DAVACI VE DEVİR KARARI KESİNLEŞEN ESKİ ORTAKLAR ARASINDA ŞEKLİ BAKIMDAN ZORUNLU DAVA ARKADAŞLIĞI BULUNMAMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(23)15-846
KARAR NO : 2021/327
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 13/03/2014
NUMARASI : 2014/41 - 2014/73
DAVACI : M.Ö. vekili Av. D.Y.
DAVALI : S.S. Y. Konut Yapı Kooperatifi Başkanlığı vekili Av. M.Y.
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 08.09.2008 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin su tesisatçısı olarak davalı kooperatiften hak ediş karşılığı daire alan Mustafa C.'dan üyelik hakkını devraldığını ve bu devrin kooperatif tarafından kabul edilerek daireye ilişkin borcunun olmadığına dair kooperatif başkanınca da yazılı belge verildiğini, müvekkilinin uzun yıllar dairede oturduğunu, emlak borçlarını ödediğini, kendisinden bir bedel ya da arsa talep edilmediğini, on yıl sonra müvekkiline borç çıkarılmasının iyi niyetle bağdaşmadığını, eski yönetim ile yeni yönetim arasında ihtilaflar olduğunun bilindiğini, kooperatifte devamlılığın esas olduğunu, hak ediş karşılığı alınan evin Mustafa C.'dan borçsuz ve anahtar teslimi şeklinde alındığını ileri sürerek davalı kooperatife borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 18.11.2008 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının üyelik devri ile üyelikten doğan daire hakkını eski başkan Rafet C.'dan devraldığını, Rafet C.'ın kendisini arsa karşılığı üye yaptığını, ancak üyelik aidatı, birikmiş toplu para veya arsa devretmediğini, davacının ileri sürdüğü iş karşılığı sözleşme ve buna karşılık daire alındığına dair hiçbir kayıt ve belgenin söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.12.2009 tarihli ve 2008/597 E., 2009/748 K. sayılı kararı ile; kooperatifin yönetim kurulu başkanı ve üyesi olan Rafet C.’ın arsa karşılığı kooperatife üye olduğu, arsa edimini yerine getirmeden hissesini Mustafa C.’a devrettiği, davacının da Mustafa C.’dan bu hisseyi devir almak suretiyle kooperatife ortak olduğu, bu hisse nedeniyle kooperatife hiçbir aidat ödenmediği, arsa ediminin fiilen yerine getirilmesinin de mümkün olmadığı, davacının kooperatife 18.561 TL borçlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince 22.11.2011 tarihli ve 2011/2877 E., 2011/1963 K. sayılı kararı ile;
“… 1) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
2) Davacının menfi tesbit(tespit) istemine ilişkin talebi konusunda karar verilmesi gerekirken, miktar itibarıyla müspet tesbit (tespit) şeklinde ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna göre hüküm tesisi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.10.2012 tarihli ve 2012/167 E., 2012/439 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak, davacının davalı kooperatifin daha önceki üyesi Mustafa C.'un hissesini devraldığı, Mustafa C.'un da Rafet C.'ın hissesini devraldığı, ancak bu hisse devrinden sonra davalı kooperatife hiçbir aidat ödemesinde bulunmadığı, davacının hissesini devraldığı Mustafa C.'un ve onun hissesini devraldığı Rafet C.'ın kooperatife karşı arsa edim borcunu yerine getirdiğinin davacı tarafça ispat edilemediği, tapu sicil müdürlüğüne bu konuda yazılan müzekkereye de olumsuz cevap verildiği, bu üyeliği davacıya devreden önceki üyeler Mustafa C. ile Rafet C.'ın da bu üyelik için kooperatife bir ödemelerinin bulunmadığı, davacının üyeliği devraldığı Mustafa C.'un davalı kooperatif inşaatları için sıhhi tesisat işleri yaptığına, yapmışsa bu iş sebebiyle kooperatiften hak ediş alacağı olduğuna, üyeliğin bu iş karşılığı verildiğine dair dosyada ve kooperatif kayıtlarında yeterli delilin bulunmadığı, Kooperatifler Kanunu'nun 23. maddesi gereğince üyelerin hak ve borçlarda eşit olması gerektiğinden davacının da diğer üyeler gibi aidat ve varsa gecikme faizi ödemesi gerektiği, davacının davalı kooperatife üyeliğinden dolayı dava tarihi itibariyle 18.821 TL aidat, 112.999,65 TL de gecikme faizi borcunun bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay Kapatılan 23. Hukuk Dairesince 01.10.2013 tarihli ve 2013/3582 E., 2013/5965 K. sayılı kararı ile;
“… Dava, menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı tarafça, su tesisatçısı olan ve hak ediş karşılığı üye yapılan dava dışı Mustafa C.'a ait üyeliği devraldığı iddia edilmiş ve dosya kapsamından da bu üyeliğin dava dışı Rafet C. tarafından Mustafa C.'a devredildiği anlaşılmıştır. İşbu davada verilecek karar, kooperatif hissesini devrettiği ileri sürülen dava dışı Rafet C. ve Mustafa C.'un hukukunu etkileyecektir. Anılan kişilerin yokluğunda görülen davada verilen kararın onlara karşı infaz edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Davada taraf olmayanın durumu tartışılarak onun leh veya aleyhine bir karar verilemez. Bu durumda, davacıya öncelikle Mustafa C. ile Rafet C.'a dava açması için süre verilmesi, açtığında bu dosya ile birleştirilmesi ve Rafet C. ile Mustafa C.'un varsa savunmaları ve delillerinin birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Dava dışı Mustafa C. ve Rafet C. aleyhine dava açılıp bu dosya ile birleştirilmesi sağlandıktan sonra;
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 23. maddesi hükmü uyarınca, ortaklar hak ve yükümlülüklerde eşit konumdadırlar. Yönetim kurulu bu ilkenin dışına çıkmak istediği takdirde, bu hususu, genel kurul gündemine alarak, genel kurulun tartışmasına açıkça sunması gerekmekte veya genel kurulun yapılan uygulamayı açıkça ya da zımnen benimsemesi icap etmektedir. Bu nedenle, sabit ve peşin bedel ödemek suretiyle ortaklığa alınmadaki bu usule uyulmamışsa, böyle bir ortağın (devam eden inşaatların finansmanına katılımı için) üyelik aidat yükümlülüğü devam eder. Açıklanan usule uyulmuşsa, ortaklığa alınmadaki bu farklılık, ortaklığa alındıktan sonra üyelik aidatı istenmesini mümkün kılmaz ise de kooperatifin amacına ulaşıncaya kadar yapılan genel yönetim ve alt yapı giderlerinden ortağın sorumluluğu devam eder. Genel kurulca açık yetki verilmedikçe ya da benimsenmedikçe 1163 sayılı Kanun'un 23. maddesine aykırı şekilde yönetim kurulunun diğer ortaklardan farklı statüde ortaklığa kabul kararı vermesine veya akçalı konularda bir ortağı farklı statüde konumlandırmasına geçerli hukuki sonuç bağlanamaz. Öte yandan, davacıya üyeliği devreden kişinin peşin bedelli ortak olduğunun belirlenmesi halinde, davacının da peşin bedelli ortak olarak kabul edileceği tartışmasızdır. Anılan genel kurul kararının peşin bedelli ortaklık tesis eden bir karar olmadığı sonucuna varılması halinde, Rafet C., Mustafa C. ya da davacıdan uzunca bir süre inşaat finansmanı için aidat istenilmemiş ise, bilançolarda, hesap cetvellerinde, faaliyet raporlarında, genel kurullarda ve üye kayıt defterlerinde; bu yönde bir borç kaydı yer almamışsa, davacının peşin bedelli ortak olduğunun kooperatifçe zımnen benimsendiği ve sadece genel yönetim ve altyapı giderlerinden sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Diğer yandan, anasözleşmenin 17/3. maddesi uyarınca devir halinde eski ortağın kooperatife olan yükümlülükleri yeni ortağa geçer.
Bu durumda, mahkemece, kooperatif konusunda uzman yeni bir bilirkişi ya da kurulu aracılığıyla kooperatif defter, kayıt ve belgeleri, genel kurul tutanakları üzerinde inceleme yaptırılarak, üyelikleri devreden Rafet C. ile Mustafa C.'un üyeliklerinin ne şekilde oluştuğu, Rafet C.'ın ya da Mustafa C.'un üyeliğinin normal statüde ya da peşin bedelli üyelikten hangisi olduğu, Rafet C. tarafından bu üyeliklere karşılık arsa devri yapılıp yapılmadığı, üyeliğini Mustafa C.'a devreden Rafet C.'ın ya da sonradan Mustafa C. ile davacının bu ilkelere uygun olarak zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin bedelli üye (sadece arsa devri karşılığında bir üye) yapılıp yapılmadığı üzerinde durularak, davacının zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin ödemeli ortak mı, normal statülü ortak mı olduğunun belirlenmesi, yapılacak tespite göre kooperatife karşı üyeliğin türünün gerektirdiği parasal ya da ayni (arsa payı) yükümlülüklerini tam olarak yerine getirip getirmediği hususlarında rapor alınıp, bu ilkeler ve açıklamalar çerçevesinde sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz incelemeye dayalı bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulması doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli ve 2014/41 E., 2014/73 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak ilk bozma kararında davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine karar verildiğinden bu kararda kapsam dışında bırakılan hususların kesinleştiği, ikinci bozma kararında ise “öncelikle Mustafa C. ile Rafet C.'a dava açması için süre verilmesi, açtığında bu dosya ile birleştirilmesi ve Rafet C. ile Mustafa C.'un varsa savunmaları ve delillerinin birlikte değerlendirilmesi gerekir” şeklindeki bozma sebebinin ise ilk kez belirtildiği, bu bozma sebebinin gerekçesinin bulunmadığı, ihtilafın kooperatif ile üyesi arasındaki ilişkilerden kaynaklandığı, dolayısıyla husumetin ancak kooperatife karşı yöneltilebileceği ve yargılama sonunda da ancak davacının leh veya aleyhinde bir karar verilebileceği, üyeliklerini devreden dava dışı üçüncü kişi konumundaki Mustafa C. ile Rafet C.’ın leh veya aleyhinde karar verilmesinin de usulen mümkün olmadığı, üyeliğini devrettiği için artık davalı kooperatifle üyelik ilişkisi ve bağı sona ermiş olan eski üyeler Mustafa C. ve Rafet C. ile davalı kooperatif arasında da işbu dava yönünden zorunlu dava arkadaşlığı da bulunmadığından Mustafa C. ile Rafet C. aleyhine ayrı bir dava açmaya usulen zorlanamayacağı, davacının bu kişilere karşı dava açıp açmayacağı, açacaksa da ne tür bir dava açacağı hususunun davacının kendi ihtiyarında olduğu, bozma kararında da eski ortağın kooperatife olan yükümlülüklerinin yeni ortağa geçtiğine işaret edildiği, ilk bozma sebebi doğrultusunda bilirkişilerden yeniden ve ayrıntılı şekilde rapor alındığı, alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
(1) Kooperatif hissesini devrettiği ileri sürülen dava dışı Mustafa C. ile Rafet C. aleyhine dava açılarak işbu dava ile birleştirilmesinin gerekip gerekmediği,.
(2) Davacının zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin ödemeli ortak mı, normal statülü ortak mı olduğunun belirlenerek yapılacak tespite göre kooperatife karşı üyeliğin türünün gerektirdiği parasal ya da ayni (arsa payı) yükümlülüklerini tam olarak yerine getirip getirmediği hususlarında rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
(1) numaralı uyuşmazlık yönünden:
15. Kooperatif, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (KK) 1. maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır.
16. Kooperatiflerde ortaklık sıfatının kazanılması beş hâlde söz konusu olabilir. İlk olarak kooperatifin kuruluşunda kurucu ortaklar, kuruluşun gerçekleşmesiyle ortak sıfatını aslen kazanırlar. Daha sonraki evrede ise giriş talebinin kabulü yoluyla veya payın bir başkası tarafından devir alınmasının yönetim kurulu tarafından kabulüyle ortaklık gerçekleşir. Bir diğer ihtimal olarak ortaklığın taşınmaz mülkiyetine veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlandığı durumlarda, taşınmazın veya işletmenin devir alınması hâlinde ortaklık sıfatı kazanılır. Son olarak ise ana sözleşmede hüküm bulunması durumunda miras ile kooperatif paydaşlık hakkı kazanılır. Kooperatiflerde ortaklık payının kaybedilmesi ise; çıkma hakkının kullanılması, ortağın ölümü, ortaklık payının devri, görev veya hizmete bağlı olan ortaklıklarda bunun yerine getirilmesi, ana sözleşmede belirtilen nedenlerle çıkarılma ya da parasal yükümlülüklerini yerine getirmeme sebebiyle ihraç hâllerinde mümkündür.
17. KK’nın “Ortaklığa girme şartları ve ortak sayısı” başlıklı 8. maddesine göre; Kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzelkişiler, kooperatif ana sözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi halinde değer taşır. Yönetim Kurulu; ortaklar ile ortak olmak için müracaat edenlerin ana sözleşmede gösterilen ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak zorundadır. Yapı kooperatiflerinde konut, işyeri ve ortak sayısı genel kurulca belirlenir. Yönetim Kurulu, genel kurulca kararlaştırılan sayının üzerinde ortak kaydedemez.
18. Ortaklık devredilebilir, ancak ortaklık sıfatı payın devralınması ile otomatik kazanılamaz, devralanın KK’nın 8. maddesi uyarınca giriş isteminde bulunması, yönetim kurulunun da aynı maddenin 2. fıkrasına göre gerekli incelemeyi yapması ve bu kişinin ortak olabilmek için gerekli şartlara sahip bulunması hâlinde, anılan kişiyi Kooperatife kabul etmesi, aksi halde talebin reddedilmesi gerekir. Kanun "devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması halinde" o kişiyi kabul etmesi zorunluluğunu yüklemiştir. Yönetim kurulu, ortaklığı devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde, bu kişiyi ortaklığa kabul eder (KK m. 14). Devralanın Kooperatif tarafından ortaklığa kabulü ile devir eden Kooperatiften çıkmış olur. Ortaklığın devri için alacağın temliki hükümleri uygulanır, ancak devrin Kooperatifçe kabulü şarttır. Kooperatif kabul etmemiş ise yapılan devir geçersizdir (Poroy, R./ Tekinalp, Ü./ Çamoğlu, E.: Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2005, s. 966, 972).
19. KK’nın 35. maddesi uyarınca; ortakları şahsen sorumlu veya ek ödemelerle yükümlü bir kooperatifte, durumunu bilerek yeni giren ortak, girişinden önce doğmuş olan borçlardan diğer ortaklar gibi sorumlu olur.
20. Kural olarak, payın devralınması suretiyle ortak olunması hâlinde kooperatife yeni giren ortak tüm hak ve borçları ile ortaklık sıfatını kazandığından devreden ortağın önceden kabul ve taahhüt etmiş olduğu şahsi sorumluluk veya ek ödeme yükümlülükleri ortaklık sıfatını sonradan kazanan ortak için de geçerlidir. Bu kişilerin ayrıca bir kabul ve taahhütte bulunmalarına gerek yoktur (Örnek, Ö.: Yargıtay Kararları Işığında Kooperatif Ortaklarının Hakları, Yükümlülükleri ve Sorumlulukları, Ankara 2020, s. 135).
21. Ortakları şahsen sorumlu ve ek ödemelerle yükümlü bir kooperatife yeni giren ortağın önceki borçlardan sorumlu olmayacağına ilişkin sözleşme hükümleriyle ortaklar arasındaki anlaşmalar üçüncü şahıslar hakkında hüküm ifade etmez (KK m.35). Böyle bir ana sözleşme hükmü ya da bu şekildeki anlaşmanın varlığı ancak ortakların kendi aralarında geçerli olarak kabul edilebilir. Eş söyleyişle giren ortağın önceki borçlardan dolayı sorumluluğu üçüncü kişiler karşısında devam eder. Elbette ortakların birbirlerine rücu hakkı saklıdır.
22. Bu noktada yeri gelmiş iken; dava arkadaşlığı konusunda açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır. Maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kişiye birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken durumlarda mecburi (zorunlu) dava arkadaşlığından söz edilir (Kuru, B.: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 936).
23. Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, “maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı” ve “şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı” olarak ikiye ayrılır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesinin zorunlu olduğu hâllerde söz konusu olur iken; şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hâllerde oluşan dava arkadaşlığıdır. Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usuli işlemler birbirinden bağımsızdır.
24. Dava, bütün mecburi dava arkadaşlarının tümüne karşı değil de bunlardan biri ya da bir kaçına karşı açılmış ise, bu durumda davalı durumundaki kişinin, açılan davada yalnız başına davalı sıfatı yoktur. Ancak bu durumda mahkemece, dava hemen reddedilmeyerek, davanın diğer davalılara da teşmil edilmesi için davacıya kesin süre verilmelidir (Kuru, 947).
25. Uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olduğundan dava arkadaşlığından hemen sonra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Tasarruf ilkesi” başlıklı 24. maddesinin de irdelenmesi gerekmektedir. Maddede aynen;
“(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.”
şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Madde ile , özel hukuktaki hukukî ilişkilerde var olan irade serbestisinin, dava açılmakla doğan kamusal nitelikteki dava ilişkisinde, daha geniş bir ifadeyle, usul ilişkisinde de devam ettiği açıkça vurgulanmıştır.
26. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, dava dışı Mustafa C.'un üyeliğini eski kooperatif başkanı dava dışı Rafet C.'dan devraldığı, üyelik numarasının 2198 olduğu, bu üyeliğin arsa sahibi sıfatıyla 100 metrekare tesis edildiği, dava dışı Mustafa C.'un ise söz konusu üyeliği 08.02.2001 tarihinde Kayseri 3. Noterliğinin 4809 yevmiye numaralı üyelik devir sözleşmesi ile davacı Mahmut Ö.'e devrettiği ve davalı kooperatifin bu devir işlemini 25.02.2001 tarihli yönetim kurulu kararıyla kabul ettiği anlaşılmaktadır. Davacının devir yoluyla Kooperatife üye olduğu hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dava, Kooperatif ile üyesi arasındaki iç ilişkiye dayalı olduğundan, doğru olarak davalı Kooperatife yöneltilmiştir. Davanın niteliği gereği, davacı ve devir kararı kesinleşen eski ortaklar arasında maddi ya da şekli bakımdan zorunlu dava arkadaşlığı bulunmamaktadır. Eldeki davanın sonucuna göre davacının rücu hakkının doğabilecek olması durumu ise, anılan kişilerin zorunlu dava arkadaşı olacağı anlamına da gelmemektedir. Aksinin kabulü HMK’nın 24. maddesinin 2. bendine aykırı olacağından mahkemece (1) numaralı uyuşmazlık bakımından verilen direnme kararı sonucu itibariyle yerindedir.
27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ortaklık payının devralınması suretiyle ortak olunması durumunda devralan yeni ortağın tüm hak ve borçları ile ortaklık sıfatını kazandığı, devreden ortağın önceden kabul ve taahhüt etmiş olduğu şahsi sorumluluk veya ek ödeme yükümlülükleri ortaklık sıfatını sonradan kazanan ortak için de geçerli olacağı, davacı tarafça su tesisatçısı olan ve hak ediş karşılığı üye yapılan dava dışı Mustafa C.'a ait üyeliği devraldığı ve peşin ödemeli ortak olduğu iddia edildiğinden, bu davada davacı bakımından yapılacak inceleme ve verilecek kararın kooperatif hissesini devrettiği ileri sürülen dava dışı Rafet C. ve Mustafa C.'un hukukunu etkileyeceği, verilen karardan hakları etkilenecek olan üçüncü kişinin de davada yer almasının ve kendi hakkını koruyacak açıklama ve ispat haklarını kullanmasının zorunlu olduğu, aksine bir düşüncenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve HMK’nın 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil edeceği, somut olay bakımından bir çeşit şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğunun kabul edilmesi gerektiğinden davacıya öncelikle Mustafa C. ile Rafet C.'a dava açması için süre verilmesi, açtığında bu dosya ile birleştirilmesi, Rafet C. ile Mustafa C.'un varsa savunmaları ve delillerinin birlikte değerlendirilmesinin gerektiği, bu çözüm tarzının hem davacı hem de dava dışı kişi yönünden hukuka uygun maddi ve usuli bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayacağından (1) numaralı uyuşmazlık bakımından mahkeme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
28. Hâl böyle olunca (1) numaralı uyuşmazlık bakımından direnme kararı onanmalıdır.
(2) numaralı uyuşmazlık yönünden:
29. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukuki ilişkinin mevcut olmadığının tespiti için açılan davaya menfi tespit davası denir. Borçlu, çeşitli nedenlerle borçlu olmadığını bildirebilir. Bu nedenler icra iflas hukukuna ilişkin nedenler olmayıp, borçlar hukuku, ticaret hukuku gibi maddi hukuka ilişkin nedenlerdir (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku, Ankara 2017, s. 136). Menfi tespit davalarında tarafların haklılık durumu dava tarihi esas alınarak tespit edilir. Menfi tespit davasında yapılan yargılama sonunda mahkeme, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle borçlu olmadığını tespit ederse; davanın kabulüne, borçlu olduğunu tespit ederse [netice-i taleple bağlı olduğundan (HMK m. 26/l ) müspet tespit hükmü veremeyip] davanın reddine karar verir. Menfi Tespit davasında yapılan yargılama sonunda mahkemece belirlenen borç miktarınca davacının borçlu olduğunun tespitine şeklinde müspet tespit hükmü değil, belirlenen borç miktarını aşan kısım bakımından borçlu olmadığının tespitine şeklinde menfi tespit hükmü verilmelidir. Eş söyleyişle mahkemece taleple bağlılık kuralı çerçevesinde davacının borçlu olmadığı miktar saptanarak menfi tespite hükmedilir (Muşul, T.: İcra ve İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2016, s. 363 vd.). Uyuşmazlık konusu eldeki davada da, davacı tarafça hak ediş karşılığı alınan evin dava dışı önceki üye Mustafa C.'dan borçsuz ve anahtar teslimi şeklinde devralındığı ileri sürülerek davalı kooperatife borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi talep edildiğinden, mahkemece taleple sınırlı olarak araştırma ve inceleme yapılması (bu kapsamda yapılan incelemeyi esas alan bilirkişi raporunun hükme esas alınması) ve nihayetinde menfi tespit davasının niteliği gözetilerek bir karar verilmesi gerektiği hususunda bir kuşku bulunmamaktadır.
30. Kooperatifleri tanımlayan KK’nın 1. maddesinde kooperatiflerin "değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar" olduğu belirtilmiş olmakla Türk hukukunda “açık kapı ilkesi” benimsenmiştir. Kanun’un ortaklığa girme koşullarını düzenleyen 8. maddesi gereğince kooperatife üye olunabilmesi objektif koşullara bağlanmıştır. Ortaklığa kabul açıkça olabileceği gibi örtülü olarak da mümkündür. Yine açık kapı ilkesi gereği ortak sıfatını kazanan herkesin kooperatiften çıkma hakkı olduğu gibi, ana sözleşmede açıkça belirtilmiş olan nedenlerle ortağın ihracına karar verilmesi de mümkündür. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 21.02.2018 tarihli ve 2018/23-129 E., 2018/246 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
31. Diğer taraftan, kooperatiflerde ortaklar arasında hak ve borçlar bakımından eşitlik esastır. Nitekim Kanun’un "Hak ve vecibelerde eşitlik" başlıklı 23. maddesinde "Ortaklar bu kanunun kabul ettiği esaslar dahilinde hak ve vecibelerde eşittirler." şeklinde emredici bir kural öngörülmüştür. Bu kural uyarınca aynı durumda olan ortaklar arasında ayrım yapılamaz.
32. Yargısal kararlarda eşitlik ilkesi "mutlak" ve "nispi" olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mutlak eşitlik, ortaklar arasındaki farklılıkları göz önüne almadan ve değerlendirmeden tanınan eşitliktir; ortakların kooperatife katkıları ne olursa olsun, her ortağa genel kurulda bir oy hakkı tanınmasında olduğu gibi… Nispi eşitlikte ise ortakların çeşitli nedenlerden doğan farklı durumları göz önüne alınarak değerlendirme yapılmakta ve sonuçta eşit olacak biçimde bir ölçüt uygulanmaktadır.
33. Kooperatif ortaklığında kanun ve ana sözleşme ile birlik içerisine giren ortaklardan her biri ortaklık amacı çerçevesinde borç ve yükümlülük altına girer. Burada edimlerin değişimi söz konusu değildir. Edimler kural olarak, ortak bir amaca ulaşmak niyetiyle herkes için aynıdır. Kooperatif ortaklık payı kural olarak para borcu taahhüdü şeklinde olur. İstisnai olarak ayni nitelikte sermaye konulması da ana sözleşme ile kabul edilebilir.
34. Eşitlik ilkesi gereğince ortaklar hak ve yükümlülüklerinde eşit olduklarından, normal statüdeki ortaklardan farklı olarak sabit ve peşin ödeme ile ortak alımına karar verilebilmesi için bu hususun genel kurulun gündemine alınması ve genel kurul tarafından tartışılarak bir karar verilmesi ya da genel kurulun yapılan uygulamayı açıkça ya da zımnen benimsemesi gerekmektedir. Bu nedenle, sabit ve peşin aidat ödemek suretiyle ortaklığa alınmadaki bu usule uyulmamışsa, böyle bir ortağın (devam eden inşaatların finansmanına katılımı için) üyelik aidat yükümlülüğü devam eder. Açıklanan usule uyulmuşsa, ortaklığa alınmadaki bu farklılık, ortaklığa alındıktan sonra üyelik aidatı istenmesini mümkün kılmaz ise de, kooperatifin amacına ulaşıncaya kadar yapılan genel yönetim ve altyapı giderlerinden ortağın sorumluluğu devam eder. Genel kurulca açık yetki verilmedikçe ya da benimsemedikçe 1163 sayılı Kanun’un 23. maddesine aykırı şekilde yönetim kurulunun diğer ortaklardan farklı statüde ortaklığa kabul kararı vermesine veya akçalı konularda bir ortağı farklı statüde konumlandırmasına geçerli hukuki sonuç bağlanamaz.
35. Eldeki davada davacı, peşin bedelli üyeden üyelik devir aldığı için kendisinin de peşin bedelli üye olduğunu ileri sürmektedir. Davacıya üyeliği devreden dava dışı eski ortağın peşin bedelli ortak olduğunun belirlenmesi hâlinde kuşkusuz davacı da peşin bedelli ortak statüsünde kabul edilecektir. Bu durumda, peşin bedelli ortaklık tesis eden bir genel kurul kararı bulunmadığı sonucuna varılması hâlinde, davacıdan (ve dava dışı devreden eski ortaklardan) uzunca bir süre inşaat finansmanı için aidat istenilmemiş ise, bilançolarda, hesap cetvellerinde, faaliyet raporlarında, genel kurullarda ve üye kayıt defterlerinde; bu yönde bir borç kaydı yer almamışsa, davacıların peşin bedelli ortak olduğunun kooperatifçe zımnen benimsendiği ve sadece genel yönetim ve altyapı giderlerinden sorumlu olduğunun kabulü gerekecektir. KK’nın 35. maddesi ve Konut Yapı Kooperatifi (Tip) Ana Sözleşmesi’nin 17/3. maddesi uyarınca devir hâlinde eski ortağın kooperatife olan yükümlülükleri yeni ortağa geçeceğinden, davanın çözümü için ortaklık haklarını devreden dava dışı Rafet C. ile Mustafa C.’un üyeliklerinin ne şekilde oluştuğu ve Rafet C.’ın anılan üyeliğe karşılık olarak arsa devrini yapıp yapmadığının net olarak tespit edilmesi gerekmektedir.
36. Yerel mahkemece; ilk ortak Rafet C.’dan ve sonraki ortak Mustafa Çoşkun’dan kooperatif adına bir arsa devrinin olup olmadığının tespiti amacıyla tapu sicil müdürlüğüne yazılan yazıya olumsuz cevap verildiği gerekçe gösterilmiş ise de; gönderilen yazı cevabında takbis programına geçildiğinden pasif kayıtların görülemediğinin, istenilen taşınmazın mahalle, ada, parsel numaraları ile yevmiye numaralarının belirtilmesi hâlinde ilgili belgelerin gönderilebileceğinin belirtilmesine rağmen, mahkemece aynı hususta yeniden araştırma yapılmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan davalı tarafça, dava dışı Rafet C. hakkında Kooperatif kayıtlarında usulsüzlük yaptığı iddiası ile açılmış bulunan bir ceza davası bulunduğu, söz konusu kayıtların gerçeği yansıtmadığı savunulmasına rağmen mahkemece ceza davasına ilişkin dosya getirtilip araştırılmamıştır. Mahkemece denetime ve hüküm kurmaya olanak sağlayacak şekilde gerekli araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Eksik inceleme ve araştırma ile karar verilemez. Eldeki menfi tespit davasının niteliği ve davacının talebi gözetildiğinde yetersiz incelemeye dayalı oluşturulan bilirkişi raporunun da hükme esas alınamayacağı açıktır.
37. Bu durumda yerel mahkemece yapılacak iş; izah edilen eksiklikler giderilerek, HMK’nın 266 vd. ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3 vd. maddeleri gereğince kooperatif konusunda uzman bilirkişi ya da bilirkişi kurulu aracılığıyla; kooperatif defter, kayıt ve belgeleri, genel kurul tutanakları üzerinde inceleme yaptırılıp, üyelikleri devreden Rafet C. ile Mustafa C.'un üyeliklerinin ne şekilde oluştuğu, Rafet C.'ın ya da Mustafa C.'un üyeliğinin normal statüde mi yoksa peşin bedelli üyelik mi olduğu, Rafet C. tarafından bu üyeliklere karşılık arsa devrinin yapılıp yapılmadığı, üyeliğini Mustafa C.'a devreden Rafet C.'ın ya da sonradan Mustafa C. ile davacının bu ilkelere uygun olarak zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin bedelli üye eş söyleyişle sadece arsa devri karşılığında üye yapılıp yapılmadığı, davacının zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin ödemeli ortak mı yoksa normal statülü ortak mı olduğu hususunun net bir şekilde belirlenerek, yapılacak tespite göre kooperatife karşı üyeliğin türünün gerektirdiği parasal ya da ayni (arsa payı) yükümlülüklerini tam olarak yerine getirip getirmediği saptanıp sonucuna göre bir karar vermektir.
38. O hâlde; (2) numaralı uyuşmazlık bakımından, yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
(1) numaralı uyuşmazlık yönünden 15 ila 28. paragraflarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile mahkemece verilen direnme kararının ONANMASINA oy çokluğu ile,
(2) numaralı uyuşmazlık yönünden 29 ila 39. paragraflarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun'un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : 1 numaralı uyuşmazlık yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 19’u ONAMA, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
BİLGİ : "Şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşına da davanın yönetilmesi gerekir" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28 Şubat 2018 tarihli kararı için bkz.
DAVACI VE DEVİR KARARI KESİNLEŞEN ESKİ ORTAKLAR ARASINDA ŞEKLİ BAKIMDAN ZORUNLU DAVA ARKADAŞLIĞI BULUNMAMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(23)15-846
KARAR NO : 2021/327
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 13/03/2014
NUMARASI : 2014/41 - 2014/73
DAVACI : M.Ö. vekili Av. D.Y.
DAVALI : S.S. Y. Konut Yapı Kooperatifi Başkanlığı vekili Av. M.Y.
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 08.09.2008 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin su tesisatçısı olarak davalı kooperatiften hak ediş karşılığı daire alan Mustafa C.'dan üyelik hakkını devraldığını ve bu devrin kooperatif tarafından kabul edilerek daireye ilişkin borcunun olmadığına dair kooperatif başkanınca da yazılı belge verildiğini, müvekkilinin uzun yıllar dairede oturduğunu, emlak borçlarını ödediğini, kendisinden bir bedel ya da arsa talep edilmediğini, on yıl sonra müvekkiline borç çıkarılmasının iyi niyetle bağdaşmadığını, eski yönetim ile yeni yönetim arasında ihtilaflar olduğunun bilindiğini, kooperatifte devamlılığın esas olduğunu, hak ediş karşılığı alınan evin Mustafa C.'dan borçsuz ve anahtar teslimi şeklinde alındığını ileri sürerek davalı kooperatife borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 18.11.2008 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının üyelik devri ile üyelikten doğan daire hakkını eski başkan Rafet C.'dan devraldığını, Rafet C.'ın kendisini arsa karşılığı üye yaptığını, ancak üyelik aidatı, birikmiş toplu para veya arsa devretmediğini, davacının ileri sürdüğü iş karşılığı sözleşme ve buna karşılık daire alındığına dair hiçbir kayıt ve belgenin söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.12.2009 tarihli ve 2008/597 E., 2009/748 K. sayılı kararı ile; kooperatifin yönetim kurulu başkanı ve üyesi olan Rafet C.’ın arsa karşılığı kooperatife üye olduğu, arsa edimini yerine getirmeden hissesini Mustafa C.’a devrettiği, davacının da Mustafa C.’dan bu hisseyi devir almak suretiyle kooperatife ortak olduğu, bu hisse nedeniyle kooperatife hiçbir aidat ödenmediği, arsa ediminin fiilen yerine getirilmesinin de mümkün olmadığı, davacının kooperatife 18.561 TL borçlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince 22.11.2011 tarihli ve 2011/2877 E., 2011/1963 K. sayılı kararı ile;
“… 1) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
2) Davacının menfi tesbit(tespit) istemine ilişkin talebi konusunda karar verilmesi gerekirken, miktar itibarıyla müspet tesbit (tespit) şeklinde ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna göre hüküm tesisi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.10.2012 tarihli ve 2012/167 E., 2012/439 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak, davacının davalı kooperatifin daha önceki üyesi Mustafa C.'un hissesini devraldığı, Mustafa C.'un da Rafet C.'ın hissesini devraldığı, ancak bu hisse devrinden sonra davalı kooperatife hiçbir aidat ödemesinde bulunmadığı, davacının hissesini devraldığı Mustafa C.'un ve onun hissesini devraldığı Rafet C.'ın kooperatife karşı arsa edim borcunu yerine getirdiğinin davacı tarafça ispat edilemediği, tapu sicil müdürlüğüne bu konuda yazılan müzekkereye de olumsuz cevap verildiği, bu üyeliği davacıya devreden önceki üyeler Mustafa C. ile Rafet C.'ın da bu üyelik için kooperatife bir ödemelerinin bulunmadığı, davacının üyeliği devraldığı Mustafa C.'un davalı kooperatif inşaatları için sıhhi tesisat işleri yaptığına, yapmışsa bu iş sebebiyle kooperatiften hak ediş alacağı olduğuna, üyeliğin bu iş karşılığı verildiğine dair dosyada ve kooperatif kayıtlarında yeterli delilin bulunmadığı, Kooperatifler Kanunu'nun 23. maddesi gereğince üyelerin hak ve borçlarda eşit olması gerektiğinden davacının da diğer üyeler gibi aidat ve varsa gecikme faizi ödemesi gerektiği, davacının davalı kooperatife üyeliğinden dolayı dava tarihi itibariyle 18.821 TL aidat, 112.999,65 TL de gecikme faizi borcunun bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay Kapatılan 23. Hukuk Dairesince 01.10.2013 tarihli ve 2013/3582 E., 2013/5965 K. sayılı kararı ile;
“… Dava, menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı tarafça, su tesisatçısı olan ve hak ediş karşılığı üye yapılan dava dışı Mustafa C.'a ait üyeliği devraldığı iddia edilmiş ve dosya kapsamından da bu üyeliğin dava dışı Rafet C. tarafından Mustafa C.'a devredildiği anlaşılmıştır. İşbu davada verilecek karar, kooperatif hissesini devrettiği ileri sürülen dava dışı Rafet C. ve Mustafa C.'un hukukunu etkileyecektir. Anılan kişilerin yokluğunda görülen davada verilen kararın onlara karşı infaz edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Davada taraf olmayanın durumu tartışılarak onun leh veya aleyhine bir karar verilemez. Bu durumda, davacıya öncelikle Mustafa C. ile Rafet C.'a dava açması için süre verilmesi, açtığında bu dosya ile birleştirilmesi ve Rafet C. ile Mustafa C.'un varsa savunmaları ve delillerinin birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Dava dışı Mustafa C. ve Rafet C. aleyhine dava açılıp bu dosya ile birleştirilmesi sağlandıktan sonra;
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 23. maddesi hükmü uyarınca, ortaklar hak ve yükümlülüklerde eşit konumdadırlar. Yönetim kurulu bu ilkenin dışına çıkmak istediği takdirde, bu hususu, genel kurul gündemine alarak, genel kurulun tartışmasına açıkça sunması gerekmekte veya genel kurulun yapılan uygulamayı açıkça ya da zımnen benimsemesi icap etmektedir. Bu nedenle, sabit ve peşin bedel ödemek suretiyle ortaklığa alınmadaki bu usule uyulmamışsa, böyle bir ortağın (devam eden inşaatların finansmanına katılımı için) üyelik aidat yükümlülüğü devam eder. Açıklanan usule uyulmuşsa, ortaklığa alınmadaki bu farklılık, ortaklığa alındıktan sonra üyelik aidatı istenmesini mümkün kılmaz ise de kooperatifin amacına ulaşıncaya kadar yapılan genel yönetim ve alt yapı giderlerinden ortağın sorumluluğu devam eder. Genel kurulca açık yetki verilmedikçe ya da benimsenmedikçe 1163 sayılı Kanun'un 23. maddesine aykırı şekilde yönetim kurulunun diğer ortaklardan farklı statüde ortaklığa kabul kararı vermesine veya akçalı konularda bir ortağı farklı statüde konumlandırmasına geçerli hukuki sonuç bağlanamaz. Öte yandan, davacıya üyeliği devreden kişinin peşin bedelli ortak olduğunun belirlenmesi halinde, davacının da peşin bedelli ortak olarak kabul edileceği tartışmasızdır. Anılan genel kurul kararının peşin bedelli ortaklık tesis eden bir karar olmadığı sonucuna varılması halinde, Rafet C., Mustafa C. ya da davacıdan uzunca bir süre inşaat finansmanı için aidat istenilmemiş ise, bilançolarda, hesap cetvellerinde, faaliyet raporlarında, genel kurullarda ve üye kayıt defterlerinde; bu yönde bir borç kaydı yer almamışsa, davacının peşin bedelli ortak olduğunun kooperatifçe zımnen benimsendiği ve sadece genel yönetim ve altyapı giderlerinden sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Diğer yandan, anasözleşmenin 17/3. maddesi uyarınca devir halinde eski ortağın kooperatife olan yükümlülükleri yeni ortağa geçer.
Bu durumda, mahkemece, kooperatif konusunda uzman yeni bir bilirkişi ya da kurulu aracılığıyla kooperatif defter, kayıt ve belgeleri, genel kurul tutanakları üzerinde inceleme yaptırılarak, üyelikleri devreden Rafet C. ile Mustafa C.'un üyeliklerinin ne şekilde oluştuğu, Rafet C.'ın ya da Mustafa C.'un üyeliğinin normal statüde ya da peşin bedelli üyelikten hangisi olduğu, Rafet C. tarafından bu üyeliklere karşılık arsa devri yapılıp yapılmadığı, üyeliğini Mustafa C.'a devreden Rafet C.'ın ya da sonradan Mustafa C. ile davacının bu ilkelere uygun olarak zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin bedelli üye (sadece arsa devri karşılığında bir üye) yapılıp yapılmadığı üzerinde durularak, davacının zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin ödemeli ortak mı, normal statülü ortak mı olduğunun belirlenmesi, yapılacak tespite göre kooperatife karşı üyeliğin türünün gerektirdiği parasal ya da ayni (arsa payı) yükümlülüklerini tam olarak yerine getirip getirmediği hususlarında rapor alınıp, bu ilkeler ve açıklamalar çerçevesinde sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz incelemeye dayalı bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulması doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli ve 2014/41 E., 2014/73 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak ilk bozma kararında davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine karar verildiğinden bu kararda kapsam dışında bırakılan hususların kesinleştiği, ikinci bozma kararında ise “öncelikle Mustafa C. ile Rafet C.'a dava açması için süre verilmesi, açtığında bu dosya ile birleştirilmesi ve Rafet C. ile Mustafa C.'un varsa savunmaları ve delillerinin birlikte değerlendirilmesi gerekir” şeklindeki bozma sebebinin ise ilk kez belirtildiği, bu bozma sebebinin gerekçesinin bulunmadığı, ihtilafın kooperatif ile üyesi arasındaki ilişkilerden kaynaklandığı, dolayısıyla husumetin ancak kooperatife karşı yöneltilebileceği ve yargılama sonunda da ancak davacının leh veya aleyhinde bir karar verilebileceği, üyeliklerini devreden dava dışı üçüncü kişi konumundaki Mustafa C. ile Rafet C.’ın leh veya aleyhinde karar verilmesinin de usulen mümkün olmadığı, üyeliğini devrettiği için artık davalı kooperatifle üyelik ilişkisi ve bağı sona ermiş olan eski üyeler Mustafa C. ve Rafet C. ile davalı kooperatif arasında da işbu dava yönünden zorunlu dava arkadaşlığı da bulunmadığından Mustafa C. ile Rafet C. aleyhine ayrı bir dava açmaya usulen zorlanamayacağı, davacının bu kişilere karşı dava açıp açmayacağı, açacaksa da ne tür bir dava açacağı hususunun davacının kendi ihtiyarında olduğu, bozma kararında da eski ortağın kooperatife olan yükümlülüklerinin yeni ortağa geçtiğine işaret edildiği, ilk bozma sebebi doğrultusunda bilirkişilerden yeniden ve ayrıntılı şekilde rapor alındığı, alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
(1) Kooperatif hissesini devrettiği ileri sürülen dava dışı Mustafa C. ile Rafet C. aleyhine dava açılarak işbu dava ile birleştirilmesinin gerekip gerekmediği,.
(2) Davacının zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin ödemeli ortak mı, normal statülü ortak mı olduğunun belirlenerek yapılacak tespite göre kooperatife karşı üyeliğin türünün gerektirdiği parasal ya da ayni (arsa payı) yükümlülüklerini tam olarak yerine getirip getirmediği hususlarında rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
(1) numaralı uyuşmazlık yönünden:
15. Kooperatif, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (KK) 1. maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır.
16. Kooperatiflerde ortaklık sıfatının kazanılması beş hâlde söz konusu olabilir. İlk olarak kooperatifin kuruluşunda kurucu ortaklar, kuruluşun gerçekleşmesiyle ortak sıfatını aslen kazanırlar. Daha sonraki evrede ise giriş talebinin kabulü yoluyla veya payın bir başkası tarafından devir alınmasının yönetim kurulu tarafından kabulüyle ortaklık gerçekleşir. Bir diğer ihtimal olarak ortaklığın taşınmaz mülkiyetine veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlandığı durumlarda, taşınmazın veya işletmenin devir alınması hâlinde ortaklık sıfatı kazanılır. Son olarak ise ana sözleşmede hüküm bulunması durumunda miras ile kooperatif paydaşlık hakkı kazanılır. Kooperatiflerde ortaklık payının kaybedilmesi ise; çıkma hakkının kullanılması, ortağın ölümü, ortaklık payının devri, görev veya hizmete bağlı olan ortaklıklarda bunun yerine getirilmesi, ana sözleşmede belirtilen nedenlerle çıkarılma ya da parasal yükümlülüklerini yerine getirmeme sebebiyle ihraç hâllerinde mümkündür.
17. KK’nın “Ortaklığa girme şartları ve ortak sayısı” başlıklı 8. maddesine göre; Kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzelkişiler, kooperatif ana sözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi halinde değer taşır. Yönetim Kurulu; ortaklar ile ortak olmak için müracaat edenlerin ana sözleşmede gösterilen ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak zorundadır. Yapı kooperatiflerinde konut, işyeri ve ortak sayısı genel kurulca belirlenir. Yönetim Kurulu, genel kurulca kararlaştırılan sayının üzerinde ortak kaydedemez.
18. Ortaklık devredilebilir, ancak ortaklık sıfatı payın devralınması ile otomatik kazanılamaz, devralanın KK’nın 8. maddesi uyarınca giriş isteminde bulunması, yönetim kurulunun da aynı maddenin 2. fıkrasına göre gerekli incelemeyi yapması ve bu kişinin ortak olabilmek için gerekli şartlara sahip bulunması hâlinde, anılan kişiyi Kooperatife kabul etmesi, aksi halde talebin reddedilmesi gerekir. Kanun "devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması halinde" o kişiyi kabul etmesi zorunluluğunu yüklemiştir. Yönetim kurulu, ortaklığı devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde, bu kişiyi ortaklığa kabul eder (KK m. 14). Devralanın Kooperatif tarafından ortaklığa kabulü ile devir eden Kooperatiften çıkmış olur. Ortaklığın devri için alacağın temliki hükümleri uygulanır, ancak devrin Kooperatifçe kabulü şarttır. Kooperatif kabul etmemiş ise yapılan devir geçersizdir (Poroy, R./ Tekinalp, Ü./ Çamoğlu, E.: Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2005, s. 966, 972).
19. KK’nın 35. maddesi uyarınca; ortakları şahsen sorumlu veya ek ödemelerle yükümlü bir kooperatifte, durumunu bilerek yeni giren ortak, girişinden önce doğmuş olan borçlardan diğer ortaklar gibi sorumlu olur.
20. Kural olarak, payın devralınması suretiyle ortak olunması hâlinde kooperatife yeni giren ortak tüm hak ve borçları ile ortaklık sıfatını kazandığından devreden ortağın önceden kabul ve taahhüt etmiş olduğu şahsi sorumluluk veya ek ödeme yükümlülükleri ortaklık sıfatını sonradan kazanan ortak için de geçerlidir. Bu kişilerin ayrıca bir kabul ve taahhütte bulunmalarına gerek yoktur (Örnek, Ö.: Yargıtay Kararları Işığında Kooperatif Ortaklarının Hakları, Yükümlülükleri ve Sorumlulukları, Ankara 2020, s. 135).
21. Ortakları şahsen sorumlu ve ek ödemelerle yükümlü bir kooperatife yeni giren ortağın önceki borçlardan sorumlu olmayacağına ilişkin sözleşme hükümleriyle ortaklar arasındaki anlaşmalar üçüncü şahıslar hakkında hüküm ifade etmez (KK m.35). Böyle bir ana sözleşme hükmü ya da bu şekildeki anlaşmanın varlığı ancak ortakların kendi aralarında geçerli olarak kabul edilebilir. Eş söyleyişle giren ortağın önceki borçlardan dolayı sorumluluğu üçüncü kişiler karşısında devam eder. Elbette ortakların birbirlerine rücu hakkı saklıdır.
22. Bu noktada yeri gelmiş iken; dava arkadaşlığı konusunda açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır. Maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kişiye birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken durumlarda mecburi (zorunlu) dava arkadaşlığından söz edilir (Kuru, B.: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 936).
23. Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, “maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı” ve “şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı” olarak ikiye ayrılır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesinin zorunlu olduğu hâllerde söz konusu olur iken; şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hâllerde oluşan dava arkadaşlığıdır. Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usuli işlemler birbirinden bağımsızdır.
24. Dava, bütün mecburi dava arkadaşlarının tümüne karşı değil de bunlardan biri ya da bir kaçına karşı açılmış ise, bu durumda davalı durumundaki kişinin, açılan davada yalnız başına davalı sıfatı yoktur. Ancak bu durumda mahkemece, dava hemen reddedilmeyerek, davanın diğer davalılara da teşmil edilmesi için davacıya kesin süre verilmelidir (Kuru, 947).
25. Uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olduğundan dava arkadaşlığından hemen sonra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Tasarruf ilkesi” başlıklı 24. maddesinin de irdelenmesi gerekmektedir. Maddede aynen;
“(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.”
şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Madde ile , özel hukuktaki hukukî ilişkilerde var olan irade serbestisinin, dava açılmakla doğan kamusal nitelikteki dava ilişkisinde, daha geniş bir ifadeyle, usul ilişkisinde de devam ettiği açıkça vurgulanmıştır.
26. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, dava dışı Mustafa C.'un üyeliğini eski kooperatif başkanı dava dışı Rafet C.'dan devraldığı, üyelik numarasının 2198 olduğu, bu üyeliğin arsa sahibi sıfatıyla 100 metrekare tesis edildiği, dava dışı Mustafa C.'un ise söz konusu üyeliği 08.02.2001 tarihinde Kayseri 3. Noterliğinin 4809 yevmiye numaralı üyelik devir sözleşmesi ile davacı Mahmut Ö.'e devrettiği ve davalı kooperatifin bu devir işlemini 25.02.2001 tarihli yönetim kurulu kararıyla kabul ettiği anlaşılmaktadır. Davacının devir yoluyla Kooperatife üye olduğu hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dava, Kooperatif ile üyesi arasındaki iç ilişkiye dayalı olduğundan, doğru olarak davalı Kooperatife yöneltilmiştir. Davanın niteliği gereği, davacı ve devir kararı kesinleşen eski ortaklar arasında maddi ya da şekli bakımdan zorunlu dava arkadaşlığı bulunmamaktadır. Eldeki davanın sonucuna göre davacının rücu hakkının doğabilecek olması durumu ise, anılan kişilerin zorunlu dava arkadaşı olacağı anlamına da gelmemektedir. Aksinin kabulü HMK’nın 24. maddesinin 2. bendine aykırı olacağından mahkemece (1) numaralı uyuşmazlık bakımından verilen direnme kararı sonucu itibariyle yerindedir.
27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ortaklık payının devralınması suretiyle ortak olunması durumunda devralan yeni ortağın tüm hak ve borçları ile ortaklık sıfatını kazandığı, devreden ortağın önceden kabul ve taahhüt etmiş olduğu şahsi sorumluluk veya ek ödeme yükümlülükleri ortaklık sıfatını sonradan kazanan ortak için de geçerli olacağı, davacı tarafça su tesisatçısı olan ve hak ediş karşılığı üye yapılan dava dışı Mustafa C.'a ait üyeliği devraldığı ve peşin ödemeli ortak olduğu iddia edildiğinden, bu davada davacı bakımından yapılacak inceleme ve verilecek kararın kooperatif hissesini devrettiği ileri sürülen dava dışı Rafet C. ve Mustafa C.'un hukukunu etkileyeceği, verilen karardan hakları etkilenecek olan üçüncü kişinin de davada yer almasının ve kendi hakkını koruyacak açıklama ve ispat haklarını kullanmasının zorunlu olduğu, aksine bir düşüncenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve HMK’nın 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil edeceği, somut olay bakımından bir çeşit şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğunun kabul edilmesi gerektiğinden davacıya öncelikle Mustafa C. ile Rafet C.'a dava açması için süre verilmesi, açtığında bu dosya ile birleştirilmesi, Rafet C. ile Mustafa C.'un varsa savunmaları ve delillerinin birlikte değerlendirilmesinin gerektiği, bu çözüm tarzının hem davacı hem de dava dışı kişi yönünden hukuka uygun maddi ve usuli bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayacağından (1) numaralı uyuşmazlık bakımından mahkeme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
28. Hâl böyle olunca (1) numaralı uyuşmazlık bakımından direnme kararı onanmalıdır.
(2) numaralı uyuşmazlık yönünden:
29. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukuki ilişkinin mevcut olmadığının tespiti için açılan davaya menfi tespit davası denir. Borçlu, çeşitli nedenlerle borçlu olmadığını bildirebilir. Bu nedenler icra iflas hukukuna ilişkin nedenler olmayıp, borçlar hukuku, ticaret hukuku gibi maddi hukuka ilişkin nedenlerdir (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku, Ankara 2017, s. 136). Menfi tespit davalarında tarafların haklılık durumu dava tarihi esas alınarak tespit edilir. Menfi tespit davasında yapılan yargılama sonunda mahkeme, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle borçlu olmadığını tespit ederse; davanın kabulüne, borçlu olduğunu tespit ederse [netice-i taleple bağlı olduğundan (HMK m. 26/l ) müspet tespit hükmü veremeyip] davanın reddine karar verir. Menfi Tespit davasında yapılan yargılama sonunda mahkemece belirlenen borç miktarınca davacının borçlu olduğunun tespitine şeklinde müspet tespit hükmü değil, belirlenen borç miktarını aşan kısım bakımından borçlu olmadığının tespitine şeklinde menfi tespit hükmü verilmelidir. Eş söyleyişle mahkemece taleple bağlılık kuralı çerçevesinde davacının borçlu olmadığı miktar saptanarak menfi tespite hükmedilir (Muşul, T.: İcra ve İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2016, s. 363 vd.). Uyuşmazlık konusu eldeki davada da, davacı tarafça hak ediş karşılığı alınan evin dava dışı önceki üye Mustafa C.'dan borçsuz ve anahtar teslimi şeklinde devralındığı ileri sürülerek davalı kooperatife borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi talep edildiğinden, mahkemece taleple sınırlı olarak araştırma ve inceleme yapılması (bu kapsamda yapılan incelemeyi esas alan bilirkişi raporunun hükme esas alınması) ve nihayetinde menfi tespit davasının niteliği gözetilerek bir karar verilmesi gerektiği hususunda bir kuşku bulunmamaktadır.
30. Kooperatifleri tanımlayan KK’nın 1. maddesinde kooperatiflerin "değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar" olduğu belirtilmiş olmakla Türk hukukunda “açık kapı ilkesi” benimsenmiştir. Kanun’un ortaklığa girme koşullarını düzenleyen 8. maddesi gereğince kooperatife üye olunabilmesi objektif koşullara bağlanmıştır. Ortaklığa kabul açıkça olabileceği gibi örtülü olarak da mümkündür. Yine açık kapı ilkesi gereği ortak sıfatını kazanan herkesin kooperatiften çıkma hakkı olduğu gibi, ana sözleşmede açıkça belirtilmiş olan nedenlerle ortağın ihracına karar verilmesi de mümkündür. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 21.02.2018 tarihli ve 2018/23-129 E., 2018/246 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
31. Diğer taraftan, kooperatiflerde ortaklar arasında hak ve borçlar bakımından eşitlik esastır. Nitekim Kanun’un "Hak ve vecibelerde eşitlik" başlıklı 23. maddesinde "Ortaklar bu kanunun kabul ettiği esaslar dahilinde hak ve vecibelerde eşittirler." şeklinde emredici bir kural öngörülmüştür. Bu kural uyarınca aynı durumda olan ortaklar arasında ayrım yapılamaz.
32. Yargısal kararlarda eşitlik ilkesi "mutlak" ve "nispi" olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mutlak eşitlik, ortaklar arasındaki farklılıkları göz önüne almadan ve değerlendirmeden tanınan eşitliktir; ortakların kooperatife katkıları ne olursa olsun, her ortağa genel kurulda bir oy hakkı tanınmasında olduğu gibi… Nispi eşitlikte ise ortakların çeşitli nedenlerden doğan farklı durumları göz önüne alınarak değerlendirme yapılmakta ve sonuçta eşit olacak biçimde bir ölçüt uygulanmaktadır.
33. Kooperatif ortaklığında kanun ve ana sözleşme ile birlik içerisine giren ortaklardan her biri ortaklık amacı çerçevesinde borç ve yükümlülük altına girer. Burada edimlerin değişimi söz konusu değildir. Edimler kural olarak, ortak bir amaca ulaşmak niyetiyle herkes için aynıdır. Kooperatif ortaklık payı kural olarak para borcu taahhüdü şeklinde olur. İstisnai olarak ayni nitelikte sermaye konulması da ana sözleşme ile kabul edilebilir.
34. Eşitlik ilkesi gereğince ortaklar hak ve yükümlülüklerinde eşit olduklarından, normal statüdeki ortaklardan farklı olarak sabit ve peşin ödeme ile ortak alımına karar verilebilmesi için bu hususun genel kurulun gündemine alınması ve genel kurul tarafından tartışılarak bir karar verilmesi ya da genel kurulun yapılan uygulamayı açıkça ya da zımnen benimsemesi gerekmektedir. Bu nedenle, sabit ve peşin aidat ödemek suretiyle ortaklığa alınmadaki bu usule uyulmamışsa, böyle bir ortağın (devam eden inşaatların finansmanına katılımı için) üyelik aidat yükümlülüğü devam eder. Açıklanan usule uyulmuşsa, ortaklığa alınmadaki bu farklılık, ortaklığa alındıktan sonra üyelik aidatı istenmesini mümkün kılmaz ise de, kooperatifin amacına ulaşıncaya kadar yapılan genel yönetim ve altyapı giderlerinden ortağın sorumluluğu devam eder. Genel kurulca açık yetki verilmedikçe ya da benimsemedikçe 1163 sayılı Kanun’un 23. maddesine aykırı şekilde yönetim kurulunun diğer ortaklardan farklı statüde ortaklığa kabul kararı vermesine veya akçalı konularda bir ortağı farklı statüde konumlandırmasına geçerli hukuki sonuç bağlanamaz.
35. Eldeki davada davacı, peşin bedelli üyeden üyelik devir aldığı için kendisinin de peşin bedelli üye olduğunu ileri sürmektedir. Davacıya üyeliği devreden dava dışı eski ortağın peşin bedelli ortak olduğunun belirlenmesi hâlinde kuşkusuz davacı da peşin bedelli ortak statüsünde kabul edilecektir. Bu durumda, peşin bedelli ortaklık tesis eden bir genel kurul kararı bulunmadığı sonucuna varılması hâlinde, davacıdan (ve dava dışı devreden eski ortaklardan) uzunca bir süre inşaat finansmanı için aidat istenilmemiş ise, bilançolarda, hesap cetvellerinde, faaliyet raporlarında, genel kurullarda ve üye kayıt defterlerinde; bu yönde bir borç kaydı yer almamışsa, davacıların peşin bedelli ortak olduğunun kooperatifçe zımnen benimsendiği ve sadece genel yönetim ve altyapı giderlerinden sorumlu olduğunun kabulü gerekecektir. KK’nın 35. maddesi ve Konut Yapı Kooperatifi (Tip) Ana Sözleşmesi’nin 17/3. maddesi uyarınca devir hâlinde eski ortağın kooperatife olan yükümlülükleri yeni ortağa geçeceğinden, davanın çözümü için ortaklık haklarını devreden dava dışı Rafet C. ile Mustafa C.’un üyeliklerinin ne şekilde oluştuğu ve Rafet C.’ın anılan üyeliğe karşılık olarak arsa devrini yapıp yapmadığının net olarak tespit edilmesi gerekmektedir.
36. Yerel mahkemece; ilk ortak Rafet C.’dan ve sonraki ortak Mustafa Çoşkun’dan kooperatif adına bir arsa devrinin olup olmadığının tespiti amacıyla tapu sicil müdürlüğüne yazılan yazıya olumsuz cevap verildiği gerekçe gösterilmiş ise de; gönderilen yazı cevabında takbis programına geçildiğinden pasif kayıtların görülemediğinin, istenilen taşınmazın mahalle, ada, parsel numaraları ile yevmiye numaralarının belirtilmesi hâlinde ilgili belgelerin gönderilebileceğinin belirtilmesine rağmen, mahkemece aynı hususta yeniden araştırma yapılmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan davalı tarafça, dava dışı Rafet C. hakkında Kooperatif kayıtlarında usulsüzlük yaptığı iddiası ile açılmış bulunan bir ceza davası bulunduğu, söz konusu kayıtların gerçeği yansıtmadığı savunulmasına rağmen mahkemece ceza davasına ilişkin dosya getirtilip araştırılmamıştır. Mahkemece denetime ve hüküm kurmaya olanak sağlayacak şekilde gerekli araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Eksik inceleme ve araştırma ile karar verilemez. Eldeki menfi tespit davasının niteliği ve davacının talebi gözetildiğinde yetersiz incelemeye dayalı oluşturulan bilirkişi raporunun da hükme esas alınamayacağı açıktır.
37. Bu durumda yerel mahkemece yapılacak iş; izah edilen eksiklikler giderilerek, HMK’nın 266 vd. ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3 vd. maddeleri gereğince kooperatif konusunda uzman bilirkişi ya da bilirkişi kurulu aracılığıyla; kooperatif defter, kayıt ve belgeleri, genel kurul tutanakları üzerinde inceleme yaptırılıp, üyelikleri devreden Rafet C. ile Mustafa C.'un üyeliklerinin ne şekilde oluştuğu, Rafet C.'ın ya da Mustafa C.'un üyeliğinin normal statüde mi yoksa peşin bedelli üyelik mi olduğu, Rafet C. tarafından bu üyeliklere karşılık arsa devrinin yapılıp yapılmadığı, üyeliğini Mustafa C.'a devreden Rafet C.'ın ya da sonradan Mustafa C. ile davacının bu ilkelere uygun olarak zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin bedelli üye eş söyleyişle sadece arsa devri karşılığında üye yapılıp yapılmadığı, davacının zımnen ya da genel kurul kararı ile peşin ödemeli ortak mı yoksa normal statülü ortak mı olduğu hususunun net bir şekilde belirlenerek, yapılacak tespite göre kooperatife karşı üyeliğin türünün gerektirdiği parasal ya da ayni (arsa payı) yükümlülüklerini tam olarak yerine getirip getirmediği saptanıp sonucuna göre bir karar vermektir.
38. O hâlde; (2) numaralı uyuşmazlık bakımından, yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
(1) numaralı uyuşmazlık yönünden 15 ila 28. paragraflarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile mahkemece verilen direnme kararının ONANMASINA oy çokluğu ile,
(2) numaralı uyuşmazlık yönünden 29 ila 39. paragraflarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun'un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : 1 numaralı uyuşmazlık yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 19’u ONAMA, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
BİLGİ : "Şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşına da davanın yönetilmesi gerekir" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28 Şubat 2018 tarihli kararı için bkz.