KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

ADİ ORTAKLIĞIN TASFİYE PROSEDÜRÜ EKSİKSİZ BİR BİÇİMDE UYGULANMALIDIR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/3-1768 
KARAR NO   : 2020/541

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  :
Karacabey 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                            : 22/04/2015
NUMARASI                     : 2015/145 - 2015/288
DAVACI-KARŞI DAVALI : F.İ. vekili Av. A.K.
DAVALI-KARŞI DAVACI : S.İ. vekilleri Av. T.Ö., Av. M.G.

1. Taraflar arasındaki “alacak ve manevi tazminat” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Karacabey 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı- karşı davalı vekili 12.10.2010 tarihli dava dilekçesinde; tarafların kardeş olduklarını, yetişkin olduktan sonra 2010 yılı Mart ayına kadar 30 yıldır da ortak olarak çiftçilik yaptıklarını, bütün kazançların bir arada toplandığını ve iki ailenin ihtiyaçlarının buradan karşılandığını, tarafların belli dönemlerde yaptıkları bilanço sonrası paylaşımdan hisselere düşen meblağlar ile herkesin kendi adına mal edindiğini, tarafların 2001 yılında Karacabey İlçesi Canbalı Mahallesinde ortak edindikleri arazi üzerinde hayvancılık yapmaya başladıklarını, ilk etapta 180 adet koyun alındığını, zamanla koyunların çoğaldığını ve bir kısmının kurbanda satıldığını, müvekkilinin söz konusu ortaklığın yanında aynı zamanda Trakya Birlik Fabrikasında çalıştığını ve emekli olduğunu, fabrikada çalıştığı dönemde gerek tarlalarda ve gerekse de hayvancılıkta ön planda çalışan kişi olduğunu, müvekkilinin aynı zamanda eşi ve çocuklarının da çalıştığını, davalının ise üç kez evlilik yapmasına rağmen eşlerini hiç çalıştırmadığını, çevrede de müvekkilinin işçi, davalının ise patron durumunda bilindiğini, 2010 yılı Mart ayından itibaren davalının müvekkilini hayvan ağılına sokmamaya başladığını ve hayvanlardan yararlanamadığını, bu tarihte hayvan ağılında 400 adet koyun bulunduğunu; davalının bununla da yetinmeyerek 2008 yılında müşterek aldıkları 16 T. 864 plakalı ve 16 T. 581 plakalı traktörleri ortak mal olduğu hâlde kendi adına kaydettirdiğini, oysa ki bu araçlar dışında bulunan üç adet araç kaydında tarafların ortak olduklarını ileri sürerek, davalının haksız olarak el koyduğu 400 adet koyundan 200 adetinin iadesine ve iki adet traktörün ½’sinin müvekkili adına tesciline, aynen iadenin mümkün olmaması hâlinde ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 200 adet koyun bedeli olarak 100.000 TL’nin ve iki adet traktör için müvekkilinin hissesine düşen 17.500 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; ıslah ile talebini 160.500 TL’ye yükseltmiş ve karşı davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalı - karşı davacı Cevabı:

5. Davalı vekili 08.11.2010 tarihli cevap dilekçesinde; davacının iddialarını kabul etmediklerini, taraflar arasında ne sözlü ne de yazılı adi ortaklık anlaşması olmadığını, tarafların aileden kalan tarlaları birlikte yarıcılık şeklinde ekip biçtiklerini, bu çalışmalarda masrafta ve kârda ortak olarak hareket ettiklerini ve bu şekilde 20 yıl çalıştıklarını, tarafların elde ettikleri kazançları serbestçe tasarruf ettiklerini ve zaman zamanda müştereken taşınmaz mal ve araç edindiklerini, davacının ziraî faaliyetlerini kendi adına yürüttüğünü, ancak 2001 yılında kaydının silinmesi ile eşi Nezahat İ.'nin odada kayıtlı olması sebebiyle faaliyetleri eşi adına yürüttüğünü, 2005 yılında tekrar ziraat odasına kaydının yapılması üzerine faaliyetleri tekrar kendi adına yürüttüğünü, tarafların sadece tarla ekip biçme işinde birlikte çalıştıklarını, hayvansal faaliyetlerin müvekkili tarafından yürütüldüğünü, koyun yetiştiriciliği işinin müvekkili tarafından yapıldığının belgeler ve tanık ifadeleri ile sabit olacağını, davacının talep ettiği iki adet traktörü ise müvekkilinin kendi kazancı ile satın aldığını, aksi durumda trafik kaydında müşterek kayıt olacağını, tarafların 2009 yılı Eylül ayında tarlaları ekmeyi bırakarak icara vermeye başladıklarını savunarak açılan davanın reddine; karşı davada ise, davacının olayla ilgisi olmadığı hâlde müvekkilinin üç kez evlendiğini belirtmekle kişilik haklarına saldırdığını ileri sürerek 15.000TL manevi tazminatın davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı: 

6. Karacabey 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.01.2014 tarihli ve 2010/727 E., 2014/44 K. sayılı kararı ile; dosya kapsamı ve tanık beyanlarına göre tarafların birlikte çiftçilik yaptıkları ve dava konusu 16 T. 864 plakalı traktörün ortaklık malı olduğu; hayvancılıkla ilgili ortaklık iddiasına gelince, ağılı davalının büyüttüğü, ziraat ve hayvancılık işiyle uğraştığı, davacının ise Trakya Birlikte çalışıp işten çıkınca koyunlarla uğraşmasının davacının beyanlarını çürüttüğü, tarafların işletmeleri gereken dosyada bulunan tapu kayıtlarına göre birçok tarla ile birlikte koyunculuk işinin davacının üçüncü işi olabileceği, koyunculuk işinin ise sürekli takip gerektiren bir iş olup, bunun için de çobanlar tutulmuşken iç işlerinin davacı tarafından yapıldığı çok inandırıcı gelmediği, veterinerden ilaç almak dahi hayvanları yakından tanıyıp takip gerektiren bir eylem olup davacının değil davalının hayvanları daha iyi tanıyıp ilaç aldığının anlaşıldığı, davacının vesayet altına alınacak bir durumu söz konusu olmadığına göre tüm işleri davalının yapmasının ancak ortak olmadıklarıyla izah edilebileceği, bunlarla birlikte ziraat işinde ortak olan kardeşlerin ara sıra birbirlerine yardım etmelerinin yardım edeni ortak yapamayacağı, tanık anlatımlarından davacının koyunlarla ilgisi ancak yardım mahiyetinde düşünülebileceği, davacının reddedilen taleplerinin kabulü için gerekli, tüm şüphelerden uzak kesin kanaat oluşturacak deliller sunamadığı, davasını ispat için bildirdiği tanık beyanlarının kendi içinde ve birbiriyle ve hayatın olağan akışıyla çelişen çok yönleri olduğu, davacının beyan edilen çalışmalarının yardım mahiyetini aşamadığı; davalının karşı davasında talep ettiği manevi tazminatın ise davacının dilekçesinde geçen iddiaların iddia ve savunma mahiyetini aşmadığı, davalı-karşı davacının şahsî haklarının zedelendiği iddiasının yerinde bulunmadığı gerekçeleriyle, asıl davanın kısmen kabulü ile 16 T. 864 plakalı traktör bedelinin 1/2'si olan 14.000 TL'nin davalıdan tahsiline, hayvancılık ortaklığı iddiasıyla talep edilen koyun veya bedeli ile ilgili talebinin reddine; karşı davada davacı Sadettin İ.'nin davasının reddine karar verilmiştir. 

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Karacabey 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 02.12.2014 tarihli ve 2014/12312 E., 2014/15720 K. sayılı kararı ile; “… Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı-karşı davacının tüm, davacı-karşı davalının ise sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak, dava, kardeş olan taraflar arasındaki adi ortaklık iddiasına dayanan hayvancılık ortaklığının tasfiyesi istemine ilişkindir. Davalı, dava konusu hayvancılık işine davacı kardeşinin ortak olmadığını savunmuş, böylece adi ortaklığı kabul etmemiştir. Bu durumda, taraflar kardeş olduğundan tanık dinlenmesi usule uygundur (HMK. md. 203/1-a). Ne var ki, davaya konu edilen traktör yönünden tanık beyanlarına değer verildiği halde, hayvancılık ortaklığı yönünden tanık beyanlarının değerlendirilmesinde hataya düşüldüğü görülmüştür. Dinlenen tanıklar, özellikle Ömer B., Ahmet T., Erdoğan D. ve Rıza D., tarafların üzerinde ağıl olan taşınmazı birlikte satın aldıklarını, sonrasında bu yerde satın aldıkları koyunları yetiştirdiklerini, davacının hayvanların bakım ve güdülmesi işlerini; davalının ise; hayvanların alım ve satımı işlerini yürüttüğünü beyan etmişlerdir. Diğer taraftan, davaya konu hayvancılık işinin yürütüldüğü taşınmazın taraflarca müşterek olarak alınmış olduğu da celbedilen tapu kaydı ile sabittir. Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; tarafların, hayvancılık işini adi ortaklık olarak yürüttükleri anlaşılmaktadır.

O hâlde mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 620. ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekmektedir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu’nun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır.

Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.

Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 644. maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.

Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.

Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. 

Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".

Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.

Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır. (TBK'nın 642. md.)

Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.

Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.

Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.

Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, yazılı bir sözleşme bulunmadığından ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.

Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.

Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.

İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK'nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.

Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.

Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hâkim, (HMK'nın 297. maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. 

Bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın (hüküm altına alınan traktör bedeli de dahil edilmek suretiyle) yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekirken, mahkemece, değinilen bu yönler dikkate alınmadan, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur. 

Direnme Kararı:

9. Karacabey 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.04.2015 tarihli ve 2015/145 E., 2015/288 K. sayılı kararı ile; önceki karardaki gerekçeler tekrar edilerek ve “…Mahkememiz tanık beyanlarını teker teker itina ile değerlendirmiştir. Ziraat ortaklığı konusunda taraflar arasında ihtilaf olmayıp, ziraatı birlikte yapanların traktörü birlikte alması hayatın olağan akışına uygun olup traktörün birlikte alındığına dair tanık beyanları aleyhine tanık beyanı olmamış olması traktör ortaklığı konusunda mahkememizde tam bir kanaat oluşturmuştur. Fakat hayvancılık ortaklığı çekişmeli olup, bu konuda ortaklığı iddia eden de zıddını iddia eden de tanıklar olmuştur. Hangisine itibar edileceğini mahkememizin seçmesi gerekmektedir. Yargıtay ilamında ise "hayvancılık ortaklığı konusunda da tanık beyanları olmuştur bu beyanlara itibar edilmeli" demektedir. Mahkememiz tüm beyanları inceleyip bunlar arasından doğru bulduğu beyanlara itibar ederek sonuca ulaşıp karar vermiştir. Bu nedenle traktör konusunda mahkememiz tanık beyanlarına itibar etmiş, hayvancılık konusunda tanık beyanları arasında seçim yaparak hayvancılık ortaklığını reddetmiştir…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Tarafların hayvancılık işini adi ortaklık şeklinde yürütüp yürütmedikleri; buradan varılacak sonuca göre bu iş nedeniyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 642. maddesi ve devamı hükümlerinde belirtilen tasfiye prosedürünün gerçekleştirilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A) Davacı-karşı davalı vekilinin dava konusu 16 T. 581 plakalı traktör ile faize ilişkin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede;

12. Bilindiği üzere hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.

13. Davacı-karşı davalı vekilinin diğer traktör ile faize ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiş ve bu hususlarda mahkemece verilen ilk hüküm kesinleşmiştir. Bu nedenle davacı vekilinin kesinleşen bu hususlar hakkında temyiz talebinde bulunmasında hukuki yararı yoktur.

14. O hâlde davacı-karşı davalı vekilinin diğer traktör ve faize ilişkin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B) Hayvancılık ortaklığına ilişkin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede;

15. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle adi ortaklık, adi ortaklık sözleşmesinin niteliği, şekli ile bu ortaklıkların tasfiyesi üzerinde kısaca durulması faydalı olacaktır.

16. Adi ortaklık, belli bir amacı gerçekleştirmek isteyen kimselerin bir araya gelerek oluşturdukları, ayrı bir kişiliği bulunmayan, kuruluş ve işleyişlerinde sıkı şekil kurallarına tâbi olmamaları ve basit bir yapıya sahip bulunmaları nedeniyle uygulamada sıkça karşılaşılan özel borç ilişkisi mahiyetindeki ortaklıklardır.

17. Bu nedenledir ki adi ortaklığa ilişkin düzenlemelere mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) özel borç ilişkileri bölümünde yer verilmiştir.

18. 818 sayılı BK’nın 520. maddesinde “Şirket, bir akittir ki, onunla iki veya daha ziyade kimseler, saylerini ve mallarını müşterek bir gayeye erişmek için birleştirmeyi iltizam ederler.” düzenlemesi ile tanım bulan adi ortaklıkların madde metninden de anlaşılacağı üzere beş ana unsuru vardır: Sözleşme, şahıslar, ortakların katılma payları, ortak amaç ve bu ortak amacın gerçekleştirilmesi.

19. İspat hususuna değinmek gerekirse; davaya konu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddî hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur. İşte ispat davaya konu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s. 1966 ).

20. Hâkim, davada hangi çekişmeli vakıanın ispat edilmesi gerektiğini tespit ettikten sonra bu vakıaların kimin tarafından ispat edilmesi sorusu ile karşılaşır; buna da ispat yükü denir.

21. İspat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer ve yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Bilâkis, kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu sebeple reddedilir (Kuru, s.1972).

22. Konu ile ilgili genel kural 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”.

23. Yine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin birinci bendi:

“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir”. hükmünü içermektedir.

24. Nitekim aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.04.2018 tarihli ve 2017/13-619 E., 2018/919 K. sayılı kararında belirtilmiştir.

25. Adi ortaklık sözleşmesi az yukarıda belirtildiği gibi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri bir sözleşme olup, adi ortaklık ilişkisi mutlaka sözleşme temeline dayanır. Adi ortaklık sözleşmesi yazılı yapılabileceği gibi sözlü de yapılabilir.

26. Her ne kadar adi ortaklık ilişkisi herhangi bir şekle bağlı değilse de, bu kural geçerlilik şekli bakımından söz konusu olup, ihtilaf çıktığında adi ortaklık sözleşmesinin varlığını ispat yükü, adi ortaklık ilişkisinin varlığını iddia edene düşer. 

27. Adi ortaklıkta yazılı sözleşme, geçerlilik koşulu değil, bir ispat aracıdır. HMK’nın 200/1. (Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (HUMK) m.288 ve 289.) maddesi gereğince; bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri 2.500TL’yi geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Sözü geçen maddenin 2. fıkrası gereğince, senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilir. Ayrıca tarafların tamamı veya bazıları ya da biri ortaklığa katılma payı olarak bir taşınmaz mal veya motorlu taşıt aracı ya da fikri bir hak koyuyorsa, bu tür devir işlemlerinin geçerliliği de kanunda öngörülen şekilde yapılmış olmasına bağlıdır ( Eren, F.: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2019, s.850).

28. Senetle ispat zorunluluğunun istisnası ise 6100 sayılı HMK’nın 203. (HUMK m. 293) maddesinde düzenlenmiş olup, bu düzenlemenin a bendine göre “Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.” bu istisnalardan bir tanesidir.

29. Bu sözleşmeler tarafları için borç doğurucu niteliği, şahıs birliği olma yönündeki kurucu unsurundan daha ağır bastığı için borç doğuran sözleşmelerden sayılmakla birlikte, “karşılıklı borç doğuran sözleşme” olarak değerlendirilemez. Zira bu sözleşmelerde sadece ortakların katılma payı borçları arasında bir edimler birleşimi ilişkisi vardır (Yalman, M./Taylan, E.: Adi Ortaklık, Ankara 1976, s.19). Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.12.1963 tarihli ve 4/26 E., 96 K. sayılı kararında da benimsendiği üzere adi ortaklıklar karşılıklı borçları kapsayan bir sözleşme olmayıp, herkesin belli bir amaca ermek için birtakım borçlar altına girdiği ve fakat bu borçların birbirinin karşılığı olarak değerlendirilemeyeceği sözleşmelerdir. Bundan dolayı ortaklıkta bir tarafın sermaye koyma borcunu yerine getirmekten kaçınması diğer tarafa yalnızca ortaklığın feshini isteme yetkisi verir.

30. Hiçbir ortaklık sonsuza dek bir birleşme değildir. Nitekim adi ortaklıklar da ortak amacın kalmaması, ortaklardan birinin ölümü, kısıtlanması, iflâsı veya sözleşmede belirlenen sürenin dolması suretiyle kendiliğinden sona erebileceği gibi ortakların bu yöndeki iradeleri yahut haklı nedenlere dayanan ortağın ortaklığın sona erdiğine karar verilmesi isteminin yerinde görülmesi suretiyle mahkeme kararı ile de sonlanabilir (BK m.535).

31. Adi ortaklık, sona ermesiyle birlikte tasfiye aşamasına girer. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik bir usuldür ve yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların katılımı ile yapılır. BK’nın 538. ve devamı (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 642 ve devamı) maddelerinde düzenlenen tasfiye; bütün hesapların görülüp, ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.

32. TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanun’un 1. maddesinde; TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşecek tasfiyenin, TBK hükümlerine tabi olacağı düzenlenmiştir.

33. Bu durumda, tasfiye işlemleri gerçekleştirilirken; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 620. ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, tasfiye işlemi TBK’nın 642. madde ve devamı hükümlerine göre gerçekleştirilmelidir.

34. BK ve TBK’nın adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin düzenlemeleri arasında tasfiye memuru ile ilgili hükümler dışında önemli bir farklılık bulunmamaktadır. TBK’nın 642 ve devamı maddeleri hükümlerine göre adi ortaklığın tasfiyesindeki aşamalar şu şekilde gerçekleştirilecektir:

35. Birinci aşamada; (taraflarca veya anlaşamamaları hâlinde mahkemece atanacak) tasfiye memuru tarafından ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın aktif ve pasifi ile birlikte tüm mal varlığı belirlenerek hazırlanan mal varlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazlar toplanacak delillere göre değerlendirilmeli;

36. İkinci aşamada; tasfiye memuru tarafından ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi gerçekleştirilmeli;

37. Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, tasfiye memurları tarafından öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.

38. Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hâkim, tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyip, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. 

39. Her ne kadar BK’nın adi ortaklığın tasfiyesi ile ilgili hükümlerinde tasfiyenin tarafların rıza ve anlaşmaları ile yapılması esas tutulmuş ve tasfiyenin mahkeme eliyle gerçekleştirilmesi gerektiği yönünde bir kural öngörülmemiş ise de; esasen aralarında bir defa uyuşmazlık çıktıktan sonra alacak-borç kalemlerinin belirlenmesinde yeniden mutabakata varmaları uzak ihtimal olan ortakların da tasfiyenin uzlaşamadıkları her safhası için ayrı ayrı davalar açıp mahkeme kararı eliyle üzerlerine düşen yükümlülüklerin ifasını sağlamaya çalışmak yerine, birçok davaya yer kalmadan tek bir dava ile ortaklık mallarının satışını ve taraflar arasındaki hesap durumunu tespit etmek üzere karar verilmesini sağlamak, Kanun’un ruhuna daha uygun olacaktır (Şener, O.H.: Adi Ortaklık, Ankara 2008, s. 568).

40. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.07.2018 tarihli ve 2018/3-16 E., 2018/1315 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.

41. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde;

Dava, kardeş olan taraflar arasındaki adi ortaklık iddiasına dayanan hayvancılık ortaklığının tasfiyesi istemine ilişkindir. Davalı, dava konusu hayvancılık işine davacı kardeşinin ortak olmadığını savunmuş ve adi ortaklığı kabul etmemiştir. Bu durumda, taraflar kardeş olduğundan tanık dinlenmesi usule uygundur ( 6100 sayılı HMK m. 203/1-a). Ne var ki, davaya konu edilen ve bedelinin tahsiline karar verilen traktör yönünden tanık beyanlarına değer verildiği hâlde, hayvancılık ortaklığı yönünden tanık beyanlarının değerlendirilmesinde hataya düşüldüğü görülmüştür. Dinlenen tanıklardan özellikle Ömer B., Ahmet T., Erdoğan D., Mustafa A., Rıza D., Recep B. ve Feriha K. tarafların üzerinde ağıl olan taşınmazı birlikte satın aldıklarını, sonrasında bu yerde satın aldıkları koyunları yetiştirdiklerini, davacının hayvanların bakım ve güdülmesi işlerini; davalının ise hayvanların alım ve satımı işlerini yürüttüğünü beyan etmişlerdir. Diğer taraftan, davaya konu hayvancılık işinin yürütüldüğü taşınmazın taraflarca müşterek olarak alınmış olduğu da dosyada yer alan tapu kaydı ile sabittir. 

42. O hâlde tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde taraflar arasında hayvancılık işi nedeniyle adi ortaklığın bulunduğunun ve davacı tarafça kanıtlandığının kabulü gerekir.

43. Bu durumda, eldeki davada adi ortaklığın tasfiyesi için taraflarca veya anlaşamamaları hâlinde mahkemece atanacak tasfiye memuru tarafından ortaklığın aktif ve pasifi ile birlikte (mahkemece hükmolunan traktör bedeli de dâhil edilmek suretiyle) tüm mal varlığı belirlenerek hazırlanan mal varlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazlar, toplanacak delillere göre değerlendirilmeli; daha sonra tasfiye memuru tarafından ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ile nakde çevirme işlemi gerçekleştirilmeli ve en son olarak da işlemler sonucu oluşan değerden, tasfiye memurları tarafından öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlendikten sonra hâkim tarafından tasfiye işlemini sonlandırılmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturulmalıdır. 

44. Başka bir ifadeyle, adi ortaklığın tasfiye tarihi belirli olmadığından karar tarihine en yakın tarih esas alınarak mahkemece yukarıda açıklanan 6098 sayılı TBK’nın 642. ve devamı maddeleri hükümlerine göre adi ortaklığın tasfiyesindeki üç aşama izlenmek suretiyle ve bu aşamalardan sonra tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre tarafların hak ve yükümlülükleri belirlenip, tasfiye işlemi sonlandırılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.

45. Mahkemece açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

46. Nitekim Özel Daire de bozma kararında aynı hususa işaret etmiştir.

47. Bu durumda direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen bu ilâve gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

IV. SONUÇ: 

Açıklanan nedenlerle; 

1) Davacı-karşı davalı vekilinin 16 T. 581 plakalı traktöre ve faize yönelik temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),

2) Hayvancılık ortaklığına yönelik temyiz itirazlarının ise kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilâve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA (III-B),

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.07.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.