındaki protokol ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, davacı tarafından 26.12.20211 tarihli ve 850.000 TL krediye ilişkin olarak kefalet talebinde bulunulmasını müteakip protokol hükümlerine göre altı aylık süre içerisinde kullandırılması gereken kredinin 734.000 TL’sini kullandırdığını, kullandırılmayan nakdi krediye ilişkin tazmin talep edilemeyeceği, kullandırılan kredi bedelinin %75’ine tekabül eden 550.000 TL’nin davacıya ödendiğini, kefaletten kaynaklanan sorumluluğun ifa edildiğini, kefalet onayı verilen kısmın anaparaya ilişkin olup borçlu şirketin kredi borcunun anaparasını ödememesi nedeniyle tahakkuk eden faizleri kapsamadığını, davacının kefalet verilen anapara tutarından düşük kredi kullandırarak kalan kefalet limitini faiz kayıplarının tazmini için kullanamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.02.2017 tarihli ve 2014/1069 E, 2017/109 K. sayılı kararı ile; hazine destekli kredinin niteliği itibariyle dava dışı E. Akaryakıt ve Kimya San. Tic. Ltd. Şti.'ne davacı tarafından kullandırılan nakdi ve gayri nakdi kredilerde 19.01.2012 tarihli ve 1228 sayılı Sözleşmenin uygulanış biçiminde hukuka bir aykırılığın bulunmadığı, anılan krediye ait 87.000 TL faiz talebinin yerinde olmadığı, 19.01.2012 tarihli ve 1230 sayılı 400.000 TL'lik Sözleşme yönünden ise talep edilen 400.000 TL'lik gayri nakdi kredinin sözleşmede yeni bir kredi gibi gösterilmeye çalışıldığı, davalı tarafından yapılan incelemede kredinin daha önceden verildiğinin tespit edildiği, davacının 24.02.2011 tarihinde üçüncü kişiye vermiş olduğu kesin teminat mektubunu anılan kefalet onayının içine dâhil etmeye çalıştığı, taraflar arasında akdedilen protokolde kredi durumu hakkında kayıtlardan farklı olarak yanıltıcı bilgi verilmesi durumuna yer verildiği gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi kapsamında hukukî bir korumanın da söz konusu olamayacağından sözleşmenin davalının kefaleti kapsamında kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı;
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 21.12.2017 tarihli ve 2017/556 E., 2017/921 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukukî değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.05.2019 tarihli ve 2018/1101 E., 2019/4034 K. sayılı kararı ile; “… Dava, nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın kefilden tahsili istemine ilişkindir. Davacı ile dava dışı şirket arasında kredi sözleşmelerinin imzalanmasından sonra davalının nakdi ve gayrinakdi kredilere ayrı ayrı belirli oranda müteselsil kefil olduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı tarafça kullandırılan nakdi kredi için, davalı ile davacı arasında imzalanan 1228 sayılı kredi geri ödeme ve kefalet sözleşmesiyle, davalı taraf 850.000,00 TL’lik kredinin %75’ine tekabül eden 637.500,00 TL ile sınırlı olarak müteselsil kefil olmayı taahhüt etmiştir. Anılan sözleşme uyarınca davalının, kullandırılan nakdi kredi yönünden 637.500,00 TL’ye kadar kefalet sorumluluğu bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine davacı tarafça kullandırılan gayrinakdi kredi için, davalı ile davacı arasında imzalanan 1230 sayılı kredi geri ödeme ve kefalet sözleşmesiyle, davalı taraf 400.000,00 TL gayrinakdi kredinin %75’ine tekabül eden 300.000,00 TL ile sınırlı olarak müteselsil kefil olmayı taahhüt etmiş ve anılan sözleşmede kefil olunan gayrinakdi kredi, dava dışı asıl borçluya verilen teminat mektubu olarak kullandırılmıştır. Bu durumda davalı tarafın gayrinakdi kredi yönünden de 300.000,00 TL ile sınırlı kefalet sorumluluğu bulunduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar nazara alındığında mahkemece, davalı tarafın kredi geri ödeme ve kefalet sözleşmelerinde belirtilen miktarlar kadar kefalet sorumluluğunun bulunduğunun kabulü ile davacının talep ettiği miktarlar değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
11. Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.02.2020 tarihli ve 2019/370 E., 2020/94 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; taraflar arasında 19.01.2012 tarihli ve 1228 ile 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi akdedildiği, davacı tarafından dava dışı borçlu E. Akaryakıt ve Kimya San. Tic. Ltd. Şti.’ne kullandırılan/kullandırılacak kredinin akdi faiz/kar payı/kira tutarı dâhil 850.000 TL limitindeki işletme kredisinin %75 risk oranına tekabül eden kısmına kefil olunduğu, 1230 sayılı Sözleşmede ise davacı tarafından aynı borçlu şirkete kullandırılan/kullandırılacak kredinin aktif faiz/kar payı/kira tutarı dâhil 400.000 TL limitindeki mal alımı teminat mektubu kredisinin %75 risk oranına tekabül eden kısmına kefil olunduğu, işbu davada davacı bankanın Kredi Garanti Fonundan iki ayrı hazine destekli kefalet talebinde bulunduğu, 1228 sayılı Sözleşmede borçlu şirkete kullandırılan 850.000 TL limitindeki işletme kredisinin 637.500 TL’lik kısmına davalının kefil olduğu, bununla birlikte kredinin 734.000 TL olarak kullandırıldığı, bu meblağın %75'ine tekabül eden 550.500 TL'nin davacının talebi üzerine ödendiği, davacı tarafından hatalı hesaplama yapılarak 116.000 TL ile birlikte akdi faiz olan 87.000 TL'nin de ödemesi gerektiğini ileri sürülmüş ise de 09.06.2010 tarihli protokolün 3.2./f maddesinde ''tazmin talebi kredi geri ödeme kefalet mektubunda belirtilen tutar ile sınırlıdır'' ifadesi karşısında davacının iddia ettiği gibi kullandırılmayan kredi bedeli ile işlemiş akdi faizin Kredi Garanti Fonundan istenmesinin hukuka uygun olmadığı, nitekim aynı protokolde eksik ve yanıltıcı beyanın da kayıt altına alındığı, davacının tazminini istediği 400.000 TL'lik kredinin ilgili firmaya kullandırıldığı, davacının 26.12.2011 tarihli hazine destekli kefalet talep formuna ''yeni kredi kullandırılması'' cümlesini eklediği, bir anlamda yanıltıcı beyanda bulunarak davalının bilgisi ve onayının olmadığı, 24.02.2011 tarihinde üçüncü kişiye vermiş olduğu kesin teminat mektubunu kefalet onayının içine dâhil etmeye çalıştığı, bu durumda TMK’nın 2. maddesi kapsamında bir hukukî korumanın söz konusu olamayacağı belirlendiğinden sözleşmenin davalının kefaleti kapsamında kalmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı banka tarafından dava dışı borçlu şirkete kullandırılan nakdi kredinin ödenmeyen 87.000 TL faizi ile aynı borçlu lehine teminat mektubu olarak kullandırılan 400.000 TL bedelli gayri nakdi krediye ilişkin olarak taraflar arasında akdedilen 19.01.2012 tarihli ve 1228 ile 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmelerinde belirtilen miktarlar dâhilinde davalının müteselsil kefil olarak sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
15. Kefalet; bir borcun borçlu tarafından ifa edilmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu tutulmayı üstlenme olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s.678). 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 581 ilâ 603. maddeleri arasında düzenlenmiş olan kefalet sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt ederek borçlunun borcunu ifa etmeme riskini üstlenir (Aral, Fahrettin: Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri, Ankara 2007, s. 437/Özen, Burak: Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008, s. 6). Türk Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde, kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu düzenlenmiştir.
16. Kefaletin türleri TBK’nın 585 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup bunlar adi kefalet, müteselsil kefalet ve birlikte kefalet olarak sıralanabilir. Ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) “Teselsül karinesi” başlıklı 7. maddesi;
“(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.
(2) Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de birinci fıkra hükmü geçerli olur.” hükmünü haizdir.
17. Gelinen aşamada taraflar arasında düzenlenen kefalet sözleşmeleri ve bu sözleşmelere dayanak oluşturan protokol hükümlerinin yorumlanması bağlamında ortaya çıkan uyuşmazlığın niteliği nazara alındığında sözleşmenin yorumlanmasına dair ilkelerin de ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
18. Türk Borçlar Kanunu’nun 19/1 maddesi; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmünü haizdir. Buna göre bir sözleşmenin gerek şekil gerek içerik yönünden değerlendirilmesinde kullanılan söz ve deyimler değil, tarafların birbirine uygun gerçek iradeleri esas alınmalıdır. Sözleşmede yer alan kayıtların gerçek anlamını tarafların gerçek iradeleri bağlamında belirlemeye ve bu kayıtların hangi hukukî sonuçlara yöneldiğini tayin etmeye sözleşmenin yorumlanması denilmektedir. Dolayısıyla sözleşmenin yorumlanması, geçerli olarak kurulan, fakat uyuşmazlık konusu olan bir sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğinin hâkimin tarafların birbirine uygun sözleşme iradelerine göre tespit etmesi ve belirlemesidir.
19. Sözleşmenin yorumlanmasının gündeme gelebilmesi için öncelikle tarafların geçerli olarak kurulmuş bulunan sözleşmenin içeriğini birbirinden farklı anlamaları ve bu konuda aralarında uyuşmazlığın bulunması gerekir. Hâkim yapacağı incelemeler sonunda tarafların sözleşmenin objektif ve sübjektif esaslı noktalarını farklı anladıkları kanısına varırsa irade beyanlarının birbirine uygun olmaması nedeniyle sözleşmenin kurulmadığına karar verebilir. Buna karşılık tarafların irade beyanları birbirine uygunsa (gerçek ve farazi uygunluk) sözleşme kurulmuş olacağından hâkim, sözleşmenin veya bir kaydının içeriğini tarafların gerçek veya farazi sözleşme iradelerine göre belirler. Zira yorumun amacı, tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradelerinin tespiti ve bu tespite göre sözleşmenin içeriğinin belirlenmesidir.
20. Sözleşme bir bütün olduğundan sözleşmenin bireysel maddeleri bütünden ayrı olarak tek başlarına yorumlanamaz. Başka bir deyişle sözleşmenin bireysel kısımları, sözleşmenin bütünü içinde ele alınarak yorumlanmalıdır. Ayrıca hâkim yorum yaparken kullanılan söz ve deyimlerin lafzı anlamları ile bağlı kalmamalı, tarafların gerçek ve farazi iradeleri araştırılmalıdır. Özellikle kullanılan söz ve deyimler sözleşmenin bütününe göre açık ve kesin değilse, muğlak ve birden çok anlama geliyorsa hâkim lafzı arka plana atmalıdır.
21. Sözleşmenin yorumlanmasında özellikle sözleşme metninde yer alan söz ve deyimlerin muğlak ve müphem olması hâlinde, sözleşme metnine yansımamakla birlikte, tarafların iradelerini belirlemeye imkân veren olgulara da başvurulmalıdır. Bu kapsamda sözleşmenin kurulması sırasında, özellikle sözleşmenin müzakeresi esnasında veya sözleşmenin kurulmasından sonra mevcut olan durumlar dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla sözleşmenin kurulduğu yer ve zaman, sözleşme görüşmeleri, tarafların bu esnada ya da sözleşme kurulduktan sonra birbirine karşı takındıkları tutum ve davranışlar, ifa hazırlıkları, sözleşmenin kurulduğu andaki menfaat durumları ve özellikle ilgili iş çevresindeki örf, adet ve teamüller sözleşmenin yorumlanmasında göz önünde tutulmalıdır.
22. Sözleşmenin yorumlanması sonrasında hâkim, olumlu ya da olumsuz bir sonuca ulaşarak taraflar arasındaki uyuşmazlık hakkında karar verir. Olumlu sonuçta hâkim, sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğiyle ilgili uyuşmazlıkta tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradesine sahip olduklarını tespit eder ve uyuşmazlığı bu doğrultuda çözer. Buna karşılık olumsuz sonuçta, incelemeler sonucunda tarafların birbirine uygun sözleşme iradesi bulunmadığı tespit edilirse bu durumda sözleşmede boşluk olabilir ve bu boşluk şartları varsa sözleşmenin tamamlanması yoluyla doldurulur.
23. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; taraflar arasında dava dışı şirket lehine kullandırılan nakdi krediye ilişkin olarak 19.01.2012 tarihli ve 1228 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi, aynı şirket lehine kullandırılan gayri nakdi krediye ilişkin olarak da yine 19.01.2012 tarihli ve 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi düzenlenmiş olup imzalanan Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmelerinin, yine taraflar arasında imzalanan Bakanlar Kurulunun 14.07.2009 tarihli ve 2009/15197 sayılı Kararına istinaden davalıya sağlanan hazine desteği kapsamında verilecek kredi kefalet işlemlerine dair kredi veren davacı ile davalı arasında düzenlenen protokolün (protokol) eki ve ayrılmaz parçaları oldukları anlaşılmaktadır. Belirtilen sözleşmeler kapsamında davacı tarafından dava dışı şirkete kullandırılacak olan nakdi 850.000 TL, gayri nakdi 400.000 TL kredi için davalı tarafından ayrı ayrı olarak %75 oranında müteselsilen kefalet verilmiş olup taraflar arasındaki anılan kefalet sözleşmelerinin akdedilmelerini müteakip davacı banka tarafından gayri nakdi kredinin tamamı, nakdi kredinin ise 734.000 TL’lik kısmının yararlanıcı dava dışı şirkete kullandırıldığı hususunda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
24. Taraflar arasında imzalanan ve Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmelerinin dayanağı olan protokolün “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde “Genel Kefalet Limiti”, kredi veren davacının, davalının kefaleti ile yararlanıcılar lehine kullandırılacağı kredi riskinin davalı kefaletine tekabül eden kısmını ifade ettiği düzenlenmiştir. Anılan protokolün 3.2. maddesi (a) bendinde; davacı kredi verenin ilk defa veya ilave olarak kullandıracağı ya da yenileyeceği veyahut yeniden yapılandıracağı nakdi ve gayri nakdi kredilerin davalının kefaletine konu olduğu açıkça ifade edilmiştir.
25. Taraflar arasında imzalanan protokolün 4. maddesinin (j) bendi gereğince, davalının davacıya karşı her bir yararlanıcı ve/veya her bir işlem için Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesinde belirtilen azami tutar kadar sorumlu olduğu ifade edilmiş olmakla beraber, aynı protokolün 2. maddesinde kefalet başlangıç tarihi, Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesine istinaden kredinin kullandırım tarihi olarak tanımlanmıştır. Bu çerçevede protokolün 3.2. maddesinin (j) bendi uyarınca da; davalının kefaleti ile tahsis edilen kredilerin, Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesinin düzenlendiği tarihten itibaren en geç altı ay içinde kullandırılmasının zorunlu olduğu düzenlenmiştir.
26. Protokol üzerinde yapılan bir kısım değişiklikleri içeren Zeyilname-2’nin 9. maddesi ile değiştirilen protokolün 3.2. maddesinin (i) bendi uyarınca davalının kefaleti ile tahsis edilen kredilerin tahsis tarihinden itibaren altı ay içerisinde Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesine bağlanarak sözleşmenin gönderilmesini müteakip altı ay içerisinde kullandırılması şartının aranacağı, bu bentte yazılı sürelerden herhangi birinin dolması hâlinde işlemin hükümsüz kalacağı, yine Zeyilname-2’nin 10. maddesi ile değiştirilen protokolün 3.2. maddesinin (j) bendi gereğince davalının kefaleti ile tahsis edilmiş ancak yararlanma süresi içerisinde kısmen veya tamamen kullandırılmayan kredilerin kullandırılmayan kısımları için davalının kefaletinin son bulacağı belirtilmiştir. Buradan hareketle sözleşmede kullandırılacağı belirtilen kredinin kefalet sözleşmesinin imzalanmasını müteakip altı ay içerisinde kullandırılan miktarının %75 risk oranına tekabül eden kısmından davalının müteselsil kefil olarak sorumluluğu söz konusu olup kredinin kullandırılmayan kısmı yönünden davalının kefaleten herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
27. Taraflar arasında, dava dışı şirkete kullandırılacak olan nakdi krediye ilişkin olarak imzalanan 1228 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi kapsamında kullandırılan/kullandırılacak olan 850.000 TL bedelli kredinin %75 risk oranına tekabül eden 637.500 TL’lik kısmına davalı tarafça müteselsilen kefil olunduğu görülmekle birlikte davacı tarafından davalıya gönderilen 29.04.2013 tarihli ve 221 sayılı yazıda dava dışı yararlanıcı şirkete 734.000 TL kredi kullandırıldığı bildirilmiştir. Anılan krediye dair borcun ödenmemesi üzerine davacı tarafından davalıya iletilen tazmin talebi sonrasında davalı tarafça, kullandırılan 734.000 TL’nin %75’ine tekabül eden 550.500 TL davacıya ödenmiştir.
28. Her ne kadar davacı tarafça; 1228 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesinde davalının kullandırılacak olan 850.000 TL kredinin %75 risk oranına tekabül eden 637.500 TL’lik kısmına davalı tarafça müteselsilen kefil olunduğu, bu sebeple davalının sorumluluğunun 637.500 TL ile sınırlı olduğundan ödenen 550.500 TL’den bakiye borcun da davalı tarafça ödenmesi gerektiği belirtilmiş ise de; anılan sözleşmenin dayanağı olan protokolün yukarıda açıklanan ilgili hükümleri uyarınca davalının sorumluluğunun taraflar arasındaki 1228 sayılı Sözleşmenin imza tarihinden itibaren altı ay içerisinde kullandırılan kredinin %75’lik kısmı olan 550.500 TL ile sınırlı olduğu, artan miktar bakımından ise davalının kefaleten herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı açıktır.
29. Öte yandan, gayri nakdi krediye ilişkin olarak imzalanan 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi kapsamında kullandırılacak olan 400.000 TL bedeli gayri nakdi kredinin %75 risk oranına tekabül eden 300.000 TL’lik kısmına davalı tarafça müteselsilen kefil olunmuştur. Sözleşmenin imzalanması sonrasında davacı tarafından davalıya gönderilen 24.02.2012 tarihli ve 222 sayılı yazı ile dava dışı yararlanıcı şirkete teminat mektubu olarak 400.000 TL gayri nakdi kredi kullandırımı yapıldığı bildirilmiş olup anılan gayri nakdi kredi, dava dışı yararlanıcı şirket tarafından yine aynı lehtar firmaya verilen 24.02.2011 tarihli teminat mektubunun yenilenmesi şeklinde kullandırılmıştır.
30. Taraflar arasındaki kefalet sözleşmesine konu teminat mektubunun muhatabı tarafından tazminin talep edilmesi ile davacı tarafından ödenmesi sonrasında yine davacı tarafından 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmesi kapsamında 400.000 TL’nin %75 risk oranına isabet eden 300.000 TL’lik kısmının ödenmesine dair davalıya iletilen talep, davalı tarafça yeni kredi kullandırımı olarak yapılan başvuru kapsamında imzalanan sözleşme ile kefaletin tahsis edildiği, muhataba verilen teminat mektubunun ise aynı firmaya daha önce verilmiş 24.02.2011 tarihli teminat mektubunun vadesinin uzatılarak kullandırıldığı, gayri nakdi kredinin bu şekliyle kullandırılmasının taraflar arasındaki 1230 sayılı Sözleşme kapsamı dışında olduğundan bahisle reddedilmiş ise de; 1230 sayılı Sözleşmenin dayanağı olan protokolün 3.2. maddesi (a) bendinde; davacı kredi verenin ilk defa veya ilave olarak kullandıracağı ya da yenileyeceği veyahut yeniden yapılandıracağı nakdi ve gayri nakdi kredilerin davalının kefaletine konu olduğu açıkça ifade edilmiştir. Yine taraflar arasında 1230 sayılı Sözleşmenin düzenlenmesi sonrasında davacı tarafından gayri nakdi kredi kullandırılması hakkında davalıya 24.02.2012 tarihli ve 222 sayılı yazı ile bildirimi yapılmış ve gayri nakdi kredi, önceki teminat mektubundaki şartların aynısını içeren yeni vade tarihli yeni bir teminat mektubu verilerek kullandırılmıştır.
31. Bu çerçevede yukarıda bahsi geçen protokol ve eki olan 1230 sayılı Sözleşme hükümleri, gayri nakdi kredinin yasal zorunluluklardan kaynaklanan kullandırım şekli ile kredi kullandırım sürecindeki davacının davalıya karşı dürüstlük kuralına aykırı olmayan ve hakkın kötüye kullanımı olarak nitelenemeyecek tutumları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; dava konusu gayri nakdi kredi kullandırımının taraflar arasında akdedilen protokol ve eki olan 1230 sayılı Sözleşme ile tahsis edilen davalı kefaletinin kapsamında olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla davacının “Hazine Destekli Kefalet Talep Formu”nda kullanılan “Yeni Kredi Kullandırımı” ibaresinden hareketle, anılan kredinin davacıya verilen kefalet kapsamı dışında olduğuna dair yapılan yorum somut olaya uygun düşmediği gibi başvuruda kullanılan bu ibarenin düzenlenen protokolün 4. maddesi kapsamında “yanıltıcı beyan” olarak kabulü de mümkün değildir.
32. Neticeten davacı ile davalı arasında akdedilen protokol ve bu protokolün eki niteliğindeki 1228 ve 1230 sayılı Kredi Geri Ödeme Kefalet Sözleşmeleri kapsamında davacı tarafından dava dışı yararlanıcı firmaya kullandırılan nakdi krediye ilişkin olarak davalı tarafından 1228 sayılı Sözleşme gereği yapılan ödeme ile kefalete ilişkin sorumluluğun sona erdiğinden bakiye miktar yönünden davacının talebi yerinde değildir. Ancak yine taraflar arasında düzenlenen protokol ve eki 1230 sayılı Sözleşme hükümleri kapsamında kullandırılan gayri nakdi kredinin, yukarıda detaylı olarak belirtilen gerekçelerle ve sözleşmede belirlenen sınırlar dahilinde davalının kefalet sorumluluğu kapsamında olduğu açık olup bu doğrultuda yapılacak değerlendirme sonrasında hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
33. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.