AÇIK ORANSIZLIĞIN BULUNDUĞU DURUMLARDA ANILAN BELGE İBRANAME DEĞİL ANCAK MAKBUZ NİTELİĞİNDEDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/(17)4-6
Karar No : 2024/292
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 20.09.2021
SAYISI : 2021/68 E., 2021/633 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 08.10.2020 tarihli ve
2018/4400 Esas, 2020/5343 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki maddi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili; müvekkilinin eşi Serhat A.’ın, davalıya zorunlu mali mesuliyet sigortası (ZMMS) ile sigortalı olan aracı sevk ve idaresi sırasında meydana gelen tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, kazada müteveffanın ağır kusurunun bulunmadığını, poliçede ölüm hâlinde kişi başı sorumluluğun 290.000,00 TL olarak düzenlendiğini ve bu bedelin davalı tarafça ödenmediğini, üniversite öğrencisi olması yanında aynı zamanda çalışan müteveffanın yaşı, geliri vb. durumlar dikkate alındığında müvekkilinin toplam zararının poliçe ile teminat altına alınan sigorta bedelinden çok daha fazla olduğunu ileri sürerek müvekkilinin destekten yoksun kalma nedeniyle uğradığı zararın tespiti ile belirsiz alacak davası olarak 100,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; müvekkiline ait sorumluluğun poliçe tutarıyla sınırlı olduğunu, kazanın tümüyle müteveffanın kusurundan kaynaklandığını, talebin poliçe teminatının dışında kaldığını, aksi kabul edilecek olsa dahi, kusur durumu ve zararın karşı tarafça ispat edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 15.12.2016 tarihli ve 2015/646 Esas, 2016/705 Karar sayılı kararı ile; yargılama sırasında alınan 04.05.2016 tarihli bilirkişi raporuna göre davacı zararının 169.803,22 TL olarak belirlendiği, davalı vekilince sunulan 17.06.2016 tarihli ibranameyle asıl alacak ve fer’îlerinin davacı tarafa ödendiğinin anlaşıldığı, ibraname altındaki imza inkâr edilmemekle beraber müteakip duruşmada davacı vekilinin ödenen ücretin yeterli olmadığını ve ibranamenin iki yıl içerisinde iptalinin mümkün olduğunu ileri sürdüğü, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 111 inci maddesi uyarınca taraflar arasındaki anlaşma/uzlaşmanın iptali mümkün ise de bunun için tazminat miktarlarına ilişkin bu anlaşmanın yetersiz ya da fahiş olduğunun açıkça belli olması gerektiği, somut olayda bu koşulların söz konusu olmadığı, zira tazminat tutarının yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuyla belirlendiği ve belirlenen bu tutarın yeterli olduğu, bu nedenle ibranamenin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle asıl alacak ve fer’îleri ödendiğinden konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27.12.2017 tarihli ve 2017/939 Esas, 2017/1910 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunarak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;“… 1- Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin desteğinin meydana gelen kazada öldüğünü, sigorta poliçesi kapsamında zararın karşılanması için davalı aleyhine eldeki davanın açıldığını, yargılama sırasında davalı tarafça yapılan kısmi ödemenin önce müvekkili tarafından kabul edilmese de müvekkilinin ekonomik olarak zor duruma düşmesi nedeni ile yapılan bu teklifin kabul edildiğini, davalının ödediği bedelin gerçek zararın çok altında olduğunu ve davacının müzayaka halinde bu ödemeyi kabul etmek zorunda kalıp ibraname imzaladığını iddia etmiş; davalı taraf, davacıya ödeme yapıp poliçelerden doğan sorumluluklarını yerine getirdiğini, davacı tarafından ibraname verildiğini, poliçeden doğan borçlarının ibra nedeniyle son bulduğunu savunmuş; mahkemece; yargılama sırasında yapılan ödeme ve ibraname nedeni ile davanın konusuz kaldığı gerekçesi ile karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiş, karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu esastan red edilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 28. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21.) maddesinde aşırı yararlanma (gabin) düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında “bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir" denilmek suretiyle, gabinin unsurları ile sonuçları hüküm altına alınmıştır.
Kanun metnindeki ifadelerden anlaşıldığı ve öğretide de kabul edildiği üzere, sözleşme hukukunda geçerli olan irade özerkliği ve sözleşme serbestisi ilkeleri gereğince, kişiler bir sözleşmedeki edim ve karşı edimi özgürce belirleyebilir, sözleşmenin şartlarını diledikleri gibi kararlaştırabilirler. Genel kural, sözleşme serbestisi ve irade özerkliği olmakla birlikte, sözleşmenin taraflarından güçsüz olanın korunması ile sözleşmenin tarafları arasındaki dengenin sağlanabilmesi, sözleşmenin yapılması sırasında iradesinin oluşumu sakatlanmış olan tarafın korunması bakımından ise, kanun koyucu gabine ilişkin düzenlemeyi getirmiştir.
Kanun koyucu anılan gereksinim ve düşüncelerle sözleşme kurulumunda iradesinin oluşumu sakatlanan ve güçsüz konumda olan tarafı korumak amacıyla gabin (aşırı yararlanma) müessesesini düzenlemiştir.
Sözleşmenin taraflarından birinin, gabin hukuksal nedenine dayanarak sözleşmeyle bağlı olmamayı ya da sözleşmenin varlığını korumakla birlikte edimler arasındaki dengesizliğin giderilmesini istemesi halinde; gabinin objektif ve subjektif unsurlarının somut olayda varlığının irdelenmesi gerekir.
Eldeki bu davada, davacı vekili, yargılama sırasında 15.12.2016 tarihli celsede ve kanun yolu aşamasında; davalı tarafından desteğin gelirinin asgari ücret olarak esas alınarak hesaplanan tazminat miktarını ödemeyi teklif ettiğini, müvekkilinin ilk önce teklif edilen bu miktarı kabul etmediğini ancak neredeyse bir ekmeğe muhtaç hale gelip müzayaka haline düşünce bu teklifi kabul etmek zorunda kaldığını, müvekkilinin, muris/destek ile evlendikten bir kaç ay sonra eşini kaybettiğini, desteği olan eşi öldüğünde hamile olan davacının dava devam ederken çocuğunu dünyaya getirdiğini, müvekkilinin babasının da kazadan önce kalp krizi geçirerek öldüğünü, müvekkilinin ailesinden gizli evlendiği için kendisine sahip çıkacak kimsesi olmadığını, dava sürecinin sürekli uzaması sebebi ile daha da zor duruma düştüğünü, icra tehdidi altında kaldığını, davalının ise sadece ibraname karşılığında ödeme yapacağının belirttiğinden müvekkilinin müzayaka halinde ödemeyi kabul ettiğini, maktu şekilde hazırlanmış ibranamenin gönderildiğini ve ibraname imzalamadan ödeme yapılmadığını, ibranamenin içeriği konusunda pazarlık şansı olmadığını, hayatını devam ettirebilmek için bu ödemeyi kabul etmek zorunda kaldığını, oysa gerçek zararın çok daha fazla olduğunu iddia ederek müzayaka halinde imzalanan ibranamenin iptal edilmesi gerektiğini iddia etmiş, mahkemece davacının bu iddiaları hakkında herhangi bir araştırma yapılmadan, davacının müzayaka halinde olup olmadığı tartışılmadan ibraname ve ödeme sebebi ile davanın konusuz kaldığı gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmiştir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.
Her ne kadar yargılama sırasında imzalanan ibraname, davaya son veren taraf işlemlerinden ise de; ibranamenin geçerli olabilmesi için ibranameye ilişkin iradenin sakatlanmamış olması gereklidir. Yine her ne kadar, ibraname, gerçek zararın tespitine ilişkin aktüer raporundan sonra imzalanmış ise de, davacı taraf bu aktüer raporuna da itiraz etmiş, gerçek zararın; aktüer bilirkişisi tarafından hesaplanan tazminat miktarından çok daha fazla olduğunu, tazminat hesabında desteğin gelirinin asgari ücret olarak esas alınmasının hatalı olduğunu, desteğin gelirinin daha fazla olduğunu ve diğer itirazlarını ileri sürmüştür. Bu durumda, müzayaka halinde ibraname imzaladığını iddia eden davacı tarafın bu durumda olup olmadığının, somut deliller ve ayrıntılı incelemeyle tespiti gereklidir.
Davacı vekili, ibraname içeriğini kabul etmediklerini, ibraname ile bağlı kalmak istemediklerini, ibranamenin müzayaka halinde imzalandığını yargılama sırasında da ileri sürmüş olması karşısında mahkemece anılan iddia üzerinde durulmadan ve yeterince irdelenmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davacının ekonomik olarak zor durumda olup olmadığının, müzayaka hali içerisinde bulunup bulunmadığına ilişkin delillerinin toplanması ile gabinin sübjektif unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği irdelenmesi gereklidir.
Tüm bu araştırmalardan sonra; edimler arasındaki aşırı oransızlığın giderilmesini temin amacıyla, gabin iddiasıyla ibranamenin iptalinin talep edildiği gözetildiğinde, gabinin objektif unsuru olan edimler arasındaki aşırı oransızlık şartının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti için, davacının gerçek zarar miktarının doğru biçimde tespit edilmesi gerekir. Bunun için de; öncelikle desteğin gelirinin tespiti tazminat hesabında önemli yer tutmaktadır.
Somut olayda davacı vekili, desteğin gelirinin asgari ücretten daha fazla olduğunu, desteğin kayıtlı olduğu üniversiteden mezun olacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.
Dosyanın incelenmesinde desteğin, Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahkemece, desteğin, okul kaydını yeniletmediği gerekçesi ile öğrenime devam etmeyeceği kabul edilerek asgari ücret üzerinden hesaplama yapılmış ise de, mahkemenin bu kabulü; Anadolu Üniversitesinin; desteğin kaydını yeniletmediğinden öğrencilik haklarından yararlanamasa da adı geçenin kaydını yeniletmesi halinde öğrenime devam hakkının bulunduğuna ilişkin yazı cevabı karşısında mahkemenin kabulüne uygun düşmemektedir. Buna göre aktüer bilirkişisinden alınacak ek raporda, desteğin mezun olacağı bölüme göre emsal ücret araştırması yapılarak, desteğin asgari ücretten fazla gelir elde edeceğinin kabul edilerek hesaplama yapılması gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda gabinin yasal şartlarının oluşup oluşmadığı konusunda inceleme yapılıp hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ilk karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; müvekkilinin evlendikten iki ay sonra kazada eşini kaybettiğini, bu olay sırasında hamile olduğunu ve kazadan sonra müşterek çocuğu dünyaya getirdiğini, eşini kaybedince tümüyle destekten yoksun kalıp borçlarından dolayı yardıma muhtaç hâle geldiğini, yargılama sürecinde bilirkişi raporuna itirazların reddi nedeniyle daha da mağdur olduğunu, icra tehdidi altında ibranameyi imzaladığını, babasını da kaybetmiş olması nedeniyle aile desteği alamayan müvekkilinin müzayaka hâli içerisinde imzalanan ibraname ile bağlı sayılmaması gerektiğini, kararın eksik incelemeye dayalı ve gerekçesiz olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ZMMS poliçesi çerçevesinde sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunulan somut olayda, Mahkemenin aşırı yararlanma (gabin) ve 2918 sayılı Kanun’un 111/2 nci maddesi bağlamında yaptığı inceleme ve değerlendirmenin yeterli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre taraflar arasındaki ibranamenin davayı konusuz bırakıp bırakmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 28 ve 132 nci maddeleri.
2. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 111 inci maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle konuyla ilgili kavram ve düzenlemelerin ortaya konulması gerekir.
2. Sözleşme hukukunun temel prensiplerinden olan sözleşme özgürlüğü ilkesi sigorta sözleşmeleri bakımından da geçerli olmakla birlikte kanun koyucu kamu yararı, sosyal ve ekonomik gereklilikler sebebiyle bazı sigorta sözleşmelerini zorunlu tutmuştur.
3. Bu kapsamda 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1483 vd. maddelerinde kanun koyucu zorunlu sorumluluk sigortalarını düzenlemiş olup bu tip zorunlu sigorta sözleşmelerinden biri de, somut olayda uygulama yeri bulan, karayollarındaki motorlu araçlar için zorunlu mali mesuliyet sigortasıdır.
4. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1 inci maddesine göre bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar ve 91/1 inci maddeye göre de işletenlerin bu sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.
5. Trafik kazası nedeniyle uğranılan zarar kavramı içerisinde yer alan tazminat haklarından biri de “Bir kişinin ölümünden dolayı destekten yoksun kalan kimselerin ölümüne yol açan kişiden tazminat isteme hakkı” olarak tanımlanan (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1, s.284) destekten yoksun kalma tazminatıdır.
6. Somut olayda davalı sigorta şirketine ZMMS ile sigortalanan araçla gerçekleşen tek taraflı, maddi hasar ve ölümlü trafik kazasında eşini kaybeden davacı trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiş, Mahkemece yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunu müteakip taraflar arasında imzalanan ibranamenin davayı konusuz bıraktığı kabul edilmiş, davacı tarafça ibranamenin geçersiz olduğu, davacının müzayaka hâli içerisinde imzalandığı ve 2918 sayılı Kanun yönünden de iptali gerektiği ileri sürülmüştür.
7. Borç ilişkisinin tarafları arasında yapılan bir sözleşme ile alacaklının alacağından vazgeçerek borçluyu borcundan kurtarması olarak tanımlanabilecek ibra/aklama (Türk Hukuk Lûgatı, s. 37, 519) borcu sona erdiren sebeplerdendir. Bu konuda açık düzenleme taşımayan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu dönemi uygulamasında da borcu sona erdiren sebepler arasında kabul edilen ibra somut olayda uygulanması gereken 6098 sayılı Kanun’un 132 nci maddesiyle açık düzenlemeye kavuşmuş ve kanun koyucu, borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borcun tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabileceğini hükme bağlamıştır.
8. Geçerli bir ibranın varlığı hâlinde aynı ilişkiye dayalı olarak aynı kapsamda bir hak talebi mümkün değildir (Fikret Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 1300; Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2020 tarihli, 2018/17-24 Esas, 2020/78 Karar sayılı kararı).
9. Bununla birlikte ibra iki taraflı bir hukuki işlem, bir sözleşmedir ve 6098 sayılı Kanun’un “Aşırı yararlanma” başlıklı 28/1 inci maddesine göre bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilecektir.
10. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 111 inci maddesinde de ibra ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmiştir: Buna göre tazminat miktarlarına ilişkin olup da “yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan” anlaşmaların veya uzlaşmaların yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebileceği belirtilmiştir. Kanun’un bu hükmünden yararlanmak için ayrı bir iptal davası açılmasına ya da ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklamasının bulunması yeterlidir. Görülmekte olan bir dava sırasında ortaya çıkan aşırı ölçüsüzlük durumunda da, davacının yetersiz anlaşmanın iptalini istemesi, iddianın genişletilmesi olarak nitelenemez ve davalının onamına bağlanamaz. Çünkü davacı, yetersiz anlaşmaya karşı (def'i yoluyla) geçersizlik savında bulunmaktadır. Davalı yalnızca, anlaşma gününden başlayarak iki yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği uyarısında bulunabilir.
11. Yine, 2918 sayılı Kanun’un 111/2 nci maddesine dayanarak anlaşmanın iptali isteminde bulunan kişinin, bir miktar ödeme karşılığı verdiği belgenin türü önemli değildir. Burada uygulanacak olan özel kanun niteliğindeki anılan madde hükmüdür ve bu maddeye dayanılarak anlaşma ve uzlaşmaların (sulhname, ibraname, feragatnamelerin) iptali için, ödenen tazminatın "yetersiz" veya "aşırı" olduğunun "açıkça belli olması" yeterli olup ayrıca borçlar hukukundaki yanılma, yanıltma, aldatma, korkutma, bilgisizlik, deneyimsizlik, parasal yönden darda ve sıkıntıda olmak gibi iradeyi sakatlayan durumlara sığınılmasına ve bunların kanıtlanmaya çalışılmasına gerek dahi bulunmamaktadır. Kanun hükmünde, iptal nedeni olarak nesnel (objektif) bir ölçü kabul edilmiş; zarar gören yönünden yetersizliğin (eksik ödemenin) ve zarar sorumlusu yönünden aşırılığın (fazla ödemenin) "açıkça belli olması" yeterli görülmüştür (Çelik Ahmet Çelik: Ölüm Nedeniyle Destekten Yoksunluk, Ankara, 2016, s. 345 vd).
12. Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, açık oransızlığın bulunduğu durumlarda anılan belge ibraname değil, ancak makbuz niteliğindedir.
13. Yeri gelmişken açık oransızlık (açık nispetsizlik-fahiş fark) kavramını da açıklamak gerekir.
14. Açık oransızlık, karşılıklı edimler arasında “göze çarpan aşırı bir fark” anlamına gelir. Normal bir kimsenin hayat, bilgi ve görgüsüne göre, edimler arasında olağanüstü ve aşırı bir farkın bulunması durumunda açık oransızlığın oluştuğu kabul edilir. Bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.02.2019 tarihli ve 2015/21-1323 Esas, 2019/128 Karar sayılı kararında da kapsamlı bir şekilde açıklanmıştır.
15. Mahkemenin açıklanan hükümler çerçevesinde yeniden inceleme yapılmasının somut olayda gerekli olmadığı şeklindeki gerekçesinin yerinde olup olmadığının tespit edilebilmesi için davacı itirazlarının mahiyeti ortaya konulmalıdır.
16. Yargılama sırasında alınan 04.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda destekten yoksun kalma tazminatı 169.803,22 TL olarak hesaplanmış; davacı vekili tespit edilen bu meblağa itiraz etmiş, hesaplamaya esas alınan yaşam tablosunun içtihatlara aykırı olduğunu, destek pay oranlarının yanlış hesaplandığını, müteveffanın üniversite öğrencisi olduğunu ve kaydını yeniletmesinin mümkün bulunduğu göz ardı edilerek asgari ücret üzerinden hesaplama yapılmasının yerinde olmadığını belirterek yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmiştir. Her iki tarafın rapora itirazları doğrultusunda bilirkişiden ek rapor istenmiş ancak ek raporda ilk rapordaki görüşten ayrılmasını gerektiren bir hususun olmadığı belirtilmiştir. Davacı vekili söz konusu ek rapora da, öncekiyle aynı şekilde itiraz etmiş ve hesaplamayı kabul etmediklerini bildirmiştir.
17. Devamında davalı vekili 27.06.2016 tarihli dilekçeyi sunmuş ve tarafların bu tarihte bir araya gelerek anlaştıklarını, davacıya vekâlet ücreti dâhil tüm tazminatın ödendiğini ve ibraname imzalandığını, sulh olunmakla davanın konusuz kaldığını belirtmiştir. Dilekçe ekinde sunulan “İbraname-Makbuz” başlıklı belgede davacıya bilirkişi tarafından hesaplanan asıl alacak, faiz ve vekâlet ücretleri dâhil 198.531,00 TL ödendiği, poliçe kapsamında davalı şirketten hiçbir alacağın kalmadığı ve şirketi ibra ettikleri yazılıdır. Ne var ki yargılamanın devamında, 12.12.2016 tarihli duruşmada, davacı vekili gerçek tazminat miktarı ile yapılan ödeme arasında fahiş fark bulunması durumunda söz konusu ibranamenin iki yıl içerisinde iptal edilmesinin mümkün olduğunu, yapılan ödemenin yeterli olmadığını ve bilirkişi raporlarına karşı beyan dilekçelerinde dile getirdikleri itirazlarını tekrar ettiklerini bildirmiştir. Bir sonraki duruşmada davacı vekili müvekkilinin anne babasının olmadığını, yargılama sürecinde ekonomik olarak zor duruma düştüğü için müzayaka hâli içerisinde söz konusu ibranameyi imzalamak durumunda kaldıklarını belirterek 2918 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde ibranamenin iptali ile ek rapor alınması talep etmiş, Mahkeme bu talebi reddederek davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir.
18. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; ZMMS poliçesi çerçevesinde destekten yoksun kalma nedeniyle uğranılan zararın tazmini istenen olayda, bu zararın tespiti yönünde yapılan bilirkişi incelemesine davacı tarafça açıkça itiraz edilmiştir. İtirazlar doğrultusunda ek rapor alınmış ise de davacı tarafça bu rapora da itiraz edilmiş ve hesaplanan tazminat miktarının hatalı yöntem ve kabullerle eksik olarak tespit edildiği belirtilmiştir. Bu aşamadan sonra taraflar arasında mahkeme dışında sulh olunduğu belirtilerek imzası inkâr edilmeyen ibraname ibraz edilmiş ise de davacı vekili söz konusu ibraname çerçevesinde ödenen bedel ile müvekkilinin gerçekte hak ettiği ve itirazları doğrultusunda yapılacak yeni bir inceleme sonucunda belirlenecek muhtemel tazminat miktarı arasında aşırı orantısızlık bulunduğunu, bu hâlde 2918 sayılı Kanun’un 111 inci maddesi çerçevesinde ibranamenin iptal edilmesi gerektiğini, bunun yanı sıra ibranamenin müzayaka hâli içerisinde imzalanmakla 6098 sayılı Kanun’un aşırı yararlanmaya (gabine) ilişkin 28 inci maddesinin de göz önünde tutulması gerektiğini ileri sürmüştür. Yargılama sırasında dile getirilen bu iddialar bir ön sorun olarak incelenmelidir. Bu hâlde Mahkemece aşırı yararlanmanın objektif ve sübjektif koşullarının mevcut olup olmadığının dayanakları belirtilmek suretiyle tartışılması, itirazların gerekçeleri belirtilmek suretiyle karşılanması gerekir. Ne var ki somut olayda bu yönde inceleme yapılmamış, davacı itirazları ve dosya kapsamına yansıyan deliller tartışılmamış, ibraya konu ödemenin yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda belirtilen tutara dayalı olduğu, bu sebeple de yeniden bir inceleme yapılmasının gerekli olmadığı şeklindeki gerekçeye dayanılmıştır. Oysa ödemenin itiraza konu edilmiş bir bilirkişi raporu esas alınarak yapılmış olması, tazminat miktarının tam olarak belirlenmediği somut olayda Mahkemenin açıklanan şekilde inceleme ve değerlendirme yapmasına tek başına engel teşkil etmeyecektir. Söz konusu iddialar üzerinde durulmadan yetersizlik ve aşırı oransızlığın bulunup bulunmadığı tespit edilemeyeceğinden salt bu gerekçeyle verilen kararın eksik incelemeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; tarafların yargılama sırasında bir araya gelerek bilirkişi raporunda tespit edilen tazminat tutarı üzerinde anlaştıkları, davacı gerçek kişinin değil avukatı olan vekilinin imzaladığı ibranamede açıkça tüm tazminat haklarının alındığının, davalının poliçeye dayalı hiçbir borcunun kalmadığının beyan edildiği, ödenen tazminatın açıkça yetersiz olması koşulunun somut olayda gerçekleşmediği, ibranamenin borcu sona erdirdiği, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
20. Hâl böyle olunca Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
29.05.2024 tarihinde oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 22’si BOZMA, 3’ü ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.
AÇIK ORANSIZLIĞIN BULUNDUĞU DURUMLARDA ANILAN BELGE İBRANAME DEĞİL ANCAK MAKBUZ NİTELİĞİNDEDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/(17)4-6
Karar No : 2024/292
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 20.09.2021
SAYISI : 2021/68 E., 2021/633 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 08.10.2020 tarihli ve
2018/4400 Esas, 2020/5343 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki maddi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili; müvekkilinin eşi Serhat A.’ın, davalıya zorunlu mali mesuliyet sigortası (ZMMS) ile sigortalı olan aracı sevk ve idaresi sırasında meydana gelen tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, kazada müteveffanın ağır kusurunun bulunmadığını, poliçede ölüm hâlinde kişi başı sorumluluğun 290.000,00 TL olarak düzenlendiğini ve bu bedelin davalı tarafça ödenmediğini, üniversite öğrencisi olması yanında aynı zamanda çalışan müteveffanın yaşı, geliri vb. durumlar dikkate alındığında müvekkilinin toplam zararının poliçe ile teminat altına alınan sigorta bedelinden çok daha fazla olduğunu ileri sürerek müvekkilinin destekten yoksun kalma nedeniyle uğradığı zararın tespiti ile belirsiz alacak davası olarak 100,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; müvekkiline ait sorumluluğun poliçe tutarıyla sınırlı olduğunu, kazanın tümüyle müteveffanın kusurundan kaynaklandığını, talebin poliçe teminatının dışında kaldığını, aksi kabul edilecek olsa dahi, kusur durumu ve zararın karşı tarafça ispat edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 15.12.2016 tarihli ve 2015/646 Esas, 2016/705 Karar sayılı kararı ile; yargılama sırasında alınan 04.05.2016 tarihli bilirkişi raporuna göre davacı zararının 169.803,22 TL olarak belirlendiği, davalı vekilince sunulan 17.06.2016 tarihli ibranameyle asıl alacak ve fer’îlerinin davacı tarafa ödendiğinin anlaşıldığı, ibraname altındaki imza inkâr edilmemekle beraber müteakip duruşmada davacı vekilinin ödenen ücretin yeterli olmadığını ve ibranamenin iki yıl içerisinde iptalinin mümkün olduğunu ileri sürdüğü, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 111 inci maddesi uyarınca taraflar arasındaki anlaşma/uzlaşmanın iptali mümkün ise de bunun için tazminat miktarlarına ilişkin bu anlaşmanın yetersiz ya da fahiş olduğunun açıkça belli olması gerektiği, somut olayda bu koşulların söz konusu olmadığı, zira tazminat tutarının yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuyla belirlendiği ve belirlenen bu tutarın yeterli olduğu, bu nedenle ibranamenin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle asıl alacak ve fer’îleri ödendiğinden konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27.12.2017 tarihli ve 2017/939 Esas, 2017/1910 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunarak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;“… 1- Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin desteğinin meydana gelen kazada öldüğünü, sigorta poliçesi kapsamında zararın karşılanması için davalı aleyhine eldeki davanın açıldığını, yargılama sırasında davalı tarafça yapılan kısmi ödemenin önce müvekkili tarafından kabul edilmese de müvekkilinin ekonomik olarak zor duruma düşmesi nedeni ile yapılan bu teklifin kabul edildiğini, davalının ödediği bedelin gerçek zararın çok altında olduğunu ve davacının müzayaka halinde bu ödemeyi kabul etmek zorunda kalıp ibraname imzaladığını iddia etmiş; davalı taraf, davacıya ödeme yapıp poliçelerden doğan sorumluluklarını yerine getirdiğini, davacı tarafından ibraname verildiğini, poliçeden doğan borçlarının ibra nedeniyle son bulduğunu savunmuş; mahkemece; yargılama sırasında yapılan ödeme ve ibraname nedeni ile davanın konusuz kaldığı gerekçesi ile karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiş, karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu esastan red edilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 28. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21.) maddesinde aşırı yararlanma (gabin) düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında “bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir" denilmek suretiyle, gabinin unsurları ile sonuçları hüküm altına alınmıştır.
Kanun metnindeki ifadelerden anlaşıldığı ve öğretide de kabul edildiği üzere, sözleşme hukukunda geçerli olan irade özerkliği ve sözleşme serbestisi ilkeleri gereğince, kişiler bir sözleşmedeki edim ve karşı edimi özgürce belirleyebilir, sözleşmenin şartlarını diledikleri gibi kararlaştırabilirler. Genel kural, sözleşme serbestisi ve irade özerkliği olmakla birlikte, sözleşmenin taraflarından güçsüz olanın korunması ile sözleşmenin tarafları arasındaki dengenin sağlanabilmesi, sözleşmenin yapılması sırasında iradesinin oluşumu sakatlanmış olan tarafın korunması bakımından ise, kanun koyucu gabine ilişkin düzenlemeyi getirmiştir.
Kanun koyucu anılan gereksinim ve düşüncelerle sözleşme kurulumunda iradesinin oluşumu sakatlanan ve güçsüz konumda olan tarafı korumak amacıyla gabin (aşırı yararlanma) müessesesini düzenlemiştir.
Sözleşmenin taraflarından birinin, gabin hukuksal nedenine dayanarak sözleşmeyle bağlı olmamayı ya da sözleşmenin varlığını korumakla birlikte edimler arasındaki dengesizliğin giderilmesini istemesi halinde; gabinin objektif ve subjektif unsurlarının somut olayda varlığının irdelenmesi gerekir.
Eldeki bu davada, davacı vekili, yargılama sırasında 15.12.2016 tarihli celsede ve kanun yolu aşamasında; davalı tarafından desteğin gelirinin asgari ücret olarak esas alınarak hesaplanan tazminat miktarını ödemeyi teklif ettiğini, müvekkilinin ilk önce teklif edilen bu miktarı kabul etmediğini ancak neredeyse bir ekmeğe muhtaç hale gelip müzayaka haline düşünce bu teklifi kabul etmek zorunda kaldığını, müvekkilinin, muris/destek ile evlendikten bir kaç ay sonra eşini kaybettiğini, desteği olan eşi öldüğünde hamile olan davacının dava devam ederken çocuğunu dünyaya getirdiğini, müvekkilinin babasının da kazadan önce kalp krizi geçirerek öldüğünü, müvekkilinin ailesinden gizli evlendiği için kendisine sahip çıkacak kimsesi olmadığını, dava sürecinin sürekli uzaması sebebi ile daha da zor duruma düştüğünü, icra tehdidi altında kaldığını, davalının ise sadece ibraname karşılığında ödeme yapacağının belirttiğinden müvekkilinin müzayaka halinde ödemeyi kabul ettiğini, maktu şekilde hazırlanmış ibranamenin gönderildiğini ve ibraname imzalamadan ödeme yapılmadığını, ibranamenin içeriği konusunda pazarlık şansı olmadığını, hayatını devam ettirebilmek için bu ödemeyi kabul etmek zorunda kaldığını, oysa gerçek zararın çok daha fazla olduğunu iddia ederek müzayaka halinde imzalanan ibranamenin iptal edilmesi gerektiğini iddia etmiş, mahkemece davacının bu iddiaları hakkında herhangi bir araştırma yapılmadan, davacının müzayaka halinde olup olmadığı tartışılmadan ibraname ve ödeme sebebi ile davanın konusuz kaldığı gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmiştir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.
Her ne kadar yargılama sırasında imzalanan ibraname, davaya son veren taraf işlemlerinden ise de; ibranamenin geçerli olabilmesi için ibranameye ilişkin iradenin sakatlanmamış olması gereklidir. Yine her ne kadar, ibraname, gerçek zararın tespitine ilişkin aktüer raporundan sonra imzalanmış ise de, davacı taraf bu aktüer raporuna da itiraz etmiş, gerçek zararın; aktüer bilirkişisi tarafından hesaplanan tazminat miktarından çok daha fazla olduğunu, tazminat hesabında desteğin gelirinin asgari ücret olarak esas alınmasının hatalı olduğunu, desteğin gelirinin daha fazla olduğunu ve diğer itirazlarını ileri sürmüştür. Bu durumda, müzayaka halinde ibraname imzaladığını iddia eden davacı tarafın bu durumda olup olmadığının, somut deliller ve ayrıntılı incelemeyle tespiti gereklidir.
Davacı vekili, ibraname içeriğini kabul etmediklerini, ibraname ile bağlı kalmak istemediklerini, ibranamenin müzayaka halinde imzalandığını yargılama sırasında da ileri sürmüş olması karşısında mahkemece anılan iddia üzerinde durulmadan ve yeterince irdelenmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davacının ekonomik olarak zor durumda olup olmadığının, müzayaka hali içerisinde bulunup bulunmadığına ilişkin delillerinin toplanması ile gabinin sübjektif unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği irdelenmesi gereklidir.
Tüm bu araştırmalardan sonra; edimler arasındaki aşırı oransızlığın giderilmesini temin amacıyla, gabin iddiasıyla ibranamenin iptalinin talep edildiği gözetildiğinde, gabinin objektif unsuru olan edimler arasındaki aşırı oransızlık şartının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti için, davacının gerçek zarar miktarının doğru biçimde tespit edilmesi gerekir. Bunun için de; öncelikle desteğin gelirinin tespiti tazminat hesabında önemli yer tutmaktadır.
Somut olayda davacı vekili, desteğin gelirinin asgari ücretten daha fazla olduğunu, desteğin kayıtlı olduğu üniversiteden mezun olacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.
Dosyanın incelenmesinde desteğin, Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahkemece, desteğin, okul kaydını yeniletmediği gerekçesi ile öğrenime devam etmeyeceği kabul edilerek asgari ücret üzerinden hesaplama yapılmış ise de, mahkemenin bu kabulü; Anadolu Üniversitesinin; desteğin kaydını yeniletmediğinden öğrencilik haklarından yararlanamasa da adı geçenin kaydını yeniletmesi halinde öğrenime devam hakkının bulunduğuna ilişkin yazı cevabı karşısında mahkemenin kabulüne uygun düşmemektedir. Buna göre aktüer bilirkişisinden alınacak ek raporda, desteğin mezun olacağı bölüme göre emsal ücret araştırması yapılarak, desteğin asgari ücretten fazla gelir elde edeceğinin kabul edilerek hesaplama yapılması gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda gabinin yasal şartlarının oluşup oluşmadığı konusunda inceleme yapılıp hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ilk karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; müvekkilinin evlendikten iki ay sonra kazada eşini kaybettiğini, bu olay sırasında hamile olduğunu ve kazadan sonra müşterek çocuğu dünyaya getirdiğini, eşini kaybedince tümüyle destekten yoksun kalıp borçlarından dolayı yardıma muhtaç hâle geldiğini, yargılama sürecinde bilirkişi raporuna itirazların reddi nedeniyle daha da mağdur olduğunu, icra tehdidi altında ibranameyi imzaladığını, babasını da kaybetmiş olması nedeniyle aile desteği alamayan müvekkilinin müzayaka hâli içerisinde imzalanan ibraname ile bağlı sayılmaması gerektiğini, kararın eksik incelemeye dayalı ve gerekçesiz olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ZMMS poliçesi çerçevesinde sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunulan somut olayda, Mahkemenin aşırı yararlanma (gabin) ve 2918 sayılı Kanun’un 111/2 nci maddesi bağlamında yaptığı inceleme ve değerlendirmenin yeterli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre taraflar arasındaki ibranamenin davayı konusuz bırakıp bırakmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 28 ve 132 nci maddeleri.
2. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 111 inci maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle konuyla ilgili kavram ve düzenlemelerin ortaya konulması gerekir.
2. Sözleşme hukukunun temel prensiplerinden olan sözleşme özgürlüğü ilkesi sigorta sözleşmeleri bakımından da geçerli olmakla birlikte kanun koyucu kamu yararı, sosyal ve ekonomik gereklilikler sebebiyle bazı sigorta sözleşmelerini zorunlu tutmuştur.
3. Bu kapsamda 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1483 vd. maddelerinde kanun koyucu zorunlu sorumluluk sigortalarını düzenlemiş olup bu tip zorunlu sigorta sözleşmelerinden biri de, somut olayda uygulama yeri bulan, karayollarındaki motorlu araçlar için zorunlu mali mesuliyet sigortasıdır.
4. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1 inci maddesine göre bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar ve 91/1 inci maddeye göre de işletenlerin bu sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.
5. Trafik kazası nedeniyle uğranılan zarar kavramı içerisinde yer alan tazminat haklarından biri de “Bir kişinin ölümünden dolayı destekten yoksun kalan kimselerin ölümüne yol açan kişiden tazminat isteme hakkı” olarak tanımlanan (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1, s.284) destekten yoksun kalma tazminatıdır.
6. Somut olayda davalı sigorta şirketine ZMMS ile sigortalanan araçla gerçekleşen tek taraflı, maddi hasar ve ölümlü trafik kazasında eşini kaybeden davacı trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiş, Mahkemece yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunu müteakip taraflar arasında imzalanan ibranamenin davayı konusuz bıraktığı kabul edilmiş, davacı tarafça ibranamenin geçersiz olduğu, davacının müzayaka hâli içerisinde imzalandığı ve 2918 sayılı Kanun yönünden de iptali gerektiği ileri sürülmüştür.
7. Borç ilişkisinin tarafları arasında yapılan bir sözleşme ile alacaklının alacağından vazgeçerek borçluyu borcundan kurtarması olarak tanımlanabilecek ibra/aklama (Türk Hukuk Lûgatı, s. 37, 519) borcu sona erdiren sebeplerdendir. Bu konuda açık düzenleme taşımayan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu dönemi uygulamasında da borcu sona erdiren sebepler arasında kabul edilen ibra somut olayda uygulanması gereken 6098 sayılı Kanun’un 132 nci maddesiyle açık düzenlemeye kavuşmuş ve kanun koyucu, borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borcun tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabileceğini hükme bağlamıştır.
8. Geçerli bir ibranın varlığı hâlinde aynı ilişkiye dayalı olarak aynı kapsamda bir hak talebi mümkün değildir (Fikret Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 1300; Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2020 tarihli, 2018/17-24 Esas, 2020/78 Karar sayılı kararı).
9. Bununla birlikte ibra iki taraflı bir hukuki işlem, bir sözleşmedir ve 6098 sayılı Kanun’un “Aşırı yararlanma” başlıklı 28/1 inci maddesine göre bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilecektir.
10. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 111 inci maddesinde de ibra ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmiştir: Buna göre tazminat miktarlarına ilişkin olup da “yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan” anlaşmaların veya uzlaşmaların yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebileceği belirtilmiştir. Kanun’un bu hükmünden yararlanmak için ayrı bir iptal davası açılmasına ya da ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklamasının bulunması yeterlidir. Görülmekte olan bir dava sırasında ortaya çıkan aşırı ölçüsüzlük durumunda da, davacının yetersiz anlaşmanın iptalini istemesi, iddianın genişletilmesi olarak nitelenemez ve davalının onamına bağlanamaz. Çünkü davacı, yetersiz anlaşmaya karşı (def'i yoluyla) geçersizlik savında bulunmaktadır. Davalı yalnızca, anlaşma gününden başlayarak iki yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği uyarısında bulunabilir.
11. Yine, 2918 sayılı Kanun’un 111/2 nci maddesine dayanarak anlaşmanın iptali isteminde bulunan kişinin, bir miktar ödeme karşılığı verdiği belgenin türü önemli değildir. Burada uygulanacak olan özel kanun niteliğindeki anılan madde hükmüdür ve bu maddeye dayanılarak anlaşma ve uzlaşmaların (sulhname, ibraname, feragatnamelerin) iptali için, ödenen tazminatın "yetersiz" veya "aşırı" olduğunun "açıkça belli olması" yeterli olup ayrıca borçlar hukukundaki yanılma, yanıltma, aldatma, korkutma, bilgisizlik, deneyimsizlik, parasal yönden darda ve sıkıntıda olmak gibi iradeyi sakatlayan durumlara sığınılmasına ve bunların kanıtlanmaya çalışılmasına gerek dahi bulunmamaktadır. Kanun hükmünde, iptal nedeni olarak nesnel (objektif) bir ölçü kabul edilmiş; zarar gören yönünden yetersizliğin (eksik ödemenin) ve zarar sorumlusu yönünden aşırılığın (fazla ödemenin) "açıkça belli olması" yeterli görülmüştür (Çelik Ahmet Çelik: Ölüm Nedeniyle Destekten Yoksunluk, Ankara, 2016, s. 345 vd).
12. Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, açık oransızlığın bulunduğu durumlarda anılan belge ibraname değil, ancak makbuz niteliğindedir.
13. Yeri gelmişken açık oransızlık (açık nispetsizlik-fahiş fark) kavramını da açıklamak gerekir.
14. Açık oransızlık, karşılıklı edimler arasında “göze çarpan aşırı bir fark” anlamına gelir. Normal bir kimsenin hayat, bilgi ve görgüsüne göre, edimler arasında olağanüstü ve aşırı bir farkın bulunması durumunda açık oransızlığın oluştuğu kabul edilir. Bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.02.2019 tarihli ve 2015/21-1323 Esas, 2019/128 Karar sayılı kararında da kapsamlı bir şekilde açıklanmıştır.
15. Mahkemenin açıklanan hükümler çerçevesinde yeniden inceleme yapılmasının somut olayda gerekli olmadığı şeklindeki gerekçesinin yerinde olup olmadığının tespit edilebilmesi için davacı itirazlarının mahiyeti ortaya konulmalıdır.
16. Yargılama sırasında alınan 04.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda destekten yoksun kalma tazminatı 169.803,22 TL olarak hesaplanmış; davacı vekili tespit edilen bu meblağa itiraz etmiş, hesaplamaya esas alınan yaşam tablosunun içtihatlara aykırı olduğunu, destek pay oranlarının yanlış hesaplandığını, müteveffanın üniversite öğrencisi olduğunu ve kaydını yeniletmesinin mümkün bulunduğu göz ardı edilerek asgari ücret üzerinden hesaplama yapılmasının yerinde olmadığını belirterek yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmiştir. Her iki tarafın rapora itirazları doğrultusunda bilirkişiden ek rapor istenmiş ancak ek raporda ilk rapordaki görüşten ayrılmasını gerektiren bir hususun olmadığı belirtilmiştir. Davacı vekili söz konusu ek rapora da, öncekiyle aynı şekilde itiraz etmiş ve hesaplamayı kabul etmediklerini bildirmiştir.
17. Devamında davalı vekili 27.06.2016 tarihli dilekçeyi sunmuş ve tarafların bu tarihte bir araya gelerek anlaştıklarını, davacıya vekâlet ücreti dâhil tüm tazminatın ödendiğini ve ibraname imzalandığını, sulh olunmakla davanın konusuz kaldığını belirtmiştir. Dilekçe ekinde sunulan “İbraname-Makbuz” başlıklı belgede davacıya bilirkişi tarafından hesaplanan asıl alacak, faiz ve vekâlet ücretleri dâhil 198.531,00 TL ödendiği, poliçe kapsamında davalı şirketten hiçbir alacağın kalmadığı ve şirketi ibra ettikleri yazılıdır. Ne var ki yargılamanın devamında, 12.12.2016 tarihli duruşmada, davacı vekili gerçek tazminat miktarı ile yapılan ödeme arasında fahiş fark bulunması durumunda söz konusu ibranamenin iki yıl içerisinde iptal edilmesinin mümkün olduğunu, yapılan ödemenin yeterli olmadığını ve bilirkişi raporlarına karşı beyan dilekçelerinde dile getirdikleri itirazlarını tekrar ettiklerini bildirmiştir. Bir sonraki duruşmada davacı vekili müvekkilinin anne babasının olmadığını, yargılama sürecinde ekonomik olarak zor duruma düştüğü için müzayaka hâli içerisinde söz konusu ibranameyi imzalamak durumunda kaldıklarını belirterek 2918 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde ibranamenin iptali ile ek rapor alınması talep etmiş, Mahkeme bu talebi reddederek davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir.
18. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; ZMMS poliçesi çerçevesinde destekten yoksun kalma nedeniyle uğranılan zararın tazmini istenen olayda, bu zararın tespiti yönünde yapılan bilirkişi incelemesine davacı tarafça açıkça itiraz edilmiştir. İtirazlar doğrultusunda ek rapor alınmış ise de davacı tarafça bu rapora da itiraz edilmiş ve hesaplanan tazminat miktarının hatalı yöntem ve kabullerle eksik olarak tespit edildiği belirtilmiştir. Bu aşamadan sonra taraflar arasında mahkeme dışında sulh olunduğu belirtilerek imzası inkâr edilmeyen ibraname ibraz edilmiş ise de davacı vekili söz konusu ibraname çerçevesinde ödenen bedel ile müvekkilinin gerçekte hak ettiği ve itirazları doğrultusunda yapılacak yeni bir inceleme sonucunda belirlenecek muhtemel tazminat miktarı arasında aşırı orantısızlık bulunduğunu, bu hâlde 2918 sayılı Kanun’un 111 inci maddesi çerçevesinde ibranamenin iptal edilmesi gerektiğini, bunun yanı sıra ibranamenin müzayaka hâli içerisinde imzalanmakla 6098 sayılı Kanun’un aşırı yararlanmaya (gabine) ilişkin 28 inci maddesinin de göz önünde tutulması gerektiğini ileri sürmüştür. Yargılama sırasında dile getirilen bu iddialar bir ön sorun olarak incelenmelidir. Bu hâlde Mahkemece aşırı yararlanmanın objektif ve sübjektif koşullarının mevcut olup olmadığının dayanakları belirtilmek suretiyle tartışılması, itirazların gerekçeleri belirtilmek suretiyle karşılanması gerekir. Ne var ki somut olayda bu yönde inceleme yapılmamış, davacı itirazları ve dosya kapsamına yansıyan deliller tartışılmamış, ibraya konu ödemenin yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda belirtilen tutara dayalı olduğu, bu sebeple de yeniden bir inceleme yapılmasının gerekli olmadığı şeklindeki gerekçeye dayanılmıştır. Oysa ödemenin itiraza konu edilmiş bir bilirkişi raporu esas alınarak yapılmış olması, tazminat miktarının tam olarak belirlenmediği somut olayda Mahkemenin açıklanan şekilde inceleme ve değerlendirme yapmasına tek başına engel teşkil etmeyecektir. Söz konusu iddialar üzerinde durulmadan yetersizlik ve aşırı oransızlığın bulunup bulunmadığı tespit edilemeyeceğinden salt bu gerekçeyle verilen kararın eksik incelemeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; tarafların yargılama sırasında bir araya gelerek bilirkişi raporunda tespit edilen tazminat tutarı üzerinde anlaştıkları, davacı gerçek kişinin değil avukatı olan vekilinin imzaladığı ibranamede açıkça tüm tazminat haklarının alındığının, davalının poliçeye dayalı hiçbir borcunun kalmadığının beyan edildiği, ödenen tazminatın açıkça yetersiz olması koşulunun somut olayda gerçekleşmediği, ibranamenin borcu sona erdirdiği, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
20. Hâl böyle olunca Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
29.05.2024 tarihinde oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 22’si BOZMA, 3’ü ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.