BOŞANMA HÜKMÜ İSTİNAF KAPSAMI DIŞINDA BIRAKILARAK KESİNLEŞTİĞİNDEN SONRA AÇILAN BOŞANMA DAVASININ KUSUR BELİRLEMESİ YÖNÜNDEN BİR ETKİSİ BULUNMAMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/2-848
Karar No : 2023/213
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 27.05.2021
SAYISI : 2021/388 E., 2021/954 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.02.2021 tarihli ve 2020/5909 Esas,
2021/1185 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen bağımsız tedbir nafakası ve karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her üç davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı-birleşen davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılamada kadının tazminat ve nafaka taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar taraf vekillerinin temyizi nedeniyle Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu tekrar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVA
1.Davacı kadın vekili 06.09.2017 tarihli asıl dava dilekçesinde; tarafların 19.11.2002 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddet uyguladığını, hakaret ettiğini, aşağıladığını, hastalığı ile ilgilenmediğini, evin ve ortak çocukların ihtiyaçlarını karşılamadığını ileri sürerek her bir çocuk yararına 1.000,00 TL ve müvekkili yararına 1.500,00 TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı erkek vekili 03.10.2017 tarihli asıl davaya cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının müvekkiline hakaret ettiğini, evin tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılamaya çalıştığını, buna karşılık davacının eve ekonomik destek sağlamadığı gibi günde iki paket sigara içtiğini, çevreye borçlandığını, sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, ailesi ile birlikte ortak konutta bulunan eşyaları alarak haksız şekilde evden ayrıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
II. BİRLEŞEN ASIL DAVA
Birleşen davada davacı erkek vekili 10.10.2017 tarihli birleşen dava dilekçesinde; tarafların 19.11.2002 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, müvekkilinin tüm görevlerini eksiksiz yerine getirdiği hâlde kadının eş ve annelik sorumluluklarını ihlal ettiğini, yemek ve temizlik gibi ev işlerini yapmadığını, eşi ile aynı yatağı paylaşmadığını, para karşılığında müvekkili ile birlikte olduğunu, eşine hakaret ve küfür ettiğini, başka erkeklerle para karşılığı cinsel ilişkiye girdiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetlerin babaya verilmesine, müvekkili yararına 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
III. BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP VE KARŞI DAVA
Birleşen davada davalı kadın vekili 06.11.2017 tarihli birleşen davaya cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin bir eş olarak tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini, erkeğin ise eşi ve çocukları ile ilgilenmediğini, müvekkilinin troid kanseri nedeniyle tedavi gördüğünü, ortak evden kovulması nedeniyle ayrılmak zorunda kaldığını, eşi tarafından sürekli olarak aşağılandığını, ölümle tehdit edildiğini, erkek eşin sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini ileri sürerek birleşen boşanma davasının reddine, asıl dava olan bağımsız tedbir nafakası davası ile birleşen davaya karşılık açılan karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 1.000,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 1.500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 22.11.2017 tarihli ve 2017/800 Esas, 2017/987
Karar sayılı kararı ile boşanmaya sebep olan olaylar incelendiğinde kadının eşine çıkan tartışmalarda hakaret ettiği, ortak evde bulunmaması nedeniyle birlik görevlerini ihmal ettiği, buna karşılık erkeğin ise eşini küçük gördüğü, çıkan tartışmalarda eşine hakaret ettiği, sık sık eşinden boşanacağını dile getirerek evden kovduğu, asıl dava olan bağımsız tedbir nafakası davası açıldıktan sonra açmış olduğu boşanma davasında gerçek olmadığını bildiği hâlde eşini “para karşılığında başka erkeklerle birlikte olduğu” yönünde suçladığı, hâl böyle olunca evliliğin bu hâle gelmesinde erkeğin ağır kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesi ile asıl dava olan bağımsız tedbir nafakası davasının kısmen kabulüne, kadın yararına 500,00 TL tedbir nafakası ödenmesine, karşılıklı açılan ve eldeki dava ile birleştirilmesine karar verilen her iki boşanma davasının da kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına 500,00 TL yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
V. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davacı erkek vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 26.09.2019 tarihli ve 2018/338 Esas, 2019/1522 Karar sayılı kararı ile kadın eşin istinaf kanun yoluna başvurmayarak ilk derece mahkemesince kendisine yüklenen “eşine çıkan tartışmalarda hakaret ettiği ve zaman zaman birlik görevlerini müşterek hanede bulunmadığı dönemler için ihmal ettiği” şeklindeki kusur belirlemesini kabul ettiği, dolayısıyla kadına yüklenen bu kusurlu davranışların kesinleştiği, erkek eşin ise birleşen dava dilekçesinde tarih ve zaman belirtmeksizin “eşinin bir seferinde para karşılığı başkası ile birlikte olduğu şeklinde kendisine itirafta bulunduğu ayrıca ilişkisi olduğunu iddia ettiği kişinin bir keresinde de eve geldiği ve bu duruma ortak çocuk Berkay'ın tanık olduğunu” ileri sürerek sadakatsizlik vakıasına dayandığı, ortak çocuğun bu hususla ilgili olarak sosyal inceleme raporunda yer alan beyanına göre “annesi ile Musa adlı kişi arasında ilişki olduğunu” düşündüğü, tanık olarak dinlenmesi anında bu konuyla ilgili beyanda bulunmadığı, dava sırasında baba yanında kaldığı anlaşılan Berkay’ın istinaf aşamasında yeniden tanık sıfatı ile alınan beyanında ise “ilişki olduğunu” bildiği şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmış ise de bu olaydan sonra evlilik birliğinin devam ettiği, dolayısıyla kadına sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğine dair kusur yüklenmesinin mümkün olmadığı, ne var ki bu yönden erkeğe yüklenen “boşanma dilekçesinde olmadığını bildiği halde erkekler ile para karşılığında birlikte olduğu yönünde” eşine iddiada bulunması şeklindeki kusurlu davranışın erkeğe yüklenmesinin de doğru olmadığı, dolayısıyla gerçekleşen olaylara göre erkeğin “çıkan tartışmalarda eşine hakaret edip onu küçük gördüğü, sık sık ondan boşanacağını dile getirerek evden kovduğu” buna karşılık kadının da kesinleşen “çıkan tartışmalarda hakaret ettiği, zaman zaman birlik görevlerini müşterek hanede bulunmadığı dönemler için ihmal ettiği” şeklindeki kusurlu davranışlarının yanında ortak çocuklara birden çok kez şiddet uyguladığı, hâl böyle olunca boşanmaya neden olan olaylarda kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu, ağır kusurlu kadın eş yararına maddi-manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle istinaf isteminin kısmen kabulü ile kadının tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12.02.2020 tarihli ve 2019/8085 Esas, 2020/1043 Karar sayılı kararı ile "... Tarafların karşılıklı açtıkları evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma davalarında, ilk derece mahkemesince her iki boşanma davasının kabulü ile boşanmaya ve fer'ilere ilişkin hüküm kurulmuş, ilk derece mahkemesinin bu kararı, davalı-karşı davacı erkek tarafından kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlar ve nafakalar yönünden istinaf edilmiştir. Bölge adliye mahkemesince, davalı-karşı davacı erkeğin istinaf sebepleri, kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlar yönünden sınırlandırılarak yapılan inceleme sonucunda erkeğin, kusur belirlemesi, maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden istinaf talebi kabul edilmiş, davacı-karşı davalı kadın ağır kusurlu bulunarak kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. Bölge adliye mahkemesince, davalı-karşı davacı erkek tarafından, ilk derece mahkemesinin kadın yararına verdiği nafakalar yönünden de istinaf kanun yoluna başvurulduğu gözetilmeksizin, hükmü sadece kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlar yönünden inceleyerek karar verilmesi doğru olmamıştır. O halde, bölge adliye mahkemesince yapılacak olan iş, tüm istinaf istemleri yönünden inceleme yaparak bir karar vermekten ibarettir. Bu husus gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 18.06.2020 tarihli ve 2020/360 Esas, 2020/672 Karar sayılı kararı ile bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada kadın yararına hükmedilen nafaka ve tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle kadının nafaka ve tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Davacı-karşı davalı kadın tarafından açılan tedbir nafakası davası ile birleşen evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki nedenine dayalı karşılıklı boşanma davasının yapılan yargılaması sonunda, ilk derece mahkemesince boşanma ve fer’ilerine ilişkin hüküm kurulmuş ve hükme karşı davalı-karşı davacı erkek tarafından kusur belirlemesi, tazminatlar ve nafakalar yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesi, erkeğin kusura yönelik istinaf başvurusunun kabulüne karar vererek kadının tazminat taleplerinin reddine karar vermiştir. Bölge adliye mahkemesi hükmüne karşı taraflarca boşanmanın fer’ileri yönünden temyize başvurulmuş ve karar Dairemizin 2019/8085 esas, 2020/1043 karar sayılı ilamı ile, erkeğin nafakalara yönelik istinaf başvurusunun incelenmediğinden bahisle, bozulmuştur. Bozma kararı sonrası bölge adliye mahkemesince verilen karar yukarıda belirtilen nedenlerle temyiz edilmiştir.
Davalı-karşı davacı erkek; boşanma davasının yargılaması sonucunda verilmiş olan hüküm hakkında temyiz incelemesi aşamasındayken, 26/8/2020 tarihinde, Kayseri 9. Aile Mahkemesinin 2020/473 esas sayılı dosyasına kayıtlı ve Türk Medeni Kanunu'nun 161. maddesine dayanan boşanma davası açmış olduğunu belirtmiş ve davaların birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalar arasında bağlantı bulunması durumunda, davaların birleştirilmesine karar verilir (HMK m. 166/1). Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması, ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantı var sayılır (HMK m. 166/4). Boşanma davalarında tarafların kusurlarının belirlenmesi, boşanmanın eki niteliğinde bulunan maddi-manevi tazminat (TMK m. 174/1-2), yoksulluk nafakası (TMK m. 175) gibi taleplerin sağlıklı değerlendirilerek doğru karar verilebilmesi, bu davaların birlikte görülmesi ve delillerin birlikle değerlendirilmesiyle mümkündür.
Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesine dayanan işbu karşılıklı boşanma davasında, ilk derece mahkemesinin kararı taraflarca boşanma hükmü yönünden kanun yolu başvurularına konu edilmemek suretiyle, boşanma yönünden kesinleşmiş olmakla birlikte; boşanma davalarında tarafların kusurlarının belirlenmesi, boşanmanın eki niteliğinde bulunan tazminatlar, yoksulluk nafakası ve velayet gibi taleplerin sağlıklı değerlendirilerek doğru karar verilebilmesi bu davaların birlikte görülmesi ve delillerin birlikle değerlendirilmesiyle mümkündür. Bu nedenle, davalar arasında bağlantı bulunduğuna göre, eldeki karşılıklı boşanma davası ile erkek tarafından açılmış olan davanın birleştirilerek, davaların esası hakkında hüküm kurulması gerektiğinden hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir,...."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; öncelikle bölge adliye mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile ilk derece mahkemesinde yargılaması devam etmekte olan bir davanın birleştirilmesinin HMK’nın 357 nci maddesine aykırı olduğu, hukuk sistemimizde dar istinaf sisteminin benimsendiği, bu sisteme göre ilk derece mahkemesince yapılan yargılamanın bitiminden sonra ortaya çıkan olayların istinaf sebebi olarak ileri sürülmesinin veya bölge adliye mahkemesince değerlendirilerek istinaf denetimine konu olmasının mümkün olmadığı, Kanun’un bölge adliye mahkemelerinde davaların birleştirilmesi bakımından ikili bir ayrımda bulunduğu, buna göre birleştirilecek olan davaların ya ilk derece mahkemesinde bağlantı sebebi ile birleştirme kararı verilmesi gerektiği hâlde birleştirilmemiş olan veya ilk derece mahkemesince birleştirilip de sonradan ayrılmasına karar verilen dosyalar olduğu, dolayısıyla eldeki dava davada birleştirme kararı verilmesinin mümkün olmadığı, ikinci olarak da somut olayda tarafların boşanmalarına dair verilen hükmün “istinaf kapsamı dışında bırakılarak” kesinleştiği, dolayısıyla taraflar arasındaki evlilik birliğinin boşanma ile sona erdiği, erkeğin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine dair hükmün ise istinaf kapsamı dışında bırakılarak kesinleştiği, eşlerin evlilik birliğinden doğan sadakat yükümlülüğü boşanma kararının kesinleşmesi ile sona erdiği, erkek eş tarafından zina hukuki sebebine dayalı davanın açıldığı tarihte eşlerin boşandıkları, sadakat yükümlülüğünün sona erdiği, evlilik birliği sona erdikten sonra yeniden boşanma davası açılamayacağı, dolayısıyla erkek eş tarafından açılan zina hukuki sebebine dayalı boşanma davasının kusur belirlemesi yönünden eldeki davaya bir etkisi bulunmayacağı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı-birleşen davalı vekili, kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak nafaka ve tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı-birleşen davacı vekili, zina sebebiyle açılan boşanma davasının eldeki dava dosyası ile birleştirilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların boşanmalarına ilişkin verilen kararın kesinleştiği ve yargılamanın boşanmanın fer’îlerine yönelik devam ettiği eldeki dava ile boşanma kararının kesinleşmesinden sonra açılan yeni bir boşanma davası arasında eşlerin boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışları yönünden bağlantı olup olmadığı, bağlantının var olduğu kabul edildiği takdirde bozmadan sonra bölge adliye mahkemesinde görülmekte olan dava ile ilk derece mahkemesinde sonradan açılan boşanma davası hakkında birleştirme kararı verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 166 ncı maddesi şöyledir:
"(1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.
(2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.
(3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir.
(4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.
(5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır."
2. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 357 nci maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
(2) Bölge adliye mahkemeleri için yetki sözleşmesi yapılamaz.
(3) İlk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye mahkemesince incelenebilir."
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun’un başlıklı 166 ncı maddesine göre evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir denilmektedir.
3. Boşanma kararı, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup; kararın kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliği ve birliğin gereği olan haklar ve sorumluluklar sona erer. Boşanma kararı eşler üzerinde kişisel sonuçlar (vatandaşlık, erginlik, kayın hısımlığı ve kadın eş yönünden soyadı) doğurduğu gibi mali sonuçlar da doğurur. Boşanma kararının eşlerle ilgili mali sonuçları 4721 sayılı Kanun’la; maddi tazminat (TMK md. 174/1), manevi tazminat (TMK md. 174/2) yoksulluk nafakası (TMK md. 175), ölüme bağlı tasarrufların hükümsüz kalması (TMK md. 181) ve mal rejiminin tasfiyesi (TMK md. 202-281) olarak düzenleme altına alınmıştır.
4. Boşanma nedeniyle eşlerin tazminat talepleri hakkında 4721 sayılı Kanun'un 174 üncü maddesi mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebileceğini hüküm altına almıştır. Ayrıca boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini de isteyebilir. Aynı Kanun'un 175 inci maddesinde de; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği düzenlenmiştir.
5. Türk Hukuku’nda kusurlu olup olmama durumu boşanmanın mali sonuçları yönünden önem taşıdığı dikkate alındığında, kusur ve nedensellik bağı kavramlarının da açıklanması gerekmektedir. Boşanma nedeniyle yoksulluk nafakası ve tazminat ödenmesine karar verilebilmesi için; bir eşin “kusurlu davranışları” ile diğer eşte “tazminatlar yönünden zarar oluşumu ve yoksulluk nafakası yönünden ise yoksulluğa düşme durumu” arasında “nedensellik bağı” olmasını gerektirir. Daha açık bir ifadeyle eşte oluşan zarar ve yoksulluğa düşme olguları; boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışlar nedeniyle oluşmalıdır. Hâkim; olayların alışılan akışına ve yaşam deneyimlerine göre, kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren eylemlerinin, diğer eşte ağır zarar yaratması ve eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olması arasında uygun nedensellik bağını kurduğu takdirde tazminat ve nafaka ödenmesine karar verebilir. Hâkim, evlenmeden önce olan ya da boşanmaya sebep olmayan olayları nedensellik bağının kurulmasında ölçü olarak alamaz. İşte bu sebeple; eşlerin kusurlu davranışlarının boşanmaya sebep olup olmadığı yönünde kurulması gereken nedensellik bağı kavramının, boşanmaya sebep olduğu iddia edilen vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunu inceledikten sonra tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediğine hükmeden mahkeme tarafından yapılmış olması gerekliliği hususu kuşkusuzdur. Zira taraflar yönünden boşanma kararını veren hâkim: o evliliğe münhasır, tarafların boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarını belirlemiş ve boşanma kararı verilmiş, taraflar yönünden boşanmaya sebep olan olay veya olaylar artık belirlenmiştir. Boşanma kararının verildiği hükmün kesinleşmesi itibariyle, artık o evlilik nedeniyle doğmuş veya doğacak olan tüm davalar boşanma kararının verildiği mahkeme kararında yer alan kusur belirlemesi ile bağlıdır ve bu durumun doğal sonucu olarak yapılan kusur belirlemesi, başka bir mahkemenin kararında tartışılamayacağı gibi yeniden kusur belirlemesi yapılmasına da imkân tanımaz. Nitekim benzer husus 22.01.1988 gün ve 5/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karar gerekçesinde "...bu yön boşanma ilamı ile artık kesinleşmiştir,…” şeklinde açıklanmıştır.
6. Somut olayda, asıl dava olan 4721 sayılı Kanun'un 197 nci maddesine dayalı olarak açılan bağımsız tedbir nafakası davası yönünden uyuşmazlık bulunmamaktadır. Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasındaki uyuşmazlık asıl dava ile birleştirilerek görülmesine karar verilen karşılıklı açılan boşanma davalarından kaynaklanmaktır. Buna göre; ilk derece mahkemesince erkeğin ağır kadının az kusurlu olduğu gerekçesiyle verilen her iki tarafın açmış olduğu boşanma davasının da kabulüne ilişkin 22.11.2017 tarihli karara karşı kadın eş tarafından istinaf yoluna başvurulmamış, erkek eş tarafından ise 09.01.2018 tarihli dilekçe ile kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak kadın yararına hükmedilen nafaka ve tazminatlar yönünden istinaf yoluna gidilmiştir.
7. Bilindiği gibi, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma davaları genel boşanma sebebine dayalı davalar olarak adlandırılmakta olup, bu davalar doğrudan birliğin temelinden sarsılması ilkesine bağlı olduğundan tarafların kusur durumlarının gösterildiği gerekçe bölümü ile hüküm fıkrası arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bununla birlikte bu ilişki, birbirinden ayrılması imkânsız bir bağ yaratmamaktadır. Zira boşanma davalarında; eşlerin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tespit edilen kusur durumlarını gösteren gerekçe, boşanma hükmü yanında, boşanmanın fer'î niteliğindeki velayet, tazminat ve nafaka istemlerine ilişkin kurulan hükmün tümünün gerekçesidir. Boşanma davasıyla belirlenen kusur unsurunun tespit edildiği gerekçe bölümünün kesin hüküm ve kesin delil oluşturduğundan söz edilebilmesi için yukarıda anlatıldığı şekilde kusur belirlemesi aleyhine olağan kanun yoluna başvurulmaksızın veya kanun yollarına başvurularak tüketilmiş olması sonucunda ancak kesin hüküm oluşturduğundan söz edilebilir. O hâlde; 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkralarına dayanan boşanma davalarında, hükmün boşanmaya ilişkin bölümünün kanun yoluna konu edilmemiş olması boşanma hükmü bakımından kabul edilmiş olan kusuru, bunu açıkça kanun yolunda ileri sürmüş olmak koşuluyla boşanmanın fer'î sonuçları bakımından aleyhine kesinleştirmez. Böylece boşanma hükmü kesinleşen karar sonrasında ayrılan taraflar, yeni hayatlarına devam edebilecekler, yargılama ise; itiraz edilen yönler üzerinden devam eder hâle gelecektir (Hukuk Genel Kurulunun 11.03.2021 tarihli ve 2020/303 Esas, 2021/242 Karar sayılı kararı).
8. Hâl böyle olunca eldeki davada, tarafların boşanmalarına ilişkin hüküm 12.01.2018 tarihinde kesinleşmiş ve davaya boşanmanın fer'î niteliğinde bulunan talepler hakkında devam edilmiştir.
9. Boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliği sona erer. Evlilik birliğinin sona ermesi ile birliğin gereği olan hak ve yükümlülüklerde ortadan kalkar.
10. Özel Daire tarafından eldeki dava ile birleştirilmesi yönünde bozma kararı verilen dosyanın incelenmesinde; davanın erkek eş tarafından 4721 sayılı Kanun'un 161 inci maddesinde belirtilen zina hukuksal sebebiyle 26.08.2020 tarihinde açıldığı ve boşanmanın kesinleştiği tarihten sonraki dönemde kadının sadakatsiz davrandığı vakıasına dayanıldığı anlaşılmaktadır.
11. Tüm bu açıklamaların ışığı altında; eşlerin evlilik birliği ve bu birlikten doğan sadakat yükümlülükleri 12.01.2018 tarihinde boşanmaya ilişkin kararın kesinleşmesi ile sona erdiği, dolayısıyla erkek eş tarafından zina hukuki sebebine dayalı davanın açıldığı tarihte tarafların birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğünün bulunmadığı, öte yandan sona eren evlilik hakkında boşanma davası açılmasının hukuki sonuç doğurmayacağı, hâl böyle olunca erkek eş tarafından açılan zina hukuki sebebine dayalı boşanma davasının, eşlerin 12.01.2018 tarihli boşanma karar tarihine kadar gerçekleşen ve boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışlarının tespitini amaçlayan eldeki davaya kusur belirlemesi yönünden bir etkisi bulunmayacağı hususu tartışmasızdır.
12. Öyle ise Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
13. Ne var ki, tarafların işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönler hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
VIII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Direnme uygun bulunduğundan taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
15.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
BOŞANMA HÜKMÜ İSTİNAF KAPSAMI DIŞINDA BIRAKILARAK KESİNLEŞTİĞİNDEN SONRA AÇILAN BOŞANMA DAVASININ KUSUR BELİRLEMESİ YÖNÜNDEN BİR ETKİSİ BULUNMAMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/2-848
Karar No : 2023/213
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 27.05.2021
SAYISI : 2021/388 E., 2021/954 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.02.2021 tarihli ve 2020/5909 Esas,
2021/1185 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen bağımsız tedbir nafakası ve karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her üç davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı-birleşen davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılamada kadının tazminat ve nafaka taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar taraf vekillerinin temyizi nedeniyle Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu tekrar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVA
1.Davacı kadın vekili 06.09.2017 tarihli asıl dava dilekçesinde; tarafların 19.11.2002 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddet uyguladığını, hakaret ettiğini, aşağıladığını, hastalığı ile ilgilenmediğini, evin ve ortak çocukların ihtiyaçlarını karşılamadığını ileri sürerek her bir çocuk yararına 1.000,00 TL ve müvekkili yararına 1.500,00 TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı erkek vekili 03.10.2017 tarihli asıl davaya cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının müvekkiline hakaret ettiğini, evin tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılamaya çalıştığını, buna karşılık davacının eve ekonomik destek sağlamadığı gibi günde iki paket sigara içtiğini, çevreye borçlandığını, sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, ailesi ile birlikte ortak konutta bulunan eşyaları alarak haksız şekilde evden ayrıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
II. BİRLEŞEN ASIL DAVA
Birleşen davada davacı erkek vekili 10.10.2017 tarihli birleşen dava dilekçesinde; tarafların 19.11.2002 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, müvekkilinin tüm görevlerini eksiksiz yerine getirdiği hâlde kadının eş ve annelik sorumluluklarını ihlal ettiğini, yemek ve temizlik gibi ev işlerini yapmadığını, eşi ile aynı yatağı paylaşmadığını, para karşılığında müvekkili ile birlikte olduğunu, eşine hakaret ve küfür ettiğini, başka erkeklerle para karşılığı cinsel ilişkiye girdiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetlerin babaya verilmesine, müvekkili yararına 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
III. BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP VE KARŞI DAVA
Birleşen davada davalı kadın vekili 06.11.2017 tarihli birleşen davaya cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin bir eş olarak tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini, erkeğin ise eşi ve çocukları ile ilgilenmediğini, müvekkilinin troid kanseri nedeniyle tedavi gördüğünü, ortak evden kovulması nedeniyle ayrılmak zorunda kaldığını, eşi tarafından sürekli olarak aşağılandığını, ölümle tehdit edildiğini, erkek eşin sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini ileri sürerek birleşen boşanma davasının reddine, asıl dava olan bağımsız tedbir nafakası davası ile birleşen davaya karşılık açılan karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 1.000,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 1.500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 22.11.2017 tarihli ve 2017/800 Esas, 2017/987
Karar sayılı kararı ile boşanmaya sebep olan olaylar incelendiğinde kadının eşine çıkan tartışmalarda hakaret ettiği, ortak evde bulunmaması nedeniyle birlik görevlerini ihmal ettiği, buna karşılık erkeğin ise eşini küçük gördüğü, çıkan tartışmalarda eşine hakaret ettiği, sık sık eşinden boşanacağını dile getirerek evden kovduğu, asıl dava olan bağımsız tedbir nafakası davası açıldıktan sonra açmış olduğu boşanma davasında gerçek olmadığını bildiği hâlde eşini “para karşılığında başka erkeklerle birlikte olduğu” yönünde suçladığı, hâl böyle olunca evliliğin bu hâle gelmesinde erkeğin ağır kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesi ile asıl dava olan bağımsız tedbir nafakası davasının kısmen kabulüne, kadın yararına 500,00 TL tedbir nafakası ödenmesine, karşılıklı açılan ve eldeki dava ile birleştirilmesine karar verilen her iki boşanma davasının da kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına 500,00 TL yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
V. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davacı erkek vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 26.09.2019 tarihli ve 2018/338 Esas, 2019/1522 Karar sayılı kararı ile kadın eşin istinaf kanun yoluna başvurmayarak ilk derece mahkemesince kendisine yüklenen “eşine çıkan tartışmalarda hakaret ettiği ve zaman zaman birlik görevlerini müşterek hanede bulunmadığı dönemler için ihmal ettiği” şeklindeki kusur belirlemesini kabul ettiği, dolayısıyla kadına yüklenen bu kusurlu davranışların kesinleştiği, erkek eşin ise birleşen dava dilekçesinde tarih ve zaman belirtmeksizin “eşinin bir seferinde para karşılığı başkası ile birlikte olduğu şeklinde kendisine itirafta bulunduğu ayrıca ilişkisi olduğunu iddia ettiği kişinin bir keresinde de eve geldiği ve bu duruma ortak çocuk Berkay'ın tanık olduğunu” ileri sürerek sadakatsizlik vakıasına dayandığı, ortak çocuğun bu hususla ilgili olarak sosyal inceleme raporunda yer alan beyanına göre “annesi ile Musa adlı kişi arasında ilişki olduğunu” düşündüğü, tanık olarak dinlenmesi anında bu konuyla ilgili beyanda bulunmadığı, dava sırasında baba yanında kaldığı anlaşılan Berkay’ın istinaf aşamasında yeniden tanık sıfatı ile alınan beyanında ise “ilişki olduğunu” bildiği şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmış ise de bu olaydan sonra evlilik birliğinin devam ettiği, dolayısıyla kadına sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğine dair kusur yüklenmesinin mümkün olmadığı, ne var ki bu yönden erkeğe yüklenen “boşanma dilekçesinde olmadığını bildiği halde erkekler ile para karşılığında birlikte olduğu yönünde” eşine iddiada bulunması şeklindeki kusurlu davranışın erkeğe yüklenmesinin de doğru olmadığı, dolayısıyla gerçekleşen olaylara göre erkeğin “çıkan tartışmalarda eşine hakaret edip onu küçük gördüğü, sık sık ondan boşanacağını dile getirerek evden kovduğu” buna karşılık kadının da kesinleşen “çıkan tartışmalarda hakaret ettiği, zaman zaman birlik görevlerini müşterek hanede bulunmadığı dönemler için ihmal ettiği” şeklindeki kusurlu davranışlarının yanında ortak çocuklara birden çok kez şiddet uyguladığı, hâl böyle olunca boşanmaya neden olan olaylarda kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu, ağır kusurlu kadın eş yararına maddi-manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle istinaf isteminin kısmen kabulü ile kadının tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12.02.2020 tarihli ve 2019/8085 Esas, 2020/1043 Karar sayılı kararı ile "... Tarafların karşılıklı açtıkları evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma davalarında, ilk derece mahkemesince her iki boşanma davasının kabulü ile boşanmaya ve fer'ilere ilişkin hüküm kurulmuş, ilk derece mahkemesinin bu kararı, davalı-karşı davacı erkek tarafından kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlar ve nafakalar yönünden istinaf edilmiştir. Bölge adliye mahkemesince, davalı-karşı davacı erkeğin istinaf sebepleri, kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlar yönünden sınırlandırılarak yapılan inceleme sonucunda erkeğin, kusur belirlemesi, maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden istinaf talebi kabul edilmiş, davacı-karşı davalı kadın ağır kusurlu bulunarak kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. Bölge adliye mahkemesince, davalı-karşı davacı erkek tarafından, ilk derece mahkemesinin kadın yararına verdiği nafakalar yönünden de istinaf kanun yoluna başvurulduğu gözetilmeksizin, hükmü sadece kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlar yönünden inceleyerek karar verilmesi doğru olmamıştır. O halde, bölge adliye mahkemesince yapılacak olan iş, tüm istinaf istemleri yönünden inceleme yaparak bir karar vermekten ibarettir. Bu husus gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 18.06.2020 tarihli ve 2020/360 Esas, 2020/672 Karar sayılı kararı ile bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada kadın yararına hükmedilen nafaka ve tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle kadının nafaka ve tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Davacı-karşı davalı kadın tarafından açılan tedbir nafakası davası ile birleşen evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki nedenine dayalı karşılıklı boşanma davasının yapılan yargılaması sonunda, ilk derece mahkemesince boşanma ve fer’ilerine ilişkin hüküm kurulmuş ve hükme karşı davalı-karşı davacı erkek tarafından kusur belirlemesi, tazminatlar ve nafakalar yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesi, erkeğin kusura yönelik istinaf başvurusunun kabulüne karar vererek kadının tazminat taleplerinin reddine karar vermiştir. Bölge adliye mahkemesi hükmüne karşı taraflarca boşanmanın fer’ileri yönünden temyize başvurulmuş ve karar Dairemizin 2019/8085 esas, 2020/1043 karar sayılı ilamı ile, erkeğin nafakalara yönelik istinaf başvurusunun incelenmediğinden bahisle, bozulmuştur. Bozma kararı sonrası bölge adliye mahkemesince verilen karar yukarıda belirtilen nedenlerle temyiz edilmiştir.
Davalı-karşı davacı erkek; boşanma davasının yargılaması sonucunda verilmiş olan hüküm hakkında temyiz incelemesi aşamasındayken, 26/8/2020 tarihinde, Kayseri 9. Aile Mahkemesinin 2020/473 esas sayılı dosyasına kayıtlı ve Türk Medeni Kanunu'nun 161. maddesine dayanan boşanma davası açmış olduğunu belirtmiş ve davaların birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalar arasında bağlantı bulunması durumunda, davaların birleştirilmesine karar verilir (HMK m. 166/1). Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması, ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantı var sayılır (HMK m. 166/4). Boşanma davalarında tarafların kusurlarının belirlenmesi, boşanmanın eki niteliğinde bulunan maddi-manevi tazminat (TMK m. 174/1-2), yoksulluk nafakası (TMK m. 175) gibi taleplerin sağlıklı değerlendirilerek doğru karar verilebilmesi, bu davaların birlikte görülmesi ve delillerin birlikle değerlendirilmesiyle mümkündür.
Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesine dayanan işbu karşılıklı boşanma davasında, ilk derece mahkemesinin kararı taraflarca boşanma hükmü yönünden kanun yolu başvurularına konu edilmemek suretiyle, boşanma yönünden kesinleşmiş olmakla birlikte; boşanma davalarında tarafların kusurlarının belirlenmesi, boşanmanın eki niteliğinde bulunan tazminatlar, yoksulluk nafakası ve velayet gibi taleplerin sağlıklı değerlendirilerek doğru karar verilebilmesi bu davaların birlikte görülmesi ve delillerin birlikle değerlendirilmesiyle mümkündür. Bu nedenle, davalar arasında bağlantı bulunduğuna göre, eldeki karşılıklı boşanma davası ile erkek tarafından açılmış olan davanın birleştirilerek, davaların esası hakkında hüküm kurulması gerektiğinden hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir,...."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; öncelikle bölge adliye mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile ilk derece mahkemesinde yargılaması devam etmekte olan bir davanın birleştirilmesinin HMK’nın 357 nci maddesine aykırı olduğu, hukuk sistemimizde dar istinaf sisteminin benimsendiği, bu sisteme göre ilk derece mahkemesince yapılan yargılamanın bitiminden sonra ortaya çıkan olayların istinaf sebebi olarak ileri sürülmesinin veya bölge adliye mahkemesince değerlendirilerek istinaf denetimine konu olmasının mümkün olmadığı, Kanun’un bölge adliye mahkemelerinde davaların birleştirilmesi bakımından ikili bir ayrımda bulunduğu, buna göre birleştirilecek olan davaların ya ilk derece mahkemesinde bağlantı sebebi ile birleştirme kararı verilmesi gerektiği hâlde birleştirilmemiş olan veya ilk derece mahkemesince birleştirilip de sonradan ayrılmasına karar verilen dosyalar olduğu, dolayısıyla eldeki dava davada birleştirme kararı verilmesinin mümkün olmadığı, ikinci olarak da somut olayda tarafların boşanmalarına dair verilen hükmün “istinaf kapsamı dışında bırakılarak” kesinleştiği, dolayısıyla taraflar arasındaki evlilik birliğinin boşanma ile sona erdiği, erkeğin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine dair hükmün ise istinaf kapsamı dışında bırakılarak kesinleştiği, eşlerin evlilik birliğinden doğan sadakat yükümlülüğü boşanma kararının kesinleşmesi ile sona erdiği, erkek eş tarafından zina hukuki sebebine dayalı davanın açıldığı tarihte eşlerin boşandıkları, sadakat yükümlülüğünün sona erdiği, evlilik birliği sona erdikten sonra yeniden boşanma davası açılamayacağı, dolayısıyla erkek eş tarafından açılan zina hukuki sebebine dayalı boşanma davasının kusur belirlemesi yönünden eldeki davaya bir etkisi bulunmayacağı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı-birleşen davalı vekili, kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak nafaka ve tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı-birleşen davacı vekili, zina sebebiyle açılan boşanma davasının eldeki dava dosyası ile birleştirilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların boşanmalarına ilişkin verilen kararın kesinleştiği ve yargılamanın boşanmanın fer’îlerine yönelik devam ettiği eldeki dava ile boşanma kararının kesinleşmesinden sonra açılan yeni bir boşanma davası arasında eşlerin boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışları yönünden bağlantı olup olmadığı, bağlantının var olduğu kabul edildiği takdirde bozmadan sonra bölge adliye mahkemesinde görülmekte olan dava ile ilk derece mahkemesinde sonradan açılan boşanma davası hakkında birleştirme kararı verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 166 ncı maddesi şöyledir:
"(1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.
(2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.
(3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir.
(4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.
(5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır."
2. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 357 nci maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
(2) Bölge adliye mahkemeleri için yetki sözleşmesi yapılamaz.
(3) İlk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye mahkemesince incelenebilir."
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun’un başlıklı 166 ncı maddesine göre evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir denilmektedir.
3. Boşanma kararı, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup; kararın kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliği ve birliğin gereği olan haklar ve sorumluluklar sona erer. Boşanma kararı eşler üzerinde kişisel sonuçlar (vatandaşlık, erginlik, kayın hısımlığı ve kadın eş yönünden soyadı) doğurduğu gibi mali sonuçlar da doğurur. Boşanma kararının eşlerle ilgili mali sonuçları 4721 sayılı Kanun’la; maddi tazminat (TMK md. 174/1), manevi tazminat (TMK md. 174/2) yoksulluk nafakası (TMK md. 175), ölüme bağlı tasarrufların hükümsüz kalması (TMK md. 181) ve mal rejiminin tasfiyesi (TMK md. 202-281) olarak düzenleme altına alınmıştır.
4. Boşanma nedeniyle eşlerin tazminat talepleri hakkında 4721 sayılı Kanun'un 174 üncü maddesi mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebileceğini hüküm altına almıştır. Ayrıca boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini de isteyebilir. Aynı Kanun'un 175 inci maddesinde de; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği düzenlenmiştir.
5. Türk Hukuku’nda kusurlu olup olmama durumu boşanmanın mali sonuçları yönünden önem taşıdığı dikkate alındığında, kusur ve nedensellik bağı kavramlarının da açıklanması gerekmektedir. Boşanma nedeniyle yoksulluk nafakası ve tazminat ödenmesine karar verilebilmesi için; bir eşin “kusurlu davranışları” ile diğer eşte “tazminatlar yönünden zarar oluşumu ve yoksulluk nafakası yönünden ise yoksulluğa düşme durumu” arasında “nedensellik bağı” olmasını gerektirir. Daha açık bir ifadeyle eşte oluşan zarar ve yoksulluğa düşme olguları; boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışlar nedeniyle oluşmalıdır. Hâkim; olayların alışılan akışına ve yaşam deneyimlerine göre, kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren eylemlerinin, diğer eşte ağır zarar yaratması ve eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olması arasında uygun nedensellik bağını kurduğu takdirde tazminat ve nafaka ödenmesine karar verebilir. Hâkim, evlenmeden önce olan ya da boşanmaya sebep olmayan olayları nedensellik bağının kurulmasında ölçü olarak alamaz. İşte bu sebeple; eşlerin kusurlu davranışlarının boşanmaya sebep olup olmadığı yönünde kurulması gereken nedensellik bağı kavramının, boşanmaya sebep olduğu iddia edilen vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunu inceledikten sonra tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediğine hükmeden mahkeme tarafından yapılmış olması gerekliliği hususu kuşkusuzdur. Zira taraflar yönünden boşanma kararını veren hâkim: o evliliğe münhasır, tarafların boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarını belirlemiş ve boşanma kararı verilmiş, taraflar yönünden boşanmaya sebep olan olay veya olaylar artık belirlenmiştir. Boşanma kararının verildiği hükmün kesinleşmesi itibariyle, artık o evlilik nedeniyle doğmuş veya doğacak olan tüm davalar boşanma kararının verildiği mahkeme kararında yer alan kusur belirlemesi ile bağlıdır ve bu durumun doğal sonucu olarak yapılan kusur belirlemesi, başka bir mahkemenin kararında tartışılamayacağı gibi yeniden kusur belirlemesi yapılmasına da imkân tanımaz. Nitekim benzer husus 22.01.1988 gün ve 5/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karar gerekçesinde "...bu yön boşanma ilamı ile artık kesinleşmiştir,…” şeklinde açıklanmıştır.
6. Somut olayda, asıl dava olan 4721 sayılı Kanun'un 197 nci maddesine dayalı olarak açılan bağımsız tedbir nafakası davası yönünden uyuşmazlık bulunmamaktadır. Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasındaki uyuşmazlık asıl dava ile birleştirilerek görülmesine karar verilen karşılıklı açılan boşanma davalarından kaynaklanmaktır. Buna göre; ilk derece mahkemesince erkeğin ağır kadının az kusurlu olduğu gerekçesiyle verilen her iki tarafın açmış olduğu boşanma davasının da kabulüne ilişkin 22.11.2017 tarihli karara karşı kadın eş tarafından istinaf yoluna başvurulmamış, erkek eş tarafından ise 09.01.2018 tarihli dilekçe ile kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak kadın yararına hükmedilen nafaka ve tazminatlar yönünden istinaf yoluna gidilmiştir.
7. Bilindiği gibi, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma davaları genel boşanma sebebine dayalı davalar olarak adlandırılmakta olup, bu davalar doğrudan birliğin temelinden sarsılması ilkesine bağlı olduğundan tarafların kusur durumlarının gösterildiği gerekçe bölümü ile hüküm fıkrası arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bununla birlikte bu ilişki, birbirinden ayrılması imkânsız bir bağ yaratmamaktadır. Zira boşanma davalarında; eşlerin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tespit edilen kusur durumlarını gösteren gerekçe, boşanma hükmü yanında, boşanmanın fer'î niteliğindeki velayet, tazminat ve nafaka istemlerine ilişkin kurulan hükmün tümünün gerekçesidir. Boşanma davasıyla belirlenen kusur unsurunun tespit edildiği gerekçe bölümünün kesin hüküm ve kesin delil oluşturduğundan söz edilebilmesi için yukarıda anlatıldığı şekilde kusur belirlemesi aleyhine olağan kanun yoluna başvurulmaksızın veya kanun yollarına başvurularak tüketilmiş olması sonucunda ancak kesin hüküm oluşturduğundan söz edilebilir. O hâlde; 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkralarına dayanan boşanma davalarında, hükmün boşanmaya ilişkin bölümünün kanun yoluna konu edilmemiş olması boşanma hükmü bakımından kabul edilmiş olan kusuru, bunu açıkça kanun yolunda ileri sürmüş olmak koşuluyla boşanmanın fer'î sonuçları bakımından aleyhine kesinleştirmez. Böylece boşanma hükmü kesinleşen karar sonrasında ayrılan taraflar, yeni hayatlarına devam edebilecekler, yargılama ise; itiraz edilen yönler üzerinden devam eder hâle gelecektir (Hukuk Genel Kurulunun 11.03.2021 tarihli ve 2020/303 Esas, 2021/242 Karar sayılı kararı).
8. Hâl böyle olunca eldeki davada, tarafların boşanmalarına ilişkin hüküm 12.01.2018 tarihinde kesinleşmiş ve davaya boşanmanın fer'î niteliğinde bulunan talepler hakkında devam edilmiştir.
9. Boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliği sona erer. Evlilik birliğinin sona ermesi ile birliğin gereği olan hak ve yükümlülüklerde ortadan kalkar.
10. Özel Daire tarafından eldeki dava ile birleştirilmesi yönünde bozma kararı verilen dosyanın incelenmesinde; davanın erkek eş tarafından 4721 sayılı Kanun'un 161 inci maddesinde belirtilen zina hukuksal sebebiyle 26.08.2020 tarihinde açıldığı ve boşanmanın kesinleştiği tarihten sonraki dönemde kadının sadakatsiz davrandığı vakıasına dayanıldığı anlaşılmaktadır.
11. Tüm bu açıklamaların ışığı altında; eşlerin evlilik birliği ve bu birlikten doğan sadakat yükümlülükleri 12.01.2018 tarihinde boşanmaya ilişkin kararın kesinleşmesi ile sona erdiği, dolayısıyla erkek eş tarafından zina hukuki sebebine dayalı davanın açıldığı tarihte tarafların birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğünün bulunmadığı, öte yandan sona eren evlilik hakkında boşanma davası açılmasının hukuki sonuç doğurmayacağı, hâl böyle olunca erkek eş tarafından açılan zina hukuki sebebine dayalı boşanma davasının, eşlerin 12.01.2018 tarihli boşanma karar tarihine kadar gerçekleşen ve boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışlarının tespitini amaçlayan eldeki davaya kusur belirlemesi yönünden bir etkisi bulunmayacağı hususu tartışmasızdır.
12. Öyle ise Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
13. Ne var ki, tarafların işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönler hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
VIII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Direnme uygun bulunduğundan taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
15.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.