ÇOCUĞUN YAŞI VE BABASIYLA YAŞADIĞI DİKKATE ALINDIĞINDA BEYANINA İTİBAR EDİLEMEYECEĞİ GİBİ TANIKLAR VE DARP RAPORUYLA FİZİKSEL ŞİDDET KANITLANMIŞTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/2-148
Karar No : 2023/353
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 30.09.2021
SAYISI : 2021/854 E., 2021/1608 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15.04.2021 tarihli ve 2021/1188 Esas,
2021/3149 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince tarafların istinaf başvuruları kısmen kabul edilerek yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendiklerini, bu evliliklerinden ortak bir çocuklarının bulunduğunu, davalının müvekkilini sürekli aşağıladığını, tehdit ve darp ettiğini, evden kovduğunu, ailesiyle görüşmesini yasakladığını, eşine küfür ettiğini, tüm bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; tüm iddiaları inkârla, yerleşim yerinin Tekirdağ olduğunu, ayrıca tarafların son altı aydır Sincan ilçesinde oturduklarını, 17.10.2016 tarihinde davacının müvekkilinin annesine olan tepkisi sebebiyle salondaki fotoğrafların kaldırıldığını, davalının fotoğrafları yeniden yerine koymak istemesine kadın eşin büyük tepki gösterdiğini, davacının eşine zarar verdiğini, kadın eşin müvekkiline "Adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde hakaret ettiğini, davacının ortak çocuk D.’a şiddet uyguladığını belirterek öncelikle yetki itirazlarının kabulüne, davanın esası hakkında ise davanın reddine, velayetin müvekkiline tevdii ile tedbir ve iştirak nafakasına karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin 28.09.2017 tarihli ve 2016/1992 Esas, 2017/1405 Karar sayılı kararıyla; taraflara ait nüfus aile kayıt tablosu ve mernis kayıtlarından davacının ve davalının yerleşim yerinin Sincan/Ankara olduğu, davacının kısa bir süre Ankara kadın konut evinde kaldığı, daha sonrasında Tekirdağ'da bulunan abisinin yanına gittiği, 16.11.2016 tarihli tedbir kararında da adres olarak Tekirdağ adresini beyan ettiği, davanın açılmasından sonra Ankara'yı terk edip ailesinin yanına gittiğinin anlaşıldığı, kısa bir süre kalınan yerin yerleşim yeri olarak kabul edilemeyeceğinden boşanma davasında yetkili mahkemenin Ankara Batı Aile Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin yetki itirazının kabulu ile dava dilekçesinin usulden reddine, mahkemenin yetkisizliğine, talep hâlinde yetkili ve görevli Ankara Batı Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
3. Bölge Adliye Mahkemesinin 20.04.2018 tarihli ve 2018/720 Esas, 2018/567 Karar sayılı kararı ile; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendikleri, dava tarihinden önce eşlerin son altı aydır birlikte oturdukları yerin Ankara ili, Sincan ilçesi olduğu, davacı kadının 18.10.2016 ilâ 27.10.2016 tarihleri arasında Ankara ili, Yenimahalle ilçesi konuk evinde kaldığı, dava açılırken vermiş olduğu 19.10.2016 tarihli vekâletnamede adresinin "Osmanlı mah. P. cad. No: 28/7 Sincan/Ankara" olarak gösterildiği, 16.11.2016 tarihli koruma kararında adresinin Tekirdağ olarak belirtildiği, hâli hazırda Tekirdağ'da abisinin yanında ikamet ettiği, bu durumda Ankara Aile mahkemelerinin yetkili olmadığı, yetkisizlik kararının isabetli olduğu gerekçesiyle davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
4. İlk Derece Mahkemesinin 12.09.2019 tarihli ve 2018/821 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararı ile; davacıya fiziksel ve sözlü şiddet uygulayan erkek eşin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin babaya verilmesine, çocuk ile anne arasında şahsi ilişki tesisine, çocuk yararına aylık 600,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, kadının nafaka taleplerinin reddine, kadın yararına 14.000,00 TL maddi ve 12.000,00 TL manevi tazminata karar verilmiştir.
VI. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 25.11.2020 tarihli 2020/509 Esas, 2020/1992 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden ceza hâkiminin beraat kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı nazara alındığında, özellikle Ankara Batı 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/898 Esas sayılı dosya içeriğinden davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşine "kaltak" şeklinde hakaret ettiği, buna karşılık davacı kadının da eşine "adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde sözler söylediği, bu durumda boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğu, bu olayların dışında kalan tanık anlatımlarının soyut izahlardan ibaret olduğu, tarafların ortak çocuğu 2005 doğumlu D.'ın anlatımlarının ceza dosyasının kapsamı ile uyumlu olmadığı, cevap dilekçesinde bu anlatımlar yönünde vakıa bildirmeyen davalı erkeğin söz konusu ceza dosyası kapsamında da eşi hakkında kasten yaralama veya hakaret yönünden şikâyetinin bulunmadığı, erkek eş hakkında düzenlenen bir adli raporun da bulunmadığı, bu sebeple boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarının belirlenmesinde dikkate alınmadığı gerekçesiyle davalı erkeğin kusur belirlemesine ilişkin istinaf talebinin kabulü ile kusura ilişkinin gerekçenin düzeltilmesine, yine davalının kendisi yönünden tedbir nafakası verilmemesine ilişkin istinaf isteğinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönden kaldırılmasına, kadın yararına aylık 300,00 TL tedbir nafakasına, buna karşılık kadın yararına mahkemece verilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının az olduğu, ortak çocuk yararına verilen tedbir-iştirak nafakalarının ise çok olduğu gerekçesiyle davacı kadının bu yönlere ilişkin istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönlerden kaldırılmasına ve kadın eş yararına 20.000,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminata, ortak çocuk yararına aylık 200,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, tarafların diğer yönlere ilişkin istinaf isteklerinin ise esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı tarafından evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası ikame edilmiş; ilk derece mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin tamamen kusurlu olduğu kabul edilerek, kadının boşanma davasının kabulü ve ferilerine ilişkin hüküm kurulmuş, ilk derece mahkemesinin bu kararı; taraflarca istinaf edilmiştir. İstinaf istemi üzerine inceleme yapan bölge adliye mahkemesi; özellikle Ankara Batı 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/898 sayılı dosya içeriğinden davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşine "Kaltak" şeklinde hakaret ettiği buna karşılık davacı kadının da eşine "Adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde sözler söylediği, bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğu gerekçesi ile gerekçenin düzeltilmesine karar vermiş ve boşanmanın ferilerine ilişkin hüküm kurmuştur. Bölge adliye mahkemesince erkeğe yüklenen fiziksel şiddet eylemine ilişkin olarak her ne kadar ceza dosyasında verilen beraat kararı ile hukuk hakimi bağlı değil ise de beyanına itibar edilen davacı kadın tanığı Muammer Uz ceza dosyasında tanık olarak dinletilmediği gibi, ceza dosyasında tek tanık olan ortak çocuğun hem ceza dosyasında , hem de boşanma dosyasındaki birbiri ile örtüşen beyanlarına göre erkeğe yüklenen fiziksel şiddet eylemi ispat edilemediğinden erkeğe kusur olarak yüklenemez. Bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen diğer olaylara göre ise; evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Hal böyle iken hatalı kusur belirlemesi sonucu davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemez. Kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nu 174/1-2. madde koşulları oluşmamıştır. O halde davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteklerinin reddine karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde kadın lehine tazminata hükmolunması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesine ek olarak, davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşine "kaltak" şeklinde hakaret ettiği, buna karşılık davacı kadının da eşine "adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde sözler söylediği, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğu anlaşıldığı, bu itibarla, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 15.04.2021 tarih 2020/509 Esas, 2020/1992 Karar sayılı ilamına direnilmesi ile evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda ağır ya da eşit kusurlu olmadığı anlaşılan mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen, en azından eşinin maddi desteğini yitiren ve bu olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı kadın yararına, tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur dereceleri, tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü ve tazminata esas olan fiilin ağırlığı, evliliğin süresi, tarafların yaşları ve hakkaniyet kuralları birlikte değerlendirilerek 20.000,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminat takdir edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak tazminat taleplerinin kabulünün hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davacı kadın eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 174/1-2 nci maddesi gereğince maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 166 ve 174 üncü maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konuyla ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
2. Türk Medeni Kanun'un “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıda anılan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
4. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
5. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi-manevi tazminat talepleri boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.
6. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
7. Maddi tazminat, kişinin mal varlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
8. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 nci maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.
9. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten D. isimli ortak bir çocuklarının bulunduğu, erkek eşin kadına karşı fiziksel şiddet uygulamasından dolayı ceza mahkemesinde eşe karşı basit yaralamadan kamu davası açıldığı, yargılama sonucunda ortak çocuğun tanık olarak verdiği beyanı benimsenerek beraat kararı verildiği, kadın eşin olay günü darp raporu aldığı, dosyada dinlenen erkek eşin tanığı ortak çocuk D.'ın “…Davacı annem, davalı babam olur, annemin evden ayrıldığı gün yaşanan olayları anlatacağım, babam evde değilken annem sabah babannemin fotoğrafını eline aldı, kızarak ve babama, dedeme, babanneme küfür ederek yere attı, çerçeve kırıldı, sonra çöpe attı, babam işten eve geldi, annemin fotoğrafı nerde diye sordu, 2-3 kez sordu, cevap alamadı, bunun üzerine annem küfür ederek, babamın üzerine atladı, tırnaklarını babamın yüzüne geçirdi, çizdi, elbisesini yırttı, babam da annemi sakinleşmesi için kenara oturttu, su getirdi, annem de su bardağını alıp babamın yüzüne küfür ederek attı, sonra babam su bardağını aldı içeri götürdü, babamın arkasından çok kötü küfürler etti,sonra annem benim telefonumu alıp İstanbul daki kardeşini aradı, akabinde de yine benim telefonumla da polisi aradı, polis gelene kadar yine babama küfürler etti, babam da evden çıktı aşağıya indi, bu sırada babam yokken annem kendi üstü başını yırttı ve kendi yüzünü ve boğazını sıktı, saçını yoldu, kendine yumruk attı, sonra komşular geldi, annemi alıp komşunun evine götürdüler, bu olay öncesinde de annemle babam tartışırlardı, annem hep bana ve babama küfür ederlerdi, annem ben engelli olduğum için beni itip yere düşürürdü, babam gelene kadar yerde kalırdım, babam geldiğinde neden çocuk yerde diye sorduğunda kendisi düştü derdi, babamla kavga ederdi, ancak beni annem yere iter düşürürdü, annem şu anda benimle konuşmaz, görüşmez, bir kere ben aradım, geri dönmesini istedim, bir daha da görüşmemiz olmadı, babamla yaşıyorum, babam benimle ilgileniyor, ben babamla yaşamak istiyorum, ben 8. sınıfa geçtim, okula beni dedem kendi arabasıyla götürüyor...” dediği, ceza mahkemesindeki beyanlarının da benzer olduğu, buna karşılık kadın eşin kardeşi olan tanık Muammer'de "... taraflar evlendikten bir süre sonra aralarında şiddetli geçimsizlik baş gösterdi, davalı Atakan, ablama sürekli hakaret, küfür ve darp ettiğini biliyorum, tarafların müşterek çocukları D. engelli bir çocuktur, ablam çocuğunu okula götürüp getiriyordu, davalı Atakan ablama okulda niye bekliyorsun diye kendisine hakaret ve küfür ediyormuş, ben en son olayda ablamı aramıştım, oğlu telefona çıktı ve bana "dayı babam annemi dövüyor, boğazını sıkıyor, boğuyor" diyerek ağlıyordu, bende polisi aradım, polisler eve gittiğinde gerçekten davalı Atakan ablamı darp ediyormuş, polislerde ablamı alıp kadın sığınma evine götürmüşler..." şeklinde beyanda bulunduğu, kadın eşin ablası olan tanık Hatice beyanında ise; “… taraflar Ankara da ikamet ediyorlardı, ben İstanbul da ikamet ediyorum, bu nedenle taraflar arasında yaşanan olaylara tanık olmadım, kız kardeşimin bana anlattıklarından dolayı problemleri bilmekteyim, davalı kardeşim Sevcan'a hakaret eder, şiddet uygulardı, davalı Atakan kardeşimin bizimle konuşmasına engel olurdu, telefonla bile konuşamazdık, davalı Atakan annemlere de hakaret ederdi, kardeşimin bir özürlü çocuğu vardır, kardeşim sürekli onunla ilgilenirdi, Atakan kardeşim Sevcan'ı "köylü, cahil" diyerek aşağılardı, davalı kardeşimi evden kovarmış, kardeşim çocuğunun hatrına yıllarca dayandı, en son tartışmalarında davalı kardeşim Sevcan'ın boğazını sıkmış, oğulları D. polisi arayıp yardım istemiş, kardeşim kadın sığınma evine gitti, bu olaydan sonra taraflar ayrıldı, kardeşim boşanmaya karar verdi, ayrıldıkları tarihten bu yana hiç biraraya gelmediler, barışmadılar…” dediği anlaşılmaktadır.
10. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; her ne kadar ceza mahkemesince ortak çocuğun beyanı benimsenerek erkek eşin kadına yönelik basit yaralama suçundan dolayı beraat kararı verilmiş ise de, ceza hâkiminin beraat kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı, ortak çocuk D.'ın hem ceza yargılamasında hem de eldeki davadaki beyanlarında babasının annesine yönelik fiziksel şiddet uygulamadığını belirttiği, ancak çocuğun yaşı ve babasının yanında yaşadığı dikkate alındığında beyanına itibar edilemeyeceği, kadın eşin tanıklarının beyanları ve dosya kapsamında yer alan darp raporu nazara alındığında erkek eşin kadına yönelik fiziksel şiddet uyguladığının sabit olduğu, ayrıca eşine "kaltak" şeklinde hakaret ettiği, buna karşılık kadın eşinde erkeğe hitaben "adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde sözler söylediği görülmektedir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu hususu tartışmasızdır. Bu nedenlerle erkeğin ağır kusurlu olduğunu kabul eden ve bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş yararına tazminata hükmedildiği anlaşılan direnme kararı yerindedir.
11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; erkek eşin kadına yönelik gerçekleştirdiği iddia olunan fiziksel şiddet eyleminin dosya kapsamıyla ispatlanamadığı, fiziksel şiddet eyleminin erkeğe kusur olarak yüklenmesinin doğru olmadığı, diğer gerçekleşen kusurlu davranışlara göre boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
12. O hâlde, yukarıda açıklanan ilkeler ve gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir.
13. Ne var ki, kadın eş yararına hükmedilen tazminat miktarlarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmediği anlaşılmakla bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun olup davalı vekilinin kadın eş yararına hükmedilen tazminat miktarlarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
26.04.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 15’i DİRENME UYGUN DAİREYE, 10’u ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
ÇOCUĞUN YAŞI VE BABASIYLA YAŞADIĞI DİKKATE ALINDIĞINDA BEYANINA İTİBAR EDİLEMEYECEĞİ GİBİ TANIKLAR VE DARP RAPORUYLA FİZİKSEL ŞİDDET KANITLANMIŞTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/2-148
Karar No : 2023/353
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 30.09.2021
SAYISI : 2021/854 E., 2021/1608 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15.04.2021 tarihli ve 2021/1188 Esas,
2021/3149 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince tarafların istinaf başvuruları kısmen kabul edilerek yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendiklerini, bu evliliklerinden ortak bir çocuklarının bulunduğunu, davalının müvekkilini sürekli aşağıladığını, tehdit ve darp ettiğini, evden kovduğunu, ailesiyle görüşmesini yasakladığını, eşine küfür ettiğini, tüm bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; tüm iddiaları inkârla, yerleşim yerinin Tekirdağ olduğunu, ayrıca tarafların son altı aydır Sincan ilçesinde oturduklarını, 17.10.2016 tarihinde davacının müvekkilinin annesine olan tepkisi sebebiyle salondaki fotoğrafların kaldırıldığını, davalının fotoğrafları yeniden yerine koymak istemesine kadın eşin büyük tepki gösterdiğini, davacının eşine zarar verdiğini, kadın eşin müvekkiline "Adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde hakaret ettiğini, davacının ortak çocuk D.’a şiddet uyguladığını belirterek öncelikle yetki itirazlarının kabulüne, davanın esası hakkında ise davanın reddine, velayetin müvekkiline tevdii ile tedbir ve iştirak nafakasına karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin 28.09.2017 tarihli ve 2016/1992 Esas, 2017/1405 Karar sayılı kararıyla; taraflara ait nüfus aile kayıt tablosu ve mernis kayıtlarından davacının ve davalının yerleşim yerinin Sincan/Ankara olduğu, davacının kısa bir süre Ankara kadın konut evinde kaldığı, daha sonrasında Tekirdağ'da bulunan abisinin yanına gittiği, 16.11.2016 tarihli tedbir kararında da adres olarak Tekirdağ adresini beyan ettiği, davanın açılmasından sonra Ankara'yı terk edip ailesinin yanına gittiğinin anlaşıldığı, kısa bir süre kalınan yerin yerleşim yeri olarak kabul edilemeyeceğinden boşanma davasında yetkili mahkemenin Ankara Batı Aile Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin yetki itirazının kabulu ile dava dilekçesinin usulden reddine, mahkemenin yetkisizliğine, talep hâlinde yetkili ve görevli Ankara Batı Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
3. Bölge Adliye Mahkemesinin 20.04.2018 tarihli ve 2018/720 Esas, 2018/567 Karar sayılı kararı ile; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendikleri, dava tarihinden önce eşlerin son altı aydır birlikte oturdukları yerin Ankara ili, Sincan ilçesi olduğu, davacı kadının 18.10.2016 ilâ 27.10.2016 tarihleri arasında Ankara ili, Yenimahalle ilçesi konuk evinde kaldığı, dava açılırken vermiş olduğu 19.10.2016 tarihli vekâletnamede adresinin "Osmanlı mah. P. cad. No: 28/7 Sincan/Ankara" olarak gösterildiği, 16.11.2016 tarihli koruma kararında adresinin Tekirdağ olarak belirtildiği, hâli hazırda Tekirdağ'da abisinin yanında ikamet ettiği, bu durumda Ankara Aile mahkemelerinin yetkili olmadığı, yetkisizlik kararının isabetli olduğu gerekçesiyle davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
4. İlk Derece Mahkemesinin 12.09.2019 tarihli ve 2018/821 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararı ile; davacıya fiziksel ve sözlü şiddet uygulayan erkek eşin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin babaya verilmesine, çocuk ile anne arasında şahsi ilişki tesisine, çocuk yararına aylık 600,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, kadının nafaka taleplerinin reddine, kadın yararına 14.000,00 TL maddi ve 12.000,00 TL manevi tazminata karar verilmiştir.
VI. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 25.11.2020 tarihli 2020/509 Esas, 2020/1992 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden ceza hâkiminin beraat kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı nazara alındığında, özellikle Ankara Batı 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/898 Esas sayılı dosya içeriğinden davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşine "kaltak" şeklinde hakaret ettiği, buna karşılık davacı kadının da eşine "adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde sözler söylediği, bu durumda boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğu, bu olayların dışında kalan tanık anlatımlarının soyut izahlardan ibaret olduğu, tarafların ortak çocuğu 2005 doğumlu D.'ın anlatımlarının ceza dosyasının kapsamı ile uyumlu olmadığı, cevap dilekçesinde bu anlatımlar yönünde vakıa bildirmeyen davalı erkeğin söz konusu ceza dosyası kapsamında da eşi hakkında kasten yaralama veya hakaret yönünden şikâyetinin bulunmadığı, erkek eş hakkında düzenlenen bir adli raporun da bulunmadığı, bu sebeple boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarının belirlenmesinde dikkate alınmadığı gerekçesiyle davalı erkeğin kusur belirlemesine ilişkin istinaf talebinin kabulü ile kusura ilişkinin gerekçenin düzeltilmesine, yine davalının kendisi yönünden tedbir nafakası verilmemesine ilişkin istinaf isteğinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönden kaldırılmasına, kadın yararına aylık 300,00 TL tedbir nafakasına, buna karşılık kadın yararına mahkemece verilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının az olduğu, ortak çocuk yararına verilen tedbir-iştirak nafakalarının ise çok olduğu gerekçesiyle davacı kadının bu yönlere ilişkin istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönlerden kaldırılmasına ve kadın eş yararına 20.000,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminata, ortak çocuk yararına aylık 200,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, tarafların diğer yönlere ilişkin istinaf isteklerinin ise esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı tarafından evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası ikame edilmiş; ilk derece mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin tamamen kusurlu olduğu kabul edilerek, kadının boşanma davasının kabulü ve ferilerine ilişkin hüküm kurulmuş, ilk derece mahkemesinin bu kararı; taraflarca istinaf edilmiştir. İstinaf istemi üzerine inceleme yapan bölge adliye mahkemesi; özellikle Ankara Batı 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/898 sayılı dosya içeriğinden davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşine "Kaltak" şeklinde hakaret ettiği buna karşılık davacı kadının da eşine "Adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde sözler söylediği, bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğu gerekçesi ile gerekçenin düzeltilmesine karar vermiş ve boşanmanın ferilerine ilişkin hüküm kurmuştur. Bölge adliye mahkemesince erkeğe yüklenen fiziksel şiddet eylemine ilişkin olarak her ne kadar ceza dosyasında verilen beraat kararı ile hukuk hakimi bağlı değil ise de beyanına itibar edilen davacı kadın tanığı Muammer Uz ceza dosyasında tanık olarak dinletilmediği gibi, ceza dosyasında tek tanık olan ortak çocuğun hem ceza dosyasında , hem de boşanma dosyasındaki birbiri ile örtüşen beyanlarına göre erkeğe yüklenen fiziksel şiddet eylemi ispat edilemediğinden erkeğe kusur olarak yüklenemez. Bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen diğer olaylara göre ise; evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Hal böyle iken hatalı kusur belirlemesi sonucu davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemez. Kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nu 174/1-2. madde koşulları oluşmamıştır. O halde davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteklerinin reddine karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde kadın lehine tazminata hükmolunması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesine ek olarak, davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşine "kaltak" şeklinde hakaret ettiği, buna karşılık davacı kadının da eşine "adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde sözler söylediği, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğu anlaşıldığı, bu itibarla, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 15.04.2021 tarih 2020/509 Esas, 2020/1992 Karar sayılı ilamına direnilmesi ile evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda ağır ya da eşit kusurlu olmadığı anlaşılan mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen, en azından eşinin maddi desteğini yitiren ve bu olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı kadın yararına, tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur dereceleri, tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü ve tazminata esas olan fiilin ağırlığı, evliliğin süresi, tarafların yaşları ve hakkaniyet kuralları birlikte değerlendirilerek 20.000,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminat takdir edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak tazminat taleplerinin kabulünün hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davacı kadın eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 174/1-2 nci maddesi gereğince maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 166 ve 174 üncü maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konuyla ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
2. Türk Medeni Kanun'un “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıda anılan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
4. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
5. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi-manevi tazminat talepleri boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.
6. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
7. Maddi tazminat, kişinin mal varlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
8. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 nci maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.
9. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten D. isimli ortak bir çocuklarının bulunduğu, erkek eşin kadına karşı fiziksel şiddet uygulamasından dolayı ceza mahkemesinde eşe karşı basit yaralamadan kamu davası açıldığı, yargılama sonucunda ortak çocuğun tanık olarak verdiği beyanı benimsenerek beraat kararı verildiği, kadın eşin olay günü darp raporu aldığı, dosyada dinlenen erkek eşin tanığı ortak çocuk D.'ın “…Davacı annem, davalı babam olur, annemin evden ayrıldığı gün yaşanan olayları anlatacağım, babam evde değilken annem sabah babannemin fotoğrafını eline aldı, kızarak ve babama, dedeme, babanneme küfür ederek yere attı, çerçeve kırıldı, sonra çöpe attı, babam işten eve geldi, annemin fotoğrafı nerde diye sordu, 2-3 kez sordu, cevap alamadı, bunun üzerine annem küfür ederek, babamın üzerine atladı, tırnaklarını babamın yüzüne geçirdi, çizdi, elbisesini yırttı, babam da annemi sakinleşmesi için kenara oturttu, su getirdi, annem de su bardağını alıp babamın yüzüne küfür ederek attı, sonra babam su bardağını aldı içeri götürdü, babamın arkasından çok kötü küfürler etti,sonra annem benim telefonumu alıp İstanbul daki kardeşini aradı, akabinde de yine benim telefonumla da polisi aradı, polis gelene kadar yine babama küfürler etti, babam da evden çıktı aşağıya indi, bu sırada babam yokken annem kendi üstü başını yırttı ve kendi yüzünü ve boğazını sıktı, saçını yoldu, kendine yumruk attı, sonra komşular geldi, annemi alıp komşunun evine götürdüler, bu olay öncesinde de annemle babam tartışırlardı, annem hep bana ve babama küfür ederlerdi, annem ben engelli olduğum için beni itip yere düşürürdü, babam gelene kadar yerde kalırdım, babam geldiğinde neden çocuk yerde diye sorduğunda kendisi düştü derdi, babamla kavga ederdi, ancak beni annem yere iter düşürürdü, annem şu anda benimle konuşmaz, görüşmez, bir kere ben aradım, geri dönmesini istedim, bir daha da görüşmemiz olmadı, babamla yaşıyorum, babam benimle ilgileniyor, ben babamla yaşamak istiyorum, ben 8. sınıfa geçtim, okula beni dedem kendi arabasıyla götürüyor...” dediği, ceza mahkemesindeki beyanlarının da benzer olduğu, buna karşılık kadın eşin kardeşi olan tanık Muammer'de "... taraflar evlendikten bir süre sonra aralarında şiddetli geçimsizlik baş gösterdi, davalı Atakan, ablama sürekli hakaret, küfür ve darp ettiğini biliyorum, tarafların müşterek çocukları D. engelli bir çocuktur, ablam çocuğunu okula götürüp getiriyordu, davalı Atakan ablama okulda niye bekliyorsun diye kendisine hakaret ve küfür ediyormuş, ben en son olayda ablamı aramıştım, oğlu telefona çıktı ve bana "dayı babam annemi dövüyor, boğazını sıkıyor, boğuyor" diyerek ağlıyordu, bende polisi aradım, polisler eve gittiğinde gerçekten davalı Atakan ablamı darp ediyormuş, polislerde ablamı alıp kadın sığınma evine götürmüşler..." şeklinde beyanda bulunduğu, kadın eşin ablası olan tanık Hatice beyanında ise; “… taraflar Ankara da ikamet ediyorlardı, ben İstanbul da ikamet ediyorum, bu nedenle taraflar arasında yaşanan olaylara tanık olmadım, kız kardeşimin bana anlattıklarından dolayı problemleri bilmekteyim, davalı kardeşim Sevcan'a hakaret eder, şiddet uygulardı, davalı Atakan kardeşimin bizimle konuşmasına engel olurdu, telefonla bile konuşamazdık, davalı Atakan annemlere de hakaret ederdi, kardeşimin bir özürlü çocuğu vardır, kardeşim sürekli onunla ilgilenirdi, Atakan kardeşim Sevcan'ı "köylü, cahil" diyerek aşağılardı, davalı kardeşimi evden kovarmış, kardeşim çocuğunun hatrına yıllarca dayandı, en son tartışmalarında davalı kardeşim Sevcan'ın boğazını sıkmış, oğulları D. polisi arayıp yardım istemiş, kardeşim kadın sığınma evine gitti, bu olaydan sonra taraflar ayrıldı, kardeşim boşanmaya karar verdi, ayrıldıkları tarihten bu yana hiç biraraya gelmediler, barışmadılar…” dediği anlaşılmaktadır.
10. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; her ne kadar ceza mahkemesince ortak çocuğun beyanı benimsenerek erkek eşin kadına yönelik basit yaralama suçundan dolayı beraat kararı verilmiş ise de, ceza hâkiminin beraat kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı, ortak çocuk D.'ın hem ceza yargılamasında hem de eldeki davadaki beyanlarında babasının annesine yönelik fiziksel şiddet uygulamadığını belirttiği, ancak çocuğun yaşı ve babasının yanında yaşadığı dikkate alındığında beyanına itibar edilemeyeceği, kadın eşin tanıklarının beyanları ve dosya kapsamında yer alan darp raporu nazara alındığında erkek eşin kadına yönelik fiziksel şiddet uyguladığının sabit olduğu, ayrıca eşine "kaltak" şeklinde hakaret ettiği, buna karşılık kadın eşinde erkeğe hitaben "adam değilsin, erkek değilsin" şeklinde sözler söylediği görülmektedir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu hususu tartışmasızdır. Bu nedenlerle erkeğin ağır kusurlu olduğunu kabul eden ve bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş yararına tazminata hükmedildiği anlaşılan direnme kararı yerindedir.
11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; erkek eşin kadına yönelik gerçekleştirdiği iddia olunan fiziksel şiddet eyleminin dosya kapsamıyla ispatlanamadığı, fiziksel şiddet eyleminin erkeğe kusur olarak yüklenmesinin doğru olmadığı, diğer gerçekleşen kusurlu davranışlara göre boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
12. O hâlde, yukarıda açıklanan ilkeler ve gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir.
13. Ne var ki, kadın eş yararına hükmedilen tazminat miktarlarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmediği anlaşılmakla bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun olup davalı vekilinin kadın eş yararına hükmedilen tazminat miktarlarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
26.04.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 15’i DİRENME UYGUN DAİREYE, 10’u ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.