EYLEMLİ AYRILIK SEBEBİNE DAYALI BOŞANMA DAVALARINDA TANIKLARIN EVLİLİĞİ KURTARMAYA YÖNELİK BEYANLARINA DAYALI HÜKÜM KURULAMAZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/2-825
Karar No : 2023/136
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Mersin 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 20.04.2021
SAYISI : 2021/134 E., 2021/273 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.01.2021 tarihi ve 2020/5050 Esas,
2021/103 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili 19.06.2017 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, eşler arasında uzun yıllardır süren geçimsizlik bulunduğunu, bu nedenle 27.11.2012 tarihinde davacı tarafından davalı aleyhine Mersin 3. Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığını, davanın ispat edilemediği gerekçesiyle reddine karar verildiğini, ret kararının 25.04.2014 tarihinde kesinleştiğini, bu tarihten sonra eşler arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığını ileri sürerek eylemli ayrılık nedeniyle tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili 06.07.2017 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla eşlerin birbirini severek evlendiklerini, bu mutlu evlilikten ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davacı tarafından açılan davanın reddine karar verildikten sonra tarafların bir araya gelmedikleri iddiasının asılsız olduğunu, geçen süre zarfında eşlerin ortak günlerde çocuklarla birlikte bir araya geldiklerini, TMK’nın 166 ncı maddesinin son fıkrasındaki şartların somut olayda oluşmadığını, tarafların ikamet adreslerinin ortak olduğunu, davacının tüm şahsi eşyalarının müvekkilinin evinde bulunduğunu, sosyal ortamlara karı-koca olarak birlikte katıldıklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
III. CEVABA CEVAP
Davacı vekili 24.07.2017 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; tarafların fiilen evli olması ve özellikle davalının da aynı siyasi partide yer alıyor olması sebebiyle müvekkilinin sosyal ve siyasi ortamlara mecburen eşi ile birlikte katıldığını, eşlerin aynı evde yaşamadıklarını, davacının “G. Mahallesi, 1. cadde, No:13, G. Apt., 1/1, Yenişehir/Mersin” adresinde kayıtlı evde yaşadığını, davalı eşin boşanmayı asla kabul etmediğini, müvekkilini intihar etmekle tehdit ettiğini, histerik davranışlar sergilediğini, davacının kaldığı otelleri bastığını ve eşine saldırdığını ileri sürerek boşanmaya karar verilmesini talep etmiştir.
IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 12.06.2018 tarihli ve 2017/417 Esas, 2018/311 Karar sayılı kararı ile tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendikleri, davacı tarafından davalı aleyhine boşanma davası açıldığı, Mersin 3. Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile davanın reddine karar verildiği, kararın 25.04.2014 tarihinde kesinleştiği, dosyada mevcut fotoğraflardan davacının retle sonuçlanan boşanma davasının kesinleşmesinden sonra kendi siyasi işleri sebebiyle eşi ile birlikte göründüğü hâlde eldeki davayı biz fiilen bir araya gelmedik gerekçesiyle açtığı, dayanak davanın ret gerekçesinde davalının kusurlu davranışına yönelik delil sunulmadığı, boşanma davası açıldıktan sonra tarafların sık sık bir araya geldikleri, aile ortamında bulundukları, aynı odada yattıkları, aralarında davalıdan kaynaklı bir kusur olsa bile davacının affetmiş sayılacağı, dolayısıyla da tarafların boşanmalarını gerektirecek davalıdan kaynaklı bir kusurun bulunmadığının anlaşıldığı kanaatine yer verildiği, tarafların ortak çocuğunun tanık olarak dinlenmesinde tarafların birbirlerini sevip saydıklarını, herhangi bir geçimsizliğe şahit olmadığını, babasının boşanma davasını neden açtığını bilmediğini, ret ile sonuçlanan dava sırasında lisede okuduğunu, gerek yargılama aşamasında gerek karar sonrasında eşlerin birlikte yaşadıklarını beyan ettiği, hâl böyle olunca davacının ortak hayatın yeniden kurulamadığına dair iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 07.07.2020 tarihli ve 2018/2542 Esas, 2020/920 Karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesince davanın esası ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "... Davacı erkek, dava dilekçesinin içeriğinde, şiddetli geçimsizlik nedeniyle 27.11.2012 tarihinde boşanma davası açtığını, davanın Mersin 3. Aile Mahkemesince 2012/856 esas, 2014/179 karar sayılı karar ile reddedildiğini, aradan üç sene geçtiğini ve bu süre içerisinde bir araya gelmediklerini, 4721 sayılı TMK madde 166/son gereği bu sürede ortak hayatın yeniden kurulmadığını belirterek boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacının, 4721 sayılı TMK'nın 166/4 maddesi uyarınca açmış olduğu davasının, şartları oluşmadığından reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından istinaf edilmiş ve bölge adliye mahkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. İlgili dosyanın incelenmesinde; her ne kadar yerel mahkeme tarafından ilk dava olan Mersin 3. Aile Mahkemesinin 2012/856 esas, 2014/179 karar sayılı dosyası ile boşanma davasının reddedilmesinden sonra tarafların bîr araya gelerek ortak hayatı sürdürdükleri ve 4721 sayılı TMK'nın 166/4 maddesinde belirtilen şartların oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmişse de; 4721 sayılı TMK'nın 166/4 maddesi "Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir." hükmünü haizdir. Davalı kadın cevap dilekçesinde bu geçen süre zarfında ortak günlerde ortak çocuklarla birlikte eşinin ve kendisinin bîr araya geldiklerini İleri sürmüştür. Davalı kadının cevap dilekçesinde açıkça ortak hayatın yeniden tesis edildiğine dair bir savunması mevcut olmadığı gibi davalı kadının tanıklarının beyanları soyut nitelikte olup dayanak davanın reddinin kesinleştiği tarihten bu yana ortak hayatın kurulduğunu kabule elverişli değildir. Bu durumda 4721 sayılı TMK'nın 166/son maddesi koşulları gerçekleşmiştir. Boşanmaya karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle davanın reddi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, somut olayda 4721 sayılı Kanun'un eylemeli ayrılık sebebine dayalı boşanma şartlarının oluştuğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, taraflar arasında açılan boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra ortak hayatın yeniden kurulup kurulmadığı, buradan varılacak sonuca göre eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 166 ncı maddesi şöyledir:
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir."
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddesinin incelenmesinde yarar görülmektedir.
2. Türk Medeni Kanunu’nun Evlilik birliğinin sarsılması başlıklı 166 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Bu fıkrayla eşlerin sürekli ve fiili olarak ayrı yaşama biçimini benimsemeleri halinin, birlikte yaşama istek ve inancının kalmaması değerlendirmesiyle evlilik birliğinin temelden sarsıldığı kabul edilerek eylemli ayrılık ilkesi benimsenmiştir.
3. Türk Medeni Kanunu’nun 166 ncı maddesinde yazılı eylemli ayrılık sebebine dayanan boşanma davalarında, boşanma kararı verilebilmesi için eşlerin kusur durumunun bir önemi bulunmamaktadır. Burada; 4721 sayılı Kanun'un boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayatın yeniden kurulamamış olması boşanma kararı verilebilmesi için yeterlidir. Eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davalarında kusur belirlemesi boşanmanın eki niteliğindeki istekler yönünden önem taşımaktadır.
4. Eldeki davada; davacı erkeğin daha önceden açtığı boşanma davası reddedilmiş, redde ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmesine rağmen ortak hayat yeniden kurulamadığı gerekçesiyle erkek eş tarafından 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca eylemli ayrılık nedeniyle boşanma davası açılmıştır. Mahkemece; ret ile sonuçlanan davadan sonra taraflar arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf talebi esastan reddedilmiştir. Hükmün temyizi üzerine, Özel Daire eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davası koşullarının gerçekleştiğinden boşanmaya karar verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuştur. Bozma kararına karşı İlk Derece Mahkemesince direnme kararı verilmiştir.
5. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, erkek eş tarafından 27.11.2012 tarihinde açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda Mersin 3. Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile davanın reddine karar verildiği, kararın 25.04.2014 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise kesinleşme tarihinden itibaren üç yıl sonra 19.06.2017 tarihinde açıldığı, davacının ortak hayatın yeniden kurulmadığı iddiası hakkında davalı tarafından 06.07.2017 tarihli cevap dilekçesinde aradan geçen süre içinde eşlerin ortak günlerde çocuklarla birlikte bir araya geldikleri, eşlerin ikamet adreslerinin ortak olduğu, davacının tüm şahsi eşyalarının müvekkilinin evinde bulunduğu, sosyal ortamlara tarafların birlikte katıldıkları, davacının yasal işlemlerinde davalının eş izni aldığı savunmalarına yer verilmişse de açıkça karı-koca hayatının yeniden kurulduğu somut olarak belirtilmemiştir.
6. Eylemli ayrılık sebebiyle açılan boşanma davası, 4721 sayılı Kanun ile düzenleme altına alınan zina (TMK md. 161), hayata kast (TMK md. 162), pek kötü ve onur kırıcı davranış (TMK md. 162), terk (TMK md. 164) ve anlaşmalı boşanma (TMK md.166/3) davalarında olduğu gibi mutlak boşanma sebeplerindendir. Mutlak boşanma sebeplerinde maddi olayın bir başka ifadeyle boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamış olmasının evlilik birliğini temelinden sarstığı yasal karinesine göre böyle bir sarsılmadan sonra evlilik birliğinin sürdürülmesinin taraflardan beklenilemeyeceği kesin olduğu için evlilik birliğine etkisine bakılmamaktadır.
7. Eylemli ayrılık sebebiyle açılan boşanma davasında, ortak hayatın yeniden kurulup kurulmadığı konusunda ispat yükü davacıya aittir. 4721 sayılı Kanun'un 184 üncü maddesine göre aile mahkemesi hâkimi boşanma ve ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz. Tarafların bu konudaki ikrarları hakimi bağlamaz. Hâkim kanıtları serbestçe takdir eder. Davacı ortak hayatın yeniden kurulamadığına ilişkin iddiasını; tanık anlatımları, zabıta araştırması, taraflar arasındaki nafaka, ceza ve icra dosyaları, otel ve pasaport kayıtları ve benzeri delillerle ispatlayabilir. Böyle bir davada davalının beyanı da büyük önem arz etmektedir.
8. Tüm bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde; ispat yükü davacıya ait olan eldeki davada, davacı erkek ret kararının kesinleşmesinden itibaren davalı eşi ile ortak hayatın yeniden kurulmadığı iddiasına dayanak olarak dosyada mevcut 01.11.2011 başlangıç tarihli kira kontratını sunmuş ve dayanak davanın açıldığı tarihten itibaren davalı ile ayrı evlerde yaşadıklarını belirtmiştir. Yapılan yargılamada çalışanı Tekin K., arkadaşı olan Fatma Özlen Y., aile büyüğü sayılan Hüseyin Ö. ile yeğeni Adem B.'ı tanık olarak dinlettiği görülmüştür. Tanıklardan Tekin K.'ın davacının eczanesinde on beş yıldan beri kalfa olarak çalıştığı, görgüye dayalı bilgisine göre tam olarak ne kadar olduğunu bilmemekle tarafların uzun yıllardır ayrı yaşadıklarını, tahminen bu sürenin altı veya yedi yıl olabileceğini, eşlerin bu süre içinde barıştıklarına veya bir araya geldiklerine şahit olmadığını, davacıyı parti toplantısında bir veya iki defa gördüğünü, parti toplantılarında eşleri bir arada görmediğini, davalının cenazeye, düğüne hep tek gittiğini ve bunların çoğunda davacının yanında olduğunu beyan ettiği; aynı şekilde Fatma Özlen Y.'nun görgüye dayalı bilgisine göre, davacıyı on bir yıldır tanıdığı, geçen sürede bir kardeş gibi her ihtiyacında yanında olduğu, 2013 yılından beri eşinden ayrı evde yaşadığına şahit olduğu, davalıyı bir veya iki kez parti toplantılarında davacının yanında gördüğünü, tarafların prosedür gereği bir araya gelmiş gibi durduklarını belirttiği, yine aile büyüğü olduğunu söyleyen Hüseyin Ö.'in beyanında davalı Zehra'yı çok sevdiğini, davalının aileden biri olarak görüldüğünü, her fırsatta davalının yanına gittiğini, aile olarak sıkıntıları paylaştıklarını, önceki boşanma davası reddedildikten sonra tarafların bir araya gelmediklerini, davalının daha önce millet vekili adayı olması nedeni ile partiyle içli dışlı olduğunu, bu nedenle parti toplantılarında bulunduğunu, aile büyüğü olarak kendisinin de bu toplantılara katıldığını söylediği, yeğeni olan Adem B.'ın beyanlarından da Zehra yengesi ile hâlen görüştüğü, dayısının eczanesinde çalıştığı, üniversiteyi Mersin'de okuduğu, önceki boşanma davasından sonra tarafların fiilen bir araya gelmedikleri gibi kesinlikle ayrı yaşadıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Dosyaya yansıyan fotoğraflardan ise davacının Senem isimli bir başka kadınla birlikte olduğu ve nüfus kayıtlarına göre de bu kadından 02.10.2021 tarihli Ayşe isimli bir kızının olduğu görülmektedir.
9. Davacının tüm bu iddia ve savunmasına karşılık davalı cevap dilekçesinde; davacı ile ikamet ve oy kullanma adreslerinin aynı olduğunu, tüm şahsi eşyalarının ve yazışma adreslerinin hâlen kendisinin de oturmakta olduğu evde olduğunu, bankalardan kullanılan krediler nedeniyle kendisinin imzasının alındığını, davetiyelerde karı-koca olarak birlikte isimlerine yer verildiğini belirtmiştir.
10. Ortak hayatın kurulması konusunda Yargıtay'ın yerleşik içtihatları ile getirdiği tanımlama karı-kocaya evlenmenin genel hükümlerinde tanınan hakların kullanılması, yükletilen görevlerin yerine getirilmesini üstelenecek şekilde eşlerin bir araya gelmesi olarak şeklinde ifade edilebilir. Eşlerin evlilik birliğini devam ettirmek amacı taşımayan bir araya gelmeleri eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davasının kabulüne engel bir durum olarak nitelendirilemez. Eylemli ayrılık sebebine dayalı davalarda ortak hayatın yeniden kurulamama sebebi önem taşımadığı gibi davacı eşin kötüniyetli olması dahi sonucu etkilememektedir. Hatta Yargıtay, eşlerden birinin başkasıyla yaşıyor olmasını ortak yaşamın yeniden kurulamadığının kanıtı olarak görmektedir.
11. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki eşlerin çocuklar için, bir konuyu görüşmek için, zorunluluktan dolayı veya herhangi başka bir sebeple bir araya gelmiş olmaları ortak hayatın yeniden kurulduğu anlamını taşımamaktadır. Yargıtaya göre eşler arasında bir araya gelme hâlinde ortak masa, konut ve bunlarla birlikte özellikle yatak birliği gerçekleşmişse ortak hayat yeniden kurulmuş sayılmaktadır. Davalının cevap dilekçesinde yer alan beyanlarına dikkat edildiğinde ise Yargıtay'ın aradığı manada bir araya gelmiş olmayı kapsamadığı ortadır.
12. Davalı ortak hayatın yeniden kurulduğuna ilişkin olarak ortak çocuk Ali Deniz'i tanık olarak dinletmiştir. Ali Deniz 'in 02.02.2018 tarihli beyanının mahkemece yeterli bulunmaması nedeniyle ayrıntılı olarak beyanının alınması için yeniden dinlenilmesine karar verilmiş; ortak çocuk 19.03.2018 tarihli beyanında "ben İstanbul'da üniversite öğrenimime devam ediyorum, 2014 yılı Eylül ayında geldim, yazları 2-3 hafta memlekete gittiğimde annem ve babamı aynı evde ve aynı odada yaşarken görüyordum, İstanbul'da bulunduğum dönemlerde aynı evde yaşayıp yaşamadıkların bilmiyorum, 2014 yılında red edilen boşanma davasından sonrasını bilmiyorum" şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır. Bu ifadesinin ardından aynı gün babası ile olan yazışmalarında önceki ifadesini küçülttüğünü, eğer annesinden boşanmak istiyorsa bunu başka delillerle de kanıtlayabileceğini, açıkça "ikinizi de üzmemek için" ortada kaldığını ifade etmiştir.
13. Eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davalarında tanıkların evliliği kurtarmaya yönelik beyanlarına dayalı hüküm kurulamaz. Hayatın olağan akışında, özellikle anne ve babalarının ayrılmalarına sebep olmak istemeyen ortak çocuklar ile yakın akrabaların tarafların bir araya geldiklerine dair gerçeğin aksine beyanda bulunmaları mümkündür. Böyle bir durumda bu tanıkların evliliği kurtarmaya yönelik anlatımları dikkate alınmamalıdır.
14. Öyle ise İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesince eşler arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığına ilişkin davacı delilleri bir yana bırakılarak, ortak çocuk Ali Deniz'in ortak hayatın yeniden kurulduğunu kabule yeterli olmayan beyanı hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir.
15. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
16. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VIII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Mersin 2. Aile Mahkemesine gönderilmesine,
01.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
EYLEMLİ AYRILIK SEBEBİNE DAYALI BOŞANMA DAVALARINDA TANIKLARIN EVLİLİĞİ KURTARMAYA YÖNELİK BEYANLARINA DAYALI HÜKÜM KURULAMAZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/2-825
Karar No : 2023/136
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Mersin 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 20.04.2021
SAYISI : 2021/134 E., 2021/273 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.01.2021 tarihi ve 2020/5050 Esas,
2021/103 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili 19.06.2017 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, eşler arasında uzun yıllardır süren geçimsizlik bulunduğunu, bu nedenle 27.11.2012 tarihinde davacı tarafından davalı aleyhine Mersin 3. Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığını, davanın ispat edilemediği gerekçesiyle reddine karar verildiğini, ret kararının 25.04.2014 tarihinde kesinleştiğini, bu tarihten sonra eşler arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığını ileri sürerek eylemli ayrılık nedeniyle tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili 06.07.2017 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla eşlerin birbirini severek evlendiklerini, bu mutlu evlilikten ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davacı tarafından açılan davanın reddine karar verildikten sonra tarafların bir araya gelmedikleri iddiasının asılsız olduğunu, geçen süre zarfında eşlerin ortak günlerde çocuklarla birlikte bir araya geldiklerini, TMK’nın 166 ncı maddesinin son fıkrasındaki şartların somut olayda oluşmadığını, tarafların ikamet adreslerinin ortak olduğunu, davacının tüm şahsi eşyalarının müvekkilinin evinde bulunduğunu, sosyal ortamlara karı-koca olarak birlikte katıldıklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
III. CEVABA CEVAP
Davacı vekili 24.07.2017 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; tarafların fiilen evli olması ve özellikle davalının da aynı siyasi partide yer alıyor olması sebebiyle müvekkilinin sosyal ve siyasi ortamlara mecburen eşi ile birlikte katıldığını, eşlerin aynı evde yaşamadıklarını, davacının “G. Mahallesi, 1. cadde, No:13, G. Apt., 1/1, Yenişehir/Mersin” adresinde kayıtlı evde yaşadığını, davalı eşin boşanmayı asla kabul etmediğini, müvekkilini intihar etmekle tehdit ettiğini, histerik davranışlar sergilediğini, davacının kaldığı otelleri bastığını ve eşine saldırdığını ileri sürerek boşanmaya karar verilmesini talep etmiştir.
IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 12.06.2018 tarihli ve 2017/417 Esas, 2018/311 Karar sayılı kararı ile tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendikleri, davacı tarafından davalı aleyhine boşanma davası açıldığı, Mersin 3. Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile davanın reddine karar verildiği, kararın 25.04.2014 tarihinde kesinleştiği, dosyada mevcut fotoğraflardan davacının retle sonuçlanan boşanma davasının kesinleşmesinden sonra kendi siyasi işleri sebebiyle eşi ile birlikte göründüğü hâlde eldeki davayı biz fiilen bir araya gelmedik gerekçesiyle açtığı, dayanak davanın ret gerekçesinde davalının kusurlu davranışına yönelik delil sunulmadığı, boşanma davası açıldıktan sonra tarafların sık sık bir araya geldikleri, aile ortamında bulundukları, aynı odada yattıkları, aralarında davalıdan kaynaklı bir kusur olsa bile davacının affetmiş sayılacağı, dolayısıyla da tarafların boşanmalarını gerektirecek davalıdan kaynaklı bir kusurun bulunmadığının anlaşıldığı kanaatine yer verildiği, tarafların ortak çocuğunun tanık olarak dinlenmesinde tarafların birbirlerini sevip saydıklarını, herhangi bir geçimsizliğe şahit olmadığını, babasının boşanma davasını neden açtığını bilmediğini, ret ile sonuçlanan dava sırasında lisede okuduğunu, gerek yargılama aşamasında gerek karar sonrasında eşlerin birlikte yaşadıklarını beyan ettiği, hâl böyle olunca davacının ortak hayatın yeniden kurulamadığına dair iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 07.07.2020 tarihli ve 2018/2542 Esas, 2020/920 Karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesince davanın esası ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "... Davacı erkek, dava dilekçesinin içeriğinde, şiddetli geçimsizlik nedeniyle 27.11.2012 tarihinde boşanma davası açtığını, davanın Mersin 3. Aile Mahkemesince 2012/856 esas, 2014/179 karar sayılı karar ile reddedildiğini, aradan üç sene geçtiğini ve bu süre içerisinde bir araya gelmediklerini, 4721 sayılı TMK madde 166/son gereği bu sürede ortak hayatın yeniden kurulmadığını belirterek boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacının, 4721 sayılı TMK'nın 166/4 maddesi uyarınca açmış olduğu davasının, şartları oluşmadığından reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından istinaf edilmiş ve bölge adliye mahkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. İlgili dosyanın incelenmesinde; her ne kadar yerel mahkeme tarafından ilk dava olan Mersin 3. Aile Mahkemesinin 2012/856 esas, 2014/179 karar sayılı dosyası ile boşanma davasının reddedilmesinden sonra tarafların bîr araya gelerek ortak hayatı sürdürdükleri ve 4721 sayılı TMK'nın 166/4 maddesinde belirtilen şartların oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmişse de; 4721 sayılı TMK'nın 166/4 maddesi "Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir." hükmünü haizdir. Davalı kadın cevap dilekçesinde bu geçen süre zarfında ortak günlerde ortak çocuklarla birlikte eşinin ve kendisinin bîr araya geldiklerini İleri sürmüştür. Davalı kadının cevap dilekçesinde açıkça ortak hayatın yeniden tesis edildiğine dair bir savunması mevcut olmadığı gibi davalı kadının tanıklarının beyanları soyut nitelikte olup dayanak davanın reddinin kesinleştiği tarihten bu yana ortak hayatın kurulduğunu kabule elverişli değildir. Bu durumda 4721 sayılı TMK'nın 166/son maddesi koşulları gerçekleşmiştir. Boşanmaya karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle davanın reddi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, somut olayda 4721 sayılı Kanun'un eylemeli ayrılık sebebine dayalı boşanma şartlarının oluştuğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, taraflar arasında açılan boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra ortak hayatın yeniden kurulup kurulmadığı, buradan varılacak sonuca göre eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 166 ncı maddesi şöyledir:
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir."
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddesinin incelenmesinde yarar görülmektedir.
2. Türk Medeni Kanunu’nun Evlilik birliğinin sarsılması başlıklı 166 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Bu fıkrayla eşlerin sürekli ve fiili olarak ayrı yaşama biçimini benimsemeleri halinin, birlikte yaşama istek ve inancının kalmaması değerlendirmesiyle evlilik birliğinin temelden sarsıldığı kabul edilerek eylemli ayrılık ilkesi benimsenmiştir.
3. Türk Medeni Kanunu’nun 166 ncı maddesinde yazılı eylemli ayrılık sebebine dayanan boşanma davalarında, boşanma kararı verilebilmesi için eşlerin kusur durumunun bir önemi bulunmamaktadır. Burada; 4721 sayılı Kanun'un boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayatın yeniden kurulamamış olması boşanma kararı verilebilmesi için yeterlidir. Eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davalarında kusur belirlemesi boşanmanın eki niteliğindeki istekler yönünden önem taşımaktadır.
4. Eldeki davada; davacı erkeğin daha önceden açtığı boşanma davası reddedilmiş, redde ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmesine rağmen ortak hayat yeniden kurulamadığı gerekçesiyle erkek eş tarafından 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca eylemli ayrılık nedeniyle boşanma davası açılmıştır. Mahkemece; ret ile sonuçlanan davadan sonra taraflar arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf talebi esastan reddedilmiştir. Hükmün temyizi üzerine, Özel Daire eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davası koşullarının gerçekleştiğinden boşanmaya karar verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuştur. Bozma kararına karşı İlk Derece Mahkemesince direnme kararı verilmiştir.
5. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, erkek eş tarafından 27.11.2012 tarihinde açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda Mersin 3. Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile davanın reddine karar verildiği, kararın 25.04.2014 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise kesinleşme tarihinden itibaren üç yıl sonra 19.06.2017 tarihinde açıldığı, davacının ortak hayatın yeniden kurulmadığı iddiası hakkında davalı tarafından 06.07.2017 tarihli cevap dilekçesinde aradan geçen süre içinde eşlerin ortak günlerde çocuklarla birlikte bir araya geldikleri, eşlerin ikamet adreslerinin ortak olduğu, davacının tüm şahsi eşyalarının müvekkilinin evinde bulunduğu, sosyal ortamlara tarafların birlikte katıldıkları, davacının yasal işlemlerinde davalının eş izni aldığı savunmalarına yer verilmişse de açıkça karı-koca hayatının yeniden kurulduğu somut olarak belirtilmemiştir.
6. Eylemli ayrılık sebebiyle açılan boşanma davası, 4721 sayılı Kanun ile düzenleme altına alınan zina (TMK md. 161), hayata kast (TMK md. 162), pek kötü ve onur kırıcı davranış (TMK md. 162), terk (TMK md. 164) ve anlaşmalı boşanma (TMK md.166/3) davalarında olduğu gibi mutlak boşanma sebeplerindendir. Mutlak boşanma sebeplerinde maddi olayın bir başka ifadeyle boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamış olmasının evlilik birliğini temelinden sarstığı yasal karinesine göre böyle bir sarsılmadan sonra evlilik birliğinin sürdürülmesinin taraflardan beklenilemeyeceği kesin olduğu için evlilik birliğine etkisine bakılmamaktadır.
7. Eylemli ayrılık sebebiyle açılan boşanma davasında, ortak hayatın yeniden kurulup kurulmadığı konusunda ispat yükü davacıya aittir. 4721 sayılı Kanun'un 184 üncü maddesine göre aile mahkemesi hâkimi boşanma ve ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz. Tarafların bu konudaki ikrarları hakimi bağlamaz. Hâkim kanıtları serbestçe takdir eder. Davacı ortak hayatın yeniden kurulamadığına ilişkin iddiasını; tanık anlatımları, zabıta araştırması, taraflar arasındaki nafaka, ceza ve icra dosyaları, otel ve pasaport kayıtları ve benzeri delillerle ispatlayabilir. Böyle bir davada davalının beyanı da büyük önem arz etmektedir.
8. Tüm bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde; ispat yükü davacıya ait olan eldeki davada, davacı erkek ret kararının kesinleşmesinden itibaren davalı eşi ile ortak hayatın yeniden kurulmadığı iddiasına dayanak olarak dosyada mevcut 01.11.2011 başlangıç tarihli kira kontratını sunmuş ve dayanak davanın açıldığı tarihten itibaren davalı ile ayrı evlerde yaşadıklarını belirtmiştir. Yapılan yargılamada çalışanı Tekin K., arkadaşı olan Fatma Özlen Y., aile büyüğü sayılan Hüseyin Ö. ile yeğeni Adem B.'ı tanık olarak dinlettiği görülmüştür. Tanıklardan Tekin K.'ın davacının eczanesinde on beş yıldan beri kalfa olarak çalıştığı, görgüye dayalı bilgisine göre tam olarak ne kadar olduğunu bilmemekle tarafların uzun yıllardır ayrı yaşadıklarını, tahminen bu sürenin altı veya yedi yıl olabileceğini, eşlerin bu süre içinde barıştıklarına veya bir araya geldiklerine şahit olmadığını, davacıyı parti toplantısında bir veya iki defa gördüğünü, parti toplantılarında eşleri bir arada görmediğini, davalının cenazeye, düğüne hep tek gittiğini ve bunların çoğunda davacının yanında olduğunu beyan ettiği; aynı şekilde Fatma Özlen Y.'nun görgüye dayalı bilgisine göre, davacıyı on bir yıldır tanıdığı, geçen sürede bir kardeş gibi her ihtiyacında yanında olduğu, 2013 yılından beri eşinden ayrı evde yaşadığına şahit olduğu, davalıyı bir veya iki kez parti toplantılarında davacının yanında gördüğünü, tarafların prosedür gereği bir araya gelmiş gibi durduklarını belirttiği, yine aile büyüğü olduğunu söyleyen Hüseyin Ö.'in beyanında davalı Zehra'yı çok sevdiğini, davalının aileden biri olarak görüldüğünü, her fırsatta davalının yanına gittiğini, aile olarak sıkıntıları paylaştıklarını, önceki boşanma davası reddedildikten sonra tarafların bir araya gelmediklerini, davalının daha önce millet vekili adayı olması nedeni ile partiyle içli dışlı olduğunu, bu nedenle parti toplantılarında bulunduğunu, aile büyüğü olarak kendisinin de bu toplantılara katıldığını söylediği, yeğeni olan Adem B.'ın beyanlarından da Zehra yengesi ile hâlen görüştüğü, dayısının eczanesinde çalıştığı, üniversiteyi Mersin'de okuduğu, önceki boşanma davasından sonra tarafların fiilen bir araya gelmedikleri gibi kesinlikle ayrı yaşadıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Dosyaya yansıyan fotoğraflardan ise davacının Senem isimli bir başka kadınla birlikte olduğu ve nüfus kayıtlarına göre de bu kadından 02.10.2021 tarihli Ayşe isimli bir kızının olduğu görülmektedir.
9. Davacının tüm bu iddia ve savunmasına karşılık davalı cevap dilekçesinde; davacı ile ikamet ve oy kullanma adreslerinin aynı olduğunu, tüm şahsi eşyalarının ve yazışma adreslerinin hâlen kendisinin de oturmakta olduğu evde olduğunu, bankalardan kullanılan krediler nedeniyle kendisinin imzasının alındığını, davetiyelerde karı-koca olarak birlikte isimlerine yer verildiğini belirtmiştir.
10. Ortak hayatın kurulması konusunda Yargıtay'ın yerleşik içtihatları ile getirdiği tanımlama karı-kocaya evlenmenin genel hükümlerinde tanınan hakların kullanılması, yükletilen görevlerin yerine getirilmesini üstelenecek şekilde eşlerin bir araya gelmesi olarak şeklinde ifade edilebilir. Eşlerin evlilik birliğini devam ettirmek amacı taşımayan bir araya gelmeleri eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davasının kabulüne engel bir durum olarak nitelendirilemez. Eylemli ayrılık sebebine dayalı davalarda ortak hayatın yeniden kurulamama sebebi önem taşımadığı gibi davacı eşin kötüniyetli olması dahi sonucu etkilememektedir. Hatta Yargıtay, eşlerden birinin başkasıyla yaşıyor olmasını ortak yaşamın yeniden kurulamadığının kanıtı olarak görmektedir.
11. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki eşlerin çocuklar için, bir konuyu görüşmek için, zorunluluktan dolayı veya herhangi başka bir sebeple bir araya gelmiş olmaları ortak hayatın yeniden kurulduğu anlamını taşımamaktadır. Yargıtaya göre eşler arasında bir araya gelme hâlinde ortak masa, konut ve bunlarla birlikte özellikle yatak birliği gerçekleşmişse ortak hayat yeniden kurulmuş sayılmaktadır. Davalının cevap dilekçesinde yer alan beyanlarına dikkat edildiğinde ise Yargıtay'ın aradığı manada bir araya gelmiş olmayı kapsamadığı ortadır.
12. Davalı ortak hayatın yeniden kurulduğuna ilişkin olarak ortak çocuk Ali Deniz'i tanık olarak dinletmiştir. Ali Deniz 'in 02.02.2018 tarihli beyanının mahkemece yeterli bulunmaması nedeniyle ayrıntılı olarak beyanının alınması için yeniden dinlenilmesine karar verilmiş; ortak çocuk 19.03.2018 tarihli beyanında "ben İstanbul'da üniversite öğrenimime devam ediyorum, 2014 yılı Eylül ayında geldim, yazları 2-3 hafta memlekete gittiğimde annem ve babamı aynı evde ve aynı odada yaşarken görüyordum, İstanbul'da bulunduğum dönemlerde aynı evde yaşayıp yaşamadıkların bilmiyorum, 2014 yılında red edilen boşanma davasından sonrasını bilmiyorum" şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır. Bu ifadesinin ardından aynı gün babası ile olan yazışmalarında önceki ifadesini küçülttüğünü, eğer annesinden boşanmak istiyorsa bunu başka delillerle de kanıtlayabileceğini, açıkça "ikinizi de üzmemek için" ortada kaldığını ifade etmiştir.
13. Eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davalarında tanıkların evliliği kurtarmaya yönelik beyanlarına dayalı hüküm kurulamaz. Hayatın olağan akışında, özellikle anne ve babalarının ayrılmalarına sebep olmak istemeyen ortak çocuklar ile yakın akrabaların tarafların bir araya geldiklerine dair gerçeğin aksine beyanda bulunmaları mümkündür. Böyle bir durumda bu tanıkların evliliği kurtarmaya yönelik anlatımları dikkate alınmamalıdır.
14. Öyle ise İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesince eşler arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığına ilişkin davacı delilleri bir yana bırakılarak, ortak çocuk Ali Deniz'in ortak hayatın yeniden kurulduğunu kabule yeterli olmayan beyanı hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir.
15. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
16. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VIII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Mersin 2. Aile Mahkemesine gönderilmesine,
01.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.