ZORLU İBARESİNİN MARKANIN BÜTÜNÜ ÜZERİNDE BIRAKTIĞI İZLENİM İTİBARİYLE İLTİBASA NEDEN OLABİLECEK DÜZEYDE BİR BENZERLİK BULUNDURMAKTADIR
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-659
KARAR NO : 2022/678
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/06/2020
NUMARASI : 2019/411 - 2020/113
DAVACI : Z. Tekstil Tic. ve San. A.Ş vekilleri Av. Ö.K. E., Av. D.B.
DAVALILAR : 1-Türk Patent ve Marka Kurumu vekili Av. Z.A.Ü.
2- S.Z. vekili Av. O.T.
1. Taraflar arasındaki "Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda önce onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine onama kararı kaldırılarak bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin “ZORLU” esas unsurlu birçok markasının bulunduğunu, “ZORLU” ibaresinin tanınmış marka olduğunu, davalı Seyhan Z.'nun müvekkilinin “ZORLU” esas unsurlu markaları ile iltibas yaratacak şekilde 31 ve 35. sınıfları kapsayan 2013/23589 sayılı “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” unsurlu ibarenin marka olarak tescili için diğer davalı Kurum nezdinde başvuruda bulunduğunu, marka tescil başvurusunun müvekkili şirketin markaları ile 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 8/1-b maddesi uyarınca benzer olduğunu ve iltibas oluşturacağını, başvuru markasının müvekkili markalarının serisi niteliğinde algılanmasının ihtimal dâhilinde olduğunu, müvekkilinin “ZORLU” markalarının yurt içi ve yurt dışındaki satışları ile dünya markası hâlini aldığını, dava konusu markanın müvekkilinin ticaret unvanı ile de iltibas yarattığını, bu durumun 556 sayılı KHK'nın 8/5. maddesi uyarınca da başvurunun reddini gerektirdiğini ileri sürerek 2014/M-12.37 sayılı YİDK kararının iptali ile marka başvurusu tescil edilmiş ise hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalı Kurum vekili; kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığını, 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesindeki şartların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Seyhan Z. vekili; müvekkiline ait marka başvurusu ile davacı markalarının benzer olmadığını, tüketiciler nezdinde karışıklığa yol açmayacağını, 2001 yılından beri “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” ibaresinin ticaret hayatında kullanıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
7. Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 17.02.2016 tarihli ve 2014/535 E, 2016/46 K. sayılı kararı ile; davalı Seyhan Z.’ya ait "AYHAN SEYHAN ZORLULAR" marka başvurusu ile davacının “ZORLU” esas unsurlu markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, iltibasın oluşmadığı, başvuru konusu işaret ile davacı markaları arasında işletmesel bağlantıyı tesis eden herhangi bir unsurun bulunmadığı, bu nedenle 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesindeki koşulun oluşmadığı, davalı başvurusunun davacının tanınmış olduğu iddia edilen markasından haksız yarar sağlayacağı ve onun itibarına zarar vereceği kanıtlanamadığından 556 sayılı KHK'nın 8/4. maddesindeki koşulun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.12.2017 tarihli ve 2016/5670 E., 2017/7169 K. sayılı kararı ile kararın onanmasına karar verilmiş, bunun üzerine davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.09.2019 tarihli ve 2018/1135 E., 2019/5777 K. sayılı kararı ile “… Dava konusu marka başvurusu ‘‘AYHAN SEYHAN ZORLULAR’’ ibaresinden oluşmakta olup, davacı tarafa ait itiraza mesnet markalarda ise esas unsur ‘‘ZORLU’’ ibaresinden oluşmaktadır. Her ne kadar davalı başvurusunda yer alan ‘‘ZORLU’’ ibaresi çoğul eki almış ve öncesinde ‘‘AYHAN SEYHAN’’ ismini ihtiva etmekteyse de, anılan isim ve ek taraf markaları bütünsel olarak karşılaştırıldığında aralarındaki görsel, sescil ve işitsel benzerliği ortadan kaldıracak düzeyde bulunmamaktadır.
Bu durumda, davalının dava konusu 2013/23589 numaralı marka başvurusu ile davacının itiraza mesnet markalarının benzer olduğu göz önünde bulundurulup, dava konusu marka başvurusu kapsamındaki aynı/benzer mal ve hizmetler açısından 556 sayılı KHK. m. 8/1-b anlamında iltibas tehlikesi doğacağı kabul edilerek bir karar vermek gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin onama ilamının kaldırılarak, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 22.06.2020 tarihli ve 2019/411 E., 2020/113 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; davalı markasının münhasıran “ZORLULAR” ibaresini içermeyip “AYHAN SEYHAN” ibaresini de asli olarak barındırdığı, markanın bütün olarak "AYHAN SEYHAN ZORLULAR" olarak göründüğü ve algılandığı, ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin başvuru markasını davacının "ZORLU" esas unsurlu markalarından farklı bir marka olduğunu algılayabileceği, yine ortalama tüketici nazarında "AYHAN SEYHAN ZORLULAR" şeklinde ibare ile "ZORLU" markası arasında idari ve ekonomik anlamda işletmesel bağlantıyı tesis eden bir delilin de bulunmadığı, bu açılardan başvuru markasıyla davacının markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” ibareli marka ile davacıya ait “ZORLU” esas unsurlu markalar arasında benzer mal ve hizmetler bakımından ortalama tüketici nezdinde 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
14. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın uygulanması gerekmektedir.
15. Bilindiği üzere, Türk Hukuku’nda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Kurum ve mahkeme tarafından "re'sen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes Kurumun bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re'sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, 1. Baskı, Ankara 2004, s. 79-80).
16. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.
17. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.
18. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir. Buna göre anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir.
19. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.
20. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı oluşturarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.
21. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
22. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, Rauf/ Suluk, Cahit/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.
23. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi hâlinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir.
24. 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere anılan maddede bir markanın tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olmasına rağmen, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabileceği açıkça vurgulanmış, ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir.
25. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı Seyhan Z. tarafından gerçekleştirilen 31 ve 35. sınıflarda 2013/23589 sayılı ve “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” ibareli marka tescil başvurusuna davacı tarafından, “ZORLU” esas unsurlu markaları mesnet gösterilerek yapılan itirazın davalı Kurum nezdinde YİDK kararıyla reddine karar verilmiş olup verilen kararda; markalar arasında karıştırılmaya neden olacak düzeyde bir benzerliğin bulunmadığı, bu sebeple markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunmadığı belirtilmiştir.
26. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle taraf markalarında kullanılan ibareler arasında, benzer mal ve hizmetler bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. İşaretlerin benzerliği incelenirken de özellikle redde mesnet markanın bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim ve ayırt edici unsurların dikkate alınması ve bu baskın unsurların ayırt edicilik seviyesi göz önünde bulundurulmalıdır.
27. Ayrıca bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı, şekil vb. işaretlerden oluşup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.
28. Bu çerçevede davalı gerçek kişiye ait dava konusu marka başvurusunda kullanılan ibare tamamen kelimelerden ibaret olup herhangi bir şekil unsuru barındırmamaktadır. Büyük harflerle “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” şeklinde tescil başvurusu yapılan dava konusu marka yanında davacıya ait itiraza mesnet markaların tümünde esas unsur olarak belirli şekiller yanında “ZORLU” kelimesi öne çıkmaktadır.
29. Bu kapsamda davalı gerçek kişiye ait markada her ne kadar “ZORLU” kelimesi çoğul eki ile “ZORLULAR” şeklinde kullanılmış ve bunlar yanında “AYHAN SEYHAN” ibaresini bünyesinde barındırmakta ise de; davacının “ZORLU” esas unsurlu çok sayıdaki markaları karşısında yeterli düzeyde ayırt ediciliğe sahip değildir. Zira davacıya ait “ZORLU” esas unsurlu ve aynı esas unsurla birlikte değişik kelime ve şekillerden oluşan yardımcı unsurlar içeren çok sayıdaki marka tescilinin mevcudiyeti nazara alındığında, dava konusu başvuru markasındaki “ZORLU” ibaresi dışındaki diğer yardımcı unsurlar, davacı markaları ile arasındaki benzerliği ortadan kaldıracak düzeyde olmayıp davalı gerçek kişiye ait markada, davacının markalarının esas unsuru olan “ZORLU” ibaresi öne çıkmaktadır.
30. Bu itibarla davacının markaları ile davalı başvurusunun karşılaştırılmasında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında, taraf markalarındaki ibareler, genel görünüm itibariyle çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi içermesi bağlamında benzer olup bu benzerliğin ortalama alıcılar arasında markaların sahibi firmalar arasında irtibat olduğu ve davalı markasının davacının seri markalarından biri olabileceği sonucunu doğurabilecek nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla davalı gerçek kişinin marka başvurusu ile davacının markalarını aynı veya benzer mallar üzerinde, aynı yerlerde ve aynı satış noktalarında bir arada gören ortalama tüketiciler nezdinde, işletmeler arasında ekonomik veya organik bir bağlantı bulunduğu, dava konusu markanın “ZORLU” markalarının bir serisi olabileceği ihtimalini de kapsayacak şekilde karıştırılma ihtimali bulunmaktadır.
31. Bu durum karşısında markalar arasında, benzer mal ve hizmetler bakımından “ZORLU” ibaresinin markanın bütünü üzerinde bıraktığı genel izlenim itibariyle 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas veya iltibas tehlikesine neden olabilecek düzeyde bir benzerliğin bulunduğu kabul edilerek yapılacak değerlendirme sonucunda hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, davalı gerçek kişiye ait markanın davacı markalarından yeterli düzeyde farklılaştığı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
33. Hâl böyle olunca; mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.05.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 14’ü BOZMA, 5’i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.
ZORLU İBARESİNİN MARKANIN BÜTÜNÜ ÜZERİNDE BIRAKTIĞI İZLENİM İTİBARİYLE İLTİBASA NEDEN OLABİLECEK DÜZEYDE BİR BENZERLİK BULUNDURMAKTADIR
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-659
KARAR NO : 2022/678
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/06/2020
NUMARASI : 2019/411 - 2020/113
DAVACI : Z. Tekstil Tic. ve San. A.Ş vekilleri Av. Ö.K. E., Av. D.B.
DAVALILAR : 1-Türk Patent ve Marka Kurumu vekili Av. Z.A.Ü.
2- S.Z. vekili Av. O.T.
1. Taraflar arasındaki "Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda önce onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine onama kararı kaldırılarak bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin “ZORLU” esas unsurlu birçok markasının bulunduğunu, “ZORLU” ibaresinin tanınmış marka olduğunu, davalı Seyhan Z.'nun müvekkilinin “ZORLU” esas unsurlu markaları ile iltibas yaratacak şekilde 31 ve 35. sınıfları kapsayan 2013/23589 sayılı “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” unsurlu ibarenin marka olarak tescili için diğer davalı Kurum nezdinde başvuruda bulunduğunu, marka tescil başvurusunun müvekkili şirketin markaları ile 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 8/1-b maddesi uyarınca benzer olduğunu ve iltibas oluşturacağını, başvuru markasının müvekkili markalarının serisi niteliğinde algılanmasının ihtimal dâhilinde olduğunu, müvekkilinin “ZORLU” markalarının yurt içi ve yurt dışındaki satışları ile dünya markası hâlini aldığını, dava konusu markanın müvekkilinin ticaret unvanı ile de iltibas yarattığını, bu durumun 556 sayılı KHK'nın 8/5. maddesi uyarınca da başvurunun reddini gerektirdiğini ileri sürerek 2014/M-12.37 sayılı YİDK kararının iptali ile marka başvurusu tescil edilmiş ise hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalı Kurum vekili; kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığını, 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesindeki şartların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Seyhan Z. vekili; müvekkiline ait marka başvurusu ile davacı markalarının benzer olmadığını, tüketiciler nezdinde karışıklığa yol açmayacağını, 2001 yılından beri “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” ibaresinin ticaret hayatında kullanıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
7. Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 17.02.2016 tarihli ve 2014/535 E, 2016/46 K. sayılı kararı ile; davalı Seyhan Z.’ya ait "AYHAN SEYHAN ZORLULAR" marka başvurusu ile davacının “ZORLU” esas unsurlu markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, iltibasın oluşmadığı, başvuru konusu işaret ile davacı markaları arasında işletmesel bağlantıyı tesis eden herhangi bir unsurun bulunmadığı, bu nedenle 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesindeki koşulun oluşmadığı, davalı başvurusunun davacının tanınmış olduğu iddia edilen markasından haksız yarar sağlayacağı ve onun itibarına zarar vereceği kanıtlanamadığından 556 sayılı KHK'nın 8/4. maddesindeki koşulun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.12.2017 tarihli ve 2016/5670 E., 2017/7169 K. sayılı kararı ile kararın onanmasına karar verilmiş, bunun üzerine davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.09.2019 tarihli ve 2018/1135 E., 2019/5777 K. sayılı kararı ile “… Dava konusu marka başvurusu ‘‘AYHAN SEYHAN ZORLULAR’’ ibaresinden oluşmakta olup, davacı tarafa ait itiraza mesnet markalarda ise esas unsur ‘‘ZORLU’’ ibaresinden oluşmaktadır. Her ne kadar davalı başvurusunda yer alan ‘‘ZORLU’’ ibaresi çoğul eki almış ve öncesinde ‘‘AYHAN SEYHAN’’ ismini ihtiva etmekteyse de, anılan isim ve ek taraf markaları bütünsel olarak karşılaştırıldığında aralarındaki görsel, sescil ve işitsel benzerliği ortadan kaldıracak düzeyde bulunmamaktadır.
Bu durumda, davalının dava konusu 2013/23589 numaralı marka başvurusu ile davacının itiraza mesnet markalarının benzer olduğu göz önünde bulundurulup, dava konusu marka başvurusu kapsamındaki aynı/benzer mal ve hizmetler açısından 556 sayılı KHK. m. 8/1-b anlamında iltibas tehlikesi doğacağı kabul edilerek bir karar vermek gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin onama ilamının kaldırılarak, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 22.06.2020 tarihli ve 2019/411 E., 2020/113 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; davalı markasının münhasıran “ZORLULAR” ibaresini içermeyip “AYHAN SEYHAN” ibaresini de asli olarak barındırdığı, markanın bütün olarak "AYHAN SEYHAN ZORLULAR" olarak göründüğü ve algılandığı, ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin başvuru markasını davacının "ZORLU" esas unsurlu markalarından farklı bir marka olduğunu algılayabileceği, yine ortalama tüketici nazarında "AYHAN SEYHAN ZORLULAR" şeklinde ibare ile "ZORLU" markası arasında idari ve ekonomik anlamda işletmesel bağlantıyı tesis eden bir delilin de bulunmadığı, bu açılardan başvuru markasıyla davacının markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” ibareli marka ile davacıya ait “ZORLU” esas unsurlu markalar arasında benzer mal ve hizmetler bakımından ortalama tüketici nezdinde 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
14. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın uygulanması gerekmektedir.
15. Bilindiği üzere, Türk Hukuku’nda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Kurum ve mahkeme tarafından "re'sen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes Kurumun bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re'sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, 1. Baskı, Ankara 2004, s. 79-80).
16. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.
17. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.
18. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir. Buna göre anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir.
19. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.
20. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı oluşturarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.
21. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
22. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, Rauf/ Suluk, Cahit/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.
23. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi hâlinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir.
24. 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere anılan maddede bir markanın tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olmasına rağmen, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabileceği açıkça vurgulanmış, ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir.
25. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı Seyhan Z. tarafından gerçekleştirilen 31 ve 35. sınıflarda 2013/23589 sayılı ve “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” ibareli marka tescil başvurusuna davacı tarafından, “ZORLU” esas unsurlu markaları mesnet gösterilerek yapılan itirazın davalı Kurum nezdinde YİDK kararıyla reddine karar verilmiş olup verilen kararda; markalar arasında karıştırılmaya neden olacak düzeyde bir benzerliğin bulunmadığı, bu sebeple markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunmadığı belirtilmiştir.
26. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle taraf markalarında kullanılan ibareler arasında, benzer mal ve hizmetler bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. İşaretlerin benzerliği incelenirken de özellikle redde mesnet markanın bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim ve ayırt edici unsurların dikkate alınması ve bu baskın unsurların ayırt edicilik seviyesi göz önünde bulundurulmalıdır.
27. Ayrıca bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı, şekil vb. işaretlerden oluşup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.
28. Bu çerçevede davalı gerçek kişiye ait dava konusu marka başvurusunda kullanılan ibare tamamen kelimelerden ibaret olup herhangi bir şekil unsuru barındırmamaktadır. Büyük harflerle “AYHAN SEYHAN ZORLULAR” şeklinde tescil başvurusu yapılan dava konusu marka yanında davacıya ait itiraza mesnet markaların tümünde esas unsur olarak belirli şekiller yanında “ZORLU” kelimesi öne çıkmaktadır.
29. Bu kapsamda davalı gerçek kişiye ait markada her ne kadar “ZORLU” kelimesi çoğul eki ile “ZORLULAR” şeklinde kullanılmış ve bunlar yanında “AYHAN SEYHAN” ibaresini bünyesinde barındırmakta ise de; davacının “ZORLU” esas unsurlu çok sayıdaki markaları karşısında yeterli düzeyde ayırt ediciliğe sahip değildir. Zira davacıya ait “ZORLU” esas unsurlu ve aynı esas unsurla birlikte değişik kelime ve şekillerden oluşan yardımcı unsurlar içeren çok sayıdaki marka tescilinin mevcudiyeti nazara alındığında, dava konusu başvuru markasındaki “ZORLU” ibaresi dışındaki diğer yardımcı unsurlar, davacı markaları ile arasındaki benzerliği ortadan kaldıracak düzeyde olmayıp davalı gerçek kişiye ait markada, davacının markalarının esas unsuru olan “ZORLU” ibaresi öne çıkmaktadır.
30. Bu itibarla davacının markaları ile davalı başvurusunun karşılaştırılmasında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında, taraf markalarındaki ibareler, genel görünüm itibariyle çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi içermesi bağlamında benzer olup bu benzerliğin ortalama alıcılar arasında markaların sahibi firmalar arasında irtibat olduğu ve davalı markasının davacının seri markalarından biri olabileceği sonucunu doğurabilecek nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla davalı gerçek kişinin marka başvurusu ile davacının markalarını aynı veya benzer mallar üzerinde, aynı yerlerde ve aynı satış noktalarında bir arada gören ortalama tüketiciler nezdinde, işletmeler arasında ekonomik veya organik bir bağlantı bulunduğu, dava konusu markanın “ZORLU” markalarının bir serisi olabileceği ihtimalini de kapsayacak şekilde karıştırılma ihtimali bulunmaktadır.
31. Bu durum karşısında markalar arasında, benzer mal ve hizmetler bakımından “ZORLU” ibaresinin markanın bütünü üzerinde bıraktığı genel izlenim itibariyle 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas veya iltibas tehlikesine neden olabilecek düzeyde bir benzerliğin bulunduğu kabul edilerek yapılacak değerlendirme sonucunda hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, davalı gerçek kişiye ait markanın davacı markalarından yeterli düzeyde farklılaştığı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
33. Hâl böyle olunca; mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.05.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 14’ü BOZMA, 5’i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.