
DAHA ÖNCE YAPILAN KAMULAŞTIRMA İŞLEMİNİN KESİNLEŞEN KADASTRO SONUCU TAPUYA İŞLENDİĞİNDEN İŞBU ŞERH TAPU KAYDINDA TERKİN EDİLMEDİĞİ MÜDDETÇE TAZMİNAT TALEP EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/5-11
Karar No : 2024/539
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Görele 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05.07.2022
SAYISI : 2022/265 E., 2022/311 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24.03.2022 tarihli ve 2021/10834 Esas,
2022/5478 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili için açılan ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı idare vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; Giresun ili Görele ilçesi Çeşmebaşı Mahallesi 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak davalı tarafından elektrik iletim ve dağıtım hattı geçirmek suretiyle taşınmaza fiilen el atıldığını, Görele 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.06.2020 tarihli ve 2020/106 Esas, 2020/154 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak şartıyla taleple bağlı kalınarak 100,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müvekkiline ödenmesine hükmedildiğini, kararın istinaf kanun yolundan geçerek kesinleştiğini, o kararda taşınmazda meydana gelen değer düşüklüğünün toplam 205.399,50 TL olarak belirlendiğini ileri sürerek hükmedilen 100,00 TL düşüldükten sonra bakiye 205.299,50 TL değer düşüklüğünün davalıdan tahsili ile müvekkiline ödenmesine, alacaklarına ilk dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; elektrik, iletim ve dağıtım hattının kamulaştırılma işleminin 1970 yılında yapıldığını, tesis kadastrosunun 1996 yılında kesinleştiğini, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte istenen tazminatın fahiş olduğunu, dava konusu yere 1974 yılında el atıldığını, uzlaşma dava şartının yerine getirilmediğini, el atma tarihindeki niteliklerine göre değerlendirme yapılması gerektiğini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 31.03.2021 tarihli ve 2021/206 Esas, 2021/314 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmaz hakkında açılan ilk davada kamulaştırmasız el atma bedelinin 205.399,50 TL olduğunun tespiti ile taleple bağlı kalınarak 100.00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, dava konusu taşınmazın fen bilirkişi tarafından tespit edilen 2445.33 m2'lik kısmı üzerinde davalı kurum adına irtifak hakkı tesisine karar verildiği, verilen kararın istinaf kanun yolu sonrası 19.10.2020 tarihinde kesinleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmazın ilk dava dosyasında yer alan fen bilirkişilerinin 30.10.2018 tarihli raporuna ekli krokide taralı ve İRT harfleriyle gösterilen 2445.33 m2'lik kısmına davalı idarece kamulaştırmasız el atılması nedeniyle mahkemenin 16.06.2020 tarihli ve 2020/106 Esas, 2020/154 Karar sayılı kararında belirlenen 205.399,50 TL tazminattan, ilk davada tahsiline karar verilen 100,00 TL düşüldükten sonra bakiye 205.299,50 TL tazminatın ilk dava tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27.05.2021 tarihli ve 2021/794 Esas, 2021/751 Karar sayılı kararı ile; davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Dosyanın incelenmesinde; dava konusu Giresun İli, Görele İlçesi, Çeşmebaşı Mahallesi, 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmazın, üzerinden geçen Tirebolu-Vakfıkebir 2(3x477 MCM) iletkenli enerji nakil hatları sebebiyle kamulaştırması yapıldığı; TEK Genel Müdürlüğü tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 19. maddesi uyarınca irtifak hakkının idare adına tescili istemi ile açılan Görele Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1989/134 Esas - 1989/131 K sayılı dava dosyasında irtifak hakkı tesisine karar verildiği, 1996 yılında yapılan kadastro çalışmaları sonucunda, taşınmazın Hasan K. adına tescil gördüğü, anılan irtifak haklarının kadastro tespit tutanakları ve tapu kayıtlarına da işlendiği, kadastro tespitinin 30.01.1996 tarihinde kesinleştiği ve mahkemece yapılan keşif sırasında davaya konu enerji nakil hatlarının tapu kayıtlarına tescil edilen enerji nakil hatları ile aynı hat olduğu anlaşılmıştır.
Dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre; 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra eldeki davanın açıldığı anlaşıldığından ve bu hususun kamu düzenine ilişkin olduğu gözetilerek, hak düşürücü süreler yasalar ve sözleşme ile belirlenen bir sürenin geçmesiyle sadece dava hakkını değil bizzat hakkın kendisini ortadan kaldıran ve hakim tarafından re'sen nazara alınması gereken süreler olup, bu süreler, hukuki güvenliğin ve istikrarın sağlanması amacına hizmet ettiğinden hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez. Bu nedenle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması,
Doğru görülmemiştir." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; eldeki davanın ek dava niteliğinde olduğu, asıl davanın 19.10.2020 tarihinde kesinleştiği, mahkemenin kesinleşen 2020/106 Esas sayılı dava dosyasında irtifak hakkının tapudan terkinine karar verildiği ve terkin işleminin yapılması için Görele Tapu Müdürlüğüne 10.11.2020 tarihinde müzekkere yazıldığı, bu hâliyle ilgili tapu müdürlüğünün söz konusu mahkeme kararını yerine getirmemiş olmasının davacıya yüklenemeyeceği ve tapu müdürlüğünce de terkin işleminin yerine getirilmesi hâlinde 3402 sayılı Kanun'un 12/3 üncü maddesinin uygulanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı idare vekili, dava konusu taşınmazın kamulaştırmasının yapıldığını, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, nisbi harç ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, dava konusu taşınmazın arsa vasfında olmayıp arazi vasfında olduğunu, yapılan değerleme yönteminin yanlış olduğunu, bilirkişi incelemesi sonucu belirlenen bedelin çok yüksek olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemiyle açılan ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili istemine ilişkin eldeki ek davada, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 üncü maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kanunun 12/3 üncü maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 109 uncu maddesi
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin kısaca açıklanmasında yarar vardır.
2. Davacının bir hukuki ilişkiden doğan ve aynı kişiden olan alacağının veya hakkının şimdilik belli bir kesimi (bölümü) hakkında hüküm verilmesi talebi ile açtığı davaya kısmi dava denir (Ramazan, Arslan / Ejder, Yılmaz / Sema, Taşpınar Ayvaz / Emel, Hanağası: Medenî Usul Hukuku, Ankara 2018, 4. Baskı, s.295).
3. Başka bir deyişle, bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik bir bölümünün dava konusu edilmesi gerekir. Bu durumda daha fazla bir miktar üzerinden tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde "fazlaya ilişkin haklarımın saklı tutulması” ya da “alacağımın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterlidir.
4. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (1086 sayılı Kanun) açıkça kısmi dava düzenlenmemişti. Ancak 1086 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle 1086 sayılı Kanun döneminde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” denilerek kısmi dava açılabilmesi mümkündü.
5. 6100 sayılı Kanun'un 109 uncu maddesinde ise kısmi dava, dava çeşitleri arasında açıkça düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrası "Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir" şeklinde düzenlenmiştir.
6. Kısmi dava açılabilmesinin ön koşulunu, dava yoluyla yerine getirilmesi istenen edimin bölünebilir bir nitelik taşıması oluşturur. Nitekim, 6100 sayılı Kanun'un 109 uncu maddesinin birinci fıkrasında da, talep konusunun, yani istenen edimin, sadece niteliği itibariyle bölünebilir olduğu durumlarda, kısmi dava açılması yoluna gidilebileceğine açıkça vurgu yapılmıştır (Süha Tanrıver: Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2016, Cilt I, s. 574).
7. Hak düşürücü süre ise; bir hakkın kullanılmasına ilişkin olarak, yasayla, sözleşmeyle ya da mahkeme kararıyla kesin olarak belirlenen ve bu süre içinde kullanılmadığında hakkın varlığını sona erdiren süredir. Hak düşürücü süre kamu düzenine ilişkindir; süreyi belirleyen kurallar buyurucu niteliktedir. Bunun sonucu olarak yargıç ya da diğer yetkililerce kendiliğinden gözetilir. Sürenin geçirilmesi nedeniyle varlığı sona eren hakkı taraflar anlaşarak yeniden canlandıramazlar (Türk Hukuk Lügatı, Ankara-2021, Cilt-I, s. 450). Başka bir anlatımla hak düşürücü süre, hâkim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, davada "itiraz" olarak başvurulması zorunlu olan ve zamanaşımı gibi "kesme" ve "durma" hükümlerine bağlı olmayan, uyulmama hâlinde "hakkın" kaybına yol açan, diğer bir ifade ile hakkın özünü ortadan kaldıran süredir. 3402 sayılı Kanun'un 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu konusunda, uygulama ile öğreti arasında tam bir fikir birliği bulunmaktadır. Anılan maddede öngörülen süre ile, tapu sicilinin kararlılık kazanması, sicillerin bozulmaması, belli bir süre geçtikten sonra yargı organlarınca bu sicillerin tartışma konusu yapılmaması amaçlanmıştır.
8. Kadastro Kanunu'nda hak düşürücü sürelerin kabul edilmesindeki amaç kamu düzenini korumaktır. Hak düşürücü süre ile mülkiyet hakkı değil hak arama özgürlüğü belli bir süre ile sınırlandırılmıştır. Bu sürelerin doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirmeleri nedeniyle davanın hangi aşamasında olursa olsun mahkemece kendiliğinden gözetilmeleri gerekir. Ayrıca hak düşürücü süre gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez.
9. Somut olay ve dosya kapsamına göre, dava konusu taşınmazın üzerinden geçen Tirebolu-Vakfıkebir 2(3x477 MCM) iletkenli enerji nakil hatları sebebiyle kamulaştırma yapılmış; TEK Genel Müdürlüğü tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 19 uncu maddesi uyarınca irtifak hakkının idare adına tescili istemi ile açılan Görele Asliye Hukuk Mahkemesinin 1989/134 Esas, 1989/131 Karar sayılı dava dosyasında irtifak hakkı tesisine karar verilmiştir.
10. 1994 yılında yapılan kadastro çalışması sonucunda ise, dava konusu taşınmaz Hasan K. adına tespit edilmiş, kadastro tespit tutanağına "Paftasında gösterilen 2500 m2'lik kısmında T.E.K Genel Müdürlüğü lehine irtifak hakkı vardır" şerhi yazılmış, kadastro tespiti 30.01.1996 tarihinde kesinleşmiş ve anılan şerh tapu kaydına da işlenmiştir.
11. Davacı Hasan K. tarafından davalı idare aleyhine açılan kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı ilk davada yapılan yargılama sonunda Görele 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.06.2020 tarihli kararı ile; davanın kabulü ile 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmaza yönelik kamulaştırmasız el atma bedelinden, taleple bağlılık ilkesi gereğince fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 100,00,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı kurumdan alınarak davacıya ödenmesine, 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişileri tarafından tanzim edilen 30.10.2018 tarihli raporuna ekli krokide taralı olarak gösterilen IRT ile gösterilen 2445.33 m²'lik kısmı üzerine, 4628 sayılı Kanun'un 15/c maddesi gereğince davalı kurum adına daimi irtifak hakkı tesis ve tesciline, taşınmazların tapu kayıtlarında varsa takyidatların hükmedilen bedele yansıtılmasına, taşınmazın tapu kaydında Türkiye Elektrik Kurumu Genel Müdürlüğü lehine kayıtlı bulunan irtifak hakkının tapudan terkinine karar verilmiş, karara karşı davalı idare vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ve mahkemece hükmün 19.10.2020 tarihinde kesinleştiğine yönelik şerh düşülmüştür.
12. Davacı vekili tarafından 08.03.2021 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere ilk davada saklı tutulan miktar üzerinden bakiye 205.299,50 TL'nin tahsili istemi ile eldeki dava açılmıştır.
13. Eldeki dava dosyasında mahallinde keşif yapılmış olup, 29.01.2020 tarihli fen bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmaz üzerinden geçen enerji nakil hattının, davalı idare tarafından sunulan 86 no.lu krokide gösterilen ve daha önce kamulaştırma işlemi yapılan enerji nakil hattı ile aynı hat olduğu, krokinin dava konusu taşınmaza şeklen uyum sağladığı, bu davaya konu edilerek bedeli talep edilen alanın dosyaya sunulan 86 no.lu krokinin içerisinde kaldığı tespit edilmiş ve böylece mahkemece yapılan keşif sırasında davaya konu enerji nakil hatlarının tapu kayıtlarına tescil edilen enerji nakil hatları ile aynı hat olduğu anlaşılmıştır.
14. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; daha önce yapılan kamulaştırma işleminin 30.01.1996 tarihinde kesinleşen kadastro sonucu tapuya işlendiği, işbu şerh tapu kaydında terkin edilmediği müddetçe tazminat talep edilemeyeceği, dolayısıyla anılan şerhin kaldırılması amacıyla 3402 sayılı Kanun'un 12/3 üncü maddesine göre hak düşürücü süre içinde davacı tarafından dava açılmadığı anlaşılmakla tazminat isteminin de dayanaksız kaldığı kanaatine varılmıştır. Başka bir anlatımla dava konusu taşınmazın kadastro tutanağı ve tapu kaydında irtifak şerhi mevcut olup, bu hâliyle kadastro tespitinin kesinleştiği 30.01.1996 tarihinden itibaren on yıllık hak düşürücü süre geçmekle, davalı idare yararına tamamlanmış bir hukuki durum oluşmuştur.
15. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı idare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
06.11.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
DAHA ÖNCE YAPILAN KAMULAŞTIRMA İŞLEMİNİN KESİNLEŞEN KADASTRO SONUCU TAPUYA İŞLENDİĞİNDEN İŞBU ŞERH TAPU KAYDINDA TERKİN EDİLMEDİĞİ MÜDDETÇE TAZMİNAT TALEP EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/5-11
Karar No : 2024/539
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Görele 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05.07.2022
SAYISI : 2022/265 E., 2022/311 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24.03.2022 tarihli ve 2021/10834 Esas,
2022/5478 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili için açılan ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı idare vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; Giresun ili Görele ilçesi Çeşmebaşı Mahallesi 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak davalı tarafından elektrik iletim ve dağıtım hattı geçirmek suretiyle taşınmaza fiilen el atıldığını, Görele 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.06.2020 tarihli ve 2020/106 Esas, 2020/154 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak şartıyla taleple bağlı kalınarak 100,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müvekkiline ödenmesine hükmedildiğini, kararın istinaf kanun yolundan geçerek kesinleştiğini, o kararda taşınmazda meydana gelen değer düşüklüğünün toplam 205.399,50 TL olarak belirlendiğini ileri sürerek hükmedilen 100,00 TL düşüldükten sonra bakiye 205.299,50 TL değer düşüklüğünün davalıdan tahsili ile müvekkiline ödenmesine, alacaklarına ilk dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; elektrik, iletim ve dağıtım hattının kamulaştırılma işleminin 1970 yılında yapıldığını, tesis kadastrosunun 1996 yılında kesinleştiğini, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte istenen tazminatın fahiş olduğunu, dava konusu yere 1974 yılında el atıldığını, uzlaşma dava şartının yerine getirilmediğini, el atma tarihindeki niteliklerine göre değerlendirme yapılması gerektiğini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 31.03.2021 tarihli ve 2021/206 Esas, 2021/314 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmaz hakkında açılan ilk davada kamulaştırmasız el atma bedelinin 205.399,50 TL olduğunun tespiti ile taleple bağlı kalınarak 100.00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, dava konusu taşınmazın fen bilirkişi tarafından tespit edilen 2445.33 m2'lik kısmı üzerinde davalı kurum adına irtifak hakkı tesisine karar verildiği, verilen kararın istinaf kanun yolu sonrası 19.10.2020 tarihinde kesinleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmazın ilk dava dosyasında yer alan fen bilirkişilerinin 30.10.2018 tarihli raporuna ekli krokide taralı ve İRT harfleriyle gösterilen 2445.33 m2'lik kısmına davalı idarece kamulaştırmasız el atılması nedeniyle mahkemenin 16.06.2020 tarihli ve 2020/106 Esas, 2020/154 Karar sayılı kararında belirlenen 205.399,50 TL tazminattan, ilk davada tahsiline karar verilen 100,00 TL düşüldükten sonra bakiye 205.299,50 TL tazminatın ilk dava tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27.05.2021 tarihli ve 2021/794 Esas, 2021/751 Karar sayılı kararı ile; davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Dosyanın incelenmesinde; dava konusu Giresun İli, Görele İlçesi, Çeşmebaşı Mahallesi, 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmazın, üzerinden geçen Tirebolu-Vakfıkebir 2(3x477 MCM) iletkenli enerji nakil hatları sebebiyle kamulaştırması yapıldığı; TEK Genel Müdürlüğü tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 19. maddesi uyarınca irtifak hakkının idare adına tescili istemi ile açılan Görele Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1989/134 Esas - 1989/131 K sayılı dava dosyasında irtifak hakkı tesisine karar verildiği, 1996 yılında yapılan kadastro çalışmaları sonucunda, taşınmazın Hasan K. adına tescil gördüğü, anılan irtifak haklarının kadastro tespit tutanakları ve tapu kayıtlarına da işlendiği, kadastro tespitinin 30.01.1996 tarihinde kesinleştiği ve mahkemece yapılan keşif sırasında davaya konu enerji nakil hatlarının tapu kayıtlarına tescil edilen enerji nakil hatları ile aynı hat olduğu anlaşılmıştır.
Dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre; 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra eldeki davanın açıldığı anlaşıldığından ve bu hususun kamu düzenine ilişkin olduğu gözetilerek, hak düşürücü süreler yasalar ve sözleşme ile belirlenen bir sürenin geçmesiyle sadece dava hakkını değil bizzat hakkın kendisini ortadan kaldıran ve hakim tarafından re'sen nazara alınması gereken süreler olup, bu süreler, hukuki güvenliğin ve istikrarın sağlanması amacına hizmet ettiğinden hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez. Bu nedenle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması,
Doğru görülmemiştir." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; eldeki davanın ek dava niteliğinde olduğu, asıl davanın 19.10.2020 tarihinde kesinleştiği, mahkemenin kesinleşen 2020/106 Esas sayılı dava dosyasında irtifak hakkının tapudan terkinine karar verildiği ve terkin işleminin yapılması için Görele Tapu Müdürlüğüne 10.11.2020 tarihinde müzekkere yazıldığı, bu hâliyle ilgili tapu müdürlüğünün söz konusu mahkeme kararını yerine getirmemiş olmasının davacıya yüklenemeyeceği ve tapu müdürlüğünce de terkin işleminin yerine getirilmesi hâlinde 3402 sayılı Kanun'un 12/3 üncü maddesinin uygulanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı idare vekili, dava konusu taşınmazın kamulaştırmasının yapıldığını, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, nisbi harç ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, dava konusu taşınmazın arsa vasfında olmayıp arazi vasfında olduğunu, yapılan değerleme yönteminin yanlış olduğunu, bilirkişi incelemesi sonucu belirlenen bedelin çok yüksek olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemiyle açılan ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili istemine ilişkin eldeki ek davada, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 üncü maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kanunun 12/3 üncü maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 109 uncu maddesi
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin kısaca açıklanmasında yarar vardır.
2. Davacının bir hukuki ilişkiden doğan ve aynı kişiden olan alacağının veya hakkının şimdilik belli bir kesimi (bölümü) hakkında hüküm verilmesi talebi ile açtığı davaya kısmi dava denir (Ramazan, Arslan / Ejder, Yılmaz / Sema, Taşpınar Ayvaz / Emel, Hanağası: Medenî Usul Hukuku, Ankara 2018, 4. Baskı, s.295).
3. Başka bir deyişle, bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik bir bölümünün dava konusu edilmesi gerekir. Bu durumda daha fazla bir miktar üzerinden tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde "fazlaya ilişkin haklarımın saklı tutulması” ya da “alacağımın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterlidir.
4. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (1086 sayılı Kanun) açıkça kısmi dava düzenlenmemişti. Ancak 1086 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle 1086 sayılı Kanun döneminde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” denilerek kısmi dava açılabilmesi mümkündü.
5. 6100 sayılı Kanun'un 109 uncu maddesinde ise kısmi dava, dava çeşitleri arasında açıkça düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrası "Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir" şeklinde düzenlenmiştir.
6. Kısmi dava açılabilmesinin ön koşulunu, dava yoluyla yerine getirilmesi istenen edimin bölünebilir bir nitelik taşıması oluşturur. Nitekim, 6100 sayılı Kanun'un 109 uncu maddesinin birinci fıkrasında da, talep konusunun, yani istenen edimin, sadece niteliği itibariyle bölünebilir olduğu durumlarda, kısmi dava açılması yoluna gidilebileceğine açıkça vurgu yapılmıştır (Süha Tanrıver: Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2016, Cilt I, s. 574).
7. Hak düşürücü süre ise; bir hakkın kullanılmasına ilişkin olarak, yasayla, sözleşmeyle ya da mahkeme kararıyla kesin olarak belirlenen ve bu süre içinde kullanılmadığında hakkın varlığını sona erdiren süredir. Hak düşürücü süre kamu düzenine ilişkindir; süreyi belirleyen kurallar buyurucu niteliktedir. Bunun sonucu olarak yargıç ya da diğer yetkililerce kendiliğinden gözetilir. Sürenin geçirilmesi nedeniyle varlığı sona eren hakkı taraflar anlaşarak yeniden canlandıramazlar (Türk Hukuk Lügatı, Ankara-2021, Cilt-I, s. 450). Başka bir anlatımla hak düşürücü süre, hâkim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, davada "itiraz" olarak başvurulması zorunlu olan ve zamanaşımı gibi "kesme" ve "durma" hükümlerine bağlı olmayan, uyulmama hâlinde "hakkın" kaybına yol açan, diğer bir ifade ile hakkın özünü ortadan kaldıran süredir. 3402 sayılı Kanun'un 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu konusunda, uygulama ile öğreti arasında tam bir fikir birliği bulunmaktadır. Anılan maddede öngörülen süre ile, tapu sicilinin kararlılık kazanması, sicillerin bozulmaması, belli bir süre geçtikten sonra yargı organlarınca bu sicillerin tartışma konusu yapılmaması amaçlanmıştır.
8. Kadastro Kanunu'nda hak düşürücü sürelerin kabul edilmesindeki amaç kamu düzenini korumaktır. Hak düşürücü süre ile mülkiyet hakkı değil hak arama özgürlüğü belli bir süre ile sınırlandırılmıştır. Bu sürelerin doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirmeleri nedeniyle davanın hangi aşamasında olursa olsun mahkemece kendiliğinden gözetilmeleri gerekir. Ayrıca hak düşürücü süre gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez.
9. Somut olay ve dosya kapsamına göre, dava konusu taşınmazın üzerinden geçen Tirebolu-Vakfıkebir 2(3x477 MCM) iletkenli enerji nakil hatları sebebiyle kamulaştırma yapılmış; TEK Genel Müdürlüğü tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 19 uncu maddesi uyarınca irtifak hakkının idare adına tescili istemi ile açılan Görele Asliye Hukuk Mahkemesinin 1989/134 Esas, 1989/131 Karar sayılı dava dosyasında irtifak hakkı tesisine karar verilmiştir.
10. 1994 yılında yapılan kadastro çalışması sonucunda ise, dava konusu taşınmaz Hasan K. adına tespit edilmiş, kadastro tespit tutanağına "Paftasında gösterilen 2500 m2'lik kısmında T.E.K Genel Müdürlüğü lehine irtifak hakkı vardır" şerhi yazılmış, kadastro tespiti 30.01.1996 tarihinde kesinleşmiş ve anılan şerh tapu kaydına da işlenmiştir.
11. Davacı Hasan K. tarafından davalı idare aleyhine açılan kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı ilk davada yapılan yargılama sonunda Görele 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.06.2020 tarihli kararı ile; davanın kabulü ile 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmaza yönelik kamulaştırmasız el atma bedelinden, taleple bağlılık ilkesi gereğince fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 100,00,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı kurumdan alınarak davacıya ödenmesine, 1.3 ada 64 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişileri tarafından tanzim edilen 30.10.2018 tarihli raporuna ekli krokide taralı olarak gösterilen IRT ile gösterilen 2445.33 m²'lik kısmı üzerine, 4628 sayılı Kanun'un 15/c maddesi gereğince davalı kurum adına daimi irtifak hakkı tesis ve tesciline, taşınmazların tapu kayıtlarında varsa takyidatların hükmedilen bedele yansıtılmasına, taşınmazın tapu kaydında Türkiye Elektrik Kurumu Genel Müdürlüğü lehine kayıtlı bulunan irtifak hakkının tapudan terkinine karar verilmiş, karara karşı davalı idare vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ve mahkemece hükmün 19.10.2020 tarihinde kesinleştiğine yönelik şerh düşülmüştür.
12. Davacı vekili tarafından 08.03.2021 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere ilk davada saklı tutulan miktar üzerinden bakiye 205.299,50 TL'nin tahsili istemi ile eldeki dava açılmıştır.
13. Eldeki dava dosyasında mahallinde keşif yapılmış olup, 29.01.2020 tarihli fen bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmaz üzerinden geçen enerji nakil hattının, davalı idare tarafından sunulan 86 no.lu krokide gösterilen ve daha önce kamulaştırma işlemi yapılan enerji nakil hattı ile aynı hat olduğu, krokinin dava konusu taşınmaza şeklen uyum sağladığı, bu davaya konu edilerek bedeli talep edilen alanın dosyaya sunulan 86 no.lu krokinin içerisinde kaldığı tespit edilmiş ve böylece mahkemece yapılan keşif sırasında davaya konu enerji nakil hatlarının tapu kayıtlarına tescil edilen enerji nakil hatları ile aynı hat olduğu anlaşılmıştır.
14. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; daha önce yapılan kamulaştırma işleminin 30.01.1996 tarihinde kesinleşen kadastro sonucu tapuya işlendiği, işbu şerh tapu kaydında terkin edilmediği müddetçe tazminat talep edilemeyeceği, dolayısıyla anılan şerhin kaldırılması amacıyla 3402 sayılı Kanun'un 12/3 üncü maddesine göre hak düşürücü süre içinde davacı tarafından dava açılmadığı anlaşılmakla tazminat isteminin de dayanaksız kaldığı kanaatine varılmıştır. Başka bir anlatımla dava konusu taşınmazın kadastro tutanağı ve tapu kaydında irtifak şerhi mevcut olup, bu hâliyle kadastro tespitinin kesinleştiği 30.01.1996 tarihinden itibaren on yıllık hak düşürücü süre geçmekle, davalı idare yararına tamamlanmış bir hukuki durum oluşmuştur.
15. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı idare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
06.11.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.