KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

FAİZİN BAŞLANGIÇ TARİHİNİN BELİRLENDİĞİ HÜKÜM HAKKINDA TEMYİZ İNCELEMESİ SIRASINDA BU HUSUS RESEN GÖZETİLEMEZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/3-507
Karar No       : 2023/225

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Bursa 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 21.10.2015
SAYISI                          : 2014/593 E., 2015/143 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 14.04.2014 tarihli ve 2013/16248 Esas,
                                         2014/5982 Karar sayılı BOZMA kararı 

1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı tereke temsilcisi tarafından temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı tereke temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı; annesi ve aynı zamanda müvekkili olan müteveffa Muazzez K. ile aralarındaki 05.05.2004 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesi gereği müteveffanın hissedar olduğu ve kendisine devretmeyi vaat ettiği taşınmaz için açılan önalım davasında depo edilmesi gereken önalım bedelinin kendisi tarafından ödendiğini ancak daha sonra müteveffanın kendisini azledip taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin iptali için dava açtığını, ayrıca önalım davasından feragat ederek depo edilen bedeli nemasıyla birlikte tahsil ettiğini, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin ifasının imkânsız hâle gelmesi nedeniyle tarafınca ödenen önalım bedelinin iadesi gerektiğini ileri sürerek 58.059,00 TL bedelin müteveffa tarafından bankadan çekildiği 17.07.2005 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı tereke temsilcilisi davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. Bursa 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.03.2012 tarihli ve 2010/706 Esas, 2012/98 Karar sayılı kararı ile; davacı tarafından yatırılan önalım bedelinin müteveffaya iade edildiği, sebepsiz zenginleşme nedeniyle tahsil edilen bu bedelin davacıya geri verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüyle 58.059,00 TL bedelin müteveffa tarafından bankadan çekildiği 17.07.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı terekeden tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalı tereke temsilcisi ve ihbar olunan Özer Alkaya vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 14.04.2014 tarihli ve 2013/16248 Esas, 2014/5982 Karar sayılı kararı ile; “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak, dava konusu uyuşmazlık, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacağın tahsili talebine ilişkindir.

Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre borçludan faiz talep edilebilmesi için zenginleşenin iyiniyetli ya da kötüniyetli olduğuna bakılmadan temerrüde düşürülmesi gerekir. İade talebinde bulunulmadan temerrüt faizinin işlemeyeceği açıktır. Somut olayda, davalı, dava tarihinden evvel temerrüde düşürülmediğinden dolayı, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacağın dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi gerekirken, ödeme (bankadan çekilme) tarihinden itibaren faize karar verilmesi doğru görülmemiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

9. Mahkemenin 21.10.2015 tarihli ve 2014/593 Esas 2015/143 Karar sayılı kararı ile; ilk karar gerekçesi yanında, bozma kararında dava tarihinden önce temerrüt olgusunun gerçekleşmediği belirtilmişse de davacının ödediği bedelin iade edilmesi yönünde 16.07.2004 tarihli ihtarnameyi gönderdiği ve karşı tarafı temerrüde düşürdüğü gibi paranın müteveffa tarafından tahsil edildiği tarihi esas alan önceki hükümde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davalı tereke temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının müteveffa Muazzez K. ile aralarındaki taşınmaz satış vaadi sözleşmesi hükümleri çerçevesinde depo ettiği önalım bedelinin sözleşmenin ifasının imkânsız hâle gelmesi nedeniyle iadesini istediği davada, kabul edilen dava değeri üzerinden işletilecek yasal faizin başlangıcında dava tarihinin mi, sebepsiz zenginleşme tarihinin mi esas alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Somut olayda Özel Daire ve Mahkeme arasındaki uyuşmazlıktan önce, yargılama sürecinde davalı tarafça faiz başlangıç tarihine ilişkin herhangi bir savunma ve temyiz itirazında bulunulmamış olduğu dikkate alındığında hükmolunan alacak için belirlenen faiz başlangıç tarihiyle ilgili temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağı hususu irdelenmelidir.

13. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (1086 sayılı Kanun), 12.01.2011 tarihli, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 450 nci maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte aynı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesine göre; bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un Geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

14. Bölge Adliye Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemelerinin Tüm Yurtta Göreve Başlayacakları Tarihe İlişkin Karar 07.11.2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış ve bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi 20.07.2016 olarak belirlenmiştir.

15. Bu tarihten önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun'un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez (28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 47 nci maddesi ile geçici 3 üncü maddenin değinilen ikinci fıkrasındaki “454” ibaresi “444” şeklinde değiştirilerek yeniden düzenlenmiştir.).

16. Eldeki dava dosyası da karar tarihi itibarıyla 1086 sayılı Kanun'a tabidir.

17. Anılan Kanun'un 427 nci maddesine göre "Mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir".

18. Bir kararın temyizen incelenebilmesi için taraflardan birinin temyiz talebinde bulunmuş olması gerekir. Talep olmadıkça mahkeme, dosyasını kendiliğinden Yargıtay'a gönderemeyeceği gibi Yargıtay da bir kararı kendiliğinden inceleyemez. Bu durum mülga 1086 sayılı Kanun'un 72 nci maddesine paralel düzenlenen 6100 sayılı Kanun'un aşağıda ayrıntısına değinilecek 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının da gereğidir.

19. Temyiz talebinde nelerin bulunması gerektiği Kanun'un 435 inci maddesinde sıralanmış olup buna göre temyiz dilekçesinde temyiz nedenlerinin neler olduğu gösterilmelidir.

20. Temyiz istemi üzerine Yargıtay, mahkeme kararının hukuka uygun şekilde tesis edilip edilmediğini 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi çerçevesinde denetler.

21. Temyiz incelemesi de, kanunun öngördüğü esas dâhilinde, yargılamanın diğer aşamalarında göz önünde bulundurulan usul hukuku ilkelerine tabi olarak yapılan bir denetimdir.

22. Mülga 1086 sayılı Kanun'un 72-75 inci maddelerine paralel düzenleme içeren 6100 sayılı Kanun'un yukarıda değinilen 24 üncü maddesi usul hukukuna hâkim olan "Tasarruf ilkesi"ni kaleme alır. Maddenin birinci fıkrasına göre "Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz".

23. Usul hukukuna hakim olan bir diğer ilke ise "Taraflarca getirilme ilkesi"dir ve 6100 sayılı Kanun'un 25 inci maddesinde "Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz" şeklinde düzenlenmiştir (md. 25/1).

24. Ayrıca hâkim "Taleple bağlılık ilkesi" gereği, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (md. 26).

25. Gelinen aşamada faiz başlangıç tarihi hakkındaki hükmün temyiz incelemesi sırasında resen gözetilip gözetilmeyeceği hususu tartışılmalıdır.

26. Faiz; para borçlarında alacaklının borçlusundan istemeye hakkı olduğu karşılık, alacağın olağan getirisidir (Türk Hukuk Lûgatı- Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1., s.371).

27. Alacaklının talep etmeye yetkili olduğu bir miktar parayı kullanamaması nedeniyle, mahrum kalınan süreye bağlı olarak ödenmesini talep edebileceği karşılık ve tazminat olarak da tanımlanabilecek faiz hukuki işlemden yahut kanundan kaynaklanabilir. Faiz alacağı asıl alacaktan ayrı ve fakat ona bağlı bir yan edimdir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 12. Baskı, İstanbul 2012, s.221; Zeki Gözütok, Faiz Hukuku, Yenilenmiş 2. Bası, Ankara 2014, s.5; Cenk Akil, "Yargıtay Kararları Işığında Medeni Muhakeme Hukuku Bağlamında Faize İlişkin Bazı Meseleler", Ankara Barosu Dergisi-2015/2, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/398255, [erişim tarihi 23.03.2023]).

28. Alacak iddiasının dayandığı hukuki sebebin niteliğine göre esas alınacak tarihte (mütemerrit duruma düşülen anda) farklılıklar söz konusu ise de faiz başlangıcında temerrüt tarihi esas alınır. Somut olayda da Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişme konusu olan husus temerrüt anıdır.

29. Durum böyle olmakla birlikte, temyiz incelemesinde ancak açıkça kanuna ve kamu düzenine aykırı olan hususlar kendiliğinden gözetilebilir. Faiz ise kural olarak (temerrüt faizi yönünden 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 121/3 üncü maddesinde düzenlenen faize faiz yasağı hariç) kamu düzenine ilişkin bir husus değildir. Bu nedenledir ki dava dilekçesinde faiz talep edilmemişse mahkeme kendiliğinden faize hükmedemeyeceği gibi faiz türü yahut başlangıç tarihi hatalı gösterilmişse talepten fazlasına hüküm kurma sonucu doğuracak şekilde resen bu hatayı düzeltemez. Aynı şekilde bu husus taraflarca ileri sürülmemişse temyiz incelemesinde de bozma nedeni teşkil etmez.

30. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı 14.12.2010 tarihinde açtığı dava ile sözleşme çerçevesinde ödediği bedeli, bu meblağın müteveffa tarafından bankadan çekildiği tarih olan 17.07.2005 tarihinden itibaren faiziyle tahsilini talep etmiş, Mahkeme de kabul kararında faizi bu tarihten başlatmıştır. Karar davalı tereke temsilcisi tarafından temyiz edilmiş ise de; 30.05.2012 tarihli temyiz dilekçesinde faiz başlangıç tarihinin hatalı belirlendiği yönünde herhangi bir temyiz itirazı ileri sürülmemiştir. Buna rağmen Özel Dairenin faiz konusunda resen inceleme yaparak dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiği yönünde bozma kararı vermesi dosya kapsamına, taraflarca getirilme ve taleple bağlılık ilkelerine uygun düşmemektedir.

31. Bu durumda Mahkeme tarafından ilk kararla belirlenen faiz başlangıç tarihi temyiz edilmemekle kesinleşmiş olup Hukuk Genel Kurulunca bu yönde inceleme yapılması imkânı da bulunmamaktadır.

32. Hâl böyle olunca, verilen direnme kararı netice itibarıyla kesinleşmiş duruma uygun olduğundan bu değişik gerekçeyle direnme uygun bulunarak sair yönlere ilişkin temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmiştir.

IV. SONUÇ

Açıklanan değişik gerekçe ve sebeplerle,

Direnme uygun olup sair yönlere ilişkin temyiz incelemesi yapılmak üzere YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmü atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

15.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15 Mart 2023 tarihli kararının 30. paragrafında yer alan “Karar davalı tereke temsilcisi tarafından temyiz edilmiş ise de; 30.05.2012 tarihli temyiz dilekçesinde faiz başlangıç tarihinin hatalı belirlendiği yönünde herhangi bir temyiz itirazı ileri sürülmemiştir.” şeklindeki düşüncesine her anlamda katılmak mümkün değildir. Şöyle ki, davalı taraf, faizin başlangıç tarihi konusunda savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı çerçevesinde bu konuyu savunmamışsa daha sonra bu hususu istinaf/temyiz kanun yoluna getirmesi hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Zira, yargılama aşamasında ileri sürülmeyen hususlar (kamu düzenine ilişkin hususlar hariç) kanun yolu incelemesi sırasında dikkate alınamaz.