DAVALI KURUMUN KARARLARINDAN DOĞRUDAN ZARAR GÖREN KİŞİLERİN DE EVLEVİYETLE ADLİ YARGIDAKİ İHTİSAS MAHKEMELERİNDE DAVA AÇABİLECEĞİ KABUL EDİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/11-387
Karar No : 2024/78
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27.10.2022
SAYISI : 2022/374 E., 2022/365 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 27.06.2022 tarihli ve 2021/285 Esas,
2022/5284 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin kendi oluşturduğu “S.G.” ibareli marka ile kozmetik ürün satışı faaliyetinde bulunduğunu, bu ürünlerin satışı için dava dışı G.B. Kozmetik San. Ltd. Şti. (dava dışı şirket) ile 21.04.2006 tarihli tek satıcılık sözleşmesi imzalandığını, sonrasında dava dışı şirket tarafından 2006/19861 sayılı ve “S.G.” ibareli marka başvurusunda bulunulduğunu, müvekkilince bu başvuruya 06.07.2006 tarihinde itiraz edildiğini, ancak itirazın reddine karar verilerek belirtilen markanın tescil edildiğini, öte yandan müvekkilinin 2006/32989 sayılı “S. G.” ibareli marka başvurusunun Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararıyla reddedildiğini, dava dışı şirketin 2007/31676 sayılı marka başvurusunun da tescil edildiğini, müvekkilinin 2008/44683 sayılı marka başvurusunun da dava dışı şirketin yukarıda anılan iki markası gerekçe gösterilerek reddedildiğini, bu karara karşı müvekkilince yapılan itirazın 2006/32989 sayılı marka hakkında müddet kaydı konulduğu gerekçesiyle davalı Kurumun YİDK kararıyla reddedildiğini, müvekkilince yapılan bu itirazlardan sonuç alınamaması üzerine ilgili Bakanlıklar nezdinde yapmış olduğu şikayetlere istinaden hazırlanan raporlarda müvekkilinin haklılığının ortaya konulduğunu, müvekkilince açılan marka hükümsüzlüğü ve marka hakkına tecavüzün önlenmesi davasının reddedildiğini, bu sırada müvekkili ile dava dışı şirket temsilcileri arasında yapılan protokoldeki imzalardan birinin sahteliği sebebiyle gerçekleştirilen suç duyurusu neticesinde yapılan ceza yargılaması ile dava dışı şirket temsilcisinin özel belgede sahtecilik suçundan mahkum edildiğini, kesinleşen bu karar sonrasında Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine başvuru yapılarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulduğunu, bu talebin kabulü neticesinde aynı dosya üzerinden verilen ek karar ile önceki kararın iptali ile 2006/19861 sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verildiğini, bu karar üzerine müvekkilince 25.06.2018 tarihinde marka tescilinin yapılması ve zararlarının ödenmesi için tekrardan davalı Kuruma başvurulduğunu, davalı Kurumca verilen 12.09.2018 tarihli cevapta dava dışı şirketin ikinci marka başvurusunun yapıldığını belirtilerek müvekkilinin taleplerinin reddedildiğini, davalı Kurumun dava dışı şirketin ilk marka başvurusu hakkında açılan davanın devamı süresince ikinci marka başvurusunu askıda bekletmeyip tescil etmesinin ağır hizmet kusuru olduğunu, dava konusu edilen markanın dava dışı şirket tarafından tescil edilmesi nedeniyle müvekkilinin aynı marka konusu ürünleri satışının 2006 yılından bu yana yapılamadığı gibi yapılan satış ve anlaşmaların da iptal edildiğini, bu sebeple müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını, bu zarardan davalı Kurumun sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 7.000.000,00 TL maddi, 3.000.000,00 TL manevi tazminatın 25.06.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) vekili; görev itirazında bulunarak müvekkili hakkında açılan soruşturmaların sonuçsuz kaldığını, davacının hak arama hürriyetini kötüye kullandığını, marka başvurusunun reddedilmesi sebebiyle müvekkili aleyhine dava açılamayacağını, müvekkilinin mevzuata aykırı işleminin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 28.05.2020 tarihli ve 2020/52 Esas, 2020/144 Karar sayılı kararı ile; Ankara 10. İdare Mahkemesinin 16.12.2019 tarihli ve 2018/2255 Esas, 2019/2473 Karar sayılı kararı ile davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (2577 sayılı Kanun) 15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar verildiği, verilen kararın 22.02.2020 tarihinde kesinleştiği, davacının davalı Kurumun dava dışı şirket adına dava konusu markayı tescil etmesinin ağır hizmet kusuru olduğu iddiasıyla iş bu davayı açtığı, idarenin hangi tür eylem ve işlemlerinin kusur veya ağır kusur teşkil ettiğinin değerlendirilmesinin idari yargının görevi alanında olduğu, dava konusu uyuşmazlığın 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'nun (6769 sayılı Kanun) 156 ncı maddesi kapsamında kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile dava şartı yokluğundan usulden reddine, taraflardan birinin istemi üzerine ilk görevsizlik kararını veren yargı merciine ait dava dosyası ile birlikte uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 01.10.2020 tarihli ve 2020/949 Esas, 2020/793 Karar sayılı kararı ile; 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (556 sayılı KHK) 47 ile 53 üncü maddeleri arasında davalı Kurum kararlarına itiraz yolunun düzenlendiği, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’da (5000 sayılı Kanun) açıklandığı üzere ihtisas mahkemelerinin görevinin başlayabilmesi için hem 556 sayılı KHK, hem de 5000 sayılı Kanun'da belirtilen zorunlu başvuru yollarının tamamlanarak bir YİDK kararı tesis ettirilmesinin şart olduğu, adli yargının sadece YİDK kararının iptaline ilişkin davada görevli olduğu, davalının özel hukuk tüzel kişisi olmaması ve davanın hizmet kusurundan kaynaklanması nedeniyle bu davada adli yargının görevli bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "... Dava, davalı kurum tarafından dava dışı şirket adına dava konusu markanın tescil edilmesinden kaynaklanan ağır kusur iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun, “Görevli ve yetkili mahkeme” başlıklı 156/2 maddesinde “(2) Kurumun bu Kanun hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Kurumun kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Kurum aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesidir” hükmü düzenlenmiş, yine mülga 556 sayılı KHK’nın 71/2 maddesinde de “Enstitünün bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Enstitünün kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Enstitü aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen mahkemelerden Ankara ihtisas mahkemeleridir.” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, davacı taraf zararını, davalı TPMK'nın aldığı kararlara dayandırdığından, zarar gören üçüncü kişilerin bu sebeple TPMK'ya adli yerinde dava açacak olmasına nazaran, kararlardan doğrudan zarar gören kişilerin evleviyetle fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesinde dava açabileceğinin kabulü gerekir. Davaya konu uyuşmazlık kapsamında davaya bakmaya adli yargı yerinin görevli olduğu ve görevli mahkemenin Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilerek işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken idari yargının görevli olduğundan bahisle yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; açılan davada adli yargının görevli olduğunu belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın yargı yolu bakımından adli yargıda mı, yoksa idari yargıda mı çözümlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6769 sayılı Kanun'un 156 ncı maddesi,
2. 2577 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi,
3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 114 ve 115 inci maddeleri,
4. 556 sayılı KHK'nın 71 inci maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. Ülkemizde yargı yolları anayasa yargısı, idari yargı ve adli yargı şeklinde üç ana grupta sınıflandırılmış olup idari yargı; idarenin, idare hukuku alanındaki idari faaliyetlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümü ile ilgili karar veren veya bireyler ile idare arasındaki hukuki anlaşmazlıkları çözmeye çalışan yargı birimi olarak tanımlanabilir. 2577 sayılı Kanun ile 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkındaki Kanun’da bölge idare mahkemesi, idare mahkemesi ve vergi mahkemelerinin işleyişi ile ilgili genel hükümler düzenlenmiş, idari dava türleri, idari yargı yetkisinin sınırı ile idare mahkemesinin görevlerinin ne olduğu açıkça belirlenmiştir. 2577 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde idari dava türleri ve idari yargının yetki sınırı düzenlenmiştir.
3. Öte yandan mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 190).
4. 6100 sayılı Kanun 114/1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz olması dava şartı olup aynı Kanun'un 115 inci maddesine göre ise mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Adli yargı yolu kapsamına girip hukuk mahkemelerinde görülmesi gerekli olan davalarda görev, genel olarak 6100 sayılı Kanun ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun’da düzenlenmiştir. Özel mahkemelerin görev ve yetkisi ise ilgili özel kanunlarında yer almıştır. Yargı yolu gibi görev de kamu düzenine ilişkin bir husus olup mahkemece resen araştırılır.
5. Gelinen aşama ve uyuşmazlığın kapsamı itibariyle marka başvuru sürecinde davalı Kurum tarafından alınan kararlar sebebiyle davalı Kurum aleyhine açılacak tazminat davalarında hangi yargı yolunun görevli olduğunun belirlenmesi gerekir.
6. 6769 sayılı Kanun'un 2/2 nci maddesinde; anılan Kanun'un marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin başvuruları, tescil ve tescil sonrası işlemleri ve bu hakların ihlaline dair hukuki ve cezai yaptırımları kapsadığı açıkça düzenlenmiştir. Aynı Kanun'un 156 ncı maddesinde ise "Bu Kanunda öngörülen davalarda görevli mahkeme, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi ile fikri ve sınai haklar ceza mahkemesidir" hükmünü haizdir. Bunun yanında 6769 sayılı Kanun'un 156/2 nci maddesinde "Kurumun bu Kanun hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Kurumun kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Kurum aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesidir." şeklindeki düzenleme ile davalı Kurum'un 6769 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde almış olduğu kararlara karşı tazminat davası da dahil olmak üzere Kurum aleyhine açılacak olan davalarda görevli ve yetkili mahkeme Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olarak belirlenmiş, bu tür davaların adli yargının görev alanı içerisinde olduğu açıkça ifade edilmiştir.
7. Nitekim 6769 sayılı Kanun öncesinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK'nın 71/2 nci maddesinde de davalı Kurum'un anılan KHK hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Kurum'un karalarından zarar gören üçüncü kişilerin Kurum aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkemenin Ankara ihtisas mahkemeleri (Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri) olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla 6769 sayılı Kanun veya 556 sayılı KHK'dan kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda görevli mahkeme fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleridir. Fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri, adli yargı yolu içerisinde ihtisas mahkemesi niteliğini taşımaktadır.
8. Netice itibariyle 6769 sayılı Kanun yahut 556 sayılı KHK kapsamında davalı Kurum tarafından alınan kararlara dayalı olarak açılacak olan davalar, adli yargının görev kapsamı içerisinde olup bu tür davaların 2577 sayılı Kanun'da sayılan idari dava türleri arasında yer almadığı açıktır.
9. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı tarafından muhtelif marka başvuru işlemleri ile öncesinde birlikte çalıştığı dava dışı şirketin muhtelif marka başvurularına karşı yapmış olduğu itirazlar neticesinde davalı Kurum tarafından alınan kararlardaki ağır kusur kapsamında maddi ve manevi zarara uğranıldığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunulmuştur.
10. Davacı, ilk olarak idari yargıda dava açmış, Ankara 10. İdare Mahkemesinin 16.12.2019 tarihli ve 2018/225 Esas, 2019/2473 Karar sayılı kararıyla uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğuna ve davanın çözümünün Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin görev alanı içerisinde yer aldığına hükmedilmiş, kararın kesinleşmesi ile dosya görevli olduğu işaret edilen ihtisas mahkemesine gönderilmiştir.
11. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince, 6769 sayılı Kanun ve 556 sayılı KHK kapsamında düzenlenen ihtisas mahkemelerinin göreve başlayabilmeleri için 5000 sayılı Kanun gereğince zorunlu başvuru yolları tamamlanarak bir YİDK kararının tesis ettirilmesinin şart olduğu ve adli yargının sadece YİDK kararının iptaline ilişkin davalarda görevli olduğu belirtilmiş ise de; hem 6769 sayılı Kanun'un 156 ncı maddesinde hem de 556 sayılı KHK'nın 71 inci maddesinde, davalı Kurumun anılan Kanun veya KHK kapsamında almış olduğu tüm kararlar aleyhine ve bu kararlar sebebiyle davalı Kurum'a karşı ileri sürülecek tüm tazminat taleplerinde ihtisas mahkemelerinin ve dolayısıyla adli yargı yolunun görevli olduğu açıkça düzenlenmiştir. Nitekim her iki düzenlemede de davalı Kurum tarafından alınan kararlar bakımından herhangi bir ayrım yapılmamış, alınan kararların 6769 sayılı Kanun yahut 556 sayılı KHK kapsamında alınmış olması yeterli görülmüştür.
12. Davacı tarafından ileri sürülen tazminat talepleri, davalı Kurum'un aldığı kararlara dayandırılmış olup zarar gören üçüncü kişilerin bu sebeple davalı Kurum aleyhine adli yargı yerinde dava açacak olması karşısında, kararlardan doğrudan zarar gören kişilerin de evleviyetle adli yargıda ve dolayısıyla da ihtisas mahkemelerinde dava açabileceği kabul edilmelidir.
13. Netice itibariyle dava konusu olan ve marka başvuru işlemleri neticesinde davalı Kurum tarafından gerçekleştirilen iş ve işlemlerin 6769 sayılı Kanun'un 156 ncı maddesi ile 556 sayılı KHK'nın 71 inci maddesi kapsamında olması sebebiyle işbu davanın ihtisas mahkemesi olarak belirlenen ve adli yargı düzeninde yer alan Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektir. Dolayısıyla İlk Derece Mahkemesince işin esasına girilerek yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
14. Hâl böyle olunca; İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
07.02.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
DAVALI KURUMUN KARARLARINDAN DOĞRUDAN ZARAR GÖREN KİŞİLERİN DE EVLEVİYETLE ADLİ YARGIDAKİ İHTİSAS MAHKEMELERİNDE DAVA AÇABİLECEĞİ KABUL EDİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/11-387
Karar No : 2024/78
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27.10.2022
SAYISI : 2022/374 E., 2022/365 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 27.06.2022 tarihli ve 2021/285 Esas,
2022/5284 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin kendi oluşturduğu “S.G.” ibareli marka ile kozmetik ürün satışı faaliyetinde bulunduğunu, bu ürünlerin satışı için dava dışı G.B. Kozmetik San. Ltd. Şti. (dava dışı şirket) ile 21.04.2006 tarihli tek satıcılık sözleşmesi imzalandığını, sonrasında dava dışı şirket tarafından 2006/19861 sayılı ve “S.G.” ibareli marka başvurusunda bulunulduğunu, müvekkilince bu başvuruya 06.07.2006 tarihinde itiraz edildiğini, ancak itirazın reddine karar verilerek belirtilen markanın tescil edildiğini, öte yandan müvekkilinin 2006/32989 sayılı “S. G.” ibareli marka başvurusunun Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararıyla reddedildiğini, dava dışı şirketin 2007/31676 sayılı marka başvurusunun da tescil edildiğini, müvekkilinin 2008/44683 sayılı marka başvurusunun da dava dışı şirketin yukarıda anılan iki markası gerekçe gösterilerek reddedildiğini, bu karara karşı müvekkilince yapılan itirazın 2006/32989 sayılı marka hakkında müddet kaydı konulduğu gerekçesiyle davalı Kurumun YİDK kararıyla reddedildiğini, müvekkilince yapılan bu itirazlardan sonuç alınamaması üzerine ilgili Bakanlıklar nezdinde yapmış olduğu şikayetlere istinaden hazırlanan raporlarda müvekkilinin haklılığının ortaya konulduğunu, müvekkilince açılan marka hükümsüzlüğü ve marka hakkına tecavüzün önlenmesi davasının reddedildiğini, bu sırada müvekkili ile dava dışı şirket temsilcileri arasında yapılan protokoldeki imzalardan birinin sahteliği sebebiyle gerçekleştirilen suç duyurusu neticesinde yapılan ceza yargılaması ile dava dışı şirket temsilcisinin özel belgede sahtecilik suçundan mahkum edildiğini, kesinleşen bu karar sonrasında Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine başvuru yapılarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulduğunu, bu talebin kabulü neticesinde aynı dosya üzerinden verilen ek karar ile önceki kararın iptali ile 2006/19861 sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verildiğini, bu karar üzerine müvekkilince 25.06.2018 tarihinde marka tescilinin yapılması ve zararlarının ödenmesi için tekrardan davalı Kuruma başvurulduğunu, davalı Kurumca verilen 12.09.2018 tarihli cevapta dava dışı şirketin ikinci marka başvurusunun yapıldığını belirtilerek müvekkilinin taleplerinin reddedildiğini, davalı Kurumun dava dışı şirketin ilk marka başvurusu hakkında açılan davanın devamı süresince ikinci marka başvurusunu askıda bekletmeyip tescil etmesinin ağır hizmet kusuru olduğunu, dava konusu edilen markanın dava dışı şirket tarafından tescil edilmesi nedeniyle müvekkilinin aynı marka konusu ürünleri satışının 2006 yılından bu yana yapılamadığı gibi yapılan satış ve anlaşmaların da iptal edildiğini, bu sebeple müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını, bu zarardan davalı Kurumun sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 7.000.000,00 TL maddi, 3.000.000,00 TL manevi tazminatın 25.06.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) vekili; görev itirazında bulunarak müvekkili hakkında açılan soruşturmaların sonuçsuz kaldığını, davacının hak arama hürriyetini kötüye kullandığını, marka başvurusunun reddedilmesi sebebiyle müvekkili aleyhine dava açılamayacağını, müvekkilinin mevzuata aykırı işleminin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 28.05.2020 tarihli ve 2020/52 Esas, 2020/144 Karar sayılı kararı ile; Ankara 10. İdare Mahkemesinin 16.12.2019 tarihli ve 2018/2255 Esas, 2019/2473 Karar sayılı kararı ile davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (2577 sayılı Kanun) 15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar verildiği, verilen kararın 22.02.2020 tarihinde kesinleştiği, davacının davalı Kurumun dava dışı şirket adına dava konusu markayı tescil etmesinin ağır hizmet kusuru olduğu iddiasıyla iş bu davayı açtığı, idarenin hangi tür eylem ve işlemlerinin kusur veya ağır kusur teşkil ettiğinin değerlendirilmesinin idari yargının görevi alanında olduğu, dava konusu uyuşmazlığın 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'nun (6769 sayılı Kanun) 156 ncı maddesi kapsamında kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile dava şartı yokluğundan usulden reddine, taraflardan birinin istemi üzerine ilk görevsizlik kararını veren yargı merciine ait dava dosyası ile birlikte uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 01.10.2020 tarihli ve 2020/949 Esas, 2020/793 Karar sayılı kararı ile; 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (556 sayılı KHK) 47 ile 53 üncü maddeleri arasında davalı Kurum kararlarına itiraz yolunun düzenlendiği, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’da (5000 sayılı Kanun) açıklandığı üzere ihtisas mahkemelerinin görevinin başlayabilmesi için hem 556 sayılı KHK, hem de 5000 sayılı Kanun'da belirtilen zorunlu başvuru yollarının tamamlanarak bir YİDK kararı tesis ettirilmesinin şart olduğu, adli yargının sadece YİDK kararının iptaline ilişkin davada görevli olduğu, davalının özel hukuk tüzel kişisi olmaması ve davanın hizmet kusurundan kaynaklanması nedeniyle bu davada adli yargının görevli bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "... Dava, davalı kurum tarafından dava dışı şirket adına dava konusu markanın tescil edilmesinden kaynaklanan ağır kusur iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun, “Görevli ve yetkili mahkeme” başlıklı 156/2 maddesinde “(2) Kurumun bu Kanun hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Kurumun kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Kurum aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesidir” hükmü düzenlenmiş, yine mülga 556 sayılı KHK’nın 71/2 maddesinde de “Enstitünün bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Enstitünün kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Enstitü aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen mahkemelerden Ankara ihtisas mahkemeleridir.” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, davacı taraf zararını, davalı TPMK'nın aldığı kararlara dayandırdığından, zarar gören üçüncü kişilerin bu sebeple TPMK'ya adli yerinde dava açacak olmasına nazaran, kararlardan doğrudan zarar gören kişilerin evleviyetle fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesinde dava açabileceğinin kabulü gerekir. Davaya konu uyuşmazlık kapsamında davaya bakmaya adli yargı yerinin görevli olduğu ve görevli mahkemenin Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilerek işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken idari yargının görevli olduğundan bahisle yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; açılan davada adli yargının görevli olduğunu belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın yargı yolu bakımından adli yargıda mı, yoksa idari yargıda mı çözümlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6769 sayılı Kanun'un 156 ncı maddesi,
2. 2577 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi,
3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 114 ve 115 inci maddeleri,
4. 556 sayılı KHK'nın 71 inci maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. Ülkemizde yargı yolları anayasa yargısı, idari yargı ve adli yargı şeklinde üç ana grupta sınıflandırılmış olup idari yargı; idarenin, idare hukuku alanındaki idari faaliyetlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümü ile ilgili karar veren veya bireyler ile idare arasındaki hukuki anlaşmazlıkları çözmeye çalışan yargı birimi olarak tanımlanabilir. 2577 sayılı Kanun ile 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkındaki Kanun’da bölge idare mahkemesi, idare mahkemesi ve vergi mahkemelerinin işleyişi ile ilgili genel hükümler düzenlenmiş, idari dava türleri, idari yargı yetkisinin sınırı ile idare mahkemesinin görevlerinin ne olduğu açıkça belirlenmiştir. 2577 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde idari dava türleri ve idari yargının yetki sınırı düzenlenmiştir.
3. Öte yandan mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 190).
4. 6100 sayılı Kanun 114/1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz olması dava şartı olup aynı Kanun'un 115 inci maddesine göre ise mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Adli yargı yolu kapsamına girip hukuk mahkemelerinde görülmesi gerekli olan davalarda görev, genel olarak 6100 sayılı Kanun ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun’da düzenlenmiştir. Özel mahkemelerin görev ve yetkisi ise ilgili özel kanunlarında yer almıştır. Yargı yolu gibi görev de kamu düzenine ilişkin bir husus olup mahkemece resen araştırılır.
5. Gelinen aşama ve uyuşmazlığın kapsamı itibariyle marka başvuru sürecinde davalı Kurum tarafından alınan kararlar sebebiyle davalı Kurum aleyhine açılacak tazminat davalarında hangi yargı yolunun görevli olduğunun belirlenmesi gerekir.
6. 6769 sayılı Kanun'un 2/2 nci maddesinde; anılan Kanun'un marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin başvuruları, tescil ve tescil sonrası işlemleri ve bu hakların ihlaline dair hukuki ve cezai yaptırımları kapsadığı açıkça düzenlenmiştir. Aynı Kanun'un 156 ncı maddesinde ise "Bu Kanunda öngörülen davalarda görevli mahkeme, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi ile fikri ve sınai haklar ceza mahkemesidir" hükmünü haizdir. Bunun yanında 6769 sayılı Kanun'un 156/2 nci maddesinde "Kurumun bu Kanun hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Kurumun kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Kurum aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesidir." şeklindeki düzenleme ile davalı Kurum'un 6769 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde almış olduğu kararlara karşı tazminat davası da dahil olmak üzere Kurum aleyhine açılacak olan davalarda görevli ve yetkili mahkeme Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olarak belirlenmiş, bu tür davaların adli yargının görev alanı içerisinde olduğu açıkça ifade edilmiştir.
7. Nitekim 6769 sayılı Kanun öncesinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK'nın 71/2 nci maddesinde de davalı Kurum'un anılan KHK hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Kurum'un karalarından zarar gören üçüncü kişilerin Kurum aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkemenin Ankara ihtisas mahkemeleri (Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri) olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla 6769 sayılı Kanun veya 556 sayılı KHK'dan kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda görevli mahkeme fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleridir. Fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri, adli yargı yolu içerisinde ihtisas mahkemesi niteliğini taşımaktadır.
8. Netice itibariyle 6769 sayılı Kanun yahut 556 sayılı KHK kapsamında davalı Kurum tarafından alınan kararlara dayalı olarak açılacak olan davalar, adli yargının görev kapsamı içerisinde olup bu tür davaların 2577 sayılı Kanun'da sayılan idari dava türleri arasında yer almadığı açıktır.
9. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı tarafından muhtelif marka başvuru işlemleri ile öncesinde birlikte çalıştığı dava dışı şirketin muhtelif marka başvurularına karşı yapmış olduğu itirazlar neticesinde davalı Kurum tarafından alınan kararlardaki ağır kusur kapsamında maddi ve manevi zarara uğranıldığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunulmuştur.
10. Davacı, ilk olarak idari yargıda dava açmış, Ankara 10. İdare Mahkemesinin 16.12.2019 tarihli ve 2018/225 Esas, 2019/2473 Karar sayılı kararıyla uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğuna ve davanın çözümünün Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin görev alanı içerisinde yer aldığına hükmedilmiş, kararın kesinleşmesi ile dosya görevli olduğu işaret edilen ihtisas mahkemesine gönderilmiştir.
11. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince, 6769 sayılı Kanun ve 556 sayılı KHK kapsamında düzenlenen ihtisas mahkemelerinin göreve başlayabilmeleri için 5000 sayılı Kanun gereğince zorunlu başvuru yolları tamamlanarak bir YİDK kararının tesis ettirilmesinin şart olduğu ve adli yargının sadece YİDK kararının iptaline ilişkin davalarda görevli olduğu belirtilmiş ise de; hem 6769 sayılı Kanun'un 156 ncı maddesinde hem de 556 sayılı KHK'nın 71 inci maddesinde, davalı Kurumun anılan Kanun veya KHK kapsamında almış olduğu tüm kararlar aleyhine ve bu kararlar sebebiyle davalı Kurum'a karşı ileri sürülecek tüm tazminat taleplerinde ihtisas mahkemelerinin ve dolayısıyla adli yargı yolunun görevli olduğu açıkça düzenlenmiştir. Nitekim her iki düzenlemede de davalı Kurum tarafından alınan kararlar bakımından herhangi bir ayrım yapılmamış, alınan kararların 6769 sayılı Kanun yahut 556 sayılı KHK kapsamında alınmış olması yeterli görülmüştür.
12. Davacı tarafından ileri sürülen tazminat talepleri, davalı Kurum'un aldığı kararlara dayandırılmış olup zarar gören üçüncü kişilerin bu sebeple davalı Kurum aleyhine adli yargı yerinde dava açacak olması karşısında, kararlardan doğrudan zarar gören kişilerin de evleviyetle adli yargıda ve dolayısıyla da ihtisas mahkemelerinde dava açabileceği kabul edilmelidir.
13. Netice itibariyle dava konusu olan ve marka başvuru işlemleri neticesinde davalı Kurum tarafından gerçekleştirilen iş ve işlemlerin 6769 sayılı Kanun'un 156 ncı maddesi ile 556 sayılı KHK'nın 71 inci maddesi kapsamında olması sebebiyle işbu davanın ihtisas mahkemesi olarak belirlenen ve adli yargı düzeninde yer alan Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektir. Dolayısıyla İlk Derece Mahkemesince işin esasına girilerek yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
14. Hâl böyle olunca; İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
07.02.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.