KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DAVACI TAM ANLAMIYLA KENDİ KONTROLÜNDEKİ HESABINDAN OĞLUNUN HESABINA, SAHTE İMZAYLA GERÇEKLEŞTİRİLEN HAVALE İŞLEMİ NETİCESİNDE ZARARA UĞRADIĞINDAN BANKA SORUMLU OLMALIDIR

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/11-777
Karar No       : 2024/476

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 04.10.2022
SAYISI                          : 2022/1328 E., 2022/1159 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 01.06.2022 tarihli ve 2020/7483 Esas,
                                        2022/4273 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin davalı banka nezdindeki banka hesabından 11.11.2008 tarihinde bilgisi dışında ve sahte imza ile 588.627,00 TL’nin başka bir hesaba havale edildiğini, anılan işlemde müvekkilinin rızasının bulunmadığını, paranın aynı gün müvekkilinin oğlu adına açılan hesaba havalesinin ardından yine başka bir banka hesabına aktarıldığını, bu sebeple müvekkilinin zarara uğradığını ve zararın giderilmesi hususunda davalı banka ile yapılan görüşmelerden sonuç alınamadığını, müvekkilinin anılan işlemden sonradan haberinin olduğunu ve gördüğü şiddet ve aldığı tehditler sebebiyle ilk aşamada müracaat yapılamadığını, ancak açılan kamu davaları, verilen koruma kararları ve kendisini tehdit edip şiddet uygulayan eski eşinden boşanması neticesinde eldeki başvuruyu yapabildiğini, bu hususta ayrıca suç duyurusunda bulunulduğunu, ortaya çıkan zarardan davalı bankanın sorumlu olduğunu ileri sürerek 588.627,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; zamanaşımı definde bulunarak işlem üzerinden uzun süre geçmiş olmasına rağmen davacının müracaatta bulunmamış olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, yüklü miktarda paranın hesaptan çıktıktan uzun süre sonra gönderilen kişilerden talep edilmeksizin müvekkilinden talep edilmesinin şüpheli olduğunu, davacının zararını kanıtlaması gerektiğini, davacının aktarılan meblağın hesabına girdiğinden haberdar olmadığını, dava konusu edilen meblağın kendisine ait olduğunu ispatlaması gerektiğini, davacının soruşturma evrakındaki beyanlarında dava konusu edilen tutarın kendisine ait olmadığını beyan ettiğini, bu sebeple bir zararın söz konusu olmadığını, talep edilen paranın davacının hesabına başka hesaba havale işleminin yapıldığı 11.11.2008 tarihinde aktarıldığını, davacının eski eşinin soruşturma evrakındaki beyanlarında dava konusu edilen meblağın davacıya ait olmayıp hesabın davacının eski eşi ile ticari işlerde ortak olarak kullanıldığının da belirtildiğini, paranın aktarıldığı hesabın davacının velâyeti altındaki oğluna ait olduğunu, müvekkili bankanın hukuka aykırı bir işleminin ve bir sorumluluğunun mevcut olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.06.2018 tarihli ve 2014/61 Esas, 2018/455 Karar sayılı kararı ile; dava konusu havale işlemindeki imzanın davacıya ait olmadığının 17.03.2017 tarihli rapor ile tespit edildiği, davacının eski eşi hakkında açılan ceza davası sonucunda verilen Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.04.2016 tarihli ve 2016/132 Esas 2016/152 Karar sayılı kararında, hesap sahibinin vekaleti ve izni olmadan sanığın başkasının hesabından para çekmesinin suç olduğu, ancak sanık ile hesap sahibinin evli olduğu, çekilen paranın müşterek çocuklarının hesabına aktarıldığı ve oradan da çekildiği, bunun suç oluşturmadığı, tarafların evli olmaları nedeniyle uyuşmazlığın tamamen hukuki mahiyet arz etmekte olup suçun unsurlarının mevcut olmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verildiği, davacı Serpil E.'a ait 65889553 numaralı hesabın 07.11.2008 tarihinde açıldığı, 11.11.2008 tarihinde 1.122,92 TL yatırıldığı, 11.11.2008 tarihinde 587.125,00 TL yatırıldığı, 11.11.2008 tarihinde Ahmet Orkun E. hesabına 588.627,00 TL'nin havale edildiği, daha sonraki tarihlerde çeşitli meblağlarda paralar yatırıldığı, kira bedellerinin periyodik olarak yatırıldığı, 17.12.2009 tarihinde davacı Serpil E. tarafından 14.910,00 TL'nin çekilerek hesap bakiyesinin 0,95 TL'ye düşürüldüğü, sonraki süreçte davacıya ait telefon faturalarının bu hesaptan ödendiği, davacı adına kira ödemelerinin bu hesaba yapıldığı, yine 10.06.2010 tarihinde davacı tarafından hesapta bulunan 1.400,00 TL'nin çekildiği ve hesapta 0,92 TL kaldığı, hesabın 31.12.2013 tarihinde bakiyesi sıfırlanarak kapatıldığı, bir güven kurumu olan bankanın işlem yapan kişinin kimliği ile hesap sahibinin kimliğini karşılaştırması ve bu dikkat ve özeni göstererek işlem yapması gerekli olup dikkat ve özeni göstermediği takdirde meydana gelen zarardan sorumlu olacağı, davacının işlemin yapıldığı 2008 yılından davanın açıldığı 2013 yılına kadar beş yıl içerisinde işlemden haberdar olmamasının mümkün olmadığı, işlemlere icazet verdiği ve işlemleri benimsediği anlamına geldiğinden bilgisi, rızası ya da icazeti dışında meydana gelmiş bir işlem ve oluşmuş bir zarar bulunmadığı, bu nedenle davalı bankadan talepte bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 09.07.2020 tarihli ve 2018/2468 Esas, 2020/696 Karar sayılı kararı ile; davalı bankanın Ankara Yenisanayi Şubesi'ndeki şahsi hesabından davacının bilgisi dışında eski eşi Zeki E. tarafından sahte imza ile tarafların müşterek çocukları Ahmet Orkun E.'ın hesabına 11.11.2008 tarihinde 588.627,00 TL havale edildiği, çocuk Ahmet Orkun E.'ın hesabındaki paranın daha sonra değişik tarihlerde üçüncü şahıslara havale edilerek paranın banka hesabından çıkartıldığı, havale işlemindeki dayanak belgedeki imzanın davacıya ait olmadığının da grafoloji raporu ile belirlendiği, davacının 02.10.2012 tarihinde boşandığı eşi aleyhine 15.04.2013 tarihinde, davacıya şiddet ve tehditte bulunmaması konusunda tedbir kararı verildiği, 18.07.2012 tarihinde de eşine yönelik basit etkili eylemden dolayı hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, öte yandan davacının şikâyeti üzerine açılan nitelikli cinsel saldırıcı suçuna ilişkin davada şikâyetten vazgeçme ile kamu davasının düşürülmesine karar verildiği, davacının eşi ile aralarındaki sorunların niteliği, çokluğu ve süreci gözetildiğinde davacının bu süreçte bankaya karşı hak talebinde bulunmamasının yapılan işlemlere icazet verdiği anlamına gelmeyeceği, davacının hesabına yatan para artık davacının tasarrufuna geçtiğinden bankanın bu paranın kaynağınının savunma konusu yapmasının mümkün olmadığı, bu iddianın ancak paranın kendisine ait olduğunu iddia edecek taraf ile davacı arasındaki davada dinlenebileceği, davacının hesabından eski eşi tarafından sahte imza ile yapılan havaleye icazet verdiğinin söylenemeyeceği, güven kurumu olan bankanın mevduat sahiplerine karşı en ufak kusurundan bile sorumlu olduğundan sahtecilikle davacının hesabından çekilen tutardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile 588.627,00 TL'nin 11.11.2008 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "... Dava, davacının rızası dışında sahte imza ile hesabından başka hesaba havale yapıldığı iddiasına dayalı zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalı banka nezdinde bulunan davacı hesabından 11/11/2008 tarihli talimatı ile Ahmet Orkun E. adına havale yapılmış olup, talimat altındaki imzanın davacının eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir. Havale işleminin davacının daha sonra boşandığı eşi Zeki E. tarafından yapıldığı da sabittir. Davacı yan, belgede sahtecilik iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında verdiği beyanında, hesabında bu miktarda para olduğunu bilmediğini bu durumu daha sonra öğrendiğini ifade etmiş; ancak 03/12/2014 tarihli beyanında ise hesapta parayı çocuklarının eğitimi için biriktirdiğini belirtmiştir.

Havale işleminin yapıldığı hesap davacı ile Zeki E.’ın reşit olmayan müşterek çocukları Ahmet Orkun E.’a ait olup, Ahmet Orkun E.’ın hesabındaki paranın vadeli hesapta değerlendirildiği, havale miktarının kaçırılması ya da ikmal edilmesinin söz konusu olmadığı, paranın yine davacının tasarrufunda bulunan başka bir hesaba aktarıldığı, bu durumda davacının zarara uğramasından söz edilemeyeceği ve zarar iddialarının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf isteminin kabulü ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; davacının hesabından çekilen paranın aktarıldığı hesabın davacının eski eşi tarafından dava konusu işlem tarihinde açıldığı, hesapta davacının işleminin bulunmadığı, davacının oğlunun hesabından haberdar olmadığını beyan etmesi karşısında paranın salt oğlunun hesabına aktarılmasının zarar olgusunu ortadan kaldırmayıp illiyet bağını kesmediği, küçüğün hesabının davacının eski eşi tarafından kullanılarak ödemelerin yapıldığı, hesap hareketlerine göre hesaptan para çekimi ile başka hesaplara para aktarılarak zararın giderilme imkânının ortadan kaldırıldığı, eski eşinin bu hesabı kendi işleri lehine yürütüp işlettiği, öte yandan davacının hesaptaki parasının velâyeti altındaki küçük hesabına aktarılması ile iki hesap üzerinde de davacının aynı hukuki haklara sahip olduğu anlamını taşımadığı, davacının velâyeten sahip olduğu hakları yanında borç ve yükümlülüklerinin de olduğu, bu nedenle davacının kendi hesabı ile küçük adına açılan hesabın aynı derecede davacının hukuki kontrolü altında olduğunun söylenemeyeceği, dolayısı ile küçük adına hesap açılması ve nemalandırılmasının açılan hesaptan bilgisi olmayan davacının haklarına etkisinin olmayacağı, kaldı ki çocuk adına olan hesabın eski eş tarafından çeşitli hesap hareketleri ile boşaltıldığı, bu sebeple davacının gerçek anlamda zarara uğradığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; dava konusu işlemin yapıldığı tarihte davacı, eski eşi ve oğlu adına hesaplar açılıp davacının eski eşinin inşaat işi ile alakalı yüklü miktarlarda işlemlerin yapıldığını, bu hesabın eşler arasında ortak kullanıldığını, davacı ile ihbar olunan eski eşinin iş birliği içinde olabileceğini, bedelin tahsili durumunda müvekkilinin kime ne oranda rücu edebileceğinin ve tahsil kabiliyetinin belirsiz olduğunu, Bölge Adliye Mahkemesince savunmaların incelenmediğini, davacının zararının bulunmadığı gibi bunu ispata dair delil sunulmadığını, davacının savcılık aşamasındaki beyanında paradan haberdar olmadığını ikrar ettiğini, davacının sebepsiz olarak zenginleşme amacıyla eldeki davayı açtığını, paranın davacının eski eşinden talep edilmemesinin düşündürücü olduğunu, davacının uzun bir süre sonra talepte bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacının işlemden haberdar olduğunu, eski eşi ile muvazaalı bir biçimde hareket etme ihtimalinin bulunduğunu belirterek direnme kararının temyiz etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıya ait banka hesabından davacının eski eşinin talimatı ile gerçekleştirilen havale işlemi sebebiyle davacının zarara uğradığına dair iddianın ispatlanıp ispatlanamadığı, buradan varılacak sonuca göre davalının havale edilen bedelden sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun (5411 sayılı Kanun) 3, 6, 60 ve 63 üncü maddeleri,

2. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 99 ve 100 üncü maddeleri,

3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 115 ve 116 ncı maddeleri,

4. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6762 sayılı Kanun) 20 nci maddesi,

5. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 18 inci maddesi.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

2. 5411 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında; Türkiye'de bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye'deki ilk şubesinin açılmasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun alacağı kararla izin verileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 3 üncü maddesinde; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para, mevduat olarak tanımlanmış ve anılan Kanun'un 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasında; kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin, aslen veya fer'an meslek edinerek mevduat veya katılım fonu kabul edemeyeceği, ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında bu izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri kullanamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 5411 sayılı Kanun'un 63 üncü maddesi gereğince halkın parasının bankalarca değerlendirilmesi sırasında halka güven vermek için kredi kuruluşları (mevduat bankaları ile katılım bankaları) tasarruf mevduatı ve gerçek kişilere ait katılım fonlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edileceği açıklanmıştır.

3. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Ahmet Battal, Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. Zira sorumsuzluk sözleşmesi hükümlerine sınırlama getiren ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Kanun'un 99/2 ve 100/3 üncü (6098 sayılı Kanun'un 115/3 ve 116/3) maddeleri gereğince, özel yasa ile kuruldukları ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanındığı için bankaların, hafif kusurlarından dolayı ortaya çıkan sorumluluğunu kaldıran sözleşme hükümleri geçersiz olacaktır.

4. 6762 sayılı Kanun'un 20/2 nci (6102 sayılı Kanun m. 18/2) maddesi gereğince; tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. Ancak bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklılık arz etmektedir. Bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğü şüphesiz daha ağırdır. Özellikle birer itimat kurumu olan bankaların, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle koruma yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerekmektedir.

5. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının hesabından 11.11.2008 tarihinde gerçekleştirilen havale işleminde kullanılan imzanın davacıya ait olmadığı, anılan işlem ile davacının hesabından 588.627,00 TL'nin davacının oğlunun banka hesabına aktarıldığı, belirtilen işlemin davacının eski eşi tarafından gerçekleştirildiği, davacı ile eski eşi arasında boşanma kararı sonrasında dava tarihine kadar husumetin devam ettiği anlaşılmaktadır.

6. Önemle belirtilmelidir ki; dava konusu 588.627,00 TL'nin davacının banka hesabına girmesini müteakip para davacının tasarrufuna geçmiştir. Dolayısıyla bu meblağın davacının rızası dışında ve sahtecilikle hesabından çekilmesi ile davacının zararının oluştuğu kabul edilmelidir. Taraflar arasındaki sözleşme gereğince ve güven kurumu olması sebebiyle davalı banka, davacının hesabındaki parayı korumakla yükümlü olup anılan paranın sahte imza ile başka bir hesaba aktarılması neticesinde ortaya çıkan zarardan sorumludur. Bu kapsamda davacının hesabına gelen paradan haberdar olup olmaması davalı bankanın sorumluluğu bakımından önem arz etmemektedir. Zira bu husus, eldeki davanın dışında ancak parayı gönderen ile davacı arasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlık kapsamında değerlendirilebilir.

7. Her ne kadar Özel Dairece, havale işleminin davacının velâyeti altındaki oğlunun hesabına aktarıldığı, paranın vadeli hesapta değerlendirildiği, paranın yine davacının kontrolü altındaki bir hesaba aktarıldığı, bu sebeple davacının zarara uğramadığı belirtilmiş ise de; paranın aktarıldığı küçüğe ait hesap havale tarihi itibariyle davacının eski eşi tarafından açılmış olup anılan hesapta davacının herhangi bir işlemi bulunmamaktadır. Çocuğun hesabına havale işlemi sonrasında para, davacının eski eşi tarafından değerlendirilmiş ancak sonrasında aynı hesaptan başka hesaplara para aktarımı yapılmış ve davacının zararını giderme imkânı ortadan kaldırılmıştır. Bu anlamda gönderilen para üzerinde davacı, velâyetten doğan haklarını kullanma imkânı bulamamıştır.

8. Öte yandan davacının kendi hesabı üzerindeki hakları ve yetkileri ile velâyeti altındaki oğlunun hesabı üzerindeki hak ve yetkileri aynı değildir. 4721 sayılı Kanun'da düzenlenen velâyete ilişkin hükümler gereğince çocuğun hesabı üzerinde yetkilerinin yanı sıra yükümlülüklerinin ve sorumluluklarının da söz konusu olması karşısında, davacının kendi hesabı ile velâyeti altındaki oğlunun hesabı üzerinde aynı hak ve yetkilere sahip olduğu söylenemez. Dolayısıyla davacının tam anlamıyla kendi kontrolü altındaki hesabından oğlunun hesabına, sahte imza ile gerçekleştirilen havale işlemi neticesinde zarara uğradığı sabit olup ortaya çıkan zarardan güven kurumu olan davalı banka, basiretli tacir gibi davranmayıp gerekli dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle sorumludur. Bu anlamda taraflar arasındaki husumetin yoğunluğu nazar alındığında, işlemin gerçekleştiği tarih ile dava tarihi arasında geçen sürede dava açılmaması, davacının dava konusu havale işlemine icazet verdiği şeklinde yorumlanamaz.

9. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının adli soruşturmalardaki beyanlarında aktarılan bedelden haberdar olmadığını belirttiği, dava konusu havale işlemi sonrasında davacının kendi hesabından bir çok işlem yaptığı, dava konusu havale işleminden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, işlem tarihi ile dava tarihi arasındaki sürenin uzunluğu nazara alındığında davacının yapılan işlemden haberdar olup icazetinin bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği, direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

10. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

11. Ne var ki taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Direnme uygun olduğundan, davalı vekilinin diğer temyiz itirazları ile ilgili inceleme yapılması için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

25.09.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 14’ü DİRENME UYGUN DAİREYE, 11’i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.