BONONUN ÖN YÜZÜNE KEŞİDECİ TARAFINDAN İKİ İMZA ATILMIŞ OLSA DAHİ BU AVAL OLARAK KABUL EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/11-3091
KARAR NO : 2021/965
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 14/03/2017
NUMARASI : 2017/61 - 2017/178
DAVACI : B.K. vekili Av. E.T.
DAVALI : U.A. vekili Av. Z.F.G.
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin referansı ile dava dışı B.D. Gıda ve Pazarlama A.Ş.'de dava dışı Ümit A.'ın işe başladığını, işe başlayan herkesten teminat senedi alındığı belirtilerek müvekkilinin kefil olarak imzaladığı boş ve tarihsiz senedin alındığını, ancak Ümit A.'ın işten ayrılmasından sonra bu senedin davalı tarafından doldurularak icra takibine konulduğunu, davacının davalıya borcu bulunmadığını, davalının yetkili ve meşru hamil olmadığını ileri sürerek müvekkilinin bu senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, icra dosyasında yapılan ödemenin iadesine ve davalının alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iddialarını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, senedin teminat olarak verildiği iddiasının dayanağının bulunmadığını, senedin alacaklısının müvekkili olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.12.2015 tarihli ve 2014/221 E., 2015/1049 K. sayılı kararı ile; ispat yükünün davacı ile hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia eden davalıda olduğu, ancak davalı alacaklının senedin mücerretliği ilkesinden başka hiçbir delil sunmadığı, kambiyo senetlerinin mücerretliği ilkesi bir yana davalının tacir olmadığı ve davacıya elden para verdiği savunması karşısında belirtilen iddia ile birlikte değerlendirildiğinde, senedin işe girerken dava dışı şirkete teminat olarak verildiği ve kayıtsız şartsız borç ikrarını haiz olmadığı, bono vasfını kaybettiği, bononun gerçek bir borç temsil etmediği ve davalı tarafın bu senede dayalı olarak alacaklı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının dava ve takip konusu bonodan dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 27.10.2016 tarihli ve 2016/5547 E., 2016/14017 K. sayılı kararı ile;
“… Davacı vekili, müvekkilinin referansı ile dava dışı B.D. Gıda ve Pazarlama A.Ş.'ne yine dava dışı Ümit A.'ın işe başladığını, işe başlayan herkesten teminat senedi alındığı belirtilerek müvekkilinin kefil olarak imzaladığı boş ve tarihsiz senedin alındığını, ancak Ümit A.'ın işten ayrılmasından sonra senedin davalı tarafından doldurularak icra takibine konulduğunu, davacının davalıya borcu bulunmadığını, davalının yetkili ve meşru hamil olmadığını iddia ederek, davacının borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, davalının tazminata mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacının iddialarını yazılı bir delille ispat etmesi gerektiğini, davacının senedin teminat olarak verildiği iddiasının dayanağının bulunmadığını, senedin alacaklısının müvekkili olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre ispat yükünün davacı ile hukuki ilişkinin hiç doğmadığını iddia eden davalıda olduğu, ancak davalı alacaklının senedin mücerretliği ilkesinden gayrı hiçbir delil sunmadığı, kambiyo senetlerinin mücerretliği ilkesi bir yana davalının tacir olmadığı ve davacıya elden para verdiği savunması karşısında iddia ile birlikte değerlendirildiğinde senedin işe girerken dava dışı şirkete teminat olarak verildiği ve kayıtsız şartsız borç ikrarın haiz olmadığı, bono vasfını kaybettiği, bononun gerçek bir borç temsil etmediği ve davalı yanın bu senede dayalı olarak alacaklı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, dava konusu bonoda aval veren olup, davalı ise lehdar konumundadır. 6102 sayılı TTK'nun 702/2 maddesi uyarınca; “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir.”
Mahkemece uyuşmazlığın belirtilen yasa hükmü çerçevesinde değerlendirilip, çözümlenmesi gerekirken bu yönler gözetilmeden eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.03.2017 tarihli ve 2017/61 E., 2017/178 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında, aval verenin asıl borçlunun dayanabileceği sorumluluğu ortadan kaldıran sebeplere dayanarak sorumluluktan kurtulması mümkün değil ise de, dava konusu bononun dava dışı şirkete işe girerken teminat olarak verildiğini ileri sürerek borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini kendi adına talep edebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava konusu bonoda aval veren, davalının ise lehtar olduğu eldeki davada, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 702/2. maddesi değerlendirilerek hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramlar ile mevzuatın irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), İstanbul 2013, s. 346).
14. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
15. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
16. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması (veya ihtiyati tedbir kararının kaldırılması) nedeniyle, (menfi tespit davası görülmekte iken) borç alacaklıya (davalıya) ödenmiş olursa, menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir (m.72/6); yani menfi tespit davası (kendiliğinden) istirdat davasına dönüşür; bu hâlde mahkeme menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam eder (Kuru, B: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2017, s. 146). Bu durumda İİK’nın 72/6 maddesi gereğince bedele dönüşen isteminin temeli menfi tespit davasıdır.
17. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).
18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 201. maddesinde "Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz" hükmü düzenlenmiştir.
19. Senede karşı ileri sürülen hukukî işlemlerin senetle ispatı zorunludur (HMK m. 200). Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukukî işlemler, ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir.
20. Avale ilişkin açıklama yapmak gerekirse; aval, TTK’nın 700. maddesine göre poliçede yazılı bulunan borcun kısmen veya tamamen teminat altına alınmasını sağlayan bir nevi kefalettir. Bu kefaleti veren şahsa, aval veren denir (Bozer A./Göle C.: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2017, s. 161).
21. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 700. maddesinin 2. fıkrasına göre aval, üçüncü bir kişi veya poliçede imzası bulunan başka bir kişi tarafından da verilebilir. Bu şekilde poliçe borçlularından biri lehine aval verilmek suretiyle poliçenin ödenmesi güvence altına alınacağından o poliçenin tedavülü kolaylaştırılmış olur (Bozer/Göle, s. 161 ).
22. Türk Ticaret Kanunu’nun avalin şekline ilişkin 701. maddesi;
“(1) Aval şerhi, poliçe veya alonj üzerine yazılır.
(2) Aval “aval içindir” veya bununla eş anlamlı başka bir ibareyle ifade edilir ve aval veren kişi tarafından imzalanır.
(3) Muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır.
(4) Kimin için verildiği belirtilmemişse aval, düzenleyici için verilmiş sayılır”
şeklindedir.
23. Bu düzenlemeye göre poliçenin ön yüzünde avale ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmaması ancak imzanın bulunması hâlinde, muhatabın veya düzenleyenin imzaları dışında poliçenin ön yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır. Poliçenin ön yüzüne atılan aval şerhinin kimin için verildiği belirtilmez ise aval düzenleyici için verilmiş sayılır.
24. Avale ilişkin hükümler TTK’nın 778. maddesinin 3. fıkrası gereğince bonolar hakkında da uygulanır. TTK’nın 776. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi ile aynı Kanunun 778. maddesinin atfı ile uygulanması gereken TTK’nın 701. maddesi birlikte değerlendirildiğinde bononun geçerli olması için tek imza yeterlidir ve senet ön yüzüne atılan ikinci imza aval şerhi sayılır. Ne var ki, poliçenin ön yüzüne düzenleyen tarafından iki imza atılmış olsa dahi, bu imzalar TTK’nın 700. maddesine göre aval olarak kabul edilemez. Ancak, keşideciden başka bir kişi tarafından aval veya benzeri sözler kullanılarak imzalanmışsa aval olarak sayılır.
25. Aval verenin borcu bağımsız bir borçtur, bir diğer ifade ile feri nitelikte değildir. Aval ile teminat altına alınan borç geçersiz olsa bile, aval verenin sorumluluğu devam eder. Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhüdü geçerlidir. Yani lehine aval verilenin borcu geçersiz olsa bile, aval veren bu geçersizliği ileri süremez. Lehine aval verilenin mevcut olmaması, ehliyetsiz olması ya da imzasının sahte olması hâlinde de aval verenin sorumluluğu devam eder. TTK’nın 702. maddesinin 2. fıkrası gereğince aval veren, sadece kambiyo senedindeki zorunlu şekil eksikliğini ileri sürebilir (20.04.2018 tarihli ve 2017/4 E., 2018/5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.10.2020 tarihli ve 2017/12-268 E., 2020/729 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava, davacının aval veren olarak imzalamış olduğu bononun teminat senedi olduğu ileri sürülerek açılan menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.
27. Somut olayda, davacı aval veren tarafından senedin zorunlu şekil şartlarına ilişkin bir eksiklik ileri sürülmemiş, sadece teminat senedi olduğundan bahisle geçersiz olduğu ileri sürülmüştür. Oysa ki, Türk Ticaret Kanunu’nun 702. maddesinin 2. fıkrası gereğince aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhüdü geçerlidir. Eş söyleyişle, lehine aval verilenin borcu geçersiz olsa bile aval veren bu geçersizliği ileri süremez.
28. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.07.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/12-320
KARAR NO : 2022/925
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kayseri 3. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2018
NUMARASI : 2018/415 - 2018/787
DAVACI (BORÇLU) : A.G. vekili Av. M.H.
DAVALI (ALACAKLI) : M.A. vekili Av. N.K.
1. Taraflar arasındaki "borca itiraz" isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Kayseri 3. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen itirazın reddine ilişkin karar borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
2. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. İNCELEME SÜRECİ
Borçlu İstemi:
4. Borçlu itiraz dilekçesinde; alacaklı tarafından aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak senetlerin kooperatif yöneticisi sıfatıyla kooperatif adına imzalanmış senetler olup, şahsi sorumluluğuna gidilemeyeceğini, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun “Kooperatifin sorumluluğu” başlıklı 28. maddesinde “Anasözleşmede aksine hüküm olmadıkça kooperatif, alacaklılarına karşı yalnız mamelekiyle sorumludur.” hükmünün yer aldığını, takip dayanağı bonolarda kooperatifin iki yetkilisinin birer imzası olup, bu da kooperatif adına imza atıldığını gösterdiğini, senetlerde ad ve soyadının sonradan yazıldığını, ayrıca zamanaşımı, faiz ve ferileri yönünden de itiraz ettiğini ileri sürerek borca itirazının kabulü ile %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini karar verilmesini talep etmiştir.
Alacaklı Cevabı:
5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 701. maddesi uyarınca muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imzanın aval şerhi sayılacağı, takibe dayanak bonolar üzerinde üç ayrı imza bulunmakla birlikte senet ön yüzündeki borçlu Ali G.’in imzasının şirket kaşesi üzerinde olmayıp, açıkta imza olduğunu, dolayısıyla borçlu Ali G.’in imzasının aval niteliği taşıdığını, avalin geçerliliği için imzanın yeterli olduğunu, ayrıca ad soyadın yazılmasının gerekli olmadığını, borçlunun itiraz dilekçesinde imzanın kendisine ait olduğunu açıkça ifade ettiğini, takip konusu bonolarda kooperatif kaşesi üzerinde yalnızca bir imza bulunduğunu, diğer iki imzanın ise kaşe dışına atıldığını, bonolarda bulunan üç adet imzanın yalnız biri kooperatif (kaşesi) üzerinde Muammer T. ve Ali G.'in imzalarının ise açıkta bulunduğunu belirterek itirazın reddini savunmuş ve borçlunun % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Kayseri 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 03.11.2015 tarihli ve 2015/517 E., 2015/732 K. sayılı kararı ile; incelenen icra dosyası ve senet asıllarına göre takibe konu senetlerde keşidecinin Ali G. ve S.S. E.U. Toplu Konut Yapı Kooperatifi olduğu, senetlerde 3 farklı imzanın bulunduğu, borçlunun senetlerdeki imzaya itirazının olmadığı gerekçesi ile itirazın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 20.09.2017 tarihli ve 2017/5227 E., 2017/11046 K. sayılı kararı ile;
“… Alacaklı tarafından üç adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu Ali G.'in icra mahkemesine yaptığı başvuruda; takip dayanağı bonoları kooperatif adına imzaladığını, şahsi sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürerek takibe itiraz ettiği, mahkemece, bonolarda üç farklı imza bulunduğu, borçlunun keşideci sıfatı bulunması nedeniyle itirazın reddine karar verildiği görülmüştür.
Somut olayda; senetlerin tanzim tarihleri olan 09.12.2013 tarihi itibariyle senet borçlusu kooperatifin, Kooperatif Başkanı Muammer T. imzası yanında ikinci başkan Yavuz G. veya Ali G.'den herhangi birinin atacağı imza ile kooperatifin iki imza ile temsil ve ilzama yetkili kılındıkları Kayseri Ticaret Sicil Müdürlüğü'nün mahkemeye gönderilen yazısı ile anlaşılmaktadır. Takibe konu bononun incelenmesinde alacaklı takibe konu bonoda lehtar konumunda olup, kooperatif ve Ali G. aleyhine takip başlatmıştır. Takibe konu bonoların tanzim eden kısmında Ali G. ile birlikte kooperatif başkanının imzalarının bulunduğu bono ön yüzünde başkaca bir imzanın bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda borçlu Ali G.'in kooperatifin temsilcisi sıfatı ile kooperatif başkanı Muammer T. ile birlikte imzaladığı bonolar üzerine atılan imzalardan kooperatifin sorumlu olduğu, Ali G.'in şahsi sorumluluğunun bulunmadığı anlaşılmıştır.
O halde icra takibinin Ali G. yönünden iptal edilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi isabetsizdir ..." gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Kayseri 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 06.11.2018 tarihli ve 2018/415 E., 2018/787 K. sayılı kararı ile; senetlerde üç imzanın olduğu, bu imzalardan iki tanesinin borçlu şirket (kooperatif) adına atıldığı, üçüncü imzanın ise senetlerde keşideci sıfatı ile ismi bulunan Ali G.'in adına atıldığı, borçlunun takibe konu senetlerden dolayı şahsi sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takibe konu bonolardan dolayı borçlu Ali G.’in şahsen sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Borçlunun imzaya itiraz dışındaki diğer nedenlerden dolayı ödeme emrine itirazı borca itiraz niteliğindedir. İİK’nın 168. maddesinin 5. fıkrası ile aynı Kanun’un 169. maddesi gereğince kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlu, borca itirazını ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirerek icra mahkemesinden itirazının kabul edilmesine karar verilmesini isteyebilir. Borcun mevcut olmadığı, ödendiği, ertelendiği, zamanaşımına uğradığı, takas, faiz oranına itiraz, yetki itirazı gibi itirazlar borca itiraz niteliğindedir (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 783). İİK’nın 169/a maddesinin 5. fıkrası uyarınca itirazın kabulü kararı ile takip durur.
13. Bu aşamada belirtmek gerekir ki takibe dayanak bononun borçlusunun tüzel kişi olması hâlinde, yetki belgesinde tüzel kişiyi temsile yetkili şahısların bonoyu imzalamış olmasına ve usulünce kaşe basılmış olmasına dikkat edilmelidir. Bu durumda, bonodan doğan sorumluluk doğrudan doğruya temsil edilen tüzel kişiye ait olur. Yetkisiz imza hâlinin düzenlendiği TTK’nın 778. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bonolarda da uygulanması gereken aynı Kanun’un 678. maddesi “Temsile yetkili olmadığı hâlde bir kişinin temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur; bu poliçeyi ödediği takdirde, temsil olunduğu kabul edilen kişinin haiz olabileceği haklara sahip olur. Yetkisini aşan temsilci için de hüküm böyledir.” şeklindedir.
14. Yeri gelmişken avalin de açıklanması gerekmektedir.
15. Aval, TTK’nın 700. maddesine göre poliçede yazılı bulunan borcun kısmen veya tamamen teminat altına alınmasını sağlayan bir nevi kefalettir. Bu kefaleti veren şahsa, aval veren denir (Bozer, Ali/ Göle Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2017, s. 161).
16. Türk Ticaret Kanunu’nun avalin şekline ilişkin 701. maddesine göre poliçenin ön yüzünde avale ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmaması ancak imzanın bulunması hâlinde, muhatabın veya düzenleyenin imzaları dışında poliçenin ön yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır. Poliçenin ön yüzüne atılan aval şerhinin kimin için verildiği belirtilmez ise aval düzenleyici için verilmiş sayılır.
17. Avale ilişkin hükümler TTK’nın 778. maddesinin 3. fıkrası gereğince bonolar hakkında da uygulanır. TTK’nın 776. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi ile aynı Kanun’un 778. maddesinin atfı ile uygulanması gereken TTK’nın 701. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, bononun geçerli olması için tek imza yeterlidir ve senet ön yüzüne atılan ikinci imza aval şerhi sayılır. Ne var ki, poliçenin ön yüzüne düzenleyen tarafından iki imza atılmış olsa dahi, bu imzalar TTK’nın 700. maddesine göre aval olarak kabul edilemez. Ancak, keşideciden başka bir kişi tarafından aval veya benzeri sözler kullanılarak imzalanmışsa aval olarak sayılır.
18. Somut olaya gelince; alacaklı Mehmet A. tarafından borçlular Ali G., Muammer T. ve S.S. E.U. Toplu Konut Yapı Kooperatifi aleyhine üç adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılmıştır. Borçlu Ali G. yasal süresinde icra mahkemesine başvurarak senetleri kooperatifi temsilen imzaladığını, şahsi sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürerek borca itiraz etmiştir. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde dayanak bonolar üzerinde üç ayrı imza bulunmakla birlikte senet ön yüzündeki borçlu Ali G.’in imzasının kooperatif kaşesi üzerinde olmayıp, açıkta imza olduğunu, kooperatif kaşesi üzerinde yalnızca bir imza bulunduğunu, diğer iki imzanın ise kaşe dışına atıldığını, bonolarda bulunan üç adet imzanın yalnız biri kooperatif kaşesi üzerinde; Muammer T. ve Ali G.'in imzalarının ise açıkta bulunduğunu beyan etmiştir.
19. Kayseri 7. Noterliğinin 26.07.2012 tarihli ve 19541 yevmiye numaralı ile onaylı S.S. E.U. Toplu Konut Yapı Kooperatifinin 24.07.2012 tarihli Yönetim Kurulu kararında, iki yıl süre ile seçilen yönetim kurulu olarak kooperatifin unvanı altında mührünün ilavesi ile Başkan Muammer T.’in imzası yanına ikinci Başkan Yavuz G. ve Ali G.’den herhangi birisinin atacakları iki imza ile kooperatifin temsil ve ilzam edilmesine karar verilmiştir.
20. Takibe dayanak üç adet bononun düzenleyen kısmında Ali G.’in bir adet imzası bulunmakta olup, bu imzanın da temsilcisi olduğu kooperatif adına atıldığının kabulü gerekir. Şu hâle göre borçlu Ali G.'in kooperatifin temsilcisi sıfatı ile kooperatif başkanı Muammer T. ile birlikte imzaladığı bonolardan kooperatif sorumlu olup, Ali G.'in şahsen sorumluluğu bulunmamaktadır.
21. O hâlde borçlunun borca itirazının kabulü ile İİK’nın 169/a maddesinin 5. fıkrası uyarınca takibin durdurulmasına karar verilmelidir.
22. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
BONONUN ÖN YÜZÜNE KEŞİDECİ TARAFINDAN İKİ İMZA ATILMIŞ OLSA DAHİ BU AVAL OLARAK KABUL EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/11-3091
KARAR NO : 2021/965
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 14/03/2017
NUMARASI : 2017/61 - 2017/178
DAVACI : B.K. vekili Av. E.T.
DAVALI : U.A. vekili Av. Z.F.G.
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin referansı ile dava dışı B.D. Gıda ve Pazarlama A.Ş.'de dava dışı Ümit A.'ın işe başladığını, işe başlayan herkesten teminat senedi alındığı belirtilerek müvekkilinin kefil olarak imzaladığı boş ve tarihsiz senedin alındığını, ancak Ümit A.'ın işten ayrılmasından sonra bu senedin davalı tarafından doldurularak icra takibine konulduğunu, davacının davalıya borcu bulunmadığını, davalının yetkili ve meşru hamil olmadığını ileri sürerek müvekkilinin bu senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, icra dosyasında yapılan ödemenin iadesine ve davalının alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iddialarını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, senedin teminat olarak verildiği iddiasının dayanağının bulunmadığını, senedin alacaklısının müvekkili olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.12.2015 tarihli ve 2014/221 E., 2015/1049 K. sayılı kararı ile; ispat yükünün davacı ile hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia eden davalıda olduğu, ancak davalı alacaklının senedin mücerretliği ilkesinden başka hiçbir delil sunmadığı, kambiyo senetlerinin mücerretliği ilkesi bir yana davalının tacir olmadığı ve davacıya elden para verdiği savunması karşısında belirtilen iddia ile birlikte değerlendirildiğinde, senedin işe girerken dava dışı şirkete teminat olarak verildiği ve kayıtsız şartsız borç ikrarını haiz olmadığı, bono vasfını kaybettiği, bononun gerçek bir borç temsil etmediği ve davalı tarafın bu senede dayalı olarak alacaklı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının dava ve takip konusu bonodan dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 27.10.2016 tarihli ve 2016/5547 E., 2016/14017 K. sayılı kararı ile;
“… Davacı vekili, müvekkilinin referansı ile dava dışı B.D. Gıda ve Pazarlama A.Ş.'ne yine dava dışı Ümit A.'ın işe başladığını, işe başlayan herkesten teminat senedi alındığı belirtilerek müvekkilinin kefil olarak imzaladığı boş ve tarihsiz senedin alındığını, ancak Ümit A.'ın işten ayrılmasından sonra senedin davalı tarafından doldurularak icra takibine konulduğunu, davacının davalıya borcu bulunmadığını, davalının yetkili ve meşru hamil olmadığını iddia ederek, davacının borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, davalının tazminata mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacının iddialarını yazılı bir delille ispat etmesi gerektiğini, davacının senedin teminat olarak verildiği iddiasının dayanağının bulunmadığını, senedin alacaklısının müvekkili olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre ispat yükünün davacı ile hukuki ilişkinin hiç doğmadığını iddia eden davalıda olduğu, ancak davalı alacaklının senedin mücerretliği ilkesinden gayrı hiçbir delil sunmadığı, kambiyo senetlerinin mücerretliği ilkesi bir yana davalının tacir olmadığı ve davacıya elden para verdiği savunması karşısında iddia ile birlikte değerlendirildiğinde senedin işe girerken dava dışı şirkete teminat olarak verildiği ve kayıtsız şartsız borç ikrarın haiz olmadığı, bono vasfını kaybettiği, bononun gerçek bir borç temsil etmediği ve davalı yanın bu senede dayalı olarak alacaklı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, dava konusu bonoda aval veren olup, davalı ise lehdar konumundadır. 6102 sayılı TTK'nun 702/2 maddesi uyarınca; “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir.”
Mahkemece uyuşmazlığın belirtilen yasa hükmü çerçevesinde değerlendirilip, çözümlenmesi gerekirken bu yönler gözetilmeden eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.03.2017 tarihli ve 2017/61 E., 2017/178 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında, aval verenin asıl borçlunun dayanabileceği sorumluluğu ortadan kaldıran sebeplere dayanarak sorumluluktan kurtulması mümkün değil ise de, dava konusu bononun dava dışı şirkete işe girerken teminat olarak verildiğini ileri sürerek borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini kendi adına talep edebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava konusu bonoda aval veren, davalının ise lehtar olduğu eldeki davada, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 702/2. maddesi değerlendirilerek hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramlar ile mevzuatın irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), İstanbul 2013, s. 346).
14. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
15. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
16. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması (veya ihtiyati tedbir kararının kaldırılması) nedeniyle, (menfi tespit davası görülmekte iken) borç alacaklıya (davalıya) ödenmiş olursa, menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir (m.72/6); yani menfi tespit davası (kendiliğinden) istirdat davasına dönüşür; bu hâlde mahkeme menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam eder (Kuru, B: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2017, s. 146). Bu durumda İİK’nın 72/6 maddesi gereğince bedele dönüşen isteminin temeli menfi tespit davasıdır.
17. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).
18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 201. maddesinde "Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz" hükmü düzenlenmiştir.
19. Senede karşı ileri sürülen hukukî işlemlerin senetle ispatı zorunludur (HMK m. 200). Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukukî işlemler, ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir.
20. Avale ilişkin açıklama yapmak gerekirse; aval, TTK’nın 700. maddesine göre poliçede yazılı bulunan borcun kısmen veya tamamen teminat altına alınmasını sağlayan bir nevi kefalettir. Bu kefaleti veren şahsa, aval veren denir (Bozer A./Göle C.: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2017, s. 161).
21. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 700. maddesinin 2. fıkrasına göre aval, üçüncü bir kişi veya poliçede imzası bulunan başka bir kişi tarafından da verilebilir. Bu şekilde poliçe borçlularından biri lehine aval verilmek suretiyle poliçenin ödenmesi güvence altına alınacağından o poliçenin tedavülü kolaylaştırılmış olur (Bozer/Göle, s. 161 ).
22. Türk Ticaret Kanunu’nun avalin şekline ilişkin 701. maddesi;
“(1) Aval şerhi, poliçe veya alonj üzerine yazılır.
(2) Aval “aval içindir” veya bununla eş anlamlı başka bir ibareyle ifade edilir ve aval veren kişi tarafından imzalanır.
(3) Muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır.
(4) Kimin için verildiği belirtilmemişse aval, düzenleyici için verilmiş sayılır”
şeklindedir.
23. Bu düzenlemeye göre poliçenin ön yüzünde avale ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmaması ancak imzanın bulunması hâlinde, muhatabın veya düzenleyenin imzaları dışında poliçenin ön yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır. Poliçenin ön yüzüne atılan aval şerhinin kimin için verildiği belirtilmez ise aval düzenleyici için verilmiş sayılır.
24. Avale ilişkin hükümler TTK’nın 778. maddesinin 3. fıkrası gereğince bonolar hakkında da uygulanır. TTK’nın 776. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi ile aynı Kanunun 778. maddesinin atfı ile uygulanması gereken TTK’nın 701. maddesi birlikte değerlendirildiğinde bononun geçerli olması için tek imza yeterlidir ve senet ön yüzüne atılan ikinci imza aval şerhi sayılır. Ne var ki, poliçenin ön yüzüne düzenleyen tarafından iki imza atılmış olsa dahi, bu imzalar TTK’nın 700. maddesine göre aval olarak kabul edilemez. Ancak, keşideciden başka bir kişi tarafından aval veya benzeri sözler kullanılarak imzalanmışsa aval olarak sayılır.
25. Aval verenin borcu bağımsız bir borçtur, bir diğer ifade ile feri nitelikte değildir. Aval ile teminat altına alınan borç geçersiz olsa bile, aval verenin sorumluluğu devam eder. Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhüdü geçerlidir. Yani lehine aval verilenin borcu geçersiz olsa bile, aval veren bu geçersizliği ileri süremez. Lehine aval verilenin mevcut olmaması, ehliyetsiz olması ya da imzasının sahte olması hâlinde de aval verenin sorumluluğu devam eder. TTK’nın 702. maddesinin 2. fıkrası gereğince aval veren, sadece kambiyo senedindeki zorunlu şekil eksikliğini ileri sürebilir (20.04.2018 tarihli ve 2017/4 E., 2018/5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.10.2020 tarihli ve 2017/12-268 E., 2020/729 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava, davacının aval veren olarak imzalamış olduğu bononun teminat senedi olduğu ileri sürülerek açılan menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.
27. Somut olayda, davacı aval veren tarafından senedin zorunlu şekil şartlarına ilişkin bir eksiklik ileri sürülmemiş, sadece teminat senedi olduğundan bahisle geçersiz olduğu ileri sürülmüştür. Oysa ki, Türk Ticaret Kanunu’nun 702. maddesinin 2. fıkrası gereğince aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhüdü geçerlidir. Eş söyleyişle, lehine aval verilenin borcu geçersiz olsa bile aval veren bu geçersizliği ileri süremez.
28. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.07.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/12-320
KARAR NO : 2022/925
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kayseri 3. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2018
NUMARASI : 2018/415 - 2018/787
DAVACI (BORÇLU) : A.G. vekili Av. M.H.
DAVALI (ALACAKLI) : M.A. vekili Av. N.K.
1. Taraflar arasındaki "borca itiraz" isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Kayseri 3. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen itirazın reddine ilişkin karar borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
2. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. İNCELEME SÜRECİ
Borçlu İstemi:
4. Borçlu itiraz dilekçesinde; alacaklı tarafından aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak senetlerin kooperatif yöneticisi sıfatıyla kooperatif adına imzalanmış senetler olup, şahsi sorumluluğuna gidilemeyeceğini, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun “Kooperatifin sorumluluğu” başlıklı 28. maddesinde “Anasözleşmede aksine hüküm olmadıkça kooperatif, alacaklılarına karşı yalnız mamelekiyle sorumludur.” hükmünün yer aldığını, takip dayanağı bonolarda kooperatifin iki yetkilisinin birer imzası olup, bu da kooperatif adına imza atıldığını gösterdiğini, senetlerde ad ve soyadının sonradan yazıldığını, ayrıca zamanaşımı, faiz ve ferileri yönünden de itiraz ettiğini ileri sürerek borca itirazının kabulü ile %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini karar verilmesini talep etmiştir.
Alacaklı Cevabı:
5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 701. maddesi uyarınca muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imzanın aval şerhi sayılacağı, takibe dayanak bonolar üzerinde üç ayrı imza bulunmakla birlikte senet ön yüzündeki borçlu Ali G.’in imzasının şirket kaşesi üzerinde olmayıp, açıkta imza olduğunu, dolayısıyla borçlu Ali G.’in imzasının aval niteliği taşıdığını, avalin geçerliliği için imzanın yeterli olduğunu, ayrıca ad soyadın yazılmasının gerekli olmadığını, borçlunun itiraz dilekçesinde imzanın kendisine ait olduğunu açıkça ifade ettiğini, takip konusu bonolarda kooperatif kaşesi üzerinde yalnızca bir imza bulunduğunu, diğer iki imzanın ise kaşe dışına atıldığını, bonolarda bulunan üç adet imzanın yalnız biri kooperatif (kaşesi) üzerinde Muammer T. ve Ali G.'in imzalarının ise açıkta bulunduğunu belirterek itirazın reddini savunmuş ve borçlunun % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Kayseri 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 03.11.2015 tarihli ve 2015/517 E., 2015/732 K. sayılı kararı ile; incelenen icra dosyası ve senet asıllarına göre takibe konu senetlerde keşidecinin Ali G. ve S.S. E.U. Toplu Konut Yapı Kooperatifi olduğu, senetlerde 3 farklı imzanın bulunduğu, borçlunun senetlerdeki imzaya itirazının olmadığı gerekçesi ile itirazın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 20.09.2017 tarihli ve 2017/5227 E., 2017/11046 K. sayılı kararı ile;
“… Alacaklı tarafından üç adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu Ali G.'in icra mahkemesine yaptığı başvuruda; takip dayanağı bonoları kooperatif adına imzaladığını, şahsi sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürerek takibe itiraz ettiği, mahkemece, bonolarda üç farklı imza bulunduğu, borçlunun keşideci sıfatı bulunması nedeniyle itirazın reddine karar verildiği görülmüştür.
Somut olayda; senetlerin tanzim tarihleri olan 09.12.2013 tarihi itibariyle senet borçlusu kooperatifin, Kooperatif Başkanı Muammer T. imzası yanında ikinci başkan Yavuz G. veya Ali G.'den herhangi birinin atacağı imza ile kooperatifin iki imza ile temsil ve ilzama yetkili kılındıkları Kayseri Ticaret Sicil Müdürlüğü'nün mahkemeye gönderilen yazısı ile anlaşılmaktadır. Takibe konu bononun incelenmesinde alacaklı takibe konu bonoda lehtar konumunda olup, kooperatif ve Ali G. aleyhine takip başlatmıştır. Takibe konu bonoların tanzim eden kısmında Ali G. ile birlikte kooperatif başkanının imzalarının bulunduğu bono ön yüzünde başkaca bir imzanın bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda borçlu Ali G.'in kooperatifin temsilcisi sıfatı ile kooperatif başkanı Muammer T. ile birlikte imzaladığı bonolar üzerine atılan imzalardan kooperatifin sorumlu olduğu, Ali G.'in şahsi sorumluluğunun bulunmadığı anlaşılmıştır.
O halde icra takibinin Ali G. yönünden iptal edilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi isabetsizdir ..." gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Kayseri 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 06.11.2018 tarihli ve 2018/415 E., 2018/787 K. sayılı kararı ile; senetlerde üç imzanın olduğu, bu imzalardan iki tanesinin borçlu şirket (kooperatif) adına atıldığı, üçüncü imzanın ise senetlerde keşideci sıfatı ile ismi bulunan Ali G.'in adına atıldığı, borçlunun takibe konu senetlerden dolayı şahsi sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takibe konu bonolardan dolayı borçlu Ali G.’in şahsen sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Borçlunun imzaya itiraz dışındaki diğer nedenlerden dolayı ödeme emrine itirazı borca itiraz niteliğindedir. İİK’nın 168. maddesinin 5. fıkrası ile aynı Kanun’un 169. maddesi gereğince kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlu, borca itirazını ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirerek icra mahkemesinden itirazının kabul edilmesine karar verilmesini isteyebilir. Borcun mevcut olmadığı, ödendiği, ertelendiği, zamanaşımına uğradığı, takas, faiz oranına itiraz, yetki itirazı gibi itirazlar borca itiraz niteliğindedir (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 783). İİK’nın 169/a maddesinin 5. fıkrası uyarınca itirazın kabulü kararı ile takip durur.
13. Bu aşamada belirtmek gerekir ki takibe dayanak bononun borçlusunun tüzel kişi olması hâlinde, yetki belgesinde tüzel kişiyi temsile yetkili şahısların bonoyu imzalamış olmasına ve usulünce kaşe basılmış olmasına dikkat edilmelidir. Bu durumda, bonodan doğan sorumluluk doğrudan doğruya temsil edilen tüzel kişiye ait olur. Yetkisiz imza hâlinin düzenlendiği TTK’nın 778. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bonolarda da uygulanması gereken aynı Kanun’un 678. maddesi “Temsile yetkili olmadığı hâlde bir kişinin temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur; bu poliçeyi ödediği takdirde, temsil olunduğu kabul edilen kişinin haiz olabileceği haklara sahip olur. Yetkisini aşan temsilci için de hüküm böyledir.” şeklindedir.
14. Yeri gelmişken avalin de açıklanması gerekmektedir.
15. Aval, TTK’nın 700. maddesine göre poliçede yazılı bulunan borcun kısmen veya tamamen teminat altına alınmasını sağlayan bir nevi kefalettir. Bu kefaleti veren şahsa, aval veren denir (Bozer, Ali/ Göle Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2017, s. 161).
16. Türk Ticaret Kanunu’nun avalin şekline ilişkin 701. maddesine göre poliçenin ön yüzünde avale ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmaması ancak imzanın bulunması hâlinde, muhatabın veya düzenleyenin imzaları dışında poliçenin ön yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır. Poliçenin ön yüzüne atılan aval şerhinin kimin için verildiği belirtilmez ise aval düzenleyici için verilmiş sayılır.
17. Avale ilişkin hükümler TTK’nın 778. maddesinin 3. fıkrası gereğince bonolar hakkında da uygulanır. TTK’nın 776. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi ile aynı Kanun’un 778. maddesinin atfı ile uygulanması gereken TTK’nın 701. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, bononun geçerli olması için tek imza yeterlidir ve senet ön yüzüne atılan ikinci imza aval şerhi sayılır. Ne var ki, poliçenin ön yüzüne düzenleyen tarafından iki imza atılmış olsa dahi, bu imzalar TTK’nın 700. maddesine göre aval olarak kabul edilemez. Ancak, keşideciden başka bir kişi tarafından aval veya benzeri sözler kullanılarak imzalanmışsa aval olarak sayılır.
18. Somut olaya gelince; alacaklı Mehmet A. tarafından borçlular Ali G., Muammer T. ve S.S. E.U. Toplu Konut Yapı Kooperatifi aleyhine üç adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılmıştır. Borçlu Ali G. yasal süresinde icra mahkemesine başvurarak senetleri kooperatifi temsilen imzaladığını, şahsi sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürerek borca itiraz etmiştir. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde dayanak bonolar üzerinde üç ayrı imza bulunmakla birlikte senet ön yüzündeki borçlu Ali G.’in imzasının kooperatif kaşesi üzerinde olmayıp, açıkta imza olduğunu, kooperatif kaşesi üzerinde yalnızca bir imza bulunduğunu, diğer iki imzanın ise kaşe dışına atıldığını, bonolarda bulunan üç adet imzanın yalnız biri kooperatif kaşesi üzerinde; Muammer T. ve Ali G.'in imzalarının ise açıkta bulunduğunu beyan etmiştir.
19. Kayseri 7. Noterliğinin 26.07.2012 tarihli ve 19541 yevmiye numaralı ile onaylı S.S. E.U. Toplu Konut Yapı Kooperatifinin 24.07.2012 tarihli Yönetim Kurulu kararında, iki yıl süre ile seçilen yönetim kurulu olarak kooperatifin unvanı altında mührünün ilavesi ile Başkan Muammer T.’in imzası yanına ikinci Başkan Yavuz G. ve Ali G.’den herhangi birisinin atacakları iki imza ile kooperatifin temsil ve ilzam edilmesine karar verilmiştir.
20. Takibe dayanak üç adet bononun düzenleyen kısmında Ali G.’in bir adet imzası bulunmakta olup, bu imzanın da temsilcisi olduğu kooperatif adına atıldığının kabulü gerekir. Şu hâle göre borçlu Ali G.'in kooperatifin temsilcisi sıfatı ile kooperatif başkanı Muammer T. ile birlikte imzaladığı bonolardan kooperatif sorumlu olup, Ali G.'in şahsen sorumluluğu bulunmamaktadır.
21. O hâlde borçlunun borca itirazının kabulü ile İİK’nın 169/a maddesinin 5. fıkrası uyarınca takibin durdurulmasına karar verilmelidir.
22. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.