
DÖNME HÂLİNDE TEKRAR SÖZLEŞME HÜKMÜNE DAYANILARAK CEZAİ ŞART TALEP EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/3-751
Karar No : 2024/465
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14.06.2022
SAYISI : 2022/206 E., 2022/463 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.10.2021 tarihli ve 2021/3084 Esas,
2021/10291 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kabulüne ilişkin karar davacı vekili ve asıl dosya davalısı Gazipaşa Belediyesi vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Gazipaşa Belediyesi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; davalıların inşa edeceği tatil sitesinden 30.10.1997 tarihli sözleşmeyle 238 adet devre mülkü 1.340.000 DM karşılığında satın alan müvekkilinin edimlerini tümüyle ifa etmesine rağmen karşı tarafın sözleşmede kararlaştırılan tarihte teslim borcunu yerine getiremediğini, aradan geçen zaman içerisinde ihalenin iptali ve yıkım kararı nedeniyle sözleşmenin ifasının imkânsız hâle geldiğini, bu durumda sözleşme hükümlerini yerine getirmeyen davalıların müvekkilinin müspet zararlarından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; sözleşme hükmü gereği geç teslim nedeniyle gecikilen her yıl için (her bir devre mülk için yıllık 1.200 USD olmak üzere) toplam 2.284.800 USD kullanım bedelinin tahakkuk tarihlerindeki kur değeri karşılığından 3.250,00 TL'sinin, müvekkili tarafından devre mülkler için ödenen 1.340.000 DM karşılığı 685.131 Euro'nun 1.500,00 TL'sinin, sözleşmede karşı tarafın edimini ifa etmemesi hâli için kararlaştırılan ve sözleşme bedeli kadar olacağı belirtilen 1.340.000 DM karşılığı 685.131 Euro cezai şartın 1.500,00 TL'sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, ıslah dilekçesiyle, dava dilekçesindeki diğer talepleri saklı kalmak kaydıyla devre mülkler için ödenen bedelin Euro cinsinden dava tarihindeki kura göre karşılığı olan 1.177.340,00 TL'nin ve aynı meblağ kadar cezai şartın davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalılar Cevabı
5. Davalı Belediye vekili; devre mülk sözleşmesinin geçerli olmadığını, sözleşmede müvekkilinin adının kötü niyetle kullanıldığını, diğer davalı şirketin ihale ile üstlendiği edimi ifa etmemesi nedeniyle müvekkilinin tapu iptali için dava açmak zorunda kaldığını, taraflar arasındaki sözleşmeden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Şirket vekili; Belediye Meclisi kararıyla kurulan ve Belediyenin ortak olduğu müvekkili şirket ile Belediye arasındaki protokoller çerçevesinde inşa edilecek projenin üzerinde yapılacağı arsanın kendileri adına tescil edildiğini, inşaat henüz tamamlanmadan Belediyenin ruhsatı iptal ettiğini ve inşaatı mühürlediğini, devre mülklerden istifade edilmesini engellemek amacıyla yapılan tesisi de yıktığını, ihalenin iptal edildiğini ve arsanın üzerinde yapılarla birlikte tekrar Belediye adına tescil edildiğini, sözleşmenin ifa edilememesinde tek sorumlunun davalı Belediye olduğunu savunarak müvekkili yönünden davanın reddine, diğer davalı yönünden kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İlk Kararı, İlk Bozma Kararı ve Birleşen Davayla İlgili Süreç
7. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.12.2012 tarihli, 2007/453 Esas, 2012/529 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasındaki devre mülk sözleşmesinin ifasının imkânsız hâle gelmesi nedeniyle davacının ifanın imkânsız hâle geldiği tarihteki rayiç değeri talep hakkının doğduğu, emsal olarak aynı yere ilişkin açılan davalarda alınan bilirkişi raporlarında tiplerine göre devre mülklerin rayiçlerinin belirlendiği ve bu tespitler esas alınarak verilen kararların Yargıtay incelemesinden geçerek onandığı, dolayısıyla davacının emsal dosyalarda tespit edilen devre mülk rayicine ilişkin talebinin kabul edilmesi, diğer taleplerinin ise rayiç değer daha yüksek olup davacı lehine olmakla alacakta mükerrerlik yaratmamak ve seçimlik hak ilkelerine uygun davranmak için reddedilmesi gerektiği şeklindeki gerekçeyle davanın kısmen kabulüne, 238 adet devre mülk değeri için ıslahla birlikte 1.178.840,00 TL alacağın davalılardan tahsiline, davacının devre mülk değeri ile ilgili fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.
8. Kararın her iki taraf vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 10.04.2014 tarihli, 2013/6558 Esas, 2014/11180 Karar sayılı kararıyla; sözleşmenin gerçekliği ve bağlayıcılığının tespiti hususunda eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle tarafların sair temyiz itirazları incelenmeksizin hüküm bozulmuş, Mahkemece dosya yeniden esasa kaydedilip bozma kararına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
9. Bu aşamada davacı vekili birleşen davayı açarak Mahkemenin verdiği ilk kararda rayiç taşınmaz bedeli yönünden saklı tuttuğu 571.160,00 TL alacağın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
10. Açılan bu davada davalı Belediye yönünden dosya tefrik edilip davalının zamanaşımı def'i yerinde görülerek davanın reddine karar verilmiş, davalı Şirket yönünden ise talep asıl dava ile birleştirilerek yargılamaya devam edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı ve İkinci Bozma Kararıyla İlgili Süreç
11. Bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 04.04.2017 tarihli, 2015/200 Esas, 2017/245 Karar sayılı kararıyla; sözleşmenin her iki taraf için geçerli ve bağlayıcı olduğunun kabul edilmesi gerektiği gerekçesi ve önceki karar gerekçesinde belirtilen şekilde ifasının imkânsız hâle gelmesi nedeniyle davalıların müspet zarardan sorumlu oldukları hususunu tekrarla, (birleşen davada davalı Belediye yönünden dosyanın terfik edildiği ve zamanaşımından ret kararı verildiği de açıklanmak suretiyle) asıl davanın kısmen kabulüne 238 adet devre mülk değeri için ıslahla birlikte 1.178.840,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, birleşen davanın kabulüyle 571.160,00 TL alacağın davalı Gazipaşa Turizm Ltd. Şti. den dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte tahsiline karar vermiştir.
12. Kararın asıl dava yönünden davacı vekili ve davalı Belediye vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 30.04.2019 tarihli, 2017/7625 Esas, 2019/5540 Karar sayılı kararıyla bu kez hükmün denetime elverişli gerekçe içermemesi ve talep aşımı mahiyeti taşıması nedeniyle esasa ilişkin temyiz itirazları incelenmeksizin bozma kararı verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Direnmeye Esas Üçüncü Kararı
13. Mahkemenin 06.10.2020 tarihli, 2019/298 Esas, 2020/119 Karar sayılı kararı ile; davanın satın alınan devre mülklerin teslim edilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik olduğu, davacının sözleşme çerçevesinde ödenen bedelin dava tarihindeki kur karşılığı değeri olan 1.777.340,00 TL ve aynı miktarda cezai şart için asıl davayı ıslah ettiği, sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle devre mülkler için ödenen bedel ve cezai şart yönünden asıl davanın kabul edilmesi gerektiği, birleşen dava yönünden ise dava konusu 238 devre mülkün rayiç değeri olan 1.750.000,00 TL bedelden asıl davada kabul edilen meblağ mahsup edildiğinde bakiye kısmın 572.660,00 TL olduğu gerekçesiyle asıl davada sözleşme çerçevesinde ödenen bedel yönünden talebin kabulü ile 1.177.340,00 TL ile cezai şart talebinin kabulüyle 1.177.340,00 TL cezai şartın davalılardan (dava ve ıslah tarihinden itibaren avans faiziyle) müştereken ve müteselsilen tahsiline, birleşen davanın kabulü ile 571.160,00 TL'nin davalı Gazipaşa Turizm Ltd. Şti'den (dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte) tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
14. Yukarıda belirtilen karara karşı (asıl dava yönünden) süresi içinde davacı vekili ve davalı Belediye vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
15. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.10.2020 tarihli ve 2021/3084 Esas, 2021/10291 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalının cezai şarta ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde; dava, devre mülk satışından kaynaklanan satış bedelinin iadesi ile sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında imzalanan 30.10.1997 tarihli sözleşmenin 5. maddesinde devre mülklerin süresinde teslim edilmemesi hâlinde satıcıların alıcıya verilecek teminat senedini ödeyecekleri gibi bu bedel kadar da cezai şart ödemeyi taahhüt ettikleri, yine aynı maddede şirket yetkilisi Mesut Aytekin tarafından teminat senedi verildiği şeklinde düzenlemenin yer aldığı anlaşılmaktadır.
Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlali ile doğabilecek olan fer’i bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etmek imkanını bulacaktır. Zira cezai şart borcun ihlali halinde verilmesi gereken, önceden kararlaştırılmış kesin miktarlı (maktu) bir tazminattır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, TEKİNAY/AKMAN/ BURCUOĞLU/ALTOP, 7. Bası, İstanbul 1993, s. 341-343).
Ayrıca cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri de, borcun ifa edilmemesinden doğacak zararı önceden ve götürü şekilde tespit etmektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Köksal KOCAAĞA, Türk Özel Hukukunda Cezai Şart (BK. m. 158-161), Ankara 2003, s. 40-42).
Hukukumuzda cezai şartın türleri seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifa yerine cezai şart (dönme cezası) olarak düzenlenmiştir.
Seçimlik cezai şart; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/I. (818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158/I.) hükmüne göre; “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir”. Bu hükme göre, taraflar, sözleşmede borçlunun ya borcunu sözleşmeye uygun olarak ifa etmesi ya da ceza koşulunun ödenmesini kararlaştırmış olabilirler. Bu durumda, borçlu borca uygun hareketle yükümlüdür. Ancak, borçlu borca uygun hareket etmediği takdirde, kendisini bir yaptırım beklemektedir. Bu yaptırım, sözleşmede kararlaştırılan ceza koşulunun ödenmesidir.
Bu hüküm, borçluya borca aykırı davranarak ve böylece ifası gereken edim yerine kararlaştırılan ceza koşulunu ödeyerek borçtan kurtulma olanağını vermemektedir. Borçlu borca aykırı davrandığı takdirde, sözleşmede ceza koşulu kararlaştırılmasına rağmen, alacaklı borçludan aynen ifayı talep edebilir. Bu nedenle, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/I. maddesinde (818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158/I.)’de borçlu ya borca aykırı davranarak bunun yerine ceza koşulu ödeyip borçtan kurtulma yetkisini değil, buna karar verme yetkisini alacaklıya vermiştir. Alacaklı, borçlunun borca aykırı davranışı halinde, aynen ifayı talep edebileceği gibi, bundan vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini talep edebilir. Burada, alacaklıya tanınmış bir seçimlik hak söz konusudur. Bu nedenledir ki, ceza koşulunun bu türüne “seçimlik ceza koşulu” (seçimlik cezai şart) adı verilmektedir (Ahmet M. KILIÇOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, Ankara 2012, s. 773).
İfaya eklenen cezai şart; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/II. maddesinde (818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158/II.) “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir”.
Bu hükme göre, borçlunun borca aykırı davranışı halinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. Seçimlik ceza koşulundan farklı olarak, alacaklı ya aynen ifayı ya da cezayı talep etmek zorunda bırakılmamıştır. Alacaklı burada her ikisini de talep yetkisine sahiptir.
Borçlunun borca aykırı davranışı halinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borca aykırılık nedeniyle bir zarara uğramasa bile ifaya ek olarak ceza koşulu talep edebilir. İfaya eklenen ceza koşulu zarar koşulunu gerektirmez.
İfa yerine cezai şart (dönme cezası); 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/III. maddesinde (818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158/III.) hükmüne göre “Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır”.
Yukarıda açıklanmış olduğu gibi, ceza koşulunun amacı, borçlunun borca uygun hareket etmesini temindir. Halbuki, burada borçlu, borcu ifa yerine bizzat ceza koşulu ödemek suretiyle borçtan kurtulma olanağına sahiptir. Bir başka ifadeyle, burada borçlu borca aykırı davranmamakta, borcu ifa yerine ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeden dönebilmektedir. Bu nedenle, ceza koşulu ifanın yerini almaktadır (KILIÇOĞLU, a.g.e., s. 775-777).
Dava konusu sözleşmelerin akdedildiği tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 113. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi) asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ereceği düzenlenmiştir. Ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ifadan sonra da ceza koşulunun talep edilmesi mümkündür.
Somut olayda davacı, eldeki davada hem ifaya eklenen cezai şart niteliğindeki tazminatı hem de sözleşmeyi feshederek devre mülk satışından kaynaklı olarak davacı tarafından davalıya ödenen bedelin tahsilini istemiştir. Davacı ödemiş olduğu devre mülk bedelini istediği dava ile sözleşmeden döndüğüne göre artık aynı sözleşmeye dayanarak davalıdan ifaya ekli cezai şart talebinde bulunması mümkün değildir. O halde mahkemece davacının cezai şarta yönelik talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile bu talebin de kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
3- Davacının yargılama giderlerinin eksik hesaplanması hususuna ilişkin olarak mahkemeden bu hususun tavzihle düzeltilmesini talep ettiği, mahkemece yargılama giderlerinin hükmün eki niteliğinde olup tavzih ya da tahsisle değiştirilemeyeceği gerekçesiyle bu talebin reddine yönelik 01.02.2021 tarihli kararına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise; her ne kadar mahkemece asıl davada karar ilam harcına hükmedilirken, davacının sadece dava açılırken yatırdığı 84,40TL peşin harç dikkate alınarak harçlar yönünden hüküm kurulmuş ise de, yargılama aşamasında davacının talebini ıslah ederken ayrıca ıslah harcı yatırdığı dikkate alınmadan yargılama giderlerine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
16. Mahkemenin 14.06.2022 tarihli ve 2022/206 Esas, 2022/463 Karar sayılı kararı ile; ilk karar gerekçesi yanında, davacının karşı tarafın kusuruyla ifası imkânsız hâle gelen sözleşmeden döndüğünün kabul edilemeyeceği, emsal dosyalarda hem bedel hem de cezai şartın kabulü yönünde verilen kararların onanarak kesinleştiği gerekçesiyle hüküm fıkrasında Özel Dairenin ıslah harcına ilişkin 3 numaralı bozma gerekçesine uygun hüküm tesis edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
17. Direnme kararı süresi içinde asıl dosya davalısı Belediye vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
18. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacı tarafın taraflar arasındaki devre mülk sözleşmesinden döndüğünün kabul edilip edilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre asıl davaya konu cezai şart alacağı yönünden davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
19. Tarafların borç ilişkisinde hem alacaklı hem de borçlu durumunda olduğu karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde borçlu, ifa etmekten kaçınamayacağı, muaccel ve mümkün bir edimi zamanında yerine getirmediği için alacaklının ihtarına maruz kalırsa, bu suretle gerçekleşen sorumluluk sebebine temerrüt denir. Temerrütten bahsedilebilmesi için objektif olarak ifanın mümkün olması gerekmekle birlikte temerrütten sonra ifa imkânsızlaşmışsa temerrüt hükümleri işlerlik kazanabilecektir.
20. Yürürlük tarihi itibarıyla somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 106 ve 108 inci maddelerine bakıldığında; iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde alacaklıya, temerrüde düşen borçluya karşı üç ayrı seçimlik hak tanındığı görülmektedir. Bunlar; aynen ifa ve gecikmeden dolayı tazminat isteme hakkı, aynen ifayı reddederek müspet zararını talep hakkı, sözleşmeyi feshederek menfi zararını isteme hakkı olarak sayılabilir.
21. Sözleşmeyi fesih tercih edildiğinde söz konusu olan menfi zarar; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir deyişle, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Bu husus 818 sayılı Kanun'un 108 inci maddesindeki “Akitten rücu eden alacaklı, vaidolunan şeyi vermekten imtina ve tediye eylediği şeyi istirdat edebilir. Bundan başka borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemiyeceğini ispat edemezse alacaklı akdin hükümsüzlüğünden mütevellit zararın tazminini de talep edebilir” hükmünden kaynaklanmaktadır. Görüldüğü üzere burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme feshedilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır.
22. Sözleşmenin feshi ise sözleşme ilişkisinin ileriye etkili olarak son bulmasıdır. Ani edimli sözleşmelerde sözleşmenin feshi kural olarak geriye etkili sonuç doğurur. Geriye etkili fesih hâlinde de sözleşmeden baştan itibaren dönüldüğünde taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre birbirlerinden talep edebilir ve sözleşme ile karşılıklı olarak üstlendikleri edimlerini ifadan kurtulurlar. Uygulamada her iki hâle de sözleşmenin feshi denilmekle birlikte doktrinde dönme ve fesih farklı anlamlarda kullanılıp değerlendirilmektedir.
23. Geriye etkili fesih olarak tanımlanan dönme, sözleşmeyi sona erdiren ve tarafların iradelerine bağlı sebeplerden birisidir, beyandan ibarettir. Dönme-geriye etkili fesih beyanı bozucu yenilik doğuran bir hak olduğundan karşı tarafa ulaşmasıyla hukukî sonuçlarını doğurur. Dönme-geriye etkili fesih beyanının açık olmasına gerek yoktur; fesih ve dönme sözcüğü kullanılmasa da örneğin eser sözleşmelerinde iş parasının geri istenmesi gibi dönme-geriye etkili fesih iradesini gösteren beyanlarda bulunulmuş ise sözleşmenin feshi iradesinin bildirildiğinin kabulü gerekir (Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli, 2017/3-2615 Esas, 2021/1102 Karar sayılı kararı).
24. Taraflar sözleşmenin ifa edilmemesi, borçlunun temerrüde düşmesi hâline karşı önleyici olmak yahut bu durum gerçekleştiğinde doğabilecek zararın peşinen kabul edilmesini sağlamaya yönelik olarak sözleşmelerinde caydırıcı/cezalandırıcı bir koşul da öngörebilirler; bu durumda "cezai şart" kavramı ile karşılaşılır.
25. Mülga Borçlar Kanunu’nun 158-161 inci maddelerinde “cezai şart”, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda ise 179-182 maddelerde “ceza koşulu” olarak adlandırılan cezai şart; borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer’î bir edim olup cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Borçlu bu suretle cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır.
26. Kanun'un 158 inci maddesinin ikinci fıkrasında "Akdin muayyen zamanda veya meşrut mahalde icra edilmemesi halinde tediye olunmak üzere cezai şart kabul edilmiş ise, alacaklı hem akdin icrasını hem meşrut cezanın tediyesini talep edebilir. Meğer ki alacaklı bu hakkından sarahaten feragat etmiş veya kayıt dermeyan etmeksizin edayı kabul eylemiş olsun" şeklinde düzenlenen ifaya ekli cezai şartta alacaklı, açıkça vazgeçmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, ifaya ekli cezai şartta, lehinde cezai şart öngörülen taraf sözleşmeden, sözleşmenin yerine getirilmesi talebinden vazgeçmez; hem asıl borcun ifasını hem de cezai şartın ödenmesini talep eder.
27. Bu, bir anlamda 818 sayılı Kanun'un temerrüde ilişkin seçimlik hakları düzenleyen ve yukarıda da değinilen 106/2 nci maddesindeki aynen ifa yanında gecikmeden doğan tazminat istemine paralel bir taleptir. Zira alacaklı sözleşmede öngörülmüş olmasa bile gecikmeden doğan zararını ispatla tazminini sağlayabileceği gibi, taraflar sözleşmeye ifaya ekli cezai şart hükmü koyduklarında, borçlusu temerrüde düşen alacaklı ifayı ve bunun yanında zararın varlığını ispatla ilgili yüklere tabî olmaksızın cezai şartı isteyebilecek, cezai şarttan daha fazla zararı olduğu ispat edebildiği, karşı taraf da kusursuzluğunu ispatlayamadığı takdirde buna ilişkin tazminatı da talep edebilecektir.
28. Bununla birlikte alacaklı sözleşmeden dönmüşse tekrar sözleşmeye dayanarak cezai şart talebinde bulunamayacak, yalnızca daha önce ifa ettiği edimlerin iadesini ve menfi zararının tazmini sağlayabilecektir.
29. Somut olayda taraflar arasında imzalanan 30.10.1997 tarihli devre mülk satış sözleşmesinin 5 inci maddesinde alıcıya sözleşmedeki satış bedeli kadar teminat senedi verileceği, devre mülkler teslim edildiğinde senedin iade edileceği, süresinde teslim gerçekleşmezse satıcıların teminat senedini ödeyeceği ve bunun yanı sıra bu bedel kadar cezai şart ödeyecekleri taahhüt edilmiştir. Sözleşmenin geçerli/bağlayıcı olduğu, süresinde teslimin gerçekleşmediği, sonrasında edimin ifasının imkânsız hâle geldiği ve kararlaştırılan cezai şartın ifaya ekli cezai şart mahiyeti taşıdığı hususu hem Mahkeme hem de Özel Dairece kabul edilip çekişmesiz hâle gelmekle Hukuk Genel Kurulunun incelemesi dışında kalmıştır. Yine, birleşen dava yönünden davalı şirket aleyhine tesis edilen hüküm de temyiz edilmeksizin aşamalarda kesinleşmiştir. Davacı tarafça asıl davaya ilişkin dava ve ıslah dilekçesinde ifayı/ifa yerine geçecek tazmin borcunu sağlamaya yönelik herhangi bir talepte bulunulmamış, sözleşme çerçevesinde ödenen bedelin geri verilmesi talep edilmekle geriye etkili fesih iradesi ortaya konulmuştur. Bu hâlde davacının sözleşmeden döndüğünün kabulü gerekir. Dönme-geriye etkili fesih beyanı bozucu yenilik doğuran bir hak olduğundan karşı tarafa ulaşmasıyla hukukî sonuçlarını doğuracağından ve dönme hâlinde tekrar sözleşme hükmüne dayanılarak cezai şart talep edilemeyeceğinden Mahkemece asıl davaya konu cezai şart istemi yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekir.
30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Belediye vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
25.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
DÖNME HÂLİNDE TEKRAR SÖZLEŞME HÜKMÜNE DAYANILARAK CEZAİ ŞART TALEP EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/3-751
Karar No : 2024/465
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14.06.2022
SAYISI : 2022/206 E., 2022/463 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.10.2021 tarihli ve 2021/3084 Esas,
2021/10291 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kabulüne ilişkin karar davacı vekili ve asıl dosya davalısı Gazipaşa Belediyesi vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Gazipaşa Belediyesi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; davalıların inşa edeceği tatil sitesinden 30.10.1997 tarihli sözleşmeyle 238 adet devre mülkü 1.340.000 DM karşılığında satın alan müvekkilinin edimlerini tümüyle ifa etmesine rağmen karşı tarafın sözleşmede kararlaştırılan tarihte teslim borcunu yerine getiremediğini, aradan geçen zaman içerisinde ihalenin iptali ve yıkım kararı nedeniyle sözleşmenin ifasının imkânsız hâle geldiğini, bu durumda sözleşme hükümlerini yerine getirmeyen davalıların müvekkilinin müspet zararlarından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; sözleşme hükmü gereği geç teslim nedeniyle gecikilen her yıl için (her bir devre mülk için yıllık 1.200 USD olmak üzere) toplam 2.284.800 USD kullanım bedelinin tahakkuk tarihlerindeki kur değeri karşılığından 3.250,00 TL'sinin, müvekkili tarafından devre mülkler için ödenen 1.340.000 DM karşılığı 685.131 Euro'nun 1.500,00 TL'sinin, sözleşmede karşı tarafın edimini ifa etmemesi hâli için kararlaştırılan ve sözleşme bedeli kadar olacağı belirtilen 1.340.000 DM karşılığı 685.131 Euro cezai şartın 1.500,00 TL'sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, ıslah dilekçesiyle, dava dilekçesindeki diğer talepleri saklı kalmak kaydıyla devre mülkler için ödenen bedelin Euro cinsinden dava tarihindeki kura göre karşılığı olan 1.177.340,00 TL'nin ve aynı meblağ kadar cezai şartın davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalılar Cevabı
5. Davalı Belediye vekili; devre mülk sözleşmesinin geçerli olmadığını, sözleşmede müvekkilinin adının kötü niyetle kullanıldığını, diğer davalı şirketin ihale ile üstlendiği edimi ifa etmemesi nedeniyle müvekkilinin tapu iptali için dava açmak zorunda kaldığını, taraflar arasındaki sözleşmeden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Şirket vekili; Belediye Meclisi kararıyla kurulan ve Belediyenin ortak olduğu müvekkili şirket ile Belediye arasındaki protokoller çerçevesinde inşa edilecek projenin üzerinde yapılacağı arsanın kendileri adına tescil edildiğini, inşaat henüz tamamlanmadan Belediyenin ruhsatı iptal ettiğini ve inşaatı mühürlediğini, devre mülklerden istifade edilmesini engellemek amacıyla yapılan tesisi de yıktığını, ihalenin iptal edildiğini ve arsanın üzerinde yapılarla birlikte tekrar Belediye adına tescil edildiğini, sözleşmenin ifa edilememesinde tek sorumlunun davalı Belediye olduğunu savunarak müvekkili yönünden davanın reddine, diğer davalı yönünden kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İlk Kararı, İlk Bozma Kararı ve Birleşen Davayla İlgili Süreç
7. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.12.2012 tarihli, 2007/453 Esas, 2012/529 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasındaki devre mülk sözleşmesinin ifasının imkânsız hâle gelmesi nedeniyle davacının ifanın imkânsız hâle geldiği tarihteki rayiç değeri talep hakkının doğduğu, emsal olarak aynı yere ilişkin açılan davalarda alınan bilirkişi raporlarında tiplerine göre devre mülklerin rayiçlerinin belirlendiği ve bu tespitler esas alınarak verilen kararların Yargıtay incelemesinden geçerek onandığı, dolayısıyla davacının emsal dosyalarda tespit edilen devre mülk rayicine ilişkin talebinin kabul edilmesi, diğer taleplerinin ise rayiç değer daha yüksek olup davacı lehine olmakla alacakta mükerrerlik yaratmamak ve seçimlik hak ilkelerine uygun davranmak için reddedilmesi gerektiği şeklindeki gerekçeyle davanın kısmen kabulüne, 238 adet devre mülk değeri için ıslahla birlikte 1.178.840,00 TL alacağın davalılardan tahsiline, davacının devre mülk değeri ile ilgili fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.
8. Kararın her iki taraf vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 10.04.2014 tarihli, 2013/6558 Esas, 2014/11180 Karar sayılı kararıyla; sözleşmenin gerçekliği ve bağlayıcılığının tespiti hususunda eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle tarafların sair temyiz itirazları incelenmeksizin hüküm bozulmuş, Mahkemece dosya yeniden esasa kaydedilip bozma kararına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
9. Bu aşamada davacı vekili birleşen davayı açarak Mahkemenin verdiği ilk kararda rayiç taşınmaz bedeli yönünden saklı tuttuğu 571.160,00 TL alacağın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
10. Açılan bu davada davalı Belediye yönünden dosya tefrik edilip davalının zamanaşımı def'i yerinde görülerek davanın reddine karar verilmiş, davalı Şirket yönünden ise talep asıl dava ile birleştirilerek yargılamaya devam edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı ve İkinci Bozma Kararıyla İlgili Süreç
11. Bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 04.04.2017 tarihli, 2015/200 Esas, 2017/245 Karar sayılı kararıyla; sözleşmenin her iki taraf için geçerli ve bağlayıcı olduğunun kabul edilmesi gerektiği gerekçesi ve önceki karar gerekçesinde belirtilen şekilde ifasının imkânsız hâle gelmesi nedeniyle davalıların müspet zarardan sorumlu oldukları hususunu tekrarla, (birleşen davada davalı Belediye yönünden dosyanın terfik edildiği ve zamanaşımından ret kararı verildiği de açıklanmak suretiyle) asıl davanın kısmen kabulüne 238 adet devre mülk değeri için ıslahla birlikte 1.178.840,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, birleşen davanın kabulüyle 571.160,00 TL alacağın davalı Gazipaşa Turizm Ltd. Şti. den dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte tahsiline karar vermiştir.
12. Kararın asıl dava yönünden davacı vekili ve davalı Belediye vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 30.04.2019 tarihli, 2017/7625 Esas, 2019/5540 Karar sayılı kararıyla bu kez hükmün denetime elverişli gerekçe içermemesi ve talep aşımı mahiyeti taşıması nedeniyle esasa ilişkin temyiz itirazları incelenmeksizin bozma kararı verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Direnmeye Esas Üçüncü Kararı
13. Mahkemenin 06.10.2020 tarihli, 2019/298 Esas, 2020/119 Karar sayılı kararı ile; davanın satın alınan devre mülklerin teslim edilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik olduğu, davacının sözleşme çerçevesinde ödenen bedelin dava tarihindeki kur karşılığı değeri olan 1.777.340,00 TL ve aynı miktarda cezai şart için asıl davayı ıslah ettiği, sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle devre mülkler için ödenen bedel ve cezai şart yönünden asıl davanın kabul edilmesi gerektiği, birleşen dava yönünden ise dava konusu 238 devre mülkün rayiç değeri olan 1.750.000,00 TL bedelden asıl davada kabul edilen meblağ mahsup edildiğinde bakiye kısmın 572.660,00 TL olduğu gerekçesiyle asıl davada sözleşme çerçevesinde ödenen bedel yönünden talebin kabulü ile 1.177.340,00 TL ile cezai şart talebinin kabulüyle 1.177.340,00 TL cezai şartın davalılardan (dava ve ıslah tarihinden itibaren avans faiziyle) müştereken ve müteselsilen tahsiline, birleşen davanın kabulü ile 571.160,00 TL'nin davalı Gazipaşa Turizm Ltd. Şti'den (dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte) tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
14. Yukarıda belirtilen karara karşı (asıl dava yönünden) süresi içinde davacı vekili ve davalı Belediye vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
15. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.10.2020 tarihli ve 2021/3084 Esas, 2021/10291 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalının cezai şarta ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde; dava, devre mülk satışından kaynaklanan satış bedelinin iadesi ile sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında imzalanan 30.10.1997 tarihli sözleşmenin 5. maddesinde devre mülklerin süresinde teslim edilmemesi hâlinde satıcıların alıcıya verilecek teminat senedini ödeyecekleri gibi bu bedel kadar da cezai şart ödemeyi taahhüt ettikleri, yine aynı maddede şirket yetkilisi Mesut Aytekin tarafından teminat senedi verildiği şeklinde düzenlemenin yer aldığı anlaşılmaktadır.
Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlali ile doğabilecek olan fer’i bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etmek imkanını bulacaktır. Zira cezai şart borcun ihlali halinde verilmesi gereken, önceden kararlaştırılmış kesin miktarlı (maktu) bir tazminattır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, TEKİNAY/AKMAN/ BURCUOĞLU/ALTOP, 7. Bası, İstanbul 1993, s. 341-343).
Ayrıca cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri de, borcun ifa edilmemesinden doğacak zararı önceden ve götürü şekilde tespit etmektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Köksal KOCAAĞA, Türk Özel Hukukunda Cezai Şart (BK. m. 158-161), Ankara 2003, s. 40-42).
Hukukumuzda cezai şartın türleri seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifa yerine cezai şart (dönme cezası) olarak düzenlenmiştir.
Seçimlik cezai şart; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/I. (818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158/I.) hükmüne göre; “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir”. Bu hükme göre, taraflar, sözleşmede borçlunun ya borcunu sözleşmeye uygun olarak ifa etmesi ya da ceza koşulunun ödenmesini kararlaştırmış olabilirler. Bu durumda, borçlu borca uygun hareketle yükümlüdür. Ancak, borçlu borca uygun hareket etmediği takdirde, kendisini bir yaptırım beklemektedir. Bu yaptırım, sözleşmede kararlaştırılan ceza koşulunun ödenmesidir.
Bu hüküm, borçluya borca aykırı davranarak ve böylece ifası gereken edim yerine kararlaştırılan ceza koşulunu ödeyerek borçtan kurtulma olanağını vermemektedir. Borçlu borca aykırı davrandığı takdirde, sözleşmede ceza koşulu kararlaştırılmasına rağmen, alacaklı borçludan aynen ifayı talep edebilir. Bu nedenle, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/I. maddesinde (818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158/I.)’de borçlu ya borca aykırı davranarak bunun yerine ceza koşulu ödeyip borçtan kurtulma yetkisini değil, buna karar verme yetkisini alacaklıya vermiştir. Alacaklı, borçlunun borca aykırı davranışı halinde, aynen ifayı talep edebileceği gibi, bundan vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini talep edebilir. Burada, alacaklıya tanınmış bir seçimlik hak söz konusudur. Bu nedenledir ki, ceza koşulunun bu türüne “seçimlik ceza koşulu” (seçimlik cezai şart) adı verilmektedir (Ahmet M. KILIÇOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, Ankara 2012, s. 773).
İfaya eklenen cezai şart; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/II. maddesinde (818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158/II.) “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir”.
Bu hükme göre, borçlunun borca aykırı davranışı halinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. Seçimlik ceza koşulundan farklı olarak, alacaklı ya aynen ifayı ya da cezayı talep etmek zorunda bırakılmamıştır. Alacaklı burada her ikisini de talep yetkisine sahiptir.
Borçlunun borca aykırı davranışı halinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borca aykırılık nedeniyle bir zarara uğramasa bile ifaya ek olarak ceza koşulu talep edebilir. İfaya eklenen ceza koşulu zarar koşulunu gerektirmez.
İfa yerine cezai şart (dönme cezası); 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/III. maddesinde (818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158/III.) hükmüne göre “Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır”.
Yukarıda açıklanmış olduğu gibi, ceza koşulunun amacı, borçlunun borca uygun hareket etmesini temindir. Halbuki, burada borçlu, borcu ifa yerine bizzat ceza koşulu ödemek suretiyle borçtan kurtulma olanağına sahiptir. Bir başka ifadeyle, burada borçlu borca aykırı davranmamakta, borcu ifa yerine ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeden dönebilmektedir. Bu nedenle, ceza koşulu ifanın yerini almaktadır (KILIÇOĞLU, a.g.e., s. 775-777).
Dava konusu sözleşmelerin akdedildiği tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 113. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi) asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ereceği düzenlenmiştir. Ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ifadan sonra da ceza koşulunun talep edilmesi mümkündür.
Somut olayda davacı, eldeki davada hem ifaya eklenen cezai şart niteliğindeki tazminatı hem de sözleşmeyi feshederek devre mülk satışından kaynaklı olarak davacı tarafından davalıya ödenen bedelin tahsilini istemiştir. Davacı ödemiş olduğu devre mülk bedelini istediği dava ile sözleşmeden döndüğüne göre artık aynı sözleşmeye dayanarak davalıdan ifaya ekli cezai şart talebinde bulunması mümkün değildir. O halde mahkemece davacının cezai şarta yönelik talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile bu talebin de kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
3- Davacının yargılama giderlerinin eksik hesaplanması hususuna ilişkin olarak mahkemeden bu hususun tavzihle düzeltilmesini talep ettiği, mahkemece yargılama giderlerinin hükmün eki niteliğinde olup tavzih ya da tahsisle değiştirilemeyeceği gerekçesiyle bu talebin reddine yönelik 01.02.2021 tarihli kararına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise; her ne kadar mahkemece asıl davada karar ilam harcına hükmedilirken, davacının sadece dava açılırken yatırdığı 84,40TL peşin harç dikkate alınarak harçlar yönünden hüküm kurulmuş ise de, yargılama aşamasında davacının talebini ıslah ederken ayrıca ıslah harcı yatırdığı dikkate alınmadan yargılama giderlerine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
16. Mahkemenin 14.06.2022 tarihli ve 2022/206 Esas, 2022/463 Karar sayılı kararı ile; ilk karar gerekçesi yanında, davacının karşı tarafın kusuruyla ifası imkânsız hâle gelen sözleşmeden döndüğünün kabul edilemeyeceği, emsal dosyalarda hem bedel hem de cezai şartın kabulü yönünde verilen kararların onanarak kesinleştiği gerekçesiyle hüküm fıkrasında Özel Dairenin ıslah harcına ilişkin 3 numaralı bozma gerekçesine uygun hüküm tesis edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
17. Direnme kararı süresi içinde asıl dosya davalısı Belediye vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
18. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacı tarafın taraflar arasındaki devre mülk sözleşmesinden döndüğünün kabul edilip edilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre asıl davaya konu cezai şart alacağı yönünden davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
19. Tarafların borç ilişkisinde hem alacaklı hem de borçlu durumunda olduğu karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde borçlu, ifa etmekten kaçınamayacağı, muaccel ve mümkün bir edimi zamanında yerine getirmediği için alacaklının ihtarına maruz kalırsa, bu suretle gerçekleşen sorumluluk sebebine temerrüt denir. Temerrütten bahsedilebilmesi için objektif olarak ifanın mümkün olması gerekmekle birlikte temerrütten sonra ifa imkânsızlaşmışsa temerrüt hükümleri işlerlik kazanabilecektir.
20. Yürürlük tarihi itibarıyla somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 106 ve 108 inci maddelerine bakıldığında; iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde alacaklıya, temerrüde düşen borçluya karşı üç ayrı seçimlik hak tanındığı görülmektedir. Bunlar; aynen ifa ve gecikmeden dolayı tazminat isteme hakkı, aynen ifayı reddederek müspet zararını talep hakkı, sözleşmeyi feshederek menfi zararını isteme hakkı olarak sayılabilir.
21. Sözleşmeyi fesih tercih edildiğinde söz konusu olan menfi zarar; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir deyişle, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Bu husus 818 sayılı Kanun'un 108 inci maddesindeki “Akitten rücu eden alacaklı, vaidolunan şeyi vermekten imtina ve tediye eylediği şeyi istirdat edebilir. Bundan başka borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemiyeceğini ispat edemezse alacaklı akdin hükümsüzlüğünden mütevellit zararın tazminini de talep edebilir” hükmünden kaynaklanmaktadır. Görüldüğü üzere burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme feshedilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır.
22. Sözleşmenin feshi ise sözleşme ilişkisinin ileriye etkili olarak son bulmasıdır. Ani edimli sözleşmelerde sözleşmenin feshi kural olarak geriye etkili sonuç doğurur. Geriye etkili fesih hâlinde de sözleşmeden baştan itibaren dönüldüğünde taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre birbirlerinden talep edebilir ve sözleşme ile karşılıklı olarak üstlendikleri edimlerini ifadan kurtulurlar. Uygulamada her iki hâle de sözleşmenin feshi denilmekle birlikte doktrinde dönme ve fesih farklı anlamlarda kullanılıp değerlendirilmektedir.
23. Geriye etkili fesih olarak tanımlanan dönme, sözleşmeyi sona erdiren ve tarafların iradelerine bağlı sebeplerden birisidir, beyandan ibarettir. Dönme-geriye etkili fesih beyanı bozucu yenilik doğuran bir hak olduğundan karşı tarafa ulaşmasıyla hukukî sonuçlarını doğurur. Dönme-geriye etkili fesih beyanının açık olmasına gerek yoktur; fesih ve dönme sözcüğü kullanılmasa da örneğin eser sözleşmelerinde iş parasının geri istenmesi gibi dönme-geriye etkili fesih iradesini gösteren beyanlarda bulunulmuş ise sözleşmenin feshi iradesinin bildirildiğinin kabulü gerekir (Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli, 2017/3-2615 Esas, 2021/1102 Karar sayılı kararı).
24. Taraflar sözleşmenin ifa edilmemesi, borçlunun temerrüde düşmesi hâline karşı önleyici olmak yahut bu durum gerçekleştiğinde doğabilecek zararın peşinen kabul edilmesini sağlamaya yönelik olarak sözleşmelerinde caydırıcı/cezalandırıcı bir koşul da öngörebilirler; bu durumda "cezai şart" kavramı ile karşılaşılır.
25. Mülga Borçlar Kanunu’nun 158-161 inci maddelerinde “cezai şart”, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda ise 179-182 maddelerde “ceza koşulu” olarak adlandırılan cezai şart; borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer’î bir edim olup cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Borçlu bu suretle cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır.
26. Kanun'un 158 inci maddesinin ikinci fıkrasında "Akdin muayyen zamanda veya meşrut mahalde icra edilmemesi halinde tediye olunmak üzere cezai şart kabul edilmiş ise, alacaklı hem akdin icrasını hem meşrut cezanın tediyesini talep edebilir. Meğer ki alacaklı bu hakkından sarahaten feragat etmiş veya kayıt dermeyan etmeksizin edayı kabul eylemiş olsun" şeklinde düzenlenen ifaya ekli cezai şartta alacaklı, açıkça vazgeçmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, ifaya ekli cezai şartta, lehinde cezai şart öngörülen taraf sözleşmeden, sözleşmenin yerine getirilmesi talebinden vazgeçmez; hem asıl borcun ifasını hem de cezai şartın ödenmesini talep eder.
27. Bu, bir anlamda 818 sayılı Kanun'un temerrüde ilişkin seçimlik hakları düzenleyen ve yukarıda da değinilen 106/2 nci maddesindeki aynen ifa yanında gecikmeden doğan tazminat istemine paralel bir taleptir. Zira alacaklı sözleşmede öngörülmüş olmasa bile gecikmeden doğan zararını ispatla tazminini sağlayabileceği gibi, taraflar sözleşmeye ifaya ekli cezai şart hükmü koyduklarında, borçlusu temerrüde düşen alacaklı ifayı ve bunun yanında zararın varlığını ispatla ilgili yüklere tabî olmaksızın cezai şartı isteyebilecek, cezai şarttan daha fazla zararı olduğu ispat edebildiği, karşı taraf da kusursuzluğunu ispatlayamadığı takdirde buna ilişkin tazminatı da talep edebilecektir.
28. Bununla birlikte alacaklı sözleşmeden dönmüşse tekrar sözleşmeye dayanarak cezai şart talebinde bulunamayacak, yalnızca daha önce ifa ettiği edimlerin iadesini ve menfi zararının tazmini sağlayabilecektir.
29. Somut olayda taraflar arasında imzalanan 30.10.1997 tarihli devre mülk satış sözleşmesinin 5 inci maddesinde alıcıya sözleşmedeki satış bedeli kadar teminat senedi verileceği, devre mülkler teslim edildiğinde senedin iade edileceği, süresinde teslim gerçekleşmezse satıcıların teminat senedini ödeyeceği ve bunun yanı sıra bu bedel kadar cezai şart ödeyecekleri taahhüt edilmiştir. Sözleşmenin geçerli/bağlayıcı olduğu, süresinde teslimin gerçekleşmediği, sonrasında edimin ifasının imkânsız hâle geldiği ve kararlaştırılan cezai şartın ifaya ekli cezai şart mahiyeti taşıdığı hususu hem Mahkeme hem de Özel Dairece kabul edilip çekişmesiz hâle gelmekle Hukuk Genel Kurulunun incelemesi dışında kalmıştır. Yine, birleşen dava yönünden davalı şirket aleyhine tesis edilen hüküm de temyiz edilmeksizin aşamalarda kesinleşmiştir. Davacı tarafça asıl davaya ilişkin dava ve ıslah dilekçesinde ifayı/ifa yerine geçecek tazmin borcunu sağlamaya yönelik herhangi bir talepte bulunulmamış, sözleşme çerçevesinde ödenen bedelin geri verilmesi talep edilmekle geriye etkili fesih iradesi ortaya konulmuştur. Bu hâlde davacının sözleşmeden döndüğünün kabulü gerekir. Dönme-geriye etkili fesih beyanı bozucu yenilik doğuran bir hak olduğundan karşı tarafa ulaşmasıyla hukukî sonuçlarını doğuracağından ve dönme hâlinde tekrar sözleşme hükmüne dayanılarak cezai şart talep edilemeyeceğinden Mahkemece asıl davaya konu cezai şart istemi yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekir.
30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Belediye vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
25.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.