KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

BORÇLUNUN KUSURLU OLMASI VE DİĞER TARAFIN HAKLI OLARAK SÖZLEŞMEYİ FESHETMESİ HALİNDE ARTIK DÖNME CEZASINI TALEP ETMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.

T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2023/2669
KARAR NO    : 2024/3440

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L Â M I

MAHKEMESİ              : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
TARİHİ                        : 06.04.2023
NUMARASI                : 2022/722 E., 2023/615 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 15.10.2024 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde davalı vekili Avukat Y.Ç. ile davacı vekili Avukat M.Ş.'in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saatte Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında 31.03.2017 tarihli Yönetim Sözleşmesi imzalandığını, iş bedelinin aylık 25.000,00 TL + KDV olarak belirlendiğini, davalının taraflar arasındaki sözleşmeyi 13.12.2017 tarihinde feshettiğini, sözleşmenin 2.10 maddesindeki ‘‘İşbu sözleşme taraflarca 36 ay boyunca tek taraflı olarak fesih edilemez niteliktedir. Buna rağmen iş bu sözleşme NAR tarafından 36 aylık sürenin öncesinde feshedilirse, 2.5. maddesinde belirtilen ödeme hükümleri dikkate alınarak, NAR fesih tarihinden 36 ayın sonuna kadar kalan süreye daire Erolsun’a hak edeceği aylık yönetim bedeli tutarlarının toplamını tazminat olarak Erolsun’a öder’’ hükmüne göre erken fesih nedeniyle müvekkilinin faturaya bağlanmamış sözleşmeden kaynaklı alacakları için açtıkları belirsiz alacak davasının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; aynı sözleşmeye dayanılan İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/61 Esas sayılı dava dosyası ile eldeki davanın birleştirilmesini, eldeki davada belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacının sözleşmedeki rapır verme edimini yerine getirmediğini, davada erken feshin söz konusu olmadığını, sözleşmeye göre hizmet alamayan müvekkilinin, edimlerini yerine getirmeyen davacının ödemelerini kestiğini ve yapılmış olan ödemelerin de iadesini talep ettiğini, müvekkilinin bir temerrüdünün olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk derece mahkemesince, taraflar arasındaki yönetim sözleşmesinin 31.03.2017 tarihinde imzalanarak 36 ay boyunca fesih edilemez nitelikte olduğunun düzenlendiği, ancak davalı tarafından sözleşmenin 36 aylık süre dolmadan feshedildiği, davacı ve davalının tacir oldukları, her iki tarafı tacir olan bu sözleşmede ön görülen cezai şart tutarının davalıyı bağladığı, öngörülen bu cezai şartın davalı şirketin ekonomik olarak mahvına da sebep olmasının mümkün olmadığı, ancak davacı tarafça herhangi bir emek sarf edilmeden cezai şartın tamamına hükmedilmesinin de hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesi ile sözleşmeye göre davalının ödemekle yükümlü olduğu 700.000,00 TL'lik cezai şart tutarından takdiren 200.000,00 TL'lik indirim yapılarak 500.000,00 TL üzerinden davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesi kararına karşı taraflar vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, sözleşmenin 36 ay boyunca feshedilemeyeceğine dair hükmünün geçersiz olduğuna dair istinaf sebebinin yerinde olmadığı, basiretli bir tacir gibi davranması gereken davacının, sözleşmenin anılan hükmü ile bağlı bulunduğu ve aşırı yararlanma iddiasının dinlenemeyeceği, davalı tarafından davacıya gönderilen ihtarnamede yer alan ve cevap dilekçesinde de ileri sürülen, davacının edimlerini yerine getirmediği, bu nedenle sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği yönündeki savunmanın, davalı tarafından ispatının gerektiği; ancak bu yönde bir delilin dosyaya sunulmadığı, kaldı ki sözleşmenin 2.10 maddesinde, anılan cezai şartın haklı nedenle fesih halinde ödenmeyeceğine dair bir koşul bulunmadığı, davalı yanın sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği yönündeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı, davalı şirketin TBK'nın 182/3 fıkrasına göre de indirim talep edemeyeceği, mahkemece tespit edilen 700.000,00 TL cezai şartın tamamına hükmedilmesi gerekirken, yasal dayanağı bulunmayan gerekçe ile takdiri indirime gidilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesi ile ilk derece mahkemesi kararın kaldırılmasına ve davanın 700.000,00 TL üzerinden kısmen kabulüne ilişkin yeniden esas hakkında karar verilmiştir.

Bu karara karşı süresinde davalı vekilince temyiz yoluna başvurulması üzerine duruşmalı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda gereği konuşulup düşünüldü.

Taraflar arasında 31.03.2017 tarihli, davalı şirkete ait bir kısım gayrimenkulün kiralama, kiracı ilişkileri, belediye ilişkilerinin yönetilmesi, yüklenici ilişkileri, faaliyete geçme sürecinin takibi, satış işlemlerinin yönetilmesi, finansal ilişkinin yönetilmesi, rapor sunulması konulu hizmet sözleşmesi imzalanmıştır.

Sözleşmenin 2.5. maddesinde sözleşme bedeli 25.000,00 TL + KDV olarak belirlenmiştir.

Sözleşmenin 2.10. maddesinde ‘‘İşbu sözleşme taraflarca 36 ay boyunca tek taraflı olarak fesih edilemez niteliktedir. Buna rağmen iş bu sözleşme NAR tarafından 36 aylık sürenin öncesinde feshedilirse, 2.5. maddesinde belirtilen ödeme hükümleri dikkate alınarak, NAR fesih tarihinden 36 sonuna kadar kalan süreye daire Erolsun’a hak edeceği aylık yönetim bedeli tutarlarının toplamını tazminat olarak Erolsun’a öder. İş bu sözleşme Erolsun tarafından 36 aylık sürenin öncesinde feshedilirse NAR tarafından Erolsun’a fesih tarihinden 36 ay sonuna kadar süreye dair ödenmesi gereken aylık yönetim bedeli ödemesi yapılmaz.’’ düzenlemesinin mevcut olduğu görülmüştür.

Ceza koşulu borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle ceza koşulu, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer'î bir edimdir. Borçlu ceza koşulu ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai koşulunun kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da ceza koşulu kararlaştırılabilir (Sermet Akman, Halûk Burcuoğlu, Atillâ Altop, Selahâttin Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 358-359).

Ceza koşulunun esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlâli hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, ceza koşulunun diğer bir amacı da, ifayı engelleyen ceza koşulunda (dönme/fesih cezasında) borçlunun ceza koşulunu ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır [Köksal Kocaağa, Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33].

Ceza koşulu, 6098 sayılı Kanun'un 179–182 nci maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 179 uncu maddesinin birinci fıkrasında seçimlik ceza koşulu düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere ceza koşulu vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir. Seçimlik ceza koşulunda alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini talep eder. Seçimlik ceza koşulunda alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir.

Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifa imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.

Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar: Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, s. 133-136).

İkinci fıkrada düzenlenen ifaya ekli ceza koşulunda ise alacaklı, açıkça feragat etmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.

Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen ceza koşulu ise maddenin üçüncü fıkrada hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun ceza koşulunu ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece ceza koşulu ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür ceza koşulunda borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece ceza koşulunun ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.

Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlâl etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlâli koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem 1.000,00 TL ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukuki durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, s. 145-154).

Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki sözleşmenin 2.10. maddesindeki düzenlemenin, yukarıda yapılan açıklamalara göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun’nun 179. maddesinin üçüncü fırkasındaki dönme cezası olduğu anlaşılmıştır. Sözleşmede dönme cezasının kararlaştırılmış olması halinde sözleşmeyle bağlı olmak istemeyen taraf kararlaştırılan cezayı ödemek suretiyle sözleşmeyi ifa etmekten kurtulabileceği gibi, sözleşmenin haksız feshi halinde karşı taraf cezanın ödetilmesini isteyebilir.

Dönme cezası kararlaştırılması durumunda borçlu, cezayı ödeyerek edimi ifa yükümlülüğünden kurtulmaktadır. Burada borçlunun kusurlu olması da aranmamaktadır. Ancak borçlunun kusurlu olması ve diğer tarafın haklı olarak sözleşmeyi feshetmesi halinde artık dönme cezasını talep etmesi mümkün değildir. Davaya konu olayda da her ne kadar davacı lehine dönme cezası kararlaştırılmış ise de, davacının dönme cezasını talep edebilmesi için sözleşmenin haksız olarak feshedilmiş olması gerekir. Buna göre, davacının sözleşmede kararlaştırılan dönme cezasının karşı taraftan tahsili istemli olarak açtığı davada, davalı tarafından yapılan feshin haklı olup olmadığı tartışılıp, taraflara bu husustaki delilleri sunma imkanı sağlandıktan sonra yapılacak araştırma neticesinde oluşacak kanaate göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 06.04.2023 tarih, 2022/722 Esas - 2023/615 Karar sayılı kararın davalı yararına BOZULMASINA, HMK'nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 28.000,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davalıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 15.10.2024 gününde oy birliği ile karar verildi.

Başkan                  Üye                       Üye                      Üye                    Üye 
Mahmut Coşkun     Belkıs Karakaş      Ahmet Tuncay     Özcan Turan      Doğan Ağırman