DAVACI TARAF TEMYİZİNDE FAİZ BAŞLANGICINA İLİŞKİN İTİRAZDA BULUNMAMIŞ OLDUĞUNDAN DAVALILAR LEHİNE USULİ KAZANILMIŞ HAK OLUŞMUŞTUR.
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2448
KARAR NO : 2022/4214
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : IĞDIR SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/10/2021
NUMARASI : 2020/121 - 2021/1179
ASIL VE BİRLEŞEN DAVALARDA
DAVACI : İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI
ASIL VE BİRLEŞEN DAVALARDA
DAVALILAR : 1- F.Y., 2- H.Y., 3- İ.Y., 4- A.Y.
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca, 19/07/1987 tarihinden bu yana terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan vatandaşlardan 1 yıllık kanuni süre içerisinde müracaat edenlere bu zararlarının giderilmesi amacıyla kanundaki esas ve usuller çerçevesinde nakdi tazminat ödendiğini, ancak yapılan bu ödemelerle ilgili olarak Iğdır Valiliğine intikal eden bir kısım ihbar ve şikayetlerde terör örgütü baskısıyla köylerini boşaltmak zorunda kalan köy halkı ile hiçbir ilgi ve alakası bulunmayan bir kısım şahısların kendilerini köyde ikamet ediyormuş gibi göstermek suretiyle haksız tazminat elde ettiklerini, iddialarla ilgili olarak tanzim edilen 12/02/2009 tarih ve İR-2009/1 sayılı rapora göre davalıların beyanlarının doğru olmadığını beyanla asıl ve birleşen davalarda bu tazminatların ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.
Davalılar; asıl ve birleşen davalarda davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; talimat yoluyla yapılan keşif, alınan yerel bilirkişi beyanları ve düzenlenen teknik bilirkişi raporları doğrultusunda davalılara babasından intikal eden ev ve ahıra ilişkin taşınmazın değerinin 10.500 TL olduğu, davalıların 1/11 hissesi uyarınca kendilerine ödeme yapılması gerekirken fazla ödeme yapıldığı ve davalılara ödenen tazminatın iadesi için gönderilen tebligatın tebliğ tarihi olan 20/04/2009 tarihi itibariyle temerrüde düşürüldükleri kabul edilerek 6.209,31 TL tazminatın 20/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Ferzende Y.’ten, 4.209,31 TL tazminatın 20/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı İbrahim Y.’ten 4.359,58 TL tazminatın 20/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Halis Y.’ten, 4.208,31 TL tazminatın 20/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Abdurrahman Y.’ten tahsili ile davacıya ödenmesine dair verilen karar, davacı vekili ve davalılar Halis Y. ile Ferzende Y.’in temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09/05/2016 tarihli ve 2015/6871 esas - 2016/6335 karar sayılı kararıyla; "...Tazminat talep edilebilmesi için 5233 sayılı yasa 1 ve 2. maddesi açık hükmüne göre, zarar gören olunması yeterli olup sırf üzerine kayıtlı taşınmaz kaydı bulunmadığı gerekçesiyle zilyetlik konusunda gerekli araştırma usulünce yapılıp değerlendirilmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davalının zilyet olduğunu ispatlayamadığı, bu anlamda yapılan kolluk araştırması ile alınan mahalli bilirkişilerin beyanlarının da ispata imkan tanımadığı, ayrıca dinlenen mahalli bilirkişilerin beyanı birbiri ile uyuşmadığı gibi görülmekte olan benzer tazminat dosyalarının olması sebebiyle beyanlarına itibar edilmediğinden 6.209,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Ferzende Y.’ten, 4.209,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı İbrahim Y.’ten, 4.359,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Halis Y.’ten, 4.209,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Abdurrahman Y.’ten tahsili ile davacıya ödenmesine dair verilen kararın davacı vekili ve davalılar Halis Y. ile Ferzande Y. ve İbrahim Y. tarafından temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02/12/2019 tarihli ve 2019/593 esas - 2019/5728 karar sayılı kararıyla; "1-)...Davalı İbrahim Y., Iğdır Sulh Hukuk Mahkemesinin 12/03/2015 gün, 2013/360 esas ve 2015/182 karar sayılı ilamına karşı temyiz kanun yoluna başvurmamış olduğundan hakkında verilen ilk hüküm kesinleşmiştir... 2-)...mahkemece bozma ilâmına uyulmasına karar verilmiş ancak bozmanın gereği tam olarak yerine getirilmemiştir. Şöyle ki, davalıların zilyetlik durumları usulünce araştırılıp 5233 sayılı Kanunun öngördüğü koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği bu yöndeki taraf delilleri tam olarak toplanıp gerekirse zabıta araştırması da yapılarak ve ceza dosyasında sanık olarak yargılanmışlarsa ceza davası sırasında vermiş oldukları beyanları da dosya içerisine alınıp birlikte değerlendirilmesinin ardından bir karar verilmesi gerekirken, sadece dosyada bozma öncesinde yapılmış olan işlemler yorumlanarak, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmemiş” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, ilgili bölgenin hem terör bölgesi olması hem de henüz tam anlamıyla kadastrosunun yapılmamış olması, 5233 Sayılı Kanun madde 1 ve 2 ile bozma kararı da (T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2015/9478 Esas ve 2017/4159 Karar sayılı bozma ilamı) birlikte değerlendirildiğinde mülkiyet sahibi olmamanın tazminat almaya engel olmadığı, tapu kaydı bulunmasa da zilyet olmak ve bunun ispatlanması halinde ilgili yerlerin değerinin de hesaplamaya dahil edilmesi gerektiği sonucuna varılmış fakat davalı zilyet olduğu yönünde beyanda bulunmaktan öte ispata yarar delil sunamadığından, bu anlamda yapılan kolluk araştırması ile alınan mahalli bilirkişilerin beyanları da ispata imkan tanımadığından, ayrıca dinlenen mahalli bilirkişilerin beyanı birbiri ile uyuşmadığı gibi görülen benzer tazminat dosyalarının da davalıları olmaları sebebiyle beyanlarına itibar edilemediğinden 6.209,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Ferzende Y.’ten, 4.359,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Halis Y.’ten tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacının dava konusu alacağına işletilecek faiz başlangıç tarihine yönelik temyiz itirazının incelenmesinde; Yargıtay'ın bozma kararına gerek iradi, gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK). Ayrıca, mahkemece verilen kararın Yargıtay bozma ilamının kapsamı dışında kalarak kesinleşmesi durumunda da usuli kazanılmış hak doğmuş olur. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Yani kesinleşmiş bu kısımlar o kısımlar lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak teşkil eder. Bu husus kamu düzenine ilişkindir.
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu olayda idarenin zararı, haksız yere yapılan ödeme tarihinde doğmuş olduğundan davacı bu tarihten itibaren faiz talep etmeye hak kazanmıştır. Ancak uyuşmazlığa ilişkin mahkemece verilen 12/03/2015 tarihli ilk kararda dava konusu alacağa 20/04/2009 tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesine rağmen davacı taraf temyizinde faiz başlangıcına ilişkin itirazda bulunmamış olduğundan artık bu husus kararı temyiz eden davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmuş olup, ödeme tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilemeyecektir. Hal böyle olunca davacı lehine kabul edilen alacağa usuli kazanılmış hak ta dikkate alındığında geriye dönük en eski, mahkemenin ilk kararında hükmedilen 20/04/2009 tarihinden itibaren faiz işletilebilecekken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırılık olup bozmayı gerektirmiştir.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması HUMK'nın 438/7 maddesi hükmü gereğidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün “1-b ve 2-b bentlerinde yer alan "21/05/2009" tarihinin çıkarılarak yerine "20/04/2009" tarihinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'ın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27/04/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
M. DUMAN H. ÖZDEMİR H. KANIK E. ATEŞ M. GÜRKANLI
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 27 Nisan 2022 tarihli kararında yer alan “Ancak uyuşmazlığa ilişkin mahkemece verilen 12/03/2015 tarihli ilk kararda dava konusu alacağa 20/04/2009 tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesine rağmen davacı taraf temyizinde faiz başlangıcına ilişkin itirazda bulunmamış olduğundan artık bu husus kararı temyiz eden davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmuş olup, ödeme tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilemeyecektir.” şeklindeki düşüncesine her anlamda katılmak mümkün değildir. Şöyle ki, davalı taraf, faizin başlangıç tarihi konusunda savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı çerçevesinde bu konuyu savunmamışsa daha sonra bu hususu istinaf/temyiz kanun yoluna getirmesi hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Zira, yargılama aşamasında ileri sürülmeyen hususlar kanun yolu incelemesi sırasında dikkate alınamaz.
DAVACI TARAF TEMYİZİNDE FAİZ BAŞLANGICINA İLİŞKİN İTİRAZDA BULUNMAMIŞ OLDUĞUNDAN DAVALILAR LEHİNE USULİ KAZANILMIŞ HAK OLUŞMUŞTUR.
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2448
KARAR NO : 2022/4214
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : IĞDIR SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/10/2021
NUMARASI : 2020/121 - 2021/1179
ASIL VE BİRLEŞEN DAVALARDA
DAVACI : İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI
ASIL VE BİRLEŞEN DAVALARDA
DAVALILAR : 1- F.Y., 2- H.Y., 3- İ.Y., 4- A.Y.
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca, 19/07/1987 tarihinden bu yana terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan vatandaşlardan 1 yıllık kanuni süre içerisinde müracaat edenlere bu zararlarının giderilmesi amacıyla kanundaki esas ve usuller çerçevesinde nakdi tazminat ödendiğini, ancak yapılan bu ödemelerle ilgili olarak Iğdır Valiliğine intikal eden bir kısım ihbar ve şikayetlerde terör örgütü baskısıyla köylerini boşaltmak zorunda kalan köy halkı ile hiçbir ilgi ve alakası bulunmayan bir kısım şahısların kendilerini köyde ikamet ediyormuş gibi göstermek suretiyle haksız tazminat elde ettiklerini, iddialarla ilgili olarak tanzim edilen 12/02/2009 tarih ve İR-2009/1 sayılı rapora göre davalıların beyanlarının doğru olmadığını beyanla asıl ve birleşen davalarda bu tazminatların ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.
Davalılar; asıl ve birleşen davalarda davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; talimat yoluyla yapılan keşif, alınan yerel bilirkişi beyanları ve düzenlenen teknik bilirkişi raporları doğrultusunda davalılara babasından intikal eden ev ve ahıra ilişkin taşınmazın değerinin 10.500 TL olduğu, davalıların 1/11 hissesi uyarınca kendilerine ödeme yapılması gerekirken fazla ödeme yapıldığı ve davalılara ödenen tazminatın iadesi için gönderilen tebligatın tebliğ tarihi olan 20/04/2009 tarihi itibariyle temerrüde düşürüldükleri kabul edilerek 6.209,31 TL tazminatın 20/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Ferzende Y.’ten, 4.209,31 TL tazminatın 20/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı İbrahim Y.’ten 4.359,58 TL tazminatın 20/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Halis Y.’ten, 4.208,31 TL tazminatın 20/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Abdurrahman Y.’ten tahsili ile davacıya ödenmesine dair verilen karar, davacı vekili ve davalılar Halis Y. ile Ferzende Y.’in temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09/05/2016 tarihli ve 2015/6871 esas - 2016/6335 karar sayılı kararıyla; "...Tazminat talep edilebilmesi için 5233 sayılı yasa 1 ve 2. maddesi açık hükmüne göre, zarar gören olunması yeterli olup sırf üzerine kayıtlı taşınmaz kaydı bulunmadığı gerekçesiyle zilyetlik konusunda gerekli araştırma usulünce yapılıp değerlendirilmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davalının zilyet olduğunu ispatlayamadığı, bu anlamda yapılan kolluk araştırması ile alınan mahalli bilirkişilerin beyanlarının da ispata imkan tanımadığı, ayrıca dinlenen mahalli bilirkişilerin beyanı birbiri ile uyuşmadığı gibi görülmekte olan benzer tazminat dosyalarının olması sebebiyle beyanlarına itibar edilmediğinden 6.209,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Ferzende Y.’ten, 4.209,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı İbrahim Y.’ten, 4.359,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Halis Y.’ten, 4.209,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Abdurrahman Y.’ten tahsili ile davacıya ödenmesine dair verilen kararın davacı vekili ve davalılar Halis Y. ile Ferzande Y. ve İbrahim Y. tarafından temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02/12/2019 tarihli ve 2019/593 esas - 2019/5728 karar sayılı kararıyla; "1-)...Davalı İbrahim Y., Iğdır Sulh Hukuk Mahkemesinin 12/03/2015 gün, 2013/360 esas ve 2015/182 karar sayılı ilamına karşı temyiz kanun yoluna başvurmamış olduğundan hakkında verilen ilk hüküm kesinleşmiştir... 2-)...mahkemece bozma ilâmına uyulmasına karar verilmiş ancak bozmanın gereği tam olarak yerine getirilmemiştir. Şöyle ki, davalıların zilyetlik durumları usulünce araştırılıp 5233 sayılı Kanunun öngördüğü koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği bu yöndeki taraf delilleri tam olarak toplanıp gerekirse zabıta araştırması da yapılarak ve ceza dosyasında sanık olarak yargılanmışlarsa ceza davası sırasında vermiş oldukları beyanları da dosya içerisine alınıp birlikte değerlendirilmesinin ardından bir karar verilmesi gerekirken, sadece dosyada bozma öncesinde yapılmış olan işlemler yorumlanarak, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmemiş” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, ilgili bölgenin hem terör bölgesi olması hem de henüz tam anlamıyla kadastrosunun yapılmamış olması, 5233 Sayılı Kanun madde 1 ve 2 ile bozma kararı da (T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2015/9478 Esas ve 2017/4159 Karar sayılı bozma ilamı) birlikte değerlendirildiğinde mülkiyet sahibi olmamanın tazminat almaya engel olmadığı, tapu kaydı bulunmasa da zilyet olmak ve bunun ispatlanması halinde ilgili yerlerin değerinin de hesaplamaya dahil edilmesi gerektiği sonucuna varılmış fakat davalı zilyet olduğu yönünde beyanda bulunmaktan öte ispata yarar delil sunamadığından, bu anlamda yapılan kolluk araştırması ile alınan mahalli bilirkişilerin beyanları da ispata imkan tanımadığından, ayrıca dinlenen mahalli bilirkişilerin beyanı birbiri ile uyuşmadığı gibi görülen benzer tazminat dosyalarının da davalıları olmaları sebebiyle beyanlarına itibar edilemediğinden 6.209,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Ferzende Y.’ten, 4.359,31 TL tazminatın 21/05/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Halis Y.’ten tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacının dava konusu alacağına işletilecek faiz başlangıç tarihine yönelik temyiz itirazının incelenmesinde; Yargıtay'ın bozma kararına gerek iradi, gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK). Ayrıca, mahkemece verilen kararın Yargıtay bozma ilamının kapsamı dışında kalarak kesinleşmesi durumunda da usuli kazanılmış hak doğmuş olur. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Yani kesinleşmiş bu kısımlar o kısımlar lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak teşkil eder. Bu husus kamu düzenine ilişkindir.
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu olayda idarenin zararı, haksız yere yapılan ödeme tarihinde doğmuş olduğundan davacı bu tarihten itibaren faiz talep etmeye hak kazanmıştır. Ancak uyuşmazlığa ilişkin mahkemece verilen 12/03/2015 tarihli ilk kararda dava konusu alacağa 20/04/2009 tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesine rağmen davacı taraf temyizinde faiz başlangıcına ilişkin itirazda bulunmamış olduğundan artık bu husus kararı temyiz eden davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmuş olup, ödeme tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilemeyecektir. Hal böyle olunca davacı lehine kabul edilen alacağa usuli kazanılmış hak ta dikkate alındığında geriye dönük en eski, mahkemenin ilk kararında hükmedilen 20/04/2009 tarihinden itibaren faiz işletilebilecekken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırılık olup bozmayı gerektirmiştir.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması HUMK'nın 438/7 maddesi hükmü gereğidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün “1-b ve 2-b bentlerinde yer alan "21/05/2009" tarihinin çıkarılarak yerine "20/04/2009" tarihinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'ın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27/04/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
M. DUMAN H. ÖZDEMİR H. KANIK E. ATEŞ M. GÜRKANLI
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 27 Nisan 2022 tarihli kararında yer alan “Ancak uyuşmazlığa ilişkin mahkemece verilen 12/03/2015 tarihli ilk kararda dava konusu alacağa 20/04/2009 tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesine rağmen davacı taraf temyizinde faiz başlangıcına ilişkin itirazda bulunmamış olduğundan artık bu husus kararı temyiz eden davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmuş olup, ödeme tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilemeyecektir.” şeklindeki düşüncesine her anlamda katılmak mümkün değildir. Şöyle ki, davalı taraf, faizin başlangıç tarihi konusunda savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı çerçevesinde bu konuyu savunmamışsa daha sonra bu hususu istinaf/temyiz kanun yoluna getirmesi hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Zira, yargılama aşamasında ileri sürülmeyen hususlar kanun yolu incelemesi sırasında dikkate alınamaz.