KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

BELGENİN ASLININ İBRAZ EDİLMEMESİ, O BELGEYE GÖRE KARAR VERİLMESİNE ENGEL TEŞKİL ETMEMEKTEDİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/7-614
Karar No       : 2024/419

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 08.03.2023
SAYISI                          : 2022/2272 E., 2023/395 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 26.10.2022 tarihli ve 2021/5379 Esas,
                                        2022/6242 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Simay G. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı Simay G. vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili; müvekkillerinin murisi Lütfiye A.’nın davalıların murisi Atifet B.’in halası olduğunu, Sakarya ili Karasu ilçesi Karasu Köyü 578, 651 ve 652 parsel sayılı taşınmazların kök muris Hamide U.’dan müvekkillerinin murisi Lütfiye A. ve davalıların murisi Atifet B. ile dava dışı Maksude U.’a intikal ettiğini, Atifet B. ile Maksude U.’a ait söz konusu taşınmazlardaki miras paylarının müvekkillerinin murisi Lütfiye A. tarafından 08.10.2001 tarihli köy senedi ile satın aldığını, bu tarihten itibaren dava konusu taşınmazların müvekkillerinin murisi Lütfiye A. tarafından kullanıldığını, dava dışı Maksude U.’ın sözleşme gereğince işbu dava konusu taşınmazlardaki hisselerini müvekkillerine tapuda devrettiğini, ancak sözleşmenin diğer tarafı olan Afiyet B.’in sağlığında tapu devrini yapmadığını, Afiyet B.’in vefatından sonra da tüm ısrarlara rağmen davalıların tapu devrini yapmaktan kaçındıklarını ileri sürerek Sakarya ili Karasu ilçesi Karasu Köyü 578, 651 ve 652 parsel sayılı taşınmazlarda davalıların murisi adına kayıtlı payların iptali ile müvekkillerinin miras payları oranında adlarına kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı Simay G.; tapuya tescilli bir taşınmazın köy senedi ile satışının mümkün olmadığını, davacıların ancak murisleri tarafından verilen parayı işlemiş faiziyle birlikte talep edebileceklerini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı Hakan B.; tapuya tescilli bir taşınmazın köy senedi ile satışının mümkün olmadığını, davacıların ancak murisleri tarafından verilen parayı işlemiş faiziyle birlikte talep edebileceklerini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

3. Diğer davalılar, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 30.09.2020 tarihli ve 2017/104 Esas, 2020/173 Karar sayılı kararı ile; taşınmazların satışına ilişkin sözleşmelerin geçerliliğinin resmi şekil şartına bağlı olduğu, dolayısıyla dava konusu harici satış sözleşmesinin geçersiz olduğu ve davacıların tapu iptal ve tescil talebinde bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 26.04.2021 tarihli ve 2021/449 Esas, 2021/624 Karar sayılı kararı ile; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 677 nci maddesi gereğince terekenin tamamı veya bir kısmı üzerinde miras payının devri konusunda mirasçılar arasında yapılan sözleşmelerin geçerliliğinin sadece yazılı şekle bağlı olduğu, davacıların murisi ile davalıların murisi arasında yapılan 08.10.2001 tarihli miras payının devrine ilişkin sözleşmenin adi yazılı şekilde yapıldığı, bu tarihten itibaren sözleşmeye konu taşınmazların davacılar ve murisleri tarafından kullanıldığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın kabulü ile davalıların murisi Afiyet B. adına kayıtlı Sakarya ili, Karasu ilçesi, Karasu Köyü 578, 651 ve 652 parsel sayılı taşınmazlardaki Afiyet B.'in 1/4 hisselerinin iptali ile mirasçılık belgesindeki miras payları oranında davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Simay G. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... Dava, miras payının devrine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

TMK 677/1. maddesi gereği terekenin tamamı veya bir kısmı üzerinde miras payının devri konusunda mirasçılar arasında yapılan sözleşmelerin geçerliliği yazılı şekle bağlıdır. Davacılar, 08.10.2001 tarihli harici sözleşmeye dayanmışlardır. Davacıların dayandığı sözleşme aslı ibraz edilmemiştir. Dosyada sözleşme aslı bulunmadığından, sözleşme ve içeriği değiştirilebilecek şekilde fotokopi suretine dayalı hüküm kurulması mümkün değildir.

Tarafların dayandığı belgelerin ibrazı, mahkemece istenmesi ile incelenmesi ve ibraz edilmemesi halinde ne şekilde hareket edileceği 6100 sayılı Yasanın 216 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

Belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda, mahkeme kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine belgenin aslının verilmesini de isteyebilir. Belgenin aslını elinde bulunduran taraf, üçüncü kişi veya resmi makamlar, istenmesi halinde bunu mahkemeye vermek zorundadır. (HMK 216).

Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir (HMK 219/1).

İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir (HMK 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir (HMK 220/3).

Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler uyarınca işlem yapması gerekirken aslı ibraz edilmeyen belgeye itibar edilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten davalıların ilk derece mahkemesinde davacılar tarafından delil olarak dayanılan 08.10.2001 tarihli adi yazılı satış sözleşmesinde tahrifat yapıldığı savunmasında bulunulmadığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 216/1 maddesi gereğince belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda mahkemenin kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine belge aslının verilmesini isteyebileceği şeklindeki düzenleme ile belge aslının sunulması hususunda mahkemeye takdir yetkisi verildiği, başka bir deyişle karşı taraf senet suretine itiraz etmez veya suretin aslına uygun olmadığını ileri sürmezse mahkemenin senet sureti ile yetinebileceği, bu kapsamda somut olayda mahkemeye sunulan senet sureti ile karar verilebileceğine dair kanaat edinildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı Simay G. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı Simay G. vekili, tapulu bir taşınmazın harici satış sözleşmesiyle devredilmesinin mümkün olmadığını, davacıların davaya dayanak yaptıkları sözleşme suretinin aslının dosyaya sunulmadığını, kaldı ki sözleşme tarihinden itibaren 16 yıl sonra talepte bulunmanın dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacılar tarafından miras payının devrine ilişkin 08.10.2001 tarihli adi yazılı sözleşmeye dayanılması rağmen sözleşme aslının ibraz edilmemesi, davaya cevap veren bir kısım davalıların ise sözleşme aslını talep etmemeleri karşısında somut olayda sözleşme suretine dayalı olarak karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 4721 sayılı Kanun'un 677 nci maddesi;

2. 6100 sayılı Kanun'un 60, 119, 129, 194, 216 ve 219 uncu maddeleri;

2. Değerlendirme

1. Dava malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesinin uygulandığı davalarda hâkim, taraflardan biri tarafından ileri sürülmeyen bir hususu kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz (6100 sayılı Kanun, m. 25). Bu nedenle taraflar, hâkimin kararına esas alabileceği maddi vakıaları iddia etmek ve gerekiyorsa savunma yapmak yükü altındadır. Ancak dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi bu iddia ve savunmanın içeriğine ilişkin yeterlilik ölçüsü noktasında bir belirleme yapmaz. Bu ölçünün belirlenebilmesi için kural olarak, kanunda açık hükümlerinin varlığı gereklidir. Bu konuda 6100 sayılı Kanun'un 194 üncü maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükü ile aynı Kanun'un 119 ve 129 uncu maddelerinde düzenlenen dava dilekçesi ve cevap dilekçesinin içeriğine ilişkin düzenlemeler iddia ve savunma yüklerinin nasıl yerine getirileceği konusunda esas alınması gereken hükümlerdir.

2. Somutlaştırma yükü, 6100 sayılı Kanun'un 194 üncü maddesinde;

"(1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.

(2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur."

şeklinde ifade edilmiştir. Bu düzenleme ile 6100 sayılı Kanun'un 119/1/e-f ve 129/1/d-e maddelerinin birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre davacı, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia ettiği her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini dava dilekçesinde belirtmek zorunda olduğu gibi davalı da, savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve savunmasının dayanağı olarak ileri sürdüğü her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini cevap dilekçesinde göstermek zorundadır.

3. İddia ve savunmanın somutlaştırılması ihtiyacının temelinde, ispatın konusunun mahkeme tarafından tespit edilebilmesi için vakıanın somut bir biçimde ayrıntılarıyla taraflarca mahkemeye bildirilmesi zorunluluğu yatmaktadır. Zira ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur (6100 sayılı Kanun, m. 187). Taraflarca ileri sürülen vakıaların ispatının gerekip gerekmediği konusunda karar verilebilmesi, iddia olunan bir vakıa için delil ikamesinin gerekli olup olmadığının tespit edilebilmesi, mahkeme ve karşı tarafça vakıanın tam olarak algılanabilmesi ve vakıa üzerinde tartışma yapılabilmesi için iddia ve savunmanın somutlaştırılması gerekir. İddia olunan bir vakıanın tartışmalı ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olup olmadığına, ancak o vakıanın tam ve belirli olarak somut ve açık bir şekilde ileri sürülmesinden, başka bir deyişle somutlaştırılmasından sonra karar verilebilir.

4. Taraflarca getirilme ilkesinin bir sonucu olarak, yalnızca tarafların dayandıkları deliller hükme esas alınabilir. Sırf belirli bir delile dayanılmış olması, yeterli değildir; iddia edilmiş vakıaların deliller ile irtibatlandırılması da gerekir. Delilin değerlendirilmesinde ise diğer hususlar ile somutlaştırma yükü arasındaki sınır iyi çizilmelidir. Zira somutlaştırma yükünün kapsamına yalnızca delilin belirgin bir şekilde ortaya konulması girmektedir. Dolayısıyla somut olayın şartlarına göre (delile dayanan tarafın önceden delili inceleme imkânına sahip olup olmaması vb.) gösterilen delil ile ispat edilecek vakıaların belirtilmesi bazen somutlaştırma yükü için yeterli sayılmalıdır. Bu husus en çok belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda önem kazanmaktadır.

5. 6100 sayılı Kanun'un 219/1 maddesi gereğince; taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Bir tarafın kendi dayandığı belgeyi mahkemeye ibraz etmesi, onun için hem ispat hakkının hem de delil gösterme yükünün bir sonucudur. Öte yandan 6100 sayılı Kanun'un 121 inci maddesi gereğince; dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur.

Dolayısıyla taraflardan biri, dayandığı belgenin aslını ibraz etmek zorunda olmakla birlikte, belgenin aslı yerine örneğini mahkemeye vermekle yetinebilir.

6. 6100 sayılı Kanun'un 216/1 maddesi; "Belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda, mahkeme kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine belgenin aslının verilmesini de isteyebilir" hükmünü haizdir. Dolayısıyla belgenin aslının ibraz edilmemesi, o belgeye göre karar verilmesine engel teşkil etmemektedir. Karşı taraf belgenin aslını talep etmemişse, belgenin aslının ibrazına gerek kalmaksızın hüküm kurulması mümkündür. Karşı taraf belgenin sadece örneğinin sunulması karşısında belgenin aslını talep etmişse mahkeme bu durumda belgenin aslının verilmesini isteyebilecektir. Bunun için Kanun'un açık lafzı gereğince, karşı tarafın belgenin aslını açıkça talep etmesi gerekir; davaya cevap verilmemesi belgenin örneğinin reddedildiği anlamına gelmez. Karşı taraf belgenin aslının sunulmasını talep etmemişse, özellikle tereddütlü olan belge aslının görülmesi ve incelenmesi gereken durumlarda belgenin örneği ile yetinilemez, aslının verilmesi gerekir. Görüldüğü üzere belgenin aslının verilmiş olması şeklinde bir şart, somutlaştırma yükünün kapsamına sokulmamalıdır. Başka bir deyişle belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda da somutlaştırma yükü yerine getirilmiş olabilir; aslının sunulması somutlaştırma yükü için bir şart olarak görülemez. Hemen belirtilmelidir ki 6100 sayılı Kanun'un 208/2 maddesi gereğince sahte olduğu iddia edilen belgenin mutlaka aslının mahkemeye sunulması gerekir. Mahkeme, sahtelik iddiasına konu olan belgenin örneği, fotokopisi üzerinden inceleme yapmakla yetinemez

7. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Sakarya ili Karasu ilçesi Karasu Köyü 578, 651 ve 652 parsel sayılı taşınmazların tarafların kök murisi Hamide U.’dan davacıların murisi Lütfiye A. ve davalıların murisi Atifet B. ile dava dışı Maksude U.’a intikal ettiği, bu taşınmazlardaki davalıların murisi Atifet B. ile dava dışı Maksude U.’a intikal eden payların davacıların murisi Lütfiye A. tarafından yazılı sözleşme gereğince satın alındığının iddia edildiği, bu iddiaya delil olarak da 08.10.2001 tarihli "Satış Sözleşmesi" başlıklı belgeye dayandıkları, ancak belgenin aslının değil örneğinin mahkemeye ibraz edildiği anlaşılmaktadır.

8. Dava konusu taşınmazlarda davalıların el birliği hâlinde mülkiyeti söz konusu olduğundan davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Davalılardan Simay G. ve Hakan B. davaya cevap vermiş; diğer davalılar ise davaya cevap vermemiştir. Davalılardan Simay G. ve Hakan B. davaya cevap dilekçelerinde tapuya tescilli bir taşınmazın adi yazılı sözleşme ile satışının mümkün olmadığını, ancak davacıların murislerinin verdiği parayı işlemiş faiziyle birlikte talep edebileceklerini ileri sürmüş; davacılar tarafından sunulan 08.10.2001 tarihli "Satış Sözleşmesi" başlıklı belgenin aslını talep etmemişlerdir. Davalılar tarafından açıkça talep edilmemesi ve tereddütlü bir durum görülmemesi nedeniyle hem İlk Derece Mahkemesi hem de Bölge Adliye Mahkemesi belge aslını davacılardan talep etmeye gerek duymamış, belgenin suretiyle karar verilebileceğine hükmetmiştir.

9. Davaya cevap veren davalılar, davacıların iddiasının dayanağını oluşturan 08.10.2001 tarihli "Satış Sözleşmesi" başlıklı belgenin varlığını zımnen kabul ederek davacıların murislerinin verdiği parayı sadece işlemiş faiziyle birlikte talep edebileceklerini belirtmişlerdir. Her ne kadar 6100 sayılı Kanun'un 128 inci maddesi gereğince süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacak ise de somut olayda diğer mecburi dava arkadaşlarının davaya cevap vermemesi, anılan belgenin aslını talep ettikleri anlamında da yorumlanamaz. Öte yandan 6100 sayılı Kanun'un 60 ıncı maddesi gereğince mecburi dava arkadaşlığında duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemleri, usulüne uygun olarak davet edildiği hâlde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder.

Dolayısıyla mecburi dava arkadaşlarından davaya cevap vermeyenlerin bulunması davacılar tarafından sunulan belge suretinin aslının talep edildiği anlamına gelmez.

10. Dolayısıyla davalılar tarafından davacıların iddiasının dayanağını oluşturan 08.10.2001 tarihli "Satış Sözleşmesi" başlıklı belge aslının açıkça talep edilmemesi karşısında, belge aslının istenmesi hususunda mahkemenin takdir hakkı bulunmakta olup mahkemece belge suretiyle yetinilebilir. Böylece davacıların, ileri sürdüğü iddiayı somutlaştırma yükü kapsamında dayandıkları belgenin suretini sunmakla somutlaştırdıkları kabul edilmelidir.

11. O hâlde somut olayda davacıların iddiasının dayanağını oluşturan 08.10.2001 tarihli "Satış Sözleşmesi" başlıklı belge aslının karşı tarafça açıkça talep edilmediği, dosyaya sunulan örneğin tereddüte yol açacak nitelikte olmadığı, belge aslının istenmesi hususunda mahkemenin takdir hakkı bulunduğu gözetildiğinde dosyaya sunulan belge örneğiyle yetinilerek karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesince bu yöne ilişkin verilen direnme kararı yerindedir.

12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dosyada sözleşme aslı bulunmadığı için sözleşme ve içeriği değiştirilebilecek şekilde fotokopi suretine dayalı hüküm kurulmasının mümkün olmadığı, mahkemenin sözleşme aslını davacılardan talep etmesi gerektiği, dolayısıyla direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerle bozulması gerektiği görüşü ile 6100 sayılı Kanun'un 216/1 maddesi gereğince Yargıtay'ın da belge aslını talep etme yetkisinin bulunduğu, somut olayda dosyaya sunulan suretin tereddüte yol açacak nitelikte bulunduğu, dolayısıyla direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

13. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

14. Ne var ki, Özel Dairece davalı Simay G. vekilinin diğer temyiz itirazları yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Direnme uygun olduğundan, davalı Simay G. vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

12.09.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 22’si DİRENME UYGUN DAİREYE, 2’si BOZMA, 1’i ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

İÇTİHAT YORUMU : “Belge delilinde karşılaşılabilecek ve hatalı bir biçimde ilişkilendirme yükünün kapsamına sokulabilecek başka bir husus, belgenin aslının verilmesi açısından kendini gösterir. Belgenin aslının ibraz edilmemesi, o belgeye göre karar verilmesine engel değildir. Karşı taraf belgeye itiraz etmediğinde, belgenin aslının ibrazına gerek kalmaksızın hüküm kurulabilmelidir. Ancak delilin aslı verilmediği için, vakıa-delil ilişkisi kurulmadığı kabul edilirse, aynı sonuca ulaşılmak mümkün olmaz. Dolayısıyla, belgenin aslının verilmiş olması şeklinde bir şart, somutlaştırma yükünün kapsamına sokulmamalıdır.” (YARDIMCI, Taner Emre, Hukuk Yargılamasında Somutlaştırma Yükü, İstanbul, 2017, s. 108)